Sasid Sermod piyazcı dükkânma girdi | Gözleri iie oturacak münasip bir yer aranı- yordu, Tam öğle üzeri idi. Küçük ptyazet | dükkânı taktım tıklım dolu idi; Masalardaki müşteriler dizdize oturuyorlardı. Bu taham- mül edilemiyccek derecede sicak günde bU dehşetli kalabalık küçük piyazı dükkân! | hakikaten pek bunaltıcı idi. Lâkin Sacld Bermed için buradan başka bir yere givms- Ee imkân yoktu. Çünkü ba civarda seneler- denberi yaptığı tedkikaitan sonra burdan | daha ncuza yemek yenilecek bir yer gima- dığını öğrenmişti. Sacid Sermed masaların arâsından iler- erken yemeğini bitiren bir adam ayağa kalkmıştı. Sacid hamen onun yerine otur- du. Biraz sonra sıcaktan ve kalabalıktan Alnında leblebi gibi terler sıralanmış Diz garson elindeki esmerleşmiş bezle Bacid Sermedin özünde duran tabağı göyle bir sil- di. Sonra dâ gülerek ahbapca sordu: 1 — Bir yumurtalı piyaz mı yaptırayım? | 'Yokaa ciğer tavası mu vereyim... Bacid Sermed yüzünü büruşturdu. Sen*- lerdenberi öğle üstleri bu iki yemeği Y8- mekten gına gelmişti. Fasülye piyaz, ciğer kebabı, fazulye piyazı, elğer kebabı. Manmafih geldiği piyazcı dükkünmda da bundan başka yenilecek birşey yok gibi idi. Vakıâ köfte vardı amma Sâctd Sermed bu- Du sevmezdi. Şiş kebabı, pirzola hera pahalı Adi. Tlem de bir tek porsyirola, İki kemik et- le döymuyordu. Piyaz daha katık oluyordu. Fakat buğün de hiç canı piyaz istemiyor- du. Gorsona sordu: Ciğer kebabi nasıl? Garson sanki patrunundan ziyade müş- terisinin menfaatini düşünüyormuş Bibi yavaş sesle ve gayet ehemmiyetli bir tavir- ie — Ciğer 2iz: yaramaz — Öyle Ise bana bir piyaz yaptırt. Y murtahı olsun... Çok zeytinyağı koymasın Garaon olduğu yerden tezgâha seslen — Yap bir piyaz... Yumurtalı olsun... Zey- ayağı çok olmasın... Sacld Sermed uzaktan gözleri ile kendisi için yapılar piyazın nasi hazırlandığını seyrediyordu. Şimdi lokantacı elindeki kü- çiik, teneke ibriği havaya kaldırarak sanki büyük bir marifet yapıyormuş gibi, haşlan- muş fasulye tanelerinin üstüne zeytinyağı döküyordu. Bacid Sermed önüne getirilen yemeği iş- | tihasız iştihasız yedi. Yıllardanberi fasul- ya piyazı, ciğer tarası ile âdeta akraba ©l- muş gibi idi. Her öğle üstü onlarla karşı- Jaşirdı, gayed mevsim yazsa patlıcan kızart- masını da çok yerdi. Çünkü bunlar ber 23man gittiği ucuz ah» çı dükkânının belli başlı ve kesesine en uy- gun fiatlı yemekleri idi. Fasulye piyazınm bitmesi yakınlaşmza garsanu çağırdı! — Bir gra Errile dedi, Her zamân böyle yapardı. Öğle yemeğin- 46 tatlı masrafı olarak bütçesite yalnız beş kuruş koymuştu. Bununla 'da ancak bir bars dak şira içebiliyordu. Sacid Sermed şişman bodur sira bardağını dibine kadar boşaltık- tan sonra alçının parağızır yerdi. Bir tabak içinde ufak parularin Berabör karıma ka- rişık bir halde duran kürdanlardan birini ağına sokup kendisini dışarıya, sanki al- tında fırın