26 Mart 1940 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

26 Mart 1940 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Uzaktaki sevgili Ben bavullarımı hazırlarken Rifat kar- Şımdaki iskemleye oturmuş: — Hayatımda hiç kimseye gıpla etmedim. fakat şimdi şu uzun seyahate çıktığın için sana hased ediyorum, Senin yerinde olmak, *O uzak memleketlere gitmek için hayatım- dan on senesini seve seve verirdim. Ne ça- re ki, bu elde değil... Gideceğin yerde Meh- Mikayı görebileceksin. Bunu düşündükçe s0- nin yerinde olmadığıma büsbütün teessüf ediyorum... Rifatle aramızda ne zaman Mehlikanın Jâfı geçse arkadaşım büyük bir heyecan içinde coşardı, Çünkü Mehlika onun ilk sev- gilisi idi. Senelerce çılgıncasına sevişmişler- di, Sonra hayatın bir takım ağır ve ehem- miyetli mecburiyetleri onları birbirlerinden ayırmıştı. Lâkin aradan #öneler geçmesine rağmen Rifat bir türlü Mehlikayi unutamıyordu. Bi- ribirinden uzak şehirlerde yaşıyan sevgililer arasıra mektuplaşıyorlardı da... Mehlikayı biraz ben de tanırdım. Hakikaten güzel ka- dındı. Baktıkça Insanın içine ferahlık ve ümid veren aydınlık, renkli bir yüzü var- dı. Tıpkı sabahlazı üzerjerine gebcm düş- MÜŞ taze çiçekler gibi gözleri ışıltılı ve ye- | şikdi. Vöcudü, dedikodu; han heykellerini dillârde di gede bırakabilir- “e sevgilisi çok güzel olduğu için Rifab Mehiikadan sonra hemen hiğ kimseyi bü- yük bir aşkla sevememişti, Karşısına çıkan * her kadında bir kusur, Bir çirkinlik bulu- yor, onlürı, dalma başının işinde yaşıyan Mehlikanm hayali ile mukayese cdince pek sönük, pek zavallı görüyordu. Şimdi arkadaşım benim bu uzun seyaha- tim esnasında Mehlikamın senelerdenberi yaşadığı uzak şehre gideceğimi duyunca günlerdenberi etrafımda dönüyordu. Hep ilk sevgilisinden, onun insana hayret veri- ci güzelliğinden bahsediyordu. Rifat ikide bir Onu bir kere de ben görebilsem, diyor- du, fakat o kadar uzaktaki... Düşün Dir kı ro... Tunus... Beni büyük mecburiyetler bu- raya bağlıyor. Onu da oraya, Fakat otuz yaşındanberi onu görmememe.rağnen Meh- ika başımın içinde hayatımın en şiirli rü- yasi halinde yaşiyor. Bir gün onunla bu- Juşmak ihtimalini düşündükçe hayata kar- 4i merbutiyetim daha fazlalaşıyor... Arkadaşım Rifatın bu sözleri beni hiç “zayrete düşürmedi. Çünkü Rifatın bu ma- çerası tarihteki büyük aşklar gibi onu ta- nıyanlar arasında pek maşhurdu. Seyahate çıktığım gün Rifat beni vapu- ra kadar geçirdi. Adeta kendi seyahate çı- kıyormuş, uzak şehirlere o gidiyormuş, Meh- likayı kendisi görecekmiş gibi benden faz- Ja heyecanlı idi, Bana sık sik tenbih edi- yordu: — Kuzum, ihmal etdi. sana Mâh- Ukanın adresini de veriyorum. Muhakkak ona uğra,,. Haiti fırsat düşerse benden de bahset... Sen de ununlu tanişiyorsun.. Rifata «Peki... Pekl!.. diye baştan sav. mA bir cevap verdim Mehllikâya uğrıyabi- Jeceğimi hiç zannetmiyorum. Vapur kalkarken Rifat rıhtımdan sesle- niyordu: -— Güle güle... Sakın dediklerimi unutma, Seyahstimin (lx günlerinde Rifat arasıra. aklima geliyor, kendi kendime: «Demek bu zamanda da böyle senelerce devam eden Aşklar varmışs diyordum. Lâkin aradan birkaç gün geçince Mehlika da, Rifatın aş- kı da aklımdan çıkmıştı. Nihayet arkadaşımın