28 Nisan 1940 Yazin en sıcak zamanı İdi, O günü şirket- te hemen hemen hiç iş yoktu. Memurtar, sıcaktan bütün pencereleri açmışlardı. Cad-. deye bakan odalardan birinde dört arkada,” köşedeki mahallebiciden getirttikleri don- durmaları yerlerken öteden beriden konu- #uyorlardı. Bir aralık telefon çaldı. Dört genç #âsm biribirinin yüzünş'bekarak hep birden; — Muhakkak gene o kadındır... Faheiyi arıyan kadın... diye munldandılar. AN telefonu aştı, RA Her man arkadaşları Pahriyi arayan tatlı ka- ın sesini hemen tanımıştı. Konuşmağa bağ» Ündılar, Telefondaki sos soruyordu: — Affedersiniz... Fahri Akzambak orada mı efendim?... Ali hemen cevap verdi: — Maalese! efendim... Henüz gelmediler, — Ya öyle mi?.. Ne zaman gelir? Mu- hakkak kendisini görmem lâzım. — Vallahi bilmiyorum ki, efendim... Bu saate kadar Jâzımdı: Öğleye kadar burada idi, Yemeğe çıktı, hâlâ gelmedi... — Vah vah vah... Pek mühim bir iş için” di... — Bir emriniz varsa Got Şem gel geldik- leri zaman kendisine ai ker ararım, Kadın böyle söyliyerek telefonu kapattı, »Dört arkadaş, şimdi hayretler içinde konu- şuyorlardı: - Hiç bir kadın bir bü kadar is- rarla aramaz. Günde kaç defa selefon edi- yor... Halbuki Fahri burada olduğu zaman bile telefonda kendisi işin «yok» dedirtiyor... — Âdeta Fahr! bu kadından kaçıyor, Hal- buki kadın da onun peşini bırakmıyor. — Kadınların inlerineğiki ir ermez bira- der... Hakikaten saştıkları Kadar da vardı. Fah»| ri şirketteki vazifesine yeni tayin edilmişti Ayni odada çalı aşyorii ir. Onu ilk gördük- leri gi de çirkin adam!. demişlerdi, Pahrinin gü- lânç ü vardi. Boyu #isacik, buna mukabil » ayaklar: faraş kadardı. Çir- Kl olmayan bir tarafı hemen hemen yok s0 tu: IR onu da seveü kağlnılar var mi- âir?... içlerinden hiç biri bu sunlin cevabını bü- lamamıştı. Lâkin işte bir müddet sonra Fahs | * riyi telefonda kadınlar arayıp duruyordu. Pakat Fahri aldırış bile etmiyor. hattâ teles fonda kendisi için yok dedirtiyordu. Acaba kadınlar Fahrinin nesini beğeniyorlar, ne- sini seviyorlardı?... Bu meseleleri konuşutlarkön Fahri oda- dan içeriye girdi. Ali hemen; Ve Seni gene ayn! kadın telelonda aradi... di. Fahri dudağını büktü; — Aman bıktım şu kadınlardan. Bir türe lü peşimi bırakmazlar Ki... Halbuk! ben ken- di ülemimde kavrulup duruyorum... Haki- katen bü kadarı da Tazla canım... B: © diye ararlar ki?.. Fahrinin inaâsana hayret verecek derece- de çirkinliğile kadınlardan bu tarzda bah- setmsei odadakileri büsbütün şaşırtmıştı Ali nihayet dayanamadı, sordu: — Kuzum Fahri bu dalma seni arayan — Güzel mi bâri?.. — Fevkalâde güzel, Sonra gik, zarif, ca- zibeli bir kadın. — Peki ondan niçin böyle kaçıyorsun?... — Azizim ben hoşlandığım kadının pe- şinden koşmasını, onu kövalamasını seven, bir erkeğim, Aşkı elde etmek için yorulma» hyun, mücadele etmeliyim. Beni kovalayan, beriim peşimde koşanı kadınlardan hiç höş- darma. Al gülümsedi: — Tuhaf şeyi. dedi. — Hiç de tuhaf deği... Meşhür şair Da- nonçiyonun hayatını okumadınız mı? Bu şair kendisinin