HER AKŞAM BİR HİKÂYE O günü Fuad Fahri ile Yeşliköye gidi- yorduk. Trende tam karşımıza simsiyah sakallı, korkunç yüzlü bir udam otur- du. Uzun tahta sakalı herkesin dikkatini üzerine çekiyordu. Fuad Yahri ile biribi- rimize bakıştık. İkimiz de bu kadar sa- kalı adam hakkında konuşmak istiyor- duk. Lâkin karşı karşıya oturduğumuz için sözlerimizi işitebilirdi. Bunu düşünerek on- dan hiç bahsetmedik. Nihayet ara İstas- yonlardım birinde adam «Rbe çanlasız de- hilen çinsten eski bir çantayı aldı, indi O, ragondan çıkar çıkmaz biz derin bir Befeş aldık. Bir meseleden bahsetmek iste- yip de bünü muvaffak olamamak Adeta bir azaptı. Artık sakallı adam hakkında 15- tediğimiz kadar, bol bol konuşabilirdik. Evvelâ Fuad Pahri: — Ne sakal yahu. Adam Asuri krails- rına benziyor... Hani tarihlerde Sardana- parin resmi vardır. Tıpkı o değil mi? — Acaba uyurken sakalını yorganın İçi- ne mi sokar? Yoksa dışarıda mı bırakır... Fuad Fahri gülümsedi: - Onu bunu bilmem amma bu sakal bende pek heyecanli bir hatıra uyandırdı. Ne gibi? — Az daha dünyanın en zengin adamı oluyordum. Fakat bir sakal yüzünden her- gey alt üst oldu, Zengin olamadım, Bir s0- kal bütün istikbalimi, sasdetimi mahret- ti. Bak anlatayım. Burdan birkaç sene evvel memleketten çok uzak bir yerde tah- silimi yapıyordum. İki arkadaştık. İstan- buldan gelen pek cüz! bir para ile zorzo- Tuna geçiniyorduk. Arktdaşım da kimdi biliyor musun? Bizim Selim... Sari Selim canım... İkimiz ayni odada oturuyorduk. Ay» ni mektebe gidiyorduk. Selimin ne Kadar çapkın bir adam olduğunu bilirsin değil | mi? Hoş o zamanlar.ben'de ondan aşağı değildim ya-, Ikimiğin de güzel birer ser- gilimiz vardı. Hiç unutmam biçeumârtesi günü idi. Ertesi günü bizim #evsiliierle buluşacak, onları sinemaya götürecektik.. Lâzin pa- “| ramız pek azdı. Üstelik bir iki kitap da al- mamız lâzımdı. Halbuki" bu kitaplar da pek pahalı idi, Eğer hem kitapları satin alır, hem de sevgililerimizi sinernaya gö- türürsek elimizdeki para ay sonuna kadar | dünyada yetişmiyecekti, Karşılıklı pis pis düşünürken Selimin aklına birşey geldi — Alacağımız kitaplar pek pahalı. Fa- kat acaba bunların kullanılmıştarını; el- den düşmelerini ucuza satın alamaz mı- yız?.. Tanıdığınız bir kitapçı vardı. Ona git- tik. Aradığımız kitapları sorduk. — Bilmem, dedi, yaluz şimdi bir yığın €ski kitap geldi. Onların arasına bakınız. Belki istediğinizi bulabilirsiniz. Eski kitapları karıştırmağa obüşladık. Bunların arasında aradığımız kitaplardan birini bulmuştuk. Parasıni verdik. Satın aldık. Eve getirdik. Kitabı karışarırken sahifelerin arasında Acaip, eski bir pul gördüm Şimdiye kadir hiç bu çeşld bir pul görmemiştim. Selim biraz puldan anlardı. Ona seslendim. — Selim gel bak, kitabın içinde şimdiye kadar hiç görmediğim garip bir pul var. Selim geldi. Sahifeler arasındaki pulu görünce gözleri hayretten toparlak topar- iak açıldı: Aman, dedi, gözlerime İnanamıyorum. Bu yer yüzünde kullanılan ilk pullardan biri.. Son derecede nadide bir puldur bu... Yaşadık. Zengin olduk. Daha dün «Nadi- de pullar kataloğu. adındaki kitapta oku- muştum. Bu puldan yeryüzünde tamam üç tane v « Pek pahalı bir pulmuş.. Üç Duldan biri milyoner bir Amerikalının