HER AKSAM BİR HİKÂYE riyeyi durdurdu. Bilha daklan boşanırcamna. yağması vasiyelteki iryordu. Genç kadın. bu kışta yapıp yapıp ket dis acıdı. sıfına- bir demek seçti Al şu parayı yavrum. - dedi. - Fakat sepe dıza dolu. Sabahtanberi birşey satamadın. galiba. adım efendim.. rak bi Münimini kızın bu sözleri, hali ve tavrı se Fikriyeni bed ocuğun hayatile yakından alâka- dar olmak istedi. iyilik yapmak arrusu ba- zen İnsanların dimağına bir sarhoşluk bu- harı gibi vurur. Bu akşam Fikriyo de serap işlemek niyetindeydi. Belki de kocası acen- tede nöbetçi kaldığı ve âşığı Ralf de çü beş gün oturmak üzere başka bir şehre git- tiği için sadece cari sıkılıyordu. O akşamlık hoğçü vakit geçirmek için eğlence arıyor- du Gel yavrucuğum! Şu pastaharede sana bir çay içi Adın ne'senin? — Lütfişe, İçerinin sicaklığı sanki sinirleri gevşet- mişti de minimini kızın çenesi açılmıştı. Hayatındaki bütün esrarı "anlatıyordu: A ü babası öl ş. Vena hayat ge: ren ve gece gündüz sarhoşluk eden bir tey- zenin esiresi gibi imiş. Eve para getirme- yince dayak yiyormuş. stediği gele en sana bakm m papuçla soka aklar bi- Bak, seni bir ye- at edeceksin. k beğendim... Billâhi çok gidip yarrucuğa üst mr güne serpiyoı güne Kendini rahat hissediyordu. Vaziyoti- esini Fikriyeden bilmekte, ona karşı minnet hissetmekteydi. Bu iyiliği na- sıl ödemek mümkün olacağını düşünüyor- du Bir pazar günü, genç kadının kocası' gene entede nöbetçiydi. Fikriye, bu fırsattan 1 Ralti çağırmıştı. Karşı karşıya oturmuş, yemek yiyorlardı. Mesuddular, Dünya onlara vız. geliyordu. N rengi — Güzeli tenine ne ka , Fikriyeni sevdiğine emin misin? Eve! Seni sevdiğime ve daima seve- cağlme yemin ederim. Senin sesin bana dai“ ma şirin gelecek ve aşkımı besteliyecek. Bu gibi ezberlenmiş fakat aşi 1 ka- arını döndüren sözler söylü- yemek yemiyorlardı. Şarap bu aşk havası içinde kitare rilmişti, birdenbire, mevzuu değştirdi ardığım bir Lütfiye orsun. KI, onu her akşam okşarım. Şimdi de Yokta mahsun olu çağırayım... Bir geker veririz. gider. Genç kadın, per Seni Raife vdin mi? hoşuna gidiyordu.Bu | çiçek | İşte şimdi sizin-| i YI Nisan 1940 maşalla ilo maşuka, güle güle ©, © gün yazdığı vazifeyi Fikr iğ , minimini kıza bir şekerleme rü ayağa kalktı. Bir sigara yakarak yar tak odasına geçti, Sarıki böylelikle çocuk faslınm nihayete ermesine işaret vermiş- Fikriye de onun arkası sıra yürüdü. Yemek yenilen ıda sade Lülü kaldı. Bir taraftan öndeki fondanları atıştırıyor, öte yandan da uzun, siyah Kirpiklerile. ya- tak odasının kapısına doğru bakıyordu. İçerden hafif, mavi bir siya sızmaktaydı. 