güzel sevgilisinin senelerdenberi yaşadığı şehre gelmiştim. Mehiikanın ölen kocasının işi burada imiş... Adamcağız karısına burada bir sürü emlâk almış... Rifatın bana verdiği adresi Mehli- kayı arayıp bulacağımı hiç zannetmiyordum. Lâkin bir tesadüf Rifalın sevdiği kadını karşıma çıkarıverdi. Burada tanıdığım iki İstanbulludan biri beni evine çağırmıştı. Gittim, İşte Meh- ka ile burada karşılaştık, Fakat yıllardan sonra onu görünce derin bir hayrete düş- tüm. Hani eMasal olmuş © demler» diye bir şarkı vardır ya... Mehlikanın o meşhur gü- zelliği de bizim görmediğimiz o on, on beş sene içinde masal olmuştu. Nerede o Afro- dit hejkellerini bile gölgede birakacak de- recede biçimli vücud?,. Şimdi Mehlika ko- caman gövdesile, tik nefes bir kadın olmuş- tu. Bakışlarının mânasına kadar herşey her şey değişmişti, Halbuki Rifat onu hâlâ hayalinde nasl yaşatıyordu, Bir aralık «Bir gün onunla buluşmak ihtimali beni haya- $a daha kuvvetle bağlıyor.» sözlerini düşün» düm. Zavallı Rifat... Mehlika ile İstanbuldan, onun buradaki tanıdıklardan, hatti bir aralık Rifattan bile bahsetiik. Onlardan ayrıldığım zaman hep aklımda Rifat vardı. O şu dakikada be- rim uğradığım hayal sukutunu bilmiyordu. Onun için Mehlika hâlâ son derece güzel bir kadındı. Seyahatime devam ettim. Ni- hayel Istanbula döndüm, Rifat beni rih- tumda karşılamıştı. E4yalarımı otomobile kaldırttım. Biz de, Rifatle beraber otomo- bile bindik. Arkadaşım hemen sordu: -— Mehaikayı gördün mü? Cevap verdim. — Gördüm. — Nasıl? dedi. hâlâ eskisi gibi çok, çok güzel değil mi? Dudakları, gözleri hâlâ es- kisi gibi, vücudü hâlâ harikulâde biçimli değil mi?.., Buna «Ne gezeri. diye cevap verecektim. | Fakat arkadaşımın senelerdenberi devam eden ballı rüyasını bozmak istemedim: Ba- şımı salladım: — Evet, dedim, hâlâ öyle... Hâlâ çok gü- zel bir kadın.. Benim bu kuyruklu yalanım üzerine o sustu, Sanki Mehlikayı yirmi iki yaşındaki hali ile gözlerinin önüne getirmiş gibi tat- 4 tal gülümsüyordu... Ben de düşünüyor- dum... Bazen yalan insana Jâyım oluyor. Hikmet Feridun Es Abone ücretleri Türkiye Fenebi SENELİK 1400) Kuruş 700 kuruş 6 AYLIK 70 » 4 » 3 AYLIK 400 300 » 1 AYLIK 150 Posta ittihadına dahil »olmuyan ecnebi memleketler: Seneliği 3800, ulti aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. Telefonlarımız: İdare: 20681 — Müdür: 20497 Safer 16 — Kasım 4 8. İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı K.946 11 552 922 1200 132 Va, 412 534 1220 1550 18İ8 1950 İdarehare: Babıdll civarı Acımustuk sokak No. 13 dul L, - Ist. kız L. sast 15,30 hakem 5. Açık- Öney, Erenköy L. - İnönü L. saa* 15 hakem 8. Açıköney, # Doğuspor klübünden: 31/3/940 pazar günü saat 10 da senelik kongremiz topla- nacaktır. Klüb azalarının mezkür gün ve saate Yenişehir Mirmiran sokak 35 No. da- ki kübün merkezine teşrifleri rica olunur, 23 Nisan Çocuk Bayramı kil eden mühim kütleye, yarının büyüklerine bütün milletin na- zarlarını çekmeye matuf bir te- sistir, Tuzak içinde Tuzak Tefrika No. 106 Nakleden : (Vâ » Nü) — Peki hanımcığım, peki... Otü- run bakalım şuraya... Sigara içer- misiniz?... Buyurun... İşte kibrit de... — Teşekkür ederim hâkim bey. — Canım, ben