HER AKŞAM BİR HİKÂYE hanım gayet orijinal bir kadın- 8 saçları beyazdı. «Yaşlıydı ve saçları beyazdı!» diye tasrih ediyoruz; i- ra, İstanbulun şimdiki kalbur üstü kadın- ları arasında pek çok sarışınlar, platineler, kızıl röfleliler var; ancak beyaz saça pek na hikmettir sual olunmaz, ye hanım, üç Kere evlenmiş, ştır, Gayet kibar zeve- zevat kendisinden evv: iğimi göstermişirdir. £ bir ötorite b 1 karşısına geçer, koca- | if bir küçük ha- ahını öğrenmek için Güzelliği var ya » O da bey- e bü de n ki, bütün at beraber ge- k şu ki, erkek huyu kolay ko- lay da anla z Hayriye, öttü anlılıkk rTfında un yavrum benim ah... Şu- kek, ik yamanlar Âdetlerini orta- ra ne aksi atiktir, »lere, hediyelere garkeder. igara içmez, içki kul- ınca, bir de bak. , hasis, kaba lü içe 1 erli kadınlar #ru söylüyor... Ne doğru. murıldandılar. — Hülâsa, nişanlılıkta bir erkek neyse, #vlenines aksi oluyor. - diyerek kaideyi tekrarla Haş — Demek aksine, dedi; aldir, » diye - Tamamile aksine... » ve gözlerinde bir ışık beli — Hayriyeceğim.. Galip Şefkati beyle andığına pek memnun oldum... Ha- ş e, genç kın öptü. Bekir beyle zevcesi, surata asmışlar... On- lara mesud baba İle anne demek kabil de- gudi... Sa: düğün arifesinde bulunmü- ler, Küçük hanım kiz- mızın niğar na memhunsunuz Ya... - diye sordu hı, ah... ç kızın aşkı, dünyanın i ile ihsanı kar « Damadınız?.. fena değil... » dedi Ahlâkini o beğendi. Kendi düşünsün. B Saat sekiz oldu... Sekiz buçuk.. Dokur. ler bekliyordu. Nişanlı meydanlar- #8 açlıktan bayılacak gibi. Genç kızlara nasihat! Mesudi. Nihayet kapı açıldı. Küçük bey zuhur et- ü Tanıştırdılar: — Galip bey... Rukiye hanımefendi... Damad eğildi. Fakat sendeliyordu. Yü- sünden doğru müthiş bir ispirto kokusu yayılıyordu. fem.. Memnun (Oldum.. ukiye hanım... Geç, geç, Be$ Çünkü arkadaşlarla o azıcık... ıştırdık da... Acıkmışsınızdır. ... Ha, Şey.. Al bakalım a gül. kağa fırlattı Rukiye hanım, gözlerini faltaşı gibi aç- mişti. Yemek esn Galip, uburlar gibi ni şapırdata şapırdata yedi, yuttu, Hay- i Yemekten son- bir pipo çıkardı. İçine fena kokulu bir tütün doldurdu. Baca gibi tüttürmeğe başindı. Biraz sonra kürdü Thtiyar kadın: riyeyi kolundan çekerek tu, Galibin genç kıza bir şamar aşkettiğini gördü. Hayriye, suratını tutarak, salona döndü Delik - Kulübe gitmeli papel kaybettim. ve Eyvallah rak çıktı; gitti, Herkes şaşırmıştı. da arkasından belirdi Dün gece beş yüz Bugün çıkarmalı - diye herkesi selimliya- Yalma Hayriye naşe Rukiye: — Evelâ: - dedi, Nişanlı diye seçe bunu m Sanırım aşk gözle- imüş de hakikati görmüyorsun. Fakat bu delikanli ayyaş, kumarbaz, daha ne bileyim? Herşey. — Siz aksi çıkar demediniz mi?.. Öyle nasihat vermdiniz mi?.. Müstakbel saade- timi size medyun olacağım. Nakleden: (Vâ—N&) Bu gece nöbetçi eczaneler Beyoğlu o muntakasında merkezde: (Beyoğlu), (Hayreddin), Taksimde: (Taksim), Şişlide: (Necdet), Galata da: (Karaköy), Kasımpaşada: (Tu- Tan), Hasköyde: (Hasköy), Eminönü mıntakasında o merkezde: (Hüseyin Hüsnü), Küçükpazarda: (Hasan Hu- 