# Bir vakitler Japonyanm küçük, uzak bir köyünde bir baba ile oğlu varmış. Beraber- ee büyük bir saadet içinde yaşıyor, başka kimse ile görüşüp konuşmağa ihtiyaç duy- muyorlarmış. Baba ile oğul çehrece ve vü- cütes çok benzeşirlermiş. Biribirlerine pek düşkün oldukları için dalma beraber bulu- Burlsr, az bir zaman için bile ayrılmağa tahammndı etmezlermiş. Çocuk yetişmiş, ko- cü adam olmuş fakat babasile yaşamak- tan © kadar memnun İmiş ki evlenmeği hatırına bile getirmiyormuş. Bir gün baba elddi bir tavır demiş ki — Oğlum, ben iyice düşündüm. İçin evlenmek vakti çok zaman ev miştir. Berabetce o kadar saadet Yaşiyorduk ki sakin yuvamıza sukmslgı şimdiye kadar hatıra getirmek temedim. Fakat artık daha fazin bekl mez, — Babacığım, şimdiki hayatımızdan ben pek memnunum. wdiğimin yarım kadar başka kim. Herşeyi ol- duğu gibi bırakalı imiz bozul- ASIN. — Ben pek ihtiyarladım, oğlum. İns lar fanidir. Senin evlendiğini ve çocukl, yetiştirdiğini görmeden gözlerimi kapamak İstemem, Günün birinde ben ölü sen dünyada tek başına Kali Babânin nasihatı üz kadın bulunmuş Düğün merasimi biter bitmez ihtiyar adam hüsta düşmüş. Oğlu ve gelini kendisine bü- yük bir muhabbet ve şefkatle bakmışlar, fakat fade etmemiş. Günün birinde ihti- baba ölmüş. "gep küylü basının vefatına çok kedes etmiş. İnsanlardan kaçmış, günlerce tar- lasinda uğraşarak kederini unutmağa ça- Tışmış. Evde bıraktığı zev i Zü bile teselli yerine geçr iy kendi kendini avu! takınmış, Senin gel- de yabancı g- m da saad ilk defa olarak şehre giti Şehrin bütün mabede: ten sonra sokakları dc Her dükkânın önünde du len mallara bakıyormuş. A rin neye yaradı; ü ömründe a; rüne# kendisini içeriye çağırmış, önüne bir çok aynalar koyarak birini satın alması için teşviklerde dan birini dini kayi bası camın rn bakıyormuş. Hem de n k ne alıp bakır t n evvel ölen ba: Birkaç haf, en car asl? köylü, bab dolayı seylnerek Aynanın Iki (yu) -Fapon parası- old ce hemen vermiş. Mahfazasl bet dl ayns Jars n evvel ve ni tar etinde sandığını açıyor. asının yüzüne bakarak içi Kuş, Babası hiç bir cevap verme: hayata olduğu hava deği mi Şimdi pirinç tarlasın, &im, Geri gelince seni gene ziyaret ederi Hergün bu hal böylece deram ediyormuş. Genç kadm heye düşmüş. Nihayet bir gün sormuş: — Her sabah ve akşam şu odada kiminlâ konuşuyorsun? Köylü evvelâ şaşırmış. kekelemiş, nihayet itirafa mecbur olmuş: — (Kiyoto) şehrine gittiğim zaman dük- kânın birinde babamı buldum, Buna çok sevindim. Hem de babam genç, dinç, kuv- Tuzak içinde Tuzak 'Tefrika No. 33 Bizim Bedri yahut namı diğer Ba- | ha, bütün bu cihetleri öğrenmişti. Aile hakkındaki malümatı tamamdı, Kudretin bir tek evlâdı vardı: Kızıl Görünüşe nazaran Belkis, pek yük- sek bir servetin varisi olacaktı. Bu genç kız, yalnız babasından, anne- sinden değil, henüz haytta olan bü- yük babası Bedestani Murad Molli dan da muazzam bir mirasa kona- caktı. Molla bey, kerimesi Maide hanıma ve torunu Belkise cidden tayılırdı. Damadına karşı ancak muledli bir mubabbet beslerdi, Kendi nefsi nef sini ise son derece severdi. Adının so- Bunda bir mollalık olmakla berâber çapkın mıydı, çapkındı. Barlardan ayrılmazdı. Şurada burada metresle- rinin olduğu da söylenirdi. Yeşilköydeki kö: tarafından hediye olunm v Cö- merd ihtiyar, bugün de bir han hedi- ye ediyordu. Bu münasebet Molla beyin şerefine bir tiplemişti, Onun hoşlandığı ne kadar san