14 Şubat 1940 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

14 Şubat 1940 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

giderdi. | » derlerdi. Evinin ber tarafını, oda- gının dört duvarını hep bü güzel kadının geşld çeşld, pos por, resimleri le doldurmuştu. ir Bir gün, onu ziyarete gitmiştim. Evinden İçeriye girdiğim zaman şaşırdım, kaldım, Çünkü duvarlardaki Karol Lombardın re- #imleri kaldırılmıştı. Arkadaşıma sordum: kaldırıp atmışsın... Yoksa bu ümidets aşk- tan VAZ mi geçtin? Artık Karol Lombarda Apk değil misin? Arkadaşım yüzünü buruşturdu: Rica ederim, dedi, artık bana ondan bahsetme... — Neden?... — Vaz geçtim bu sevdadan... Hem bu- Dun garip bir de hikâyesi vardır, Anlata- yım da bek, Karşılıklı birer sigara yaktık. O hikâye- sine başladı — Bundan bir hafta evvel gazetelere bük- tam. Karol Lombardın bir filminin Yliminı üm, Tabli o akşam sinemaya gittim. biraz geç kalmıştım. Filim başlamış- sm dağıtan msimaezel beni bir ye- alışamadığı için etra- nımda iki kadın ko- müşuyordu. Tatlı bir kadın sesi diyordu ki: Bak rica ederim Nahide... Şu Karol Lorabardın bana ne kadar benzediğine bir kere bak. Bunları duyurca hemen doğruldum. S&n- ki gözlerimle karanlığı delmek istiyormu- sum gibi bütün dikkatimle sağ tarafıma baktım, Sevgilime benziyen kadını muhak- kak görmek istiyorum, Fakat imkânı yok... Salon © derece karanlıktı ki... Birçok kim- geler karanlıkta etraflırını seçerler, Halbu- Ki ben de karanlıkta imkânı yok göremem... Yanimda oturan kadın sözlerine devam ediyordu — Günlere bak... Tıpkı benim gözlerim... Tu, yani sağ tarafıma biraz daha eğildim... Yarımdaki kadın bu sefer de: - Rica ederim, dudaklarına dikkat et... Aynen benim dudaklarım değil mi?.. Bunları dinlerken sabırsızlıktan çatlıyas caktım. Çünkü Karol Lombardın en sevdi- Bim, en hoşuma giden yerleri gözleri ile du- daklarıdır. Haibuki bu gözlerin ve bu dudakların #y- mİ benim yanımda idi. Fakat ben onları gö- Femiyordum. Tekrar yanımda konuşanlara m kubarttım. Bu zefer yanımdaki ka- in — Yan! bu kadını seyrederken kendimi amadı görmüş sanıyorum. Boy, pos, yürü- Yüş, oturuş, kalkış, herşey tapkı ben... İn- sanlar çift yaratılmış derler ya... Buha inan- dim doğrusu... Bu sözleri dinledikten sonra sabirszlı- Bim o dereee artımıştı ki nerede ise bir kib- rt yakıp yanımda oturan kadının yüzüne bakacaktım. Kendi kendime düşünüyordum. Benim perde hayaline âşık olduğum kadının ay- nen benzeri yanımda oturuyordu. Ötekine Bönül vermek bir çocukluktu. Halbuki ya- mmda o hayalin hakikisi vardı. Fakat ne Yazık Ki onu karanlıktan göremiyordum. Nihayet yarımdaki kendisini Karol Lom- barda benzeten kadın yere birşey düşür- dü Bunu kendim için büyük bir fırsat ad- dettim, Sağ tarafıma fısildadım; dı, Yere birşey düşürdünüz galiba. de- Deminki ses: — Evet... dedi, irüçük bir paketimiz var» dı. Onu düşürdük. Aksi gibi yanımda kibrit filân da yok- $a, Artık