we ar AŞ 4 — — — m AAA AA KATLA TI Sahife 7 17 Nisan 1940 ii keme meme inişe aftanın mizah Müşküllere cevap Maçka, Naciye Olgun — Tiyatroyu pek severim. Halbuki Şehir Tiyatrosu yazım ka- palı, ne yapayım?.. Cevap: — Tanneye çıkın!.. AKŞAM MR AA — Nişantası, Lâtfi Kırdar (Vali ve Belediye reisi) — Türkiyede en uzun yol nerededir? Cevap: — Bebekle İsilnve arasında ya- pılmakta olan yoldur! Yenikapı, Ali Karakaş — Birim semte de otabüs işletilecekmiş, Bu karardan vaz pe- çilmesi için kime baş yuralım?.. Cevap: — Boşuna zahmet etmeyin, ma- dem ki medeni bir şehirde yaşıyorsunuz, otobüs derdine siz de katlanacaksınız. «Y. bu deveyi gütmeli, ya bu diyardan gitme MMA... RR. emma Ankara caddesi, Zâhir Güvemli (Muhar- 2 - U rir ve ressam) — Gecen günkü Hâmid ihti- j fali hazırlıkları sırasında kabrin önündeki | ğ f mikrofon “bir vals ile tecrübe eğildi, acaba | sebebi nedir Cevap; — Alâkâdarlara sorduk, makine- ye »Her yer karanlık, pürnur © mevki» plâ- İı zannile bir vals piiğı konduğunu söy- lediler! Galatasaray İlsesi, sınıf 7. G. B, — Sokak- larda büyük bir afiş görüyorur. Üstünde (Tasviriefkâr) yazıyor. Bunun bir arapça | z filim olduğu anlaşılıyor amma hangi sine- mada, yazmıyor... Cevap: — Bu arapça bir filim değil, ya- kında çıkacak olan bir gazetenin ismidir oğlum!... Nişantaşı, Yusuf Ziya Orlaç (Şair) — Kadim Yunan edebiyatının en son şairi kimdir, merak etlim?.. Cevap: — Şalr Salih Zeki Aktaydır ba- yım, kendisini Beyand kütüphanesinde gö- rebilirsiniz?... Üniversite, Cemil Bilsel (Rektör) — Mari bel ve arkadaşları bir daha, İstanbula ge- lecekler mi acaba?.. Cevap: — Maalesef hayır!.. Abdülhak Hâmid ihtifalinde: Mimar Sinan ihtifalinde; — Burada ne oluyor?.. Florinalinin ruhu — Bu işler nihayet ciddiye alındı amma ben göreme- diml... — Kübizm günah çıkarıyor şeril.. l Akıl doktorlarının Pek” önemli Mann ettiğimiz bu top- içi takip edebilmek iin klına güvendiğimiz £ oârkadaşı gönderdik. İntibalarını aşağıya der- €ediyoruz. Vestiyere şa; pka ema- Det eder gibi «Yarabbi aklım sana emanet ye Weriye girdim. Sa- ke, memleketin akli sıh- âtinin lehine ümidler Iğrevek derecede tenha hiç Bir gazeteci, belki de "rüle olmam ihtimali. Aş köşede bir yer gös- terdiler, baml i Kongre azası ekseriyet a üreyin Kenan, Fah- İn Kerim © çapını ak tefek kimselerdi. — Bunun muayyen bir #ebebi Dema mıdır? diye le, 7 Evet. dediler, bun- * aklı kasirane dektor- ide? Kongre saati yaklaştı- alde orada Mazhar etye yoktu, Telefone ki Jör. Bir hastaya gitti- anlaşıldıt.. Merkes bu #önte, erken biri yüksek e, Bravo! dedi, üstad doktoru, hem del ; akıl akıllı doktor b; için px fazla gecikmemek Evvela akereye başlandı. di, go. Mare heyeti seçii- Yeti onra yıllık idare he- Poray yoru okundu. Ra- İçing,, “emniyetin bir sene ler biye, ifa âkılâne da Diler birer sayılıyor. vaa misal Oğilen, üşmanlarının he kaj yı tir. tanay, glâyene ücretini sivi Mez m bir yeni are bulup ihtisasımıza m çe B Nurullah Ata Uzal, »İYetimizin hâmi ür 9 teveih edilmiş aç Türlü gari â ima akn vz talarmızın yekünunu ka fani ajanslarına birer te- şekkür