Sahife 6 Tayyareden resim çekmek usulünde mühim yenilikler Bu sayede maskelenmiş hedeflerin vazıh surette fotoğrafisi alınabiliyor Bu bürpte, tayyare, fevkalde mücasir | bir silâh olduğunu isbat ettiği gibi, pek yükseklerde uçan tayyarelerden renkli fo- toğraflar çekmek sanati de fevkalâde te- kemmül ve terakki etmiştir. Tayyareden f0- toğraf çekmek sanatinde hasıl olan bu in- kişaf, tayyarelerin harb hârekâtında fev- kalâde müessir bir rol oynamasını temin ci- miştir, Tayyarelerden ötedenberi (o fotoğrafiler çekiliyordu. Fakat siyah renkte çekilen bu fotoğrafilerden gizlenmiş hedefleri, sezmek ast bile sn derece müşkül bulunuyordu. Halbuki tayyarelerden çeki- len renkli fotoğraflar sayesinde maskelen- Eniş yerler, hedefler, top-mevzileri va saire pek açık bir surette gölülmektedir. Amerika tayyarecllik makamları, Kodak fotoğraf şirketinin mhtahassıslarile birtik- te, yaptıkları müteaddid. tecrübelerde sa- atte 32) kilometre süratte uçmakta olan tayyarelerde 2000 metro yükteklikten pek wazih renkli fotoğra, çekilebileceğini tes- bit etmiştir. Kamuflaj Yani hedefleri uz tan görülemiyecek retikletle boyamak örtmek sanati yeni değildir. Kuşlar. ve baş vuruyorlar. den fotoğraf çekim rbinda başlanmış? 1914 - Bunun yon gibi dugühları, i 3 vzaktan kolaylıkla sezilmiyeçek renklere bo- yamağa, topları ağaç dâllari ve yahud renk- M ağlarla örtmeğe başlamışlardır. Tuyyaredoki rasıdinr, yüksekten uçarak muhtemel askeri hedeflerin resimlerini nor- mal bir şekilde çektikleri müddetçe, bunla rın bariz bir surette sezilmeleri kabil ola- miyordu. Bunun için gizlenmiş ve örtülmüş hedeflerin-fotoğrafilerini daha net çekmek | için dürbün camları kullanılmağa başlan- mıştır. Kamufle edilmiş hedeflerin gövde- leri ve gölgeleri mehmâsmkör çekilen f0- toğraflar üzerinde farkedirebiliyordu, Fa- Devlet Denizyolları müdürlüğü Kapali zarf vee e satın mia ilân olunan 540 metre mikâb kerösteye talib | 8 sanan er 0 pesine zere Alım Satım Komisyonu Maliye Vekâletinden 1 — Matbaa kâğıdı, mukavva mücellit bezi, kaplık kâğıt ve anbalaj kâğıdı Vekâlet- ten verilmek üzere iki bin Iki yüz adet üç nevi kitap 1655 adet dokuz nevi defter 5140 varak dört nevi cetvelin baskı ve teclldi açık adet yedi nevi koçan beş yüz seksen bin ekâlitmeye konulmuştur. 2 — Muhammen naskı ve cilt bedeli bin üç yüz kırk üç lira yirmi bir kuruştur. 3 — Muvakkat teminatı yüz lira yetmiş beş kuruştur. 4 — Şartnamesi Ankarada Maliye Vekâleti levazım müdürlüğünde İstanbulda Ma- Hiye Vekâleti evrakı mafbua, anbarında görülebilir. Eksiltme 12 Temmuz 940 cuma günü saat 11 de Maliye Vekileti levazım müdür- müteşekkil eksiltme komisyonunda yapılacaktır. İsteklilerin 2490 sayılı kanunun 2 ve 3 üncü maddelerinde yazılı belgeler muvakkat teminatı makbuz veza banka kefalet mektuplarile birlikte muayyen gün ve saatte ko- «3 5 Düğün: Mmisyonds bulunmaları. Devlet Limanları işletme umum rlüğünden Yüksek Münukalât Vekâletince bu Kere tasdik buyurulan