ellerimle filân baş- dım. Bu esnada yanımdaki kadın: Tuzak içinde Tuzak Tefrika No. 65 «Komşulâr bize karşı nsaflı dav- randılar, Bir milddet baktılar, Fakat nihâyet biz kendilerinin yabancıları idik. Başlarından -ssvmak (istediler. Böylece Zonguldağın içine düştük. Genç kız, delikanlıya bakarak: — Fazla gevezelik ediyorum gali- ba... - dedi. - Bütün bunlar sizi alâ- kadar etmiyen tafsilât. — Aldanıyorsunuz, Şermin... Bizin hayalınızda hiç bir safha yoktur ki beni alâkadar etmesin... — Babalığımın sandalile küçük ge misiri bedavaya yakın bir fistle sattık.| Esvamızı, eski köyümüzdeki kulübe- mizi de elden çıkardık. İşte böylece | Zonguldağa geldik. — Demek başkaca hiç bir geçim va. sıtanız yoktu? — Söylüyorum, bakın... Son köy- den aymlacağınız sıralarda anneliğim. | de ufacık bir iyileşme görüldü. Etra- fına korkak korkak baktı. Yalnız bu- lunduğumuza emniyet hasıl edince ıza yaklaştı. Orada eline ge- tıçak'a sandığın bir tah tasını keklırdı. İçinden altın ve bank» net halinde bir çok paralar çıktı. — Biz de rahatsız oldunuz.. diye mrü- dane. Bu fırsatı da kaçırmadım. Bir takım su- dan bahaneler iesd ederek onunla konuş- mağa başladım. Nihayet paketi bulduk. Artık öteden beriden, fillmden, artistler- O gülümsedi, Biraz evvel kendisine ben- — Evet... dedi, çok güzel kadındır. Artık filmin sonuna Goğrüu ahbaplığı iyiden iyiye ilerletmiştir. Bir aralık ona eğildim: — Binemadan çıktıktan sonra bir yere oturup birer çay içeriz değil mi?,. dedim. Nihayet salon aydınlandı. Bir de yanım- da kendisini Karol Lombard'a benzeten ka- dına baktim. Aman yarabbil.. Bu kadın kendisini nasıl o güzel artiste benzetebilir- di... Kısacık bir boy.. Kocaman kulaklar. İğri bir burun, şaşı gözler. Ne Karol Lom- bardi Ne Karol Lartbardi. İşte o günden sonra Karol Lombarddan nefret ettim... Hikmet Feridun Es BULMACAMIZ 3 — Serbes bırakılan. 3 — Vakit - Bir kumar âlet 4 — Lâ - Sonuna «İs gölirse pisipisi olur. $ — Subay - Sonuna «L. gelirse başında saç yok. 6 — Başına «Bı gelirse evlenmemiştir » Nilda - Sonuna «Rs gelirse altındır. 7 — Muz - Gece. — Şikâr - Parlak Geğii - Cezire. 9 — Tersi refiktir - Ezmekten emir. 10 — Başına «CO» gelirse çok zayıf - Ka- mara. Yukarıdan aşağı: 1 — Iş başı 3 — Şair - Çoban düdüğü. 3. — Oruç tululan ay - Dıvarın bam, nat — Eski anman çalgısı - Uzak nidası - İsim, — Üstü açık su borusu - Sporeu nidası. # — Feleğin alllesini yemiş. 10 — Tersi Eritendir. Geçen bulmacımızın halli Boldan sağa: 1 -- Zurna çalan, 2 — İfaeden,Ça,3 — Rahman, Sık, 4 — İcarbedeli, 5 — Zıt, Ka- lay, 6 — Ekerken, Ne, 7 — Taamı, 8 — İç- malişuun 9 — Ey, Gayya, 10 — İka, İn, Un. Yukarıdan aşağı: 1 ME Zirizemin 3 — Ufacık. 3 — Rahalet- mek, 4 — Nemr, Raya, 5 — Adab, Kal, 6 — Çenekemiği, 7 — An, Danışan, 8 — Sel, Uy, 9 — Açılankuyu, 10 — Nakiye, Nan, mmm Kadıköy Hikevinde konferans 16/Şubat/940 cuma günü akşam: sagt 2030 da Evimiz âalonunda bay Müştak Ere- nus tarafından (Dünya edebiyatında şahsl- yetler) mevzulu bir konferans verilecektir. Herkes gelebilir. Nakleden : (Vâ - Nü) Banırım, bunları kocasından kurtar- | mak maksadile oraya gizlemiş olacak- tı. İşte zavallı kadının hâstalanmasın- | dan sonra yaptığı biricik akıllıca hare- i ket bundan ibaretti. i — Kaç para vardı? | — Bin liradan fazla. | Nereden zuhur etmiş bu para | acaba? — Öğrenemedim bir türlü... Para ların saklı bulunduğu kutu yelken | bezile sarılıydı. Annem bunları bana | verirken ömrümün sonuna kâdar unu- tamıyacağım şu sözleri söyledi: «All Bunlar senin paralarındır.: Bütün bir dikkatle paraları sakladım. Sonra | Zonguldağa doğru yola çıktık. | Delikanlı düşünüyordu. | — Bu kutunun içinde paradan baş- | ka hiç bir şey yok muydu? - diye sor- du. — Yoktu, — Evde, sandık köşelerinde falan kâğıd namına bir şey bulamadınız mu? — Hatırlamıyorum. — Mektup falan? İkinel servis 17 yas 1845 2100 1850 12,30 Program ve memleket saat ayarı, 1135 Ajans ve meteoroloji haberleri, 1250 Türk müzigi (PL), 1330-14 Müzik: Küçük orkestra (Şef: Necip Aşkın), 1- İtalo Nucci: r çiçekleri (Entermez2o - mArş), 3- Hans Sehnelder: Tirol*dağlarının halk şarkı ve danslarından potpuri, 3- Drlgo: Artöken'in milyonlar (Bale suit). 18 Program ve memleket saat ayarı, 1805 Türk müziği Çalanlar: Pahire Fersan, Ve- cihe, Refik Fersan, 1- Okuyan: Müzeyyen Bunar, 1- Rahmi bey - Müstear şarkı; (Gel oy saki şarabı tazelendiri, 2 Müâye şarkı: (Açıldı bahçede güller), 3- Ma- hur çarkı: (HÂlâ kanayan kalbimi aşk ate- şi dağlar), 4- Refik Fersan - Mahur şarkı: (Eirpiğine sürme çeki, 2— Okuyan: Sadi Hoşees, 1- Refik Fersan> Tarbur taksimi, 2- Sabakür şarkı: (Dağıtma ey saba), 3- Şerit İçli. Saba şarkı: (Düş ben gibi bir aş- ka sadakat ze imiş gör), 4- Saba türkü: rdim), 3 — Okuyan: Ahmet Maxi, Rast anımal, ettin Pç. - Rast şarkı: neler gişlem: gözüne), 3- Osm; had - Nihavent sarkı: (Yine bu yıl Ada siç sinmedi), 4- Faize - Niha- , 2030 Temsil: Bir kuş, Yazan: Muallâ İhsan Bora, 21 Berbes saat, 21,10 Künüşma (Haftalık pos- ta kutusu), 2130 Müzik: Riyaseticümhur bandosu (Şef: İhsan Künçeri, i- Blan- kenburg: Marş, 2- Olivier Metra: La Sere- nade (İspanyol vals), 3- Avber: Le Domino, Noir uvertürü, 4- 3. Offenbach: Offenbnc- hiana (Beleksyon), 5- C. Chaninade: Ziller, 22,15 Memleket saat ayarı, Ajans haberleri, ziraat, esham - tahvilât, kambiyo - nukut borsası (flat), 2235 Müzik: Cazband (PL), 2325-2330 Yarınki program ve kapanış. Abone ücretleri Türkiye Esnebi Posta itihadına dahil olmıyan ecnebi memleketler: Seneliği 380), eti aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. Telefonlarımız: Başmuharrir: 20565 — Yazı işleri: 20765 — İdare: 20681 — Müdür: 20497 Muharrem 5 — Kasım 99 8. İmesk Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı B.MA7 lir 148 D40 1200 132 Va. 448 658 1228 1521 YA 19,12 İdarehans: Babıhl civar Acımusluk sokak No 15 Kongreye davet Kızılay cemiyeti Beşiktaş kaza idare he- yetinden: Kaza ve kaznmıza bağlı şubelere kayıtlı bütün aranın 17 şubat 1940 cumar- tesi günü saat 15 te toplanacak olan keza — Bu balıkçı allesi yanında oturdu- gunuz sıralarda sizi görmeğe bir mi- İ safir falan gelmez miydi? — Hayır. — Meşelâ bir kadın falan? — Hayır. Şermincik, haline tatulık veren bir hüzünle: — Anlamıyorum... « dedi - Galiba, beni bu münzevi yere süren annemle babamın merhamet ederek üradâ 8i- rada beni yokladıklarını tahmin edi- yorsunuz?... — Evet, öyle tahmin ettim. Kız, başını sallayıp içini çekti. —— Maalesef, hayatımda bir kere bi. Ie bana mevcudiyetlerini hissettirme- diler. Annem kimse bu eve hiç sokul- madı, sokulmak teşebbüsünde bulun- madı. Şayed onu civarımda hiseet- seydim, anlamaz mıydım?... Kabil miydi bu?... Ah, bir kere saçımı ok- şasaydı; beşiğimin üzerine eğilseydi; sh, bir kere yolumu bekleseydi, bana yaşlarını göstermek istemeden aâğla- saydı, bütün yaptıklarını unutur. dum... Fakat hayır... Asla, asla, as. la... Yaklaşmıadı... Sokulmüdı... Ey- Jâdını böyle terketmek ne büyük bir cinayettir, değil mi, Süha bey?... Bu, cinayetlerin, alçaklıkların en büyü. güdür. İSLÂM TARİHİNDE Türk kahramanları Yazan: İskender Fahreddin Habibe, Tahiri karşısında serbes görünce şaşırmıştı, onun bu kadar az bir zamanda geleceğini ummuyordu iş ZA AM Sağ olana Bük yarime Zindarın önünde saray muhafısından baş- ka acaba daha kimler vardı? ei al > tanıyabilmişti, Tahir: — Her halde bugün beni idam edecek- ler... Zindan kapısı açılıyordu. Tahirin benzi sapsarı olmuş, dizlerinin bağı birdenbire kesilmişti. Gözleri cellâdı arıyordu. Mühlüm bir suçu olsaydı, cellâdın baltasına boynunu uzatmakta tereddüd bile etmiyecekti, Saray muhafızı neşeli bir tavırla Tahirin yanına sokuldu: — Neden korkuyorsun, Tahir? Kendin- den şüphe mi ediyorsun? — Bayır. Burada suçsuz olarak yattığımı biliyorum. Fakat, insanlardan o kadar korkmağa başladım ki... Artık, esen rüzgür- lardan bile şüpheleniyorum. Baray muhafız; güld Halife hazretleri seni affettiler., Ser- bestsin! Tahir birdenbire şaşırdı: — Af mı edildim?.. — Rvet, Gene zabit olarak sarayda ka- Jacaksın! Tahir, halifenin bu. iltifatınm nerden ve nasıl estiği x ; fakat ağzını açmak fırsatını bulamadı. Saray mi x işini bitirir bitirmez derhal dışarıya çukmış- v. Tahir o gün çarçabuk zindandan tahli- ye edilmiş ve hemen vazifesine başlamıştı. Iraka kaçmak plânı bu suresle suya m düşmüş oluyordu? Maryanayı kaçıramiyacak... onunla bir- Jeşemiyecek miydi? * O gün Tahirin arkadaşları: miş olsun, diyorlardı, bir kadın yü- zünden zindana girdin! Kurtuluşuna da bir kadın sebep oldu. 'Tahirin birşeyden haberi yoktu, Zinda- na atılışında şeyh Abdüsgeldmın tesiri ol- duğunu biliyordu. Fakat, kurtuluşunda ki- mir. hangi kadinin müessir olduğunu bil- miyordu. Arkadaşlarına: — Bu kadın kimdir? Diye sordu. Zabitlerden biri: — Dün buraya, kucağında çöcüğüe üğlı- yan bir kadın gelmişti. Hallfeyi görmek is- tiyordu, dedi. "Tahir atıldı — Halife ile görüştü mü? « Ye görüşürken yanın- da kimseler yoktu, Kadın gililkten sonra, halife seni affetti. Acaba kimdi bu kdın? Tahir düşünmeğe başladı. Ve kendisini #indandan kurtaran kadı- nın kim olduğunu anlamakta gecikmedi. Pukut, arkadaşlarına birşey söylemedi. Zabiller arasında Selimi çok seven Şam- 4 asilzadeler de Yard. Tahir, Habibe Ne ei gizli görüştüğünü kimseye söyleme- işti. Bu tereddüd ve şüpheler uzuri sürmedi. Herkes sarayda hayretle biribirine bakı- m haremağalarından biri koşarak gel- — Biendimiz, Tahiri görmek İstiyorlar. Dedi. Tahir arkadaşlarına döndü: — Halifeye teşekkür etmek borcumdur. Bu vazifeyi Madu gecikmemeliyini, Ve haremağasının peşine düştü. Halifenin dniresine geçtiler, Tahir bu koridorlardan yürürken, Mar- yananın hayalini görür gibi oluyordu. O, günlünü bir kere Maryanaya kaplır- miştı. Ondan kolay kolay hasıl vaz geçebi- Hirdi? Halife Velid bir sedire uzanmıştı. Aclan halifenin başucunda eğlenceli fıkralar ve Sustu. Göğsü heyecanla inip çıkıyordu. Gözlerinden iri yaş damlaları akı- yordu. Baha, bü sırada, dikkatini iki mis- line çıkarmıştı, Masanın önündeki ki- tap yığınları arasından kızın harekâ- tanı takip ediyordu. Sanki onun sima. sını, harekâtı dimağına iyice nak- şetmek, hafızasında fotografisini çek- mek için uğraşıyordu. «— Evet, muhakkak ki bu işin için- de büyük bir takım esrar var... İhti. mal bundan bir istifade temin etmek mümkündür!» diye düşünüyordu. Bu kız, fakir bir çocuktu. Halbuki, sandığından, bin Hiradan fazla bir pa- ra zuhur etmişti. Hem de altın para lar falan... Bunu behemehal zengin olan allesi bırakmış olacaktı; Deli ka- dının söylediklerinden de bunun böyle olduğu anlaşılmıyor muydu? Baha, muhayerenin mabaadini şöy- lece dinledi; — Zonguldakta da ecnebilerin o- turdukları mahallenin yanına düş mek mukaddermiş. Onların çocukla. rile fransızca ve ingilizce- mi İlerlettim. Anneleri de beni sevdi- ler. Bir mühendisin karısı beni mek- tebe verdirtti. Annemizi hastaneye ya- tırttı. Kardeşim Mürüvvet büyüyor, fevkalâde denecek şekilde güzelleşi- hikâyeler anlatıyordu. ra dür girer girmez halifenin diz- lerine kapandı. Velid, elle genç zabitin omuzunu okşıyarak: , — Seni affettim, dedi, fakat bir şartla... Tahir bağını kaldırmadan murldandı: — Exmrediniz. Derhal ölmeğe razıyım. — Hayır. Bu işin ucunda ölüm ve keder yok. Selimin karısile evleneceksin! İşte © kadar Tahir birdenbire sarsıldı. Fakat halifeye birşey sezdirmedi; — O, arkadaşım Selimin karısıdır. Nasıl olur, hazret... Ben onunla evlenebilir miyim? Velid, gözünün ucu ile Tahire baktı: — Tarikın buna gönderdiği bir mektupta Belimin karısını çoktan boşadığı ve oruda başka bir kadınla evlendiği yazılıdır. Tatak, bu mektubu getiren adamın şehadetile de sabit olmuştur. Zaten, Selimin artık Şema dönmesine İmkân da yoktur. O, Endülüste bir kale muhafızı olarak yerleşip ka tar. Ölünceye kadar Endülüsten ayrıl ri di ken, kendisi: nala birşey söyü yeti vardı. Zira Habibe, Halifg- Tahir bunları inkâr edecek sa, Şeyh Abdüsselâm şikâyetlerinde bukj mevkie düşecekti, rar zindanın yolunu boylaması da muhtemeldi. Emrediniz, hazzet! dedi - Made efendimiz köy oün gibi sam şüphesiz ulunuz da isterim. Halife bundan sonra Tahire vererek, — Düğün masrafınızı ben yapacağın. Nikâhınızı ben kıyacağım. O kadının çöz yaşlarını da sen silecek ve onu mesud «do- ceksin! Kucağındaki yavrucağı, cuğun gibi bağrına basarak bü; Dedi. 'Tahir, halifeye teşekkür ederek, Habibeyi ve çocuğunu bağrına basacağına and içti, Hediyeleri alarak halifenin yanından çıktı. Tahir, bu emri vaki karşısında Habibe ile evlenmeğe mecburdu. Aksi takdirde tekrar Abdüsselâmıni sillesine uğrıyarak zindana düşebilirdi. Bu sefer de zindana düserse, kendisini (namus düşmanı) diye recmrdo- cekleri muhakkaktı, 'Tahir o gün derhal Habibeye koştu. Ha- Wfeden aldığı hediyeleri kendisine götürdü ve: — Beni kurtardığına memnun oldum, de- di, yakında halifenin emrile evlenec, Habibe, Tahiri karşısında bür ve gerbes görünce şaşırmıştı. Onun bu kadar te meceğini unumuyordu. — Her gtee sabahiara kadar Allaha yal- vardım, Tahir! dedi. Senin çok yakında kurtulacağını biliyordum, Fakat, bana ge ummuyordum. Habibe sevincinden ne söyliyeceğini bil miyordu. Gözleri sulanmıştı. Çocuğu uyuyordu. Tahir, müstakbel sevcesinin saçlarından öplü ve çocuğun yanına sokuldu.. dikkatle yüzüne baktı: “- Bu çocuk, Selime çok benziyor. Onu beraber büyüteceğiz, Habibe! Onun baba- a ben m. Ve kendi kendine söylendi; — Selim Kndülüste evlenmiş. Fakat ben onu mazur gördüm. Güzel kadınları, üzüm bapları kadar mebzul olan bir metileke Selim gibi ateşli bir erkek bundan fazla bekâr kalamazdı. Madem ki, buraya gelmek imkânı kalmamıştır. Senden ayrılmaktan ve seni serbes bırakmaktan başka ne yapabi- Mirdi? Tahir, bir kenara oturdu. hedi: (Arkası var) — Bayatta mu? — Hayatta. — Annesi? —Oda. Şermin, için çekti. — Onun geçirdiği bu dimağ hesta- lığı, uğradığımız felâketin başlıca $6- bebidir, Delikanlı onun gözlerinden süzülen yaşları silerek; — Böyle biranda ağlamayın... -de« di. - Siz, bakımsız bir bağın kenarın. da kendiliğinden açan emsalsiz bir çiçek gibi güzelsiniz. Görür görmez #ize gönül verdim. Söylediğim gibi, dünyanın bir çok yerlerini dolaştım. Benzerinize rastlamadım. nin içinde, yeni hatıralar canlanıyon. du. — Sizin yanınızdayken gülümse mek, ferah çeyler konuşmak İstiyos rum... Fakat kabil değil... - dedi. - Zira aylar, seneler var; gülmenin ne olduğunu unuttum. Başını kâldırdı. Nazarları karşılaşmıştı. Biran, sanki ayni fikri düşündüler, Süha, sevgilisinin gözlerinde bir uysallık ifadesi okudu. Kendisi ne an su ederse bu kızın ona «pekis diyteg» gini düşündü. dArkası var) “. İLİM İM İLEN SM lr > ck Li

Bu sayıdan diğer sayfalar: