HER AKŞAM BİR HİKÂYE Bir arkadaşım anlattı: - Geçenlerde yaxılacak bir sürü yazım vardı. Evde bunları bitirmeme imkân yok- tu. Çünkü bizim dostlar sağ olsun hiç beni yalnız bırakmazlar. Biri gider, biri gelir. Bunun için o günü misafirler bastırma- dan erkenden evden fırlardım. Günün o saatinde Beyoğlundaki pastahinelerin gayet | tenha olduğunu düşündüm. Bunlardan bi- | rine girdim. Aşağı yukarı bülün masalar bomboştu, Pakat pastahanenin alt katı pek sokak üstü idi, Ben böyle yerlerde oturmak- tan hoşlanmam. Âdeta sokakta oturur gi- bi birşey... Onun için pastahanenin yukarı- ama çıktım, Burada âdeta küçücük bir oda şeklinde ayrılmış bir yer dikkatime çarptı, | Burada fıçı şeklinde iki saksının ortasında bir tek masacık vardı, Kendi kendime: ejşte münasip yer.. Âdeta bütün pastahaneden ayrı, hususi bir oda gibi.» dedim ve heme, masaya oturdum. Kı ısmarladım. Kâ- gıdlarımı, kalemi çıkardım. Bir de sigara yaktım. Kahvemi höpürdete höpürdete yu- dumlarken çalışmağa başladım. Ara sira yazımdan başımı kaldırıyor, kendi kendime dakikalık issirahatcikler de veriyordum. Çalışmak için seçtiğim bu köşe gittikçe gö- rdu. Pastahaneye gelen hiç kim- kadar gelmeden be- ni görmezdi. Hiç kimse tarafından bu- rada rahatsız edilemezdim. Beyoğlunün or- tasında âdela dünyadan ayrılmış gibi idim. Kendi kendime; «Buraya hergün gelip ça- İaşırım.. Ne asude yer.» diyordum. iş- nürken dışarıda gittikçe be- yere doğru yaklaşan ayak r m. Biraz sonra masamın önün- de kısa boylu, alabildiğine şişman. gözlük- lü, bir adam belirdi. Adam ödeta hain hain ek dereende aksi bakışlarla beni te- nağa kadar süzdükten sonra bir kli, Tam karşıma oturdu. Di ni de masama dayadı. K muştı. Bu ne aksi, ne mü dı. Pastahenedeki bü! dururken sen gel de tam-karştma oturarak atsız et ha., Gayetisakin Dir insen olmama rağmen içimden şeytan diyordu ki: «Kaldır şu adamın başına birşey vür..» Lâkin o sanki gayet tabli birgey Yapmış gi- Dİ bana metelik bile vermiyordu, Ce koraman bir pipo çıkardı. Bur tütünle doldurdu. Tabiat bu ya. tünü benim başımı döndürür, boğ cık yapar... Adam piposunu ateşledi. Harp Men düşman gözünden saklanmak masalar bomboş NU akl adamin ağzm- daki da sanki pigo değil de bir duman ma- kinesi idi. Herif inadına da dumanları be- nim suratıma, burnuma doğru Üflüyordu. Deli olmak birşey değil. Onun maksadı hep halde beni buradan kaçırmâktı amma inad deği mi b Içımden «Gitmiyeceğim İşte dedim. Dumana filân ehemmiyet vermeden, yazıma devam ettim. Adam, biraz sonra, yazı yazdığım esnada beni şaşirtınak maksadile olacak parmak- larile masanın Kenarında trampet çalmağa başlamaz mı? Herkesin bir siniri vardır. Bu parmaklarla trampet çalmak da beni deli eder. Birisi eğer beni Sinirden kudurtmak İsterse karşıma geçsin ve parmakları trampet çalsın... Hele bü çalıştığım, üzerin de yam yazdığım bir masanın kenarında Yapılırsa artık siz ne hale geldimi tamy- vur ed Onun bu münasebetsizliğine mâuli olmak için yüzüne ters ters baktım. Oda sert * buna baktı. Adam nerede ise bana ça- k... Sanki kendisinin babasını öldürmü- güm, « yahud evine kundak sokmuşum... Ken- : «Çetik yabı.r dedim. Aca- i be zetmişti?... m ne benim de ona karşı 4 leyiyordu. O beni nasıl ra- hatsız ediyorsa ben de kendisine mukabe- lede bulunmağa karar verdim. Masanın üs- tündeki kâğıdlarımı kitaplarımı yaydıkça yaydım. Âdeta ona dirseğin! dayayacak, çay fincanını koyacak yer birakmadım. Artık kendi kendine gelip müsama © yerleşen bü adıma bundan daha fazla İstiskal yapa- mazdım ya. Bütün bu hareketimle: «Def- ol masamdan be Heriffa demek istiyordum. Garip bir adam Fakat kim anlar?.. Karşımdaki adam o ta- raflı bile olmadı. Şöyle elleri ile kâğıdlarımı #4. Masanın üzerinde kendisine bir yen ayırdı. Sonra önümde duran yazılı bir kâ- Rıdımı okudu. Sanki yazdıklarımı beğen- memiş gibi Istihfafla gülümsedi. Bu adamın şu hali beni deli edecekti, Bir arulık daha büyük bir halt karıştır- dı, Önündeki çay fincanını devirdi. Bere- ket versin ki. fincanda pek az çay kalmıştı. Maamafih gene yazılı kâğıdlarım ıslandı. Öfke İle yüzüne baktım. Ne dersiniz. Ağmı- ni açıp bir «Affedersiniz. e bile demedi, Üs- t yapmış gibi gülümsedi, alile beni masasından kaçırmak istediği belli idi, Lâkin bir ke- Te benim de inadim tutmuştu. Bu masadan kalkmıyacaktım. Şimdi o bent kaçırmak, 0 gürel yerde yalnız kalmak maksadile ma- sayı sallamağı, ve hafiften hafife, wlıkla bir şarkı murıldanmağa başladı. Ben gene aldırmadım. İnadimin derecesini göstere- rek onu çatlatmağa karar vermiştim. Arası- ra O cebinden saatini çıkarıyor, telâş te- lâşlı bakıyordu. Dakikalar geçtikçe ağnsı tutmuş gibi münasebetsisliğini arttırıyor du. Böylece yarım saat geçti. Dışarıda hafif bir ayak sesi oldu. Şimdi karşımdaki adam heyecan içinde doğrul- muştu. Bizim masanın bulunduğu oda gidi yere yürürken her tarafını oynatan genç, boyali bir kadın girdi Lâkin bizi görünce genç kadın san derece şaşırmış gibi bir hal aldı. Biran durdu. İki- mize de baktı. Büyük bir tereddüd içinde olduğu gözlerinden anlaşılıyordu. Sonra kararını vermiş gibi geri döndü. O uzaklaş- mak üzere iken karşımdaki adam yerinden fırladı. Benim de işitebileceğim bir sesle genç kadına Zannederim bayan Ayşe ile müşerref gülümsedi: deği, siz Ge bay Ahmedsiniz de- gil mü Şimdi onlar ayakta konuşuyorlardı. kek diyordu ki: — Efendim bendenize yazdığınız mektup- ta bu oda gibi yerdeki iki saksı arasında duran tek masada oturup beklememi em- retmiştiniz. Kendimi size bu suretle tanı- tam değil mi efendim? Mektubunuzda, yeşil manto, yeşil şapka giyeceğinizi yazıyor. dunuz. Ben de sizi yeşil mantonuzdan ve ye. sil şapkanızdan tanıdım. Fukat nerede oturalım bilmem ki... Burada pek yalnız dö- giliz.. Aşağı inelim. Böyle söyliyerek yanyana yürümeğe baş- ladılar. Onlar uzaklaşırken erkek: «Dün- yada ne münasebetsiz adamlar var öfen- dim..» dediğini işittim. Herhalde benden bahsediyorlardı. Ben