hâkim değilim. — Ya... Öyle sanıyordum... Affe. dersiniz... — Fena bir şey söylemediniz... Za. rar yok... Demek alelhesap bir şey is- tiyorsunuz... — Vallahi efendim... İstemezdim amma, söylediğim gibi zaman ma- Tüm... Sıkışığım da... — Daha doğrusu bana itimadınız ik... Şunu açıkça söyleseniz daha isabet edersiniz... — Estağfirullah... mek değil... Demem o de- Fakat on, on böş kâğıd pek lâzım oldu... Önde kalmış tek dişin göstererek Ye tükürük salarak kerih kerih güldü. Avukat, ayağa kalktı. Kasasını açtı. İçinden yirmi lira çıkararak kadı- l | l i “melisiniz... selâm; bana istediğimden âlâ malümat ver- Bir şey katmadan, bir şey eksiltmeden, bütün bildiklerinizi söylemelisiniz... — Mesele neymiş?... Evvelâ siz onu bana haber verin. Avukat, meseleyi o ehemmiyetsiz göstermek için dudak büktü: — Ufacık bir miras meselesi... — Ya ...Miras ha?... kondu, öyle mi? — Zonguldaktaki bir akrabasın- dan... Söylediğim gibi ehemmiyetsiz bir şey... — Hmm... Zonguldaktan... Deli karı boyuna Zonguldak der, durur- du. Tevekkeli değil... Avukat; «— Deli kadın dediğine göre, bu acuze hakikaten her şeyi biliyor!» di- ya di Kız mirasa — aden mir m, lek Kız mektepleri voleybol lig heyetinden: Saha komiseri: M. Argun, Cumhuriyet L. - Kiz M, M. inat 15 hakem 5. Açıköney, Kan- — Allaah ömürler versin paşacığım. —a İşle görüyorsunuz ki istediği- nizden fazla şey veriyorum... Siz de AKŞAM 2/0 Türkiye Radyodifüzyon Postaları Türkiye saatile SALI 26/3/940 1230 Program ve memleket saat ayarı, 1235 Ajans ve meteöroloji haberleri, 1250 Müzik: Seçilmiş piyasa şarkıları, Çalanlar: Vecihe, Reşad Erer, Cevdet Kozun, Oku- yanlar: Müzeyyen Senar, Semahat Özden- ses, 1330-14 Müzik; Hafif müzik (PAK). 18 Program ve memleket saat ayarı, 18,05 Müzik; Grleg - La minör piyano könçer- tozu (PU), 1840 Konuşma (Çitçinin saati), 18,55 Serbes saat, 19,10 Memleket saat aya- rı, Ajans ve meteoroloji haberleri, 1930 Müzik; Karışık prugram (Saz eserleri ve şarkıları), 20,15 Konuşma (İktisat ve hukuk saati) , 2030 Müzik: Fasi) heyeti, 21,15 Mü- zik: Küçük orkestra (Şef: Necip Aşkın), 1- Beethoven: Mehtap Sonatının Adagio #0s- tenutasu, 2- Jösö Armandola; Venedikte mehlap, 3- Lowis Grossman: Çardaş, 4- Sidney Jones: Geyşa operetinden fantezi, 5. Proderiksen: Piazza Del Popolo'dan ba- let sahnesi, 6- Franz Lekar: Şen dul ope- retinden marş, 7- Hans Sehmeider;: Vasler potpurisi, 22,15 Memleket sant ayarı, Ajans haberleri, ziraat, esham - tabvilât, kambi- yo - nukut borsası (fiat), 2235 Müzik: Caz- band (PL), 3325-2330 Yarınki program ve kapanış. Soldan sağa: / 1 — Sonuna «Z» gelirse ze)zele olur. 2 — Boş gezme, 3 — Vamh olarak - Nuset, 4 — Asmaktan emir - Tutsak kadın. $ — Başına «İs gelirse sınama olur - Ter- si şefak yeridir. 6 Mütevahhişane - Tersi bir azamız- dir, 77 — Finlândiyada bir mevki. : — Bir erkek ismi - Kırmızı - Zaviye, Meylettirmeli - Eski bir çalgı. Si — Uzak nidası - Sonuna «T. gelime meveudatr, Yukarıdan aşağı: 1 — Havanin müsaadesi var, 2 — Dünyanın beş kıtasından biri. 3 — Tersi tavlanın içinde bulunur - Bir beldenin hava şerniti 4 — Tersi bir kadın ismidir - Benzer ar- 5 — Tersi hekimin başıdır - Tersi bir kadın ismidir. 