1âs0), Alemdarda; (Abdülkadir), Kum- kapıda: (Haydar), Fatih mıntakasın- da: Şehremininde: (Nâzım), Şehz debaşında (İbrahim Hali), Karagüm- rülte: (Kemal), Penerde: (Vitali), Samatyada: (Teofilos), Aksarayda; (Şeref), Beğiktaşta: (Nail Halid), Ka- diköyde: (Halk), (Osman Hulüsi), Üs-| küdarda: (İttihad), Büyükadada: (Şi nasi Riza), o Heybeliadada: (Halk), Sarıyerde; (Asaf), Eyüpte: (Arif, Ortaköy, Arnavudköy ve Bebek ce- Zaneleri her gece nöbetçidirler Gediz taştı Manisa (Akşam) — Son yağan yağmurları müteakip dün Gediz birden ka- barmuş ve yatağından dışarı çıkarak ovayı oldukça su kaplamıştır. Bugün hava açmış- tır. Havaların yağmurlu gitmesinden, kiras mevsimi olduğu halde, bu sene kiraz olma- mıştır. Dışarıdan gelen kiraz şehrimizde 40 kuruşa satılmaktadır. Tuzak içinde Tuzak 'Tefrika No. 185 Kolonbeylerin evi uzun aylar kapalı kaldı. Dışardan bakanlar “ burada artık kimsenin oturmadığını 'ganırlardı. Fakat tahminlerinde alda. #murlardı. Zira burası boş değildi. Bah- çe tarafında bir odada oturan vardı: Bir genç kız... Öyle bir genç kız ki, “pek çok kimse onu kıskanırdı.. İşte zavallıcık, ölümle pençeleşmekteydi. ” Maide, onun başı ucunda, gece gündüz oturuyor, evlâdını kurtarmak için Azraille pençeleşiyordu. İ Kadıncağızı buradan ayırmak kabil | değildi. Birşey yemiyor, içmiyordu. — | “ oyarım ssatte, bir çeyrekte bir, Molla bey, oda kapısını aralıyordu. Büsbü- © $ün ibtiyârlıyan yüzünü 'tızatıyor ve © Gürültü etmemeğe çalışarak soru- Yordu: Dostlar, akrabalar da mütemadi- Yen yoklamağa geliyorlardı... Fakat heran bir matem haberi almaktan Ürkerek. Kolonbeylerin evine Jânetlenmiş, bulaşık şimdi herkeş Nakleden : (Vd - NAJ pılardan içeriye felâket girmişti ve felâket dostları uzaklaştırır. Düğün gününü takib eden ay zar- fında, erin mahud geveze kapıcısının da artık neşesi kalmamıştı. — Küçükhanım nasıl? - diyenlere, başını sallıyarak: — Vallahi bilmem ki... dımcımız olsuni « diyordu. Allah yar Doktor tecrübeli bir adam olduğu | için, ilk bakışta doğru hüküm ver- mişti, Teşhisi aynen çıktı, Daha ik akşam bir beyin hummâsı kendini gösterdi ve yavaş yavaş hastalık inki- şaf etti. Tehlikenin ne dereceye ka dar varacağını kimseye söylemiyordu. Ferhadın meseleyi örtbas etmek İs- temesine rağmen, kulaktan kulağa bazı rivayetler dolaşmıştı. Nasıl? Ne suretle halk bunları duymuştu, şaşı- lacak çey... Fakat Baha, öyle bir in- sandı ki, dedikoduları posta ile de öte- kine berikine göndermiş olabilirdi. Baha, İstanbul gazetelerini okuya rak, talebesinin intihar ettiğini anla mıştı. Derhal kaleme sarıldı ve Süha nın sinğel Be her galaya | İs yoktu... Bu hareketi yapa | | AKŞAM Tütün satışları Taşova mıntakasında çok hararetli ) — Taşova mıntakasında Erbaa (Akşa 5kat) tütün satışları ha- bir durumdadır. Deranbarın başlan- gıcından bı kadar 3500 zürra tütünü- nü deranbar etmiş ve tamamen satmıştır. Geçen sene ayni tarihe kadar 150,000 kilo deranbar edilmiş vasati kalme 32 kuruştan satış görmüştü. Bu yıl ayni tarihe kadar 700,000 kilo tütün deranbar edilmiş ve var | #ati kalme 65-70 e kadar