elin- de imiş... İkinei pul ise bundan on dokuz sene evvel bilmem hangi kral, kendi kısı e evlenecek olân pul meraklısı bir pren- 8» hediye etmiş.. Üçüncü pul ise sekiz senedenberi ortadan kaybolmuş... Bu üçün- cü pulun nerede olduğunu kimse bilmiyor... — İşte üçüncü pul bu olmasın. — Her halde... İkimizde heyecan içinde idik. Selim: — Artık para, saadet bizim için.. Geçen &y gözeteler bahsediyorlardı. Bu pulun üçüncüsünü getirme Kanadalı bir milyo- ner dehşetli bir para veriyormuş. Âdeta bir servet bu.. Hemen fnaliyete geçelim. Bu pul bize şu parasızlık zamanımızda hı- sr gibi yetişti Arkadaşım bundan sonra «Nadide pul- lar kataloğunu getirdi. Bu kilapta bizim elimizdeki pul hakkında izahat vardı. Bü- yük bir merak içinde, âdeta satırları yu- tarcasına okuduk. Kitapta yanlanlar aşa- Bı yukarı Selimin söylediklerinin ayni idi, Pulun üzerinde bilmem hangi imparato- run gençlik resmi vardı. O günü öylece geçti. Ertesi günü de pa- zardı, Her yer kapalı idi, Pulu kimseye gös- teremedik. Fakat iye zengin olduğumuza kanaat getirdiğim istediğimiz gibi hareket ettik. Sergilerimiz! yalnız sine- maya değil, barlara, birçok eğlence yerle- rine daha götürdük. Artık ceplerimizdeki parayı ay sonuna kadar idare etmeği dü- şünmüyorduk bile. Kijmetli pul elimiz- de idi. Milyonerlerin aradığı, kralların damadlarına hediye ettiği üç puldan birisi de bizde idi, Bu vaziyette olan insanlar başka birşey düşünebilir miydi?,, Sevgililerimize bol keseden birer kürk, birer yüzük vadettik. Onlar bizim züğürtlü- gümüzü bildikleri için şaşırmışlardı. Birt sordu: — Peki amma... Parayı nerede buluyoc- sunuz? Biz gülüyor, kendimize emin bir tavır- Di — Bu bir iki gün içinde ceplerimiz para e dölacak'.. diyordu. O günü bütün paramızı sulüdık. Ertesi günü şehrin en meşhur pulcusuna gittik. Mühim bir tavırla ona: — Senelerdenberi aranılan üç puldan biri bizdedir.. dedik. Pulcu heyecan içinde: O halde hususi odama buyrunuz. cevabını verdi. Bizi dükkünm arkasında» ki odasına götürdü. Kapıyı kapadı. — Pul nerede?... dedi, üzerinde impara” torun resmi var değil mi? Hemen cevap verdik: — Evet.. Pulun üzerinde İmparatorun resmi var. Böyle söyliyerek hemen pulu çıkardık. Adama gösterdik. Lâkin pulcu ona şüyle bir göz atar ulmaz dudağını büktü: — Yooo.. dedi, aradığımız kıymetli pul bu değil... Sizin puldaki resmin sakalı yok... Bu pullar iki çeşittir. Birinde imparalo- vur veliahdlk zamanındaki sakalsır resmi, ötekinde de sakallı resmi vardır. Kıymetli olan üç puldaki resimler sakallıdır.. Eğer bunlardan biri elinizde olsaydı müthiş bir para alırdınız. Halbuki sizin puldaki res- min sakalı yok.» Pulcunun bu sözü üzerine ne hale girdi- &imizi anlatamam. Görüyorsun ya.. Bir sakal yüzünden bir servet küybettik. Hikmet Feridun Es AKŞAM Abone ücretleri Türkiye Ecnebi BENELİK 8 AYLIK $ AYLIK 1 AYLIK 1400 Kuruş (| 2700 kuruş m » 480 » m >» 89 » 8 » -» Posta ittlhadına dahil olmıyan eenehi memleketler: Seneliği 3600, altı aytığı 1400, üç aylığı 1000 kuruştur. Telefonlarımız: Başumaharrir: 20865 — Yazı işlet: 20103 İdare: 20681 — Müdür: Rebiütâhir 15 — Hazır 18 8. İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı & 1 903 üm 842 izm 155 Va. 227 456 120 1609 1927 2 