Gerard, elde tüfek, bekledi. Bir ayak sesi işittiğine emindi. Fakat orman edi; boğulmuştu, On adım ötesi görülmüyordu. Alman ileri karakolu, bir gün evvel Fransız hatlarında keşfe çıkmıştı. Top- çu kesif bir atış yapmıştı, Gerard şimdi belki de o kargaşalıkta mevkini kaybe- den ve yerlerine dönmek için harekete gelen bazı Fransız askerlerile karşılaşa- eN İki ağaç arasında bir insan şekli be lirdi. Başında Alman miğleri var. İstika- metini tayin hususunda tereddüd göste“ riyor. Elinde bir rovelvet, kendini muh- temel bir tehlikeye karşı korumak isti- yor. Gerard, tüfeğile nişan aldı. Tetiği çek- ti. Mermi namludan fırladı, Ormanın içi, aksi sadalarla çalkandı. Düşman neferi inledi. Elinden silâhını bırakıverdi. Kendine saldıran Geratd'a şaşkın bir halde bakıyordu. — Eller yukarı! - emrini işitti. İtmat etti. Mavi gözlü, sarı saçlı, yakışıklı bir erkekti bu... Mükemmel bir İransıcayla: — Kolum ağrıyor... Beni sağ dirse- ğimden yaraladınız! - 'dedi. Birkaç gündenberi, Fransız askerleri ne, Almanlardan istihbarat için esir al- şmaları emri verilmişti. Gerard, tuttuğu bu adamın tercümana ihtiyaç olmaksızın konuşacağını düşünerek memnun oldu. Kınaca: : — Mevzimiz üç yüz metre geridedir... Pansımanını orada yaparlar... Yürü... nan verdi, Alman âdetâ sevinç içinde: — Benim için harp bitmiş oluyor. Pariste uzun zamân yaşarım... Karım da Fransızdır... — İsmin ne? — Ludwig Kauffmann... Bu isim, Gerardın kulağına garip bir şekilde aksetti, Askeri harekât sebebile , zihninden sildiği koskoca bir mazi göz- lerinin önünde canlamıverdi: Üç sene evvel Pariste Ekse Leclere isimli bir kız tanımıştı. Onu sevmiş ve onun tarafından sevildiğini sanmıştı, Bi- ribirlerine söz verdiler, Kızın ailesi zen- gin olduğu halde, genç erkek o zaman- İar iktisadi vaziyetini henüz düzelteme- mişti, Bir müstemleke şirketile kontrat imzaladı: Bir müddet deniz aşırı sıcak memleketlerde çalışacak; avdetinde Pa- rise yerleşecekti. İlk günler Elise kendi- sine hemen her gün yazdıysa da sonra mektuplar seyrekleşti, Cümlelerinde bir tereddüdün izlerini sezmek kabildi. Ge- rard, müstemlekeden izin alıp pıcıya sualler sordu. — Bay ve bayan Leclerc, bir müd- dettir Vittel'de kür yapmağa gittiler, Küçük hanıma gelince... Ay, bilmiyor musunuz?... Dört ay evvel Lud- wizKauffmann isimli zengin bir Alman komisyoncuya vardı, Şimdi İtalyaya ve İsviçreye bal ayı seyahatine çıktılar. Delikanlı, o günü, © haftayı müthiş azaplar içinde geçirdi. Sonra, tekrar şar- ka döndü. “Alman esir, Fransız neferinin sükütu- na şaşarak bakıyordu. Gerard: — Zevcenizin kızlık ismi Elime Leclere | değil mi? - diye sordu: Erkek: — A... Evet... « dedi - tanır mıydı niz? — Simdi nerede? — Seferberlikten evvel İsviçrede, Lau- sarne'da bıraktım. Genç kadın şimdi eski halile ve yaşlı ' Tuzak içinde Tuzak |.- Tefrika No. 69 gözlerile Gerard'ın karşısında canlanı- yor, Kendi: «Sizin ağlamanızı istemiyo- rum... Hiç ağlamıyacaksınız...