İskenderun fimanına att yeni tarifenin 1 Temmuz 1946 tarihinden itibaren tatbikatına geçileceği alâkadaranın Müdü malümul Esrarlı olmak üzere ilân olunur. Kat bu tedbir maksadı #amamile temin edemiyordu. Bugünkü harpte tayyare meydanları ve hangarları, depolar ve saire, muhtelif su- retlerde gizlenmektedir. Düşme lerindeki rasıdları aldatmak için sur lar yapılmakta, hangarların damları, uzak- ian ve yükseklerden farkedilmemek için ağaç dallarile örlülmekte, fabrikalar ve mühimmat depoları, münasip renklerle bo- yanmakta, cephe gerisindeki münakale yol- ları da ağaç yaprakları ve otlarla setredil- mektedir. Tayyarelerden fotoğraf çekmek işin ye- ni makineler, he kadar mahirane yapılmış olursa olsun kamuflâji tereddüde mahal birakntyacak surette meydana vuruyor, hatti güllelerin isabeti ile kismen yanmış ağaçları maskelenmiş bataryaların yerle- rini açık bir surette gösteriyor. Bu renkli fotoğraf makinelerile ilk tecrübeler, yuka- zda söylediğimiz gibi 1036 senesinde Ame- ikada Fapılmış, evvelâ saatte 160 kilomet- uçan tayyareler kullanılmıştır. aren tayyarelerden renkli f0- © mahsus makineler, daha #iyado tekemmül ettirilmiş ve saatte 320 kilometre süratle uçan tayyarelerden pek net fotoğrafller çekmeğe muvaffakiyet el- vermiştir. Hu foloğraf makinelerinin pılan tecrübeler sayesinde daha ziyade te- kemmül ettirileceğine şüphe yoktur. Fakat her ne olursa olsun şimdiye kadar tatbik İ kamuflâf metodu, zenkli fotoğrafı- iikte müthiş bir düşman bulmuştur. Ka ereii mütehassları, bu düşmanı ak ni metodlar ve usuller ara- kalacaklardır. “KÜÇÜK İLÂN okuyucularımız arasında EN SERİ, EN EMİN EN UCUZ vasıtadır. Alım satım, kira işlerin- de Iş ve işçi bulmak için İstifade ediniz! Işletme umum ilânları at om beşte na: "53ll Yüzük l AŞK ve MACERA ROMANI İ 'Tefrika No, 20 — Evet demin bu köyde Masume hanıma benziyen bir kız gördüm. — Bakıp geçtiniz mi?... Yoksa ko- nuştunuz mu? — Konuşsam da ne çikar?... Bir köylü kızını hemen baştan mı çıka- | racağım? — Azizimi... O Kızdan daha hür | metkârane bahsediniz... Zira, kendi. | sini büyütmek mesuliyetini ben üze- rime aldım... Namuskâr bir yavru. caktır... Cemil, alâycı alaycı: — Yaa... - dedi. Ralf: — Kinayelerinize hak veriyorum... Zahiren haklısınız... Ben de zaten bu aileyi, ârada benzeflik olduğu için sıyanet ediyorum... Fâkat hakikatte süphelerinize esaslı sebep olsaydı, ben de açıktan açığa himayeye kal kamazdım... Zira zevcemi tahkir ets miş sayılırdım. — Tabil efendim... Bibette... nimki sadece lâtife. — Şunu öğrenin ki, azizim, Bed- riye denen bu kızcağız ben Türkiyede Be- Nakleden: (Vâ - Nü) değilken doğdu... Onun tevellüdün- | den Iki üç sene evvel ben İzmirden | ayrılmıştım ve doğmasından iki yıl sonra döndüm... Bütün bu köy halkı bu hakikati bilir. Ben de hemen 9 aralık evlendim ve baba oldum... Ma- | sume, Bedriyeden üç yaş küçüktür. — Ya?... Ayni yaşta görünüyor. , lar. j — On sekizle yirmi bir arasında | şaşırmak kolaydır. Hem