İdarehare: Babdli etvarı Acımusluk sokak No. 19 Tuzak içinde Tuzak Tefrika No. 164 — Bilmiyorum... Fakat şu anda Karşımda dikilmiş duran bir şey var; İtirafların!... Kâbus gibi... Kulağım. dan zavallı Samucl Rosen'in feryadı çıkmıyor... — Sus! — Mısırda öldürüp ismini aldığın Sühi Elstanbuli'nin kanını da düşü- nüyorum. — Sus diyorum sana! Genç kız, hazin hazin başını salladı: — Unutamıyorum... Bunları unuta- muyorum. — Ah... Ben de bunun farkındayım... — Bütün bunlar aramızda... Erkek, gözlerini kapıyarak: — Bu, benim aleyhimde verilen bir hükümdür — Anlamalısın... O yollardan kâza- nılmış bir para ile ben yaşıyamam... | Öyle bir adamla da yaşıyamıyaca- | gım... Fakat yine de sizi hüğünlü ve ümitsiz görmek istemiyorum.. Süha! Sen bize karsı çok iyi davrandın. — Korkma... Senin tasavvur ede. Gileceğinden daha büyük bir - cesaret ve azim sahibiyim... Şermin, samimi bir sesle; Nakleden : (V& - NA) — Dinle... Benim kendi kendimi kabahatli bulduğum cürümlerim yok» tur... Fakat kabahatim vardır... As- la evlenmiyeceğim... Hattâ hissediyo- rum ki yaşıyamıyacağım bile... — Sen mi? — Ne yapayım?... Elimde değil... Çok düşündüm... İnceden inceye mu- hakeme ettim; fakat beni kabul eden bu aileye utanç ve hâcalet getireceğimi anlıyorum... Sen gençsin... Git... Ken! dine bir meslek seç... Meşru surette | yaşa... Bir kaç sene sonra şayed ha- yatta kalırasmbana tehassüslerini, değişmelerini yazarsın... Sana aid ok duğumu, seni sevdiğimi unutabilir miyim? Erkek: — Bir kaç sene... — Çok mu? — Bu kadar uzun bir zaman zarfın- » diye mırıldandı. i da sabır ve tahammül etmeğe kudre- l tim yoktur... Kararını iyice mi e — Evet. — Türkiyede mi kalacaksın. — Şüphesiz... Ölünciye kadar... Ruhan hastayım... Ebediyen de iyile- geyecoğinni sanıyorum. İstanbul atletizm bayramı Her sene muayyen tarihlerde edilen İstanbul atletizm bayramının bu sane 2 haziranda Fenerbahçe stadında yapılması takarrür etmiştir. Evvelce Kol- İej sahasında “cra edilen bu müsabakalar bu sefer genel direktötlüğün isteği üze- rine Fener stadına alınmıştır. Müsubukaların seçmeleri bu pazar gü- nü Kollej sahasında yapılacaktır. Karşi- laşmaların alâkalı bir şekilde geçmesi için diğer bölgelerin tanınmış atletleri gehirimize davet edilmişlerdir. Milli küme maçları Masir seyahati dolayısile 15 gün teh re uğrayan milli küme müsabakalarına bu hafta devam edilecek ve İzmirin Al- tay. Altınordu takımları şehrimize gele- rek Fenerbahçe ve Galatasaray klüpleri- le karşılaşacaktır. Ankarada da Gençler- birliği ile Muhafızgücü oynayacaklardır. Mili küme fikstürüne göre cumartesi günü Fenerbahçe - Altay, Galatasaray * Altınordu, pazar günü Fenerbahçe - Al- tnordu,. Galatasaray - Altay maçları yapılacaktır. Bu müsabakalar Taksim ve Fenerbahçe atadlarında oynanacaktır. Beşiktaş, Beyoğlusporla hususi bir maç yapacak Milli küme fikstürüne göre bu hafta maçı olmayan Beşiktaş klübü, Beyoğlu- spor klübile bir anlaşma yaparak pazar sabahı Şeref stadında hususi bir müsm- baka yapacaktır. Önümüzdeki sene birinci kümede oy» nayacak olan Beyoğlusporluların Beşik- taş karşısında alacağı netice merak edile diğinden bu karşılaşmanın alâkalı geçe- ceği tahmin edilmektedir. Ankara kupası maçları Milli küme haricinde kalan iki Anka ra ve üç İstanbul klübü arasında tertip edilen kupa maçlarına bu hafta Ankara | ve İstanbulda devam edilecektir. Anka- rada Demirsporla Ankaragücü, İstanbul- da Şişli ile Kurtuluş klüpleri karşılağa- caklardır. ——————— Belçikadan Fransaya geçen talebe Ankara 22 (A.A) — Belçikada mer- kez bankası hesabına tahsil etmekte olan Nafiz Özsoy ile kendi hesabına tahsil etmekte olan Nihad Özgür de Parie muvasalat etmişlerdir. Diğer talebenin de muvasalarları tesbit edildikçe öimleri peyderpey ilân edilecektir. İzmirde turistik yollar İzmir (Akşam) — İzmir Turistik yolla rını inşa edecek Fransız şirketi, ba mühim yolların inşasını süratle bitirmek için Av- rupadan İzmire mühim miktarda kamyon gelirimiştir. Bunlar, taş, toprak ve kum naklinde kullanılacak, İlk olarak Karşi- yaka - Halkapınar, Güzelyalı - İnciralk, Tica, Tepeköy - Efez harabeleri yolları in- şa edilecektir. Şirketin getirdiği kamyo: iar, yiizden fazladır. Bu yolların süratle in- şasından sonra İzmir, Çeşme turistik yo- luna başlanacaktır. Ege atli 1939 ihracatı İzmir 22 (Akşam) 1939 yılında Ege mintakası liman ve iskelelerinden dış mem- leketlere o 45.172207 lira kıymetinde 464,475 425 kilo muhtelif mahsul Mhraç edil- miştir. İhraç olunan tütünün kıymeti 21,000000 lira, üzümün kıymeti 5 milyon, pamuğun 23, iş 45 zeytinyağının iki milyon pirina yağının 1,19$,000 liradır. — Bunun hatası bende, — Doğru. Hakkın var: Aşkımın ve pişman- lığımın nişanesini öğrenmek İstiyor- sun, değil mi?... Öğreneceksin. Fakat daha evvel, terkettiğim insanlara bir kaç satırla hislerimi anlatayım... Şimdi birazdan hareket edeceğim... İstanbuldan ayrılıyorum. — Her şeyini tamamladın mı? — Evet... Bahayı da Alinada göre- — Yaz ne yazacaksın. Genç kiz, pencereye gitti. Kanadı aştı. Biran, balkona eğilip baktı, Orada, işte bu balkonda sevgilisini daima beklerdi, Kalbinde nasıl hisler olarak... Erkek, masanın başında bir geyler yazıyordu. Kaleminin kâğıd üzerinde çıkardığı hafif sesi, genç kız, işit yordu. Kız, ölü kadının yattığı odanın Işi- uu görmek için eğilmişti, Birdenbire doğruldu. Kalemin hışırtısı durmuştu. Bir tabanca patladı. Sühanın şakağı, bir kurşula delin- mişti, Başı, koltuğun arkasına yas- landı. Yüzünden ince bir kan şeridi akıyordu. Buna rağmen, sevdiği kıza sley alev yanan bir nazarla bakmak imkânını buldu. Cidden hayatta biricik sevdiği tatbik | Tefrika No. 71 Yazan: İSKENDER FAHREDDİN Ben gökteki meleklere bile inanmam, nerede kaldi ki yerde dolaşan şeytanlara inanayım Rira kendi kendine söylenirken, 3enç kadın başındaki kalpağı çıkardı.. Yakası- nı açtı... Saçlarını topladı ve göğsünü me- melerine doğru açarak, şaire çıplak vücu- dünün bir kınmını göstermek istedi: — Bu kadar müselles içtiğin halde na- &l oluyor da uyuyamıyorsun? — Senin uyumanı bekliyorum. — Başını önüne eğmişsin.. Bana bakti- gın yok kl, uyuyup uyumadığımı göresin!... Şair sözüne inanılmaz amıma, şair gö“ zü hergeyi görür.. Ben önüme bakarken, yalnız seni değil, Semerkand sarayında hüpsedilen sultan Mehmedin yüzlerce ca- riyesini bile — yanımda imiş gibi — görü- yorum, Ve o zarallılara ne kadar acıyo- rum bilsen. — Saltan Mehmed onları neden hapset- miş oraya? — Şüphelendiği