Eskişehrin dereye nazır. küçük kahvasim- de oturuyorlardı. Ahmed, ağır ağir, nargilesini gurulda- tıyordu. Nez çalar gibi başını yana eğmiş- ti. Hafif kısık gözlerile yanındaki ahba- | bını süzüyordu. Muhatabı olan zat, banka müfettişi Rival, kasabanın bir kaç gündenberi mi- aafiriydi; coşkun karakterli bir gençti, | | - Nasıl oldu da böyle kısa zaman içinde | kaynaştık! - dedi. - Bizi karşı büyük bir yakınlık duyuyorum. Asıl şaşılacak olan, ie beni kırk yıllık yakın bir dost gibi benimsediniz... Hatırlıyor. musunuz? Şu kahvehanede bana raslar raslamaz gülüm- sedinir; nezaketle yanıma gelip: «— Yabancı olduğunuzu anlıyorum... - dediniz. - İstanbulluğunuz galiba... Ben de | şehrinizde bulundum... Burada ziraatçilik ediyorum... « diye kendinizi prezanle 8i- tiniz. «Kaibden kalbe yol vatmış.. Demek siz de beni bir bakışta sempatik buldunuz. «Azizim, müfettişlik vazifemi yaptığım #ırada, âdetim ille otelde kalmak, kimse- nin davetini kabuletmemek olduğu hal- de, sizin israrlarınız&. dayanamadım. ivi- nize misafir indim... Bu teftiş seynhatlerin- de umumiyetle pek rahatsız, pek setli olu- rum. Halbuki bana ; hazırladığınız odada Âdeta saadete kavuştum Öyle hatıralarım carilandı ki. Ahmed, nargilesinin gürultesunu biran durdurup süzük gözlerini açtı: Hatıralar mı?... Ne gibi?... — Bir koku. Tâtif bir rayiha.. Yura- mın lâyanta çiçeği kokusu. Ah, Ahmed beyeiğim... Vaktile benim de bir evim, al- lem vardı. Ömrüm böyle mütamadi seya- lerde geçmezdi... Karımi bir severdim ki. — Kendisi şimdi'it6 oldu? — Ayrıldık. Madem severmişsiiz; iyi bakamıyor muydu? © — Söyledim ya, Ahmed bey... Bizim de evimiz sizinki gibi ilinalıydı: Yatak çar- şaflarım mis gibi tertemiz; yemeklerim mükemmel, her şeyim, her şeyim âlâ idi... Tam mânasile ev hanımı idi, Allah selâ- mel versin karım... Fakat. - Fakat? — O kıskanç, ben kıskanç! Modern mua” şeret ortasında yapamadık .. Hayatı biri- birimize zehrettik.. Ve ayrıldık. Sonra onun izini kaybettim... Kim bilir derelere gitti?.. Zaten bulsam da: «Tekrar evlene» İmla diye haber yollamağa gururum -mâ- midir... Erkek izzeti nefsil., iravo... Ben de sizin yerinizde olsam, ölür; lâkin bissiyatımı şöylemezdim... — Söylüyeyim - desem de Zehrayı bula- muyorum ya... — Zehra mı?.. Allahallah.. Niçin şaştınız?:. Şey... Zereemin Es kişehirle de bir alâkası ,vardı.. Merhum Rüstem bey isminde bir zatın kızı imiş. Acaba işirmiş mi hişin?.. Size sevişip evlenmiştik... Benim «Allahallah. diye şaştığım baş- ka bir mesele. Bakınız, zilinimden geçen- leri o söyliyeyim: Düşünüyordum ki size kirkardeşimi versem... Elhamdülillâh bu- rada. geçinecek -kadar zifnatimiz, ticareti miz vardir. Şerik olur, birlikte çalığırdık. Ben son seneler sarfında işlerimi bizsat idare edemiyecek derecede genişledi... Yalnız baş edemiyorum... &iz kı, iyı bir iktimadoıınız; birlikte muameleyi büyü- tür, ahbaplığı da ilrletirdik Müfettiş, bu tepeden İnme teklif kürşi- sında tereddüd ediyordu; Fakat... — Fakatı makati yok.. Bizim ahbaplı- Bımız nasil birdenbire teessüs ediverdiyse, aşkınız doğar; arkasın» ii... — Tanışmadan, görüşmeden? Annelerimiz, babalarımız nasl evle- niyorlarmış?... Biz de öyle yaparsınız... Gö- receksiniz, daha mesud olursunuz... Nikâh- ta keramet vardır... Beni dinleyin... Hem- girem güzel bir kızdır... Gayet iyl ev hâ- nımıdır. Beğendiğiniz tertibi odanıza © verdi. oAkıllıdır da,. Canınız sıkılmaz, merak etmeyin. Hem kıskançlıkları da meydan kalmıyacak; çünkü gayet kapalı yaşıyacak... Mesud olacağınızdan o kadar eminim ki, sizi şerik alıyorum baksanısa... Haydi, haydi. Bugünden tezi yok; gu myameleye başlıyalım... Nüfus bezkereni- zi bana veriniz. Alaturka bir düğün yapılmıştı Koltuk merasimi, «Yüz görümlüğü. hazirlanmı Ve duvak açılma faslar, * Erkek, kızariyordu. Renkten range giri- yordu. Eski zaman damadlarının heyecâ- nını duyuyordu. Onun ki, bunca kadın- larla ülfeti olmuştu. şimdi, tiril tiril titrt- yordut Öyle ya: Hiç tanımadığı, anlaşıp anla- şamıyacağını bilemediği bu kadınla evlene- cekti!. Ya sonu çapanoğlu çıkarsa?.. Bü- tün ömrü heder olscak.. Acaba nasıl bir yüzle karşılaşıcak?. Ya birdenbire çirkin bulursu?.. Nefret duyarsa?... Nihayet, bütün kuvvetini toplayıp: — Duvağınızi açabilir miyim? - dedi. Titreyen parmaklarını, ince tüle götür- dü, Sevimli sevimli gülümseyen, çok sev- gili, çok candan yüzle karşılaşınca: Zehra!,.. Sen?.. Benim Zehram... Seni Sen! - diye haykırdı. Ve genç kadın, saadet içinde şöyle an- latıyordu; — Senden ayrıldıktan sonra ne kadar bedbuhttım! Kardeşimin yanına sığınmış, oturuyordum. Senin de beni sevdiğini bi Uyordum... Evlenmemiştin, kendini teselli etmek ister gibi, kasabadan kasabaya 66- yahat ediyordun. Böyle bir vazife seçmiş- tin.. Bir gün Eskişehire geleceğini işit- tim.. Ve seni, İstasyon caddesinden geç- tiğin sırada gördüm.. Kardeşimle ittifak edip bu oyunu oynadık... Bana karşı hiz- #iyatının ne olduğunu bir kere daha öğ- rendim... Şayed muvaffak olamasaydık, oyunumuz keşfedilseydi, ben, senin dizle- rine kapanarak yalvaracaktım... Ne mesu- dum, Rici Hatice Süreyya) BULMACAMIZ 3 — Dost bir Asya hükümeti 3 — Plâvlık buğday - Beraber. 4 — Başma «Te-gelirse Avrupanın büyük nehirlerinden biridir - Esnan. 5 — Zehir «İsim - Tersi bir harfin oku- nuşudur. 8 — Başına «Ps gelirse İçinde maden eri- tilen-kovadır - Ne cereyan eder. 1 — Bir cins makine yağı, B — Eski bir Türk kahramanı - Çok tik- na. 9 — Lüpe konan. 10 — Garaz - Yadedilen, Yukarıdan aşağı: 1 — Saylav seçilmek. 2 — Yaranın çürüyüp kokması - Hanesi. 3 — Gör yaşı dökmekten. 