Tafta çarşaflı kadın © Nuri Namık bembeyaz saçlarını parmak- © ları ile düzelterek: © — Hey gidi günler hey... dedi, aklıma es- “ki bir çapkınlık hikâyesi geldi. Bu benim Mez geçen bir vakadır. Oldukça bu- pr aralık gözleri kendisinin duvarda asi- Briuran gençlik resmine takıldı. 3u kaytan bıyıklı, siyah gözlü, yakışıklı “ikanlı fotoğrafına bakarak; - İşte, dedi, tam bu çağda idim. Çok pinç, âdeta çocuk denilecek bir yaşta ev- © lenmiştim. Daha doğrusu evlendirilmiştim. © Pek toy bir delikanlı i&im, Lâkin çok gözü açık, uçarı çapkın arkadaşlarım vazdı, Bun- lar İştanbulun bütün meşbur mesire yer- lerini dolaşırlar, bin bir türlü maceralar g€- giririerdi. Onlar bazen bifibirlerine başla- latırlarken ben aptal aptal bir köşede dinlerdim. İsterdim ki, be- nim de öyle heyec. nâceralarım olsun. Yavaş yavaş ben de onlarla beraber big takım eğlencelere, gezmelere gidiyordum. Hati gece âlemlerine iştirak ettiğim, ba- yen öve pek geç geldiğim zamanlar da ol yordu. Karım benim bu hallerimi gördük- çe çileden çıkıyordu O zamanlar Kadık de © oturuyorduk. Kuşdili çayırnın en civeivli zamanları idi. Akşam üstleri çayır âlemlerine, piyasaları- na devam ediyordun Karım bana bazen soruyordu: — Sen böyle sık sık Kuşdili çayırına de- Başımı kaldırdırı — Vallahi de öyle bir uğı karıcığım... dedim, çayı- m. Biraz dolaşıy: Sonra arkadaşlarımla beraber bir dostumu- gün filân evine gidip çene çalıyoruz. Ben gayırda o kadar az kalıyorum ki-. öylediklerim yalandı. de gezip dolaşıyordum. mda bir ı bir araba nde tafta yafl 1 arabası, bi- inde kalın peçesi vardı, dna baktığın, beni uzun ereden anladın? a: Erbabi anlar... dedi, peçe değil, tahta» perde olsa bağ hareketinden onun nereye daha ras geldik. Gene bana doğru başını , hafif bir hareket yaptı. Nall ba — Ben sana demedim mi? diye güldü. O günden sonra & nimle dehşetli alâkadar oluyordu. Nihayet aramızda işaretler başladı. Kar- #ılaştığımız zaman ben sanki fesimi düzel- #iyormuş gibi yaparak ona temenna ediyon dum. Bazen de yakama taktığım bir gül goncasını koklarken gözlerimi süze süs ikıyordum. Bu suretle: «Sen de biz sın!» demek istiyordum. O da benim işaretlerime renk renk men- dilleri ile mukabele ediyordu. Bu suretle aramızda uzaktan uzağa bir konuşma ve anlaşma hasıl olmuştu. Lâkin bu hakikaten anlaşılmıyan bir ka- dindi. Akşam piyasalarının en zevkli za- manında birdenbire ortadan kayboluyordu. Bonra bir türlü bu kadının evini öğreneme- miştim. Yüzündeki kalın peçesinden çehre- sini de görmek kabli olamamıştı. Fakat bu- Ba rağmen onu düşünmekten kendimi ala- mıyordum. Biz, o vaktin gençleri çok da- ha hayalperest insanlardık, Bir çarşaf pe- lerini altında dışarıya çıkmış bir kadın dirseği bizim yüreğimizi hoplatmağa KANI gelirdi. İşte ben de henüz yüzünü bile görmediğim 0 tafta çarşaflı kadın etrafında ne bhâ- yYaller kuruyordum. ne hayalleri. Bir akşam bir fırsatını bulup mektubu sevgülmin arabasına attım. Bu mektupta ona bir sürü diller döküyor, kendisini ten- ha, münasip bir yerde bekiiyeceğimi, eğer lütfen bu ricamı kabul ederse dünyalar be- nim olmuş gibi sevineceğimi de yazıyorum. Ertesi günü büyük bir heyecan içinde traş oldum. Giyinirken karım; — Kuzum Nuri, dedi, bugün bir yere git- me.. Pek ziyade canım sıkılıyor, evde otuğ Karımın bu arzusu karşısında şaşırıp kal- mıştım. — Olmaz yavrum mühim bir işim var.. dedim. Lâkin karım inad etti: — Dünyada bügün gitmiyeceksin.. gününü de bana hasret canım... Benimle âdeta kavga ediyordu. Nihayet benim mutlaka gitmek niyetinde olduğuma anlayınca ne kadar ayakkabım varsa hep- sini ortadan yok etti, Bu suretle evde hape- olmuştum. Kafeste kapatılmış vahşi big hayvan gibi çırpınıyor, çarpınıyordum. Üç dört saat böyle geçti. Rrandevu saati gelmiş ve çoktan geçmişti. Karımın bu mü- nasabetsizliğine deli olacak kadar sinirlen- im. Bir aralık evin kapım çalındı. Kim gele beğenirsiniz. Tafta çarşaflı kadıni.. Onu karşımda görünce az daha aklımı kaçı- racaktım. Bizim evin adresini de nasi öğ- renmişti? Ne diye gelmişti? ihayet meseleyi anladım. Müthiş biz tu- düşmüştüm. Karım beni kontrol etmek için bu hileye baş vurmüştu. Şık bir çarşaf buldurtmuş, bizim ahretlik kıza bunu giye dirmiş. Eline de istediği kadar pars ver- miş... Ben sokağa, gezmeğe çıkınca ahret- UR! de arkamdan gönderiyormuş... Ben de budala gibi tafta çarşaf içindeki! mhretliğe işaretler edip, mektuplar atmışım... O günü evde kızılca kıyamet koptu. Ben de biz da» ha çapkınlık filân yapmamağı yemin ot- tim Hikmet Feridun Emniyet Sandığı Müdürlüğünden: Nişantaşı Güzel Bahçe Sokak 6-1 No. Ap. 1 inel katta B. Şemsettin Üzel 77/8/939 Bir Ziraat Bankasındaki mevduntana ald 12284 numaralı cüzdanı kaybettiğini söylemiştir. Yenisi verileceğinden eskisinin hükmü ol mıyacağı ln olunur. 4 Kadıköy Kımlay kaza şubesinden da» vet: Şubemliizn yıllık toplantı 20/Şubei/ 940 pazar günü saat 10,30 dn Kadıköy Halk. evi üzerindeki şube markezinde yapılacağın- dan muhterem azanın teşrifleri rica olu- nur, « (3 Ze) CUMA 23/2/9540 TÜRKİYE SAATİLE 1230 Program ve memleket saat ayarı, 1235 Ajans ve meteoroloji haberleri, 1240 Türk müziği (PL), 1330-14 Müzik: Karışık program (PL) 18 Program ve memleket saat ayarı, 19,05 Türk müziği Çalanlar; Fahire Fersan, Cev- det Çağla, Refik Fersan, Fahri Kopuz, i— Okuyan: Necmi Riza Ahıskan, 1- Muhayyer peşrevi, 2- Arif bey - Muhayyer şarkı: (Meyhane tarabgâhı meyi), $- Tambur Al. Muhayyr şarkı: (Foryada ne hacet), 4- Sup- hi Ziya - Muhayyer şarkı: (Titrer yüreğim her ne zaman yâdın isen), 5- Cevdet Çağla - Keman i, 6- Şevki bey - Hüseyni şarkı: oku sinem deler), - Hüseyni şa Bevdiği m cemalin çün- kü göremem), 8- Hüs Okuyan: Semahat Özdenses, 1- Bimen Şen- Kürdili H. şarkı: (Ateşi aşkın dile etti eser), 2- Bedriye - Kürdi H. şarkı: (Kararan su- larda), 3- Yosari Asım - Kürdili H, şarkı: (Sen giteld bir âfeti devran), 4- Şemsetdi Ziya - Kürdill HE. şarkı; (Bıktım elinden), 18,50 Türk müziği: Oyun havaları Sadi Ya- ver Ataman, 19 Serbes saat, 19,10 Memleket saat ayarı, Ajarıs ve meteoroloji haberleri, 10,25 Türk müziği: Çalanlar: Cevdet Çağla, Fahire Fersan, Refik Fersan, Fahri Kopuz, 1 — Okuyan: Sadi Hoşux, 1- Ke- mani Sadi - Segâh şarkı: © (Ruhum- da ölen onağmede), 2 - Tanburi AH - Segâh şarkı: (DU harabı aşkınam), 3- Hay- ri Yenigün - Hüzzam şarkı: (Ölürsem ya- zıktır), 4- Sedat Öztoprak - Hüzzam şarkı: ( gönlüm yıkılsın), 5- Sadet- tin Kaynak - Hüs türkü: (Aglarım çaglar gibi), 6- Sadetitn Kaynak - Hüseyni türkü (Kara bulutları kaldır ovadan), 2— Okuyan: Mefhâret Sağnak, I- AH bey - Karcığar şarkı: (Aldim dil