varsa hepsini davet etmişi 7 # Molla beyin ailesinden taşrah kılıklı bir İzmirli vardı. Bizzat İ Maideye bal i ziyaret ettiik- muş. Köylü bunlar- nl kendisine yar adam genç, dinç, kuvvetli bir hale gelmiş. Genç & yeniden kavuştuğundan etli bir adam olmuş İki (yu)ya satın ala Yak eve getirdim, Babamla başbaşa kalmak tediğim için bu keştimden sana hiç bah setmedim. Her sabah, her akşam babam, ret ederek ona içimi döküyorum ve dünyada olan biten şeyleri anlatıyorum. Genç kadın bu sözleri taaccupla < imiş, fakat tamam'le inanmamış. İ de bir sır bulunduğu: ne görsün: İç hiddetli, fakat İ E i gibi bilmiyen şünmüş: «Yi m kadınmış, teririma Eve gelince ben sana sözlerle kı Köylü eve gelince $ 5 çak, hain herif, beni ne diye aldattın? fh babanı buldun hat sırrımı 8 mı? duğunu söyledin? Çünkü babamdır. ki, değildir. demek istiyorsun? muameleye razı değilim. Elbette, Tazı değilim. mış. Gürültüden bir kadın oturu. e bakılmaz bi tercih etmiş! gizledir! mahf yor. Çirkin. bi adın. Onu bi Komşular iki tarafı da bir neticeye varamamışla, kani gibi görünüyormuş. Nİ: komşunur biri demiş ki: Bu böyle olmaz. En iyisi mabede gi niz. Davanızı ihtiy der sınız. Eibette Mabe 4 | Kiyotsa babasını bulduğunu, iki (yu)ya al gördüğünü, receği hükme razı duğunu hikây Rahibe mahfazayı getirterek GAMISık- ne İştir. Buna şaşmış, fakat si caiz ol- san sesle hükmünü iki tarafs tefhim elmiş: Bunun içindeki san bir vakitler is- r ihtiyar bir erkek, ister genç bir kadın v di. ihtiyar bir rahibe kı Rahibelerin yeri mabed olduğu 1 burada kalacaktır. Buda, içerideki anı bu mukaddes kıyafete sokmakla si- in kavga etmenize rı olmadığını gös- niştir, Haydi evinize gidip sulh ve saadet şayınız. koca elele vererek evler ükkünlarında şehre bir dah mesi e dönmüş- büyülü şeyler satılan amağa karar ver- (Bir yıldız) Macar takımı gitti On beş gündenberi şehrimizde bu- lunan Frenç Varuş Macar takımı dün akşam Belgrada müteveccihen şehrimizi terketmiştir. Memleketi. mizde çok iyi bir intiba bırakan Ma- car Sporcularım İstasyonda büyük bir seyirci kalabalığı uğurlamıştır. Nakleden # (Vd - NüJ Bedestani Murad Molla da İzmirlidir. Mollanın buna diyeceği yoktu Fa kat damadının akrabası olan bir ta- kım insanlar da bu ziyafete davetli idiler ki, işte Maide babasının bun- lardan hoşlandığını sanarak aldân- Muşta. Bunların başında bir Ferruh Dürrü buldum diyerek beni aldatıyor. — Evet, babamı buldum. Sana bütün edim, Artık kızmakta mâna vAr — Niçin beni aldattın? Niçin baban ol- yemin ederim ki odur. Hem ns Beni sevmiyorsun beni ne diye aldın? Karı koca arasında büyük bir kavga çık- komşular o koşuşmuşlar. ! gibi herkese an- kesmiş, demiş e inledikten sonra Her ikisi rahibeye anlatir» bir nasihat vererek sizi rkek davasını anlatmış. duğını, eve getirdiğini, zevcesinin kendisine i, bu çirkin iftiradan çok mü- olduğunu etrafile söylemiş, Sonra de gizlenen ra bundan tesadüf etmediğini, ol- gelirdi. İtibarı en fazla olan oydu Zira noterdi, Karsı ölmüş olan bu | adam, şişman ve obur bir zatı muh- teremdi. Ağzını açmaya görsün, kon- turat gibi, mukavele gibi bir lügat konuşurdu ki meded Allah... Can ol sun da dayansın Dürrülerin küçüğü olan Galip bey ise, kadınların sevgilisi idi. Yirmi s8 kizinde, elhamdülillâh hukuk fakük tesini tamamlıyabilmişti, Birkaç sene İçinde askerliğini yapmış, annesinin servetini kül kömür etmişti. Bereket versin ki noter olan büyüğü