6 — Vakit geçirmek için işe yarar, 7 -—- Teessürün başlangıcı - Rrkek, 8 — Emare - İnmekten emir - Tibay, 9 — Deniz kumandanına mahsus. 10 — Doktorun yazdığı ilâç listesi - Ter- si bal yapar. Geçen bulmacamızın halli Soldan sağa! 1 — Ameli, Taa, 2 — Karanlıkta, 3 — Otanlamu, 4 — Rum, Er, Rak, 5 — Drit- not, La, 6 — Eklem, Eşar, 7 — Ta, Me, Re- va, 3 — Makyavel, 9 — Ksad, En, Rı, 10 — Kilitlemek. Yukarıdan asağı: 1 — Akordelmek, 2 -- Mazurka, Sİ, 3 — Erâmil, Mal, 4 — Lan, Temadi, 5 — İnlen- e 6 — Laro, Yel, 7 — Tum, Terane, 8 — Akar, Şev, 9 — At, Alavere, 10 — Maska- bana yirmi lira daha vermelisiniz ki bütün bildikerimi söyliyeyim. — Vetirim, veririm, a hanım... Bönde kimsenin hakkını balıracak bir hal var mı?... Ayrıca bahşişini de unutmam... - Eksik olmayın... Peyker hanım, bir an susup düşün- ceye vardı. Gözlerini etrafta gezdir- di. Bu odânın muhteşem lüksü, kal- bine bir hürmet bissi telkin etmişti. dei bir huzura geldiğini anlıyor- er — Anlatın bakam... - dedi. - Ne biliyorsunuz? — Aradığınız merhum birbalıkçı- nın deli karısı Pervin değil mi? — Evet. - Kırk beş, elli yaşlarında kâ&- dar?... — Takriben öyle. — Zongudaklı... Daha doğrusu o taraflardan gelmiş. , — Doğru. — Öyleyse hâkim bey, malümatı benden dinleyin... — Canım! Boyuna hâkim diyorsü- nuz... Ben avukatım... — Ha abukat, ha hâkim... — Evvelâ siz kimsiniz?... Onu söy- leyin bâkalım! 2 ğe inal sahibiyim... yap mii 'Tefrika No. 18 TÜRKÂN HÂTUN 26 Mart 1949 Yazan: İSKENDER FAHREDDİN Bütün saray bekçileri bahçeye çıkmışlardı, saray muhafızı kendilerine mahrem talimat vereceğini söylemişti Diyerek, sürahiyi nöbelçiye uzattı, Bram koridorda dolaşıyordu. Nöbetçi, mal bulmuş mağribi gibi, süra- hideki içkiyi bir yudumda içip bitirmişti. Zaten Eram da bunu istiyordu, Biraz sonra nöbetçinin başi ed dizlerinin | üstünde duramadı. yere çöktü. | — Müselles içenler dünyanın. ne mesud insanlarıdır. : Diye söylenerek, çöktüğü yerde. ssp | kaldı. Eram iş görmek sirası geldiğin! anlamiş- tu. Derhal oda kapısını açarak içeriye gir- di. Burada ufak bir sahanlık vardı. İçeride- ki kapı bir perde ile örtülmüştü. Rram, içiçe uzanan odaların ikincisinin kapısını açmakta güçlük çekmemişti, Per- deyi Okaldırnneca, o Göyaseddinle Azrânın biribirine sarılıp yattıklarını gördü. , Vezir Nâsırın cellâdı şimdi ne yapacak- tı? Azrâyı şehzadenin koynundan ayırmak kolay bir iş değildi. Bram bu sirada, vezirin Semerkandda söylediği sözleri hatırladı: — Kocu aslan! Göreyim seni... Buhara- dan boş dönme'» Eram boş dönmemeğe karar vermişti Fakat, şehzadenin koynundan Azrâyı ayırs| mak için, ilk önce Giyaseddinin bağını | vurmak Jâzımdı, Azrâ bunu görünce nasil ! olan korkacak ve Erama teslim olacaktı, Eram verdiği karari derhal talbike kal- kıştı, Kocuğunun içinde sakladığı baltayı | çıkardı. Yatağın yanma sokuldu. Gıyased- dinin boynanu bir vuruşta vücüudünden ayıracak, ondan sonra Azrâyı uyandırı- caktı, Evdekl hesap, çarşıya uymadı. Şehzade Gıyaseddin birdenbire gözlerini açiverdi ve karşısında cehennem Zzebanisine benziyen iriboylu bir adam görünce şaşırdı. Bu adam kıyafetinden belliydi ki, saray bekçilerin- den biri idi, İyi amma, şehzadenin yatak odasında ne işi vardı? Gıyaseddin