HER Se ee BİR HİK Ahmed Remzi işini bitirdi. İstanbuldan gelen gazeteleri çantasına yerleştirdi. Ban- kadan çıktı. Zonguldağa geldikleri günden- | bert hemen hemen hiç değişmeyen bir ha- | yaz programı takip ediyorlardı. Remzi ban- | kadan çıktıktan sonra doğru eve giderdi, karısı Şaziye ile bir müddek konuşurlar, İs- tanbuldan gelen gazeteleri okurlardı. Son- Ta karşılıklı yemek yerler; radyoların açar- lar, biraz müsiki, biraz da dünya ve muha- rebe havadislerini dinterlerdi. Nihyayel er- | kenden yataklarına çekilirlerdi, Pek biz bir, bir ahbaplarını, bir tanıdıklarını ziya» rete giderlerdi. O akşam da karşılıklı râdyo dini ye — Remzi, dedi. Senebaşı yaklaşıyor... Bir tayyare piyango bileti alalım. İçime doğdu. Muhakkak bize bu yılbaşı piyango çıkacak... Hem ben bunun rüyasıhı bile gördüm... Ahmed Remzi gülümsedi! — Peki alalim.. Düşün bir kere.. para geçecek?... Ahmed Remzi zihninde küçük bir hesap yaptı: — 80000 tira... Eseeh bu zamanda da fenal para değil. No diyorsun ... Tabli fena bir para de- Bü... Bu para ile neler yapılmaz?... Evvelâ İstanbulda güzel bir apartıman satın alırız... Bir katına kendimiz yerleşirir. Öteki katlardan aldığımız kira ile pekâlâ geçlnebiliriz. Hem ben de biraz çalışırım. Mükemmel bir hayat süreriz. Şaziye kocasının sözünü kesti — Fakat yalnız kendimizi düşünmemeli- yiz Remi... Biraz da #krabâlarımızı yakın- i « Onlara da kazan- erken Çıkarsa elimize kaç — "Tabii tabii. PiYaneo ikramiyesinin yüzde onu onların... Yahi 60000 Ilrarım 6 bin. Urası akrabalarımızın... İyİ değik mi? Şaziye de kocasının: fikrini muvafık bul. du. Onun Eskişehinde bir kız kardeşi var- dı. Şaziye bu hemşiresile, çocuklarını pak i, Bunun İçin kocasına: — Akrabamız için ayırdığımız 6 bin lira- nm üç bin lira «kiş #dekit kardeşime gönde! Tabii tabii, benim his- Bana öyle Ahmed Remzi ertesi günü piyango bileti- mi aldı, Vakrâ daha yılbaşına şöyl on gün vardı! Fakat nemelâzım... Bi Tin biterdi de... Bunun İçin evvelden ranmak Gi münasip... Şaziye Eskişa- hirdeki hemşiresi Nazmiyaye bir mektup yazdı. Bu mektubunda diyordu ki «Sevgili Nazmiyeciğim, İ Sen! pe kadar göreceğim geldi. Fakat in- gallah pek yakında biribirimizi göreceğiz. Oralarda ne Yar, ne yok?.. Çocuklar nası Mektebe gidiyorlar tabii... Karnelerini aj- dılar mı? Numaraları iyi mi? Kardeşim, biz bir yılbaşı piyango bileti aldık. Şimdiye ka-. dar hiç bir hissikablelvukuum beni aldat- madı. Bak göreceksin. Bu seferki tayyare yılbaşı piyangosu mutlaka bize çıkacak. Çünkü içime doğdu. Piyango biye çıktığı tak- dirde üç bin Jlrası senin. Ayrıca çocukla- ra da istediklerini alacağım. İşte bunu şim- diden vadediyorum. Göreceksin, bu dediğim de olacak.. O zaman ne yapacağız biliyor Paraları alır almaz doğru İstan» bula gideceğiz. Lâkin vapurla değil... Tren- ie.. VakıA biraz uzunca olacak amma sizi görmek için bunu katlanacağız. Hem o za- man tabil paramız da bol olacak. Yataklı vagon da alırız. Size telgraf çekeriz. Eski. şehirde bizi karşılamağa istasyona çıkarsı- nız. Hem görüşürüz. hem de sizin üç bin li- ranızı hemen veririz. Sen şimdi bütün bun- lara «hayal!» diyeceksin. Fakat bu