POLİTİKA Almanya - Romanya münasebatı Romanya hükümeti harp dolayısile güçleşmiş olan memleketin dahili ihtiyacını temin etmek, eşya flatlerinin yükselmesine wâni olmak, harici münasebutı her türlü sarsıntılardan kurtarmak Üzere levazım nezareti namı altında yeni bir Devlet teşekkülü kurmuştur. Bu nezaret dahili piyasanın bü- tün ihtiyaçlarımı tanzim edeceği gibi ihraç eşyisın da idare edecektir. Me- seli Romanyanın umum ihracatının üçte ikisini teşkil eden petrolün muhte. Mf memleketlere ne mikdarda gönderileceğini tayin edecektir. Romanya petrol kuyularile tasfiyehaneleri ve tankları ve sarmıçlı vagon ve mavunaları ekseriyetle İngiliz ve Fransiz şirketleri elinde bulunduğundan bunlar istihsal ettikleri petrollerin büyük bir kısmını bu iki memlekete sali- yorlardı. Son derecede petrola muhtaç olan Almanya kendisine fazla petrol verilmesi için Romanya nezdinde teşebbüste bulunmuştur. Romanya ilk ted- bir olarak bir pelrol komiserliği teşkil ederek bütün istihsal işlerini Devlet idaresi ve kontrolü altına almıştır, Daha sonra Romanyanın Ikinci derecedeki Çekoslov. üzerine İngiltere tammadığından Romanya kralının emrile bu eshamın ikinci nüshaları tabo- unmuştur, Alma mantarın eline ge: işi haltedilmiş b ak bir ar bunları ele geçirdiklerinden bütün silâh fabrikaları Al- oluyor. Gerek petrol ve demir gerek silâh fabrikaları vudan Almanya ile Romanya arasında ihtilâf ve niza F.K. Hariciye Vekilinin beyanatı (Baştarafı 1 inci sahifede) bükümet ve milleti alâkadar eden mese- leler üstünde fikir ve mütalân teati ei- mek daima hayırlı neticeler vermiştir. Sulh zamanında olduğu kadar civarda harbin veya harp tehlikesinin dolaştığı günlerde de ölçüsüz faydalar temin etti- ği anlaşılır. Balkanlılar tesanüdünün bu içtimadan biraz daha kuvvet alarak ç- kacağına inanıyorum. Biliyorsunuz ki, memleketimiz mevcut muharebeler karşısında bitaraf değil, sadece harp haricidir. Gene biliyorsunuz ki, bitaraf olmak veya harp harici bulun mak mütevekkilâne akibet beklemek de- mek değildir. Bitaraf olmak veya harp ve olamaz da Mevcut a memleketimizin hudutları kati, vazih ve sarihtir. Eğer bir taarruza ma- vaz kalmamak ve bizi taahhütlerimizi aya mecbur edici bir hâdise tekevvün imezse, istiyerek uyanık durmağa ve icap eden siyasi fa- aliyet ve hareketlerde kusur çalışıyoruz.? Balkanlara taarruz ihtimal leri azalıyor Paris 31 — Balkanlar üzerindeki harp tehlikesi, Finlândiya meselesi yüzünden bertaraf edilmiş görünmektedir. Şimal- de meşgul olan Kırılordu, Almanyaya müsmir bir yardımda bulunamaz. Bina enaleyh Balkanlara taarruz ihtimalleri, gittikçe azalmaktadır. Balkanlar üzerin. | deki Alman tazyikı, Almanyanın Ro- manyadan zahire tedarik edebileceğin den dolayı mübalâğalı görünmektedir. Velhasıl bu bakımdan Finlândiya, medeni Avrupanın Nazi ve Bolşevizm tehlikesine karı bir mania telâkki edil mektedir. Yeni bir kanun lâyihası (Baştarafı 1 inci sahifede) Yeni şose ve köprüler kanunu projesinin esasları Bu hedefe varmak üzere sarfı iktiza *den yüz küsür milyon Ilranın derle te ve mükelleflere fazla bir yük tahmil «tmeden temini için meri şose ve köp- rüler kanununun değiştirilmesi lüru- mu hasıl olmuş, yeni şose ve köprüler kanunu projesi bu lüzuma binaen tan- zim edilmiştir. Yeni projenin en mü- him esasını, hâlen mühim bir kısmı hususi muhasebelere aid bulunan yol Parasının tamamının Nafla Vekâleti: me tahsisi teşkil etmektedir. Buna ınu- kabil vilâyetler dahilindeki yollar dn dahil olmak üzere bütün memleket yollarının inşa ve tamiri vazife ve me #süliyeti Nafın Vekâletine geçecektir. Yapılan vasati hesaplara göre mu- i hususiyelerin bugün halktan Yol parası olarak tahsil ettikleri para senede 10-11 milyon kirayı bulmakta» dır, Hususi muhasebeler bunun 6-7 milyonunu yollara ve gerisini vilâyet- lerin diğer ihtiyaçlarına sarfetmekte- dirler. Yeni proje ile mükelleflerden yol parası olarak alınan paraların ta- manunın yollara sarfı temin edilecek» tir, Memlekette muntazam bir şose şe bekesi ve teşkilâtı vücude getirmeğe yarıyacak bütün hükümleri ihtiva eden yeni şose ve köprüler projesinde bugün bütün vatandaşlardan muay» yen bir nisbet dahilinde alınmakta olan yol vergisi miktarı, mükelleflerin kazançlarına göre tahakkuk ettirilmek üzere, asgari altı ve azami 15 lira ola- rak kabul edilmiştir. Birinci on senelik şose ve köprüler inşaatı programı ve buna müvazi ola» rak hazırlanan yeni şose ve köprüler kanunu projesi mühim bir memle ket davasırın tahakkuku yolunda atıl- muş esaslı ve ciddi bir adım şeklinde telâkki edilmektedir. GÜNÜN ANSİKLOPEDİSİ İngilterenin yeni Harbiye Nazırı Hoare Belisha'nın titan üzerine İn &lliz Harbiye Nez. Teti makamını O: ver Sinnlej ot İşgal Oliver Oliver Btansy meşhur lord Der. by'nin küçük oz. Yudur. İngilterede #salet ünvanı bü- May İntikal çin kendisi Babasının ismini ta #yamamaktadır. kari dadır, Henüz genğ ti birçok faaliyet e yüküdür. Büyük harp pat- Oksfordüa 18 il en Stanley saldı. Hukuk kültürünü ve esasen parlak olan söz söyleme kabiliyetini arttırdı. Bu sahada da kum zamanda nazarı dikkali celbetti. Fakat Stanley avukatlık mesle- ğini fazla cazip bulmuyordu. Meşhur bir #iyaset adamı olar ve Paristeki gefirliği es- masında bıraktığı iyi hatıralar Fransızlar tarafından hAlâ unutulamıyan babasının yolunu takip etmeğe karar vererek siyaset hayatına atıldı. Westmorland mebusu ola- Tak partimentoya girdi. 1983 te nazır oldu. O #amandanberi hü- kümet faaliyetindeki vazifesi inkıtan uğra- mâdan devam ediyor. Dahiliye Nazırlığın- dan Münakalât Nazırlığına, Mesai Nazarlı- dından Maarif Nasırtığına geçti. En &on Ticaret Nurırlığını ifu ediyordu. Bulundu- Hu Ber nezarette onun sarfettiği büyük Büyretin, görüşünün, namuskür zekâ- hen, teğkiliçi kabiliyetinin izleri görü- Oliver Stanley gayet sakin, çok konusmu- yan ve büyük bir dikkat içinde ve intizam. etmemeğe | Tahınmış müsteşrik Sir Denison Ross'la bir mülâkat “Divan edebiyatınız şarklı idi, Edebiyatı Cedideciler garbe özeniyorlardı, genç şairler istiklâllerini ilân etmişler,, Divan edebiyatımızı yakından bilen kıymetli âlim eski şiirlerin yeni harflere çevrilmesini muyafık. bulmuyor. Alfabemizde nazarı dikkatini celbeden noktalar neler olmuş? Bir ay kadar evvel İngiliz sefareti müsteşarlığına tayin edilerek şehri- mize gelen tanınmış İngiliz müsteş- rik ve lisaniyat âlimi Sir Denison Ross, geçenlerde Eminönü Halkevin- de tertip edilen genç şairler gecesin- de hazır bulunmuştu. Kıymetli âlim O akşam yeni Türk şiirini dinlemek arzusunu izhar etmiş. Çünkü kendisi için Türk edebiyatının şimdilik meç- hul olan tarafı yalnız son zamanlara sid yeniliklerdir. Eski Türk şirini, bilhassa divan edebiyatını Bakiden, Furuliden ezber parçalar okuyarak pek iyi bilmekte, edebiyatı cedideyi Abdülhak Hâmid ve sair mümessille. rile yakmdan tanımaktadır. O gece, dinlediği yeni şiirlerden İ memnuniyet beyan ederek Halkevin- den ayrılan Sir Denison Ross'u, Türk | edebiyatının bu hududlar ölesi ka- rini, pazar günü Parkotelde