Bedriye, | köylü olduğu için çocuk halini mu- hafaza etmiş... Genç erkek, cevap vermedi. Bir müddet konuşmaksızın at sürdüler. Onun nazarında bu esrar, hâlâ eski | halini muhafaza ediyordu. Şüphesiz bu İşin içinde bir muamma vardı. Nihayet: — lLâlife ettiğimi arzetmiştim... Benimki ufacık bir şüpheydi... - de di ve kesti, — Hak veriyorum... Çünkü Türki- yeden ayrılışımın ve İzmire dönüşü- mün * tarihlerini bilmiyordunuz... Onun için böyle bir şüpheye düşebi- lirsiniz... Maamafih, arada böyle bir Boğazı geçme müsabakası İ lulvisar ile Bebek arasında Boğazı seç” İ teşrifleri riç benzerlik | mızmış... Anlarsınız ya... Milli Küme maçları Beşiktaşın üçüncü olması için bir galibiyet veya bera- berlik kazanması lâzım Milk küme | çlarına bu pazar yine devam edilecek ve Galatasaray ile Be- | şiktaş, Vefa ile Fenerbahçe karşılaşacak- lardır. Gelerek hafta nih küme maçlarının nı ncilik ve ikincilik dereceleri ta- | meydana çıkmış bir vaziyettedir. ü iktaşlıların o yapa” cakları iki maçtan birini kazanmaları ve ya berabere kalmaları icap etmektedir. Şampiyonluk bu sene sarı lâcivertlilere nasip olmuştur. Yapacakları iki maçı da kaybetmek — Fenerlilerin şampiyonluğu üzerinde bir tesir icra edemez. | İkincilik mevkü Galatasaray klübü ta- rafından elde edilmiş vaziyettedir. Ya- pacakları iki maçtan mağlâp çıktıkları ve Beşiktaşın iki maçını da kazanması belki ikinciliği biraz şüpheye sokmakta» dır. Mili kümenin son iki haftalık karşı laşmalarının atletizm müsabakaları dola- yısile Şeref stadında yapılması karar al- bna alınmıştır. Gül kupası atletizm müsabakalar Geçen hafta seçmeleri yapılan İstan- bul Gül kupası © atletizm müsabakaları” bın Finalleri bu pazar saat 14,30 da Fe- nerbahçe stadında yapılacaktır. Bu müsabakalarda klüplere puan ve tildiğinden Galatasaray, Fenerbahçe ve incili ö almak için çok çekişmeleri icap ede- | ye kadar Gül kupasını bir kere Güneş, bir kere de Fenerbahçe at- letleri kazanmışlardır. Bu müsabakalara diğer bölgelerden bazı atletlerin gelece- ği haber alınmıştır. eleri bil- Galatasaray klübü tarafından Anado- mek üzere tertip edilen müsabaka önü- müzdeki cumartesi günü saat 16 da y pılacaktır. Bu müsabakaya bütün Gala- tasaraylı yüzücüler iştirak edeceklerdir. İkinci yüzme teşvik müsaba- kası bu pazar yapılıyor İstanbul Su sporları ajanlığından: | — İkinci yüzme teşvik müsabakası 30/6/940 pazar günü Büyükdere Beyaz pârk yüzme havuzunda yapılacaktır. 2 — Müsnbakalara sant 14 de başla nacaktır. 3 — Hakemler: Rıza Sueri, Bekir Ma- | tkı Eryar, Tevfik üsamettin Güreli, cur, Nevin Hassan, Böke, Nuri Bosut, Hikmet Üstündağ, Yukarda isimleri yazılı hakem arka- daşların muayyen saatte müsabaka ma | hallinde bulunmaları rica olunur. Beykoz klübi bünün kongresi Beykoz klübünden: Klübümüzün yıl- lik kongresi 29/6/940 cumartesi günü Beykoz Parti kuruğında saat 16'da yapı- | lacağından sayın azamızın teşrifleri rica olunur. z Vefa idman Yurdu Başkanlığından: 