Beyoğlunun pastahanelerinden birinde oturuyorduk. Benim, ahbaplarımdan Burhanla rande- vum vardı, Orada buluşarak bir hastayı 1- tilsare gidecektik. Masa başında, «İngiliz gorbasiş denen pastadan Yemiş, bekliyor- Gum. Yarım saat daha burada kalacağımı tahmin ediyordum; çünkü erken gelmiş- tim. İngilizce güzelelerimi eviğdim, çevirdim. Yorularak dizlerimin üstüng koydum. Biran aylik aylâk etrafımı seyte daldım. Yanım» daki masada ecnebi kılıklı, tek gözlüklü yal ir erkek oturuyor; sol taraftaki bir | b m de onun alâkadar olduğu baktım, Grup, üç dört gençten mürekkepti, Bunları tanırdım. İçlerinden bir tanesi, para tutardı. Belki de miras yediydi Ya- Bındakileri dalkavuk gibi gezdiriyordu. Ma- amafin, onlar da şık delikanllardı. Saç- İarı briyantinle pıni piril taranmış. Yanak- larında yarım favoriler, dudaklarında ince biz Amma, bir tanesinin hiç mi hiç parası lık Yapay: Tuhaf tuhaf hikâyeler anla- tiyor, kömikliklere kalkıyor; bu sayede beş olarak gece hayatını temin ediyor- Şimdi de, bir gözü, ti öte masada ken- dine çapkın şapkın bakan sokak fahişeslg- deydi. Yerim vallahi Recep ağabey! - diyor- du. — Neyi? — Herşeyi. Bu iki minalı söz, masadakileri güldü- rüyordu. — Aşık söyle; yarım saatte yirmi pasta a — Hayır, her beş tanede bir, birer bar- dak su içmek hakkım var. — Gözüm çıksın yiyemezsin. Gözün Allaha emanet beyim... Cüs- — Çünkü kremalılari yemek daha güç- tür.. Kendim seçeceğim. Ram misnız? Aceleyle pasta dolabına yaklaştı. — Dur düşüneyim.. Acele etme Gayurl Of, bu Recep ağabey de... Ne sinir bir ha- U vardı.. Pârasına güvenerek zavallı ço- Cuğu üzüyor, eziyordu. Halbuki zavallı Gayurcuğun aklı fikri ki yosmada,.. Recep ağabey de bunu bildiği için, ihti- mal kin başka bir müşteri bularak gitme- sini bekliyor... Ne olursun be ağmbey... Kararımı çabuk ver. Senin İşin beş kiğıd nedir?.. Eğle- neceksin İşt cihete — Ah, kabil değil, Birdenbire, yanımdaki ecnebi tavırlı adam şapkasını nezaketle çıkararak, genç» lerin grupunu ve beni selkmladı. — İngilizce bilir misiniz? - diye sordu. Gençler: — Hayır!- dediler, — Zannederim mösyö biliyor.. Çünkü gazetelerinden anlıyorum... Lütfen bize bir tercümanlık yapsın. Peki! - dedim. — Ben Amerikalıyım... Bahse tutuşmak- rım... Zaten bizim memles kette bunu çok yaparlar; sizler de bilirsini... ndenberi pastalara; bakıyorlar, sayı- iinakaşa ödiyorlar.. Bir bahse uşmak işl ver orta yerde.. Değil mi?.. Nedir? Tercüme edip lükfen sorunuz. "Tercüme edip sordum ve meseleyi anlat tam. « Yarım saafle yirmi pasta uzun sürer.. Ben başka bir bahse iutuşayım... Razı olam cak mı bakalım? — Buyurun. — On dakikada beş pasta yiyecek. Bir bardak da su içebilir.. Amma, pastaların Ikisi kremalı olmalı... Razı mı?.. Bu sözleri delikanlılara söylediğim vaki, Resep ağabey: — Yuh be... Vay enal vay. Bu ne tek- 112... - dedi. - Elbette yer. Şu Amerikahlar- da da burpa sürecek akıl yok.. Al gebeşin parasın, Gayyur! Amerikalı: — Ne diyorlar? - dedi — Diyorlar ki... - diye yanlış tercüme et- tim.