yanıyormuş gibi kızan güneşli kaldırımlara attı, Dalgın dalgın Sirkeciye doğru ilertiyordu. Ortadakt işarst memurunun biz durdurduğu koraman, Jüks hir Ot dini çağırdı. Sacld Sermed bu simayı tamt- yordu. Birdenbir» aklına geldi: — Vay Rahmlelğim... Carımın içl.. Jahi tanımadım!... Dalgınlığıma bağışis.. Aifet!... diye otomobile doğru atıldı. Bu asnada Rahmi! de otomobilin kapısı” ru aşmıştı. İki eski dost kucak'aştılar, Lâ- kin onların arkasındak' otomobliler aabır- sızlıkla korna çalmağa başlamışlardı. Rah- mi — Gel, Otomobile gel.. Orada konuşa- Diyerek Sacld Samiyl lüks otomobilin içine soktu, İkla! de bu Karştlşmağı kem Ta pek memnun olmuşlar, Bem de hayret ef- mişlerdi. Hele Sacid Sermedin hazreti büs- bütün farla idi, Küçük ahçı dükkânında, mermeri orlasından çatlak masanın başın» da seneleres karşılıklı fazulyo piya yedık- leri Rahmi böyle birdenbire nasıl zengin ol- muşta? Biraz sonra bir münasebetini geti- terek sordu: — Otomobil senin değil mi?... Evet... dedi, lâkin bu araba hoşuma gitmiyor. Bir tane küçüğü var.. Daha derli toplu... Sacld Sermed kendi kendine: »Zahir oto- ” mobillerin de derli toplusu varmışt..» diye düşündü. Kısa bir konuşmadan sonra arkadaşının öyle böyle değil Yevkalâde zengin olduğunu Aulamışlı. Bir aralık Rahmi kendisine 39r- du: — Sen ne yapıyorsun Sacld... Hâl çiz yanıyor musun? Sehelerdenberi bir baltaya sap olama- manın tesiyile âdeta utanarak sevap ver- Hayır... Artık yazmıyorum... Bu işin dipsiz bir kayu olduğunu anladım amma... Pek geç... Şimdi bir avükatın yanındayım... Onun öteberi yazı işlerle meşgul oluyorum. Böyle konuşarak Beyoğluna kadar gel- müşlerdi. Sacidin işi gücü vardı. Biribirlerin- den ayrılırlarken Rahmi: — Sacideiğim senelerdenberi karşılıklı yemek yemedik. Allah aşkına bu hafta gel... Başbaşa vemek yiyelim de eski günleri ana hım... dedi. Ve sayfiyedeki adresini verdi, Sacld Sermed o hatla arkadaşının muh» teşem köşküne gitti, Rahmi onu bahçeye oturtan. Yemek zamanı gelince zengin ev sahibi gülümsedi. — Sana şimdi büyük bir sürprizim var. Böyle söyliyerek arkadaşını aldı. Balıça- nin arka Sarafında hazırlanan güzel çiçek- Ni masanın başına getirdi. Sacid Sermed memnundu, Bugün Iştikalı bir yemek yiye» cekti. Kimbilir ne nefis şeylerle karını doyuracsktı, Biraz aonra sofraya . soğanlı ciğer tavası gelinöe kayretler içinde gözle- rini açtı, Rahmi gülüyordu: — Nasıl sürprizim... Eski günlerin tatlı halırasını ne güzel anıyoruz değil mi? #min oi Sacid senden ayrıldıktan sonra bir da- ha ciğer tavas: vememiştim. Buzün ilk yi- yorum... Sacld ciğer tavasını büyük bir isteksizlik içinde yerken içinden: «Belki, diyordu, bun- dan sonrakiler nefs şeylerdir, Haydi bunu hatıra diye yutalıra..» Lâkin bugün Rahmi eski günleri aynın canlandırmak için parasızlık zamanlarında yedikleri şeylerden başka hiç bir yerek Yaptırtmamıştı. Hattâ tatlı yerine bile pi- yaşcıdakinin eşi olan şişman bodur bardak- larda şiralar içmişlerdi. Ayrılırlarken Rahmi: — Vallahi Sacideiğim bugünden o kadar memnunum ki. Eski hatıralarımı bana âdeta yeniden yasattın... e güzel bir gün geçirdik değil mi?... diyordu. Hizmet Feridun Es Bu yece nöbetci eczaneler Beyoğlu mıntakası; Merkezde (Dell â Suda, (Vingopulo), Taksımde Limo- ner), (Ertuğrul), (Maçka) (Kurtuluşi, Gölatada (Mustafa Nail), Kasımpaşada Müeyyed?, o Hasköyde (Hahımoğlu). Eminönü mun 5 O Merkszde 1Salih Nrcati), Küçükpazarda (Yorgi), Alemdarda (AL Rıza, Kumkapıda (âsador) Fatih mıntakasında: Şeha- doğlşında o (Hamdi), Şehremininde (Hamdi), Karagümrükte (Arif), Fe- nerda (Vital), Samatyada (Teofilos), Aksarayda (Etem Perter), Diğer mın tâkalarda: Kadıköyde: (Yeni moda) (Merkez), Üsküdarda (Selimiye), Sa rıyerde (Asaf), Beşiktaşta (Nall ha- 1d», Büyükadada Halk, Heşbelide ( maş) eczaneleri. Tortaköy, Arnavutköy ve Bebek ec- zaneleri her gece nöbetçidirler.) ANKARA RADYOSU 3 Temmuz salı öğle ve akşam 1230 Program. 1235 Muhtelif şarkılar (Plâk), 1250 Haberler, 13,05 muhtelif şar- kılar (Plâk!, 130 Müzik (Plâk),.18 Pro&- | Seni görünce vücudüm yanmağa başladı, ram, 18,95 Müzik, 18,30 Çocuk santi, 19 Mü- zik, 19,15 Fasıl Heyeti, 19,45 Haberler, 20 Gifçinin saati, 20,15 Köy havaları, 20,90 Kü- 15 Koüüşma, 21,30 Radyo orkestrası, 2230 Ajans ve borsa haberleri, 2245 Salon orkestrası, 23 Cazband (Plâk). 3 temmuz çarşamba sabahı 730 Program, 735 Müzik (Plâk), 8 Habor- 810 ev ka B.20 Müzik (Plâ) BULMACAMIZ ler, Soldan sağa: 1 — Düzlük arazi - Akran. 2 — Bir erkek ismi - Ümit et. $ — Tekerlekli nakil vasılasının oku. 4 — Zurna çalanlar. 5 — Tera isimdir - Tersi Aşina ol de- mektir - Nota. 8 — Yanmış kömür - Tersi bayramdır. 1 — Tersi sıcağın başı - Değnek, 8 — Sonuna eR. gelirse Fransızların en büyük nişanıdı, — Bezgire ot iştira eltim. 10 — Sonuna «L- gelirse hükümdardır - Ödünç verme. Yukarıdan aşağı: 1 — 'Tulumbacı arkadaşlar, 2 — Yakalar - Kasap satar. 3 — İspanyada takım adalar - Bir cc- nedi erkek ismi, 4 — Biribirini tarıyor. 5" — Vahşet - Bilârdoda bilyaların bir vaziyeti, 6 — Yaramaz çocuk - Nefi edalı, 1 — Tersi sakal kazıma - Hak yerine MARS. 8 — Kırmıı - Sabunun maddeli asliyesi 9 — Tersi bir çalgıdır - Yalana inanır. 10 — Yüze gülücü - Sonuna «Rs gelirse bir erkek iamidir. Geçen bulmasamızın halli Soldan sağa: 1 — Şevket, Yel 2 — Eğerlemek. 3 — Vesaire, Şu, 4 — Rat, Zarik, 5 — Odistila, 6 - Layıkdeğii, 7 — Mek, Enin, 8 — Ar- mud. Lâf, 9 — Ar, İdeal, 10 — Zırzıretme. Yukarıdan aşağı: 1 — Şevrole, Az, 2 — Fgeadaları, 3 Vest 4 — Kra, Sıkmaz, 5— EL T.K. $ — Tersidedir. 