yükselmiştir ki, | Viksar ve Tokat tütünlerinde de aynen va- tler 13 kuruştan 200 kuruşa kadaş ktedir. - Türk tütün şirketi piyas e kadar hiç bir ns lerden çok ıhlsarlar ol- Austro-Türk emli Mithat, 1, Şen Ön- Mustafa Tanoba firma- ınundur, Alie ere Türke Tü der, Şehri Aja: lardır. Zelzelenin Erbaa köylerindeki tahribatı Erban ( m büyük ze Erbaa kö; ğı tahribat sinde köyl kas u çerçeve hariç ki insan ve tesbite göre bildiriyorum. Köylerde ölü sayım (562) dir. Az hasar gören bina 530, çok hasar gören bina TiL a 781 dir, Bu mınta- kanın hayvan zaylatı da mühimdir. Gelen. çift hayvanatı süaraa tam vaktinde yetiş- tirtimiştir. Samsun Parti merkez kaza kongresi yeniden yapıldı Samsun (Akşam) 30 B. kâ aktedilmiş olan yalnız 5 tir. e büyük bir alika uyandıran | bu kongre, di bütün delegelerin iştirakile iden toplanarak merkez kaza intihaba- ını yapmış. idare he; evvelki kongre- de seçilmiş bulunan Muhittin Özkefeli, Be- Kir Sıtkı Kurtulan, Zarifi Atamer, Dr, Ser- vet Erker, Faruk Tozanlı, Mustafa Çakıroğ- ha ve Salih Karataşı daha fazla reyle yeni» den seçmiştir. Bursanın imâr plânı tesellüm edildi Şehir mütehasısı B. Prost Bursanın 1/8000 Wir plânı ikmal etmiş ve bu plânı teslim eylemek ve Bursa belediyesi erkânı ile temasa gelmek üzere İstanbul Belediye bi B. Cihad Kenimen etmişti. B. Cihad Keni- akkında Bursa Belediyesi er- elen izahatı verdikten sonra sine plânı teslim etmiştir. B, Cihad Bursadan dönmü; ANKARA RADYOSU 24 Mayıs Cuma 12,10 Program, 1235 Ajans haberleri, 1250 Pilkla türkçe ş anga müzik (PL), 18 program 13,95 Alâfranga piâk, 19,10 Türk rnüziği, 19,45 Ajans haberleri, 20 Türk müziği 2040 Mili kahramanlık menkıbe- eri, 20,45 Türk 2110 Konuşma, 2130 Küçük orkestra 2230 Ajans ve borsa haber- leri 22,50 Cazband (PL) 4 Beşiktaş Halkevinde 25/5/0409 cumar- tesl akşamı Bşlktaşlı şalr Nedimin hayat ve eserleri hakkında şâir Bekir Sıtkı Özcan tarafından bir konferans verilecektir. Templeton'a: — Artık ben çalışmayacağım! Te kaüd olacağım! - diye O akşam saat dokuzda Maide, kızı- nın başucunda yalnız oturu yordu. Belkisin başı, üstüsüte konmuş yastıkların fizerinde solgun, bitkin bir manzara arzediyordu. Zayvallıcık tanınmıyacak bir haldeydi. Gözleri soluk çehresinin ortasında, tabil za manından daha büyükmüş intibamı veriyordu. Dudaklarında kündan eser yoktu. Elleri de öyle zayıflamıştı ki... Derin bir uykudan uyanmıştı. Ağırlaşan başını, orada oturan an- nesine çevirdi: — Anne . — Evlâdım! — Kendini helâk ediyorsun. İstira- hat etmeni istiyorum. — Üzülme... Dinlenirim... Yakın- — Niçin yakında? — Çünkü benim sana bakmama âr- tık ihtiyacın olmıyacak, — Doktor mu söyleri? — Bitiyor inşallah... İyileşecek- sin... Bir yerin ağrımiyor ya?... —Pekaz.. Genç kız, annesinin etini tutup du- daklarma götürmek istedi Fakat Tefrika, No. 72 Yazan: İSKENDER FAHREDDİN Şair Rıza cariyenin elindeki boş kadehi aldı tekrar doldurdu ve çobana uzattı — Hayır. Bir kadınla ayni oda içinde ömrümde ilk defa burada yatıyorum. Ve yavaş yavaş sakahnı kaşıyarık gül- ci Ben, gökte meleklere inanmam, Nerde kaldı ki, yerde dolaşan şeytanlar ber geçirdik... ? İki nöbetçi mi?! Kimmiş onlar? — Birisi, kapının dışında yatan çoban. Öteki de içimi ateşi açarak güldü 1 bir adamı tuhaflıklar” — Evet. O, dü: Ben onu gül- indedir. Hal- , hoş vakit geçi- ren ve geceleri tatlı bir uyku uyuyan be- | nim... O değil, Gıyaz, hiç bir gece benim | kadar eğlendiğini, benim gibi neşelendiğini | iddin edemez. Ben, onun İstediğim zaman yanından çekilip odama giderim. Başka dâlkavuklar, o emir ver- meden yanından çekilemezler. Genç kadı Ne mutlu sana- Keşke ben, smin rinde olsaydım. Sen benim yerimde olsayı ye- Ben, hattâ senden daha İyi edim... Karşımda dolaşan o mis rden her akşam birine göz çağırırdım. Gönlümü onlarin n.. Çünkü, benim O saman küçü- mda büyük ihtilâller çıkar... Mahv- olurum. Vay, demek sen de cariyelerden birine vle mi? et.. Benim de bir var, Hattâ sana şimdi onun adini sevgili da n, kulübe ahibi, elindeki e girdi. Çobanın başı ar tabakası örimüş- tü. Fazla soğuk yoktu. Fakat, hâlâ bi- tün şiddetile devam ediyordu. Çoban: i bin müşkülâtla bulabildim, dedi, idareli iç. Hava yarın da böyle devam ederse, kerran öbürgüne kalacak. O za- üselleş değil, murabba bile bulamaz- * Çoban karlı kocuğunu silkti... Yüzündeki karları sildi. Hızlı hizli soluyarak ateşin başına oturdu — Bisim kazakların kulakları deliktir. Birkaç gündür gelip geçen yolculardan bir #wlar duymuşlar. Eğer doğru fse, bir Moğol fırkası (Kaymış) ırmağı boylarında konak- | lamış... İlkbaharı bekliyormuş. Riza omuzunu silkerek cevap verdi — Tikbu kadar biz Buharaya varmış oluruz. — Moğollar Semerkanda ineceklermiş. — Bunu da sultan Mehmedle Türkün ha- n bütün Harzem ilini işgal lar. (Bagra)nın ölümü Mo- a halde hiddetlendir- Cengi edecekmiş diyo I ordusu Semerkandde hazırlanmış... E ir yola çıksın. O za- man Moğolların nasıl kaçıştığını göreceğiz, — Ya evdeki hesap çarşıya uymazsa, Moğollar üstün gelir de Semerkanda, Bu- haraya doğru yürürlerse? — O zaman şehzade Or seddin de ordus — Ne * kuvvetsizliki « diye dandı. Anne: — Gözlerini kapa. — Kapayamıyorum... maktan da korkuyorum... — Niçin? — Kâbuslardan dolayı... Müthiş rüyalar görüyorum... Dipsiz uçurum- lara yuvarlanıyorum... Etrafımı kor- kunç kimseler sarıyor » — Zavallı yavrum... — Evet... Ben de, sen de zavallıyız... Maidenin yüzndeki teessür âlâimi. ni görünce, mevzuu değiştirmek te şebbüsünde bulundu, Gülümsedi: — Babam... » dedi. - Babam nere- de?... Bayan Kolonbey, soğuk bir ifade ie: — Bilmiyorum... — Görünmüyor da.. — Evet... Nadir geliyor... bilirsin, çok işi var. Maide kocasını bütün hayatında kendi mukadderatına sahip bir efendi gibi telâkki etmişti. Şimdi ise bu de- rece soğuk davranışı nasl ruhan Üz- gün olduğunu gösteriyordu. Kudret hakikaten buraya nadir ge- liyordu. Vaktile hâkimi olduğu bu muhitte istihfaf edilmek fenasına gi- diyordu. mir Hem uyu- Çünkü Oğlunum intiharından — — sunun başına geçer... Moğoları püskürtme- ğe gider. Gıyaseddin sarayından dışarıya çık- Doğru mu? — Yalan değil, Fukat o, icabında kılıç, kalkan