Bugün Halkevlerinin8Sinci yıldönümü kutlanıyor (Baş tarafı 1 inci sahifede) Köycülük kısımları ise Halkevinin şehirliyi küylüye doğru götüren, onun derdlerile doğrudan doğruya alâkadar olarak hasta ya ilâç, düşküne yardım taşıyan bir kolü- dur. 1932 senesinde sayıları onu geçmiyen Halkevlerinin kısma bir sumanda 400 raka- muna baliğ olmasi bu müesseselerin ne bü- bir rağbete mazhar olduğunu ve ne hakiki bir ihtiyaca cevap verdiğini baris surette göstermektedir. Bugün kutladığımız sekizinci yıldönümü- pün en dikkate değer tarafı da, bu sefer memlekette bina ve vasıtası noksan, teşkilâtı, Halkevi açmıya müsaid olmıyan 140 yurd köşesirlin halkodasna kavuşturulmuş öl- masıdır. Küçük mikyasta bir Halkevi de- mek olân bu halkodalarının kuruldukları muhitlerde Halkevlerinin gördükleri işi mu- vaffakıyetle başaracaklarından şüphe etmi- Hakevi açmaya imkân bulamıyacak olan bir mahalde şimdiden Halkevinin küçük big odasını kurmak o muhilin daha süratle “gelişip inkişaf etmesini temin edecek ve bu oda daha kısa zamanda bir Halkevi ha- Mine gelebilecektir. Halk Partisi verdiği isa- betli bir kararı hakiket sahasına getirmek- le, inkılâp umdelerini yaymak hususunda» ki faaliyetini pek faydalı ölecak yeni mü- eeseselerle genişletmek imkânını bulmuş oluyor. Hakevleri gittikçe inkişafa doğru gidiyor. Sekiz yulık t#crübelerinden sonra Malkev- lerinin daha verimli olabilmesi için ne gibi tedbirlerin alınması lâzım geldiği etrafın- da fikir teatisinde bulunmak üzere Cümhu. riyet Halk partisi umumi idare heyetince bir Halkevleri tanışma İomitesi kurulmuş” tur. AGIli Şef İnönü Halkevleri ve Halkoda- Jarı meselesini milletin içilmal ve kültürel kalkınmasının beli başlı bir ârli olarak . ele almış ve her vesile ile bu kurumlara ca yakın alâkalarını göstermişlerdir. Her Türk vatandaşının vazifesi, muhitin- deri Halkesine veya Halkodasına bir İş gör- mek üzere dahil olmaktır. Milli Şef bizi bu vazifeye şu sözlerle davet ediyor: «Halkevleri bütün vatandaşların müşte- rek malıdır. Halkevlerimizin temiz, feyizli ve ilerler bir halde olması bütün devlet me- murlarının, vatandaki bütün entellektüel | Mektep maçları işşafaka, P: ertevniyale; sınıfın, bötün ierlemek isteyen unsurla- | Boğaziçi, Şişli Terakkiye; rın müşterek malı, müşterek vasıtası olü- şundadır. Halkevlerinin herhangi bir ma- doğacak herhangi biz Vefa, Yüceülküye galib geldi vaffakıyetsizliğinden Mi İstanbul maarif müdürlüğü spor bölgesi İstanbul Halkevleri ve bir Kadıköy olarak İstani vardır. 11 Halkevind 16182 erkek 3047 si ka- din olmak üzere 19220 aza vardır. Bakırköy, Beyoğlu. Eyüp, Fatih, Kadıköy Halkevleri» nin köycülük şubesi köylere 18 gezinti yap- mış bu gezintilere 3844 aza iştirak etmiştir. Muhtelif movzulara ait 285 konferans veril. miş bü konferanaları 77607 vatandaş dinle- miştir, 153 konser verilmiş bu konserlere 51868 kişi gelmiştir. Yalnız Kadıköy Halk- emi tarafından boş sineme gösterilmiş bun. yretmiştir. Halkevi re- pertuvarına dahil eserlerden 341 temsi vekil vlan Jöğüle Si Sey 140096 bayrama KP şi m vaclmn HAK kişi gelmiştir. Ev salonlarında 68 nişan, nikâh yaplıra Ailelerinden 18040 kişi gelmiştir. meli Biran ka yapılmış 18 balo verilmiş 17009 kişi getmiştir. Resim, yerli malı, el işleri, kitap sergisi olarak 13 sergi açılmış bu sergileri 1,800,034 kişi siya» Tet etmiştir. Halkevlerimizde çevrenin #hti- yacına göre ulus okulları Hsan, riyaziye, usulü defteri, muzik, heykel, fotoğraf, gü- reş, dikiş, biçki çiçek, şapka derebaneleri açılmış bu dershanelere 3219 va 1828 Ayrıca ev Buralarda ilkokul çocuklarından itibaren Üniversite talebelerine kadar okunacak ki- tap bulunur, Kitap saraylarımızda 42038 ki- tap vardır. Bir yılda 116552 yurddaş bu ki- taplardan faydalanmıştır. mirde bir at kudurdu Sahibini göğsünden ısıran bu at tabanca ile öldürüldü İzmir 24 (Telefonla) — Bugün bü- rada en kalabalık bir çarşı olan Başdurak mevkiinde halkı heyesana düşüren bir hadise oldu. Kalabalık arasında birbiri arkasına patlıyan tabanca sesleti işitildi. Bir çok kimseler korkudan dükkân içle- rine gizlendiler. Çok geçmeden, anlaşıldı ki bir atı kudurmuş, sahibini göğ- sünden ısırmış! Kud atı zaptetmeğe imkân hasıl olmadığı görülünce polisler tabancalarını çekerek sekiz kurşunda atı öldürdüler. Atın sahibi Mustafa derhal hastaneye kaldırıldı. Sultanahmeddeki kemerler- den ikisi çöktü Sultanahmedde Arasta sokağının bağın» daki eski kemerlerden İkisi evvelki gün sabaha karşı ansızın çökmüş, gürültü, ke- merlere yakin bulunan evlerde oturanlar rı telâş içinde uyandırmıştır. Bu iki ke- merin göküntüsü Oğul sokağına giden yolu tamamen kapamıştır. Kemerlerin yağmurun besirile çöktüğü anlaşılmakta» dır. Tuzak içinde Tuzak | Tefrika No, 76 : Seyhan nehri alçalıyor m 24 (Telefonla) — Seyhan taşması durmuş ve su dünkün- RİNE Keske olzllamır. Bu 08 retle tehlike kalmamıştır. Güreş seçmeleri dün akşam yapıldı Balkan güreşlerin? iştirak edecek gü- reğçileri tesbit etmek üzere tertib edilen seçme müsabakaları dün akşam Beyoğlu Halkevi salonunda büyük bir kalabalık önünde yapılmıştır. Bu seçmeler, galibiyet ve mağlübiyeğ kabul edilmediği ve her güreşçiye 20 da- kika müsabaka yapmak hakkı verildiği cihetle bir nevi ekzersiz mahiyetinde ol- muştur. Yalnız müsabakalarda hazır bu- lunan & federasyon erkânı sporcularımıza not vermişlerdir. 36 kiloda Kenan - küçük Hüseyin, 61 ki- loda Yaşar - Suad, 68 da Yaşar Doğu, Yusuf Aslan, 72 de Celâl - Kandemir, 19 da Mersinli Ahmed - Vahid, 87 de Mus- Voleybol müsabakaları Mektepler arasında tertib edilen voley- bol maşlarına dön Meyoğin Halkevi sah Nakleden : (Vd - Nü) — Öyle olacak... Fakat her halde | Biçare bütün gün didinir, çalışırdı... asilları sizin Korsankaya tarafından- mış... Zavallı kadıncağız buraya gel- diği vakit adamakıllı deliydi. — Deli mi? — Amma, öyle saldıran cinsten de- gil. Kimseye zararı dokunmuyordu.... Bütün gün şu küçük bahçedeki ağa- cın altında otururdu; gelip geçenle. rin seyrine dalardı... Kızlarının ikisi de pek hoştu... Küçük, cana yakın bir yavrucaklı... Büyüğü Ise, evin ge- çimini uyduracağım diye kendini he- lâk eder, dururdu zavajht... — Tamam, işte onları Arıyorum, çavuş... Fakat rica ederim benim bu. ralarda tahkikat yaptığımdan kimse- ye bahsetme... Bunun kendimce pek mühim sebepleri var... Anlıyor mu- sun? — Başüstüne... — Şimdi söyle bakalım: Nerede bu Iki kızla anneleri? — A... İşte o ciheti pek bilemiyo- rum... Kafes yene yerli yerinde duru- yor. İçindeki kuşlar uçtu, gitti... Za- ten o yetişmiş, güzel kızın burada ne İşi olabilirdi?... Elbette gidecekti... . Akşamları dera alır, gündüzleri has- tanede çalışırdı. — Hastanede mi? — Evet... Çavuş, Şerminin yalnız güzel değil, Ayni zamanda okumuş ve hamarat bir kız olduğunu medhe başladı. — Pekâlâ, ağam... Bu bahsettiğin Şermin hanım burülardan ne zaman kayboldu? — Durun bakayım... Bir buçuk 46- nedenberi gördüğüm yok... Ondan daha evvel kendisile çok konuştum: «Gidip şehirlerden birinde kendime bir iş bulmalıyım, annemi iyi bir has» taneye yalırmalı, kardeşimi de mek- tebe vermeliyim!» diyordu. «*Burada- ki hastanede, mektepte olamaz mı?» dedikçe; «Görüyorsun, olamıyor, çâ- vuş!» cevabını veriyordu. Annesinin hastalığını İstanbulun iyi bir hasta- nesinde geçirirler, burada işin üste sinden gelemiyorlar sanıyordu. Her halde sıkıntıda idiler. Biraz vardı, bitmişti. Kızcağız, o paranın yardımile şimdiye kadar evi idare edebilmişti. Amma bundan sonra paraları | tarafından mektepler arasında tertib odi- len ilg maçlarına dün Şeref ve Taksim #tadlarında devam edilmiştir. Talebeler- den mürekkeb büyük bir meraklı kütlesi- nin takib ettiği bu maçları sırasile bildi- riyoruz: VEFA - YÜCE ÜLKÜ Taksim stadinda günün lik maçı Yüce Ülkü ile Vefa liseleri arasında yapılmıştır. Relik Osmanın idaresindeki bu maça ta- kımlar şu şekilde çıkmışlardı: Vefa: Nadir - Ahmed, Murad - Halid, Nâzım, Şağdman - Şahab, Mümtar, Zeki, Necdet, Sabahaddin. Yüce Ülkü: Mazhar - Necmi, Alâeddin - Selim, Kemal, Doğan - Murad, Paruk, Mustafa, Süleyman, Kenan. Oyuna Yüce Ülkü başladı. Küçük cüs- seli olmalarına Vefalılar derhal hâkimi kib kaleyi sardılar. akınların birisinde topu kurtarmak İste- yen Selim ters bir vuruşla topu kendi ka- lesine soktu. Bu suretie Vefalılar birinel saplarını yaptılar. Bu sayıdan sonra Vofa taxylki fazlalaştı. Ve devrenin sonuna doğru Zeki ve Necdet takımlarının sayılarını üçe çıkardılar. Ve devre bu şekilde nihatlendi. İkinci devre- de her iki takımın çalışması bu neticeyi değiştirmedi ve müsabaka 3-0 Vefa lines sinin galebesile bitdi. BOĞAZİÇİ - ŞİŞLİ TERAKKİ mm e Terakki ifeleri arasında yapıldı Tezcanın idaresinde yapılan bu si kaya ber iki takım şu sekilde çıkmışlardı: Bokaziçi: o Hayrullah - Nusret, İsmet - “Necdet - Tesid, Minstafa, Şişi Terakki: Ali - İhsan, Ahmed - Ömer, Binammer, Fethi - Şaban, Ertağrul, Siret, Turgut, Rasim, Oyun başladığı andan itibaren Boğaziçi lisesinin hâkimiyeti altına girdi Ve ni- hayete kadar bu şekilde devam etti. Ra- kibins nazaran çok kuvvetli bir takım olan Boğaziçi futbölcüleri muntazam bir çalışmanın semeresi olarak birinci küme takımlarımıza lâyık teknik bir oyun gös“ teriyorlardı. Üstüste yaptıkları akınların birisinde kale yakınında topu yakalıyan Süreyya yavaş bir şütle takımının birinci golünü yaptı ve bütün çalışmalara rağmen bu netice değişmeden birinci devre 1-0 niha- yetlendi. İkinci devrede Boğaziçinin hüki- Tüğmen ya, Mustafa ve Niyazi vasıtasile dört pi daha yapan Boğaziçi lisesi takımı maçtan 5-1 galib çıktı. Şeref stadında yapılan maçlarda da Darüşşafaka - Pertevniyal 2-0, Ticaret - Sanata hükmen galib gelmiştir. Bugünkü maçlar TAKSİM STADI : Beyoğluspor - Galatağençler Saat ”. Kurtuluş - Beylerbeyi . Vefa - Süleymaniye » 1500 ŞEREF STADI : Davudpaşa - Feneryilmaz (oO» 10 Eyüp - Şişli » MAŞ Kasımpaşa - Beykoz » 440 Beşiktaş - İ, Spor » 1530 FENER STADI : Gulatasaray - HUĞİ » 1330 Penerbahçe - Topkapı epeyce kazanması Jâmımgeliyordu. Kaptan bey! Şayet yalnız başına ol. saydı çok iyi, çok paralı işler bulurdu bu kızcağız. Amma, deli kadınla ve çocukla beraber idare etmesi kabil değildi. Ayakları köstekli gibi serbes hareket edemiyordu. Bununla bera- ber, hayatını kazanmak, ailesini kur- tarmak niyetile gitti. i o — Nereye acaba?... Ne dersin: Bu- rada bana bu hususta malâmat ve- recek kimse var mıdır? İ — Sizden başka da arıyanlar oldu. Zira, Zonguldakta Şermini pek çok kimse gözüne kestirmiş; kendine ya- hut oğluna almak istiyenler oluyor- du... Bir bakışta âşık olanlar vardı. ? iğ — Ağreslerini bulamadılar, — Ya... — Gittiği mrada bana şöyle dedi idi: «Süleyman çavuş! İstanbula gi- diyoruz.» İki göz iki çeşme ağlıyordu. Çavuşun da gözleri sulandı, İ o— Şerminciğin oturduğu evin bah- çesi çiçek içindeydi. Her sabah ve | her akşam yeşil kovasile kendi sular- İ dı. Pekiyi bir kızcağızdı. Buradan İ her geçişinde kendisile konuşurdum. ic — Demek nerede bulunduğuna dair malâmat yok. | — Gittiklerinden sonra bahislerini | hiç duymadım. İSLAM TARİHİNDE Türk kahramanları 'Tefrika No. 63 Yazan: İskender Fahreddi Andronik bu söze fena halde hiddetlenmişti, elindeki kamçısıni sallıyarak yerli ihtiyarın sırtına indirdi — Neden üzerimize saldırdın? Biz seni birdenbire yabancı sanmıştık. Meğer sen bizim dostumuz muşsun! Diyerek ME okşadı. Şaraplar dolup iu, Bizanslı amiral, yerlilerden, İbrahimin kız kardeşi hakkında kâfi derecede malâ- mat alınen, adamlarını toplayıp meyhane- den çıkmıştı. Amiral Andronike: — Fatma, yeryüzünde bile eşi az bulü- nan güzellerden biridir. Demişlerdi. Andronik, Suriye sahillerine kadar gelmişken, imparatora götürülmesi ir eden böyle nefis bir hediyeyi burada nasıl birakabilirdi? Bizanslı korsan (Nehrülkelb) e giderek, o gece Falinayı evinden kaçırmağa azmet- şii. .. Fatma: «Haccac geliyor» diye bağırınca.. Korsanlar, erin etrafını sarmışlardı. Fatmanın herşeyden haberi vardı. Kar- deşi İbrahim, Bizanslılardan önce eve ko- şarak: — Kapıları kapıyalım.. Korsanlar seni kaçırmağa geldiler! Demişti. İki kardeş, ağaçların arasındaki küçük evlerini « güya bir kale içinde imişler gibi- müdafaaya hazırlan, iL Amiral Andronik, (Nehrülkelp) kenarın- da muhafızlarile beraber bekliyordu. Evin etrafını saran korsanlar, amiraldan şiddet- M emir almışlardı. Fatmayt kaçırmadan dön- miyeceklerdi. Andronik o gece sabaha karşı Fatmayı mutlaka yakalayıp gemiye götürmeğe karar vermişti. Andronik inadcı bir adanıdı, Bi- zansta da hemen her dediğini yaptırmış, bu suretle, halk arasında: «Muvaffakıyet- U.. inader.. demir kollu.» adlarile tanınmış- tv. Andronik, maiyetindeki Korsanlara: — Bu gece, güneş doğmadan, Arap dilbe- rini yanımda, görmek istiyorum, Diyordu. Nehir boyunda bir ağacın di- binde oturmuş, şarap içiyordu. » Bizanslı amiral şarap ve kadın düşkü- nüydü. Bizansta ve Adalar sahilinde onu tarnimıyan kadın ve meyhaneci yoktu, Korsanlar, Fatmanın evini sardıkları za- man, Andronik nehir kenarında rasladığı yeri ihtiyar bir Arapla konuşuyordu: — Fatma, gerçekten, söylendiği kadar gü- zel midir? İhtiyar korku ve heyecan içinde titriye- rek cevap veriyordu; ün Arabistanda Patma, yöpleler Biter ezeli — Sen tanır mısın onu? — Tanımaz mıyım? Hergün onu, uzak- tan olsun görebilmek için, bahçeye çıkar, saatlerce beklerim. — Sen de hem bu yaşta- onun vurgun- larındansın demek?!.. — Suriyede ona vurgun olmıyan kim var ki?.. Onu herkes sever, Fatma sokağa çıktığı zaman, bütün yolcular yollarını şa- gırır. Bütün gençler saraya tutulmuş gibi titrerler. Biz ihtiyarlara gelince, hepimiz nüzul isabet etmiş gibi, bir anda yerlere s6- riliriz. Andronik kahkahayle güldü: -—- Neden evlenmiyor bu kadın? — Bilmem. Bir sevdiği olsa gerek, diyor- lar. — Bu kadar güzel ve cesur bir kadının kalbi, dibi delik bir su küpü gibi boş değii- dir ya, — Şüphesiz.. - — Sen bilirsin onun kimi sevdiğini... Hay- di, söyle bakalım! — Haccacın yeğenini seviyor ve onun gelmesini bekliyor diyorlar amma. inarımı- yorum. — Kimseye mektup yazmışlar mı acaba? 8 küçük yerdir. Yazsalardı işitilirdi. Kaptan, elini cebine götürdü, Bir lira çıkarıp uzattı. Usta kabul etmiyerek; — Yok, Vallahi almam... - dedi. Reddinde o kadar samimi idi ki, Bürhan Korsanoğlu fazla ısrar ede- medi. Çavuşu selâmlayıp veda eder. ken: «— Bir buçuk sene evvel gitmiş- ler... Pervin delirmiş... Bu iki yavru- cak da yaşama vasıtasından tama- mile mabrüm kalmışlar... Zavallı- Jar!... Şimdi bunları nerede bulma. 42...» diye düşünüyor ve üzülüyordu. Karşısında beliren ve kalbine ümid yeren İz, işte, böylelikle, gözüktüğü noktada derhal kayboluverdi. 'Tabakasından bir Sipahlocağı çi karıp dudakları arasına Sikiştırdı. Sonra, tabakayı ameleye uzattı; — Al birader, bü benden sana ya- digâr olsun. Deminki anlattıkların- dan ihtiyaçta olduğunu hissettim. Sana iyi bir bekçilik vermeleri İçin şirkete mektup yazarım. Sen öbür Si şirkete uğra. Orada işe geçer- 0 vga iski — Yazmamış olacaklar. Zira bura- | Andronik birdenbire sarsıldı: zel, en cesur erkeği... — Hacene dedin de aklıma geldi: Bu seri adam, kâlâ hallfenin veziri mi? — Hem veziri. hem de Hicaz valisi, İhtiyar bunu söylerken, hayretle nım yüzüne baktı ve ilâve etti: — Siz, Haccacı tanır mısınız? — Hayır. Adını duydum. Yüzünü lar görsün. — Halllo onu yanından ayırır mi bis O vaktile Abdülmeliğin sağ kolu idi, di de Velidin sağ koludur. j — Hacene askerlikten anlar mı? Onun kiden bir deveci olduğunu a - Hacca, son günlerde ayni ordunun başkumandanı oldu. ni Birans kumandanlarının da eskiden bi balıkçı olduğunu söyliyenler vari Andronik ihtiyarın sözlerinden muşta. Kendisine bir kadeh şarap uzattı. Ihtiyar: — Ecn müstümanım, dedi, sarap biz! dinimizde haramdır. İçemem. Korsan tekrar Haccae mevzuuna döndü: — Ben, halifenin böyle bir adama buğlayışına şaşıyorum doğrusu. Haccac, Kİ ne ders desin, serseri bir deveciden b birşey değildir. O, benim yanımda o kendisini uyuz bir eşeğe seyls bile yapmi dım, - O da size, küçük bir karpuz kayıği! emniyet edemezdi. Çünkü, Haocac, Bizan ların -hergey olabileceğine- fakat den olamıyacağına kanldir. Andronik bu söze fena halde hldde! mişti, Elindeki tel kamçısını sallıyarak yı M ihtiyarın sırtına indirdi; — Ensen kaşınıyor galiba... İhtiyar Arap yere devrildi. — Allahım.. ölüyorum. sen beni a ihtiyara bir kamçı daha — Allah, buralardan şok w Geber.. melün! Sen, benim kim o hâlâ anlıyamamışsın... Benimle ay & yorsun, değil mi? Bu sırada, Bizanalı korsanlar, riden stılan oklardan yaralanıp birer b etraftaki uçurumlara yuvarlanıyorlardı. Andronik elini ağzına götürerek, gür b sesle haykırdı: — Hâlâ o kahbeyi yakalıyamadınız Babah oluyor. Çabuk olunz, tembel het ler... .übnan dağlarının sırtından Ii Mr Göetermiyti ORAN dınlanıyd 1 Birdenbire ne oldu?! Gök mü gürledi? Lübnan dağlarının üstünden bir vollü mi fışkırdı? r Bir gürültü... Fakat, bu gürültünün kimse anlıyamadı. 'Nehrülkeb yatağının üst sırtlarından m hiş bir akımcı alayının at sesleri işitiliyö du. Korsanlardan biri: — Dağların sırtından (Cin ordusu) geliyor yoksa?... Diye söyleniyordu. Andronik şaşırmıştı. Bizanslı amiral, yanındaki muhafızlar! DA: dg — Bu gürültü nedir? Diye sorarken, amiralın kulağına şu ler erişti: — Yaşasın Haccac. Yaşasın h kahraman muharipleri., Andronik, kendi dilinden anlıyan birr ki yıkçıya sordu: — Ne diyor bu bağıran adamlar? (Arkası vari — Eyvallah. Uzaklaştı, Pek mağmumdu. Demek ki Şermin ıztırap müzayaka içinde kıvranıyor. Demek k! bu felâketlere kendi bebiyet verdi. Demek ki bulamıyacak... ... Kaptanın Menzili den üç gün geçmişti. Korsanoğlu, Şerminin Zonguld ta izini araya dursun, Sühi Elsta li İstanbulda metresi için muvafık $ yuva hazırlamaktaydı. İ Oraya baktı, burayı gezdi. Neret daha muvafık olacağını kestiremiyö du. Tereddüd içindeydi. Nihayet, İramvay o caddesinde uzakta, sirin bir sokak içinde, bah: li, manzaralı, Villa Suzanne diye b ev buldu. Sahibi seyahate Eşyasile birlikte kiraya veriyor, 1 Oh! Bundan Alâ bir fırsat bulun#© mazdı. Orasını bol keseden kiraladı: O skşam saat dokuz raddelerindö Vila Suzanne'n demir parmaklıği önünde bir otomobil durdu. Şoför © kaç küçük bavulla bir kaç büyük PX ket indirdi. Ve vere uzun boylu, 281 endamlı bir delikanlı indi. Spor pi dösüsü icinde göze pek güzel gel bu genç bizim Süha idi, (Arkası var) ziyaret edişin İrrere rs EEE Eyee si sMTEENEZAE ssnerey“Byyulpas, EYES BE. gi e