cesur, kuvvetli bir gençti. Sarhoş olmasına rağ. men tehlikeyi anlamış ve hemen yataktan fırlamıştı. Erâm, beklemediği bu hareket karşsında titreyerek geriye çekilmişti. Eli ayağı tutmuyor, çabuk dayranmadığını dü- şünerek kendi kendine kızıyordu, Giya- seddin ayağa kalktı; — Yatak odamda kimi arıyorsun? Eram, canını kurtarmak için derhal şöy- le bir yalan uydurmağa lüzum gördü; — Koridorda dolaşırken bir gölge gör- Güm... Kapınızı açtı., Buraya girdi. Ben | de peşinden girdim. Efendimize bir fenalık yapmasınlar diye, o gölgeyi arıyordum. Gıyaseddin uyku sersemliğile, bu yala- | nın bir hakikat olması ihtimalini daha kuvvetli bularak odanın içini aradı. Ve sevgilisinin üstüne hemen ince bir örtü örttü.. Güya onu açık saçık bir halde bek- çiye göstermek istemiyordu, — Buraya şeytanlar bile giremez. Ka- pıdaki nöbetçi uyumuyor ya Diye söyleniyordu. Eram, Gıyasın bu ya- lana inanır gibi olduğunu görünce: — Kapmızdaki nöbetçi soğuktan don- muş.. yerde yatıyordu. Onu ayakta görsey- dim, buraya girmeğe cesaret edebilir miy- dim? Dedi, Giyas kapıyı. koştu. Nöbetçinin yerde yattığını görünce, Eramın omuzunu okşadı. gözüne bir hayalel görünmüş olsa gerek. Meydanda -görüyorsun Xi- Kimseler yok- tur, Haydi, işine git! Bekçi kapıdan çıkarken, Gıyas harem- ağalarına seslenerek, odasının önüne büş- ka bir nöbetçi diktirmişti. Eram yakayı kolay kurtarmıştı Fakat, bu güzel firsat bir daha onun eline bu kadar kolay geçebilecek miydi? O, ikisini de yatakta sarhoş bulmuşken, dulillâh... Apoltuman... — Efendim? — Apoltuman ... — Apartıman nu yani? — Evet, evel... Otâfillerim de var, işletiyorum... Amma, idare olsun diye yine evimde Kapıcılık vazifesini görü- yorum. — Hem apartımanın, hem otomo- bilin var, üstelik bir de para sıkıntı- sından bahsediyorsun... Peşin istiyor- | sun... Küllü dahilün yenfa usulünü takib ettiğin anaşılıyor, hanım. Ney- se, söyle bakalım adresini... Peyker hanım, adresini verdi. Avukat not aldı. — Anladım, anladım... Gözümün önüne geldi. O taraflara bir kere işim düşmüştü... Şimdi söyle bakalım şu Pervin hanım meselesini, — Bizim evimizde kiracıydi. — Apartımanda mı? — Apoltumanda, — Âlâ... Fakat oralarda aparlıman hatırlıyamıyorum... — A... Niçin olmasın Sefertası — Peki, peki... Sadede gelelim... Demek kiracınızdı. — Sözüm ona kiracı... Kiracının parası olur... Fakat bizim deli karı- nın beş parası yoktu. — Demek muhtaç vaziyetteydi? er ei nasıl da birdenbire sersemlemiş ve balta- yı şehzadenin başına indirememişti! Eram derhal alt kata inerek, arkadaşi nin odasına gitti. — Birşey yupamadım, Kanıklım! dedi - fırsatı kaçırdım. Bu gece burada yula- yım. yarın sabah saraydan çıkar giderim, Bekçiler sorguya çekilince.. Bram o gece sabaha kâdar uyuyamamış tı, Sabahleyin sarayda belâşlı koşuşmalar ve heyecanlı konuşmalar işitiliyordu. Era» mın arkadaşı sabaha karşı odasına dön- dü: — Keşki gece yansı dönüp gitseydin, dedi, saray kapılarım Sarayda bir casus varmış.. Herkesi birer deh gözden geçirecekler. Eram korkmadı: — Ne isterlerse yapsınlar, Araştırma bis #inceye kudar ben senin odanda kalırım. — Ya bulurlarsa?... — Arkadaşın olduğumu, bu sabah seni görmeğe geldiğimi söylersin, Bu sırada