de sanki hakikaten bir münasebetsizlik yapmışım zibi âdeta utandım... Er- Hikmet Feridun Es Şehir meclisi âzası belediye- lere bağlı müesseseler idare heyetinde bulunamıyacak Belediyelere bağlı hükmi şahsiyeti hajz bazı müesseselerin idare heyetlerinde şe- bir meclisi âzasından bazı kimselerin bu- lunduğunu nazarı dikkate alan Dahiliye Vekâleti, bu müseseselerin kontrolü bakı- mından şehir meelisi âzasının idare he- yetlerinden çekilmelerini ve yerlerine yeni» den başkalarının tayinini A Dün 500 bin liralık ihracat yapıldı İhracat piyasasında dün canli hareket- ler olmuştur. Bu arada Romanyaya 118/744 Uralk pamuk; Amerikaya 12 bin lin tu- tarında deri; İtaiyayr külliyeti! mikdarda taze torik; Mısıra 40 bin kilo Antep fıs- tığı; Fransaya 260 bin kilo fasulye; İtal- yaya 60 bin kilo bakla; İngiltereye 10 bin kilo fındıl İtalyaya 53 bin kilo fasulye, ayrıca külliyetli mikdarda yumurta, keçi kın; Romanyaya zeytin gönderilmiştir. Dünkü ihraca” tutarı 500 bin lira kadaş tahmin edilmektedir. Tuzak içinde Tuzak "Tefrika, No. 127 — Anlaşılıyor ki bu mektubu âlın- ca ve beni karşınızda görünce para sızdırmak niyetinde olmadığımı tah- min ettiniz. — Doğru... Böyle düşündüm... Ve paraca bir fedakârlık yapmağa da hazırım. Baha, kaptanı, asil bir jestle susturdu: — Beyefendi, hazretleri... Bendeni- Zi tanımıyorsunuz... Böyle bir hizmet mukabilinde para alacak kimselerden değilim. eyse efendim? — Arzedeyim. Ayni vaziyetteyiz. — Siz ve ben mi? Mümkün mü? — Anlatayım da bakın; Vaktile her hangi bir his yüzünden feda edilmiş bir kızı arıyorsunuz... Derhal bildire- yim ki bu hissin ne.olduğunu merak | bile etmiyorum... Bense, gayet zen- gin bir adam tarafından hasis hesap- Jar yüzünden terkedilmiş bir erkek vlât taniyorum... O oğlana babası- — Ne maksadla? Baha bir tiyatro aktörü gibi: — O cihet bana terettüp eder. tonal insaniyet kaygusile, - dedi, Nakleden : (Vâ - Nüj Kaptan tereddütle: — Peki... Bana ne? Baha: — Size ne... Yani bu İşle alâkadar olmuyor musunuz?... Teklifimi red etmekte serbessiniz... Burhan telâşla: — Reddetmiyorum... nedir? — Evvelâ bana namusunuz Üzeri- ne söz vereceksiniz... Bu namus sö- zünden gayri bir şey istemiyorum... Bu size söyliyeceklerimi yarın ikindi vaktine kadarye söylemiyeceksiniz. — Böyle bir şarta niçin lüzum gö- rüyorsunuz? — Öyle icap ediyor. — Kendinize göre bir hesabınız var demek? — Kabul mü?.. — Mademki lâzim, kabul, — Anlattığım delikanlı pek müşkül bir vaziyette kalabilir. Esasen siz de göreceksiniz. — Ben mi göreceğim? — Görecek ve müşkül vaziyete mâ- Dİ olamıyacaksınız. — Muamma gibi konuşuyorsunuz. İstediğiniz | ee KÜÇÜK HABERLER: * Belediye reisliği, kazalara “yaptığı bir tebligatta kendi mıntakalarındaki mevcut gayri sıhhi müesseselere ait isim ve adresleri mayıs nihayetine kadar mu- faszal bir sürette bildirmelerini bildir- miştir, # Vali ve Belediye Reisi Dr. Lârfi Kır- dar, Yalovaya giderek Çınarcık mahiye- sinin ibtiyaçlarını