7 — Menlen, De, 8 — Ye, Rezilet, 9 — Ekşi, İnaam, 10 — Akil, Fla, ——— —— Taşovada tütün satışları Tokat 1 (Akşam) — Son haftalar içeri- âinde birdenbire durgunlaşan Taşova #ütün piyasaları buzün yeniden değişivermiştir. Evvele2 piyasadan çekilmiş bulunan Pele menk - Türk tütün şirketi ile Hâkimoğulları tekrar piyasaya iştirak etmişlerdir. Piatlar işidir. Deranbarın bitmesine Üç gün kalmış olmakla beraber Erbaada 1509 müstahsil, Tokat ve Niksarda da mühim miklârda zürra hentiz tütünlerini Deran- bar etmemişlerdir. Teamül veçhile gene temmüzun 15 imei gününe kadar Deran- barin taliki icap ötmektedir. BÜYÜK Tefrika No, 4 iş 2 'Temmuz ÂŞIK GARİP HALK MASALI , Yazan: İSKENDER FAHREDDİN. karşında biraz daha durursam belki yanar kül olurum. Dedi, Arlık, Resulün adı anılmıyor, önü herkes «Âşık Gerip» diye çağırıyor ve kah- vede saz çalmağa başlayınca Tiflisin şair- leri etrafını aliyordu. Bu çocuğun söyle- diği söler çok düzrün ve mâna'ıydı. Yaşlı başlı sız şairleri bile bu kadar güzel bo- yitler söyliyemiyorlar, sazının tellerinden onunki kadar yanık ve ruha kolay giren sesler çıkaramıyorlardı. Âşık Garip san- | ki büyümüş te tekrar küçülmüş, olgun ka- falı, idağı görüşleri kuvvetli, gönül almasını bilir, hasıl derin bir delikanlıydi. O, nihayet, Şahsanemin evini bulmuştu. Bir gün ona: — İşte, dediler, Senin sevdiğin kızın ko- nağı şaracıktadır. Garip sevindi, Ona bu haberi verdikleri zaman, Garip gene Tebrizi medhediyordu; İpekleri Hintten bükülür gelir, Buğdayı, pirinci ekilir gelir. Koyunu Tahrundan çekilir gelir. Gürcistandan gelir balı Tebrizin, döşünceli Ren Âşık Garibin medhin eylerim... Benim şimdi Iüstem'i, Zal'i Tebrizin. Meğer, Âşık Garib sar çalarken, Şahsa- nemin babası da kahveye gelmiş, diğer müşteriler gibi genç gari dinlişormuş. nem'in babasırın elini öptü, Tebrizden 'Tif- Jise Kızı için geldiğini söyledi. Şahsanem'in babası, Garibi konağına götürüp yemek ikram etti; bahçede karşı karşıya oturmuşlardı. Bu sirada Şahsanem'in de işine bir ataş düşmüş, pencereden bahçeye bakınca, rü- yasında gördüğü delikanlıyı bahçede göre- rek titremeğe başlamıştı. Garip, pmesreden sevgilisinin baktığını gördü; derhal sazını eline aldı: Deryayı, karayı ay kıldı şevkın, Bemtiyor üç günlük aya kaşların, Yaktı derunumu cemalin şevkli, Aklımı oynatlı hançer kaşların. Hoca, kızının pencereden baktığını gö- rünes, bu sözlerin ona söylendiğini anladı, kızına haber gönderdi, Şahsanem pencsre- den çekildi, Garip sazını bırakarak, içini çekti. Sor- gilisinin kayalı gözünün önünden giimiyor- İ du. Çardak altında yemek sofrası kurulmuş» | Sa. Hoçu ile Âşık Garib yemek yerlerken, Şahsenem uzaktan gene göründü. Hoca far- İ kına varmadı. Genç şair hemen sazını alıp İ bakalım me dedi? Bir sözile ben tuzağa tutuldum; Bu garip illerde yaktı yar beni, Hasretin narına yandım, kül oldum; Ahu gözlüm, ne haldeyim gör beni: Ne sabra takat var, ne dilde karar, Gönül Mecnun olmuş, Leytisın arar, Vaz geçersem seni yadeller sarar; Görünce bir, abplal etti yâr beni, Sana ben söyleyim sözün doğruya; Al efendim, gel