Genç kadın Mahmudun elini tuttu, deli- kanlıya biraz daha sokularak: nin nasl bir kadın olduğunu çok merak ediyorum. Sokakta, sinemada, tiyatroda fi- Jin ona ras gelirsen bana gösterir misin? Mahmud canı sıkılmış gibi gözlerini a9- tu — Peki amma Ferideceğim onu görüp, tanıyıp da ne 7: Feride gü y yapacak değilim... Lâkin benden i kadını pek merak ediyo- ıl kadın? Kimbilir ne ka- kadar gü: Kuzum rica a göste mu? Kırma dar tatlı bir rica edişi vardı ki Mah- rim... adettikten sonra Naciyenin şim- müne getirdi. Bu ken- üyük olan kadın şimdi iç de güzel değii- derece pasaklı idi. İyi gi- bes . kadını nasıl sevmişti? Şimdi buna o da şaşıyordu ha. ukl Feride Naei- yeyi çok şık, çok güzel bir kadın olarak tahayyül ediyordu. Genç kadın Mahmudun durumsadığını görün vri tırnakları İle onun avucunun içini çimdikliyerek sordu Mahmud gülümsedi: Yok canım... — Her halde güzel bir kadın değil mi? Günkü senin gibi zevkli bir erkek Larafın- dında birşeyler olması irkin, fena giyin m Şi an, geçmişti. Feride m bana onu yukarıdan aşağıya kadar gö wd bütün cesaretini toplayıp: «İş- ce dde ince güzel du- daklarını bükerek Mahmuda: Geçi u gördün mü? dedi, ne sa- kil şey değil zn1?... Halbuki; #Kadın demek, şiir demektir.» deri kadar berbad. , ona hakikaten Aşık olan erkekli idir? Mahmud ne söyliyeceğini kikaten o görmiyeli Naciye çok değişmişti. Pevkalâde çirkinli çlarını gür yet çiy bir sarıya boyaması onu yüzüne bam ) kınuğtu Feride tekrarladı: , ylesene Mahmud... Bu kadını da #9- ven erkek vardır değil mi? Mahmud başımı kaldırdı: i, Erkekler bu dere- . İşte bu suretle artık | Naciyeyi Perideye göstermeğe imkân kaj- Mamaştı Lâkin her sokağa çıkışlarında Feride Mahmuda o Naciyeyi o göstermesini sıkı sıkı tenbih ediyordu. Artık Mahmud da ohun bu israrından bıkmuştı. Bir gün Beyoğlunun büyük sinsmalarından birine girmişlerdi. Gösterilen filim henüz bitmemişti. Bunun için yeni gelen müşte- da oturup bekliyorlardı o Mah-| Feride ö mevsim içinde gösterilecek | rdaki renkli lanma, | bakarak vakit geçiriyorlar- dı, Bir aralık Mahmudun gözü geniş bir ka” napeye oturmuş. son derecede güzel ve şık bir kadına ilişti. O kadar cazibeli bir ka- dındı ki. farkında olmadan insanın gözleri onun üzerinde uzun uzun dinleniyordu. İz- ce, uzun parmakları arasındaki aslgarayı Adeta sanatkârane bir tarda içiyordu. Feridenin sesi onu kendine getirdi: Kuzum öyle nereye bakıyorsun? şaşırmıştı, Ha- Tuzak içinde Tuzak Yefrika No. 78 Erkek, genç kızın kulağına mırı- dandı; — Benim hakkımda «iyi insan» de- meyiniz... Sizi seviyorum... Onun için 8ize iy görünüyorum. — Susunuz... Niçin fena olasınız?... Demek bu gece İlle gideceksiniz... — Evet, Erkek gittikten sonra genç kız, ar | neliği ile hemşiresinin yanına döndü. | Bu evle vaktile oturduklarının ara» sında ne muazzam fark vardıl Oh, ne tenhalık... Ne rahat... Başını asıl dinliyecek... Dünyadan gâm ala- cak... Bu muhteşem dekora öyle ihti- yacı vardı ki Alışamadığı bu mu- hit için yaratılmış gibiydi... Demin onra şu masanın üzerinde du- | r tomar paralar... ırı mi yaşıyordu? oynuna iki minik ko» rıldığını duydu. Hayal âlemin- den hakikat dünyasına indi. - diye soruyordu. Mahmud