SÖZÜN GELİŞİ Danimarka prensi Hamlet'in meselesi ün radyodn #yfikon, Almanların Damimarkayı bemamen istlâ ettikle rini söylediği sırada ben, ansiklepedinin, önümde açık duran sahife sindeki şu satırlara göz gezüiriyordum: «Küçük Danimarka krallığın- ön bir seyahat yapan kimsenin hafızasında yer tutan manzara hemen hemen şundan aret olur: Gözün görebildiği yerlere kadar giden yeşillik kümeleri Arasında sıra sıra çifliklerle dolu Arizamz bir ova... Şurada, burada ovayı süs İeyen sık ormanlar... Küçük, temiz köylerde geniş enddelerin iki tarafına dk silmiş güzel evler... Beyaz badanalı çiflik binalarınm bacaları üstünde ber yas Yuva kuran leylekler... Çiçek ve meyva bahçeleri, yaz aylarında aile ofradının Altlarında yemek yedikleri çardaklar ve sarmaşıkinrin sanlı kkameriyeler.. Meralarda bakımlı inekler otluyor...» Biran, parlak hir güneş siyası altmda, göz alabildiğine uzanan meralarân #akin sakin otlyan inekler gözümün önüne geldi; onlar düşündüm. Fakat neden Danimarkalıları düşünmüyorum da, bir Alman askeri gibi, düşünüyorum? Tuhaf! inekleri Spiker hâlâ konuşuyor, Almanların evvelâ küçük Belt boğazını ele geçir- diklerini, Fünen adasını aldıklarını söylüyor, ben ansiklopediyi okumaya de- vam € iyorum: «Jutland yarımadasının şarkında küçük Belt boğaziyle ayr- lan Fünen adasi Danimarkanın süslü bir bahçesi gibidir. Danimarkann meşhur şalri ve çocuk masalları müellifi Andersen buradaki Odense şehrinde doğmuştur.» Şimdi de Damimarkah çocukları düşünüyorum. Kim bilir ne kadar kor- kuyorlardır? Andersen masallarında, memleketlerin nasi istilâ edildiğini acaba onlara niçin anlatmadı? Nihayet spiker sözlerini «Danimerkahlar, istilâya boyun eğdilere cümle- sile bitirdi. Ansiklopediyi kapadım ve bu sefer Dantmarkalılarin beraber Da nimarka prensi Hamlet'i düşündüm: «Var olmak yahut olmamak. İşte bütün | let» diyen Danimarka prensi Hamlet'i, me Danimarkahlar meseleyi «Yar olmamak» şeklinde hallettiler. Norveçliler buna razı olmadı. Milletler öyle bir ümede yaşıyor ki hakikaten «Var olmak yahut olmamak, Osloda mukavemetin durduğu doğru değil! (Baş tarafı 1 inci sahifede) Yeni Alman notası Oslo 9 — Alman elçisi B. Brawer bu gün Norveç matbuat milmesslilerini ka- bul ederek Norveç hükümetine bu sabah tevdi ettiği yeni bir notayı bildirmiştir. Bu notada Alman hareketine karşı Nor- veçin mukavemetinin bir çılgınlık olaca- ğı kaydedilmektedir. Almanya asl birlerle ne şimdi, ne de Norveçin istiklâlini ve toprak tamamlı ö fikrinde bulunmadığını Norveçliler mukavemet ediyor Stokholm 9 — Buraya gelen Oslo'da tedir veçin cenup kısmında birçok şehirlerin işgal edil diği ve Oslo'nun tahliye olunduğu Nor- veç âbilnden bildirilmektedir. tazal edilen şehirler Oslo 9 (A.A.) — Oslo radyosu bu sabah sant 8 de bildiriyor: Alman deniz kuvvetleri, Norveçlilerin sahil deniz kuv- inin ve Norveç müdafaa kıtaatınn | emetlerine rağmen dün gece Os- İb fioruna girmişlerdir. Horsten bom- Bardıman edilmiştir Bergen, muannidane bir mukavemet- ten sonra Alman kıtantı tarafından öşgal #dilmiştir. Trondhjen'in de Almanlar tarafından işgal edilmiş olduğu söylen- mektedir. Almanlar, Christiansand kale- sine de taarruz etmişlerdir. Şehrin üze- Yine de bir tayyare akını