" . .. m . Maarif Vekilliğinden 1 — 2259 sayılı kanunun'tatbikine dar olan talimalnameye göre ilk okulların 4 ve 6 inei sınıfları için İki ciltler müteşekkil bir «tarih. Kitabı yazılması müsabakaya ko- nulmuştur. ? — Müsabaka müddeti 1/V11/1940 dan başlamak ve 28/11/1941 cuma günü akşamı bilmek üzere sekiz aydır. 3 — Müsabakaya iştirike karar verenler 30/X1/040 cumartesi günü öğleye kadar bir İstida ile Maarif Vekilliğine müracaat ederek bu müsabakaya girecekler defterine adla- rını yazdırarak bir numaşa alacaklardır. 4 — Müsabakada birinciliği kazanan kitap serisi üç yıl süro İle okullarda okutulacak ve mücilifine her yıl için binesr lira telif hakkı verilecektir. İkinel çıkan kitap serisini yazana bir defaya mahsus olmak üzere birincinin müellifine verilenin bir yıllığı, üçün- cü, dördüncü ve beşinei çıkanlara da birer defaya mahsus olmak üzere dörder yüz itra mükâfat verilecektir. 3 — Milsabakaya giftceklerin eserlerini üçer nüsha olmak Üzere makin ile ve kâğıt- Tarım yalnız birer yüzüne yazılmış olarak Maarif Vekilliği neşriyat müdürlüğüne mak- buz mukabilinde vermeiğri, “Weya göndermeleri lâzımdır; Kitaba konülacak resim, ha- rita, grafikler “varsa! ssillârının yalnır bu nüshalardar birinde ve"yerlerine Ko nulmuş olarak bulunması kâğidir. Müsabakaya basılmış bir kitapla girenler de kitabın üç nüshasını verecek veya söndereceklerdir. 8 — Müsilâkaya gireniğtin eser müsveddelerile birlikte eserleri kabul edildiği tak- Girde eserlerini ilân edilen telif hakkrı mukabilinde ve her türlü tasarru! hakkın- dan vazçerek Maarif Vekilliğine Üç yılık bir devre için terk ettiklerini ve Kitabın o devre içindeki her basılığının son tashihlerinin kendileri veya kendi meş'uliyetleri allın- da tayin edecekleri di za£ tarafından yapılacağını gösterir noterlikten tasdikli bir taahhüt senedi ver ride lâzımdır. 7 — Kitaplarda beli İzimgelen pedagojik ve teknik vasıfları gösteren şari- name (le noterliğe & i#tirilecök taahhüt senedinin formülü Maarif Vekilliği neşriyat müdürlüğünden &li ER Üektupln isteyenlerin 6 kuruşluk bir posta pulunu da birtik- te göndermeleri lâzimı 42608. #4550. ..—. Maarif Vekilliğinden : 1 — 2230 sayılı latbikine dair olan talimatnameye göre ilk okulların 4 ün- cü ve Sinel sınıfları içiliten müleşekktii bir «Aritmetik kilabı yazılması müsa- bakaya konulmuştur. e Die müddetişi/Vİ/1940 dan haşlamak ve 28/11/1041 cuma günü akşamı bitmek üzere sekiz aydı 3 — Müsabakaya İştirike karar verenler 30/X1/1940 cumartsi günü öğleye kadar bir istida ile Maarif Vekilliğine müracaat ederek bu müsabakaya girecekler deflerine adlarını yazdırarak bir Humara alacaklardır. 4 — Müsbukada bitiielliği kazanan kitap serisi üç yıl süre ile okullarda okutulacak ve müellifine ber yıl İşiği biner lira telif hakki verilecektir. İkinci çıkan kitap serisini yazana bir defaya mahğhs olmak üzere birincinin müellifine verilenin bir yıllığı, üçüncü, dördüncü ve beşinci çıkanlara da birer defaya mahsus olmak üzere dörder yüz İlra mü- Külat verilecektir. 5 — Müsabakaya gireceklerin eserlerini üçer nüsha olmak üzere makine iie ve küğıt- ların yalnız birer yüzün'yazılmış olarak Maarif Vekilliği neşriyat müdürlüğüne makbaş mukabilinde vermeleri veya * göndermeleri lâzımdır. Kitaba konulacak iesim, şekli, gra- fikler ve Süirenin asıllarının yalnız bu nüshalardan birinde ve yerlerine konulmuş ola- rak bulunması kâfidir. Müsabakaya basılmış bir kitapla girenler de kitabın üç nüs- hasını verecek veya göndereceklerdir. 