telgrafı çekilmiş- tir. Rapor alkışlarla kabul edildi. Bundan sonra dekler Hüseyin Kenan mekisp- lerde nkıl hafrassıhhası hakkındaki etüdünü oku- du. Üstad etüdün bir ye- rinde: «Bugünkü (talebe mazruftan çok zarfa ehemmiyet veriyor, bu kıllılığından?... di- ye sözünü kesti, buyur kürküm dünyası bu! Bu etütlen sonra söz alan doktor İbrahim Zati sinemanın akıl ve âsap üzerindeki tesirlerine iş#- ret etti ve -— Yalmız bir mesele var. baylar, dedi, sine- maya gidenler mi daha akıllıdır. gilmiyenler mi?. diye sordu. Buna ehli dil bir doktor cevap verdi — Bu, vaziyete, icabı bale göre değişir, dedi, meselâ eski evliler için bir sinemaya gidip biribi- rini iki saat olsun görme- mek akıllılıktı âşıklar için iş değişir!... doktorların hlmmetile ört bax edildi. Reisin: — Başka söz isteyen Sualine herkes santine bakmakla cevap verdi ve kangre dağıldı. Tam kapıdan çıkarken aenip renkli, garip şekil- U bir elomobii durdu. Kongreden çıkan (akıl dektorlarının gözleri bir» lar, Fakat içeride dektor Hafız Cemalin güler yü- görünce bütün ümid. Neydi © bir sene evvel- ki tarim propagandası! Her millet memleketine yabancı çekmek için âde- «Belki oturur da mem- lekete para bırâkır!» diye en güzel oteller onlara ay: rılıyor, en mefis içkiler onlara saklanıyor, en mş- dide yemişler onlara ik- ram ediliyordat,, Hoş. bundan yalnız ya- banelar değil, her mem- leket, her millet de fay- dalanıyerdu. Turistleri eğ-İ lendirirken onlar da pek âlâ eğleniyor, güzelleşiyor) süslenip püsleniyordu. Bu turizm. sisteminin tuttuğu yol büyük çap- haneber. ta, beynelmilel . duşlar için biçilmiş kaf- tandı. Bilhassa onlara hayırlı istikballer vadedi- yordu, amma ( neyliyelim ki, ömrü vefa etmedi, Dansigde patlayan ilk Al- m tepile beraber bu da, bu güzel sosyal sistem de topu attı! Eskiden bir memleke- te turist gelmesi bayram gelmesinden daha cazip- ti. Fakat bugün - hele Norveş baskmından son- ra - tarist denilen mahlük cüzzamlı, saral, vebah, hülâsa şüpheli, kaçınılır bir nesne oldu, çıktı! Dünya gazetelerini te 4 pullu resimler, yağlı bal-| lu tariflerle ristik Dânlar gön galiba şöyle görülecek: Oteller ateş pahau!.. Na- kli vamıtalarımız ise ber- badi... Aklınız yazı kendi memleketiniz» de geçirin!..» Yahud: «Şifalı suları meşhur olan şehirlerimiz- de bu yıl bulaşık hastalık çıklı, Suyundan bir tas dökünenin derisi yüzülü- yor. Havasından bir ne- ilânlar 'Tavuk avcısının müdafaası!.. Afrodit davalarının bi- rinde Misiği vardı. Çağır- dıklar adliyeye gitti, ları arşılanmağa başladı? Bütün mahkeme salon- larının önü kalabalıktı. Koriderlar telâşla sanlarla, biribirine derd yananlarla, yeryer biri- kip sıra bekliyenlerle do- Tuydu. Vakit geçsin diye bir mahkeme salonunun ka- pıundaki dava İistesimi okumağa başladı: varsa bu dünyaca fes çekenin ciğerleri sö- külüyor! Canından bi- kanlar buyumun!,..» Bu kötüleme usulü de eski turlam yarışı bızlanırsa vay haline!.. Haritada, bakıp bakıp, tacak bir yer bulamaya- caklar gibi Vazilerin İştihalarını kabar- da — Ağacızım, dedi, saatten (evvel Koridor- koşu- «Ha Yangın çıkar. Sarhoşluk!... Sir- . Fah- şa