AKŞAM BİR HİKÂYE Ekrem pek canı sıkılmış bir tavırla odür ma girdi. Kendisini bir iskemlenin zettne atarak Nişanlımla bozuştuk, dedi, bugün onunla müthiş bir kavga etik. Beni bere: kıp gitti, Artık benimle barışacağını Ümid etmiyorum. zemin nişanlı Naciyenin me kadar kıskanç olduğunu bildiğim için sordum: Muhakkak gene kıskançlık yüzünden lir Naciyeyi kıskan- başını salladı. Vallahi bir şey yapmadım. Bu #© avgamızın sebebi o derece Komik ki kahkahalarin gülersin. Hele kutusunu banm doğru uzak. dan bir sigara aldıktan son- a başladı: Kalbin biraz evvel taşmâı- ın... Vükia bana biraz doğrusunu istersen Manzarası, havası, âdedir. n sonra Naeiye de birkaç İmişti, Onun ne derece 5 emişeindir. Naciye her rumanın balkanlarma çıka- evlere, pencerelere dik dik komşuların var m?.. setliyeyim deme yoksa yarı şaka, yarı di. şısında, güzel, gık, yapılmış bir bina vardı. Ara- nunda son derece bir çekirdek, ga- ın görürdüm. Yaşı“ ilerlemiş olmasına rağmen bü kadının mübalağalı şıklığı bayağı siniri- ne aparlımanıma gel- ıyrederken arkamızdaki şik ana gösterdi büktüm: aalkonunda geçkin, sarışın bir rum 1. dedim. —işte 0.. Te kendisi. Bu güzel erin sa- bibi. Çek zengin bir kadın. dulmuş. Genç- lerle düşüp kalkmağa, ahbap olmağa bayı- Hattâ bundan bir müddet evvel den on beş yaş küçük bir erkekle »a seksen bir Jira para ye- ... Geçirin olmasına rağmen hâlâ gü- muhafaan eliiğini söylüyorlar. en tarımda değilim. İni çelmesin... kati bir ee m bu bahsi verdiğimi fazla uzat » iz çti. Evvelki gün N W sö n © benim apsıtımanıma gelecek, karşılıklı birer n beriden könuşi oğru da canımızın istediği € gidecektik. Naciye bugün saat iki ı apartımanıma geldi. Hava gü- aeldi. — Biraz balkona imi. dedi, Çıktık, Arka tarafımızda oturan geçkin, sarışın kadın da balkonunda idi. Lâkin Nae'ye mı göneşe vereyim... dedi. yan geldi. Ben ayakta du- Bir aralık hayretler içinde kaldım. Kar- gdaki geçkin kadın elile kolilf bana doğru Bir takım işaretler yapıyordu. Şaşırmıştım. Acıba bana mi işaret ediyordu? Yukat bu- na imkdin yoktu. Naciyenin me kadar kıs kanç olduğunu bildiğim için ona hissettir. meden etrafıma bakındım. Her halde bu işaretler barın olacaktı. Çünkü etrafta benden başka kimse yoktu. Deli olücak- tam. Durup dururken bu kadın bir takım işaretlerle bana ne anlatmak istiyordu? Bereket versin ki Naeiyenin arkası ona dönüktü. Yoksm halim ne olurdu? Lâkin nişanlım benim kızarıp bozardı- ını farketmişti: .. dedim, bir şey yok... Artık içeri elile kole yaptığı işaretleri farlalaştır mişti, Naciye benim baktığım tarafa doğru ba- şını çevirince her şeyi gördü. — Utanmaz... Rezil!. diye ayağa kalktı. — Fakat Naciye... Dinle beni... Bak ne kaş söz kekeledim. Kim — Artık zengin ihtiyar kadinla aşk oyun- ları oynuyorsun demek. öigoloi.. dedi, etmeden dinle.. — Hayir. Dinliyecek bir gey kalmadı.. Artık yüzünü şeytan görsün senin. Böyle söyiüyerek çıktı, gitti. Del olacak- tam. Bana İşaret eden kadına hem fena halde Kızımıştım, hem de onun bu halini dehşetli merak etmiştim. Birdenbire aklı- ma geldi. Naciye bu kadının ismini bana söylemişti. Hemen telefon rehberini tam. Onun numarasını buldum. Telefonu açarak bu kadını ismile çağırttım: — Ben, dedim, sizin arka tarafınızda oturuyorum. Derin balkonda idim. Bana elinizle bir takım işaretler ediyordunuz. Anlıyamadım. Lütfen bunların & ASIRI izah oder misiniz? Telefonda