peşini birakmıyan kadınları kâşanesine sokmamak için onların üzerle- rine azgın köpekler saldirtırmış.. Ben de işte böyleyimdir. Kaçanı kovalarım, kov; — Gene ayni kadın seni telefonda arar- sa. — Yok dersiniz vezselâm... Bundan emirler da ilâve etti: kadınlar yüzünden ıztırap çıkarıyorum... çeken erkeklerin Kadınlara zülmetmekten kadın: — Ne yazık, dedi, kendisini bir türlü bul- mak da kabil olmuyor... Mütemadiyen tek fon ediyorum. - — Lütfen geldiğimi ve mutlaka kendisini görmek islediğimi söylersiniz değil mi? Ali onun ismini not etli, Kadın odadan çıktıktan sonra dört arkadaş kürüretli ha- raretii konuşmağa başladılaı — Fakat Pahrinin mu dersiniz? — Turnayı gözünden vurmuş hınzır... — Böyle güzel kadından kaçılır mi ya- hu?... Kör talih işte., İsteyene vermez, i- temeyene verirmiş Aradan bir müddet daha geşti, Bir gün, © Fahri yokken şirkete bir genç kadın daha geldi. Bu seferki ilk kıyetine ne raddeyi bulmuştu. Al: — Yahu en güzeller, en hadideler onun peşinde. O da mütemadiyen kaçıyor"... yordu. Lükin bir gün tuhaf birşey oldu. Fal Wk arayan kadınla, ikincisi kol kola şirke» te geldiler. Gene Fahriyi bulamayınca onun arkadaşlarından Aliye; — Kuzum efendim, dediler, bu sizin ac. kadaşınız Fahri olacak zal bizim evde ki- racı idi. Dört aylık borcu kaldi. Bir türlü vermiyor. Kendisini de bulamıyoru?. Miüte- madiyen telefon ediyor, mütemadiyen ara- yıp duruyoruz. Lâkin ele geçitemiyoruz. Eğer borcumu getirmezse kendisini mahke- meye vereceğiz. Lütfen böylece - kendisine söyleyiniz... Bu ne rezalet artık? Ben geli- rim, kardeşim gelir... Bulmak imkânı yok.. Hikmet Feridun Es Mersinde bir vapurda feci bir kaza oldu Adana (Akşam) — Mersin limanında bu- lunan İalyan bandıralı Btlopla vapurunun. mal alıp vermekte uluür vinci vaktinde kon- trol edilmediğinden boşalmış Haşim oğlu Hasan başı parçalanarak ölmüştür. Gene bu esnada işçilerden Mehmed Karakoç ile Kâdir oğlu Kemal ve Mehmed Hataytı ağıc surette yaralanmışlardır. Btlopla vapuru- nun lostromosu Mikel bu kazaya sebebiyet siden Kavi edilmişti. Konyada yağmur Konya (Akşamı — İki gündenber şehir ve havalisine bol ve bereketli yağmurlar yağmaktadır. Yağmurlar çifçilerimizin yü- rünü güldürmektedir. Yağışlı giden ba Şit da Konya ovasından İyi mahsulier bekleni. yor, Artık Fahrinin arkadaşlarının hayreti son Yugoslavya kral naibi Prens Pol bugün doğum yıldönümünü kutluyor sonra prens Pol, dost ve müttefik Yugoslavyanın ida- * Prens Pol, mütevet- fa kral Aleksandrın Kuzenidir ve ca kıymetli mesai ar- kadaşı idi, Yuğosuvya kral mâibi O Yedi senedenberi Prens Pol Yuğuslavyanın mu- kadderakımı “İdare © eden prens Pol'un kral naiplifi, . Yugoslav mili haya- tanın her sahasında, parlak muvaffakıyet- ler vermiştir. - Büyük bir kültür sahibi ve güzel sanai- Jar âşıkı olan kral naibi prens Pol, dost memlekelte güzel sanatların terakki ve İp- kişafı için büyük himmetler sarfetmiş. sa“ natkürları himaye etmiş tertip edilen , birçok sergileri himayesi altına almıştır. Belgradda kendi ismini taşıyan