teşrik!,, Tatili uzur!.. Müstehcen neşriyat!, Tam bu sırada yanı- başında karakuru, sürme Wi gözlü bir delikanlı pey- oldu: da“ kar mısın bir kere, bizim dava burada yazar mi7. e davası?.. diye sor- du. Delikanlı; — Hiç canım. hani ya bir tavuk meselesi var dal, Gözü zaten bistenin o salırında idi,,okudu: »— Tavuk avcılığı ya- sıyor, acaba bu mı Delikanlı: — Tâ kendi- si!.. diye haykırdı ve der- dini ecek bir insan bulmaktan memnun, an- latmağa başladı: — Sözde ben elâlemin tavuklarını — âvlarmışım azacıçım!... Bari avcılığa merakım ol Sinektan başka birşey o avlamak elimden gelmesi... Sen bakma bizim kıyafetimi- xe!, Silâh kullanmış ada; değilim!. Bütün gün 80- kak sokak dolaşıp boş şi 96 toplamaktan başka ma rifet bilmeyiz!... Birden yüzüne çrarip bir çocuk ifadesi şımarık bir sesle: — Var mi bir ciğaracı. İn be ağabeyeiğim, sa- bahtanberi bir izmarit bi le bulamadım ağzıma ko- Malüm a orta- İzmaritler ele alınır gibi değil. Karşılıklı yaktılar, Delikanlı devam, etti: çöktü, Varsa tavukların ne diye birakırsın başıboş ortalık, yere!.. Dünyada bunca si- nek avlayan var, elbet işi büyütüp bir tavak avla- yan da çıkar?.. Hem ay» cilık günah olsa belediye ikide bir gazetelere yazdı. ıp ahaliyi kedi avına, köpek avına, karga avına çıkarmaz!.. Hem de üste para vererek! Bak bir kere sokaklar müşleri avlayan otobüs- lerle dolu!.. Çarşılardan enayi arcısından geçilmi- yor!.. Geçen gün bir ga- zeie meraklısı oBabiâli caddesi şöhret avcısı ile doldu artık!» diyordu!... Delikanlının bu &aç- maları (o karşısındakinin canını sıkmış olacak ki: — Bunlar boş lâkırdı, diye sözünü kesti. hâkim Bunları dinlemez, sen baş-| kasının tavuklarını avla» neles çekti, gözleri yerde bir müddet düşündü. İ i fi HU Kaç cana kiyıldı. kaç ven İn incir dikildi belli de- Kil! Bu ancak sulh olup hatıralar yazılmağa, ista- tistikler yapılmağa, pro pagında sesleri susup ha- kikatler söylenmeğe baş ladığı zaman o anlaşıla- cak!... Bakalım © zaman in- sanlık dökeceği göz yas nı hangi deryalara sığdı- racak, çekeceği yürek aci- smi hangi merhemle gi- dererek!... Bu harbin yalnız bir iyi Miği oldu; Nüktenin toplar, tüfek- ler, maynlar, bombalar kadar sörü geçer bir si- Ib olduğunu meydana çı kardı! Cephe gerileri şöyle dursun, cephedeki xiper- lerde iki tarafın birib ne sarfettiği o nüktenin Maddi hesabı yok. Bun- lar, şehirlerde gazelelerle yapılan, radyolarla yayı ân nükte bücumlarını çoklan gölgede bıraktı! İşle iki misal: 1 — Norveç baskınını bir askeri saheser diye ilân eden Ziçfrid sahinle- ri.büyük kâğıdlara büyük barflerle: «İngilizler nerede?.» Kelimelerini yanıp Ma- İinodakilere gösteriyorlar, Onlar da ayni şekilde halar göslerip: «Amiral Raeder'e s0- run!» Diye cevap vererek tâ- tife ediyorlar, 2 — İngilizlerin Nerve- şe asker çıkardıkları ha- berierine karşı Berlin rad-| yonu: «Kaçmasaydınız görür- dünüz barlar!: diye nük- teli bir oovap İle düşma- nı habtediyor!... Bunlar gibi daha bir- çok misaller gösteriyor birinde cephelerde birer niikte bürosuna ve «Bay Amca» gibilerin kuman- dasında nükte ordularına