Fikri gülümsiyerek söze başladı: — Bu kadar engin, güzel, iyi kalbli bir kadınla evlenmem sırf bir tesadüfün neti- essidir. Bakın anlatayım. O zamanlar Bo- öürişinde tenha bir köyde oturuyorduk. Arasıra arkadaşlarım beni ziyarete gelir- lerdi, Hep birlikte köy civarında gezer do- laşırdık. Bu sayfiyede herkes biribirile ta- nışırdı, Yalnız köyde hiç kimsenin tanış- madığı bir alle vardı. «Heyklli yalısda otu- | r.. Onların hakkında dillerde birçok #ier dolaşmakla berabet köy balkın- dan hiç birinin kendileri ile ahbaplığı yok» ta, Heykeli yah!.. Bu Höğaziçinin en bü- yük yalılarından biri id Onun vaktile bir servel harerdilerek yapılmış ve mimari ba- kımından bir sanaf şâheseri olduğunu sÖy- lerlerdi. , Hakikaten heykeli yaljbın içi ve bilhas- sa bahçesi görülecek şeydi. Gayet büyük bir zevkle tanzim edilmiş bahçede, son de- recede güzel bir takin heykeller vardı. Za- ten babçesindeki bu 1 mermer heykel- ler dolayısile ona «Heykeli yale adı takl- muştı ya, Demir pasmaklıklı bahçe kapuu dalma açık durduğu dçin büyük bir hay- ranlıkla içeriye bakar, kendi kendime de: «Ah şöyle bir bahçem olsa» diye düşünür- düm. Heykelii yalının bahçesi herkesin gıp- tasını uyandıracak dprecede güzeldi. Yalı- da oturanlar iki kız kardeşti. Bunlardan bi- riorta yaşlı bir kadın, öteki de henüz ev- lenmemiş, çok güzel bir genç kızdı. Kendi- lerinin seeveti hakkında dillerde masalları hatırlatan sözler dolaşıyordu. Anlatılanlara bakılırsa vaktile büyük babalarına iradia- rından, mülklerinden küçük fıçılar ve kıl torpalar içinde altın, para gelirmiş. Sözle- nilönler pek mübalâğalı olmakla berabed hiç şüphe yoktu ki, çok zengindiler. Kışları nerede geçiriyorlardı? Onu bilmi- yorduk. Yaz mevsimlerinde buraya, «Hey- &elli yalıya geliyorlardı. Onlarla ahbap olmak yenler pek çok- tu. Fakat heykeli yalıdaki iki kız kardeş herkesten uzak yaşamakla âdeta bir zevk duyuyor gibi idiler, O zamanlar arkadaşım Neçdetis bana bir fotoğraf merakı gelmişti” Biribirimizin pos poz, çeşid çeşlâ resimlerimizi çekiyorduk. Gündüzleri elde fotoğraf makinesi, köy et- rafında dolaşarak fotoğrafını çekmek üze- re manzarası güzel yerler arıyorduk. İşte bugünlerden birinde idi. Heykelli yas lunın önünden geçiyorduk. Necdet kapısi- nın bir kanadı açık duran heykeli yalının bahçesine göyle bir baktıktan sonra; — Dünyanın en güzel manzarası şu balı- çede.. dedi, sonra aklına pek mühim bir. gey gelmiş gibi — Haydi, dedi, şu bahçeye girelim de ora» da biribirmizin birkaç poz resmini çekelim... Şaşırmıştım. Heykeli yalının bahçesine zirmek!... Şimdiye kadar. herkesin âdeta esraregiz bir yer gibi tanıdığı ba yalının bançesine girmek!... Necdet: — Aman, dedim, nasıl olur? — Basbayağı olur, Fena birşey yapmağa det inadcı çocuktur, Nuh der peysambeğ demez... Bunun İçin onu fikrinden caydıra» madım, Ne söyledimse para etmedi. O