22/6/9040 tarihinde toplanarak ekseriyet olmadığından tehir edilen senelik kongre- mizin 29/6/9400 cumartesi günü saat 16 da Şehzadebaşı Letafet aparlımanındaki klüp merkezinde toplanacağından üyelerimizin olunur, olmasını sirf tesadüfe hamledemem... Ecdadımın belki bir sun' ve taksiri vardır... Bu aileyle benimki arasında dalma münasebet | olmuş... Bunlar bizim emekdarları- Ben de, muhafazakâr bir zihniyette olduğum için temaslara devam ediyorum... Cemil bugünlük fazla bir şey öğ- renemiyeceğini anladı. Şöyle bir sual sordu: — Niçin bu yavrucağızı leyli mek- tebe bekâr olarak verdiniz? Raif, ters ters baktı: — Kızıma benziyen ve himaye ettiğim “bir ailenin yavrusu olan gü- zel bir kız başıboş bırukamazdım ya... Tahsli edip muallime olsun di- | İ ye ârzu ettim. O, yalnız şeklen değil, ! manen de mubhitinin fevkindedir di- | ye düşünüyerdum. Bir müddet evvel, mahud köye gir- diği sırada, Raif atını denize doğru sürmüştü. Grup, halinde birkaç ev göründü. Bunların önünde bir kum- sal vardı. Evler, umumiyetle gemilerde çalı- şan lostromolara, tayfalara aiddi. Bunlardan biri sarı taşlardan yapıl maydı. Öbürlerinden daha hallice bir aileye aid olduğu anlaşılıyordu. Raif buna doğru yürüdü. Atını bir ağaca bağladığı sırada, Bir kaç arkadaş oturmuşlar, kadınla- rın iptilâ derecesinde sevdikleri şeyler- den bahsediyorlardı. İçlerinden biri: — Kadınların en çok sevdi sey süslenmek ve boyanmaktır.. dedi Bir başkası doğra değildir. Süslenmeği bil- z n ben pek çok kadınlar tan nm ki öyle mübalâğalı tarzda boyan maktan nefret ederler. Hattâ bir çok kadınlar hiç boyanmazlar. Bence kadm- ların en ve zinettir. Bu aşağı yukarı her kadının zayı tarafıdır... Buna da itiraz eden oldu: — Ben de öyle kadın! irin ki öyle pırlanta, elmas, altın, plâtin vesaire düşki değildirler. Münakaşa ilerledikçe ilerledi. Kimi: .adınların en çok sevdiği şey yoni 2l- eler, yeni şapkalar, yeni iskarpınler» dir.3 dedi, kü #Kadının en kıymet verdiği şey güzelleşmektir. Bunun için ne İâzımsa her şeyi yapmak ister.» Fik- rini ileri sürdü. O kadar konuşmağa rağ- men bir neticeye varmak kabil olama O zamana kadar hiç söze karışmay Nevzad: — Carım, dedi, siz meseleyi pek yan- ış yoldan muhakeme: ediyorsunuz. Ka- dınların iptilâ halinde sevdikleri şey, bir değil, pek çok: 5 de se verler, yeni giyinmesini de, mücevher takmasını da, ağır ve pahalı, sahip olmasım da... Hattâ onların halinde sevdikleri öyle şeyler vardır ki bunları altalta yazsak pek garip bir liste ortaya çıkar. İlattâ bu gibi iptlâlarla, bazı şeylerin üstüne bu derece düşkün- lük gösterilmesinin sebeplerile ruh dok- torları bile meşgul oluyorlar. Bunlardan birini size anlatayım: Çok kü âdeta bir damlacık çocukke: otu uz mahallede bir çok arkadaşlarım vardı. Bunlardan biri yüyüp de küçülmüş gibi gayet labalık, pek ziyade bilgiç, üstelik fev- kalâde güzel bir yumurcaktı. Şimdi bile hatırlıyorum: Lüle İüle saçları bazan alımdan tâ aşağılara kadar düşerdi. O bü