efendim sar beni! Bu sırada horanın misafirleri gelmişti. Âşık Gar'p izin isteyip konağın bahçesin- den çıktı, Fakat, Şalsanem hâlâ oÂşgını Bözetliyordu. Sadık hizmetçisi ve mahremi #srari olan Akçakız'a yalvardı: — Haydi git. Şu delikanlıyı yolundan çevir. Seni maşukan çağırıyor, de, Ve arka * bahçeye Dadi, Foca çardak altından misafirlerile konuşurken, Akçakız koştu, Âşık Garibin yolunu kesil: — Sizi Şahsanem arka bahçede bekliyor... Behimle geliniz! Deyires, Garibin dizlerinin bağı çözüldü. Yolda yürüyemez oldu. Sevgilisinin, kendi- sile bu kadar yakından alâkadar olacağını ummuşordu. Güçlükle yürüyerek, könağın arka bahçesine girdi. şimşek gibi parıldayan gözleri yirmiş, havuz başında ayakta duruyordu. Şahsanem, Garibin geldiğini görünce da- yanamadı: — Tebrizden 'Tiflee sizi aşk rüzgâr mt siza göründüm. Biran evvel yüzyüze ve diz- dize gelip görüşmek istiyordum. Dedi, Aşık Garip, o güne kadar başin- dan geçenleri anlattıktan sonra: — Birleşmemiz için ne yapmak gerektir, sultanım? Diye sordu. Şahsancm: Bundan kolay ne var? dedi - Babam beni kırmaz, Sen beni babamdan istersin... O, bana soracak. Ben de — peki — derim. Tanrı dilerse, derhal düğünümüz olur... Bir- teşiriz. Garip razı oldu; böylece sözleştiler. ah- sanem sevindi. Garip gitmek İstedi, sevgie tsi kolundan tuttu: — Babamın misafirleri henüz gitmediler, Bu Lırsuk her zaman ele geçmez. Babam müteaseb bir adamdır. Belki bir daha baş- başa kalmak fırsatını bulamayız. Biraz da- hin derdleşip koklaşalım. Aşık Garib vücudünde bir ürpetme duy- du; gözlerinin içi de kalbi gibi yanıyordu: — Hasret ateşi canıma yeti, Vöcudüm, seni görünce yanmağa başladı. Karşında biraz daha kalırsam, belki yanar kül olu- | Tum, Beni daha fazla yakıp perişan etme, oy gül yüzlü, kiraz dudaklı, hançer kaşlı sultanım! Beni bu gece azai et, Gideyim. Kavuşına saati hulül edince, diribirimize sarılıp, günlerce yekröcud olarak yatarız. Dizin dizime, omuzun omuzuma dokunduk- ça, kanımın tutuştuğunu, beynimin oğul- dadığını, kalbimin koptuğunu hisseder gi- bi oluyorum.. Kendimden Korkuyorum, Şahsanem! Yalvarırım sana, beni bu gec» azad et!... Meni bundan fazla yakıp kavur- ma! Âşık Garip kalktı ve ertesi gün hocadan kızını istemek üzere sevgilisinden ayrıldı. «Kırk kese simli isterim!» Ertesi gün, Âşık Garip. hocanın kızını is- tetti: -— Allahın emrile şahsaneme talibim, Ho- ca, kızımı bana versin, dedi. Fakat, Şahsanem'in babasi: — İyi amma, ben, kızımı alacak adam- dan kırk kese ağırlık isterim. Âşık Garib bu parayı verebilirse, gansanemi alır. Diye cevap vermişti. Âşık Garib, hocunım cevabını duyunca: — Mevlâm kerimdir. Taşraya gider kaza“ nirim. Dedi. Delikanlıyı sevenler, hocaya gidip her ne Kadar yalvardılar ve «Bu çocuğu ka- çırma!» diye öğüd verdilerse de, hoca fikir ve talebinde Israr ediyordu. Âşık Garip dostlarllr vedalaşarak şehir. den