4 — Tersi slmendiferin son istasyonu- dur - Şimal geyiği. 5 — İnatçı gibi - Uzak midası. Tuzak içinde Tuzak Tefrika No. 80 Hırsızlık mevzuu bahis olsa, belâya uğrıyacak belki Burlett ve Temple ton'dur; yoksa onların hursız olmasi kimin aklına gelir? Yunanistanda olsun, başka mem- leketlere gittikleri vakit olsun, tan dıkları tarafından öyle bir karşılanır- lar; izzet ve Ikram görürler ki, âdetâ mebus gibi. İşte bizim Baha, sırf bir tesadüf ne- ticesi, bu elebaşlarla tanışmış, onların çetesine girmişti. O günden itibaren de yaşama şartları değişmişti, Artık sefalete elveda! Ufukta zenginleşimek ihtimalleri görülmüştü... Zira, Baha, çok geçmeden, çetenin içinde neferlik payesinden onbaşılığa, çavuşluğa, 7â- bitliğe çıkmış; hatlâ erkânıharpler meyanına dahil olmuştu. Kurnaz Templeton insan irin ta birinci olduğu için, Bahanın yz dını keşfte güçlük çekmemişti, « kiyede faaliyet göstermesi için bu ie fin adından istifade edilir!» diye dü. | şünmüştü Buna karşılık, Baha, Templetonla | Burlett'in ilimadını kaybetmemek ! için bütün yararlıklara başvuruyordu. İ | diyordu. Fakat bunlar hep, Nakleden : (Vâ - Nü) Bir takım plânlar yapıp izah ediyordu; onların iştihalarını böylelikle kabar- tayordu. 'Templeton o gün, hususi dairesin- de, yazı odasında çalışmaktaydı. Bu muteber şirket, senelerce işgal ettiği daireden ayrılmış, Atinanın muhteşem caddelerinden birinde iyi bir bina sö tın almıştı. Kapıda şu koca tabelâ dikkati celbediyordu: Burlett, Templeton ve Şsı, Bu, artık, firmanın büsbütün şaşaa kesbettiğine ( delildi. & Yazıhanede, rabıtalı, temiz memurlar çalışıyorlar- dı. Bir takım ticari muameleler yapı- hakiki maksadı maskeleyen işlerdi. O sabah saat on raddelerinde bir | otomobil, Atina sokaklarından geçti. Şirketin kapısı önünde durdu. İçin. | den bizim Baha in Kapıda bekliyen kavas kılıklı hade- meye: — B. Templeton'u görebilir miyf, » diye sordu. Zaten adam tenbihliymiş: — Sizi bekliyorlar... Buyrunuz! - Radyodilı Dalga uzunluğu Türkiye Radyosu 1648 m. 182 Ke./ Ankara Radyosu T.A. P, 31.7 m. 9485 Ke, Türkiye santile Perşerabe 24/2/1940 12.80: Program ve memliket anat ayarı, 2 Ajans ve meteoroloji haberleri, 50: Türk müsiği: Yeni şarkılar ve tür- küler Çalanlar: Hakkı Dermen, Şerif İçli, Hasan Gür, Basri Üfler, Hamdi Tokay. Okuyanlar: Safiye Tokay, Mahmud Kar» daş, 1330 - 14: Müzik: Karışık müzik (PL 18: Program ve memleket saat ay 10,05: Müzik: Radyo Cüz Orkestrası, 18,40: Konuşma, 18,55: Serbes saat, 19,10: Mem- leket saat ayarı, ajans ve meteoroloji rleri, 1930: Türk müziği. Çalanlar: K: mal N, Seyhun, İzzeddin Ökte, Cevdet Çağ- Ja, Fahri Kopuz. i — Okuyan; Radife Er- âr şarkı: , 2 — Mustafa (Gayrıdan bulmaz taseli Hüşim bey - Baste- nigâr şarkı: (Kaçma mecburundan), 4 — Dede - Besteniğâr şarkı: (Ben seni sevdim seveli). 