yapılmıştır Alman kıtaatı Aggersund'da karaya olduğu öğrenik aris 9 — Oslo radyosu Narvik, Ber- ik ve Trondheimin Almanlar isgal edildiğini bildiriyor. son | İşte “bütün Şevket Rado Londra 9 (A.A) — Norveç setereti memurlarından biri matbuata boyanatta bulunarak demiştir ki; sAlmanlar Trondiheimi saptetmişler« dir. İki Alman harp gemisi Knanda de- mirlemiştir. Diğer bir Alman harp ge misi de Alman kıtalarının işgali altında bulunan Bergende bulunmaktadır. Ak man kıtaları ayni zamanda petrol depo- larının bulunduğu Oslo fiorunda Vallo- da karaya çıkmışlardır. veçin cenubun grenn,ü de işgal. etmişlerdir. Oslonun bombardıman edildiğine dair haber ale mamamıştır. Bize veadedilen yardımı bekliyoruz.» Almanlar Nor- Amerikanın alâkası - Norveçin Vaşington erkânile görüşmüş, bu sabah Ha. riciye Neztre! gelmiştir. Nezarette büyük bir faaliyet va: Amerikada halk vekayfi büyük bir alâka ile takip ediyor. Amerikanın Oslo sefiri Norveçin Ağ | manya ile harp halinde olduğunu bildi miştir. Oslodaki İngiliz elçiliği bu şehir- den çekilime o Amerika sefareti İngiliz menfaatlerini himaye edecektir. Reisicümhur Vaşingtona avdet odiyor. Alman tebliği Berlin 9 — Alman ordusu başkuman- danlığı aşağıdaki tebliği neşreylemiştir: Danimarka ve Norveçin bitaraflıklarına karşı İngilterenin hâlen yapmakta oldu- ğu taarruzu önlemek üzere Alman ordu- su, bu iki memleketi himayesi altına ak mıştır, Bu sabah ordunun bütüm cüzü- tamlarına mensup mühim Alman ku vetleri, bu memleketlerin bir kısmına girmiş, bir kısmına ihraç hareketleri yap- muştır. Bu harekâtı himaye için geniş #imayn barajları vücuda getirilmiştir. Norveç mahalli kıtaatı tarafından gös- terilen zayıl mukavemet durmuştur. Danimarka, isveç, Norveç Harp, şimale intikal etti. Almanlağ, Da- Rimarkayı istiâyn, giriştiler. Norveç, Al- Manyaya, Mânı harp etti. İsveçlen umumi Wierborüik haberleri geliyor. Birçok yeni Yakalarin karşılaşacağın, Dı Barbitinde yn mürekkep olan Danimarka, 44303 giömtere murabdal mesahasındadır; nü- SU 3.289,00 kişidir. Yarımadanın ismi Şuland, adalardan büyüklerinin adları ia9 “land. Plonle, Lanland - Falster ve Born- km'de, Pi düritktür.. ekseriyeti. kaman: Lu Pe Mz d Paros bir hü- ktm ha olan Baz rkanın merkezi Ko Denhag iş b dar SEÇ — İskandinavyanın şimdiye ka- Via, JeAFT sayılan memleketlerinden biri in VE, 447.264 kilometre murabba) me- 674,000 nüfusu vardır. Mer- kezi Btokholm'dur. Bu memleketin crazisi, Kjölen dağlarının Baltık denisine ve Bot- nie körfesine doğru kademe kademe inme- #inden terekküp eder. Bu toprakları Dal a r sulamak: i büyük göller, Maslar, Vener ve r'dir. Teveçin dağları ağaçlıdır; Cenu- bu şarki ovaları hububat yetiştirmek hu- susunda zengindir. Buralarda külliyetli mik- NORVEÇ — Norv; ten ayrılârak müsti bur. Mesahüsi 323. dır lo'dur. in © müurabbeı- Nüfusu 2843090 kişidir. Merkezi Os- 5, dnğuk, ormanlık bir » n sahilleri ada grupla, a kâin Egersund ve Pore | Bunların üçü de kafamın içinde bi- ribirine bağlıdır. Üçünü de size takdim ettiğim vakit sebebini anlarsınız Ankaranın yeni evlerinin içinde bir btiytik oda. Odayı sevdim. Havasın- da dostluk ve samimiyet vardı. Gerçi #ihnimde Ankaranın eski evlerinin içi- MW onu mukayese etmedim değil. Fa- kat