ziyaret ettim, Çok nazik ve sevimli bir zat. Beni güler yüzle karşıladı, elimden tutarak bir masanın başına götürdü ve benimle edebiyat, dil ve sair be- hisler üzerinde yarım saatten fazla konuşmağa tahammül etti, “Tahammül! etti. Çünkü henüz Türke geyi müşkülâla konuşuyor. Fakat ! bilmiyor zannetmeyin, lisanımızı ki- taptan öğrendiği için konuşması nok» san, kelimeleri güçlükle buluyor, eksik» leri Farsça tamamlamağa çalışıyor, İ olmadı mı Arapçaya geçiyor ve tam Fransızcaya başladığı sırada, Türk- geyi iki üç hafta sonra muntazam ko- nuşmağa karar verdiğini hatırlıyarak tekrar Türkçeye avdet ediyor: — İstanbulda çok oturdum, diyor. Fakat kiminle karşılaştımsa benimle İngilizce veya Fransızca konuştuğu için Türkçemi ierletmeğe fırsat bu- Jamadım, Manmafih şimdi çok fırsat var. Bana üç hafta sonra geliniz, ba. kın nasıl türkçe konuşacağım. Kıymetli âlimin düzgün konuşma- sı İçin hakikaten bir şey kalmamıştır. Meselâ eTürkçeyi ne zâman öğrendi- nis?» diye sorduğum suüle verdiği ce- Y&p &ynen şöyledir: Türkçeyi biliyorum okumak için. EM sene mukaddem başladım. Bususen tarih için, Okurken İngiliz. ce gibidir Türkçe bana. Fakat konu- şürken çekiyorum müşkülât. Müsteşrikin eserleri Msamafih Farsça ve Arapçayı çok iyi biliyor. Çince ve Sanskritçe de bil- diği lisanlar arasındadır. Londrada şark lisanlarm mektebi müdürüdür. Kendisi Hindistanda yirmi sene ka dar kalmış, derin tedkikatla meşgul olmuş. Babür şahın kuzeni Mirza Haydar Duçlat'ın Farsça yazdığı (Tarihi Re gidi) yi İngilizceye çevirmiş. On altın- cı asırda Orta Asyanın siyasi ve içti- mal hayatını izah eden bu eseri 1895 de Londrada uzun bir mukad- deme ile neşretmiş. Müsteşrikin ikinci mühim eseri 1899 da neşrolunan «Orta Asya ta- rihis dir. Bu eser eski zamanlardan başlıyarak Orta Asyadaki Türk sülâ- lelerinin ve son devirlerdeki hanlık- ların tarihidir. Ayrıca Rampurda bir kütüphanede Babür şahın kendi el yazısile divani- ni bulmuş, Hindistanda tabettirmiş, bu suretle meşhur bir padişahın kaybolmuş zannedilen şiirlerini mey- dans çıkarmıştır. Ayrıca Babür şahın beylerbeyliğini yapan Bayram Hanın divanını dA bulup neşretmiştir. Kendisine bizim divan edebiyatın- dan kimleri beğendiğini sordum, Ha» raretle: — Beki ve Fuzuli, dedi, bu iki bü- yük şaire hayranım. Birçok şirleri ezberimdedir. Ve oturduğu koltukta biraz arkaya #cnra-landra barosuna yas | in çalışa mümtaz bir devlek adarsıdır,.. |. yaslanıp ele şiirin ahengini takip a tn Lİ Sir Denison Ross ederek tam Azeri şivesile Fuzuliden okumağa başladı: Dostum âlem seninçün ger olur düşmen bana Gum değli siri yelersin dost ancak sen bana Cânu ter oldukça benden derdü gam eksik değü | Çıksa cün hâk olsa ten ne can gerek nr ten bana Ve kıymetli âlim bundan sonra Ba» ki'den bir beyit okudu. Edebiyatı cedide ve genç şairler Bahis şiir mevzuuna dökülünce divan edebiyatından Edebiyatı Cedi- deye geçtik. Üstad - ona nasıl üstad dememeli idi - Eminönü Halkevinde yapılan toplantıya sözü naklederek: «— Genç şairlerinizi dinledikten sonra bönde hasi olan intiba nedir biliyor musunuz? dedi. Divan edebi- yalınız tamamen şarklı idi. Edebiyatı Cedidede de Hâmidler ve saire garbi taklid ediyorlardı. Genç şairleriniz tamamen istiklâllerini ilân etmişler. Milletiniz gibi edebiyatınızın da ar- tak hür ve müstakil olduğu görülü- yor, Ne şarkı, ne gârhi nümüne olar rak alıyorlar ve göreceksiniz, genç Jerin şiirde takip ettikleri bu yol ya- kında size temamen yerli bir edebi- yat ve yeni bir lisan kazandıracak.» Eski şiirleri okutmalı mı? Sir Denison Ross, gazetelerde ede- biyat ve lisana dair yazılan yazları da muntazaman takip ediyor. Bir yerde eyeni nesle eski şiirleri nasl okutacağız?» diye bir yazı görmüş. — Bence mühim olan sual şudur, diyor, eski şiirleri bütün talebelere okutmanın faydası var ındır, yok mudur? Buna ben de cevâp veremi yorum. Fakat siz senelerdenberi mek. teplerinizde modern tedrisat takip ediyorsunuz. “Yepyeni bir dünya önündeyiz. Bir talebenin eski edebi yatla meşgul olması için ne kadar vakti olacaktır ve ileride temin ede ceği fayda nedir? İşte bu meseleyi halletmek icabeder, Sonrr gene gazetelerde; «Eski şiir- leri yeni harflere çevirelims diye bir gey gördüm. Bu bence beyhudedir. Çünkü eski şiirleriniz gerek kafiye, gerek vezin itfbarile eski harflerinizle kaynaşmıştır. Onları yeni hârflerle Made etmek müşküldür. Hem onlar samanın ruhuna da uygun değiller- dir, ancak tarihi kıymetleri vardır. Bunlarla meşgul olmak üzere yetişe- eek olanlara üniversitede eski harf- ler öğretilirse mesele halledilir, Türk- çe bilen bir adam için eski harfleri öğrenmek zor bir şey değildir. Dört beş haftalık bir iş, Eski şiirler kay- “bolmaz: “Onları okumak üzetö yeti- $en adamlar eşerleri istedikleri za | man kütüpbanelerde bulacaklardır. Türkler, bir zamanlar İran edebi- yatını taklid ediyorlardı. Artık-o de- vir geçmiştir. Bugün İranlılar bile eski edebiyatlarına müvezi yeni bir edebiyat yaratmağa gayret ediyorlar, Kitap ve kitab, ı ve i Sir Denison Rossa ü rsitede edebiyal fakültesi talel e eski harflerin öğretildiğini söyledim. Kiy- metli âlim bu sefer bana sualler 8: mağa başlamıştı, Önümüzdeki kâğıda eski harflerle bir «kitab» yazdı. Bu- nun yeni harflerle niçin «kitap» şek- linde (p) ile yazıldığıtu, bu hususta bir kaide olup olmadığını sordu ve sonunun «b: İle yazılmasını daha mu- vafık bulduğunu söyledi. Ayrıca bir İ eihete daha dokundu: Bizim nokta mz yanlan «> harfinin yazı içinde kolay farkedilemediğini, «» harfinin Üzerine bir nokta. «i; harfinin üzeri- ne iki nokta koymak suretile ince sadalı harf olan «İs yi cü» ve «öz gi- bi iki noktalı hale getirerek «> har- fine de daha güzel bir şekil verilme- si kabil olacağını söyledi ve bahsi bi- tirirken «bunu ileride muhakkak yas Kendisine yeni alfabemizin gerek güzellik, gerek bazı kelimeleri ifade itibarile tekâmüle doğru gideceğinin şüphesiz bulunduğunu söyledim. Ayrhrken, kıymetli âlim gülerek «üç hafta sonra Türkçe konuşmam düzelecektir. diyordu. o Şevket Radg leri, düşmanın sskeri hedeflerine birçok yy tanrruzlarda | bulunmuş” Ar, Küçük bir Fin grupunun muvaffakıyeti Helsinki 31 (A.A.) — Karpinen ve Kurrikala gibi maruf şampiyonlar tara« fından sevk ve idare edilmekte olan kayakçılardan mürekkep bir grup, Kuo« İnjerden hareket etmişti. Bu grup, şi mal merkezi sahillerine vasıl olmuş, ia şe ve mühimmat entrepolarını ateşe Vermiş, orada bulunan küçük Rus gar- nizonu efradını itlâf etmiş ve üsülhare- kesine dönmüştür, Bu kayakçılar grupu, 24 saat zarfını da 140 kilometre mesafe O katetmişler« dir. Hava taarruzları hakkında Helsinki 3 — Sovyet tayyareleri- nin birinci ve ikincikânunda bombardw manları neticesinde (357 kişi ölmüştü Pasif müdafaa şefi general Sihva demiy« tir ki: siklâli ve hürriyeti mevzuubaha ok duğu zaman Fin milletinin neler yapa- bileceğini 'bır harp göstermiştir. Harp ayni zamanda medeni bir milletin harp usullerile düşmanlarımızın harp usulle. ri arasındaki farkı meydana çıkarmış tr.