için. Bir hükümdar, cariyelerinden korkar- sa, Cengizin orduları Harzeme geldiği za- man ne yapacak?! - Cengiz dedin de aklıma geldi Sen onun Karakurumdan Harzem ilina gele- ceğini umuyor musun? Kendisi değil, fakat kurmandanların- dan biri, askerile beraber, Kaymış ırmağı boylarına inmiş, dikbaharda, Harzem top- raklarına hücum edecekmiş, diyotlar. - Bu haber doğru ise, akıbetimiz çok fe- na. Mopollar Buharaya kadar gelirlerse; ilk önce beni keserler. — Niçin? Ben ne fenalık yaptın onlara? | »ğollar, şairlerle müneccimlerin düş- manıdır. Cengiz han, Karakurumda ne ka- dar müneccim varsa, hepsinin başını vur- durmuş, Şimdi Moğolistana bir müneceim gidemiyor. — Ya şalrler?.. — Boş ve mânasız sözden hoşlarımazış... Bu sebeple sarayında, diğer hükümdarlar gibi, dalkavuk beslemiyormuş. Şairlere de dalkavuk gözle bakiyormuş.. Hattâ, bir dilenelye bile: «Sen şair misin?» diye 80- rarmış. — Sen de, onlar gelirse, şair olduğunu $aklarsın! Bundan kolay ne var?.. — Iyi amma, Buharada birkaç Moğol ta- tirine borcum vardı. Onlardan müşelles al- dım, paralarını veremedim. Onlar benimi kim olduğumu bilirler. Derimi Moğollar yüzerse, çok acırım. Çünkü onlar insan de- risinin bile biz işe yaramadığını sanırlar... Ve leşini nehirlere atarlar. Halbuki, Güçlük şah, insan derisini güneşe gerer, kurubur ve def yapar, çaldırırdı. Yukarı İrandaki kadınların ellerinde çaldıkları deflerin bip goğunun insan derisinden yapıldığını söş- lerler. Ne mutlu onlara ki, derlleri mez da çürümüyor ve güzel kadınla, kulu ellerinde dolaşıyor — Boş yere endişe ediyorsun, Riza! Mo- gollar Harzem iline gelemezler. Bühasa Türkün hatun sağ iken. - Ondan korkarlar mı? — Evet, Hem de çok korkarlar. Moğollar: «Ordunun başında bir kadın bulunursa, O ordu mağlüp olmaz!» derler. Türkân ha- Wun askerin başına geçerse, Moğollar çil yavrusu gibi, tersi yürüne dönüp kaçar- lar, (0 — O halde dua ödelim de Türkân hatun çok yağsın. Gece yarısı olmuştu. Köşede yanan mum sönüşordu. Genç kadın, şairin duygusuz bir âdam olduğuna hükmederek, tekrar memelerini ö kocuğunu çekip uyumuş- va şair Riza da otların üstünde Za başladı. Ertesi sabah hava bozunca.. Ertesi sabah gözlerini açtıkları zaman, müthiş bir tipi ile karşilaştılar: Kazaklar tipide yola çıkmazlardı. Yolcular kağileye Bir el hareketile, gösterdi. Kız, onun yanına koşmuş, sanki sevgilisini ölümden ayırıp hayata la- de etmek istiyordu. Fakat imkânı mı var? Hayatının son ârını yaşıyan delikan- ının duğaklarında bir tebessiim be- lirdi. Gözleri kapandı. Yazdığı mektupta veda cümleleri okunuyordu: Şerminciğim! Benden ne derece dehşete kapıldı. ğını anlıyorum. Halbuki seni bütün kuvvetimle sermekteyim. Senin ağ kın, yalnız senin aşkın beni kurtara. caktı. Fakat olamadı. Babama söyle: Ölürken ona Hnet ediyorum. Bu dünyadan eseflenmeksizin ayrıl. yâzdığı kâğıdı maktayım, Dilerim Xi, namuskâr bir | adam, benim kaybettiğim hazinenin, yani senin kıymetini EN sana san- det lemin edebilsin.. Allahaısmarladık, Şerminciğim... Ölürken kalbimde aşkını hissediyo- rum, Senin Sühan Kız, bir çığlık koparmış, sergilisinin na'şı yanına yuvarlanmıştı. oldu. Civardı karışmak istemediler, Kervan zaruri © rak bir gün daht konak yerinde karar verdi, Zira Kazak köyünden ye iştirak edecek bir hayli yolcu vardı. Riza ile Gıyasın cariyesi de bunlar arasi da bulunuyordu. Çoban, yolculara sordu: — Bu gvcede kulübemde Birşeye ihtiyaciniz var mı? Genç kadın: « Hayır... Rahatımız mükemmel. YİY$ ceğimiz var, ateşimiz var.. ) Diye cevap verdi. Rizaya gelince: 1 — Evet, dedi, bir desti müsellese 1h4iyi cım yar, Şurada ölü gözü gibi ışıldayan #€ Sırtımı ısıtsa bile, içimi müsellesten b birşey ısıtmıyor. Haydi, ai şu parayı da DUS na eski müsclles getir! Çoban parayı alıp giti, Genç kadın KEİ ru otların üstünde uzanmıştı, Kulül İçi sıcaktı. Riza, gteş ocağına mütem: n odun atıyordu. Riza” — Insan güzel havalı günlerde dünyal aığamazken, böyle tipili havalarda gür çük kulübenin içi bile bana geniş Genç kadın mırıldandı — Bündi ğe niyetin varsa, hiç yola çıkma... Ka: r mezarlığında kal! Müseiles bulsam, ora da züm! Fakat, ölmeden ön var: Seni Buharaya s1 etmek, Bunu durup çıkartır ve derimi yüzdürür. — Lâf açılmışken, şunu da sormak istöği rim: Şehzüde Giyaseddine benden (çoğ bahseden oldu mu? — Evet, Başta prens Kasım olmak üzeri! hafi ve birçok dostları ona Def zaman senin güzelliğinden bahsedip dö rurlatdı. Şehzademiz, seni görmeden sey a ben bir başkasına gönül vermiği Şair Riza gözlerini süzerek güldü: — Sen Gıyaseddini bir kere görürse bir daha başka hir erkeğin yüzüne bakma sın! Şehzadenin sarayındaki cariyeler, gö” ce olunca, onun koynuna girmek için Gali atarlar. Öyle süslenip kırıtırlar, öyle döndürücü kokular sürünürler ki,. İnsağö bunları görünce çök çabuk çileden çıkar — O cariyeler arasında benden güzeli var mı?. Şair Riza düşün; meden cevap verdi > Sen, ayın etrafında gibi sönük Kalıren on dördüne benziyen öyle ildüren eden ve tereddüd ef öyle 1 kargı güç tutar rım. İçime bir ateş düşer, dam tilir, gözlerim döner, beynimde uğultular duyarım. 41 bu aşiteleriii ani, değil mi? »dama çekilir, kapın nlmde —nüse inmaz mai? j (Arkası var) (1) Halbukö, Harzemliler bunun tama mile zıddı olan bir inanışa bağlanmışlı”” dı. «Bir ordunun başında kadın bulunursa | o asker mağlüp olur.. derlerdi. Türkân ba$ tun gerçi birkaç seferde galip gelmişse dö leri eski inanışlarını değiştire memişlerdi. Türkân hafana herkes seref” di. Türkân hatunu ordunun başında tuta bu sevgi idi. Server'in Sühayı takib etti; lemiştik. Komiser izi hâlâ ka: miti i Bu esnada kaptan da eve dönmüş! Silâh sesi üzerine koşuşmalar oldi Bahçıvan, iki polis, Hidayet ve BU han hep birlikte Şerm od girdiler. Hidayet evlâdırı yerden alıp göğsüÜ ne bastırdı. j Kaptan, cesedin yanında diz çö Si tü. Kulağını delikanlının göğsüne ai yayıp kalbini dinledi. Kalb durmuştu. Polislere; — Tesbit edin! - dedi - Bu beyik ismi Kudret Sühadır... Ne gibi bir viğ” dan azabı vardı da bu işi yaptı, söyl” yemiyeceğim... Fakat kendisinin po” lisle, adliye ile hiç bir ilişiği kalmi” mıştır... Zira cemiyetle olan hesabi işte temizledi. Matbuat, bütün bu meseleler hak“ kında — düğün rezaleti ve intihars dair telmih etrafında — bazı şeyle yazabilirdi. Fakat Ferhadın bir çok ahbapları olduğundan gazetelere t& Sir ett!, bu meseleleri mesküt geçirdi © | Ancak bir kaç gazete, bir kaç satır” gizli kapaklı bazı kinavelerde bulund