bir Kers heykeli yalının bahçesine girip resim çıkarmağı aklına koymuştu. Bundan vaz geçemezdi: — Hem görürlerse 48 çikar?.. diyordu, maksadımız kendisine anlatırız. Bizi döv- imezler ya... Nihayet bahçeye girdik,.O canım mermer heykellerin önünde, çiçekleri bol şairane köşelerde resimler çekmeğe başladık. Lâkin bu sırada dehşetli iri bir köpek, müthiş ho- murtularla Üzerimize doğru gelmeğe baş- lamaz mı? Halbuki biz bu esnada mümkün olduğu kadar şairane görünsün diye güller arasında, parmak şkakta poz alıyorduk. Köpeğin o halin! görünce ne yapacağımızı #aşırdık. Bir aralık Necdetin: — Aman birer çıkalım... diğe bas ğırdığını işittim. Hakikaten bundan başka yapılacak şey yoktu; Hemün birer ağaca tırı mandık. Köpek sanki elinden avini kaçır- muş gibi hiddetini ve bağrışını arttırmışlı, Ağacın altında o kâdar bağırıyordu ki, Esrarlı nihayet karşıki çiçekli yoldan bir gınp ki- san bize doğru geldiğini gördük. Bu, iki kız kardeşin küçüğü, yani hiç evlenmemiş ola- hı idi. Bizim halimizi görünce gülmekten kendini alamadı. Bahçeye niçin girdiğimizi ağacın tepesinden bağıra bağıra orna an- iattik, Köpeği kulübesine soktu, Sonra bi- 2: — Tehlike kalmadı, dedi, artık inebilirsi- niz, İndir. Genç kız hâlâ gülüyordu. Bizi da- tina götürdü: — Zannederim burada daha güzel resim- ler çekebilirsiniz... dedi. Hakikaten burası fevkalâde idi Yalnız güzel manzaranın değil, bu dekor içinde ya- nimizdaki cana yakın genç Kızın da poz poz resmini çektim. Işte Şahende ile böyle ahbap oldum. Er- tesi günü resimlerin kopyelerini götürmek üzre ona gittim. Fotoğrafları pek beğendi. O günü de birçok resimlerini çektim. Tabil daha ertesi günü bunlarm. kopyelerini ken- disine takdim ettim. İkinci resimler birin» cilerden güzel olmuştu. Bir ay içinde Adela onun resimlerinden şöyle küçük bir albüm yaptım. iyiden iyiye ilerlemişti. Nihayet ablası dü razı olunca Şahende ile evlendik. O zamanlar dünyanın vaziyeti böyle de- gildi. Seyahate çıktık, Biraz gezdik dolaş- tık. Yaz sonuna doğru İstanbula, heykeli yalıya döndük. Lükin tuhaf şey yalının kapıları sıkı sıkı kapanmış ve bahçeye an azılı cinsinden bir- kaç köpek konulmuştu. Bereket bahçıvan bu köpekleri zaptetti de içeri girdik. Biraz son- ra Şahendenin ablası bahçe kapılarını ni- çin sıkı sıkı kapattığını, o azılı köpekleri Diçin amtan aldığını şöyle anlattı: — Bizin resim çıkarımak için bahçeye gi- Tip de nasi tanıştığınızı berks duymuş... Bizi de biraz zengin zannediyorlar ya... Benim de dul oldpğumu işitmişler... Ellerine birer fotoğraf alan işsiz güçsüz kimseler güya resim çikarmak bahanesile bizim bahçeye girmeğe başladılar. Hattâ bunların arasın- da Tarzan kıyafetinde resim çıkartmağa kalkışan gençler bile vardı... Baktım ki ol- miyacak nihayet bu tedbirleri almağa mec- Hikmet Feridun Es ANKARA RADYOSU 14 Haziran Cuma 1230 Program ve haberler, 12550 Alaturka plâk, 1330 Alafranga plâk, 18 Program ve Alafranga plâk, 19,10 Türk müziği, 1045 Haberler, 20 Türk müziği, 2030 Konuşma, 20.45 Türk müziği, 21.10 Konuşma 2139 Kü- çük ra, 7230 Ajans ve borsa haberls- * İstanbul müddelamumlliğinden: Ha- dım Hâkim muavini Lütfullah Erişenin memuriyetimize müracaatı, Üsküdar Tapu sicil muhafızlığından: 15 teşrinisan! 296 tarihle 4215 umum defteri- nin 489 sıra numarasında Eğya veledi Atam namına kayıtlı bulunan Üsküdarın Kara- davut paşa mahallesinin Karacaahmet cad- dösinde eski 248 yeni 227 kapı numaralı tör- #i gediğinin (Eyüpe Sürp Eğya Ermeni kili- sesi mektebi mevkufatından) olduğu tes bit edilerek İstanbul vakıflar baş müdür- iüğünden vuku bulan talep üzerine 17162 sa- yılı vakıflar kanunun #tcü maddesinin 2 ci fıkrasına tevfikan siciline 30/4/940 tarih ve $43 yermiye numarasile işaret verilmiş- tir, Gene mezkür madde mucibince ilân ta» rihinden itibaren iki yıl içinde dava yolu ile bir güna itiraz olmadığı takdirde kati teselli yapılacağı ilân olunur. Üsküdar Tapu Sicil Muhafız Hasan Nafiz Akyon Züzük OL 250 AŞK ve MACERA ROMANI Tefrika: No.7 f Odalardan biri -tamamlanmamıştı. xâtife kocasını buraya götürdü. Bit buduar - kütüphane şeklinde yapıla- cak odada, kitap okumasını seren Masume, kıymettar cildlerini muha- faza edecekti. Bu maksadla duvara gömülü yerli bir dolap tertiplenme- sini istemişti. Avrupa: mecmuaların- da görülen bir oda tipi burada ay- nen taklid ediliyordu. İşte ustaları geciktiren bu olmuştu. Genç kız, ne den sonra böyle bir arzu izhar etmiş, işleri âksatmıştı. Bir gün evvel, yerli kütüphane için duvarın behemehal oyulmasında 1$- rar etmişti, Lâtife, kocasına? — Bu odayı bilirsiniz, değil mi? — Elbette... Bekârlığımda çalışma adamdı... Sana da kaç kere söyledim ya... Masume'ciğimiz de burasını bililtizam kendine okuma ve istira- hat odası seçti, Kadın, sesi titriyerek; — Öyleyse duvardaki gizli dolabp Mınizı da unutmamışsınızdır. — Gizli dolab mı? Nakleden: (Vâ » Nü) Erkeğin mütehayyir hali, kadını da hayrette bıraktı. Kocasinın yüzünde öyle bir şaşkın ifade, böyle bir korku ile karşılaşi- Raifin kendini toplaması uzun medi. Birkaç saniye sonra, mülebes- sim yüzü eski azimkâr haline avdef etti. Fakat bu kadarı bile bir sürçme idi. Karısı artık daha fazla şüpheleni- yordu. — Evet Raif... Gizli dolab... Sana ald... Hem de duvara öyle mahirane yerleştirilmiş ki şayet ustalar orasını kazmağa kalkmasalardı bina yıkılın. caya kadar mevcudiyetinden kimse şüphelenemezdi. —! -— Dolabda da esrarın gömülü imiş meğer! Erkek karısına huşunetle baktı. — Demek beni çağırmadan, bana sormadan, bana âid şeyleri karıştır. dınız hanımefendi hazretleri... POR: Milli küme maçları Beşiktaş - Galatasaray bu hafta karşılaşıyor Milli küme maçlarına bu pazar günü devam edilecek ve Fenerbahçe ile Vefa, Beşiktaş ile Galatasaray klüpleri karşıla- sacaklardır; Şeref stadında yapılması te- karrür eden bu müsabakaların içinde Galatasaray - Beşiktaş maçı haftanın en heyecanlı karşılaşması olacağından bü- yük bir alâka toplayacağı şüphesizdir. Galatasaray, geçen hafta Fenerbahçe- ye karşı olan mağlübiyetine rağmen şampiyonluktan henüz kati şekilde ümi- dini kesmiş değildir. Fenerin önümüz. deki haftalarda Beşiktaşla yapacağı kar- ylaşmalarda herhangi bir fena netice al- mast ihtimali sarı kırmızılıları ümidlen- dirmektedir. Bu cihetle Beşiktaş karşi- sında galip gelmek için bütün kuvvetini sarfedeceği tabidir, Diğer taraftan siyah beyazlılar da ay- &i şekilde şampiyonluk yolunda yürü- düklerinden bu maçı kazanmağa uğra- şacaklar ve bu yüzden karşılaşma çok sıkı ve o nisbette çetin olacaktır. Bu kar- yılaşmadan evvel yapılacak olan Vefa - Fenerbahçe maçı sarı lâcivertlilerin şar“ piyonluk yolunda temin ettikleri puan avantajını kaybetmemeğe çalışmaları ile geçecektir. Saat 15 de yapılacak olan Fener - Vefa maçını Nuri Bosut, saat 17 de yapılacak Beşiktaş - Galatasaray ma- çını Sami Açıköney idare edecektir, Bu maçlardan evvel de Beşiktaş - Vefa B- takımları karşılaşacaklardır. Bu maçı Eş ref Mutlu idare edecektir. Ankaragücü şehrimize geliyor Ankaranın kuvvetli klüplerinden An- karagücü takımı milli küme (haricinde kalan klüpler arasında tertip edilen ku- pa maçını oynamak üzere bu akşam şehrimize gelecektir. Ankaragücü birin- Gi maçını yarın saat 17 de Şişli ile, ikin ci maçını pazar sabahı saat 10,30da Beyoğlu spor ile yapacaktır. Taksim stadında duvarların o yıktırıl- ması dolayısile müsabakalar menedildi- ğinden bu karşılaşmalar Şeref stâdinda oynanacaktır. Evvelce milli küme takım- lan arasında oynayan Ankaragücü takı- mının şehrimizde yapacağı karşılaşmala- ra büyük ehemmiyet verilmektedir. Merhum Şeref için ihtifal yapılıyor Türk sporuna büyük yardımları doku- nan Beşiktaş klübü müesislerinden merhum Şeref için bir ihtifal tertip miştir, Beşiktaş klübünce hazırlanan bu , ihtifal yarın saat 14,30 da merhumun medfun bulunduğu Yahya efendi me- zarlığında yapılacaktı a Edremit Asliye H. Mahkemesinden: Bdremidin camii vasat M. den Giritli Ha- san oğlu Bilâl Saklıcanın müddelaleyhi Ed- remitse Şekerci vasıtasile Çınar Palas ote- linde misafireten mukim mütekaidin Tev- fik aleyhine ikame eylediği iptali tapu ve yerasel davasından dolayı müddelaleyh Tevfik namına çıkarılan davetiyenin halen gösterilen ikametgâbında olmayıp nerede olduğu belli olmadığı meşruhatile iade edil- mekle davetiyenin lânen tebiiğine karar verilerek duruşmaları 8/7/940 saat 10 a bi- Fakılmiş olduğundan müddeialeyhin işa talik olunan günde ya bizzat gelmesi veya bir vekil kanuni göndermesi işbu talik olu- nan günde ya bizzat veya bir vekili kanu- ni göndermediği takdirde muhakemenin gı- yabında deram edeceği davetiye makamı na kaim olmak üzere ilân olunur. nlin çıkartmışlar, Masume, onlara tenbi- hatta büluruyofduş. Bir tomar Kâ. dd zuhurunu görünce alıp hemen bana getirdi. . Çok şükkür ki; paketi karıştırıp İçinde ne var ne yok diye okumağa kalkmamış. İkimiz de dahn eskiden kalma şey- ler sandık: Masume'ye: «—. Baban açar, bakar! - dedim. «Ve paketi orada bıraktık. Zira, zi- yafet telâşındaydık. Akşama kadar bu keşif ne benim, ne de onun aklı- na bir daha gelmedi. «Fakat daha sonra, boplanlı için giyindiğim sırada gözlerim (pakette yazınıza isabet etti. Erkek, kaşlarını çattı: — Demek ki okudunuz?... Kadının şaşkınlığı artiyordu. Par- maklarını çıtırdatıyordu. — Okudum... Okudum... Eyvah ki o meşum yazıları okudum... Emin olun şu sakikada beni sarsan, yerden yere vuran, yalnız kıskançlık hisleri değildir... Keşki iztırabı çekecek sa- dece ben olsaydım... Nefesi tıkandı. Kelimeler boğazından çıkmıyordu. Güzlerini kocasından ayırmıyorndu. TÜRKÂN HÂTUN Tetrika; No. 92 Yazan: İSKENDER FAHREDDİN Sultan Mehmed, İmada kizdi ve:«Ben ona kimsenin aklım dan geçmiyen bir ceza vereceğim» dedi a — Vezirin emrile yakaladık sizi... Sara- | ya götüreceğiz. Imad, tekmenin nerden geldiğini anla- | yınca, dişlerini gısırdatarak homurdandı: | ” — Hâli benimle uğraşıyor. Köpeğin ka- ! fasını vaktile koparmadığım İçin, şimdi 66- | zamı çekeceğim. | İmadı saraya götürüyorlardı | İmad sırtındaki feraceyi ve başındaki po» | çeyi yırtıp atmıştı. O, kafilenin hareket edi. ! şine seviniyordu. Çünkü, annesile biricik | yavrusu olsun kurtulmuşlardı. İmad yolda i giderken, kendi kendine — Annemi çocuğumu büyütür, diyordu, ben de nasıl olsa, günün birinde kurtulup Buharaya giderim. İmbadın bir suçu yoktu. O zaten Kaymış muharebesinde iki yerinden yara almıştı. İstemezse, onu, hiç bir kuvvet tekrar harbe sokamazdı. İmadın, yegâne hatası, sultan Mehmede haber vermeden Semerkanddan ayrılması hdi. İmad bunun da çaresini bul- uştu. Sultan Mehmede: — Anamı Buharaya götürüp döneceklim. Diyecakti. İmad, kadın elbisesi giyerek kaçmağa teşebbüs ettiğine çok pişman ol- muştu, O güne kadar hiç bir zabit veya as- kerin bu kıyafete girerek, bir memleketten öbürüne kaçtığı ne görülmüş, ne de işitil- mişti, İmad bunu düşündükçe, kendi ken - dine utanıyordü. Evlâd sevgisi, İmadı bu tedbirsizliğe dü- görmüştü. Fakat o, sultan Mhmede bundan buhaedemezdi. Sultan Mehmed, iki kişinin de babalık iddiasında bulunduğu bu talih- siz çocuğu öldü sanıyordu. İmad yakalandıktan sonra.. Vezir Nâsır, dediklerinin doğru çıktığına seviniyordu. Nâsır o günlerde gözden düş» müştu. Sultan Mehmed kendis ltifak, eğe mez olmuştu. İmad yakalanınca, sultan Mehmed vezirini çağırttı: — İmad, Semerkanddan niçin kaçıyor. du? Diye sordu. Vezir, söyliyeceği yalanları ön» eeden hazırlamıştı; — Sultanım, dedi, İmad şehir dışına çı kar çıkmaz, kendisini yollarda bekliyecak casuslarla beraber Moğollara iltihak edo- cekmiş. Sultan Mehmedin tüyleri ürperdi — Ne diyorsun, Nâsır? Cengiz han, ba- na bu derece bağlı olan komutanlarımı da #lde etmeğe muvaffak olabiliyor mu? — Kulunuzun Özcan'dan büşka bir ko- mutana güvenim yoktur, velinimetim! Kaç gündür bu işin peşinde kouşuyordum. Ha- ber verenlerin sözlerine inanmamıştım. Pas kat, bu zabah yolcu kafilesine kadın Kılı” güle karıştığını duyunca, atıma bindim... Buhara kapısna gittim ve halni elimle ya- kalattım. Pegi güzümün önünde yırttı, İmadın bu derece korkak bir adam oldu- unu bilmiyordum. Muhafızların karşısın» da tilki gibi, öyle bir titreyişi vardı ki... — Ne diyorsun, Nâsır? Memurlarım onu, bir kabbeyi yakalar gibi yakaladılar ve © titredi... Özle mı? — Muhafızlar koluna girmeselerdi, kor- kudan yere düşüp bayılacaktı. Sultan Mehmad bu hâdiseden çok müte- essir olmuş ve hidetlenmişti. — Gözüm görmesin o korkak haini, Diye bağırdı. Nâsır, fırsattan istifade ede- Cehennem kulesi)ne atalım mı? Diye sordu, Fakat, sultan Mehmed, Imadı bir kore sıkıca sorguya çekmeden, bir yere göndermek niyetinde değildi. — Hayır, dedi, şimdilik taş odalarda bapsetsinler. Ben ona, kimsenin aklından geçmeyen bir ceza vereceğim. * Türkân hatun, İmadın kadın kılığında | yakalandığını ve saraya getirilerek bapde- dildiğini duyunca, haremâğalarından biri- ne sordu: Belli ki kocası ona acımaktaydı. Raif; z «— Bunlar âlelâde aşk mektupları olacak!» diya düşündü ve rahat bir nefes aldı. Yüksek sesle; — Nafile yere kendini işkenceye | sokuyorsun... Zavalı yavrucuğum... Dünyada tamir kabul etmez bir şey var mudır?... — Vardır elbet... Biçare çocukların iztırablarını ne suretle telâfi ve ta- mir edeceksiniz? 4 Raif, cevap vermeksizin karısına baktı, Lâtife; — Zihniniz neredeydi? Masume'yi niçin böyle muhafaralı bir yola sevkettiniz?... Yahut sevk değilse bile hissiyatının böyle inkişafına göz yum- dunuz?... Kesip atmak için ne bek- liyordunuz? Ralf susuyordu. Bütün dikkati ka- rısının dudlakırına toplanmıştı. Ora- dan bazı esrar kapmak istiyor gibiydi. | Kadın devamla: — Böyle bir vaziyete müsaade ede- | cek değildiniz elbette... Ah Raif... | İmadı hapse kim attırdı? — Sultan efendimir. — Kim yukalatu? — Vezir hazretleri, — İmad şimdi nerede mahpustur? — Taş odalarda, — Kapısında nöbetçi var mı? — Dört karyılı hassa eri nöbet bei sultanım? i - Neden kaçıyormuş acaba... Birşey © madın mı? — Vezir hazretleri, İmadın Cengize # mak üzere yola çıktığını söylemiş, Türkân hatunun gözleri döndü: — Ne diyorsun? İmad herşeyi yapar ma, düşmana kaçmaz. O, merd ve yurd nu sever bir kahramandır. : Haremağası duyduklarını — söyl Valide sultan, İmad aleyhinde daha yalanlar dinlemeğe tahamül etmedi: € — Ben bu işi oğlumdan öğreneceğ” Haydi, düş önüme, Diyerek, sultan Mehmedin dairesine si. Türkân hatun, İmadı çocukluğundanb# tanırdı. Loş koridorlardan geçerken i kendine söyleniyordu — Seyhun nehri taşıp, bütün Harzersi kaplasaydı, inanırdım. Deselerdi ki, H reti Kasım türbesile beraber göğe uçm inanındım, Fakat, Imadın Cengize İS edeceğini aklıma sığdıramıyorum... Kaydı da düşmanı kaçıran Özcan ise, Moğol akli cılarını önleyen ve onlarla göğüs yöğse Gö pişan da Imaddır. İmad, şimdiye beş kalenin fatihi olarak, halk herkesin sevgisini kazanmış ceğsur bir & mutandır. O, düşmanla elele veremez Haremağam, sultan Mehmedin kağ önünde durdu. Perda nöbetçisine sordu: — Rfendimizin yanında kimse var mit Nöbetçi kargısını kapıya uralarık, » remağasını önledi: 4 — içeriye girmek yasak. — Kim var? — Vezir hazretleri... — içeriye kimsenin girmemesini kim retti? — Vezir Nâsır hazretleri... Perde nöbetçisi, arkada duran valide tanı görmemişti. Türkün hatun hiddetle Ki pıya yaklaştı: — Aç perdeyi. Haremağası konara çekildi. Perde nöbetçisi eğilerek, validp sal selâmladı ve perdeyi açtı: — Buyurunuz.. Türkân hatun, sultan Biehmedin odasın girmişti, Valide sultan, taş odalarda hapsed İmadın Moğollara iltica edeceğine İzi dığı için, bunu Imadın ağzından duym istiyordu. Ana, oğul kavgaya tutuştular! Vezir Nâsır, sultan Mehmedin karşısın” da ayakta duruyor ve: — Imad, Haremi içinden vurmak İsti” yor, sultanım! Cengiz hanla birleşip, Se” merkand üzerine yürüyecakmiş. Diyordu. Valide sultan birderibire içeriye girinee, Nâsrın rengi değişti. Türkân hatun çok bhiddetiiydi. Sultan Mehmed anasını bu kadar asabi görmemiş” ti, derhal yerinden kalktı: — Ne var, anacığım? Bir kara haber mi aldın? Valde sultan, vezirin yüzüne cevap verdi: — İmadı vatan haini diye hapsettirmiğ” sin! Bunu duyunca kan tepeme oğul! İmad gibibir kahraman, yurduma! fenalık Yapabilir mi? bakarak (Arkası var) ğım... Pek asabisin tâziyette* olmadığını anliyorum... Biraz istirahat etsen... Kendine gök sen... Başka bir sefer anlaşsak... Lâtife ise, büsbütün kara düşüne” | lere saplandı. İnledi, — Yarabbi. Ya evlâdımız bu dar benin altından kalkamaz da ölürs?? Erkek de, en hassas yerinden dar“ belenmiş gibi titredi. İradesine hâli bir şahsiyet olmasına rağmen beti benzi uçtu — Masumecikğim, evlâdım, sevgül yavrum niçin ölecekmiş?... Hayatr mın biricik gayesi?...» diye düşündü. Ve sesini daha ciddileştirerek: — Haydi haydi... Bu lâflar elve rir... Nerede o mektuplar?... Ver, okuyacağım... Bütün vaziyeti müta- lâa ettikten sonra sana da cevap v9 izahat veririm .. — Bütün vaziyeti mi?... Hiç bir ş * yin ehemmiyeti yok... Yalnız bir ci# hetin var... O da senin aklından nx” sıl çıkmış olabilir ki mütalâaya lü“ Zum görüyorsun?... Sanırmışın ki b& uğradığım haller aldatılmış bir göv- cenin iztırabları neticesidir?... Vasi- yeti bilmek ve beni oyalamak için 08 | ki mektuplarını tekrar okumağa n& | den ihtiyaç olsun? Arkası var)