tetkik etmiştir. Bura daki büyük köprü son sellerde harap el- duğundan yeniden tamiri kararlaştırıl- maştır, * Kırkçeşme suyu kesilen hamamlara Verilecek terkos suyundan metre mikâbı için 7,5 kuruş alınıyordu. Suyu kesilmi- yen ve ötedenberi terkos suyu alan ha- mamlar da bu tenzilâttan istifnde etmek üzere müracaat etmişlerdir. Bu vaziyet tetkik edilmektedir # Dün 8,30 da köprüden hareket eden Şirketi Hayriyemin 59 numaralı puru yolcularından fotoğrafçı Musta denize düşmüşse de kurtarılmı X Denizyollarının Karadeniz yaz ta- rifesi bugün tatbik edilecektir. Tarile- lerde fazla değişiklik yoktur. Yalnız, Karadeniz limanlarından İstanbula ha- reket edecek gemilerin hareket günle- ri, birer gün evveline alınmıştır. X LUmanlarımız arasındaki yeni kö- mür navlun tarifesi bugün tatbik sabasi- na konacaktır. Yeni tarife 5 eylüle ka- dar devam edecektir, X Mercanda Asım ile metresi Bahri- ye dün birbirlerile kavga etmişler, Bah- tiye, bir aralık fazla asabiyete kapılarak eline geçirdiği bir bıçakla Asımı kula» ğının arkasından yaralamıştır. İşe el koyan polis, yaralıyı Cerrahpa- şa hastanesine kaldırmış, Bahriye yaka- İsnmaştır. Kadıköyde de bu vakanın aksi bir Cemil isminde biri ile geçimsizlik Cemil bıçakla Hayriyeyi muhtelif yerlerinden yarala” maştır. Zabıta; Hay i tedavi altına aldırmış, Cemil mahkemeye verilm # Birleşik eanaf cemiyetleri bekâr es nafın barınmaları için bir yurt tesis et- mek kararında olduğundan bu yurdun yakında hastaneden tahliye edilecek bir nada tesisi düşünülmektedir. X Cağaloğlunda Parti binasının arka- unda bulunan esnal hastanesi binasi, ihtiyacı | karşılayamadığından o hastane içim Ayasolyada eski Alemdar Sıhhat yurdu binası kiralanmıştı. Yeni binaya nakledilecek hastane mevcudu 25 ya- taktan 49 yatağa çıkarılacaktır. Şehrimize gelen Fransız sah- ne vazıı valiyi ziyaret etti Fransız konsolosu B. Binet, refakatinde Fransadan gelen Tiyatro sahne vazn B. Jacaves Cöpsau olduğu halde dün vilâyete gelerek Vali ve Belediye Reisi B. Lütfi Kır- darı ziyaret etmiştir. B. Cupenu, önümüz- deki perşembe günü #aat 16 da Güzel Sa- natlar akademisinde tiyatroya dair bir müsahabe yapacak, Fransız şiirlerinden seçilmiş parçalar okuyacaktır. Sahne vaz sonra Ankaraya giderek hükümet merko- zinde de aynı mevsuda Konferanslar vere- cektir. ününü elektrik tesisatı Belediye zabıtası talimatnamesindeki sarahate göre sinemalara ald elektrik te- sizatının muntazaman işler bir halde bu- lunuması ve bunun mütehasasş mühendis raporile senede iki defa Belediyeye bildi- rilmesi lâzımdır. Son zamanlarda bazı ai- nemaların bu kayda riayet etmedikleri gö- rülmüştür. Sinemalardaki elektrik tesisa- tanın ârızasız olması icab ettiğinden tali- matnamenin bu kaydına riayet edilmesi tekrar alâkadarlara bildirilmiştir. — Fakat bunlar olacak. - Şimdi söyleyin bakalım, vadedi- yor musunuz: Bu delikanlı kim olür. sa olsun, kendisini ne vaziyette gö rürseniz görün, ona elinizdeki