2 — Okuyan: Mustafa Çağ! Divan ve koşmalar, Kemençe, Kemal N. Seyhun, Lavta, Hasan Gür refakattle, 20.1 Konuşma (Biblografya), 2030: Türk mü dği: Pasul heyeti, 21,15: Müzik: Küçük Or- kotsra (Şef: Necip Aşkın) 1 — Heinrich Sirecker; Kalbimin sahibisin (Vala), 2 — Heinz Reinfeld: Eve gel yavrum (Ağır Valsi, 3 — Emmerish Kalman: Holandalı kadın operetinden potpuri, 4 — Ziehrer: Kuraval çocukları( Vals), 5 — Rubins- ten: Kostümlü balo sultinden: Toreador ve Andaliz, 8 — Mozart: Re majör di- yertimeto'dan Menuet dansı, 7 — Mannred: Bir karnaval hülyası (Entermez20) Aletter: Çobanın sabah şarkım, 22,15: Mem» leket saat ayarı, ajans haberleri; ziraat, esham - tehvilât, kambiyo - nukud borsa» 2230; Müzik: Cazband (Pl), : Yarınki progrum ve kaj 120 Kw 30K.W. Abone. ücretleri Ecnebi 200 lü e uğ 1450 800 Türkiye BENELİK 1490 Kuruş 8 AYLIK 759 , 3 AYLIK “o » 1 AYLIK 159 » Posta ittihadına dahil olmıyan ecnehi memleketler: Seneliğfi 3800, alti aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. Telefonlarımız: Başmuharrir: 20565 — Yazı işleri: 20765 İdare: 20681 — Müdür; 20497 Muharrem 20 — Kasım 11 8. İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı E. 1059 1239 727 935 m ii Va. 457 6361227 5M4 17140 198 İdarelane: Babalı civarı Acımusluk sokak No, 13 1 — Asmaktan emir - Ayı oynatan. 8 — Bonuna «As gelirse sümsüklânerek demektir. 9 — Osınanlıların bir çiçek ismile anılan devri. 10 — Nüzül eder - Tersi bakan demektir. Geçen bulmacamızın halli Soldan sağa: 1 — Montevideo, 2 — Yirmimart, 3 — Kumanda, 4 — An, Bilanaz. 5 — İkep La, Re, 6 — Dahasağlam, 7 — Eği, Emelni,3 — Luca, Alda, 9 — Eder, Kerüs, 10 — Riyik, Nik. Yukarıdan aşağı 1 — Kaideler, 2 — Oyunküğıdı, Nim, Ehicev, 4 — Trampa, Arı, 5 — Se, 6 — Vidalamak, 7 — İmanagelen, Dana, Lleri, 9 — Er, Grandük, 10 — Oto, Emlas, Bulmacalarımızın iktibas hakkı mahfuzdur. Bir kapı açıldı. Gayet iyi döşenmiş bir yazı odasin- | da altmış yaşlarında kadar bir cen- ilmen oturuyordu. Kendisi, ismini verdiği müesseseden bile daha göste- rişli ve cakalıydi. Memnun bir halde, ayağa kalkarak: — Ooo, siz misiniz azizim Baha bey. safa geldiniz... - dedi. Selâmlaştılar, El sıkıştılar. Templeton derhal mevzua girdi: — İş tanzlin edildi mi? — Mükemmel şuretta, efendim. — Prensip itibarile Burlett ve ben bu gibi işlerden hoşlanmayız... İnsan harcaması taraflı değiliz... Müm- kün mertebe katillerden hazer etme- Mi... Sizin arzunuz böyledir diye, iti- madımızdan dolayı muameleye girişi- yoruz. — Teşekkür ederim... Neticenin mükemmel olacağını göreceksiniz... Maamafih Baba, içinden: 4— Ağız yapıyorsunuz... Şü işe ba- yılıyorsunuz ya...» diye, düşündü. Patron: — Şu B. Rosen'in nasıl şey olduğu nu bir de şifahen anlatınız