'Tam kapının karşısında bir ayna vardı. Tki gölgenin biribirine karıştığı görülüyordu. ülü, hayata erken açılmış ve herşeyin kün- hüne varmış gözlerile bunun ne demek ol: Bakıyordu. Kulağı, birdenbire, kapının dişında bel belirsiz bir gürültü duydu. Bir anahtar, gürültü çıkarmamağa uğ- rTaşarak, bir kapınm deliğinde dönüyordu Lölü, yatak odasına doğru koştu, Ve: - Hişt!... Hişt! Çocuklar... - diye gesleni- di. - Geliyor. Gefiyor. Fikriye, kendini Raifin kolları arasından kurtardı. Hailenin farkına varmıştı: Koca- sı geliyordu. Yakalanacaklardı. Herşey aklı, Aile yıkılacaktı. Ne yapma- ığı Raifin şapkasını, pardesüsün Bastonile birlikte eline sokuş- yarı işitilir bir sesle: rdivenden sıvış! - emrini ver- nü kavradı. turdu, Sa: —Arka n — Baskın mı verdik dersin? — Ret... Öyle görünüyor... Zater şüphe ok ipl kardı. n Kocası Muba- ii Dik bıyıkları, kudur- muş bir boğanın iki boynuzu gibi büsbi nd Hi. Elinde bir baston vardı, Yes si yutak odusını biribirinden a71- ran eşikte durdu. Şimdi görüşürüz... Şimdi. teş püskürüyordu. kan ağına dönmüştü. Fikriye- Ku; koparmış gibi arı dolaşıp sü t, muzafför bir « Şimdi, —di- tavır. İşte... - deyip sofranın önünde , herşeyi düşünmüştü ağının , pardesüsünü, şapkasını, hattâ eldivenlerini bile eline vermişti. Bu izleri tamamile ortadan şoketmişti, Lâkin. aksili- & birşeyi ortadan kaldır- mağı unulmuştu: İki kişilik sofranın bir ki- şilik yerini! İşte, şarap kadehleri, işte her cal menekşeler, işte fes rengi güller. Bu- rada, birkaç dakika evvel bir beyni cem ku- rulduğunu anlatıyordu. Mübarek bey, bastonunu havada salla- dı. Şimdi hizla indirecekti, Fakat Dülü Fikriye teyze! - dedi, - Soframıza am- cam' için de tabak çatal getireyim ini?.. O da bizimle beraber mi yiyecek? Demin hizla havaya kalkan baston bu sükünle yere indi. Deminki fırtınalı © bu sefer ortalık sütliman oldu. ini aplalen bir hayret kapladı, Pikriye kendisin! topladı. İnce par- maklarını Lülü'nun saçlarında dolaştirarak; kocana: — Akşam üstü birdenbire karşıma çıkıp neden böyle hiddet asarı erdiniğinizi lütfen bana İzah buyurur musunuz, beyefen- di hazretle - diye sordu. - Ne zaman- danberidir komedi aktörlüğüne başladınız? Demek... Pardon... Demek ki... Lülâ ile yemek yiyordunuz? Fikriye, dudak.büktü - Kiminle yiyecektim ki?.. Zaten sen ne zaman nöbetçi kalsan dalma onunla karşı karşıya yeriz... Bu gece fena halde canım sıkıldığından bir şişe de şarap açtım... Lülü gündetiklerinden arttırdığı para ile bana şu çiçekleri hediye getirmiş... Bir tanesini ya» kana takayım mı, kocacığım? Bütün bunlar o kadar tabii idi k!, Muba- Tuzak içinde Tuzak ka No. 122 — 'Tabit, bediyen mi? — Ebediyen. Erkek, kızın dizleri yanına yere oturdu. Onun temasile, sesile, vaad- lerile ve nasihatlerile büyülenmiş gi- biydi. Göğsüne bastırarak, coşkun. lukla; Sana bütün dünyanın servetini im... Seni hiç bir şeyle değiş- Bunu kaç kere söyledim... 'nutma bu sözlerini... Nazarımda sade sen — Demek gidiyoruz? — Birkaç gün, birkaç hafta son- . Bazı işlerim var, onları tertibi- ne sokayım... Hem «yarın gidelim!