saçların arasından, üzün tüylü bir fi- no sevimliliği ve zeki gözlerile çıldır çıldır etrafa bakardı. Bu güzel kızın daha o yaşla pek garip bir iptilâsı vardı: baya binmek, salıncağa binmek, ken, sinden büyük kimselerin kullandığı diği şeylerden biri mücevher | kürklere Ara sikletlerin önünde oturup gezmek... Ma- halleye ba; biz yük orabas gelse Nimet bemen fandiyete geçerdi. küp İü'ele ir tarafa & Arabacı amca... amcacığım. Sokağın kö olur)... Diye arabacıyz yalvarır, ne diller dö- ker, nihayet adamın arabasına binmeğe | muvaffak olurdu. İşleri dolayısile ma- halleye | gelen bütün arabacılarla dost olmuştu. Hattâ arabasnın arkasna ta kılan çocuklara müthiş kamçılar salla yan yaylı arabanın sal os bıyıklı, sayı arabacı bile insafa gelmişti. Nimeti — Kuzum arabacı amcacığım... diye diller dökmeğe başlayınca pos bıyıklı, şaşı arabacı gürültülü gürültülü gülmeğe başlar: — Yine sığırcık kuşları gibi ötmeğe başladın kara kız.. haydi bin bakalım arabuya., derdi. Bazı yük arabalarının sahibi hepimizi birden arabaya doldururdu. O zaman, ta- yük arabasının müthiş kapıda bir kadın belirdi. İzmirin gü- zel kadın tiplerinden . biriydi bu... Uzun boyu, çevik vücudile otuz kırk yaşında imiş intıbaımı veriyordu. Bu- na rağmen yemenisinin altında be- yaz saçları görünüyordu. Yaklaştıkça bu kadınım genç değil, hayli ihtiyar olduğu, yüzünde derin derin çizgiler olduğu nazara çarpıyordu. Şayet gözlerinde bir şefkat, ve tatlilik ol- masayd:, çehresindeki hatlar sert- miş intıbamı verecekti. Her halde gençliğinde, torunu Bedriye kadar güzel olacaktı, Raifi görünce son derece sevindi, Bir şey söylemeksizin gülümsedi. Bahçenin parmaklığını açtı, Raife doğru yürüyüp onun elini tuttu. — Nine... yolunda a' Böyle sö: rek bu kaba eli öptü, başına koydu. Sonra bu ihtiyar ka. dına sarılıp onu kucakladı, Şayet Ce- mil uzaktan bu manzarayı görseydi işte asıl o zaman hayrete düşecekti. Nine, şaşırmış görünmedi. Anlaşılı- yordu ki, bu muamele, aralarında sık sik cereyan etmekteydi. Eve girdiler, Erkek; — Bir istediğin, bir sıkıntın yok ya, İnşallah?... - diye sordu. Kadın: — Ah, Raif bey... Doğrusunu ister- Ne var, ne yok?... İşler | l sarsınhlarr içinde oyanaklarımız titreye titreye giderken bir de şarkı tuttururduk, Fakat işimizde en keyiflimiz Nimetti. Lâkin asıl onu bayramlarda görmeliy» diniz. İlk gününün sabahından, son bay- ram topları atılıncıya kadar eline geçen bütün para ile hep arabaya binerdi, Ara- balara verilmek üzere lâzım olan bol parayı toplamak için bayram (sabahı kömşüi komeu delağır el öperdi. Araba- lara öyle Bir kuruluşu vardı ki görn niz. Bu esnada muhakkak gözünde ma- vi bir cam gözlük bulunurdu. Tepesinde kocaman bir kirmizi kuydele, bayram- lıkları sırtında... Bir sürü çocukla bera- ber, şarkı söyleye söyleye semt semt do- laşırlardı. Mahallede bir düğün olsa Nimet ge linden daha fuzlu serinirdi. Çünkü böy- le günlerde saçlarına gümüş teller taka. rak, fayton arabalarına biner