şaşırmıştı. Cürüm üstünde yaka- lanmış gibi bir hali vardı. Fakak çabuk kon- dine geldi — İşte... dedi, o, Peride sonsuz biz merakla başını çevirdi. Bütün dikkatini gözlerinde toplıyarak ka- napede oturan kadına baktı, Feride sor- du: — Sigara içen, esmet uzun boylu kadın mi? Mahmud fısıldadı: — Eveti Genç adam bütün bunla söyledikten sonra keridi kendine şaştı. Sanki bu yala- na da ne lü Genç kadın kendi kendi- z mudun eski sevgilisi ba derece gözel, bu derece şık bir kadindi ha.» diyordu. Feride, Naciyenin Mahmud için birçok çılgınlıklar, fedakârlıklar yaptığını işitmiş- ti. Demek Malımud böyle bir kadın tarafın- dan uğrunda fedakârlıklar, çılgınlıklar ya» pilabilecek bir erkekti. O günden sonra Feride, Mahmudu daha ziyade kıskanmağa daha ziyade sevmeğe başlamıştı. Naciyeyi tanıdıktan sonra gö- zünde âdeta Mahmudun kıymeti artmıştı. Bazen Beyoğlunda Mahmudun Naciye diye gösterdiği kadına ras geliyorlardı. O sa- man Feride ona düşman düşman, sert sert bakıyordu. İki sevgili bu meçhul kadınla © derece alâkadar oluyorlardı ki, nerede ise Mahmud vaktile hakikaten bu kadın ta» rafından çılgıncasına sevildiğine inanacağı geliyordu. Onunla karşılaştıkları zaman genç adam tesadüf Fertdeyi dardı. nü hiç kıskanmıyordu. Bir müd- det sonra da ehemmiyetsiz bir meseleden ayrıldılar. Hikmet Feridun Es BULMACAMIZ ızın İktibas hakkı mahfuzdur. Soldan sağa: 1—İş 2 — 'Tors her zaman demektir - Kir izi $ — Tersi bey demektir - Asmaktan emiğe| İnkiyad. İ 4 — Tersi satın alma demektir - Başına «D» gelirse İzmir civarında bir kaza merke- sidir. 5 —'Tersi bir kadın ismidir. 8 — Zülmetmek, 7 — İstanbulda bir gazoz markası - Hu- bub et, 8 — Koyu karanlık - Hububattan biri, 9 — Cedid - Tersi Akdenis sahili vilâyet- lerimizden biri, 19 — Mahal - Dedenin yarısı - Patlak ve temiz. Yukarıdan aşağı: 1 — Ahşap işleri yapan sanatkâr. 4 — Kumanda - Bir kadın ismi, 3 — Demiryolu. 4 — Gaganın yarısı - Bir kadın isini, 3 — Tersi düşmandır - Soğutma, Nakleden : (Vâ - Nü) Şermin cevap vermeyince Mürüvvet; — Burası pek güzel yer... - dedi - Bundan sonra hep burada mı kalaca- gız, abla? Çocuk, iri gözlerile bakıyor, mera- kını tatmin etmek istiyordu. Kendisi- ne yeni alınan elbiseleri içinde bam- başka bir hal almıştı. Şermin onu bağrına bastı. Can ve gönülden öptü. Sonra dedi ki: — Evet cicim, evet güzelim... Bura- da kalacağız ve bundan sonra dalma > İyi yerlerde yaşıyacaksın inşal- Saat on buçuğa doğru, deli kadın- cağızla evlâdı, temiz, itinah odaların- da uykuya dalmışlardı. Şermin, onları, yataklarında uzun uzadıya seyre daldı. Deli kadın, arada sırada söylediği şa sözleri uyuklaması arasında tekrar . Şerminciğim... Kor- sankaya... Bürhan bey... Derken sustu. Derin derin nefes almağa başladı. Uykuya iyice kendini vermişti, Genç kız, bunun üzerine Mürüvvete İ Türkiye Radyodifüzyon Postaları Dalga uzunluğu Türkiye Radyosu 1648 m. 181 Ke./s. 120 Kw. Ankara Radyosu T. A. P. 317 m, 9465 Ke/8 20 Türkiye saatile SALI 21/2/940 z 12,30 Program ve memleket mat ayarı, 1235 Ajans ve meteoroloji babetleri, 12.50 Türk müziği: Çi ecihe, Cevdet Ko- r, Okuyan: Ra- 2- LALf ağa» w. dife Erten, 1- Mahür peşr Mahur şarkı: (Düştün yine bir şâh! sitem- kârel, 3- Musa Süreyya - Mahur şark: CTacü hüsnün hükmeder), 4- Civan - Kür- dili hicazkür şarkı; (Eİ erdirmek visali yâ- re pek güç), 5- M. Celkleddin Pş, - Kürdili H. şarkı: (Sen ber! bir buseye ettin feda), 8- Medeni Aziz - Hicazkâr şarkı: (Vaz geçip nazü edidan), 7- Nevres - Hicazkâr şarkı: (durrabı gamı aşkile ey şuh), 8- Muhayyer türkü: (Ay doğdu batımadı mu), 9- Muhay- yer türkü: (Ne m onu), 13,30- 14: Müzik: Hafif müzik (PL) 18 Programı ve merileket saat ayarı, 18,05 Müzik; Oda müziği (PL) 1840 Konuşma (Çifçinin saatÜ, 1858 Serbes saat, 19,10 Memleket saat ayan, Ajanı ve meteorolo- 41 haberleri, 19,30 Türk zmüs Tam Ankara Tadı > ti idare eden: Mesud Cemil 20,15 Konuşma, (iktismd ve hukuk saati), 20,30 Türk müzigi: İnce saz faslı, Çalanlar: Hakkı Derman, Şe- rif İçli, Hasan Gür, Okuyan: Tahsin Kara- kuş, 21,18 Konser takdimi; Halil Bedi Yönet- ken, Müzik; Radyo asi (Şef: H. Ye- rid Alnar), 1- Haydn: La İsula Deserta (HA- 1â ada), 2- Bethoven: Birinet Senfoni, 3- Beekhoven: Dokuzuncu senfoninin Adaglo- su, 22,15 Memleket saat ayarı berleri, nukut bı and (PL) £, kambiyo - sasi (flat), 2735 Müzik Caz- 23,28-2330 Yarmki program ve SENELİK $ AYLIK 3 AYLIK İ AYLIK Posta, ittihadin. memleketler; Seneli 7700 kuruş 1450 » di » dahil olmıyan ecnebi ği 9600, altı aylığı Başmuharrir: 26565 — Yazı işleri: 20765 İdare: 20681 — Müdür: 20497 Muharrem 18 — Kasım 112 8. Imsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatan. BIM 1245 741 939 1200 13i Va. 5090 639 127 2 1TST 1926 İdarehan Babiâli civarı Acımı 8 — Eski bir oyun havası 1 — Viâzet - Kumluk deniz sahil, 8 — Mahalline - Almanyuda bir nehir, 9 — En az - Deliksiz çukur gevgir. 10 — Pis değil - Bir erkek ismi Geçn bulmacamızın hani Soldan sağa: 1 — Okumuşadam, 2 — Ladogagölü, 3— Ab, Kanad, 4 — Guraba, Eme, 5 — Aka, Ayak, 6 — Hisarlar. 7 — Şan, İğ, İdi,g — Ezebrer, Ks, 9 — Yal, Ellas 10 — Bifvekler, Yukarıdan aşağı: 1 — Olazanşey 2 — Kal Ud, Rahneli, 4 — Moda, 8 — Şak ik, Azab,$ — yaklaştı. Onu sarı kıvırcık saçlarından, öptü, An nin yatağına döndü. Ka- dıncağızım yorganını iyice örttü. Oda kapısını kapattı ve kendi dairesine geçti. Yazı mâsası açıktı. Nazarına ilk çarpan, sevgülisinin mektubu oldu. Zarfı açtı. Kalbi çar. parak şu satırları okudu; Sevgili Şerminciğim, Bizi karşılaştıran talihin beni ne kadar mütehassis ve memnun ettiği- ni anlatamam. Ben, dünyada yapayalnız bir insa- nım, Tanımadığım babam, beni peri- şan bir halde şudünyanın ortasına sahvermiş, Annem, nevmidilikle inti. har etmiş. O sıralarda ben henüz bir kaç günlükmüşüm, Dünyada yapayalnız büyümüşüm. Ana ve babamın olmaması bertaraf; dostum da yok. Hayat mücadelesi eş nasında sırtımı kimseye veremedim. Sizi tanımam üzerine yalnız güzel- liğinize meftun olmadım. Benimkine benziyen talihiniz de ikimizi biribiri- mize bağladı. Ben, bu yüzden sise karşi bir incizap duydum. Siz hayatta hürsünüz, En güvendi- gim bu hürriyetinizdir. Günün birin. de evlenmeği düşünüyorum, Eğer ka- bil olsaydı bunu şimdiden yapacaktım. Fakat babasızlığım meydana çıkacak, İSLAM TARİHİNDE Türk kahramanları Tefrika No. 85 Yazan: İskender Fahreddin Esirlerden biri ötekine: «Şamda yedi başlı halife otururken imparatorun arzusu hiç bir zaman tahakkuk edemez!» dedi Falmayı bir deveye bindirdiler. Devenin etrafı Haccacın muhafızlarile kuşatılıydı. Fatma Şama kadar muhafaza altında getirildi. Beyrutun bu «vahşi kız »i, Haccae gibi sengin ve meşhur bir kumandana neden teslim olmuyor, neden onun iltifatlarına huşunetle mukabele ediyordu? Haccne ona, yolda gelirken: Yoksa, sen başka bir erkek mi sevi- Yorsun? Demişti. Acaba, gerçekten, Fatmanın bir Aşığı mi vardı? Suriyede Haccacin karısı olmayı istemezdi? Halifenin veziri sertti, zalimdi. fakat, kadınlara karşı çok yumuşak davranırdı. irin şiddet gönterdiği, hatti dövdür- düğü kadınlar, kendisine fena muamele ya- pan veya teslim olmıyan kadınlardı. Maa- mafih o her önüne gelen kadına tasallut etmezdi. Ancak sevdiğini elde etmeğe ça- işırdı. Bunun haricihde, Haceac, hoşlan- dığı kadınlara hiç bir zaman şiddetle, hu- © hareket etmemiş, hepsini okşayıp etmişti. Fatma, deveye binerken: — Ibrahim. neredesin? Diye haykırmığştı, İşte, bu İki kelime, onun hakkında fens hükümler vermeğe sebrp olmuştu. İbra- | him kerimi söyledikleri zaman: - Şimdi anlaşıldı ki, Fatma, İbemhim 15-| minde birini seriyor. | Diye bağırmıştı. Haccac hidd m itiraz edem müşkül vaziye Hac e: Hoşlandığım kim e ona kar» fler Fatmayı gözünün — İte,o ti kaçmıştı. Fakat, e onu yaparız. — Haccac nerede? — Öndeki kafile ile gidiy — Bizi beden arkada bıraktı? — Biz arkada değiliz. Bizim arkamızdan da ordu geliyor. rdu mu geliyor? — Öyle ya. Haccac, Şa ordu ile gelmişti — Ordu ile geldi amma Bizanslı korsanı kaçırdı, Ben onun yerinde sey m. p denize uçar ve B! 0 ilerini batırırdım. Beyruta bir korktu: mle konuşuy. in, Fatma ile koni — On Dedi, dilini kest Fat tün nefret ma doğru tlerliyordu. 1 tırmanan Araplar o güne kadar harpten bu kadar çabul Haccac, Bizar tam m dökerek püskürtmüştü, Amiral Andronik ne kad: hip bir dönmemişlerdi. | denize Sizinki keza, tlerimizi her- kese İlân etmenin ne mânası var? İkimiz de, âllesiz çocuklarız. Cemi- yet bize mevki verdi mi ki, biz deona mevki verelim, kaidelerine riayet ede- Jim! Söyliyeceğim birşey var: Sizi son derece sevlyorum. Sevdiğim yalnız sizsiniz. Nazarımda başka hiç bir ka» dın mevcut değildir. Kalbimle, vücü- dumla, bütün hüviyetimle sizinim! Şayed aşığınız olduğumu istemiyor sanız, bunu kabul etmiyorsanız; beni biraderiniz olarak telâkki ediniz. Böy- le bir cümle ile karşılasırsam çok ıztı. rap çekeceğim; fakat her karârınıza göğüs gereceğim. Maksadım sizi sefa. let ortasında çirpinir görmemekti. Biraz olsun yardım edebildiğime memnunum. Benim istikbalimi ve kendinizinkini tayin etmek yalnız sizin elinizdedir. Her neye hükmederşeniz ediniz; dai. | ma sizi bu evde ziyaret edeceğim. Ar- zu ettiğiniz gün beni çağırarak kara- rmız bildiriniz. Şayed kararınız *Gel- me» demek olursa gelmem Ebedi dostunuz Sühi Şermin mektubu birkaç kere oku- du. Sonra, pencerenin kenarına daya. sit bir adammış. Altında kale gibi mub- kem gemiler varken, kaçmak için delik azi- yan tarla fareleri kadar korktu ve sahilde- k! adamlarını ulmağa vakit bulmadan kağ- ti. Ben onun yerinde olsaydım, Beyrula yi- kıp yakmadan döner miydim? Diyen Haceac, Andronik'i tutup Şama geliremediğine yanıyordu. O, Bizanslı amiralı yakalayıp Şama ge- tirseydi, ne büyük şenlikler olucaktı Hali- fe kimbilir ne Kadar sevinecekti Bütün bu savaşta Arapların Bizans de- nizelleri aldıkları esirler elli kişi bi- le yoktu. Bunları biribirine bağlıyarak kafi- lenin önüne kalmışlardı. Bı rada, iki Bizans denizelsi yavağ yas vaş konuşurken, rumca bilen muhafırlar- dan biri kulak verdi: İmparatordan, halifeden bahsediyor- lar. Konuştuklarını dinleyip Huccuca hs- ber vereyim. Dedi. yanlarına yaklaştı. Korsanlar Patmadan bahısediyorlardı: —- O kaltağın yüzünden yakalandık. Sahilde kalsaydık, Araplar gelirken gemi- n Andronik'in, Bir ka» Arapların 4 Gözü kör 0 dın avlayım derken, eline düşürdü. «— Pakat, kendizi o kâdar çabuk kaçtı Ki.. Eğer başımızda olsaydı, belki de Arap- lara esir düşmezdik.» talihimiz varmış. Şimdi no . I Talifenin «— Esrar beldi İmparato; kapatı demişti. — gam yedi başlı halife otururken, run &rzusu hiç bir zaman tahak- yanına, K halifeyi görünce, bayret ve korkudan küçük dilini yutarmış.» rtanlar görsün, Benim di- siz kalmağa niyetim yok.» nesek de, bundan sonra dilsiz gibi yaşımağa mahkümuz» 1— Neden?..» «— Esir değil miyiz? Haccac, esirlere söz mek hakkını vermezmiş...» Yalnız Haccac mı vermiyor? Dünya ünde esirlere göz söylemek .. Papanın gemilerinde çalı” salar ölünceye kadar, dünyayı 1, güneşi bile görmezler.» — Bizim ne ile karşılaşacağımızı kim bis Ur? — Müslümanlar esirlere yol yaptırırlar» mış. — O halde ben kazandım. Zaten gemi- aden Biz: ni yapandım. — Sıkıntı çekmezsin! Fakat ban, ne taş taşıyabilirim! ne de toprak kuzmasını bili- venmiyor müsun? Kendimi taşımaığa bile mecallm yok. O halde cüzamlılar arasına atılirmm! Allah korusun beni, 2 kadar. Hristos bizi korur. — Hiristos, müslüman memleketine nasl i Şamda geytanlar bile bula» . Dünyan en hri “diyorlar oraya, Biz çabuk k Şamda. Nöbetçiler duyduklarını Haccaca anlattı lar Hüccac bu sözlere — Esirlere sataşını Bırakın, konuş- sünlar. Onları Şamda sorguya çekeceğiz Bizansta olup bitenleri halifenin de bilme» 5i lâzumdır «Hristos» un girmediği memleket! Şamda Haccacın ordusunu büyük genlik. dün: (Arkası var) Civarda tam bir sükün hüküm sü- rüyordu. Gecenin bu flerlemiş saatin- de hiç bir ses, hiç bir nakliye vasıtası gürültüsü işitilmiyordu. Bu kati sükünet kalbine bir rühat- lık verdi, İstikbali daha uz heyecanla düşündü Seviliyordu. Bir dostu, bir hâmisi vardı. Şüphesiz ki bu adama çok fena şe- rait içinde raslamışlı. Evvelki şerali onu başkasile de izdiyaca sevketmi di. Piç bir kızı, fahişelik namzedi bir kızı zaten kim alacaktı ki, bu güzel delikanlı alsın... An, kendisini bu hal ortasında dün- ya yüzüne bırakan anne babasına öy- le beddüa ediyordu ki Vicdansız annesi kimdi acaba? Belki de ölmüştü... Bazan dimağ; dan bu ihtimal geçerdi de gözleri su. lanırdı.. 'd ölmüşse, anneciğinin ruhundan özür dillyort « — Süha beni niçli buriyetinde olsun... F yazmış... Bi böyle vermiş!» diye düşür Maddi ve manevi her tür na koşan, hayatın birlikte kendi maişetini karan bu de'ikari kadar sevecekti. irle e muvafık ynile kararımı 1 SOnUr (Arkası var)