> bile desem, annenden ayrılamazsın ki... O işin de bir neticeye varması icap ediyor. memiz lâzımgeliyor. Ya bu zaman zarfında bir teh- ye uğrarsan? — Hiç bir şeyden korkum yok. Nakleden : (Vâ - Nü) — Uzak, sakin bir memleket seçe riz... Oraya gideriz... Buranın acılar rıni unulmağa, kalbimizin yaraları- nı tedavi etmeğe çalışırız, Erkek, ona, bir öpücükle cevap verdi, Bir müddet biribirlerinin kol- ! ları arasında dünyanın bütün fena- ıklarını unuttular, Ayrıldıkları zaman, saat ilerlemiş- ti. Gecenin ikisi olmuştu. Zavallı kız, iri gözlerini âşığın gözleri içine dikerek: —Vadediyorsun, değil mi? — Bu mevzua tekrar dönmenin mânası ne? Kız, kaşlarını çattı: ii Vadini tutacak mısın?... Açık yle, — Tutâcağım dedik ya... Canım... bu cant Biraz durdu: — Lâkin bir şartla, — Neymiş o şart? — Sırrımı muhafaza edeceksin! — Tabil değil mi?... Senin sırrın, benim de sırrımdır... Türkiye Radyoditüzyon Postaları Ankara radyosu 3L7 metre ksa dalga | postasile her gün yapılmakta olan ecnebi dillerde haberler neşriyatı programı: Birinel ser İkinci servis Türkiye saatile 1200 17139 1145 1845 21.00 18.30 İranca Arapça Elence Fransmea Bulgarca Saat Saat PERŞEMBE 11/4/949 1230 Program vo memleket saat ayarı, 1239 Ajans ve meteoroloji haberleri, 12,50 Müzik: Çalanlar: Ruşen Kam, Vecihe, Cey- det Kozan, 1— Okuyan: Muzaffer İlkar, 1- Peşrev. 2- Haci Faik - Muhayyer şarkı: (Sen| #ervü nazik), 3- Tanburi Cemil bey - Mu- hayyer şarkı: (Pür lerse ,$- Dürrü Turan - Mi r şarkı: (Kar düştü bugün Saçlarıma), $-: Halk türküsü: (Dama bul- gur sererler), 6- Halk : (Çeşme se- nin ne belâlı başın var), 2— Okuyan: Be- lek Tokgöz, 1- Mahmud Celâlettin Pş - Rast şarkı: (Pitneler gizlenmiş), 3- Lemi - Rast şarkı: (Sazın gibi), 3- Himen Şen - arkı: (Bensiz ey gül, 4- Segâh şar- ahvali perişanma), 5- Hacı ih şarkı: (Olmaz ilâç sinel sadpareme), 1330-14 Müzik; Karışık hafif müzik (PL) 18 Program ve mem nat ayarı, 16,03 Müzik: Radyo Gaz örkestram, 18,40 Konuş- ma, 1055 Serbes saat, 19.10 Memleket sa- a meteoroloji haberleri, Ruşen Kam, Vecihe, Kozan, 1— Okuyan: Müzeyyen Se- nar, |- Rahmi bey - Hayati şarkı: (G01 ha- bül perişan), 2- Sadettin Kaynak - 3- Hristo - Suzi- ce gerdanında) k şarkı: (Sevdim seni Suzinak şarkı Saz semaisi, 2— Oku- 1- attin Pinar - (Hâlâ yaşıyor), 2- Kürdi r döküyö Şevki bey- p uşşakm), 4- MH H. şarkı Kürdili H. şar- 5 Konuşma (Sih- k: Fasıl heyeti, 2115 Ş 'H. Ferid Al Se beni Bir buseye), 6 kı: (Gidelim Göksuya hat saati), 2020 Müz: Mözik: Radyo orke nar), İ- G. Verdi: Talihin kudreti wertü- rü, 2- G, Verdi: Ayda operasından Ayda run aryası, 3- Ed, Grieg: İkinci Peer Gynt suiti, 4- G, Rossini: Sevilya berberi uver- türü, 5- G. Puccini: La Boheme operasın- dan Miminin aryası, 6- G. Puceini: Madam Butterfiy optrasından Bulterfiy'in aryası, (La bemol minör), Şan: Semiha Berksoy, Boprano, 22,05 Müzik: Opera aryaları (PL) 22,15 Memleket saat ayarı, Ajans haberleri, ziraat, esham - tahvilât, kambiyo - nukut borsası (fiat), 2230 Müzik; Cazband (PL), 2325-2330 Yarınki program ve kapanış. KÜÇÜK İLÂN okuyucularımız arasında EN SERİ, EN EMİN EN UCUZ vasıtadır. Alım satım, kira işlerin. de iş ve işçi bulmak için istifade ediniz! rek beyin inanmamasına sebep yoktu. Fe- rahlar gibi bir iki kere soluk aldı. Kendi vehmine bile gülmeğe başladı — Nafile yere kadıncağızdan şüphelen- mişim yahu... diye söylendi. Küçük kız ise, stlatılan felâketin muhte- mel neticesini düşünerek hem titriyor, hem saadet duyuyordu. Bütün kadınlar arasında eselden meveyd biribirlerini korumak mi- sakına, o da bu olmadan hiz- met ekliği için n kabiliye» tile mağrurdu. : Hatice Süreyya bile... . Mâdemki öyle-istis yorsun - Şayet bütün bunlardan bahsettiğimi öğrenirse. — Merak etme... Hiç bir şey belli DI. Erkek, sevgilisini bir kere daha kalbi üzerine bastırdıktan sonra uzaklaştı. Kız arkadan: «— Ah, inanmak istiyorum... İnan- mak istiyorum... Fakat şüphe kalbi- mi kemiriyor...» diye mırıldandı. sana et O geceden itibaren Hidayet hanr- mın gayri meşru kızı, ruhan değiş mişti. Bahçıvanla karısı onun gitgi- de mahzunlaştığını görerek endişe- ye düşüyorlardı. Etrafında cereyan eden bütün hadiselere karşı lâkayd davranan Şermin, tıpkı kendi kendini bu villâda ihtiyari bir hapse mah- küm etmişe benziyordu. Üç hafta içinde bir kere bile par- maklığı. dışına çıkmadı, bir kere bi. le köşe başındaki tütüncüye gidip gazete almadı. Hulâsa, hiç, hiç bir şey onu alâkadar etmiyordu. Dima- ğında yalnız bir düşünce vardı: Ha- Terika No. 33 — — Yazan: İSKENDER FAHREDD; Kumandanlar, hükümdarın hastalığına orduya karışan kadını sebep gösteriyor Sultan Mehmed: — İyi ki, şu kız yanımıza aldık. Bana Diyordu. Gerçek, İşonun mevcudiyeti hükümdarın işine yaramıştı. İşo çok becerikli bir kızdı. Hükümdarın ayaklarına her gece sıcak su dığı bir takım yaprakları kaynatıp sultan Mehmede içiri- ır va terletiyordu. Sultan Mehmed het ce böyle yakar ve erlesi sabah dipdiri kal- kar, atına biner. yoluna devam ederdi İşo ancak bir gece -eğlendik'eri xaman- hükümdarın çadırında yatabilmişti. Bul- tan Mehmed yattığı çadırda yabancı d Bil, öz oğlu ve karısı yatsa bile gözüne uy- ku girmesi. İşo yolda giderken, konak yer- lerinde, sultanm çadırının yanına bir küçük çadır daha kurulur, İşo bu çadırda yala- rak hükümdarın hizmetine bakardı. O sabah ordu hazırlandığı balde sultanı Mehmedin henti: /kudan kalkmamas; her- kesin merakını uyandırmıştı. İşo çoktan kulkmıştı. Me Bbiti Imad küçük ça- dıra koştu: Efendimiz hâlâ bak. Belki uyuyup kalmı Diyerek, İşe; et n Mehmedin çadı erini yeni Arap dilberini görünce sevindi: girdiği 7n- açıyordu. a, İşol kudretim yok. Çı dört çe teş yaksınlar,. Soğuk teessirin: İşo, çadırın dışında beki rini tekrarladı. Biraz arka- andanlar bu sözü ince, # edersem, yarın kalka za devem ederis, sahada konaklamıştı. tlarından inerek, küme Yol kena utuşturdular uyanmadı. Bir git de, | tanın çadırına