bu mukayese beni ürkütmedi. Ha- yelimdeki iki nevi odanın başkalığı &rt harici görünüşünde idi. Ruhu es- kisinin mütekemmil bir devamından fbaretti, İkisinin de kendine mahsus gahsiyeti vardı. Bu mukayeseyi bugünkü İstanbula tatbik edince içimde bir parçalanma duydum, Evvelâ İstanbulda iki türlü değil bin bir türlü oda vardı. Evlerin dışı ve içi o kadar biribirinden başka ki âdeta parçalardan biribirine ek- lenmiş ve biribirine karışıp bir bütün | dessein olmamış bir yorgan yüzüne benziyordu. İşte kafamın böyle ukslâ- hğa sapacağı, akşamı bana zehir ede- ceği anda kapı açıldı, çocuk girdi Yaylâların berrak ışığında, şifalı se- rinliğinde, altında oturduğunuz bir yemiş ağacının çiçek yaprakları hiş yüzünüze düştü mü? Hiç bu ipek yap- rağın mavilikte titreyerek İnişindeki, yüzünüze yahud elinize dokunuşun- daki ilâhi ra'şeyi duydunuz mu? Duy» dunuzsa bazı manzaraların, bazı hare- ketlerin nasıl gözlerinizden kalbinize giden birşey olduğunu anlarsınız. Ma- vi hırka, pembe pijama, kırmızı ter- Hk... Üstündeki küçük başta hepsi kendi başına oynuyan parlayan parlak kıvırcıklar, ten güneşle altınlanmış, sık siyah kirpikler arasında ışıklı kah- ve rengi gözler paril parıl... Allahın keyifli ve insanlara dargın olmadığı bir zamanda «Güm yemeyin, gerçi çirkin ve kö inüz, fakat dak ma yeniden ve daha güzel doğacakla- rınız var», diyerek bize cesaret vermek için yaratıp kucağımıza attığı bir eser... arlardaki 1, fakat görmüyordum. Allahın eseri odayı bomboş birakıp git tikten sonra insanlarınki bana basma kalıp olmadığı zaman yorgun, yeni olmak istediği zaman bir hokkabazlık gibi gelecekti. Tekrar, tekrar... Fakat gözlerim bir tanesini kendi hesabına gördü. Çünkü uzaktan çocuk oyunca- ğını hatırlatıyordu. Çocukluğumuzda oynadığımız çiflik oyuncağı. Yeşil, sarı, kırmızıları inadınâ parlak, ağaç- uk odadafı çıkınca du resimlere dal dizilmiş... Ekin yığınlarının üstünde Biniz zahiri rüyaya benziyen, fakat si- zin için hakikat olan bir çiflik. Kalk- tam tabloya doğru gittim. Bir «Har- man yeri» tablosu altında imza Bed- reddin Rahmi, Teknik yeni fakat Özenti değil. Yenlliği sanatkârın bir çocuk sadeliği ile görüp, bir çocuk ce- sareti İle gördüğünü fırçasile bize an- latmak istemesinden fleri geliyor. Bir Şevk ve heyecan dükikası yaşamış ve onu bizimle paylaşmak için oturmuş «Harman yeri» ni canik bir resim ha- linde bize sunmuş, Bu «Harman yeri» bana yabancı gel- tatlı meyilli sarı toprak yığınlarile çev- rilmiş, arasından Çubuk çayı geçen bir küçük vadi vardır. Kalaba köyü ve Bolfasol köyü burada harmanlarını yaparlardı. Sanatkârın modeli orası mi bilmiyorum, fakat Ankaranın, ya- hİ yaylâ Anadolusunun, taşının, top- rağının, ekininin, tabiatının rengini, biçimini içinden kı Tanış ilk ressam Bedreddin Rahmidir. Kimdir bilmiyo- Tum. Ayni zamanda şalrmiş, birşeyini okumadım. Temenni ederim ki, şâir kalsın, fakat temenni ederim ki, gö- Tüşünü ve dajma fırça ile ifa- de etsin. Çünkü re Jin kelime bir minnet Biraz evvel çöcuk, yâni Al r eseri, nâsıl gönlümü, gözümü şenleridirdiyâe, Allahiri başka bir ese- rini bu kadar hakikatle canlandıran sanetkâr genç de o kâdar İstikbale İ kendi kendine de bir hayii ları, kulübeleri çocuk orijinalitesi ile | çıkıp