bütün vasıtalarla yardım ödecök misiniz?... zengindir, size ihliyacı yok... Kendi. sine yardım ettiğiniz takdirde mev- kiiniz ve şerefiniz haleldar olmıya- | cak. — Bu kadar mı? — Hulâsası bu. Baha, cebinden gri renkte kalın bir zarf çıkardı. İçinde pek çok kâ- ğıdlar olduğu belliydi, — İşte efendim, bu zarfın içindeki kâğıdlar anlattığım delikanlı ile ta- nıdığınız bir şahsiyetin arasındaki aile bağlarını tesbit edecektir. —-Benim tanıdığım bir şahsiyet mi? — Gayet vazıh olarak söyledim. Buyurun... Anlatın. — Bu zarfın içinde delikanlının nüfus kiğidı, annesinin vasiyetnam- si falan var... — Sonra? — Zarfı yırtınca, delikanlının ad- resini ve ismini de göreceksiniz... İs- tanbulda oturuyor. — Pekâlâ. — İşte bu kadar efendim... Birine hizmet edeceksiniz... Bana değil... 'Tefrika No, 38 Yazan: İSKENDER FAHREDDİN Türkân hatunun harbe gidişi Semerkandda bulunan yabanci devlet elçilerinin hayretini çeken mühim bir hadise idi — Hududumuza yakın olan birinci kale- Yi, oraya gider gitmez almışlar... Kaleye ye- niden muhafız birakarak, ikinci Kaleye ih kurmuş ve kaleyi dört çevre- sinden muhasara ederek, kale müdafileri- le harp ediyormuş. — Allah annemin ve askerlerinin yardım- cası olsun, Ben o kaleyi birkaç kere muha- im halde ele geçirememiştim. Son Band'i esir aldıktan sonra, bu iki kaleyi kendisinden hediye olarak muştım. Dernek ki prens Saxd beni aldat- mış, Kaleleri muhafizlarıma teslim ettik- ten sonra, benin Bağdada yerleşip kalaca- ımı zannederek, verdi kaleleri tekrar ge- ri almış. Yumruklarını sıkarak bağirdı: — Alacağı olsun o küstahin. Ben onu bir daha ele geçirmesini de bilirim. Vezir Nâsir, sultan Mehmede, Semerkan- da geldiği günün akşamı şöyle bir haber — Türkân sultanın karargâbından bir at- Wi geldi. Sultan ha: kaleyi çok ya- kında ele geçireceğini söylemiş. «Eğer to- runlarımdan biri yanımda olsaydı, bu iş da- ha çabuk biterdi.. demiş. Sultan Mehmed bu haberi alınca, an sinin yanından gelen atlıyı çağırdı: — Ne zaman geldin sen? Şimdi geldim. — Annemin sıhhati na ıztırabı var mı? Hayir. Muhusard başladığı gündenberi, rahatsızlığından gi e ettiğini duymadık. Çadırda mu oturuyor? — Eret. Karargâhta çadır kurdurdu. Fa- kat, kendisi ask beraber düşmana ok ıl semtine bi- « Dizlerinden dedi, ordumun Kah- a ayılmışken, ihtiyar bir kadın düşmanla çarpışıyor. Ve vezir- lerim burada cariyeler, meşaleler arasında, “ müselles içerek eğleniyor. Annesinin yarından gelen atlıyaz — Haydi, hemen bü akşam yola çık ve nme benim de askerimle beraber yarın sabah yola çıkacağımı haber ver. Dedi. Sultan Mehmed bu emri verirken, vezir Nisr da ayakta duruyordu. — Vvelinimetim! dedi - Buradan oraya us- ker götürmeğe lüzum yoktur. Zaten askeri- niz Bağdaddan yorgun olarak dönmüştür. Sizin de yolda rahatsızlandığınızı duyduk. Valide sultanın yanında on kale zaptına ye- teçek kadar asker vardır. Kendisine mutla- ka bir yardımcı göndermek arzu ediyorsa- hiz, prens Giyaseddine