> demişti de, kız: «Sizinle beraber oki aslâ ağlamam...» cevabını vermişti. Yalancı aşk yeminleri... Ve şimdi, rakibi şurada, elindeydi... Ona, her dilediğini yapabi- lirdi. Kendisinden sevgilisini alan şe adamı bir kurşunda yok etse hiçbir me- ri ka terettüp etmezdi. — Kanm, esir düştüğümü öğrenince pek sevinecek.Bir çocuğumuz dünyaya gelmek üzeredir. Sustu, Zira hasmının yüzünde âdeta vahşi denecek bir ifade okuyordu. Gayri şwuri bir şekilde tehlike hissetti. Derhal mevzuu değiştirdi. — Atslarınızı iyi tanzim etmeniz lâ- zımdır. Zira mermilerinizin yarısı dün hatlarımızın gerisine düştü. Gerard, sıçradı. Mazinin kini böyle- likle sönüyordu. Bu adam memleketinin esrarını, hattâ sual sormadan veriyordu... Onun sayesinde belki binlerce Fransız ölümden kurtulacak, binlerce Alman öle- cekti... Öyleyse esir, kendinin malı ola- mazdı. Onu, zabitlerine terketmek mec- buriyetindeydi. Askerlik vazifesi, ferdi kinine galebe çaldı. İradesine hâkim ola- mamak ihtimalini yenmek için parmağı- ni tetikten uzaklaştırdı. — Haydi... Yürü...1 - dedi. Mevzie geldiği vakit, Gerard, esirini komutanına bizzat teslim etti, Suba; — Sizi tebrik ederim! - diye onun eli- ni sıktı. — Vazifemi yaptım. Bu vazifenin ona ne hissi buhranlara mal olduğunu kimse öğrenemiyecekti, Simdi, yüzünü yağmur kamcılıyordu. — Elisef... - diye mırldanıyordu. Sizin ağlamanızı istemiyorum... Hiç, hiç ağlamıyacaksınız...» Ve yanaklarından yakıcı yaşların ak- tığını duyuyordu. Jean Mariat'dan tercüme eden: Hatice a mErE A EEEEEEEEEEEE ERASER EEETATAA ERENER Boykotla cezalandırılan futbolcular Beden terbiyesi İstanbul bölgesi başkan- tığından: — Aşağıda adları, soy adları, klüpleri ve bölge sicil sayıları yazılı bulunan idman- cilara iştirak ettikleri müsabakalardaki sul hareketlerinden dolayı hizalarında yazılı müddetler için 14/2/940 tarihinden itibaren genel direktörlüğümüz tarafından muhte- 1f cezalar verilmiştir. Bu tarihten itibaren kulüplerinin ve hakemlerin bu futvolenir- ri ceza müddeti içinde müsabakalara işti- rak ettirmemeleri lüzumu tebliğ olunur, Topkapı klübünden 352 Sadettin 4 ay geçici müsabaka boykotu, Topkapı K. 53 Hakkı Özmuzrak 1 ay geçlel müsabaka boykotu, Topkapı K. 33 Salâhattin Kapsal 1 ay geçici müsabaka boykotu, Topkapı K. 1943 Ali Zeren 1 ay geçici müsabaka boy- kötu, Topkapı K. 182 Hamdi Erbaydar 1 ay Seçiel müsabaka boykotu. Bugünkü iç TAKSİM STADI : Beylerbeyi - Kale Beşiktaş - Beykoz Gazatasaray - Süleymaniye SEREF STADI : Feneryilmaz - Galatagençler Galataspor - Karagümrük Kasımpaşa - Topkapı Vefa - 1 Spor FENER STADI : Eyüp - Kurtuluş Fenerbahçe - Hilâl 1130 1330 1530 0 1145 1320 »> BW Vm Nakleden : (Vâ - Nü) — Lâkin şeyed bu saadet imkânsız- sa? I — İhtimal... İhtimal... Beni tavsif | | | ettiğiniz işi hatırlıyor musunuz? — Buraya da bu bahsi konuşmak üzere geldim zaten.. -— Demek halâ ayni mevzula meş- gulsünüz? 5 —Unutabilir miyiz hiç?... Mazinin yükü altında ezildiğimi hissediyorum... Bu hususta son bir gayret sarfelme- nizi isterim. — Atzularını pek necib, pek âsil buluyorum... Hem de diğer cihetten talihimiz varmış. — Niçin? — Çünkü münasip bir zamanda ba- na müracaat ettiniz, — Elinize bir ipucu mu geçti? — Mini mini biriz. — Son zamanda mı? — Dün. — Allah Allah... Anlatın bakalım... Yoksa talihin maküs yüzü artık bi- ze gülecek mi? Ramiz Rıfkı, yazı masasından bir dosva çıkardı, Arkasında «V nci İş diye bir etiket blan bu kâğıt tomar bi ölarak, koltuğa kuruldu. Kaptan, dostunun ve vekilinin ne di- yeceğini, iz diye ne göstereceğini me- rakla bekliyordu. Avukat: — Şermin ismindeki o kızı İlle bul. mak azminde misiniz? - diye sordu. — Bu hedefe varmak için gözden çı- karmıyacağım hiç bir fedakârlık yok- tur. — Hakkınız var, Hatıramızdaki o kötü macerayı silerseniz büyük bir ru- hi inşiraha kavuşacaksınız... Sizi şimdiden heveslendirmiyeyim. Fakat <İyi olacak hastanın doktoru ayağına gelir!» derler, Onun gibi, tesadüf yar. dımcımız oluyor galiba... — Nasıl bakalım?... Anlatın... Me- raktayım... — Biliyorsunuz ki, vaktile bütün uğraşmalarımdan bir netice çıkma mıştı, Ümidim kesilerek bu işin peşi- ni bırakmıştım. — Evet, doğru. — Hiç bir muvaffakiyet elde ede- memiştik. Köyden itibaren çocuğu da, çocuğun teslim edildiği aileyi de kay- bediyorduk. Gayet müphem surette, bir felâket geçirdiklerini, bir vapurla bir tarafa gittiklerini duymuştuk, Mektep maçları Galatasaray - Hayriye liseleri 2-2 berabere kaldılar Dün Tüksim ve Şeref stadlarinda İstan- bul maarif müdürlüğü spor bölgesinin ter- #ip ettiği futbol maçlarına devam edilmiş- ŞİŞLİ TERAKKİ - YÜCRÜLKÜ Günün ilk karşılaşmasını hakem Ahmed Ademin idaresinde Şişli 'Torakki ve Yü- eeülkü yaptılar. Oyunun birine! devresin- e Şişli Terakki daha çok bükim bir oyun- ia 2-0 galipti. İkinci devrede Yüccülkülü- ler çok enerjik ve hüklm bir oyun oyma» malarına rağmen bir göl yapabilmişler ve maçı 2-1 mağlöbiyetle bitirmislerdir. HAYRİYE - GALATASARAY Haftanın en mühim karşılaşmasını Hay- riye - Galatasaray liseleri yaptılar. Hakem Şazi Tezcanın idare ettiği bu maça İki ta- kım da şöyle çıkmıştı. Hayriye: Muvahbid - Mustafa, Ahmed - Arif, Faruk, Necmi - Tevhid, Saim, Or- ban, Kadir, İsmet, Galatasaray: Necmi - Ali, Talât - Abid, Mali, Mahmud - Bedri, Aydm, Şahab, Nuri, Bülend, Maça Galatasarayın ortadan yaptığı bir hücumla başlandı. Bu hücumu Hayriyeli- ler kolaylıkla oçeviremediler. Ve Galata- sarayın ilk anlardaki tazyik! müteaddid bücumlara sebebiyet, verdi, Hayriyenin hiç beklemediği bu tazyik epey sürdü. Fakat bilhassa Soldan inkişaf etmeğe başlıyan Hayriye hücumları da Galatasaray için €pey tehlikeli oluyordu. Oyun daha fazla Galatasaray hâkimiyeti altında oynanırken 17 nci dakikada Ay- dın güzel bir şütle ilk gölü yaptı, Bu gol- den sonra açılan Hayriyeliler bir iki hü- cumdan sonra İsmelin ayağile beraberlik sayılarını yaptılar ve bundan sonra oyun mütevazin bir cereyan almışken devrenin #onuncu dakikasında Galatasaray solaçı- &ı Bülendin kornerden yaptığı bir atışla Galatasaray Ikinci golünü yaptı ve devre 2-1 bii, İkinel devrede Hayriyeliler rakiplerine nasaran daha fazla gol'fırsalı yakalamış olmalarına rağmen bunlardan istifade edemediler. Oyun iki tarafın da gayrelli hücumlarile geçerken 26 ncı dakikada bir kafa vurüşile takımının beraberlik golü nü yaptı, Bu gol Hayriyeyi büsbütün gay- rete getirdiyse de, İki takım da başka gol ya, ndan, karşılaşma 2-2 beraber- İlkle bitti. Şeref stadında yapılan Pertemiyal - Erkek muallim maçı Pertevniyalin 14 - ralebesile İstanbul - Vefa maçıda 2-1 lanbul lisesinin galebesile âöna ermiştir. Balkan güreşleri. programı T. C, Başvekâlet Beden terbiyesi genel direktörlüğü orgahizasyon komitesinden : 8 nel Balzan güreşleri 2 mart 940 *arihin- den itibaren başlıyarak üç günidevam ede- cektir. Bu müsabakalara; fevkalâde bir vaziyet tehaddüs etmediği takdirde Romanya, Yu- nanistan, Yugoslavya ve Türkiye takımları iştirak edeceklerdir. Muhterem spotsever halkımızın bu mü- sabakaları rahaf takip edebilmeleri ber türlü tedbirler ittihaz edilmiş ve tanbulun en geniş sineması olan Çenberli- taş sineması angaje edilmiştir. Müsabakalara: 2 Mart 940 cumartesi günü saat 1430 da nacak, başla: 3 Mart 940 pazat günü saat 14 de devam edilecez. 4 Mart 940 pazartesi akşamı saat 20 de #inal müsabakaları icra edilerek derece alanlara mükâfatları tevzi edilecektir. Bu müsabakaların biletleri 20 şubat 940 tarihinden itibaren Sinema gişelerinde sa- tılacaktır. Pialler: Birinci sınıf Loca — kuruş İkinci O» » » Hususi mevki (No. 1) ia » Birinci » », » Dühuliye (No. &z) a » — Sonra? — Sonrası şöyle, elendim: Dagısta- nizade Davud beyi tanırsınız. — ismen... | — Bu zatın Zonguldak tarafların- da madenleri, toprakları ve ormanla» rı yardı, On beş gün evvel vefat etti. Kendisi benim müvekkillerim arasın- daydi. Müteveffanın evrakmı tetkik ettiğim sırada bir isim dikkatimi cel- betti, Ve dosyalarını açarak, parmağile bir yeri gösterdi: — Okuyunuz. Kaptan hayretini ifade eden bir harekette bulundu, — A.. «Balıkçı Kara Yusufun zev- cesi Pervinden alınan kira ücreti iki ra» diye yazılı... — Evet. — Bu not, kaç sene evvelki hesaplar arasında? — İKi sene evvelki, — Ondan sonraki vaziyet? — Bu evin kaça ve kime verildiğine dair, ondan sonra hesaplar arasında bir nota tesadüf etmedim. — Ev nerede? — Zonguldak civarında, — Demek ki, köyünden ayrılan âile buraya gelmiş. Zira başka bir isim ben- zerliği olamaz sanırım. Ramiz Rıfkı, bütün ihtimalleri bi- rep birer yokluyordu, 'Tefrika No. 56 Tahir hazırlandı, elli kadar mızraklı İSLÂM TARİHİNDE Türk kahramanları Yazan: İskender Fahreddin süvarinin başına geçerek sarayın arka kapısından çıktı, âsileri takibe koyuldu Hacer etrafına bakınrıken, biraz ötede Bazlı hızlı könüşda hötetçilerin sesini düy- du, kulak verdi. Tahire seslendi: — Nöbetçiler Maryanadan bahsediyorlar. — Ne dedin.. Maryanadan mı bahsedi- yorlar? Yavaşça sokuldular ve şu kısa konuşmayı dinlediler: «— Bu fettan kadinin bü kadar kolay öle- ceğini zannetmezdim.» «— Allah düşürdü onu bu kuyuya.» «— O, bu gece gebermeseydi, günün birin- de Tahirin de başını yakacaktı.. «- Bereket versin ki, halife tam vaktin- de yetişti. Tahir: — Bu adamlar çıldırmışlar mı? deği - Hem Maryananın ölümünden; hem de ha- lifenin avdetirden bahsediyorlar, Hacer duraladı: — Halifenin avdet ptmediğini iddia eda- mem, Belki de -asileri görünce- dönmüş- tür. Fakat, Maryana biraz önce arkamdan geliyordu. Onu kim öldürebilir?! 'Tuhir nöbetçilerin durduğu yere doğru yürüdü.. Muhafızlardan birini tanıdı; yanı- na sokuldu: — Halife hazretleri nerede? — Saray duvarlarına okçularımızı çızaf- makla meşgul. -— Bayfiyeden döneli çok oldu mu? — Bir saat kadar oluyor, — Maryanadan bahsediyorsunuz... O ne- rede? — Mahzende yatıyor. Tahir birdenbire şaşaladı? — Maryananın mahzende ne İşi var? — Bahçeye çıkmıştı. Halife ile karşılaş- $ı, korktu. mermer merdivenden düştü. Zemin katına kâdâr yuvarlanarak parça- landı. * "Tahir olduğu yezde buz gibi donup kal muşta. Hacere: — Herşey bitti artık, diyordu, Maryana ölmüş. Bu sırada halifenin gür ve sert sesi işi- tildi: — Muhafızlar... İş başına, Tahir bu sasi duyünea: Düşmanı püskürtmek vazifemizdir, dö- di, haydi çocuklar! Sarayın burçlarını tu- talım. Gece yarısı Emeviye sarayının önünde kanlı dövüşler başlamıştı. Halife bütün muhafızlarını harekete ge- girmişti. Ke bu Di Maryananın bahçeye ne- den çıktığını da soruşturuyordu. Hacerin döndüğünü — Sen herşeyi bilirsint dedi, söyle baka- lum, Maryana nereye gidiyordu? Hacer şaşırmıştı, Korkak bir sesje: — Cariyeniz birşey bilmiyorum, hazreti dedi - Maryananın bahçeye çıktığını gör- düm. Arkasından koştum. Biraz sonra si- ginle karşılaştı Bu arada gene meydana çıkan Aclan, gü- lerek halifenin yanına 2okuldu: — Kulunuza söz söylemek fırsatını ve- rirseniz, sizi bu hususta tenvir edebilirim, hazret? . Halife: — Söyle bakalım, dedi, Maryana nereye gidiyordu? Halifenin dalkavuğu, bir meşalenin tit- reşen ışığı altında ginmişti; — Muryana Iraka kaçıyordu, * velinime- tim? — Ne dedin?.. irnka mı kaçıyordu? e ia istifade — Eret. Sizin — Kim yol gösterecek'i ona? Dalkavuk #sakahm Kâşiyarak Hacörin yüzüne baktı; — Maryananın rehberi karşınızda durü- yor. Nihayet: — Kati surette emin olmamız için bir seyahate ibtiyacınız var... - dedi. - Gidip bakar, izleri yoklarız... Kaptan, dudaklarını kemiriyor, dü- şünüyordu. — Kendim giderim... - diye kararı- nı verdi « Hem de hiç vakit zayi et- meksizin... Rica ederim şu mülkün nerede olduğuna dair bana not veri- niz... Şu kâğıda yazalım... — Hay hay... Müsterih olunuz... Fakat ne var? 'Bürhan gayet helecanlı görünüyor» du. — Bunları önce tahmin etmeli; 0- na göre davranmalıydım! - dedi. - Karım benden nefret ediyor... Hep bu mesele yüzünden... — Peki, siz? — Karımın kinini tahammül eğil mez bir yük suretinde görüyorum... 'Tek o belli affetsin, tek benim yüzüm- den çektiği ıztırap dinsin diye acaba nemi feda etmem?... Servetimi, ha- yatımı, her şeyimi — Allah esirgesin... İnşallah hepsi sizde kalır ve arzularınızı yerine ge- tirirsiniz... Servetizin benim bildiğim- den hariç kısımları nelerdir?... Hacer birdenbire halifenin ayaklarına ka- dr? > Benim birşeyden haberim yok, Mar- yana, bahçeye çıktı amma nereye gideceği- hi bilmiyordum. Hacerin özetini aradılar, koynunda kıy- metii eşyalar buldular. Ve uzun bir yola çıkmak Üzere hazırlandığını gördüler. Halife bir taraftan azilerin biranevvel püskürtülmesi için şiddetli emirler verirken, bir taraftan da Maryana meselesile alâka- dar oluyordu. Velid, gözdesine Hacerin yol gösterdiği ni ve onu Iraka götürmek üzere yola çıktı- ğını anlayınca, derhal, etrafında dolaşan Elda: — Şu fettanın başıni kopar! Diye bağırdı. Karanlıkta dolaşan eellâd hemen kılıcını çezti. Hacere nefes aldırma» dan, bağını bir vuruşta yere düşürdü. Halifenin dalkavuğu az kaldı bir pot kı- racak ve Tahiri de çle verecekti. Fakat, kön- dini güç tuttu, Ağzını açmadan geri çekli- di. Tahirin adını vermek Acluna pahalıya ma) olacaktı. Zira, halife Tahiri affetmiş ve sa“ rayın müdafaasına onu memur eylemiş” ti. Hacerin kesik başı bir mizrağın tepesine geçirilerek bahçede teşhir edilmişti. Bu sırada sokaklar acı bir ses yükseldi; — Şeyh Sald yaralandı, Ne duruyorsunuz? Onun yarasını sarınız... Ve kendisini bura- dan uzaklaştırınız. Halife bu sesi duyunca: — Demek ki bu melün herif buraya ka» dar gelmiş, dedi, haydi aslânlarım. Bir kıs- muniz burelardan dışarıya atlıyarak, şu köpeği takip ediniz. Onu diri olarak ele ge- çirmeliyiz. Tahir, halifenin önünde durdu: — Bana müsaade ederseniz, elli mızrak İle saraydan çıkayım. Zira esilerin bir kış- mı geri döndüler. Şeyh Paldin de onlarla birlikte kaçması mubtemeldir. Halife bir 'âhra düşündükten sonra, Tü- birin omurunu okşadı: — Haydi, atlılar hazırla! Hemen hain- lerin peşinden koş. Tahir hazırlandı. #lli kadar mızraklı sü- varinin başına geçerek, sarayın arka kapis sından çıktı ve asileri takibe koyuldu, Habibenin yararlığı.. Tahir, yanına aldığı mizraklı süvarilerie firarilerin peşine takılmıştı. Sabah oluyor- du. Asiler saray burcları önünde bir hayli telefat vermişler ve saraya girmeğe mu- vaftak olamamışlardı. O sırada Suriye suhiline tasallüt eden Bi- zan korsanları (Sur) Jimunmmu gel zi di. Bunu haber alan helfe Velid, derhal (Sur)a bir ordu göndererek, Bizanslıların Buriye sahillerinden püskürtülmesini em- relmişti, Bu.münasebelie daima Şamda mercud bulunan merkez ordusu şimdi Bur sahiline inmiş bulunyordu. Zaten Şeyh Baldin de böyle bir fırsat kolladığı ve Şa- mın en zayıf bir zamanında hücuma kal- kıştığı muhakkaklı. Halife bir aralık Sur'a haber göndermek ve imdad istemek lüzumunu da hissetmiş, fakat sabaha kazşı asilerin dağılmağa baş- ladığını görünce bu fikrinden vaz geçmiş» ti. Tahir yolâ çıkarken: — Fazla askere lüzum yok, hazret! Ben bu baldırı çıplakları püskürtürüm. Merak etmeyin! Demişti, Velid, asiletin elli ınizzaklı ile püskürtüleceğini tahmin etmiyordu. An- cak Tahir öyle mahir bir akıncıydı ki, ni- ce kabileleris tek başına cenkleşmiş ve hiş bir savaşla yenilmemişti. Ortalık ağarmıştı. 'Tahiri yolda çevirmişler, binlerce kabile efradı tarafından yolunu keserek bir hure malığın içine sürmüşlerdi. ki ruhumun derinliklerini bilirsiniz, | desem, emin olun ki, yalandır. işte size her şeyi olduğu gibi söylüyo- Iram... zaman olmuştur ki, bir kurşun si- ! kıp beynimi dağılmağı düşünmüşüm- ! dür ...Hem de kaç kereler. — Yok canım... Sizin gibi metin, bir i —Eminolun... | —sSiz ki mutekitsiniz de... Kaptan bir müddet sustu. | — Evet! - dedi. - Metin ve mutekit bir insan tanınan ben, intiharı müte- madiyen kurdum... Bilseniz nasıl tese! gin, bitkin zamanlarım olmuştur... Düşünürüm ki, sıhhati, snadeti, ser- İ veti mükemmel! olarak doğan bir ins san, koskaca hayatındaki ufacık bir sâdüf yüzünden böyle bedbaht olu sin... Havsalanın alacağı iş değil... Avukat, dostunun omuzunu © dı. — Hayat bu, kaptan... Herkesin € kendine göre ne derdi var kimbilir.* Bürhan: — Hayır, hayır... Benimki ile Ki” seninkini mukayese etmeyin... İÇİ kemiren azam bilemezsiniz... BeM İ derdim â#leminkine benzemez... BW iyisi bir vicden özün ki... — Adananm, sen de... Uzaktan gören! de, bana. «Her şeyi ver... Mesud insan!» der, değil mi?... Yirmi seneden beri bir. sa&t gönül rahatile vakit geçiidim Avukat dostunun cidden büyük 7 kıvrandı diği! dArkası W manevi işkence içinde İ arel