günder- | zaman çok | nlar çadırın etrafında dolaşlık- ça inlltiyi duyarak müteessir oluyorlardı. Bunlardan, prens © ihtiyar bir kumandan, arkadaşlarını topla» d: #imdiye kadar hükümde derke: suzluk sayarlardı. Ben sultan Mehmedle sa- yısı? seferler yaptım. Hiç birinde hastalan- madı. Bağdad dönüşünde rahat rahat gelir ken, sultanın hastalanmasında, bu kadının uğursuzluğundan başka hiç bir sebep yok- tur. İşp aramızda kaldıkça, ordunun & Harzem iline varması imkünsizdir. erşeyden önce bü kadını ordudan uzaklaş» tıralım, İhtiyar kumandanın sözlerine gülenler ye ulanlar da var- Gülenlerden biri: — Sultan Mehmed kendisini üşütmüştür, dedi, bir iri gün istirahat eder ve birkaç d ip geçer. Bu işin kadınla ne zdü yalnız o hasta- lanmıyor ya, Askerlerimizden kı ten, rahatsızlanan, atına güçlükle binen bir gok kimseler va, Ihtiyar kumandana taraftar olanlardan biri de şu cevabı veriyordu — Hazreti peygamber harbe giderki nına ne zevcelerinden, ne de ca, hiş birini s«— Sen bir kâtilin m Bir ağacın ellında yakut odasın da oturup n sâantler geçiriyordu. Koruşmadan, p okumadan Yahud da hasta olan anneliğinin ya- nında, saatlerini ona bakmakla ge çiriyordu. Deli kadın artık yerinden kalkmaz olmuştu. Ya bir koltukta gömülmüş, yahut da yatağa uzan- mış, hareketsiz duruyordu. Biricik azabı bu deği Hakiki annesi de onun kalbini üzüp duruyordu. Hidayet hanımın kendisine hazin güzlerle bakmasını, heyecanla hâykırmasını, kollarını uzamasını, annelik şefkati" göster. mseini bir türlü unutamıyordu. Bu tablo ,gözlerinin önünden kaybolmu- yordu. Korsanoğlunun karısı: «— Şermin!... Ben senin anne. nim!» diye haykırmıştı. Bu ses, bir an bile kulağından kay- bolmuyordu. Annesil... Hakiki annesi!... Bütün hayatınca beklediği, özlediği kadın İşte karşısına çıkmıştı ve işte artık genç kız onu istemiyordu... Niçin İs- tesin? Müthiş hayatile onu azap içine sökmek için mi? Hayır... Ha- yır... Buna kuvveti yoktu... Hidayet hanımla tekrar karşılaş- maâkftan çok korkuyordu. Birçok 8e- ferler, Bahadan mektuplar aldı. Bun- lar kısa pusulalardı. Birkâç satırlık. ük veziri olan | çocuğuna bakar, eve bekçilik yapan, Kadı- nin, harbe giden erler arasında işi yoktur, İşte, görüyorsunuz ya, aramıza bir kadın gire mekle orduya derhal atalet ve mlskinlik çöke tü. Sultan hastalandı. İşo adlı Arap dil- berini ordudan uzaklaştırmazsak, Semer- kanda selâmelle varacağımızdan şüpheliyim, Bu gibi dedikodular bir hayli il Sultan Mehmedin bu dedikodulardan ha- beri yoktu. İmad, sultan Mehmedin kuman« danlarına, İşonun hükümdara çok iyi bak- tiğını söylediği için, kumandanlar İmada da düşman olmuşlardı. İmad, İşodan bog yere şüphelendiğini an- lamıştı, Arap kım, hükümdara canını feda &dercesine bakıyordu. O olmasaydı, sultan Mahmede buraya kadarda gelemiyecek, yollarda hastalantp kalacaktı. İşo, bir aralık çadırdan çıktı: — Bana şu karşıki ormanda görünen