haber gönderiniz. O. büyük annesine daha yakındır. Derhal yardıma yetişir. Vezir Nâsir çok makul ve haklı olarak iti raz ediyordu. Semerkanddı sultan Meme» din yapacağı birçok işler vardı. Yabancı ül. kelerden gelmiş elçiler, uzun zamandanberi sultan Mekmedi bekliyordu. Sultan Mehmedr, o sırada yanına gelen kumandanlar da ayni sözleri tekrarlamış- iardı. Türkân hatunun sskere ihtiyacı yoktu. O, kumandan istiyordu. Sultan Mehmed a! ra, kumandanlara dönd — Anneme yardıma gitmenizi istiyorum. İçinizden birinin hemen yarn #abah yola çıkması lâzımdır. Türk kumandanlarından Öze — Benim hıner vardır. Ame almak isterim. Hemen gitmeğ: Sultan Mehmed, Öze verdi. Özcan ertesi sabah kırk çıktı. Özman, sultan Mehmed Bağdad seferine hazırlanırken, Farslılarin harp ederek ş8- hid düşen meşhur Türk kumandanların- dan (Oğulmuş) un yeğeniydi gönderdikten son- Bu birinin de kim olduğunu yarın öğreneceksiniz — Demek mevzuu bohsolan bir delikanlıya yardım? — Nefsinize yardım eder gibi... Evvelâ evrakını ona vereceksiniz. Esasen bunlar iki nüs- Şayet ortadan yok edilirelrse bile ikinci nüshaları mey- dana çıkarılacaktır... Bu, tehdiddi. Ve bu tehdid, bütün muhavereyi dikkatle takip eden kaplanın gözün- den kaçmadı. — Peki amma bu küğidlari bizzat İ sizin vermemenizdeki sebep ne? - di- ye sordu. Baha, omuz silkti. Evet... Ben de verebilirdim... Fakat yermesini isteseydim size ne ihtiyacım olurdu. Cevap katiydi. Burhan İster İste- mez razı oldu: — Âlâ, âlâ... - dedi. — Anlaştığımız veçhile, bu zarfı, miz, — Öyle olsun. — Yemin ediyormusunuz? — Ediyorum. — Ben de inanıyorum. Baha, cebinden bir zarf daha çı- kardı. — Aradığınız genç kıza dnir ma- ikindi zamanına kadar açmıyacaksı- Özcan çok cesur ve atılgan, ayni zaman da da çok genç bir kumandandı. Yaşı henü otuzu bile bulmamıştı. O güne kadar gir” diği üç harbin üçünden de muzafer olara$ çıkmıştı. Vücuden de çok kuvvetli olan ÖZ“ can o güne kadar hiç kimseye yenlimemişl ti. Sultan Mehmed: — Özcan, annemin işine yarıyacaktır, On yardımcı olarak gönderişimde İsabet olsa gerektir. Gıyaseddine haber günderseydimi, | bu iş uzayacaktı. Annemin beklemeğe vak- | $i yok, Özcan kaleye varınca, yüksek sur“ lari aşmasını ve düşmanın sırtını yere gö” #lrmesini iyi bilir. Diyerek teselli buluyordu, # ürkün hatunun harbe gidişi, o sırads Semerkandda bulunan yabancı devlet elçi” lerinin bayretini çeken en mühim hâdise- lerden biri idi, O güne kadar ne Asyadâi, ne de Avrupada kraliçelerden hiç bir ka” dın, ordusunun başına geçip harbe gitme mişti, Muhtelif milletlerin ordularında bif” çok kadınların yararlıkları hattâ kahra# manlıkları görülmemiş, işitilmemiş değliği. Fekat, bü kahraman kadınlar arasında biri kral karısı veya anası olarak tanınmış kimisi #e yoktu. Türkân hatun ok torbasını omuzuna tak- miş ve eline Melekşahlan hatıra kalan zümrüd saplı yayını alarak yola çıkmıştı. Türkân hatun ab üstünde ve askerin önünde giderdi. Fürs prensile harbe