bu oğlar nın hissesinden kendininkine kaydı- rarak onu siyanet etmişti. Galip, ne maddeten, ne manen hiçbir incelik iddiasında değildi, Ö- nüne gelenle alay etmeği marifet sa- yıyordu. Borç ediyor, harcediyordu. Bütün düşüncesi, bu borçlar babe- maç Galatasaray enerjik bir oyundan sonra F'T.C. ile 1-1 berabere kaldı İki hafladanberi memleketimizde bulunan Merkezi Avrupa kupası gar Wbi Frenç' Varuş Macar takımı son maçını dün Taksim stadında felâketzedeleri menfaatine Gala- ile yaptı. Havanın çok soğuk olmasına rağ- men a 2500 kişiden fazla bir se- yirci gelmiş ve 715 lira hasılat elde edilmiştir, Cumartesi ve pazar gün- leri yapılan yardım maçları hasılatı da bu para İle birleştirilmiş ve tutarı olan (2928) lira İstanbul sporcuları namına dün Kızılaya teslim edilmiş- tir. Saat 1430 da sahaya çıkan ta kımlar şu şekilde dizildiler: Frenç Varuş: Polnkoj - Soyka, Pol- Şaruşi WI, Lazar « Şühay, Yakop, Şaruşi, Kisseli, -Poşu. Galatasara; m « Faruk, Hris- £o - Celdl, Enver, Musa - Salâhaddin, Eşjak, Gündüz, Boduri, Bülend. Fenerli oyuncüların sakatlığı dola- yısile Macarlara karşı Galatasaray kendi kadrosile oynamağı kabul et- iş yalnız müdafaaya Peradan Hris- toyu almıştı. t Müsabakadan el İstanbul bök gesi namına Macârlara bir kupa ve- rildi ve bir dakika ihtiram sükütunu müteakip Macarların akınile oyuna başlandı. Havanın çok soğuk olması yüzünden top kontrolü imkânsız olu- yor ve müsabaka gelişi güzel vuruş- larla devam ediyordu. İlk dakikalatda merkezden yapılan bir hilceumda Gündüzün kaleciyi şa- şırlan plâse bir şütile Galatasaray yegâne golünü kazandı. Bu is Macarları harekete getir çıktı. Ma- edilirken bu -# artı maç yapmanın surile olacak çok lâkayıt ve isteksiz oynuyorlardı. Birincisdevre bü şekil. de ve Galatasarayın .1-0 gelebesile nihayetlendi. İKİNCİ DEVRE we İkinci devre Galatasaray takımın- da ufak bir tadilât yapılmış ve Cemil ile Sarafim muhacim hattına getiril. mişlerdi. Rüzgârı lehlerine alan Ma carlar, oyun üzerinde hâkim vaziy te geçmekte gecikmediler ve Galata- Süray kalesini siki bir çember içine aldılar, Tek kale halinde devam eden Galatasaray muhacimle: $ diğer kaleye in- tikal eden oyunun her an beklenen golü nihayet 30 uncu dakikada oldu. Bir korner atışından istifade eden Macarlar sıkı bir şütle beraberliği te- min ettiler ve oyunun bundan sonra- ki kısmında bir değişiklik olmaya- rak müsabaka 1-1 beraberlikle neti- € tasaray gar - Hamuri, lerin üçüncüsü Davud efen- di, memurdu. Bir dairede müdürlük ederdi. Zevki oburluktu. Göbeğini se- mirtmekten başka bir kauygusu yoktu, Yeğeni olan Galip, ona Tonton Amca ismini koymuştu. Davudun zevcesi Seyyide hanımsa, Hazreti Hü- seyin evlâdından olduğunu İleri sü- rerek bu mevhum asaletile iftihar ederdi. Her toplantının kanberiydi. Kendine fikara anasi imiş süsünü verir, bununla da iftihar ederdi Dördüncü ve sonuncu Dürrü, deri tüccarı olmakla maruftur. Anadolu- da mağazaları varmış. Fakat oralar- da dolaşmaz, vaktini İstanbulda ge- çirirdi. Beyoğlunun arka sokakların- dan birinde garsoniyeri varmış der- ler. Oraya, Allah ne verdiyse, « bar artistiydi, başka cins piliçti, - bulk duklarını atıyordu. Ni beş yaşla. rında olmasına rağmen çapkınlıktan zevk duyuyordu. Parası vardı; çok da kazanıyordu. Molla beyin tahammül edebildiği, ahbaplık ettiği yalnız bu deri tücca- ri Âlişan beydi. Birlikte gezdikleri olurdu. Şeklen de biribirlerini