çam. lardan birkaç dal kopanp getirsinler, İmadi Hlikümdarı bu gece ilâçlıyacağım... Yarın sabap sapsağlam kalkacak, Merak etmeyin! dedi, Ordud gul ola rilemişti, 'sültan Mehmedin sıhhatile meş- ihtiyar bir zabit daha vardı. Bu, sultanın hekimi gibiydi. Başı ağrsa ona çağ idesi hozulsu ondan ilâç İşonun orduya geli Bündenteri intiyac stirtti ve ai verdi: yarına kadar ordu mü İmad, Işoyu delice sevi a dan uzaklaşmaması için » parazit” ün ordus künse y gelin çam &: nattıktari a, sultanın kaynamış suyun içine soktu dar bu suyun boğusile medi yatağında iyice Yarım saa yen sultan sarıp s'kıştırdı. gözlerini açtığı zaman ca ükümdari. — Bugün de istirahat etseniz, tamamile iyileşiralniz! Dedi, Sultan Mehmed iyileşince sevinmişti. Arap dilberinin sözünü dinledi ve kuman- danlara; — Bu kız beni iyileştirdi. Ordumuz yarın hareket edecek, dedi. Kumandanlar bu vaziyet karşımda İşe hakkında birgey söylemeğe cesaret edeme- diler. Çadırdan çıktılar. hükümdarın iyileştiğini görünce, — Seni Allah mı gönderdi bize? dedi - Erkeklerin yapamadığım yapıyorsun. Bu gösterdiğin mucizeyi ne bükümdar unutur, ne de ben, İşo, İmadın sözlerine gülerek cevap ver- di. — Bizim tedavi usullerimizi Bağdadda herkes bilir. Mucize, buna demezi —c iz Bağdadlılar, halifeden 30- mavi mucizeler görmeğe alışmışsınız. Bizim için hakiki mucizeler bunlardı — Halifenin sihirbazları ve müneceimlen ri Buğdadı;gerçek teshir etmiştir anıma.. Bi bunların hepsinin iç yüzünü biliriz. Eğer saltan Mehmed ordusile Bağdadı zaptetseye , dünyayı hayrete düşüren en büyük mu- ze bu olacaktı. İmad, Arap dilberinin gösterdiği yararlik- ları görünce Bu kızdan boş yere şüphelendim. İşo çok temiz yürekli bir kızmış, Diye kendi kendine söylendi. İşo o gün ve o gece sultanın başı ucundan ayrılma» di ve uyumadan hizmet etti, (Arkası var) «Mahud işle meşgulüm. Yakında öi ze haber göndereceğim...» diyordu. Pap kat hep böyle mübhem şeyler yazı yon Hiç tafsilâta girmiyordu. zını tutmasını da tavsiye ediyor, nu öz menfaati olarak gösteriyi ın mektuplarında esaslı aksad yoktu. Sadece genç iye ediyordu. Şermin Bahânın mektuplarını yır- tıp ateşe atıyordu Baha, talebesini, bir müddet met- resinden uzak bulundurmak istemiş- ti, Zira izdivaç zamanı yaklaşıyordu. Aksi takdirde (bir münasebetsizlik zuhur edebilir, bütün plânlar altüst olurdu. Genç kız bu manevralar için» de yeni bir hile seziyordu. Fakat he. yecana düşmüyordu. Erkeğin gön- derdiği mektupları soğukkanlılıkla okuyor, işin içinden ne çıkacağını merakla bekliyordu. Şimdi dimağını birinci derecede |. gal eden mesele anneliğinin hastalı- ğı ve günden güne göçmesiydi. Ge- çen her gün, her saat onu ölüme biras daha yaklaştınyordu. Balıkçının karısı fevkalâde sıskâ- laşmıştı. Dalgın dalgın duruyor, sa» bit bir noktaya bakıyordu. Her halde gözüne de arasıra hayaller görünü yordu. Bunların ne olduğunu kims&- nin anlamasına imkân yoktu.