İstiklki koydunar?.. Haf Bir başmuharrirle mülâkat Camlar sıngırdamağa, ka- | pular patköt vurmağa, tavan- lar çıtırdamağa du rdaki yulmağa başladı. Günlerdenberi reizele ba- | berterile zaten sinirlerimiz bozuk!,, Kulaklarımız kiriş tel. Zelzele oluyor, diye kendimizi koridora atlık. Kar- #mira bir müreltip çırağı çik- ta: —- Ne duruydrsun be çocuk, kaçsan a, xelzle oluyer!... di- ye koluna yapişlık, çocuk gül dü: — Zelzele değil bu baylar, bizim başmubarrir geliyor! Filhakika merdivenlerden yakinşan ses Nizameddin Na- silin sesiydi. Kakveciye çay | smarlıyordu: — Bir çay!.. Amma göre- yim seni ulun veled, Apis ökü- günün kanı yok mu hani Apis Bküzünün kanı, işte ö * Başmubarrir odasında kar-| şıkaşıya oturduk. Biz saali- misi hazırlarken © tabakası” | Bı uzat: — Enayiliğin lüzumu yek. | dedi, ikişer tane alın, ben ber! saman patron olmam, siz de | her zaman böyle ikram göre-| messiniz!... Hatırı kirimasın diye bi“ sına sıkıştırdık ve Niramed- dinin sobadan çekip çıkardı. | hı bir odunun aleyinden ci- şaralarımızı yaktıktan sonra konuşmağa başladık: — Gazetenin udını neden | — İstikbüte kafiye olsun di- | yel... İstiklâl olmaymen istik- | hal da olmaz?,. l — Doğru fakat bazı keli ——— vardır!.. —.Kaj afişlerde gazetenizin I2l muharriri bu- landuğunu Cola, | Bu Türk matbuatanda bir ro- kordar!.., — Evet bir rekor ve bir in» “e hesap İşidir bul... — Bu kalabalık muharrir formülünü kim icad etli? — Tabii beni. — Faydasmı serabilir mi- — Kihette!.. Durun size an- latâyım: Eğer ben bu dahiya- he buluşumlu Amerikada ol- saydım, görüm kör olsun ki, milyoner olurdam. Neyse onu geç". Bence yeni çıkan bir gazete sıfır satışı üzerine kurulmalıdır. Nitekim ben bu #nzeleyi kurarken: «Ulan, de- dim, bu meret günün birin. de hiç satmıyabilir de!.. RK. © zaman ne olucak, biz ağri- Bizi poyraza mı açmeağız?.. İ Binaenaleyh bir o gazetenin | kendi kadrosu içinde, tıpkı bir devri dâlm makinesi gibi, yahud bir devenin hörgücün- deki yağ deposu gibi, kendi kenâini otomatikman besliyo- cek, yedek bir cevheri buluu- | malıdır. Bu da ancak gazete men- suplarının çokluğile kabildir. Sıkın #işinizi de birar daha sah edeyim: Bizim gazetede mubarririere bedava garte vermek usulü mülgadır. Hal- buki yarı kadromuzda adı ge- çen her muharrir her gün bir gazete almak ister, E, gaze- teyi beleşten alamayınca ne yapar. gider, çeyreği tokm edip bir sİstiklâk alır! Bu hesapça bizim İçin her gün 121 gazete satmak o mu- hukkaktır. Şimdi işin püf ye- rini anladınz ya çocuklari. ki «İstiklâibin maharrir râ- kımı 12) de kaldıkça size ölüm yek!... Başmuharrir çekirge gibi masanın üstüne sıçradı, bir di göğsünde, bir eli ileride haykırdı: — Ya istiklâl, ya ölüm!... Bu coşkunluk arasında veda edip ayrıldığımızın farkında bile olmadı!.. e ii? — Ne dersin damat, kalkıp Erzincana gitsem mi?... — Olur oturduğun yerde kayınvalde, o on beş gün evvel gerekti!... Yapılıyor!.. e e Ni Şair Halid Fahri kendi | neslinden olan ediplerin | ortasına oturmuş, yana yakıla oğlu Gavsinin ede- bi tasfiye teklifinden bah- lektaşının bu şikâyeti üze- rine dayanamadı, yerin- den kalktı, gidip Halid Fahrinin ellerini sıkta: — Seni tebrik ederim Halid, dedi, darım başımı- sa, maşallah çok akıllı oğ- lun var!.. Şikâyet deği iftihar eti.. Şair peder yarı gurur, yarı hayretle: — Bırak Allahı seversen, dedi, babasının ekmeğine göz koyan evlâdın akıl neresinde?... Yusuf Ziya: — Yoo, üy- Je deme azizim, diye izaha girişti, oğlan senden de, benden de, hatfâ “bir za- man putları kırmağa kal- Boşuna lâf etmiyor!... İl- ile tasfiye isterim, diyor, tasfiye!... Tasfiye ne de mektir, bilir misin?... Etraftakiler «Ne de mek?» der gibi Yusuf Zi. yanın yüzüne baktılar. O, sesini gittikçe yükselterek devam etti; — Tasfiye lâfia olmaz, bu bir komisyon işidiri.. Evvelâ bir komisyon Kur mak, komisyona bina bul- mak, binayı döşeyip daya- mak, sonrada komisyon azasını seçip onlara maaş bağlamak lâzımdır!... Halid Fahrinim gözleri birden parladı: — Desene bizim Gavsi mâaâşa geçmek istiyor!... — Ne sandın ya des tum!... Oğlun zamane $0- cuğu, modem, şlamer'ken kafalı çocuk!... Edebiyatı bizim gibi kuru lâf telâkki etmiyor!... Ondan bir iş çıkarmak istiyor 1... Yusuf Ziya devam cde- cekti, fakat Halid Fabri sözünü kesti; — Hakkın varmış Ziya, dedi, gidip oğlana söyliye- yim, bu tasfiye işinin pe- gini bırakmasın!... Pikir!... Yeni çıkan haftalık bir meg« muayı tedkik ediyorlardı. Bi risi; — Sanat, edebiyat ve kül- tür tarafı bir yana, fakat bu mecmuada fikir var fikir!.. dis ye kesip attal... 'Tedkik edenler arasında kü- Bdsıdıktan canı yanmış bir gazele sahibi de vardı: '— Hangi fikir yahu, dedi, bunlarda fikir olsa bu kâğıd pahalılığında kalkıp mecmua çıkarmazlar... Olur a... Cümburiyet gazetesinin #€y- ap bir havadisini okuyorlardı. Muhabir havadi- .: 4... 16,000 nüfuslu şehrin or- tasından geçen Simav çayı.» diyerek ve: «Eğer bu sedler mukavemet etmemiş olsaydı, 17,990 nüfus boğlup gidecekti...» diyerek de- vam etmişti. Havadisi okuyanlar: — Allah Allah, 16,009 nüfus- Ta bir şehirde 17,000 nüfus na- mi boğulup gider?... diye biribi- rine bakıştılar. İçlerinden biri meraklarını gu şekilde yatıştırdı: — Olur a, dedi, 1000 kişi de imdada gelenlerdir!... EEE amaa