- driyorlar ki, parayı bana depozito et- meli imişsiniz.. Yerse O alacak; yiyemezse de biz size beş llra vereci Peki... Sizin depozitonuza hacet yok... Buyurun. Beş kâğıdı çıkarıp uzattı. Hemen pastalar geldi, Oğlan zaten aç- mış. Değil on. beş dakika bile dolmadan hepsini bir solukta İmidesine indirdi. Recep ağabey hâlâ; — Vay avanak vo7.. Vay aptal vay. Kaybetti! - diyordu. Oğlan, papelleri alıp, kızın koluna gi di, Grup da, hâlâ: — Vay aptal vay.. Kaptırdı paralar... - diyerek dağıldı. Derken bizim Burhan çıkageldi. Amerikalıyı görünce: — Oooo Cemil... - dedi. - Sen burada hat, — Burhancığım.. Kardeşim... Barılıp öpüştüler, Bonra, arkadaşım bizi de biribirimize ta- nişlırdı: Meğer bu srhte ecnebiye «İngilis Cemlls derlermiş... O Hsanı iyi bildiğinden ve o kavmin usul ve Âdetlerine uyduğundan kinaye... Ben şaşkın şaşkın bakıyordum. Demek Amerikalı değildiniz?.. Peki niçin böyle bir bahse tutuştunuz? - dedim. — Zavallı çocuğun haline acıdım da be» yim... Onu Recep ağabeyin zulmundan biN gece olsun kurtarmak istedim... Beş lira için ne çırpınıştı o. Şimdi ne mesuttur kimbilir... Velev kendine enali dedirtmek bahasına bu türlü eğlenceler insana pek büyük bir zevk veriyor.. Şu anda ben de Gayyur kadar mesudum... MAHDUT MESULİYETLİ Gölçük Memurin ve işçiler kooperatif şirketinden: Gölcük memurin ve işçiler kooperatifi şirke ti, Türk Ticaret kanununun maddei mahsü- sası ve esas mukvelenamerinin 20 inci maddeleri hükümlerine tevfikan hissedarlar umumi heyeti aşağıdaki ruznamyi müzakere cumartesi günü saat 14 çe Güleük Deniz 8 etmek üzere 17/2/940 tarihine raslayan fabrikaları garnizonu dahilinde Fabrikalar e klübü binasında ndiyen toplanması icap etmekte olduğundan toplantıya girebli- i için ortakların duhüliye varaknlarını almı çi lüzumu rica olunur. RUZNAMEİ MÜZAKERAT: 1 — T. Ticaret kanununun 374/877 ve 297 inci maddeleri hükümlerine uygun ol- mak Üzere 938 senesi ri esinin tekrarı. 2 — 939 senesi idare heyeli ve mürakip raporlarının Okunması. 3 — 909 senesi plânçç ve kârü zarar hesabatınm tesdiki ile idare heyeti vekilleri- nin ibrası, 4 — Müddetleri hiltam bulmadan 25/Mar t/989 tarihinde istifa eden idare heyeti yerine mukavelensmerin 30 uncu maddesi mucibince yeniden beş asli, iki yedek Azanın ve Müddetleri bitam bulan mürakiplerin” yerine yeniden Ski mürmkip tayini ile Güllerin tesbiti, 6 — Temettğatm tediye şekli Tuzak içinde Tuzak Tefrika No. 52 Şermin kendisine yaklaştığı vakit, gayri tabil vaziyetteki kadın elini ağ- sma götürdü ve bununla, küçük ki | zın acıktığını anlatmış oldu. Şermincik kadının. önüne ekmeği, | yumurtaları, peyniri serince, hasta nın gözlerinde âdeta hayvani bir s6- nasıl oldu. Genç kız, insanı edecek bir sabırla, ona ye meğini yedirdi. Bebeğe bakan -bir sülnineye benziyordu. Bu sırada, ço- cuk da yatağından çıkmış, midesinin kaygusuna düşmüştü. Nihayet Şermin kendi de bir şeyler y Sonra hastayı, daha doğrusu /i, soydu. Onu demir bir yatağa yatırdı. Zavallı kadın, dadısının emrinden çıkmıyan bir çocuk uuysallığı ile, ken» dine bakan bu Şerminin iradesine tâbi oluyordu. — Uyu! - Emrini işitince, gözlerini usul usul kapadı. Bir müddet sonra, deli kadın, sa- yıklar gibi bazı kelimeler mırıldandı: - Korsankaya.... Ah Burhan bey... Ah gençlik!... Ve nihayet nefesini muntazam alı- Nakleden : (V4 « NÜJ şından uyuduğu anlaşıldı. Küçük yataktaki çocuk, minimini kolunu uzattı, Şermin ona yaklaştı. Yavrucağın bâşını bağrına bastı. Bü- yük bir şefkatle onu öptü, Bir hasta- ya hitap eder gibi: — Uyu yavrum... Uyu Mürüvvet- çiğım! - dedi. On yaşlarında kadar şipşirin bir çocuktu bu Mürüvvet! Gözleri derin ve mânalı, saçları bukle bukle &r- malıydı. Şermine: — Neredeydin, nereden geliyorsun, abla? - diye sordu: — Anlatırım amma cicim, şimdi &ir rası değil... Vakit pek geç... Pek yo- ruldum... — Vah ablacığım! Öbür yatağa bakıp küçük kız: — Ah anneciğim! - diye de inledi, Üzerine eğilen ablasının gözlerin- den yüzüne bir damla yaş damladı. Eını hissetti. İki kız, bir şey söyleme- den, birbirlerini kucakladılar. Şer min, Mürüvvetten ayrılınca, odanın Beynelmilel iki Türk hakemi Beynelmilel futbol federasyonunun hes #öne neşretmekte olduğu salnamaye kon- mak Üzere Futbol federasyonumuzdan bop- helmilel olabilecek kabiliyette iki Türk ha- İkeminin İsmini istediği ve federasyonumuzun. da beynelmilel hakemler listesine ithal edil- mek üzere İsviçrede bulunan teşkilât imar. kezine İstanbul hakemlerinden Nuri Boswk ve İzmir hakemlerinden Mustafa Balöz'ün İstmlerihi gönderdiği haber alınmıştır. Şimdiye kadar anlayamadığımız. sebepler dölayışile kendi - hudutlarımız dışarısına çıkarmakta korktuğumuz ve yahut iki &ş senede bir biz de varız. kabilinden mil temaslar yaptırdığımız fulbolumuzun s04 zamanlarda gösterdiği faaliyet ve beynel- milet hakem Hstesine isim göndermek gibi hareketler Türk fotbulunun senelerdenberi devam eden ataletinden kurtulmağa bâş- ladığına birer alâmettir. Futbol federas- yonunun bu semereli çalışmasını takdire kürşılarken uzun zamandanberl | Türk Sporunun her sahasında hizmetleri sebkat imiş emektar ve kıymetli hakemlerimis- den Nuri Bosut ile Mustafa Bolöz'ü tebrik ederiz. Kız ekinleri volazioi maçları Kız mektepleri" “arasında tertib edilen toleybol maçlarına dün Çapa kiz muallim mektebi Jimnastik salanunda devam edil- miştir. inel müsabakıda Boğaziçi - Gümhuriyete, ikinci müsabakada İnönü - İstiklâle, üçüncü ve günün en mühim mi- sabakasının da Çamlıca - Erenköy Hselerine| galib gelmişlerdir. Büyük bir kalabalık tarafından heyecanla takib edilen bu mü- sabakalarda beden terbiyesi İstanbul böl- gesi başkanı Feridun Dirimtekin bulun- muştur. Milli küme maçları Nisanın ik haftasında başlıyacak olan mill küme maçları talimataamesini hâ- #irlamak için bir haftadanberi şehrimizde bulunan federasyon ikinel retsi Saim tali- matname İşlerini bitirerek dün Ankaraya hareket etmiştir. Milli