andı. rırlardı. İkisi de kısa boyunlu, topaf« lak, yuvarlak, güler yüzlü, hayatın. dan memnun... Aılşan, öbür Dürrülere güler yüş e a Tefrika No. 25 yiyorlar, bunlarla İKİNCİ KISIM Musa'nın İspanyaya gelişi Musa Nasir adan, 'Tarıkın panyadaki zaffei terini tak yordu. Biribirin! kov Kalbin, edi. iyii ani nin düşünce Musa bu muazzam gamı yacak mıydı? Maiyeti onu, İspany: rilemesinin önüne geçmeğe ediyordu. derhal on iki bin atlı ve piyade ile yola çıktı, Bu kuvvet arasında Kureyşilerdön de bir çok kimseler bulunu- yordu. Musa İspanyaya ayak basar | işi Tarık'a şu emri göndermek oldu: «Bana sormadan bir ço yapmışsın, Bu emrimi alır ileri hareketin: ver beni bekliyece davet m bin basmaz ilk nihayet gine Musa bin Nasir usa Başkumandan sifatile harezet edi yordu. Tarık bu emri & yayı tamamile düşmüz izlemek ve baştan başa işgal emek isti» aziyeti çok müşküldü. Musa- eğse, 0 kadar temin in bütün semerelerinden mahrum olacak, aynı Za: vakit kazandıracak ve düşmanın yenidi dirilmesine arı verecekti. Musa bunla- rı düşünamiyordu. Ve düşünemezdi. Zira 0, Tarık gibi, İspanyanın iç yüzünü yakından görmüş ve kayramış değildi Tarık bu emre itaat rem a endirecekti, arık o #ıradâ her şeyden et) Ltemin etmek tanlş, fak rini de teşrik etmek Tarık bu mevöpi ormuş ve Musarlın ten sonra: iz ne dersi edersiniz? demişti O gün melyetindeki reislerden kati ve müsbet alamıyan Tarık bunu as- k erek, orduyu is- in rl ya henüz cernb gündermemişti, Tarık'ın askerleri cidden 4lih ilerlemeğe mâni olan uk değildi. O: “iaiyetindeki wgi ciheti kabul Kont Jülyen tekrar harekete mi geçiyor? iyenin bir mik. len baş kaldır. çok hayırlı olmuştu. Ta- rik bu hadise üzerine orduyu tekrar top- iz yenideti harekele geçi- yor. eğer bu taki Müs büna siz meydan vermiş olacaksınız! di; Asker birden galeyana gelerek — Dindaşlarımızı di görmek istemey Jandilâr. Tarık bu istifade ederek, bop yere vakit geçirmeden, kant Jöliyen üze- rine yürümeğe hazırlanmıştı. Malyetinde- ki kumandanlara: feni r ve top- yı di, ntıda yine aileden olan Ferid Berki beyi unutmamalı. Ken- disi mütekait askerdir, Ne denirse densin; hayatta para- nın oynadığı Töle hudut yok! Bütün bu hısım akraba, ev sahiplerine ade- ta prens, prenses muamei ediyor. Jardı. Onlara intisaptan dolayı her biri ayrı bir gurur duyuyordu. Davet edildiler mi, başka işleri de olsa atla- tırlar, behemehal damlarlardı, Musiki çalıyordu, Arzu edenler, yemekten sonra da viski içiyorlardı. istiyenler dansediyorlardı. Fakat Ga- Mp, genç olmasına rağmen dansetmi- yor; Ferid Berki tle bir borç muame- lesi akdetmeğe çabalıyordu. — Ah, - diyordu, - Haberiniz var mı? — Neden? — Mükemmel bir yer açılıyor. — Memuriyet mi? — Hayır, canım... Bar barı... — Ne olacakmış? — Adam, amca bey, ne kadarda kayıtsızsınız vallahi... Barlar, kaba- reler açılsın da ehemmiyet vermiye- siniz... Vallahi size artık ihtiyari. yorsunuz diyeceğim geliyor. Halbuki maşallah görünüşte gençsiniz... Şu- . Femine nda da Gotlara ". etmese, Halifenin keri nzibata aykırı hareket at bu hareketine kısmen askerle» - Ski LÂM TARİHİNDE Yazan: İskender Fahreddin Bu adamlar ölmüş ve kokmuş insan etini de pişirip mücadele edilemez baştan başa zapt v. da uzun bil buraya gelinciy Jöliyenli etmemizdir. Mu d diğe: erine Kartaba, Ga üçüncü kol da il ler pren n pi başlamıştı. Tarık zaten bir muhasara kur mıştı, Kendisi burada, kaldı derhal fanityete