bir ses bana şu cevabı verdi: — Hizmetçiniz öteki balkonunuza bir ta- kım çamaşırlar asmış. Fakat galiba bu ların iplerinin bir ucu kopmuş. Aşağıya doğru sarkiyor... Eğer yetişmezseniz çama- gerlar birer birer aşağıya sokağa düşecek... Bunu size anlatmak istiyordum... Bikmet Feridun Es Posta ittihadma dahil olmıyan memleketler: Beneliği 1600, g'ti aylığı 1000, 0 aylığı 1000 kuruştur. Ames tebdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lazımdır. Muharrem 3 — Kasım #7 8 İmenk Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı E. 1142 122 150 940 1300 102 Va. 50 6001228 1619 1738 1909 İdarehane: Babıâli civarı Acımusluk sokak No. 13 4 Beşlktaş Hialkevinden: Orta okul son sınıf kiz talebelerimiz için açtığımız İngi- Heoe, matematik, fizik ve Kimya kursları kayık işlerine 14 şubat 1940 çarşumba gü- nü nihoyet verilecektir. Arzu edenlerin bu tarihe kadar Beşiktaş Halkevine müra- enat ederek kayıtlarını yaptırmaları )4- zımıdır. k Eyüp Halkevinden: i — 25 Şubatta Brimizde amatör Yotografçi ve ressamlara, mahsus olmak Üzere bir fotograf ve resim sergisi açılacaktır. 3 — 'Teşhir edilecek fotograf ve resim- lerin mevzuu serbestir. $ — Amabörlermiztin sergide teşhir etti- reoekleri eserlerini 20 şubat akşamına ka- dar Evimiz idare müdürüne teslim elme- leri rioa olunur. — Amma Naciye rica ederim.. Hekret | 4ç- | Emdenin macerası (Baş tarafı 7 nci sahifede) Bydney, derhal mukabele etmiş ve ateşini tanzim ederek Emden'e mer mi yağdırmağa başlamıştır. Sydney'in 182 Uk mermilerine Emden 105 Jik- lerle mukabele ediyordu. 'Top baki- mundan kuvvetsizliğini gören Emden süvarisi, müessir bir menzil dahili ne girmek ve mümkünse hasmınt tor pillemek manevrası yapıyordu. Fakat Bydney kruvazörü, düşmanın maksa- dını anladığı cihetde, dalma Emden toplarının menzili harleinde duruyor kendi toplarile korsanı hırpalayıp dü- | Tüy ordu. İngiliz kruvazörünün iki mer misi, Emdenin su kesimine isabet ede- | rek içeriye girmiş ve mürettebattan bir çoğunu yaralayıp öldürmüştür. i Emden kayalara bindiriyor Sydrey, mütemadiyen hasmına gük le yağın yor, Emdenin topları birer birer iskat edilmiş, mürettebstının yarısı saf harp harteine çıkarılmıştı. Artık Em- | den için ölüm saati çalmışlı, fakat ku- mandan von Muller teslim olmak, Em- deni, düşmanın eline terketmek İste miyordu. Von Mullerin emri üzerine Emden, civardaki adaların kayalıkla- rma dümen kırdı ve oradan kayalara bindirdi. Geminin bütün lombozları açılmıştı. Gemi kayalıkların arasında battı. Artık Emden, bir enkaz yıgının- Gan başka birşey değildi. Emdenin harp bayrağı yerine direğinde beyaz bayrak çekilmişti. Sydney bu muzaf- feriyetten sonra esileri ve yaralıları toplamak için derhal bütün kayıkları- nı denize indirmişti. Toplanan esirler ve yaralılar, İngiliz kruvazörüne geti- rilerek kendilerine azami itina göste- rilmişti. Emden kahramanca çarpiş- mıştı, İngiliz kralı beşinci Jorjun eni- | ri üzerine Emden zabitleri kılıçlarını muhâfaza etmişlerdir. Cocos adalarına telsiz istasyonunu tahrip için Emderden karaya çıkarnıl- mış olan müfreze efradı, sahilde bul dukları bir yelkenliye binerek uzun maceralardan sonra Arabistan sahil. lerinde karaya çıkmışlar ve oradan Türkiye yolile Almanyaya dönmüşler» di. İİİ BIR OTOMOB!L almak veva satmak VE KUÇUK İLANI a VA ishfade ediniz : Tuzak içinde Tuzak 'Tefrika No. 68 Bu sırada, Baha