6 — Müsabakaya girenlerin eser müsreddelerile birlikte eserleri kabul edildiği takdirde eserlerini ilân edilen telif hakki mukabilinde ve her türlü tasarruf hakkından vaz geçerek Maarif Vekilliğine üç yilık bir devre için terk ettiklerini ve kitabın o devre içindeki her basılışını seri tashihlerinin kendileri veya kendi mes'uliyetleri altında tayin edecekleri diğer * bir jat tarafından yapılacağını göstetir noterlikten tasdikli bir taahhüt saneci vermeleri de 7 — Kilapıarda bulunması lâzmgelen pedagojik ve teknik vasıfları gösteren şâri- name İle noterliğe tasdik ettirilecek taahhüt senedinin formülü Maarif Vekilliği neşriyat müdürlüğünden alınabilir. Mektupla isteyenlerin 6 kuruşluk bir posta bulunu da bir- likte göndermeleri lâzımdır. 420096 44560» PR Darphane ve Damga Matbaası Müdürlüğünden 1 — İhalesi yapılamadığından asgari © 9T saf yerli malı 25 ton külçe kurşunu yeni. den kapalı zarf usulile eksiltmeye konulmuştür. 2 — Eksiltme 10/8:840 tarihine müsadif pazartesi günü saat 14 de idaremizdeki ko- misyonda yapılacaktır. 3 — Muhammen bedel 9175 İlra ve mermi çelme ir İşl Bu eksilt- meye girmek isteyenler 7490 âayılı kanun mucibinec Ibrüzina mecbur oldukları vesüâlk ile muvakkat teminatı ve tekliflerini havi kapalı ve mühürlü zarfı aynı günde saşt 19 ç kadar mesküv komleyon reisliğine makbuz mukabilinde vermeleri lâzımdır. 4 — Şartnameler her gün idareden verilir. «0343, AÇIK EKSİLTME İLÂNI Belediye Sular idaresinden : 1 — Idaremiz ihtiyacı için muhtelif ebatta 10500 adet demir Flenç açık ekslitmeys konulmuştur. 11 — Bu İş için lanizim edilen şartname idaremiz levazım servisinden purasız olarak alınabilir. Ve nümuneler ayni serviste görülebilir. Ili — Açık oksiltmeye iştirak edeceklerin şartnamede yazili hükümlere uymak sure. tile 578/940 çarşamba gürlü saat (13) de Taksimde sıra serviler caddesinde idare merk3- zinceki komisyona müracaat etmeleri, (4543) Başvekâlet istatistik umum müdüzlüğü eksiltme ve ihale komisyonundan 1 —Açık eksiltme ve fhale usulile 1940'senesi umumi nüfuz o sayımı İçin 25 - 200 sahi- felik 68 106 1/16 ebadında 274600 adet sayım defteri baslırılacaktır. 2 — Tahmin olunan bedel 5090 llradır. Muvakkat teminat olarak “6 7.5 kuruş he- sebile 373 lirmirk banka mektubu veya hazine makbuzu verilmesi tizımdır. 3 — İhale JİN pesizan aym ia. ek sah günü saat 1430 da İstatistik umum mü- dürlüğü binasında toplan: vlan komisyonda yapılacaktır. Nümüne ve Şartname be- delsiz olarak komisyon kâtipliğinden istenebilir. (2508) (4641) 'Tefrika No. 175 Tuzak içinde Tuzak | — Yürekler acısı... Değil mi? Bu muhavere - esnasında, Halide Vildan, yol arkadaşının bütün hare - Harlkulâdeliğini ben de bilirim. | Sihhatini ve ahvali rubiyesini soru- | yorum. Buraya geldiğindenberi bir değişiklik oldu mu? ketlerini gözden geçiriyor, beyninin — Şöyle böyle, içindekileri okumağa çabalıyordu. — Başından çok derdler geçmiştir, Erkek; — Biliyorum. — Bütün bu hikâyeleri dinledikten Halide Vildan, nihayet döndüre, dolaştıra, sadede geliyordu. Ağzında