geçtiler, Jöliyen bunu haber alınca hemen isini kaybederek adan kaybolmuştu. Tarık bu fesulçı adamı diri olarak ele £9- çirmek istiyordu. Bu hu: ki rabitlere emirler! ve! İslâm kolları büyük bir n yürüyüşlerine . devam ediyordu. Yerliler, Araplardan 9 kadar yılmışlardı ki. — Arap kılicile kesilmektense, Araba kul olarak yaşamak daha hayırlıdır. (©) Diyerek ellerindeki silâhları bile atıyor- lar ve islâm mücahitlerine yol gösteriyor lar, yiyecek içecek veriyorlardı. Eçya kalesi önünde... Evvelce 'Tank'la karşılaşarak, bir mej- dan mubarebesinde Tarık'ın siddetli hiü- cumlarındali kaçan Got'lar (Eçya) gehri- ne iltica etanişlerdi. (Eşya) şehri çok müstahkemdi, İsi ların taarruzuna epey müddet dayanabil- mişti. Mücahitler şehrin bu metanetini görünce garip bir hileye müracaat elmiş derdi: Araplar öledenberi, düşmanlarını harpte korku ve dehşet nde bırakmak suretile şaşırtmak ve mağlüb etmek ister- lerdi, Kale etrafında ele geçen cesetleri örek, yerli esirlerinin karşi- önda ceklermiş gibi davranmışlar ve biraz sonra bu esirleri gerdes bırakmışlardı. Yi ler buradaki Arap ordusunun er- an uzun müddet kale önünde mukavemet göstermeden dönüp gideceği- ni sanıyordu. Esirler bu ma” 7 y Milar ve kale mü- Ge Akv ErS EZİNE anlatarak — Bu adamlar ölmüş ve kokmuş Insan de pişirip yiyorlar. Araplar çok kimselerdir. — Onlarla mücadele ba önüne gönderdiği ie şehri çoktan sar Öteki Dediler. (Eçya) müdafileri bunu duyün- en şaşırmışlardı. Öyleya.. kokmuş cesef Yiyen kimselerle mücadele edilebilir miydi? Bu hâdiseden sonra (Eşya) mahsurları uzun müddet mukavemete lüzum görme- den. Araplara teslim olmuşlardı, Mücahidler şehre girerken, kumandan gu emri veriyordu: ler bizi -Cesed vakasından s0n- Ta- çok vahşi tanımışlardır. Onlara göfka- edeceksiniz. Hiç kimsenin bur- namiyacak. Şehirde birşey hâkim ola- cak: Adalet.» Gerçek, ordu kale kaptsından içeri girdi- 1 zaman, yer mların bu derece dü let ve merhametle hareket etti gö- rünce -Cesed messlesl-nln bir hile olduğu- nu anlamışlar ve bundan sonra (Elvira) ve (Malaga) şehirleri de kendiliklerinden kapılarını açmışlardı. İkinci kol da çok büyük & şilaşınış, fakat her müşk tabayı muh etmişi mak için (Bet ni geçmek lâzımdı. O sırada sular taşkındı, Mücah sahillerine inerek sallat yapmışi yakaya geç klarla kar- lü yenerek Kar» Kartabayı sar- (Arkası var) Alex Phi- raya beraber gitsek... Ferid Berki, gayri ihtiyari, dik bi- yıklarını burdu, Bu sırada, zayıf, kansız, yorgun, düşünceli fakat münevver tavırlı, gözlüklü, uzunca boylu, seyrek saçlı bir delikanlı jilerine yaklaşıyor- di Galip Dürrü: — Vay!,.. Âşık bey teşrif ettiler! « diye alay etti, ... Bu yeni gelenin ciddi hali ile Gall- bin züppeliği ve zıpırlığı tezad teşkil ediyordu. <Âşık» denen bu çocuğun yaşı bel- ki ancak yirmi sekiz, otuzdu. Fakat çok okumuş, kendini fazla tetebbüe rmiş; bu sebeple çok örselenmiş, yıpranmıştı. Mavi gözleri yeşile çalıyordu; açık renk bir pırıltı ile yanıyor, kalbe ade- ta bir soğukluk akıtıyordu, Benliğin. de büyük bir hırsın yanıp tutuştuğu belliydi. Muvaffak olmak, hedefe erişmek için, için için çırpındığı da anlaşılıyordu. Kolon bey ai den Ferhad “yani Âşık bey dedikleri. bütün hısım ak- rabası içinde en parasızı, mevkisiziy- di, Babası vaktile kötü bir işe giriş- miş; elinde, avucunda ne varsa hep- sini tüketmi Hatta evlerini bile satmışlardı. Şimdi meteliksizdiler. (arkası var)