gidere ken do askerin önüne geçmişti. Yaşının 10“ rilemesine rağmen her türlü zahmete ve 15 braba tahammül! eder, hiç kimsenin sini ve gevki acak şikâyetierde maz, bilâkis herkesi harbe, kahramanlığı teşvik ederdi. ği Türkân hatun Semerkanddan beş bin a$- Mı ile yola çıkmıştı, Fukat, bu atlılar, ma“ neviyatı o kadar sağlam, iradeleri o derece Bunların önünde düş” ie atamaz ve dayana mazdı. Zaten prens Saad'ın askerleri sul“ tan Mehmedin önünde de dayanamamış v9 prens Saad. sultan Mehmedin eline çarça buk esir düşüvermişti. Sultan Mehmed, Semerkandda, pröns 8 ad'in tekrar baş kaldırdığını duyunca: — Ah, dedi, şu küstahı keşki azad etme- seydim. Dizierime kapandı, her yıl, varida- tanın yarısını bana vadelii, Ve iki kaleyi! ele tesi serbes bırakmasaydım, bu galleye şahid ol» mıyacaktım, Bu sefer Srad'i esir almalıyız. O cephede başka türlü rahat yüzü göreme- yiz Özcan yola çıktıktan sonra... Sultan Mehmed, ersür ve sadık kuman-? danlarından Özcanı annesine yardımeı olü” rak gönderdikten sonra, Semerkanddaki iş“? lerile meşgul olmağa başlamıştı. Sultan Mehmed, Bağdad seferinden dön“) dükten 80 Irakı Acsmi oğlu Rükneddis yin idaresine bırakmıştı. Birkaç gün sonrüğ dn diğer oğlu Uryaseddinin idâresine Ker-? man, Mekran eyaletlerini de verdi. Üçüncü oğlu Celâleddini Gazne, Bamcyan, Gur eye” etlerin! idareye memur etti, En küçük oğ-Ü Wi Uzluk Şah, Horasan, Harsem, Mazende Tan eyaletierini idare ediyordu. Sultani Memed, Uzlak şahı (1) Semerkanda çeke rek kendine vellahd tayin etil. (Arkası “ (0) Uzlak şah, kardeşlerinin en küçüğü idi, Uzlak şahı dünyaya getiren prenses; Türkân hatun gibi, bir Türk kabilesi olan (Hayat)lardandı. Sultan Mehmed, Uzak” sabi bütün oğullarından fazla severdi, Us” lak şahın veliahdlığını Türkân hatun öste- mişti, Zaten sultan Mehmed de bu mesele- | de daima tereddüd gösterir, büyük oğultar rından birini bir türlü veliahd olarak s6“ çemezdi. Uzlak şahın veliahâ olmasile, bü“ yük oğulları arasındaki ihtilâflar da miha” yet bulmuştu. lümaf da bunun içindedir... Esasen zarfın üzerinde de isminiz yazılıyor..« Ve kelimeler üzerinde durarak: — Hidayet hanımefendinin ker” meleri hakkında öğrenmek istediği" niz her şey bu zarftadır. Hidayet hanımın Kızı olduğunu nereden biliyorsunuz? -— Biliyorum... Bu mektubu yarn ancak dokuz buçukta açabilirsiniz... Daha evvel açmak yok. — Böyle bir mühlete gördünüz? — Tasavvurlarım için zaruri, Kaptan: — Bereket versin açık konuşuyo” sunuz! - dedi, — Bu tasâvvurlarım ne olursa o” sun ne siz, re zevceniz, ne de arad” gınız kıza bunlardan dolayı bir 2 rar gelecek değildir... Bilâkis... Öğ” leyse bundan fazlada ne isters niz7... Takdim ettiğim ikinçi zarfın içinde Şermin hanımın çocukluğuns ve şimdiki hayatına dair malümöf var, — Şu anda nerede bulunuyor? Uzakta mı? — Kisa bir zaman sonra kendisiniğ yanında olabilirsiniz. — Balıkçının karısı? — Birlikte oturuyorlar. — Başka bir söyliyeceğiniz kaldi m? (Arkasıyar) ne lüzum