müze, prens Pol'un eseridir. Prensin siyasi faaliyeti de çok verimli ol- muş, tarihi bir eser olan son Sırp - Hırvat itilâfını başarmıştır. Bu İtUAf, yirmi küsür senedenberi memleketi yıpratan Sirp - Hır- vat anlaşmazlığına nihayet verdiği gibi iki kardeş unsur arasında samimi bir teşriki mesai devresi açmıştır. Mütevefla kral Aleksandrın siyasi hedefi, milli birliği kurmak olduğu için. tarihte «Birleştirici. ünvanmı kazanmıştır, Krallık vazifelerinin ifasında kral Aloksandrın hay- halefi olan prens Pol da aym siyaseli vaffakıyetle takip ve tatbik etmiş ve goslav vatanının sevgisi etrafında Sirplar Hırvatları birleşilemeğe muvaffak ol- «muştur, Prens Pol kültürel ve siyasi faaliyeti ile memleketine büyük hizmetler ifa ettiği ci- hetle bütün Sırplar, Hırvatlar ve Slovenler tarafından candar sevilmektedir. Bu sebep- ten dolayıdır ki, prens Polun 46'nci yıldö- nümü bugün bütün Yugoslayyada çandan tezahüratle kutlanacaktır. Müthiş bir cinayet Bir kadın, iki dostu ile birlikte kocasını öldürdü Silrd (Akşam) — Müli kazasının mey“ 'dan nahiye merkezinde müthiş bir cinayet İşlenmiştir. Bu kasabada Sırma İsminde bir kadın, kocası kasabada yok iken fena yol- lara sapmıştır. Koca Kasabaya döndüğü za- man vaziyeti görmüş ve karısını sık; bir İn- zibat aitıma almak istemiştir. Kadın bir ge- ce iKi dostunu evine almışve uyumakta olan kocasının yorgan örterek adam- cağızı öldürmeğe kalkışmışlardır. Fakat ko- ca uyanarak kendini müdafaa ettiğinden başina demirle vurmuşlar ve öldürmüşlerdir, Sırma ve iki dostu ölünün yanında yatmış- lar ve sabaha karşı cesedi nehire atmışlar- dir. Hâdişeden iki gün sonra kadin karakola müracaatla kocasının balık avına gittiğini ve iki gündenberi dönmediğini bildirmiştir. Bunun üzerine tahkikata başlanmış ve elna- yet meydana çıkarak kasiller yakalanmışlar- dır. Katiller cürüm! itlraf etmişlerdir. Apartıman sahipleri Boş dairelerinize hemen iyi Kiracı bulmak için sAkşams ın KÜÇÜK İLÂNLARIndan isti- fade ediniz, Tetvika No, 139 Tuzak içinde Tuzak Nakleden : (V4 - Wi, — Vasar, var... Dinleyin... Beni mektebe koymuşlardı. Tahsilimi bi- tirmek üzereydim... Tatil zamanın- da eve geldiğim zaman ailemin felâ- ketile karşılaştım. Kül kömür olu- yorduk... İcra memurları, varımızı yoğumuzu satip sizin servetinize bir katrecik ilâve ediyorlardı... Halbuki buna cidden ihtiyacınız yoktu. —of... * — Ganuz sıkılıyor, değii mi?,.. Fa. .kat dinlemezseniz fena olacak... — Söyleyin, söyleyin... Neymiş ba- kalım... — O sıralarda cahildim... Hayat- “tan behresizdim... Zira, mekteplerde “İnsana böyle dersler vermiyorlar, Büyük bir coşkunlukla yola çıktım... Istanbula geldim... Annem ve babam nam ve hesabına sizden merhamet, müsamaha dilenecektim. Düşünüyor- dum ki: Gençsiniz, mesudsunuz, bi ze azıcık müsaade etseniz, servetiniz bununla katiyen sarsilmaz! Kolonbey, kalın kaşalrını çattı, Artık hiddetleniyordu. Gururu ya- talanıyordu: — Bitirdiniz mi?... - diye sordu. e yi — Bitirmedim... — Haydi çabuk... — O gün de beni böyle sabırsızlık- lâ, can