kümenin yeniden hazırlanan telimatnamesinde büyük de- Gişikiikler yapılmıştır. Mahalli maçlarla hasılatı alakadar klüpler arasında tak$tira edilecek, deplâsman maçlarının basılatı ise bu kümeye iştirak eden sekiz klübe verilecektir. Deplâsman maçlarında zarar olduğu takdirde bu zararı klüpler ödeyecek» lerdir. Mini küme birincisi ayni zamanda “Türkiye şampiyonu : addedilecektir, B. Ghamberlainin nutku (Baştarafı 1 inci sahifede) «iliçbir gayri muharip millet bü muaz- zam kuvvet topimuğundan bir tehdid ma- nası çıkaramamaktadır. Bitarafların harbe girmeğe ve yahut bi- taraflıklarını kullanma tarzına dair karar vermek hususunda hak sahibi oldukların- dan bir an şüpheye düşmedik. Bitaraflar- dan istediğimiz, sadece kendileri için mah- vurlu veya zararlı bir vaziyet almak mec- buriyetinde bulunmakla beraber hiçbir zaman bir bilaraf gemisi batırmadığımın ve bilerek bir bitarafın ölümüne sebep ol- madığımızı nazarı itibara, almalarıdır. Bitarafların maruz kaldıkları zararlara karşı lâkayıt kaldığımızı hiç kimse zannet- memelidir.» B. Chamberiain, Büyük Britanya tarafın- dan takip edilen muslihane hedeflere sözü getirerek dovam cimiş ve demiştir ki: «Herbe sebebiyet vermek husunda ge- niş mikyasta mücasir olan iktisadın milli- İeştirilmesine ve olarşi siyasetine, ne paba- sına olursa olsun, nihayet vermeliyiz.» Ajax kruvazörü İngilterede Londra 3İ“ÇA:A:) <5 Gri yon Ses ile yapılan muharebeye - iştirak etmiş nx» kruvazörü, bugün Plymoutha ge olan alnında bir kırışıklık belirdi. Kendi kendine kızıyordu: «— Ne beceriksizim, ne meziyetsi- zim... - diyordu. - Şu İstanbula gel- diğim bir buçuk sene oldu. Bu kadar uzun zaman zarfında hiç bir şey ya- pamadım. Ne annemi muvafık bir hastaneye yerleştirebildim; ne de ken- dim için bir iş buldum. Zavallı Mü- rüvvetçik de buralarda sürünüyor... İyi bir mektebe koyabilmeli değil mily- dim?» Hayat bir mücadeledir. Derler ki muvaffak olmak için başkaları hesa- bına insafsız davranmalı imiş. Hüşü- net, hodbinlik, kabalık... Bunların hepsini icsbında yapmalı imiş... Halbuki o, kendi nefsine kıymıştı. Bir şeye muvaffak olamayınca vü- cudünü satmajn gitmişti. Zengin bir ihtiyardan bir avuç sadaka almış, serserilerin bıçağile karşılaşmıştı. Namuslu kalmak istemesi, seneler» ce bu uğurda azmetmesi bir türlüy- vahşet derecesinde | 1 Şubat 1940 Felâketzedelere yardım Kızılay umumi merkezine yatırılan para 3,438,007 liraya baliğ oldu Londra büyük elçimiz Dr. Rüştü Aras'ın Londra yardım komitesi tarafından toplanan bir kısım eşyayı görmek üzere Londra St, Thomas hastanesini ziyareti Ankara, 31 — Pazartesi ve salı günleri! Kızılay umumi merkezine felâketzedele- re yardım için yatırılan ve Şark vilâyet- lerine ait olan iane İlistesi neşrolunmuş- | tur, Listenin yekünu (100,236 lira 82 | kuruştur. 