hayalin pek yakın bir zamanda hakikat olacağına İnanım var, Siz telgrafı alır almaz İstasyo- na çıkınız. Telgrafta «Yarm Eskişehirden geçeceğiz. Bizi karşılayınız» diyeceğiz. Şim- dilik hepinize bol bol selâmlar.. Hayırlı telgrafımızı bekleyiniz.» Şaziye hemen mektubu 'postaza verdi. Artık karı koca yılbaşı gecesini iple çeki- | Tuzak içinde Tuzak Tefrika No. 146 — Haydi oğlum, haydi... Açık ko- nuşunuz... Her şeyi bildiğinizi sanı- yorum... Bende öğrenmek istiyo- rum... Ne olmuş. — Müthiş şeyler. — Neymiş, efendim? — Bilmem söylemeli mi? — Tabii... Her şeyl anlatmalı... — Beni istintak etmeseniz daha isabet edersiniz. 5 — Allah allah... O kadar korkunç Şeyler mi yoksa? -— Tasayvurun fevkinde. Maidenin dizleri titriyordu, Kendi- ni bir koltuğa bıraktı. Mollabey: — Anlatınız rica ederim... Bir alle başbaşa verdiği takdirde felâketin önüne, müşterek gayretle geçebilir. Bir ilâç buluruz... — Bu derd devasızdır. — Garip şey! — Garip değil... Efca! Her neyse öğrenmeliyiz. sen ergeç öğrenecek değil miy — Hakkınız Iki kelim | söyliyeyim: Me fevkalâde re lâne bir işin içine ailece girmiş bulu- İ tifade ederek Şaziye de-kardeşini görmüş ola- İlar. Halbuki ne gezer. 60,009 lira yorlardı. Nihayet senenin #ön günü gelmiş- H.O akşam piyango çekilecekti. Yılbaşı dolayısila o günü bankada fevkalAde çok iş vardı, Ahmed Ramzi masasında çalışırken birdenbire fena halde #ancılandı. Âdeta kıvranıyordu. Yerinden Kalktı. Çalışamıya- caktı. İşlerini arkadaşlarına bıraktı. Doğ- ru bir doktüra koştu. Uzun bir muayeneden sonra doktor; — Vallahi efendim, dedi, bunun mühim bir hastalık olması ihtimali çok kuvretli- dir. Bir kere de İstanbula gidip orada bü- yük mütehassıslara kendinizi gösteriniz. Bu hiç ihmale gelmez. Bankadan da arkadaşları ona: Git, git ihmal elme,. emen bu geo git!... diyorlardı. koca kısa bir tereddütten sonra ka- rar verdiler. Hemen İstanbula hareket ede- ceklerdi. Remziyi muayene eden doktor ona bir enjeksiyon yapla, Bu suretle iztirabi bir- az durmuştu. Evvelâ vapurla gitmeği dü- şündüler. Lâkin müthiş bir fırtına vardı. Vapurlar limanlardan çıkamıyorlardı. Ça- resiz kara yolu İle, trenle hareket ettiler, Yola çıkmadan evvel Eskişehirde Şaziye- nin kız kardeşine de: «Istanbula hareket et- *ik. Trenimiz Eskişehirden geçerken !stas- yona çıkınız. Selâmlar...» diye bir telgraf çekmeği de ihmal etmediler. Bu fırsattan is- taktı. Evvelce piyango meselesi hakkında Eskişehire yazdıkları mektubu tamamile unutmüşlardı. ... O sese Şaziyenin Eskişehindeki kardeşi Nazmiye hanımın evinde birçok misafirler vardı. Yılbaşı dolayısile eğleniyorlardı. Bir aralık kapı hızlı haalı çalındı. Postacı bir yıl- dırım telgrafı getirmişti. Evvelâ telâş içinde telgrafı açtılar. Fakat okur okumaz hepsi birden heşe içinde çığlıklar kopardılar. Do- mek Zonguldaktakilere piyanzo çıkmıştı ha?.. Demek geliyorlardı ha?.. Evin için- de bir bayram havası esmeğe başlamıştı. Misafirlere uzun uzun işi anlattılar. En 80- nunda da: — İşte böyle. dediler, bize de üç verrcokler... Çocuklara da istedikleri tazlar. Küçük mahdum: — Ben bisiklet isterim! Büyüğü Ben de fotoğraf makinesi diye