yatmak, şarkı söylemek istedi- | medi. Kalaba köyünün eteğinde, etrafı | Yazan: HALİDE EDİB karşı hiç bir zaman solmıyan İmanımı tazeledi. «İçimizdeki şeytansın muharririni bu ev vasıtasile tanıdım. Saçları vale» tlnden evvel ağarmış bir genç muhan rir. Şeytanlı romanını okuduktan son- ra acaba bu yaşta neden saçları beyaz- lanmış diye sormağa lüzum yoktur, Okuyucu da romanı bitirdiği zaman belki saçlarına ak düştüğünü görecele- tir Muharririn arzusu üzerine İstan- buldaki tâbi'i bana «İçimizdeki şeytan» romanını gönderdi. Dikkatle okudum. (Etude des mocurs) yani zamanın hür yat ve hareket tarzını göstermek için yazıldığını ilk sahifede anlıyoruz. Fa- kat sadece mahdud bir münevver züm- resinin hayatını, psikolojisiin retlist bir teknik ile ifade etmek isteyen bir roman, Hikâye vapurda başlıyor. Kahrama- nı Ömerle arkadaşı Nihad konuşuyorlar, Ömer üniversiteden çıkmış küçük bir İ memurdur, Nihad üniversitede felsefe talebesi ve bugün salgın halinde olan mecmua çıkarmak hastalığile malül olan gençlerden, Herşeyi biraz yarım yamalak okumuş, hazmetmemiş, Ozi cik küstah, azıcık külhani, moda ol- duğu için (eynigue) yani birşeye inan- maz görünmeğe çalışan iki delikanlı, İ Ömeri tâ ilk sahifelerde Nihaddan ayı- ran bir hususiyet var. Hamuru daha temiz, daha insani fakat mulitine dai- ma uymağa mahküm iradesiş bir genç. Kullandıkları (Argu)nun had- dı hesabı yok. Biraz da fransızca iba- re bünyesini tercüme ettiklerini gös teren tarz ve tabir de var; «Birşeyler söyliyeceğim herhalde., «Bir bakış fırlattın gibi. Ömer bir kız görüyor, oluyor. Ve köprüye yanaştıkları vakit kız vapurdan çıkıncaya kadar' bekli- yor, Bu bekleme ancak iki dakika sü- rebilir, fakat iki delikanlı yarım saat- Mk lâf ediyor, Ömer ayni zamanda düşünü- derhal âşık yor Köprüde kızın yanındaki ihtiyar kadın (Emine teyze) Ömere akraba çi- kıyor, kızın da akrabası olduğu anla- şılıyor. Tabii Ömer Emine teyzenin evine devama karar veriyor. Muharrir kızın (Macidenin) Bahke- sirdeki hayatını ve ailesini anlatmağa başladığı an roman kuvvetli bir eser olduğunu hissettiriyor, Evvelâ mek- teple aile arasındaki uçurumu görüyo- ruz, Burada yeni neslin köklerinden kopma ameliyatını görüyoruz. Ev ar- tak çocuk için yaşadığı ve insani rabi- talârı olan bir yer değil geteleri yatlı- ğı bir meskenden ibarettir. Çok yazık ki muharrir yeni hayatın bu tarafı Üs- Vünde az duruyor. Mektep de iyi tarif edilmiştir. Bilhassa müdür ve ikinci musiki muallimi Bedri ve Macidenin onunla ilk temasları kudretle çizilmiş- tir. Nihayet Macide Emine teyzenin evine, Konservatuarda müzik tahsilini ilerletmek için İstanbula geliyor. Bu evi ve Emine teyze ailesinin Macideye muamelesini, kızın babası ölür ölmez ve aylık almak imkânı olmadığını an- lar anlamaz kızı nasıl istiskal edip ka- çırdıklarını muharrir kudretle çizmiş- tir. Hattâ Anadolu eşrafından olan €s- Kİ ailelerde bile zihniyet değişikliğini, aile çözüntüsünü, gösteriş meramile sermayeyi nasıl kediye yüklettiklerini ve nihayet nâsıl para bulmak için çır- pındıklarını görüyoruz. Temeli çök- müş, üstü zangır zangır sallanan bir içtimai bina! Bu binanın üst katlarile temeli arasında o kadar münasebet kalmamıştır ki romardaki hemen bü- tün