25 numaralı liste yekünu l 3,337,770 lira 84 kuruşla beraber umu- mi yekün 3,438,007 Jiri Ortaköyde 1300 liraya sigortalı büyük bir köşk yandı 66 kuruşa ba- Dün akşam $ Ficat tüccarı aşağı yağlı boy le her tarafı & gayretine rağmı kün olama! tesbit edilmemiş ndaki talaşların tw» yet verdiği tah- gözüne uyku girmedi. Kendisini ki taran delikanlıyı düşünürken, vücu- düne âdeta bir iyilik usaresi yayi. | muşta. Vaktile Zonguldakta bulundukları sırada evlerinin önünden sık ge- çen delikanlıyı pek iyi hatırlıyordu. Hattâ birkaç kere parmaklığın ke- | narında durmuştu. Bir behsneyle söz açmıştı. Konuşmuşlardı. *— İsmi neydi, dur bakalım?... Süha mi?... Evet öyle, öyle... Süha...» Kalktı. İskemlenin üzerine birak- tığı robunun cebinde kartı olacaktı. | Bulamadığı için sabırsızlandı. Allah Allah! Cebinde olmadığına göre ne- reye koymuştu acaba7... Sakın kây- betmesin?... Başından aşağı bir mâş- rapa sicak su dökülmüş gibi bir tehassüse kapıldı. Şayet bu kartı bu- Jamasa büyük bir servet zayi etmiş olurdu... Servet değil, ayni zamanda da bir aşk... Kendisini kurtaran ada- mın gözlerinde hakikaten derin bir hassasiyet ifadesi okumuştu... Bükış- | dü; namusunu feda etmeğe kalkma- sı bir türlü... Ne hayattı ki bu, han- gi yolu takip etse, berbad bir netice ile karşılaşıyordu. Şu anda yorgunluktan bitkin bir haldeydi. Küçük lâmbayı öteki böl- meye götürdü. Orada soyundu, yere larile onu kucaklıyor gibiydi. Sebebini bilmiyordu amma, şu an- | da, delikanlıya, çok sağlam manevi İ bağlarla bend olduğunu hissediyor- du. Bütün ümidi ordaydı. İ Öbür adam - yanl kendisine bir avuç parayı sadaka verir gibi veren perişanlığına âdeta kindar bir nazan. | serilmiş bir şilte üzerine uzandı. Der. | ihtiyar - şüphesiz pek iyiydi, sevim- la baktı. Mermer kadar kusursus hal uyuyacağını sanıyordu. Fakat | iiydi, insaniyetliydi. Genç kazın min- | liğ olmaktadır. Londra 31 (A.A.) — Ahiren kabul edilen kredilerden 100 bin İngiliz hira- sinin bitaraf memleketlerdeki Polonya h mültecilere, 133 bin İngiliz lirasının da Türkiye zelzele felâketzedelerine sit ol duğu öğrenilmiştir. Öğrendi eşyalar sigortalı bulunmak İTİZAR Münderecatımızın çokluğu dolayısile (İs- lâm tarihinde Türk kahramanları) tefri- kamızı dercedeme: 10069, içindeki ayrı şirketlere —. ; özür dileriz. şı da kalbinde bir şükran bestiyordu. Fakat bil Ihassa delikankı disini davet edişi işti İ kartı eline geçir. yaklaşarak okudu. ELSTANBULİ Bir de adres. Aliah Allah... Ne işti bu böyle?... Sühi Elstanbuli mi? Bu, bir ecnebi ismi » Esacn kar. tın aşağısındaki fafsilât da Masırlı olduğuna dair ima vardı. Bu ne e# rardı böyle... Delikanlı, Zonguldaktâyken Süha değil miydi? Türk değil miydi? Bu değişiklik ne mü Sonra birdeni «— Kudret Ri Kudret Süha... İsmi böyleydi... Hem, şimdi a aüşri, pek zengin görünüyordu. Giyinişi önu ifade edi. yordu. Halbuki Zonguldaktayken katiyen zengin değildil Yâhüt genç kız yanııyordu. İhtimal delikanlının hayatında esaslı bir tebeddül olmuş- di. Lân / tur. Süha, onu görmek istiyordu. Şer minin içinde de bir his vardı. Deli- kanlıya doğru cezbedi'diğini duyu- yordu. - (Arkası var)