hattâ ek- seriya srebacının tam yanındaki yüksek yere kurulur, yukarıdan arabanın düğün dolayısile fenerlerine bağlanan mendil leri seyrederdi. Nimetle aşağı yukarı beraber büyü- dük. On sekiz yaşımda koca kız olmuştu. Yine mahallemizde oturan ergenlikli yüzlü, çirkin, iri yarı bir delikanlı vardı. Bu genç adamı yepyeni piril piril bir mo- tosiklet almıştı. Nimet hiç hoşlanmadığı balde bu ergenlikli yüzlü, insin azmanı ile ahbap oldu. İkisi birden motöre biniyorlar, Nimet ber zaman delikanlının arkasına oturu- yordu. Bazan onlara şehir harisi rasgeliyordum. Yanımdan yıldınm geçiyorlardı. O zamanlar Nim dan dağılmış saçları ve havalaüan etek- lerile şöyle bir seçiyordum. Bir müddet sonra delikanlı yeni mo- tosikleti satmış, bunun yerine pek eski, Küçücük bir otomobil | almıştı, Fakat bu ne de olsa otomobildi. Artık Nimet insan azmam delikanlıdan ayrılmıyordu, Küçüklüğündeki sucu, karpuzcu ara- balarma binmek zevki şimdi daha asri- leşmişti. Otomabile terfi etmişti. Lâkin Nimet o küçük, eski, son derecede mütevazi. teneke otomobille de kanmamıştı. Şimdi kendisi zengin fakat yaşlı bir adamla yaşıyor. Evlen- mişler sanirım.. iki otomobili var... Bii spor... Onu kendisi kullanıy Bu ka- dının da en büyük zevki bu işte,.. Zaten bazı doktorlar bir çok weler de bu «otom« bilomani> denilecek olan bu hastalığı.. görüyorlar. Hikmet Feridun Es AKŞAM Abone ücretleri rüzgür- Kenebi 2100 kuruş Türkiye 1400 Kuruş “8 » 50» ww » s0 » 80. » — o SENELİK 8 AYLIK 3 AYLIK 1 AYLIK Posta itihadına dahli olmıyan eseh memleketler: Seneliği 3600, altı aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. Telefonlarımız! Başım uharrir; 20508 — Yazı işleri: 29705 — İdare: 20681 — Müdür: 2047 Cemazileyvel 20 — Mr 58 & İmsak Güneş Öğis İkindi Akşam Yate E 625 845 442 833 1200 203 Va. 210 439 1217 1618 1945 72143 İdarehane: Babıtli civarı Acımusluk sokak Ko. 13 seniz bazı şeylere canım sıkılıyor. Evin büyük odasında oturdular. Konsolile, muntazam minderlerile, bu ev, köylü evinden ziyade orta hani kasaba evine benziyordu. Yelkenlilerin Makbüleye, bütün ci- varda «Makbule nine» yahud sâdece «nine» derlerdi. İhtiyar kadın kendisi- ni dikkatle dinleyen Raife endişelerini birer birer anlatmağa başladı. — Bedriye leyli mektebe gitmiyor... Çıkıp geldi... Şayed zorlarsak bir de- ilik yapacaktır... Bana kalırsa üstüne pek yarmıyalım... Bu haber, Sarı vasifpaşazadeye | fena halde tesir ettiyse de hissiyatını ortaya vurmadı. — Ah efendim bu kızla ne yâpaca- £1z?... Benim bir ayağım çukurda... Annesi timarhanelik... Amcaları ev. Jenmedi; Her biri bir havada... Kız da aksi gibi, rahmetli oğluma çekmiş... Buraların en güzel delikanlısıydı... Esdriyeciği feleğin kahrına karşı kim himaye edecek? Raif, ihtiyar kadının büsbütün $i- raran yüzüne bakfı, baktı; heyecan- Jandı. Dedi ki; — Rahmetli oğlun Bedriyi bir an bi- le aklından çikaramıyorsun.,, Hakkın- da var, nine .. — Ah, tabi... Hep onu düşünü. YUM, (Arkası var)