kestirdi. Misafirler ev sahiplerine sordular: - Eroe.. Siz de hiç yoktan 3 bin lira alıyorsunuz, Siz bize ne yapacaksınız baka- hm. Bunun arkasından alınacak 3 bin lira içinden tanıdıkları samimiyetlerine göre ulak tefek hediyeler vadedidi, Kimine bir çorap, kimine bir elbiselik, hattâ kimine bir radyo makinesi... Nihayet karar verdiler. Trenin geleceği saatte hep birden istasyona gidecekler, ye- ni senenin bu mesud talihlilerini görecek- lerdi. Dedikleri gibi de yaptılar. Yalnız Naz- miye hanım değil, bütün tanıdıkları heye- can içinde idi, Nihayet ören geldi durdu. Lâkin garip ş0y7... Nazmiye hanım ile ta- nıdıkları zannediyorlardı ki,-mesud talih- iller tren durur durmaz istasyona atlaya- caklar, biribirlerinin boyunlarına sarılâcak- lar, sevinç dakikalarını böylece paylaşacak- Trenden tanıdık kime inmemişti. Yalnız yataklı vagonda Ah- med Remzi asık bir çehre İle oturuyordu. Şaziye hanım ile tanıdıkları onu uzaktan görünce: | — Bak, dediler, daha şimdiden üzerine ne kadar gurur gelmiş. Haydi haydi dö- | nelim.. Üç bin liradan vaz geçtik. Bilmiyorlardı ki, zavallı Ahmed Remzi | hasta olduğu için yataklı vagona binmişti. Nihayet Şaziye kardeşini uzaktan gördü. Onları yanına çağırdı. Ahmed Remzi on- | lara - Aman çok hastayım... Yerimden i- mildanamıyorum?.. dedi, İstasyonu gölen- ler gülümsediler. Nihayet biri dayanama- dı dedi, isterim. — Kibar haştalığı!... dedi. Nazmiye hanım da: — Paraları aldiniz mı? Tam 50090 değil ml? « diye sorunca Şaziye şaşkın; Nakl&len : (Vâ - NüJ nüyoruz. — Bu Sühi bey meselesi mi? — Tâhmininiz şeklinde değil. — Nedir öyleyse? Söyliyemiyorum... cesaret edemiyorum. — Ortaya bir de genç kız çıktı. Onu | neyle itham ediyor? j — O ciheti ben de bilmiyorum. » Kendisini tanır mısınız? — Hayır. Mollabey:; — O kızı ben tanırım! — Ne münasebet? — Şimdi nerede 0? — Ferhadla beraberler. — Acaba benim de yanlarına git- memde mahzur var mı? — İsterseniz sordurtun... Ve acı bir istihza ile; — Bunca zamandır sıyanet ettiği- niz ve benim “hiç hoşlanmadığım o Söylemeğe - dedi, — «Benim hiç hoşlanmadığım. di- yorsunuz; şayet azıcık teveccüh gös terseydiniz bu vaziyete düşmezdik. — Intimal... Fakat düşmüş bulu | Jimnastik 1 izcilik federasyonu Beden terbiyesi merkez isti- şare heyeti içtimaı sona erdi, bazı kararlar verildi Ankara 4 (AA) — Beden terbiyesi ge- nel direktörlüğü istişare heyetinin 29 ni- san pazartesi gilnündenberi devam etmek- te olan toplantıları bugün sona ermiştir. Bu toplantılarda tahalsatın sureti tevzi üzerinde kararlar alınmış ve bütçeden fe- derasyonlara ayrılacak olan tahsisafın ne suretle taksim olunacağı ve hangi işlere sarfedileceği müzakere ve tesbit olunmuş- tur, Merkez istişare heyeti bundan başka, beden terbiyesi ve spor mükellefiyetine da- hil olacak bölgelerle mükelleflerin yerleri ve yaş hadleri hakkındaki düşüncelerinin ve bu mevzu üzerinde çalışmak üzere, s#lmnastik ve İzcilik. adile yeni bir fode- rasyon teşkilinin Maşvekâlete aranı ka- rarlaştırmıştır. Bu toplantılarda, sporcuların #ahhi mua- yenelerine, cezalandırılmalarına ve merkez teşkilâtile bölgelerin hesap işlerine dalı olan talimatnamelerin gelecek içtlmaa ka- dar hazırlanması için hususi encümenler teşkil edilmiş ve genel direktörlük merkez teşkilâtının vazifeleri, ecnebi sporcularla tomas ve milli olimpiyad komitesi tallmat- nameleri üzerindeki tetkiklerini bitirmiştir. Vekiller heyetince yeni kabul edilen ni zamname hükümlerine göre her ay top- lanması iktiza eden merkez istişare heyeti müteakib toplantısını haziran başında ya- pacaktır. Galatasaray talebesinin resim sergisi Galatasaray lisesinde talebenin eser- inden tertip edilen dokuzuncu resim sergisi dünden itibaren mektep salonla- rında umuma açılmıştır. Sergide eserleri bulunan genç ressün ları yetiştiren muallim Sadi Güneşti Sergide yağlı boya, karakalem, karika- tür; beykal'va fotoğraf halide muhtelif eserler teşhir edilmektedir. Talebe bu ri. teneffüslerindeki bir buçuk saatlik serbes zamanlarını kul- lanarak meydana getirmiştir. e Bilhassa Hamalın karikatürleri ziyaretçiler üze“ rinde pek iyi bir intiba bırakmaktadır. Yağlı boya tablolardan Sami Ekşi, Tur- gut Cansever, Gündüz, Erdem Kırdar, Feza ve diğer genç sanatkârların eser- İeri dikkati celbediyordu. Gi saraylı- ları tebrik ederiz. Çocuğunuza Dadı Bulmak için «Akşamın KÜÇÜK İLÂNLARI En süratli ve en ucuz vasıtadır, — Ne parası? Ne 60,000 Tirası?... dedi. Neden sonra i$ anlaşıldı. Istasyona ge- lenler trenin kalkmasına kadar beklediler, Tren hareket etti, En arka vagondaki ışık uzaklaşıncaya kadar büyük bir hayal suku- tu içinde bakakaldılar, Üç bin liranın ha- yali tronle beraber uzaklaşıp gitmişti. Hikmet Feridun Es nuyoruz... Şimdi artık bütün dünya imdadımıza gelse bu feci halden kur- tulamayız... Boyuna «fecis, sıfatlar kullanıyorsunuz; ne olduğunu hâlâ söylemediniz... Sadede gelin... — Ah... O mesele... sız. — Demek bana söyliyemiyorsunuz bir türlü... Niçin?... İtimadınız mı yok?... Şimdiye kadar size bir fenalık yaptım mu? «efcü» Tamiri imkân- Murad Molla iyi kalbli bir adam- | dı... Esasen şimdiye kadar da bunu muhtelif misallerden gördük... Fa. kat karşısındaki mahlüklardan değildi... Buna rağ» men meşhur avukat, kayın pederinin tesirinde kaldi Karısı da ayağa kalkmış, elini onun omuzuna koymuştu; — Haydi... Söyle... me, diyordu. Maide de, Mollabey gibi yumuşak huylu, iyi bir insandı. Babamı üz- - dedi, - Seni ha- | yatta pek mesud edemediğimi zanne- | derim... Zira, erinden hoşlanan er- keklerden değildin... Bunu daima sederdim ve kaç senemi ben de bu üzden iztırabla geçirdim... Gizliçe ağladım Buna rağmen rabıtamız devam etti... Herkese karşı sapsağ. | Jam durduk... diye | meselenin | uğraşıır cinsten | TÜRKÂN HÂTUN Tefrika No. 53 Yazan: İSKENDER FAHREDDİN Memleket aşkı, her sevgiden üstün olmalıdır. Bu kadın bizi içimizden vurup kaçarken arkamızdan Sultan Mehmed, Azrüyı unutmuştu. Hali- fenin mektubunu okuyunca yerinden fırla- dı; — Bu kadın kimdir? Sarayımda hâlâ ha- ifenin casusları mi var? Vezir Nâsır gözlerini yere indirdi ve Azrâdan intikam almak zamanı geldiğini anlıyarak Evvelce valide sultan hazretlerinin sarayında idi. Geçen yıl şehğage Giyased- dine hediye edildi, dedi. Sultan Mehmed hiddetinden ne yapaca- © Kını bilmiyordu, — Demek ki bizi hâlâ içten devirmeğe çalışıyorlar. Gıyas ayakta uyuyor. Sultan Mehmed bu mektub üzerine oğ- lunu çağırtarak, kendisine karşı ilk defa siddetli davrandı: — Böyle uyumakta devam edersen, seni büyük kardeşlerinin maiyetinde çalişmak üzere Buharadan çekmeğe mesbur olacağım. Gıyas! Ben, bilirsin ki, seni öteki kardeşle- rinden fazla severim. Fakat, sen de bu ser- siye lâyık bir evlâd olduğunu isbat etmeli- sin! Gıyas, vezirin tuzağına düştüğünü anla» maşa. — Bu, bir kıskançlık meselesi baba?! Diye söylenmek istediyse de, sultan Meh- med elindeki mektubu göstererek, mealini bir daha okutunva, Giyasın çeneleri killd- yı müdafaa için ağzını açamadı. Vezir Nâsr; — Harzem İlindeki saraylarda halifenin | pek çok kadın casusu olduğunu söylüyorlar. dedi, Azciya ağır bir ceza verirseniz, öseki- lerin de gözünü korkutmuş olursunuz... Bu suretle bir fenalık yapmağa cesaret ede- olmasın, ed bu fikri makul gördü: p öldürtrce- içinde herkese ilin ediniz.. Ya- sonra, Bal bir kadının aslanlar ağ diğini görsünler ve ibret alsınlar. Gıyaseddin biraz sora, babasının bidde- ti geçince Azrânın affı İçin yalvarmak iste» diysa de bunu muvaffak olamamıştı Sultan Meh ; in bir kere ben de gö- , Azriyı hükümdarm huzuruna ge- | “Balta Mehmed, oğlunun bu kızı sevdiğini anlamıştı. delice Bu kadın bizi içimizden vurup ka» çarken, arkamızdan bize gülecektir. Diyerek oğlunu teseli ediyordu. İşin tuhaf tarafı şu idi: Gi: W veririn bir tuzağı sanıyordu. sultan Mehmedin huzuruna gelince, 8 sual n hepsine mü: mişli. Sultan Mehmet — Sen halifenin casusu imişsin! geberteceğim. Dediği zaman — Evet... Ben halifenin adamıyım.. Ken» | memleketimi elbette sizin memleketiniz- | den fazla düşüneceğim! ! Diye cerap vermişti. Oiyas, Azrâyı o gün | ilk defa bu kadar canlı, bu derece heyecanlı görüyordu. Sultan Mehmed, oğluna: — Koynunda bir akrep sakladığını anla- din mi şimdi? l Diye bağırmaktan kendini alamamışlı, Giyas hayretinden söyliyecek söz bula- mıyor, mütemadiyen dişlerini gcırdatarak, babasının karşında ezilip büzülüyorüu. Azrâyı o gün yakalayıp dana atmışlar. dı. Asrintn kapısında Üç nöbetçi bekliyor. du Akşama kadar, Buhara sokaklarında, er» tesi günü bir casus kadının aslanlar ağzi- na atılacağı haberi herkese ilân edilmişti lan Seni Azrâ hiç de korkmayarak: Fakat mademki şu 8s ada müşterek bir tehlike karşi ayız, büsbütün biribirimize bağlanı- fız... İhtimalki elde bir hata ol Bundan * fayda | — Dinlemesi sizin için müşkül ola» cak! - dedi, Kadın, boynunu büküp: — Kızımın başına bir felâket gel diğini hissediyorum... Diğer felâket bana pek hafir görünecektir! . ceva. bını verdi. Bunun üzerine, avukat, kayın pe. derine dönüp: — Sizin hiç düşmanınız var mi, ol- du mu? - diye sordu. — Hayır. Çünkü olmamasına pek gayret ettim. — Benimse oldu maalesef... boylu bir fitnu Mollabey, şu Arapça sözü mın dandı: — Küllü kaslı - Evet. — Neymiş anlatın... — Uçpınır. çifliğinde çalışan bir | ailenin benden istediği yardımı yap- mamıştım. Şüphesiz ki hata Fa- kat ailenin oğlu, annesinin, babasi. nın ölümüne ve kendinin sefaletine sebebiyet verdiğim için bana karşı Kısa in fitne... İ çirdim..: İ kaldı. affedilmez bir Xin be: gülecektir rinan idam edileceğini Buharada df” mayan kalmamıştı. Yerliler Azrâyı bir kere saraya girerki$ görmüşlerdi. Onun güzelliği dillerde desti olmuştu. Şairler Azrâ hakkında medhiyelsf yazarken, şimdi bu kara haberi duyuneğ mersiye yazmağa hazırlanıyorlardı. Azrâ, aslanların pençesindes Sultan Mehmed o gece uyku uyumağk Oğlunun gizlice Azrâ ile temas etmesi ihti” malini düşünerek, zindanın anahtarını yâ” nma aldı. Azrinın mahpus bulunduğu mâl” zende ne bir ışık vardı, ne de bir ufak pen” cere. Mahzene kapıdan başka bir yerden gi” rilemezdi. Gıyas, gece yarı dayanamadı- Sarayın zemin katına indi, Kapıdaki nöbete çilere: — Azrâyn yiyecek verdiniz mi? Diye sordu. Nöbelçiler: Akşam &stü yiyecek ve içecek getirdi” ler. Bir şeye ihtiyacı yoktur, dediler. Gıyas: — Kapıyı açımız, konuşacağım, Diye bağırdı. Nöbetgiler anahtarın hür kümdar tarafından alındığını, kapıyı ağ” mak inokânı olmadığını söylediler. Gıyas lamağa başladı. Başını kapıya dayadı: « Asri, Azrâ. Diye seslendi. Azrâ uyuyordu. Fakat, kar pıdan akseden sesi derhsi tanıdı. Yerde sür rünerek kapıya yaklaşt Beni kurtarmağa Hayır, Sadece ha dim, Azrâ! Seni buradan k sızdır. — O halde gece yarısi beni neden uyans si uyud müdar insan gibi, babamın karşısında randın? Niçin bunun bir birşey olmadığını — Bunu sende sert dave dan başi edin? dum. Maamafil, bu esmretten ve bir kuş gibi, kafes içinde yaşamınktan o usandim ki... Artık öle ilik yapmağa muktedir olsun tatlı bir uyku #8 olma! E git, öteki nberi yüzünü göre” mediğin sevgili karıcığınla yat.. Uyu. Izti” rapla geçen gecelerin sababı Giyas kendini tutamıyor, hıçkırarak ı bir da- st gün bu güzel Arap dilberinin aç aslanlar ağzında nası can vereceğini seyretinek için c bsimseler şehre akm ediyorde. eski musallar gi dg dolaşan Azrâ hakikaten iu susu miydi? Zira, bu genç kadın Semerkand di. Türkân hatun tü, Gıyasa verdiği zan «Oğlum, bu. ibi ince bir kızdır. Sakın onu demeyi ihmal etmemişti. Azrâ, halifenin na sl casusu olabilirdi ki, dadı ve ei bir esirci satmıştı. Semi ilerden sat Az mı cariye vardı? Bu sav gölgelerinden bile korkarlardı, Nerede kal- dı ki, hâlifeyo casusluk etsinler... Gerçi buhlar arasında, h k Bemerkanda gelenler de öetizdiği ydı? Fas merkand sara görünce İşo akıllı bir kızdı. & yında rahatı ye debdebeyi den vaz geçerek, sultan Me hizmete karar vermiş ve sul girmeğe muvaffak olmuştu (Arkası var) rim yok — Ee Hulâsa oğlan hayatta bana müt vurmağı kür efe: ısında bül a beni tehdid etmişti koğmuştum... İntikam nelerdenberi zilminde yü; — Kim bu adam? — Demin düğündeydi... hid sıfatile izdivaç vesikak imzaladı... Mollaböy, kaşlarını çatıp: — Damadın hocası olan 9 dumani lüklü adam'mi? ... - diye sordu, — İyi buldunuz — Ateş gibi bir herifi bakınca anlaşılıyordu... Cidden zeki. —Zekiden de fazla... Şeytanın t8 kendisi... Hayır, iblisin tâ kendisi Anlatayım da bakın... Ve anlattı Gençliğimde bir fena hatıra g& Vicdanımda azap olarak Hattâ şa ıı bile Yüzüne - Vicdanınızda? Bu telmihi ketmemiş gibi, kat devamla; İzdivacımdan evvel bir metr& sim vardı Ya?... avi” baka yun? Nasıl bir kadın (Arkası var)