şahıslar (sayısı hayli çoktur) bir anadan doğmuş, çocukluğu muayyen ha lar olmadıkları- ru hissettiriyorlar. Hattâ yaşlıları bile bereden geldiğini, ne olduğunu bile- mediğiniz örneklerdir. Bu hava biraz #htilâlden evvelki Rus romanlarını ha- tarlatıyor. Maclde ile Ömer sevişiyor. Macide | Çoçuk, harman yeri, içimizdeki şeytan kaçması Hek Beyoğlundaki odasını yor. Ve Ömerin ona karım demesin den, Macideniz ından ve düşün oelerinden bü iki gencin kam koca | hayatı yaşadıklarını anlıyoruz. Ve bu odadaki çiftin haya otraında To manın bütün hareket vakaları toplanıyor. «İçimizdeki Şeytan» da birbirine müvazi iki roman mevzuu vardır. Biri Macide ile Ömerin münasebetleri ve bu münasebetten doğan psikolojik hadiseler, öteki Ömerin erk ile teması ve havası içinde arı vardır, Mac! tenakuzu ez olan terdir. Öm: miş bir Kaş terdir. fakat hAlA insandır, Z bir realizm ile tahifi edil tan yanlışlıkla fazla man iade etmemesi zandan çorap Ça içinden tan Fakat Ömerin kalabalığı biraz r de eserde en çok Müvazer ı etrafındaki sis içindedir yen gençlerdir is para bulmak için çarpınıvc lara kitabım yi gaye isnaâ edidiğ sadece kudret, güzel ka yetsin, rakısı eğlencesi bol b olduğunu muharrir bize söylü zümreye arasıra üniversite keri, eski muharrirler de ilâve edili. yor. Bunlar bir hayır cemiyetinde, barda, kokulu murdar gazinolarda toplanıyor, ispirto buharı, tütün du. manı içinde abdal abdai eğleniyorlar. Daha doğrusu öyle sanıyorlar. Bun- lar yalnız köklerinden kopm esasen kafasız, kalbsiz bi n buradan hisleri birer taklidden ibare lerdir. Ha at bö dar kalabâlık bir zümrenin tek insan yok mud içinde bunu okuyucu rn arkadaşı Nihadın bir deo- loji maskesi ar gençleri iğfal ett anlatıyor. Fa harririn zaman 2: reketlerinde, m verecek takımdan ol madığ ruz. Hepsi bir dolandırı yı yakayı ele verince muh onları bize: «Kahramanlar uyuz kedilere döndüler, biri kabahati ö! e bu- luyor, Daha bugünden kavgaya tu- tuşuyorlar... Arkadaşlık ve gaye uğ- runda canlarını fedaya kan yiğit ler şimdi yakayı sıyırmak için birbir- lerini satmağa uğraşıyorlar...» diye tavsif ediyor. Bundan dahâ kirli vs iğ- renç bir kalabalığı Rus romanl hattâ Dostoyevskinin «Dir zarındas isimli hapishane ror bile bulmak müşküldür boya le bu lığı resmetmek ar regi kestiremiyorum. Fakat muharririn bunları çizerken başka bakımdan bir realizmi var ki bunu çok takdir ei tim. O da bu nevi hayatın ne kadar can sıkıcı, bu nevi iptilâların ne ka- dar usandırıcı, hattâ iğrendirici “ ol- duğunu gösterebilmesidir. Eğer bu iğrenmek ve yaşadığı hayatın pisliği. ni anlamak yalnız Örmere inhisar et- mese belki romanın realizmi kusur- süz olurdu. Bu sis içinde hareket eden çirkin kalabalığın İçinde zaman zaman vu- zuhla çizmiş seçkin yüzler beliri- yor. Bunlardan en muvaflakıyetie yapılanı veznedar Hüşameddindir. Sabahaddin ÂH öyle bir müneyyer zümresi çizmiştir ki bunu beş on ki şiden daha geniş bir sahüda tasavvuf etmek, değil memleket, İnsaniyet için temyiz kabul etmez bir mahkümiyet kararı vermek olur. Fakat muharir sanatın ciddi telâkki eden, iğrenç ve tehlikeli bulduğu temayülleri sahnelerini cesare akım bize Yalnız siyah iş bir kalaba- , hayat ortaya atan bir (Devamı 10 uncu sahifede) Halide Edib