bakalım, Yahudi mi? — Evet. — Aslen Avusturyali galiba, — Viyanalı, — Ekseriyetle Almanya ve Avus turyalı olup da şarkta bu gibi işler İSLÂM TARİHİNDE Türk kahramanları Tefrika No. 67 Yazan: İskender Fahreddin Ömer: “ Memleket işlerinde bir erkek karısının reyini almağa lüzum görür mü hiç!..,, dedi Diyordu. Köy imamı Seyid Haşimin Şam- dan dönmesi uzun sürmedi. Ömerin büyük annesi, İmamın geldiğimi duyar duymaz evi- he çağırttı ve Fatma İle torunu Ömerin ni- kâhlarını kiydırdı, Fatma, Örerle erlendiğine memnundu, Ömer de a güne kadar böyle bir kız bula- madiği için evlenememişti, İkisi de biribi- rini delice seviyordu. gama yakın olan bu küçük köyde çok ma- sud ve rahatlılar. Fakat, burada ne zama- kadar saklı kalacaklardı? Ömerin o günlerde kafasının içini yiyen bir kurd vardı: Endülüse gitmek. ve ora- da Tarıkla çalışmak. Ömer bu arzusunu Fatmaya acamıyordu. Ömerin kardeşi Selim, Endülüste İşbiliye muhafızı olmuş ve Tarıkın matyetinde bü yük yararlıklar göstermişti, Şama gelen esirler kafilesinin verdiği malümata göre, ilmin Endülüste yerleştiği, hattd orada evlendiği muhakkak, Bu iştiyak Ömerde de bir hastalık halinde, gün geçtikçe artı- yordu. Gerçi Ömer, Tarıkın Şama geleceğini vo yaptığı işlerin hesabını vereceğini halife- ye bildirdiğini duymuşsa da, 0 büna bir türlü inanamıyordu. Aradan bir hayli za- man geçtiği halde Tarıkın Şama gelmemesi de Ömerin sabrını tüketen -sebeplerden biri idi, Köy imamı Seyid Hâşimin Şamdan g€- ürdiği haberlere göre, Afrikaya yeni bir or- du gönderileceği söyleniyordu. Bu ordu- nun başına acaba kim geçecekti? Ömerin büyük annesi de uyanık bir ka- dindi. — Çocuklar! diyordu - müslümanlar her yerda ayaklanıyor. İslâmiyet dünyanın her köşteine yayılacak. Bu, bir yağmur asli- ne benzer. kâlnatı aydınlatan bu nuru hiç kimse söndüremez. İslâm orduların geçtiği ve girdiği yerlerde Yaşayan insan- lar derhal İslâmiyeti kabul ediyorlar. İs” panyadaki katoliklerin, islâm ordularını nazil karşıladığını bilmiyorum âw'oa, ora- dn iş bambaşka olsa gerek, İspanyollar Papaya çok bağlıdırlar. Bu yüzden islâm ordularının İspanyada urun müddet kala- bileceğini satmıyorum. Halife Abdülmeli- kin yapmak istediğini, oğlu Velid tamam- lamak niyetindedir. * yant İspanyayı bag- tanbaşa zaptetmek. Bu, güzel bir emeldir. Bu emele bel bağlayan Hülifeye bütün zdi ben aldanıyorum.. zaten bir kadın gö- rüşüne inarılır mı? Velid elbette bu-işin iç yüzünü ve uzağı bizden iyi görüyor, Her hâlde Hailfeye müzahir olmak ve ei” silâh tutanların derhal yola çıkması lâzımdır. Ömer, büyük. annesinin sözlerinden mü- teessir olmuştu. Bir gün Karız Fatma! dedi, Yarın benim da ordu- ya iltihak etmem icap ederse, sen burada mu kalmak istersin? Fatma birdenbire sarsıldı ve kocasının yüzüne hayretle baktı: — Yeni bir harp mi var? Evet, Fakat, yeni bir hadise değil bu. Halifenin topladığı” ordu - Afrikaya değil, Endülüse gidecek diyorlar. Bu'ordu . iki kola ayrılacakmış. Eğer Şamda olsaydım, bü kollardan birinin kumandanı olurdum. , karısından cerap almadan, wöle- rine şu cümleyi de ekledi: — Harp kelimesini duyar duymaz gin attı. döğüşten yidin mi? Fatma birdebir stlkindi: — Hayır. Ben harpten korktuğum için sormadım. Ancak, bu hazirlanan orduya Mitihak etmeğe karar verdinse, benden ha- bersiz bir şey yapma; diyecektim. — Ne demek istiyorsun, Patma! Memle- ket işlerinde Dir-erkek, karısının armağa lüzum görür mü? — Doğru amma. Ben, bildiğin kadılar. | dan değilim, Bütün ömrüm dağlarda ve göllerde döğüşle, kavga ile geçmiştir. Deve yapmak için seyahat eden yahudiler pek zengin oluyorlar... — Bu dâhi bir şey, — Parasının çok olduğuna emin misiniz? — Beraberinde gezdirdiği çantanın içinde bir kaç yüz bin türk lirası kıy- metinde mücevher olduğunu gözlerim- le gördüm. — İnanılır şey değil... halde size itimadımız vardır. Bu gibi İşlerde yanılmazsınız. Eski tecrübeler- den de biliyoruz. Sizde biri ta- nırsınız. Üzerinize düşen hisseyi ala- caksınız... Ne kadar demişi — Yüzde kırk. — Gerçi çok... Pek çok amma, biz- ler sözümüzün eriyiz. Bir kere söyle. dik mi artık enymak yoktur. — Sizin gibi zevatla iş yaptığım için cidden meranunum, — Her işte dürüstlük şarttır. , Blilür kırılmasına benzer bir sada işitildi. Muhterem 'Templeton hazret. leri, keyfinden gülüyordu. Yüz binler. | ce liralık bir işi duymak, onu cidden memnun bırakmıştı — Uşak diye yanınızda çalışan Ni- koladan bir şikâyetiniz yok ya... — Şikâyet nedemekmiş? Mükem- mel adam. — Öyledir... Şu kuyumcu Rosen işini ona havale etseydik, yüzüne gö- züne bulaştırmaksızın haklardı. Fa- reyini Fakat her | sırtında günlerce yol yürümesini, icabında düşmanla çarpışmasını, ok atmasını, ban- çer kullanmasını, aç susuz kalmasını, hü- ılı kendi yaramı kendim sarmasını iyi bi- Jirim, — Bundan ne çıkar?! Demek isterim ki, ben mermer havuz» Ju saraylar, meşaleleri oşildiyan köşkler içinde, debdebe ve ihtişamın kucağında büyümüş bir kadın değilim, Sen harbe gi- dersen, ben de seninle birlike geleceğimi — Sen, çok güzel ve sehhar bakışı bi Kadınsın, Fatma! Peygamberimiz harbe ka dinin gilmesini menetmiştir. Sen burada büyük annemin yanında kalırsın! Falmanın canı sikildi: — Sen, hakikati tahrif ediyorsun, Ömeri dedi. Peygamberimiz cihad ilân ederken: «Yedi yaşından yetmişine kadar bütün ümmeti Muhammed harbe hazirlansın!e demiş. O samun kadını, erkeği harbe ha- zırlanmış. Erkekler ön safta düşmanla csnk ederken, kadınlar da geri saflarda çalış- mişler. Bir memlekete feliket geldiği za- man, o memleket kadınlarının bu felâket- ten müteessir olmamalarına imkân var #sıdır? Felâkeğler karşısında kadın, erkek birbirinden ayrılır mı? Örer sözü değiştirmek istediyse de, Fat- ma fikrinde ısrar gösterdi: — Eğer buna karar verdinse yani beni burada yalnız bırakıp gideceksen, ben ya- pacağımı bilirim, Niçin beni düşmanla dö- Büşmekten - menediyorsun? #imdi Halife- hin zalim veziri Haccac da amda yok- muş. Bundan istifade ederek Şama gilsek ne İyi olur.. Sen yola çıkarsan, bon bu köyde yıllarca yalnız oturabilir miyim? Söyle, Ömer: Beni, günün birinde kendi elinle. Haccacın kucağına mı atınak Ws. yorsun? Örer bağırdı Haocacın. bu işle ne alâkası var? — Yarın Şam ve civarındaki erkeklerin dir çoğu .yardımci orduya iltihak edrek Şumdan ayrılırsa, metnlekette erkek aza- Iscak.. ve kadınlar daha ziyade göze çar- patak. O mman, Mekke'den sik sik Şam'a gelip geçen Haccâc benim izimi bulmakta, güçlük çekmiyeck. Düşman ülkelerinde can vermeğe razıyım, Ömer! Beni birlikte gö- tür, 0 zalimin eline xe tuzağına düşürmek fırsatını yerme! Ömer kati bir cevap veremedi. Her gün Şama. gidip geliyor, hazırlanan ordu hak- kında malümak topluyordu. Yeni ordunun ancak IKİ ay sırra hareket edebileceği an- Taşımıştı. Tetma, kocazlle birlikte gideceği ümidini besliyor ve bu ümidle müteselli oluyordu. “e Fatmanın gebeliği.. Üç ay sonra. Bir sabah toplanmişlardı Ömerin büyük annesi, Patwaya döndü; — Kızım! Bundan sönre » Ömerle uzak yerlere gidemezsin! Sakın bana sormadan da ata binme, Senin işin bu da telilke- Hidir, Palma, Sitti Haticenin ne demek istedi- Zini biliyordu. Aralarında birkaç gün ön- ce gebelik meselesini açıkça konuşmuş- lardı. Ömer mânalı bir tavırla ikisinin de yü- züne baktı: — Ne demek istiyörmün. Fatma basta mi yoksa?.. - Hayır yavrum. hasta değil Pakat, uzun yola çıkamaz. ve oltı ay kadar da ata, deveye binemez, Sittl Haticenin bahçesinde büyük annef CArksı var) Yakında TÜRKÂN HÂTUN kat kendisine sonra ihtiyacımız ola- ». Lekeleneceği bir işe sokmama- uyız. Templeton bir zile bastı İçeriye bir uşak girdi; Kır saçlı, sin- si halli bir adamdı bu. Patron: — Tom'a haber ver. için! - dedi. — Baş üstüne, Uşak göründüğü yerden kayboldu. — Hazırlanması için tenbih ettiğim Tom, bu iş için biçilmiş kaftandır! - dedi. Şimdiye kadar foyasını aslâ ortaya vurmadı.. Hangi işi havale et- sek beş yüz İngiliz lirası verdin mi temizler maşallah... Fl gibi kuvvetli. dir, kuzu gibi yumuşak huyludur. Pek sempatik adam... Gık dedirtme- den öldürür. Şirketin emrinde böyle şahsiyetler cidden lâzım... — Elbet... Sizin Rosen iri yarı m? — Orta boylu, — Kuvvetli mi? — Sanmam. — Yalnız yaşadığını yazdınızdı se- nizin. — Evet... Bekârdir... — Zenginleşmesi de o yüzdendir... Bizim Tom'u ne zaman yola çıkara. 1m? — Ayın yirmi dördünde âkşamle- yin bize lâzım, (Arkası var) Bu ükşam