başını kaldırmış ta Keskin gözlerile sevişen çifti süzü- yordu. Delikanlı başkar &lemlerde olduğu için bu yoklamaya aldırmadı bile... Baha: «— Cidden hoş kız... Bizim oğlanın ...» diye kendi kendine dü- gündü. Kız bembeyaz dişlerini göstererek göyle diyordu: — Görüyorsunuz... Sözümü tut tum... Geldim işle... Esasen bana yaptığınız büyük iyiliklerden dolayı teşekkür etmek, boynumun borcuydu. Çok heyecanlıydı, konuşurken kıza- nyordu. Delikanlının ateşli bakışları karşısında hereketini şaşırıy Bir müddet, konuşmaksızın durdu- lar, Şerminin taze yüzü, çok rİ ki tamamile annesi Öyle seyredilecek bir r Delikanlı lara bi du. Gençliğinin henüz hiç bir şekilde Jekelenmemiş devresini düşünüyordu. Bu kızın yanında esrarengiz bir ca- Bibe hissediyordu. ıkça coşuyor- | Nekleden : (Vâ - NO) Şermin de bambaşka bir âlem için- deydi. Otelin gerçi haricen pek şata- fatlı manzarası yoktu; fakat sahte Mısırlılar, buranın üst katını kendi- lerine hasretmmişlerdi. Kendi mobil. yelerini buraya koydurmuşlardı. Ye- | şilköye gitmedikleri, şehirde kaldıkla- rı müddet zarfında burasını âdeta hususi ikametgâh şeklinde kullanı- yorlardı. Şermin için, böyle bir yer, fevkalâde göz kamaştırıcı idi, İki genç, bir şey Konuşmadan, biri- birlerine bir müddet baktılar. Nihayet delikanh, alçak ve titrek bir desle sükütu bozdu — Şermin!... - dedi. - Size «hanıma demeden sadece wŞermin» dememe müsaade edin... Şermin Benimle ta- mamen açık konuşabilirsiniz. Ağzınız- dan işitereğim her hangi bir itiraf, yi bozamaz... Hayatın bazan çok acı olduğunu biliyorum... İnsanı nerele- re sürükler... Genç kız: — Ah, evet.. yın... - dedi. — Ben tesadüfe inanmam... Şayet | bu suretle buluştuksa, mukadderatı. Sormayın... Sorma- sizin hakkınızda beslediğim sempati. | uru yağdırmağa devam edi- | du İSLÂM TARİHİNDE Türk kahramanları 'Tefrika No. 60 Yazan: İskender Fahreddin Dalkavuğun hoşuna giden bu güzel kadın acaba kimin karısıydı ve halifeye neler söyleyecekti? — Bu kadar fırmt düşkünü, bayağı biz adam olduğunu bilmiyordum, Aclar! Seni başka hükümdarların dalkavuklarından farklı buluyordum. Meğer sen de onlar gi- bi. hattâ onlardan daha alçak, daha düşük ruhlu bir mahlük muşsun! — Sevmek kabaht mıdır, sultanım? Sisi gök seviyorum. ihtiraslarımı yenemedim. Bizi bir kerecik kucaklayabilmek için evli- yalara birçok üdaklar adamıştım. Allaha gok şükür, arsularım tahakkuk etti gok sinirliydi: — Halifenin gözdesi olduğumu unutuyor müsün? İki sözle başını yere düşürebilece- ğini pekâlâ tahmin edersin! Aolan yerdeki minderin kenarına otur- — Evet, sultanım! Başım sizin elinizdedir. İki sözle beni celiâdın eline gönderebilirsi- niz! Fakat, unutmayın ki, sizin canınız da benim elimdedir. İki lAfla sizi zindana atti- rebilirm, Bu gece, halifeden gizli olarak, zindana gittiniz. Halifenin düşmanı olan bir idam mahkümu ile gizlice konuştunuz. rşeyden önce bunun besabiti ve- korkak bir sesle: — Aclân.. Diye haykırdı. Maryana çok hiddetiiydi. Arlânm tehdidlerini sükünetle yordu. Ve susuyordu. Bir aralık Hacer sordu — Tahir idama mahküm mu edildi? — Evet. Duymadınız mı? İki gün olu- yor. Tabii ölümden kurtulmak için size Mtica etti, deği mi? İspanyol dilberi ne söyliyeceğini, ne yapacağını bilmiyordu. Nallsa, kurnaz dal- kavuğun tuzağına düşmüştü. Her şeyden önce bu tumaktan kurtulup kaçmak iâ- zum. Câli bir gülüşle başını kaldırdı. Zaman geçince, şarapta zehir olmadığını da anla- Muş. — Haydi Aclân, bana bir bardak şarap daha veri Acil sevinç ve neşe ile minderin üstün- den çekirge gibi sıçrayıp kalktı, Kilere koştu: — Belki bir bardak çıkmaz. Fakat, ne varss, hepsini vereceğim, sultanım! Artık beni affedersiniz, değil mi? Halifenin dalkavuğu çok şakacı adamdı. xen: dinli- bir Kilere sakladığı şarabı çıkarır. Ben, Wndülüsteki Tarık kadar hoy- Fat bir adam değilim, O, bir kadını sevip okşadıktan sonra, paçavra gibi, yere fırla- tir. ve çiyner. Bense, göğsüme basar, in- citmemek için ne mümkünse yaparım. Dedi, Maryana sabredemedi güldü: — Ben kendini, Tarık gibi, taçları yere vüran kumandania bir mi sutuyormun? Hem onun ne bir kadın kucakladığını gör- düm, ne de kadını bir paçavra gibi ye- re astığını. Bilâkis o Halifenizden daha merhametli bir kumandandı. Aclân omuzunu silkerek yürüdü. Şarabı kadehe boşalttı: — Talihiniz vermiş. kadeh ağzına ka- dar doldu. Ve Maryunaya uzatarak: — Bakınız, sultânım! dedi - zaman ne kadar süratle yürüyor. Şimdi ber şey bir mezi oldu. Hiç bir yeriniz eksik değil, Ensenis.. omuzlarınız. yanaklarınız. her yerinde. Pembe ve şaffaf derini- sin üstünde dudaklarımın iz! bile kalmadı. Şimdi yerinde olmıyan bir ben yarım, neesim! Ben bu gece sizin hösnünüz da erimiş, yıkılmış, mahvolmuş big haldeyim. Şimdi siz gidip yumuşak yata- hınıza girecek ve mışıl muşis uyuyacaksı- Miz, Fakat ben, suyu sıkılmış portakal gi- bi bir yığın posa halinde şuracıkta hare- Ketsiz kalacağım. ve siz mağrurane bir eda ile Yanımdan süşülüp gideceksinin Ab.. hükümdar olmak ne iyi imiş, —Bazan onun dalkavuğu olmak da feng değil sanırım. Yavağ yaraş Aclinin odasından çık- tılar, ” Merdivenlerden sekerek - kimseye gö en - kendi odalarına döndüler, Maryana yatağına, girdiği zman, Tar «Şeyh Sald ölmeniiş. yakında Şama yapacakmış » Sözleri kulağında çınlıyordu. Şeyn Baldiji yaşadığı ve baslona h landığı duyulacak olursa, Halife hide den kimbilir ne yapacaktı? Maryanayı © zaman Velidin cellâdi; dan kim kurtarabilirdi? Halifenin gözdesi Ümldsiziiğe düşmüştü. Yatağında * mütemadiy: düşünüyoien. Acaba Tahirle kaçmak için çabuk karar verebilecek miydi? Saray kapısında bir çocuk sesi Maryana © geceyi uykusuz geçirdi. Halifenin gözdesi Ta: B. mak fikrinde değildi. Ker: e — «Ne olursa olsun, ben Halifenin ga- zabından her zaman kurtulabilirim. Bağ- dada gidersem, bütün ümidlerim imahvola- cak diyor ve mütemadiyen kararsızlık içinde düşünüyordu. Güneş doğuyordu. Maryana Hâlâ gözlerin! kapamamıştı, O sabah sürayın kapısında - kucâğında- ki küçük çocuğile - ağlıyan bir kadın, nö- betçilere — Ben, Halifeyi göreceğim. yanına götürünüz! Diye yalvarıyordu. Genç kadını saray kapısında Halifenin dalkavuğu karşılamıştı, Yanına #okuldu Ne yapacaksın Halileyi? Bir derdin varsa bize söyle. — Söpliyemem. Mutlaka kendisini gür- meliyim. - Aclân, kucağında çocuğu ağlıyan bu kadına bıyık bükerek bakıyordu. Dalkavuğun hoşuna giden bu güzel ka- dan acaba kimin kansıydı. ve Halifeye ne- ler söyliyecekti? Aclân merakını yenemedi; — Peki, dedi, ben şimdi efendimize arsderim, Sen burada bekle beni, Kapıdan syrüirken, genç kadının kula« Rına yavaşça fisldadı; — Bu iyiliğimi unutmazsın, deği mi? Kadıncağıs sufiyane bir tavırla: — Merak etmeyin. nankörlüğü hiç seve mem, Diye cevap veriyordu. Aclân koşarak saraydan içeriye girdi. Kapıda ağlıyn kadın, göründüğü kadar #af ve ailsiz değildi. Arasıra zeki bakış ları ve soğukkanlılığı Aclânın bile gözün- den kaçmamıştı. Nöbetçilerden biri genç kadına soru- uz beni onun — Halifeyi para istemek için göreceksen, boş yere bekliyorsun! Burada adama sa” daka vermezler. Sen Haccacın fakirlere yardımı sevmediğini duymadın imi? — Biliyorum, Fakat, zalim Hacenc Sind'e gitmedi mi? — O nereye giderse gitsin, gölgesi bura- dadır. — Memurlarını kastediyorsunuz, değil mi? — Evet, Onun adamlarının her biri biz Hacegc'dır. Kadın biraz iınhat vermek isteği; CArkası var) muz bizi şürükledi demektir. Genç kız, başını önüne eğerek: — Ah, evet... Mukadderat... - dedi. Delikanlı, Şerminin mahcubiyetin- den istifade ederek: — Oradaki tesadüflerimiz aklınız da mı?... » diye sordu. - O hatıralar benim hiç aklımdan çıkmadı. — Benim de... Benim de... — Dün gece sizi görünce gözlerime inanamıyacak gibi oldum. — Çok teessüf ederim ki öyle bir yerde raslaştık. — Ben de. Kız, sonbahar yaprağı gibi sapsa- rı kesildi. Erkek devamla: Adeta çocuk denecek bir yaşta... Fa- kat bana büyük bir dostluk ve mu- habbet telkin ettiğinizi anlamışsınız. dır. Kız, cevap vermeği., — Bu dostluk ve muhabbet, tahmin edeçeğinizden pek daha kuvvetlidir. Şahsınıza karşı bağlılığım, zamane ve uzak hayata mukavemet edebildi. O zamandanberi çok seyahat ettim. Fakat bir gün Zonguldağa döneceği- mi sizi göreceğimi düşünürdüm. Bü- tün dünyanın kadınlarından daha fazla sizinle alâkadar oldum. Öyle güzelsiniz ki. -—- Zonguldakta pek gençtiniz.. | sl Gencin sesi titriyordu. Kız onu, bir musiki parçası dinler gibi dinliyordu. «— Herhalde samimi konuşuyor... Sesinden belli!» diye düşündü. Hakikaten de yarılmıyordu. Bu genç kızın yakınlığı, onu, şü anda, bütün fena hislerinden, hayatı- nn bütün fenalıklarından tecrid et- mişti. Mazisindeki bütün çirkinlikie- ri unutmuştu. Hatta babalığının bile gu anda biraz ötelerinde oturduğunu düşünmüyor gibiydi. , Öğrenmek, sevgilisinin mevcudiye- tindeki bütün esrara vakıf olmak is- tiyordu. Şermin: — Dün beni büyük bir tehlikeden kurtardınız... - dedi. - Fakat bedbaht hayatımda etrafımı saran tehlike yalnız o iki yol kesici değil... Ne müt- hiş belâlar ortasındayım, Süha bey... — Zavali,.. Hissediyorum zâten... Ve sonra, düşünceye vararak: ş— Çok parasızsınız.. Her şey on- dan geliyor, değil mi?... . diye sor- du. — Pnrasızlıktan başka sebepler de var. — Buna rağmen Zonguldakta ol dukça iyi bir hayat yaşıyordunuz... Kız, başını salladı: — O muhitte rahat, müreffeh —— mmm ae VE AZIAIN Bi IAFHANEŞSİ görünüyorduk. Wakat elimizde avu- cumuzda bulunan son parayı sarfe- diyorduk. — Yanılmıyorsam bir anneniz, bip Ge hemşireniz olucak. — Madem ki doğrusunu istediniz sizden hiçbir şey gizlemiyeyim: An- nem de, hemşirem de, ailem de yok- tur benim... Şimdi birlikte yaşadı- ğım o kadınla o kız kimdir diye me- rak edeceksiniz, — Evet, — Annem zannettiğiniz, hakikaten bana annelik yapmıştır. Bütün ha- yatını bana vakfetmiştir. Beni bü- yütmüş, yetiştirmiştir. Biri beni gö- türüp ona vermiş... Oda benimse. yip büyütmüş... — Öyleyse, babanız?... — Hayatımda kendisini görmüş de» ğüim. — Anneniz? Kız, acı aci: — Annem... Beni inkâr etm . dedi, vE — Vah vah... — Hatta kendisinin nerede gani duğunu bilemiyorum, Bayatta mr dır, öldü mü, ondan bile haberim yok... Anemden bana hiç kimse bah» setmiş değildir. — Gari;