sıkıntısile dinlediniz... Tam dört gün, kapınızın eşiğinde köpek gibi süründüm... Ricamı anlattığım zaman, müstehzi bir tavır takındı- mız... Benimle öyle alay ettiniz ki, duruyordur... — Peki ne olacakmış yi Baha, devamla: — Sizi yumuşatmak için çok uğ- raştım. İhtimal, heyecanlanmıştım; ni kapı dışan atlırdınız... uşak, omuzumdan itip söversk beni sokağa fırlattı. K «Fakat, daha evvel, odanızın ka. l pisnda: «— Beyelendil... “Tekrar görüşü- rüz! - diye haykırdım. <işte bugün sözümü tutmuş olu- yorum... Yüzüme bakınız... Kaş- nızdayım. .- — Ne yapabilecekainiz ki? | — Görürsünüz... Evet, o zaman küçüktüm, fakirdim; bu tehdidim alayinızı mucip olmuştu... Amma ta- ih, bu tehdidimi yerine getirmek imkânını bâna verdi... — Ne gibi? — Sabırsızlanmayın... —? — Birkaç dakiks daha sabır... On- kederinden öldü... Babam, el kapı- sında çobanlık etti... Fakat bu ha- yata dayanamayıp oda annemin ar- kasından öldü... Bense muallim ol- dum, Dinleyin, beyefendi... Asıl bun- dan sonrası için zalı Âlinizi alâka. dar edecek cihetler başlıyor. 'Tefrika No, #7 TÜRKÂN HÂTUN Yazan; İSKENDER FAHREDDİN İmad odasından ı, hasbahçeye indi, havuz başında bir ağacın dibine har ve sevgilisini beklemeğe başladı Vezir Nâsır, İmadın Jülfunu görmüştü. Ona karşi dalma minnetiardı. Fakat, big vezirin, böyle bir zabite minnettar kalma- 81, onun önünde dalma boynu iğik bir va- ziyette bulunması Nâsırı sinirlendirmeğe başlamıştı. 'Nâsır bir gün nasılsa, İmadın İşoya kar- # muhabbet ve temayülü olduğunu sezmiş- ti. Imada sordu: — İşoyu Irak "seferinde mi tanıdın? — Evet, — Onu hâlâ seviyor musun? İmad sözünü esirgemedi: — Evet, seviyorum, — Bunu hükümdar duyarsa, işin yaman- dır. — Mükümdara bunu ancak siz söyliye- bilirsiniz. Çünkü, bu sırrı ilk defa size aç- tım. — Ayağını denk at, İmad! Ben senden iyilik gördüm... Böyle bir haberi sultan Meh- medin kulağına eriştirecek kadar namerd değilim. Fakat, başkaları bu namerdiiği ya» Pârsa, o zaman vaziyetin fenalaşır. Imad, vesire derdini açtığına pişman ol- muşaa da, iş işten geçmişti. Nâsır, İmadın mütehakkimane tavırlarından kurtulmak için sultan Mehmede bir gün İmadı çekiş- tirmek fırsatını buldü: — Bu delikanlıyı sarayınızda yatıp kalk- muktan menetseniz çok İyi olur, velinime- ; tim! dedi - Kendisi yakışıklı, ve biraz da kadınlara fazlaca düşkün bir erkektir, Sultan Mehmedin birdenbire gözleri dön- dü: — Ne demek istiyorsun; Nâsir? Haydi, di- linin altındaki baklayı çıkar bakayım. Nüsrin fazla izahat vermeğe cesareti yok- — Yarın, öbürgün gözdelerinizden birine göz kayabilir, Diyerek geriye çekildi. Sultan Mhmed: Bet onun ne merd, ne aslan yürekli bir delikanlı olduğunu bilirim; Cariyelerim- den birine gö koyarsa, o tariyenin yerini dolduracak kadın mı yok? — Sultan Mehmed. İmadın İşo ile seviş- tiğini nerden bilsindi? Verir Nüsır, hükümdarın huzurundan çe- kilip gitti. Fakat, bu işi ne yapıp yapacak, bir fırsatını bulunca sultan Mehmede aça» caktı, İmada gelince, zavallı Âşık, İşo ile bir kere- cik olsun konuşmak için çarlnı vermeğe Tax zıydı. Semerkanda geldikleri gündenberi bi“ ribirlerini görememişlerdi. İmad, günler geçtikçe kalbini saran ve derinleşen bu sevginin ateşine dayanamı- anlişor, her gece sabaha kadar sayıklayıp duruyor ve gözüne uyku Birmiyördu. İmad, vezirin tuzağına nasıl düştü? İmadın, günler geçtikçe tahammülü aza- hi. Vezir Nüsir bunu sermişti, Bir gün İşoya gizlice şöyle bir haber gönderdi: «Hâ3 bahçede kücük havuz başında bu akşam sular kararırken seni bekliyeceğim. Söyliyecek bir çift sözüm var. Sakın tered- düd etme, hemen gel. Hükümdar o saatte (Şahızindednin türbesini ziyarete gitmiş bulunacaktır.» Gece gündüz seni düşünen İmad Nâsr bir taraftan da İmadı çaırtarak: — Dün hareme geçmiştim, dedi, İşo ya- yaşça yanıma sokuldu. Bu akşam seni hâs bahçede küçük havuz başında bekliyec: ve sana mühim birşey söylemek istediğini söyledi. Bana, bunu sana söylemem için çok yalvardı; Haydi, bu fırsatı kaçırma, Görü- yorsun ki, bana yaptığın iyiliği hâlâ unut- muyorum. İmad bunu duyunca sevinmişti. mek İşo beni seviyor, benimle konuş Tunduğum memlekette. ihtiyar bir kadın, çekik bir hayat yaşıyordu. Yanında bir çocuk vardı Onun ol mıyan bir erkek çocuğu... Ailesiz | yavrucak... Yeni aşk mahsulü bir ço- | cuk... Bir piç... Ruhunda #blis uyu- yan bir melek!... — ? — Sizin ruhunuz gibi iblisli bir ruh... Mütekebbir, mağrur... — Bana bunlardan ne? — İşte o çocuğu, ihtiyar kadın ölürken bana teslim etti... Çocuk için zatı âliniz, çocuğun annesine bri — Bu çocuk?.., — Bu çocuk, sizin metresinizden doğan çocuk... Yani intihar eden o biçare kadından... İ — Susunuz... — 0... Demek ki artık karşımız- daki bütün bu şatafatlı merasimi unuttunuz... Bunlar nazarınızda ikinci plâna iniverdi: Bu zengin ev- Size itibar eden bu insanlar... — Beyefendi... Şimdi sizi AR — Ot... Bitirin... ç — Siz benim ailemi mak için fırsat arıyor ha. Pekâlk.. Bu akşam has bahçeye gideceğim. Dedi, Nâsıra teşekkür ederek ayrildi. Sultan Mehmed o gün gerçek hazreti Ka- #ımın türbesini gitmiş, fakat çabuk dönmüştü. İmad, sultanın dönüşünden ha- berdar değildi. Akşam olunca odasından çık- ta. Has bahçeye indi, havuz başında bir ağacın dibine oturdu, sevgilisini beklemeğe başladi. Her ikisi de sevinç ve heyecan içinde, mü- lâkat saatini bekliyordu. Sultan Mehmedin türbeyi ziyarete gidişine ikisi de inanmıştı. Vezir Nâsır, çiftlerin konuşma saati yak- laşınca sultanın yanına koştu. — Size mühim bir hâdiseden bahsetmek istiyorum, velinimetim! Kulunuzu dinleme- ğe vaktiniz var mı? — Gene kimi çekiştirecek, yahud kimin canını yakacaksın? — Şimdiye kadar haksız olarak efendimi- e hiç kimseyi çekiştirmedim. Gözümle bir- gey görmeden, ağzımı açıp bir kelime söyle- dizim vaki değildir. Fakat, gözümle gör- düğüm aykırı hareketleri efendimize arzet- meden de duramam. Meselâ şimdi, huzuru- uuza gelirken, bas bahçede gördüğüm bir manzarayı size arzetmeden geçemedim. 