nâşadımı), > Arif bey - Karcığar şarkı: (Gönlümün hay- M zamandır), 3- Sadettin Kaynak - Türkü: (Bağrıma taş basaydım), 4- Sâdettin Kay- nak- Türkü: (Esmerim kıyma bana), 29 Konuşma (MD kahramanlık menkibeleri), 20,15 Temeli: Nef'i n: Mithat Tansuk, 21,18 Konuşma (Sıh 2211), 31,30 Müzik; Radyo orkestram (Şe! 1- Mozart: Sihir Flat operasının uvertğ- rü, 2- Mozart: Flüt konçertosu (re majör), | Bolist: Zahid Bezen, 3- Orleg: İkinci Peer Gynt sulti, 2215 Memleket saat ayarı, ajans haberleri, ziraat, esham - tahvilAt, kambiyo - nukut borsası (flat), 2235 Mü- sik; Cazband (P1,), 23,25-23,30 Yarınki prog- ram ve kapanış. Tekirdağında atletizm müsabakaları Tekirdağ atletizm müsabakalarına İştirak eden atletler Tekirdağ (Akşam) — Bu hafta Te- kirdağında beden terbiyesi bölge baş kanlığınca atletizm müsabakalarının be- şincisi o yapılmış, 2000 ve 6000 metre olan bu koşulara ortaokuldan 12, klüp- lerden 9 genç iştirak etmiştir. Atletizm ajanının ve spor eğitmenin nezaretinde yapılan bu müsabakalar halkımız ara Tuzak içinde Tuzak 'Tefrika: No, 74 Hemen o 5 akşam, “Baha, ansızın Şa mektubu yâzıyordu: <İşler yolundadır. Yakında mahsul alacağız.» Ve ertesi gün şu telgrafı aldı: «Geliniz» Belkıs Kolonbey'den arka- daşı Tezer'e mektub Kardeşim Tezer, Seninle bu yaz biribirimizden uzak kaldık. Çok müteessifim, çok üzüntü içindeyim. Ah, ne fena oldu! Bilirsin, babam Yeşilköye bayılır. Bu mevsimi de orada geçiriyoruz. Kendi sabahları otomobiline atlıyor; İstanbula, vazifesine gidiyor. (Bu «vazife» sö: nasıl telâffuz ettiğini bilirsin!) ve biz Yeşilköyde kalıyoruz... abiat güzel doğrusu: Deniz, gü- neş, bahçe, çiçekler, kuşlar... Ve ben... Ben hepsinden mesudum... Bütün bu güzel tabiattaki saadetin timsali gi- biyim... Hikâyemi ezber öğrendin, güzelim... Ben benim yegâne mahremi esrarım- sın... Fakat gene tekrarlamaıktan ken- Nakleden : (Vâ - Nü) dimi alamıyacağım. Hayat dedikleri ne garip şeyi... Bir müddet evvel ne kadar sakin- dim. Ruhum, üzerinde hiç rüzgâr es meyen bir denizin sathi gibidir. Gece- leri rahat uyuyor, gündüzleri rahat geziyorum. Endişem, kaygum yoktu. Beyoğluna inip mağaza mağaza dolaş- mağı yahut ata binip kırlarda gezmeği! dünyanın en büyük bahtiyarlığı sayı- yordum... Hele seninle karşı karşıya geçerek kahkahalar atabildim mi ar- tık keyfime payan olmazdı! Hülâsa tuvalet, müzik, gezmeler... İşte bunlar İ bana kâfiydi... Başka birşey düşündü- güm yoktu... Yalnız derdii kuzenimi arada sırada aklımdan geçiirrdim. Bu Werther tavırtı delikanlının kalbini burkultan azap acaba nedir diye dü- şünürdüm. Herhalde bir aşkı olacak- tı. Birini seviyordu. Amma kimi?... Hani Tezerciğim, bana kuzeninle hissiyatınızı anlatmıştın; hep sizi ta hayyül ederdim... On beş yaşındaki halin gözlerimin önünde canlanır, Da- ha o zamandan İtibaren ne kadar gü- zeldin! Kuzenin atla gelir, çınar ağır cınım kovuğuna koyduğun mektubu sında sempatik bir intiba bırakmış, ke- sularda derece alan gençlerimizin hedi- yeleri valimiz tarafından kendilerine verilmiştir. Önümüzdeki pazar günü de (7000) metrelik son koşu yapılacaktır, Tekirdağına tayin edilen spor eğitmeni B. İbrahim Sevim gelmiş ve sporcuları- mizi çalıştırmağa başlamıştır. alırdı, Orası sizin posta kutunuzdu. Bu çocuk belki de senin hayatında büyük rol oynardı. Fakat ne avara in- sanmış! Avareliği şundan belli ki, s8- nin posta kutuna günün birinde başka bir mektup koymuş. Meğer hizmetçi- niz Perran'la da sevişiyormuş. Ona yazdığı randevu mektubunu yanlışlık» la sana bırakmış. Böylelikle iş mey- dana çıktı. Bu çifte hata yüzünden ku- zenin senin gibi bir hazineyi kaybet- ti. Fakat doğrusu senin cihetinden iyi oldu. Çünkü bu derece hafif meşrep bir insanla ne yapacaktın? Derler ki, âşıklar yeni hiç birşey kaş- fedemezlermiş. Daima biribirlerinin yaptıklarını tekrarlarlarmış. Bizim de bir mektup kutumuz var. Bahçelerimizin arasındaki duvarın bir kovuğunda bulunuyor. Üzeri sar- maşık dallarile kapalı, Biliyorum, bu mevzua dair fazla boşboğazlık yapma» mam lâzım, Fakat senden gizliyeceğim hiç birşey yoktur. Şayed herşeyi sana bildirmesem esrarım beni boğar, öl- dürürdü, Tezerciğim! Sana onu tekrar medhedeyimı Komşumuz bir şefkat, nezaket hasi- nesi, kardeşim! Samimiyeti noktasın»- dan eşi bulunmaz insanlardan. Haki- katen çok şansım var. Güzel, zeki, tah- si... Hülâsa hiç bir noksan yoki İSLÂM TARİHİNDE Türk kahramanları Tefrika: No. 61 Yazan: İskender Fahreddin Haccacın ısrarı üzerine Halife namına yeni paralar basılmasına karar verilmişti.. i — Bu halden ben de memnun Beyid! dedi - Fakat nasıl oldu, bilmiyo- rum.. Bu müthiş zehiri evime kadar #0&- muşlar. Önce çocuklarım, damadlarım.. da- ha sonra du ben alıştım. Sakalımı da değil, boynumu kesseniz, bu Lehlikeyi önliyemez- siniz! Peki. ne yapalım da kurtaralım üm- meti Muhammedi bu korku d İlk önce, afyo değilim, kanları bulup hudud haricine atınız. Bun- Yardan başka, ne niz, bu korkunç sal S geçemezsiniz! Yarın sakalını bağışladı. Yal- sile iktifa ederek serbon bi- Haccac ihtiyarın öğü i çok yer bulmuştu. O azşam halifeden bir er dı. Şamın içinde yetmiş bir tane gizli afyon idu, Bunların hepsini kapattı ren tacirleri buldurarak birer biri et dışına attırdı. Bu tüccarlar tan gelen va ü salar kazanan kimseler de vardı. izansa dönünce, m ve ge! a, tehlike hafini bir korku vardi afyon içenleri de hudud ha- kadar büyüme: Endişe ve telâş iç geçen Hacca» de önlediğini görü disini bir müddet daha Şamda alıkoym ağa mecbur olmuştu, Zira, sön günler tan gelen yolcular, Şama yeni yı ler getiriyorlar ve afyon memnuiyetinden Bizanslıların çok müşteki olduğunu söylü- yorlardı. İki memleket arasındaki tie: bu yüzden hayli gevşemişti. ma sık sık gelen tacirler seferlerini leştirmişlerdi. Bizans kralı, Halifeyi nasıl tehdid etti? Şamdan hudud haricine çıkarılan Bi- zanslı tacirler, Haccacın xolmünü ve Bi- zanslılara karşı gösterdiği şiddeti impara- tora anlattıkları zaman — Halifenin adamları bize hakaret etti- ler ve imparatorun resimli paralarını yere atıp çiğnediler, Gibi, imparatoru tahrik edlei sözler de ilâve etnişterdi. O zamana kadar Arabistanın birçok yer- lerinde Bizans imparatorluğunun altın, gü- müş, hattâ bakir paraları geçerdi, Bilhassa Şam ve civarında aliş veriş ya- panlar Bizans paralarına halifenin para- sından çok daha kıymeti! tutarlar, dalma bu paraları toplamağa çalışırlardı. Bizans imparatoru, Şamda hakarete uğ- rıyan Bizanslı tacirlerin şikâyetlerini din- leyince fena halde hiddetlendi: - Halifeye hemen bir mektup yazılsın. bize tarziye vermez ve tüccarlarımızın za- rarını tazmin etmezse, Arabistan sahilleri- ne asker gönderip onlara hadlerini bildire- ceğim, dedi. İmparatorun veziri, halife Velide uzun bir mektup yazarak, imparatorun sözlerini Bananeler söylediğini bilsen... İs- tikbaldeki saadetimizi basit, sakin bir halde bekliyor... Rayihalar, çiçekler arasındaki bir gölgeliğe gizlenmiş gibiyiz... Sanki âtinin inkişafını seyrediyoruz... Gürültüsüzce ve bi- zim saadetimizle mesud insanlar or- tasında... Seninde bize karşı ayni hissiyatta olduğuna eminim. Kalblerimiz, birlikte çarpıyor. Bir arzumu söylemeğe başladım mı, hemen anlıyor, yapıveriyor. Me- yillerimiz biribirinin aynı Evimizdeki son müsamere esnasın- da bana projelerinden bahsetti... Bu sefer daha cesurâne, daha emniyetle konuştu... Onu dinlememeği ister- dim... Esasen gözleri, sözlerinden da- ha mânldar Büyük bir sempati bizi biribirimize doğru sevkediyor. Cereyana kapılı» yorum: Mukadderatın beni sevketti. gi tarafa doğru gidiyorum... Başka türlü olmasına da imkân yok! Onda bilhassa hoşuma giden, hissi- yatından dolayı duyduğu gururu 1z- har etmesidir. Konuşurken öyle lâtif tabirler buluyor ki... Gayet rabıtalı, | hoş bir çocuk... Fakat birde hazin tarafı var... İşte sana herşeyi anlattım, karde- şim: Komşuma karşı duyduğum his- siyat, derin bir dostluktur. Onun coş- | kon mektuplarını ! şallah yakında İ şım ne si İ Sühine bu mektupta aynen tekrarladı, ri un veziri, Şamda otü- Tan Emevi hükümeti reisine yazdığı mektü- bu şu cümlelerle bitiriyordu: «Biliyorsunuz ki, Suriye sahilirini müda- niz! İmparator hazretlerinin & af etmiyecek olursanız, bir avuç ordumla bütün salillerinizi işgal edeceğim...» Haccac bu u zaman, Bi- yanslı tesirleri hudud hericine ihraç hâdi- sesi üzerinden bir buçuk ay kadar bir za- man geçmişti. İmparatorun teklifini #kisi birlikte tedklk ettiler. Halife Velld birdenbire telâşa düştü: — Birkaç rfyon tacirinin hakaret gör- e iki devletin harbe tutuşması mı icap Haccac, hı > İspanyaya kadar el uzatan ve orduları delesi suretile i kalmamış, herkes parasin. veriş yapmağa ba de yapamadığı muvaffak oldu? k, uzun düşünce ve mü Haccac zaten Bizanslılar Aruz bekliyordu Bizanslılar Suriye kıyılarında.. Amiral Andronik, Akder çıkmış, Adalılarla dövüş gafler dönmüş cesur bir ndronik bir gün İmpi - Bunları kökünden ya- kıp süpürmeliyiz. Bu iş için ordusunun Arabistanı sarması kâlfidir!. Demişti. Ha bu sözü Şama yı di. (Arkası var) büyük bir hazla okuyorum. Kendisine dostça uzun uzun yazıyorum. Sühi'ye hayatımı o vakfedeceğimi düşündükçe büyük bir gurur duyu- yorum. Şayed arzu ederse biran bile yanından ayrılmam. Kadife gibi göz lerinin bakışı beni kendine doğru çekiyor; sarhoş ediyor... * Eğer aşk buysa ben de son derecs âşıkım, 'Tezetciğim Zannederim, Dünyada ondan başka hiç bir erkek bana onun ilka etiği hisleri âsıla. yamaz... Görüştüğümüz zaman sana anla. tacak birçok şeylerim daha var... İn- görüşürüz, güzelim. Şimdi başıma ne gaileler açıldı, görü- yorsun. Halbuki mektepteyken ba- lâmetti. Allah bilir, hayatta İ başımıza ne işler açılacak, Biliyorum, o sarmaşıklıklar arasındaki posta ku- tumuz yüzünden, Bu derdlere ben se- beb oldum. Fakat tatlı derdier... Ah, üzel... Ne seviyorum, ne s8- viyorum. Kardeşciğim, Tezerciğim! yanağından hasretle öperim Arkadaşın Belkis Kolonbey (Arkası var) Sen! iki