kt baklayı çıkardı. — Kızı? — Şermin hanım mi?... Bu suali sorarken Ragıbın sesi tit- sonra, bir de şehirleri sevmemi ister- siniz, değil mi? — Şerminciğe karşı merhameğ dür yuyorsunuz, her ahide... GEN e ge liz. | rarak; remişti, — Kendisine karşı hem merhamet, — Evet... Şermincik... Yürekler | hemde... mühâbbet hissediyorum. acısı biçare... Takdirkârıyım, Böylöce sözü kesti, Halide Vildan da ısrarda bulunma» dı. İhtiyar ve tecrübeli bir kadın ol mak sıfatile takip ettiği diplomatlık — Pek hoş, pek güzel ve zeki... — Mükedderdir şüphesiz, Ragıp, basını salladı. — Evet... Maalesef... - dedi, O da. bundan dolayı pek mahzun görünüyordu. ğini öğrenmişti, — Çocukluğunda ve gençliğinin | © Arabalar hayli mesafe katetmişlerdi. eşiğinde pek çok felâketlere uğramış... | Marızara gittikçe lâtifleşiyordu. Hikâyesini biliyor musunuz? — Hanımefendi..... Şuralara bakı — Bürhan kaplan bana bu hikâye» nız... Hangi sinema dekoru bu derece yi anlatmağı lüzumlu balda... Bir | güzeldir?... Gi hayat faciası... — Hakkınız var... Valarınızda gü- . g Fatih gemilerini nereden geçirdi? Arkadaşımız Mustafa Ragıp Şişli Halkevinde bir konferans verdi Arkadaşımız Mustafa Ragıp, evvelki ak- şam Şişli Halkevinin salonunda: (İstan- bulün fethi sırasında Fatih gemilerini ne- reden çıkardı?) mevzuu etrafında bir kon- ferana vermistir. Mustafa Ragıp, İstanbulun fethine ald bütün teferrüatın müverrihler ve vakanü- visler tarafından tesbiğ edildiği halde Bo- ğaz sahillerinden Halice indirilen gemile- rin takip ettikleri istikamet üzerinde kati bir malümat bulunamadığını, plânın Fa- tih tarafından çok “gizli tutulduğu 'ein Bizâns müverrihlerinin bu fevkalâde ta- rihi hadisey! tam bir sıhhatle tesbit ede- mediklerini söylemiştir. Hatip, şimdiye Xadar ileri sürülen Üç muhtelif istikamet üzerinde tahliller ya- parak Dolmabahçe - Nişantaşı Valikona- Bı caddesi arasındaki güzergâhın dlğer iki istikametten daha uzun olmakla beraber meyli ancak yüzde alti bulunduğunu zikretmiş ve bu sahanın gemilerin geçiril mesi için çok elverişli olduğumda israr et- miştir. Mustafa Ragıp, konferansmın rihayet- lerinde noktal nazarını teyid için Abdü)- mecidin ve İkinci Abdülhamidin yakınla- rmdan iki zatın bu hususta söyledikleri sözleri de işhad etmiş ve İstanbulun ima- rı sırasında böyle muazsam bir tarihi ha- diseye sahne teşkil eden Dalınabahçe - Va- Ukonağı güzergâhının tarihi şerefile mü- tenasip hir şekilde ve bu tarihi hatırayı ihya edecek surette tanzim ve imar edil- “mesi temennisinde bulunmuştur. Arkadaşımızın salonu doldurân bir çe- maal tarafından dinlenen konferansından sonra Haikevinin gösteri Kolu tarafından (Mahçupiar) (o komedisi (o muvaffakıyetle temsil edilmiştir. Edirne ve Tekirdağda pamuk tohumu tevzi ediliyor Edime (Akşam) — Edirne ve Tekir. dağ müstahsillerine tevzi edilmek üzere Ziraat Vekâletinden bin kilo Akala pamuğu tohumu gel > GEN Ze ANKARA RADYOSU 3 Haziran pazarlesi 12,30: program ve haberler, 1250: Ala- turka plâk, 14; Alafranga plâk, 18: Prog- ram ve alafırınga plâk, 18,30: caz orkestra» m, ie Türk be. 19,45: Haberler, 20: 30: Konuşma. 