kullanmasını da çok iyi bilir. As- kerin başına geçerse, önünde hiç kimse dü- Karakuruma kadar yürür gider Genç kadın uzündığı yerden doğruldu nk desenize, cevap verdi: ana da bir kadeh müselles ve- reyim, Dünyayı dümdüz Himanlık göz rürsün! ini doldurdu » ç bunu. — Gıyaseddin müselleş içti Ben söylen n, nerden d — Ya sen söylersen? Ben, doğduğum yaman, ima, Hâlâ O kili mda duruyor... lâf çıkmaz duyarsa? yarak? m kilidi Merak - Biraz yemiş var mı? Çoban, duvarda aslı duran hevenkden - Yazdan kalma dağ armudu var. Su- çekmiş amma, tadi yerindedir. Bir tane genç kadına uzattı, bir tane de Rizaya verdi: — Müsellesten bar mez misin? Acele etme. Şimdi vereceği: Kadehi- miz tektir. Senin içeceğin müselles bizim- nden daha lezzetli olacak... Çoban birşey anlamadı Riza, cariyenin elindeki dı, tekrar doldurdu, çob; Bu kadehin a bir mele da bir kadeh ver- Sıra bekledi, boş kadehi al- uzattı. , gökten yere düşen müsellesi içince, birdenbire kudur- ırtlan gibi bomurdanarak; Burada soğuk yok, dedi, ateş ole da, biribirimize sokularak ısınabiliriz Çoban, bu sözleri söylerken, yan genç kadına bakıyordu. Şair Riza, çobana içki verdiğine piş- man olmuş gibiydi. Zira, mi denilen içki, madire: Al n, m çok çabuk başına vururdu. Çoban kadehi avucunda tutarak, Rizaya döndü. — Biz, bütün ömrünü dağda geçim talih- siz insanlarız. Böyle kırk yılda bir kere aya» saadeti tepmek istemeyiz Haydi, bir daha doldur şunu bakal: — Çabuk sarhoş olursun! Xi kadar çok vaktimiz var, Fazla na birşey kalmaz, — Kanım kaynamağa başladı. Çok nefis : bir içki imiş bu. Doldur şu kadehi n sanal muş bir gözle Kuzu, birdenbire nasıl kurt oldu? & zayıf bünyeli, k bir adamdı, Gece gündüz içki içmekten vücudü iskele- te dönmüştü. O, eyni zamanda korkak$ı da Kavgaya, münakaşaya girişmekten çekinin. di. Çobanın tehdidkâr israrlarına karşı, b sini uzatarak istediğin kadar iasaksı lay açılmı Çobanın gözleri d nin göşleri kulağına cariyesi de yarın piş- in kolay ko- müştü bir kere, Ri- u. Gıyasın — İsrar etme, Riza! Ver, o da içsin (Arkası var) dığı mektup, o gürültü esi tarafından etmiş Imişti Zaten düğün gi intihar damadın hikâ uhitte uyandırmaz mı? Her kafadan bir ses çıkmış, türlü türlü romanlar uydu. rulmuştu. Molla ile kızı ise, bütün bu hayalhanelerde doğan hikâyelerin bi- le fevkinde olan feci hakikati öğren- mişlerdi. İkisi de içlerini gizliyen takımdan değildi. Kudrete karşı hislerini belli ettiler. Bütün Du felâketlerin sebebi olarak onu görüyorlardı. Bedbaht in- sanları insafsızca ezmenin neticesi elbette buydu. Bahâ, Molârın nazarında ku hârekâtında omazurdu. Bizzat kendi de fakir bir âilenin çocuğuydu. Ezi- lenlere karşı kalbinde daima bir mer. hamet hissediyordu, Bu köylü evlâdı intikam aldıysa demek onu bu hare- kete sevketmişlerdi. Ruhu bu derece habis olan Baha, pek mi kabahatliy- di. Yılanı kışkırtmışlardı. Kızı İle be- raber düşünüyor ve Bahaya dair hü- küm ve: m hafifletici sebebler bu- Juyordu. Kudret Kolonbey, hareket- lerinin uyandıracağı . hissiyatı anlı» yamıyacak kadar aşağı bir ruhta mıydı. nü