'Nâsır, sultan Mehmedi o dakikada sakin ve mülüyim bulunca, sözüne deram etti: — Kulunuzdan başka herkese Itimadınız fazladır, Fakat, onlar efendimizin teveccü- hünü dalma sulistimal etmişlerdir. — Kimi kasdediyorsun göne? — Muhafız zabitlerinizden İmad... Sullan Mehmed, vezirin sözünü kesti; — imadı ben çök severim. Bana onun aleyhinde birşey söyleme sakın! — Maslesef şu dakikada gördüğümü 607- iemek mceburiyetindeyim, sultanım! İmad size ihanet ediyor... Gözdelerinizi baştan çi karmağa çalışıyor. Kadın meğelelerinde çok bassaz olan gul- tün Mehzisd bunu duyunca gözlerini açti: — Ne diyorsun hangi gözdem!i baştan çı- karmak istiyor? Nisir önüne bakarak cevap İşoyu... Hükümdarın güeleri döndü: — Boyu mu?,. Kabil değil, İmad, benim İşoyu ue kadar çok sevdiğimi bilir. İmad şunu da çok iyi bilir ki, ben, serdiğim kadi- na göz diken adam -oğlum da olsa- göz- lerini çıkarmakta tereddüdd etmem. Nüsir kapıyı göstererek: — Kanmıyorsanız, hemen kulunuzu ta- kip ediniz, velinimetim! Has bahçede on- ları şimdi sevişirken gözlerinizle göreceksi- niz! Sultan Mehmed daha fazla tahammül "gösteremedi. Yerinden firladı: — Haydi düş önüme. Ve odadan çıktılar. Uzun bir koridördün geçdikten sonra, has bahçeye bakan geniş bir teraçenin üstünde durdular. Sultan Mehmed yolda giderken söyleni- yordu: — Bunun bir iftira olduğunu anlarsam; cezanı sen tayin et, Nâsır! — En ağir cezaya razıyım, velinimetim! — Beni aldatmakta hâlâ israr ediyorsun demek? — Gözümle gördüklerimi arzettim. İfti- raya ne hacet, Imadın ne çapkın ve küstah bir genç olduğunu ben çok iyi bilirim. Şim- di siz de anlıyacaksınız onu... Teraçenin kenarında sindiler, Nâsir etrafa bakındı.. Havuz başında oturan İmadı gördü: — İşte velinimetim! İltifat ve teveccü- hünüzü sulistimal eden © çapkın çocuk ha- vuz başında sevgilisini bekliyor. — Haniya biraz önce, İşo ile berabir ko- nuştuğunu söylemiştin. — Evet. Gene ayni şeyl tekrar ediyorum, İşo belki hareme birşey almağa girmiştir. Madem ki Imad havuz başında bekliyor, İşo tekrar gelecek demektir. (Arkası rdi; ğu gibi atmışlınız mukabele edemezdim... Zira milyon. larınız mühim bir kale vaziyetin. deydi; benim gibi fıkara bir adama karşı seni sıyanet ediyordu. Başka bir şey düşündüm... Sizin terk edil. miş oğlunuz... Onu alıp büyüttüm... Ve kendisini bir alçak, namussuz olarak yetiştirmek için me lâzımsa hepsini yaptım. Tam mânasile ca- navarın biridir o şimdi... Had, hu- dud bilmiyen arzu ve heveslerini tat- min'için para lâzımdı. İşte bu yüz- den canileşti. Cinayet işledi, a — Anlalacakalrınn hepsi bu kâ- dar değil... Sizin kalbiniz var mı, yok mu, farkında değildim. Buna dair kanaat hasıl etmek istiyordum. Za- hiren zengin olan bir genç karşını. za gelerek size göründü. Kızınızı gör- dü. Belkıs hanmu sevmiyordu. Gön- lü başkasındaydı. Lâkin zavallı kü- çük hanım, bu delikanlının güzelli- ğine centilmenliğine, kibarlığına ka- pıldı ve onu sevdi... İzdivaca da razı oldu. Şimdi ikisine de acıyorum. Küçük hanıma merhametim var. Zi- ra saflır. Bir tek hatası sizin evlâdı. nız olmak... Delikanlıya da acıyorum. Zira kalben ne kadar fena olsa be- Ayni surette