2045: e müziği, 21.10: Lİ konuşma, 2140: Alafranga konser, 2230: Ajanâ ve bota haberteri; 2250: Alafranga plâk. Bu gece nöbetçi eczaneler Beyoğlu mıntakasında: Merkezde (Miatkoviç), Cİtimad), Taksimde (Ke- mal Rebul, Şişlide (Halk), Gâlatada iİsmeti, Kasımpaşıda (Turan), Has- köyde (Hasköy), Eminönü mıntaka- sında: Merkezde (Hüseyin Hüsnü), Küçükpazarda (Hazan Hulüsi); Alem- darda (Abdülkadir), Kumkapıda (Sü- reyya), Falih muntakasında: Şehza- dehaşında (İbrahim Hall), Şehremi- ninde (lamdü, Karagümrükte (Suad), Fenerde (Emilyadis), Samatyada (Rid- Yı Aksarayda (Etem Pertev), Üs- küdarda (Merkez), Beşiktaşta (Vidin), Kadıköyde (Halk), Sariyerde o (Osman), (o Büyükadıda (Halk), Heybelide (Halk), Eyüpte Hik- met eczaneleri. (Arnavutköy, Ortaköy, Bebek ecza- neleri her gece nöbetçidirleri) Tefrika No, 81 TÜRKÂN HÂTUN Yazan: İSKENDER FAHREDDİN «Senden evvel Azrâ da bu kafese girmişti, fakat zavallının ömrü kısa imiş; kafeste çok kalmadı, öldü.» Bu arada Kızlardan biri, arkadaşının ku- Jağına —kimseye sezdirmeden — fımldadı: — Zarailı Zühre... Sen de Azrünm şkıbo- tine uğrıyarâk, nihayet bir kaplan gibi, de- mir kafese gireceksin! Bu imtihanda biz birşey kazanacak değiliz. Fakat, sen hür. riyetini kaybeğecezsin! Zühre bu sözleri duymamış gibi davran di... Giyasın yanına sokuldu: — Görüyorsunuz ya, şehzadem! Hepsinin gözleri görüyor, kulakları işitiyor Pakat, saraydaki dalkavuklarınız, bu zavallıları da Hüsrevin dalkavuklari gibi, kendileri- ne benzetmişler.. Güneşi inkâr eden göz, gerçekler görmüyer demektir. Fakat bun- ların hepsinin gözleri açık ve kulakları delik- tir. Onlara bir hayvan sürüsü nazarile bak- manıza, gaşiyorum doğrusu, Size yaranmak için, koskoca güneşi görmediklerini söyliyen cariyeleriniz Arasında bizden daha akıllıları ve bizden daha kulağı ve gözü açıkları var- dır. Gıyas cariyeleri dağıttı. O, bu imtihan netleesiüden hiç de memnun olmamıştı. Kendi kendine düşündü: — Zühre çok akıllı. bir kadın. Buluşları ve görüşleri Azrâ'dân kuvvetli. Böyle bir mahiüku serbes birakmak, benli için teh- likelidir. Onu da Azrâ gibi kafese koya- cağım.. Yoksa, bu da elimden kaçacak ve zekâsile cariyeleri ayaklandıracak. Gıyas o gün Zühre'ye bir şey söyleme- mişti, Zühre, zeki ve kabiliyetini böyle bir imtihandan geçirmekle doğru mu hareket elmişti? Yoksa o, Giyasedinin abdal gibi görünen ne sinsi bir adam olduğunun far- kında mı döğildi. ... Saman altından su yürütenler.. Prens Kasım, Nürucihanı elde ettiğin- den emindi. Buharayı önun yârdum'le ele geçireceğini sanıyordu. Yerliler arasından da bir hayli taraftar toplamıştı Zaten şehirde bir İhtilâi çıkarsa, Buharada otu- ran Farilıların hemen hepsi prens Ka- sımın peşinden gelecekti. Kasım, Nüruci- hanın faaliyete geçmesini, Gayaseddini bir an evvel öldürmesini bekliyordu. Kasım, Gıyaseddin ölünce, her şeyi kolayca halle- dilecek sanıyordu. Nürucihana gelince; Oıyaseddini bir türlü candan sevemiyen Fars dilberi gör- çekten şehzadeyi öldürmeğe karar ver- mişti, Fakat, Nürucihan da Kasım gibi saman altından su yürütüyor ve yaptıkla- rını Kimseye sezdirmiyordu. Şehsadenin kumaz gözdesi, bir yolunu bularak, Pars böyine şu haberi göndermişti: Şimdi Buhara sarayındayım. Burada ih- süâl hazırlığı yapan prens Kasım, Gıya- seddini öldürmek ve Bultaraya hâkim ol- mak istiyor, Bunun için benden de yar- dım istemekte ve Giyası öldürmemi 15- tar eimekiedir. Cevabınızı alıncaya kadar hiç bir şey yapmıyacağım. Beni Buhara sarayından , kurtarabilecek misiniz? Sul- tan Mehmed ilkbaharda ordusile Moğollar üzerine yürüyecektir. Buhara zayıf ve müdafansız kalacaktır; ona göre davra- ManIZ!» Nürucihan, bir damla zehirle Giyasad- Gini kolayen öldürmenin yolunu bilmez değildi. Fakat, Kasıma meydanı vermemek için, bunu yapmakta gecikiyordu. O zaten Semerkandden Buhara sarayına da bu maksadla gelmişti. Âşığı olan prens Saad'ın götüne girmek için, onun. en büyük düş- manı olan Giyaşeddini öldürmek istiyor- du. Verdiği kararı tatbik edebilmek için, esirei vasıtasile kendisini Buhara valisine bir cariye gibi sattıran Nürucihan çok 70- ki, çok cesur ve atılgan bir kadındı. Gıya- söddin ise, seki ve cesur çok korkar, onların hariçle temasına meydan | vermezdi, Nüructhan, Buhara sarayında her türlü Zorluklarıs o karşılaşabileceğini (önceden düşünmüştü; fakat, kendisinin Şehzade ta- rafından — bir papagan gibi — demir ka- teste hapsedileceğini aklından ve hayalin- den bile geçirmemişii. Şehzadenin sevgili gözdesi, prens Saad'a el altından yukarı- daki mektubu gönderdikten bir gün son- ra, (Azrâ) nın girdiği kafese atılmıştı Gıyas bu işi o kadar büyük bir wuvaffa- kıyetie ve tatlııkla yupmışlı ki Nürucinan hiç de itiraz etmemişti. Fars dilberi kafese girdiği gün, başı ucunda duran bir cariyeye sordu; — Gıyaseddin bülün «erdiği kadınları, böyle kuş gibi kafese mi koyar? — Bret, Senden evel (Azrâ) da bu ka- fase girmişti. . Zavallının ömrü kısı imiz, kafaste çok kalmadı. — Ne oldu? Öldü mü? — Evet, öldü. Fakat, kendi kendine de- 8ii. Sultan Mehmed aslanların ağıma ata- vak öldürttü omü. — Suçu ne imiş? »- Halifenin casusu imiş dediler. Halbu- ki, zavallının bir şeyden haberi yoktu. Buğdardan çıkalı on sene olmuş. — Öldüğü zaman kaç yaşında idi? — On sekiz. — Demek ki Bağdaddan 5#kiz yaşında çıkmış, Bu yaşta bir çocuk hafiyolikten ne anlar?! Çok yazık olmuş zavalliya... — Sultan Mehmed casusları hiç affei- mez.. Buraya geldiği zaman: «Ufak bir şüphe üzerine, oğullarımın bile drisini Bir kere kapana girmişli o da, Demir ka- fesin içindeki, şal örtülü yatağa uzanmış düşünüyordu: — Ya prens Saad'dan bir cevap gelmer- 5». Ben bu kalesie ne zamana kadar ka lacağım? Kejki fazla düşünüp boş yere gün geçirmeden, şu budalanın işini bitir- seydim. Nürucihan, Giyası — Eline birçok fir- sailar geçmişken — öldürmediğine pişman oluyordu. Gıyasın ondan şüphelendiği mu- Sadece tar ve tambur eğlenceleri yapıyor, ondan sonra odasına çekilip yatıyordu. Zaten Gıyas uzun zamandanberi yatak odasında uyuyacağı 2aman, yanıma hiç kimseyi almaz, odasının sürmesini içinden çekip yatardı. Gıyasın kapısının dışında sabaha kadar bir nöbetçi beklerdi. Gıyaseddin, gözdeşinin kapısına da bir nöbetçi dikmişti Nübetçiden. başka ha remağalarından da birkaç sözcüsü YATI. Nürucihan türbe ziyeretlerine gitmekten de menedilmişti, Prens Kasımla konuşa- muayor, dışarıdan hiç bir haber alamıyor- du. Bu vasiyet ne zamana kadar devam edecekti? Nürucihan da Azrâ gibi demir kafes içinde mi ömrünü geçiresekti? * Giyaseddinin kâtibi Nurullah, biz gün efendisine şu malümatı verdi: — Şehirdeki Fars tacirleri bugünkü ka- dar birbirlerile anlaşıp birleşmemişlerdir. Bütün ticaret onların elinde, Memlekete biz bükimiz, diyorlar. Yakında Sultan Mehmed Moğolları takibe gidecekmiş. Ga- Uba bu fırsatı bekliyorlar... Seerden sonra onlar da baş kaldırarak gibi görünüyor. Gıyas, kâtibinin sözüne ehemmiyet ver- memiş gibi göründü, fakat bu haber Buhara valisini birhayli düşündürdü. Farslılar is- terse, Buharada bir isyan çıkarabilirlerdi, Gıyas bunu çok iyi biliyordu. Zira o gün- lerde Buharada saray muhafızlarından başka bir kuvvet yoktu. Bunların da sayı- st üç yüz atlıdan fazla değildi. Halbuki, (Arkası var) le güle oturunuz. Muhtelif mevzulardani bahsettiler, Güzlerini çayırlardan, kumsal halin- deki sahillerden âlamiyorlardı. Rasla- dıkları köylüler, gülümsiyerek ve mu- habbetle delikanlıyı selâmlıyorlardı. — Sizi, memleketinizde çok sevi- — Kimseyi irklitmemek için elim- dön gelen her şeyi yapıyorum... - di- ye delikanlı bu mevzudan hoşlandı- ğını gösterdi ve köylülerle haşir neşir olmaktan nasıl zevk duyduğunu mi- sallerile uzun uzun hikâye etti. — Cidden siz iyibir insansınız... Ne yazık ki yirmi yaşında değilim... Aksi takdirde muhakkak ki sizi baş- şeyi yapardım... Dünyaya gelmekte yarım asır aöele etmişim... Gülüştüler. Akşam üstü yemekten sonra, bah- çede Serminin koluna dayanmış, Ha- ide Vildan hanımefendi. dolaşmak. taydı. Ne güzel bir yaz gecesiydi. İh- lümen büyük anne şelka- o gn iğ nihayet buldu, evlidım! - dedi. » Halt hazır, sâna güzel görünmelidir; istik- bal de maziyi telâfi edesek, Genç kız, içini çekti. Cevap ver- medi. Halide Vildan; — Burada seni herkes seviyor, Zira sen de hakikaten sevilmeği hakkedi- yorsun, yayrum... Hele Mollayı sor. ma... Onun gözünün ire Ba yiliyor sana! — Sahi mi? — Tabi efendim... Daha demin söyledi... Kaptan da kızına âşık gi- bi... — Kuzi... - diye, Şermin içini çekti, — Tabii, kw... Hele annen dün- te senden bâşka kimseyi görmü. EE bel mii? — Niçin zavallı olsun... Senin gibi Kızı var... Mesud... Halide Vildan, gözlerini kıstı, kur- naz kurnaz; — İhtâmal bundan bahsetmemeliy- dim... Fakat seni çıldırasıya seven bir delikanlı dâ taniyorum... Güzel... Ah- lâklı... Ve hakkı var seni sevmekte... Kız, sarardı. Elini kalbi üzerine bas- tardı, Azimle cevap verdi; — Hanımefendi! Gayet âlicenap- bile olsa mukadderatım bir bedbahtla birleşmiş bulunuyor... Ondan mânen ayrılarak namuskâr bir insanla hö- yatımı birleştiremem. Gözlerinden yaşlar boşandı. Kötü hatıraları gene tazelenmişti, Genç kızın arzuları yerine gelmişti. . Büyüdüğü yerleri görmüştü. Şimdi de, Korsankalenin kapalı duran e$- ki kısımları açılmış bulunuyordu. Hi. 'kâyemizin başındaki vakaların cere- yan ettiği yerleri Şermin görmüştü: Yani kendi doğduğu. yeri... Uzakta balık tutan balıkçılar, bu taraftaki pancurların açıldığını, pen- cerelerde mütebessim yüzlerin görün düğünü ferkederek şaşıyorlardı. Zira senelerdenberi bu tarafta insan belir. memişti, * Ne oluyordu? 5 Sandallar biribirine yaklaşıyordu, Şöyle diyorlardı: — Büthan bey buraya yerleşmiş... Muhitin adamları üzerinde, &şri- fın en büyüğü olan Korsanoğlu Bür- han, resmi rasmurlardan bile daha müessir bir şahsiyetti. Yüz seneden- beri devamı eden bir ananenin netice- si! Uzun zamandır burada bulunma» Yışından hâlk müteessir oluyordu. Avdetinin haberi, tâ uzak muhitlere kadar ryayılmıştı, (Arkası var)