çıktı, vola düzüldü. Ellerini göğe kal- dırdı: — Tanrım, sen bana yardım et, Tlocanın istediği ağırlığı çabuk kazanıp Tifilse dö- n azim. sAyrılık çeşmesi. önüne gelmişti, Âşık Garibe, saz şairlerinden biri rasladı: — Nereje gidiyorsun? — Şahsanemin babası, kırk kasa ağırlık istedi. Onu kazanmağa gidiyorum. Diyar diyar dolaşacağım. “ İyi amma, sevgilinle skavlü karar, et- tin mi? Şahsanem sen dönünceye kadar, seni bekliyoceğine söz verdi mi? Aşık Garib şaşırdı: (Arkası var) 'Tefrika No. 25 Akıntıya kapılmış bir tabta parça- $ı gibi, şurada, burada bir müddet dölaşlıktan sonra talih onü Dicle ve Fırat sahillerine atlı. Derken kendi- ni Irak çöllerinde, Musulda buldu. - Gayet seyrök mektap' Hattâ onun öldüğüne dâir bile riya. yet çıktı. Fakat günün birinde bu havadis tekzip edildi. © * Ve sonra biribirini takip eden ya- man haberler: Irakta yâman işlere girişmiş, petrol istihsalinde âmil olu- yormnaş. Hurma ihracatçısı olmuş... Yalnız Irakın değil garbinde sa- yılı müteşebbisleri arasına girmiş... Beş altı sene sonra Türkiyeye dön- dü. Fakat İzmir civarına avdet et- . medi, Sevgilisinin bulunduğu bu ta- raflardan kaçıyor gibiydi. Fakat bu kaçınmanın hakiki se- bebini yalnız OGalibe anladığını Acaba bu erkeğin hâleti ruhiyesi « me vaziyetteydi. Aşkı çok mu şifa bulmuştu? Yoksa çok mu izfırab çe- Kiyordu. Hal ve hareketinden iki mina 'da çıkarılabilirdi. Esrarlı Yüzük AŞK ve MACERA ROMANI Nakleden; (VA - Nü) Genç kadın, sevgilisinin Lâtife is- minde, İstanbullu, çok iyi alleden, fakat servetoe orta halli bir kızla ey- lendiğini öğrenince: «— Artık beni unutmuş olâcak...> diye düşündü. Ertesi sene, Lâtife hamile kalmıştı. İşte ancak bu sırada, yeni evliler, İz. mire gelip malikânelerine yerleştiler, Masume de dünyaya geldi. z Fakat Raifin işleri yalnız Türkiye. de değildi. Dünyanın her tarafında bir alâkası vardı, Bu sebeple Iraka dönmek mecburiyetini duydu. Bu müddet zarfında, Raifle Galibe bir kere olsun yüzyüze gelmiş de- gillerdi. O seyahatteyken, komşuluk ve eski aileyi münasebetler icabı Ga- Ube ile Lâtife ahbap oldular. Bu gö- rüşmede Lâtife âmil olmuştu İlk misafirliği yapmışlı. Aylar geçip te Raif geri dönünce, karısile eski sevgilisi arasında çok samimi bir ahbaplık teessüs ettiğini gördü. Galibe ile Raif tam sekiz sene birihirlerini görmedikten sonra böy- Ice karşılaşmış oldular. Hayri de tam sekiz yaşına basmıştı. Biri ne düşünüyordu? Ne duyu- yordu?... Öteki bunu “anlamaktan Acizdi! Gurur yüzünden, Galibe susuyor- du. Acaba eski âşıkı lâkaydlik sebe- bile mi, yoksa hürmetlen dolayı mı | ona bir şey söylemiyor, bir telmihte bulunmuyor? Ne sözle, ne de nâzarlarla bir tek tel- mih yok! Bunun ne mânaya gelece- ğini anlamak için, Galibe, büyük bir irade kudreti sarfediyordu. Karşısın- dakinin de böyle bir rol oynayabil | mek için pek azimkâr ve sebatkâr olduğuna -hülkmediyordu. Eski Aşı kının bu farzı hareketine karşı oda aynını tatbik etmek mecburiyetinde kaldı. 3 Sonra yavaş yavaş benliğine başka hisler ve dimağına başka düşünceler sızdı. Pek ihtiyatkâr oldu. O siralarda kocası İskender de ve- fat etmişti. Galibe, dul kaldığı zaman ancak otuz yaşlarındaydı. Sarışın ve ince güzelliği, cazibesi, serveti ve yüksek bir ailenin kadını oluşu, pek çok erkeklerin alâkasını celbetii, Ni- ce nice kimseler ona aşklarını ilân ettiler. Yahut baska vasıtalarla mü- racaatta bulundular. . Evlenmek .ta. leplileri pek çoktu. Herkes onun evleneceğini sanıyor- du. Zira, pek genç yaşından itibaren aksi sonra malül bir köcanın kahri- ni çeken bu zavallı kadın mesud ol mak hakkını hâizdi. Fakat Galibe, bütün taliplerin ümi- dini kırıyordu. Yalnız bir tek meşgâ- lesi, bir tek gayesi varmış hissini ve- i riyordu: Oğlu! Hâyri ondan ayrılmı- yordu. O da evlâdini bırakıyordu. İstanbula hemen ilç gitmiyor gibiy- diler. Delikanlı hususi şekilde de tahsili. ni ilerletti. Böyle bir inzivada mistik, | hararetli ve sadık bir ruh olarak ye- tişti. Çocukluğundan itibaren Masume- yi sevdi. Galibe, bu hisleri neden Sonra farketti. Onun da mektuplar- dan bu kardeşlerin esrarını öğrenen Lâtife hanımefendi gibi dehşete ka- pılması icab ederdi. Fakat Galibe, doğrudan doğruya bu aşka karşı du- racak yerde dolambaçlı yollarla oğ- lunun kissiyatını yatıştırmağa, gi- dertmeğe kalktı. Kendine tabi olan evlâdının zihnini başka Larafları celb için uğraştı, Bir aşk başlangıcı yatıştırıdabilirdi. Fakat Galibe hanımefendi, Masume- nin on sekiz yaşı münüsebetile ziya- fet verildiği gece, bu hissin derin bir Aşk olduğunu anlamıştı, Davete geldiği zaman endişeliydi. *Raife raslamış, onunla pek üzücü bir muhavereye girişmişti. Birlikte bah- çeye çıkmışlardı. İşte o sırada Hacı efendi ile-Mahir Palandarlı onları ge- zinirkeon görmüşlerdi. Fakat böyle bir'anda bile, Galibe, komşusuna karşı fazla açılmamış, tedbirli bulunmustu. Evlâdlarının iz- divacı ihtimalinden bâhsediyordu. sözlerinin Ralf üzerinde ne gibi bir tesir yapacağını anlamak istiyordu. Ona dikkatle bakıyor, vereceği cevap- ları dört kulak kesilip dinliyordu. Bu işin içinden nasıl çıkacaktı? Ra- if, maziye dair hâlâ hiçbir telmihte bulunmuyor! Kızını oğluna vermek istiyor? Bu izdivaca pek taraftar. Böyle bir meseleyi nasi izah etmeli, Ve senelerdenberi ilk olarak bu gö ce, Raif tarafından şiddetle aevildiği- ni tekrar hizsetmişti. Fakat vaziyeti iyi anlıyamadı. Zira tam-o aralık Lâtife kendilerine yak- laşmıştı. Onu oğlile birlikte bu evden kovuyordu. Ah, zavelli masum genç- ler! Masume ile Hayri! Bigünah aşk- ları nasıl müthiş Dir işkence halini alacaktı. Oğlu ona, eve girdikleri zaman: — Lâtife hanım sizi koymakta hak- hı mıydı? «diye sormuştu. O da sayst samimi olarak: — Bunu öğrenmek için hayatımı feda etmeğe hazırım! - demişti, (Arkası var)