harem ağalar! yüksek sesle bas giriyordu: — Bütün saray bekçileri bahçeye çıksın- lar. saray muhafızı, kendilerine mahrem talimat verecek, Şehzade Giyaseddin, Eramın sözlerine 0 kadar inanmıştı ki. ertesi sabah güneş- ten önce uyanarak, saray muhafızına: «— Bu çatının altında, canıma kıymak isteyen yabancı biri var, Bunu senden İs- terim!» Demekten kendini alamamıştı, Suray tuhafı, gece bekçilerini topla» muşta, Onları birer Birer gözden geçirdik- ten sonra; — Dün gece şehzadenin gözüne bir ha- yalet görünmüş. dedi. Ziyafetten sonra faz- la içmiş... Ne dediğini bümiyordu. Bu sabah bina: «Gece yarısı yatak odama bir saray bekçisi girmişti. dedi. İçinizde bu münasebetsizliği yapacak saygısız bir adam yoktur sanıyorum. Varsa, çıksın meydana ve bana hakikati söylesin. Ken- disini affedeceğim. Çünkü bu adamı şeh- zedemiz de affediyorlar. Saray bekçileri hayretle biribirlerine bakıştılar. Herkes biribirinden şüpheleniyordu, Acaba o gece şehzadenin yatak odası- na hangi bekçi girmişti? Saray muhafıim bunu anlamakta gecik- medi, O gece Giyasın odası önünde sarhoş olup sızan nöbelçiyi getirtti. — Sen üşüyüp yere düştükten sonra, şeh- zadenin odasına bir bekçi girmiş. bunu ha tarıyor musun? Diye sordu. Nöbetçinin aklı ina gek İ mişti, Canim kurtarmak için doğrusunu söy- lemeğe mecbur oldu: — Ben üşüyüp düşmedim, Bekçilerder bi- ri bana bir sürahi müselles ikram etti. Sar- hoş oldum. Onun odaya girdiğini de hatırlı- yorum. Pakat, yerden kımıldamağa meca- Tim. yolbu, Dedi, Saray muhafız, bekçileri bir ara- Ya dizerek, nöbelçiye döndü: — Öyleyse, bu bekçinin kim olduğunu bana göster, Yoksa, derini yüzerim! Nöbetçi, gece bekçilerini birer birer göz- den geçirdi. Bir gece önce kendisine içki ikmm eden bekçiyi bunlar arasında güre- miyordu, — Beni sarhoş eden bekçinin kendisi de- gil, ona benzeri bile yok bunlar arasında, Deyince saray muhafızının şüphesi büs- bütün artmıştı. Meseleden Gıyaseddin! ha- berdar ettikleri saman, Azrâ uykudan yeni uyanmıştı. Sarayın kapıları hâlâ kapalıy- dı, Bram tehlikeyi anlamıştı; kaçmak isti yor, fakat kaçacak delik bulamıyordu. Bek- çinin odasından çıkmıştı. Zemin katında dolaşırken nöbetçilerle karşılaştı. (Arkası var) — Kim kim oluyorlardı? — İki kızıyla beraber... Yalnız otü- rağk hâlde değildi... Zira aklından eser kalmamıştı... — Ne zamandanberi çıldırmış acâ- ba? — Kendisini hiç akılı görmedim ki... Ne zaman çıldırdığını nereden bileyim, a beyim? — Kızların yaşları? — Küçüğü on yaşında kadardı... Pek hoş, çıtatak pılıdık birşey... Öbürü İ de, büyüğü, yirmi yaşlarında kadar... — Adı? — Şermin, — Ne yapardı? — Oralarını sormayın... Berbad... Evvelâ, annesini tedevi ettirmek için uğraştı; sağa sola başvurdu. — Sonra? — İstanbul kazan 0 kepçe... Dolaş- madığı, başvurmadığı yer kalmadı, kendine bir iş bulmak için fakir... Nereye gitse, kapılar, karşısında dus var kesildi. Finkirdemesin! beceremi- yordu evvelleri? — E... Sonra?... — Sonrasını dinleyin... Ha, ne dk yordum? Dört bir yana başvuruyordu. Dairelerin müdürleri, patronları ev- velâ yüzüne gülüyorlarmış... Fakat beklediklerini kendisinden bulama. yımer solamaz'» 1 basıyorlarmış... . —Gü miydi m

Bu sayıdan diğer sayfalar: