HER AKŞAM BİR HİKÂYE Ahmed Yümni elindeki mürekkepli ka- Ismi birkaç defa silkti v etmek istedi. Fakat kalem 'bir'tü! mıyordu. Yeniden silkti, tulumbasını oy- Mattı, Beyhude gay . Kalem yazmamak» karıştı” rınca parmakları mürekkep içinde kaldı. Kızdı, bir küfür savurarak kalemi fırlat- tı. Masasından âdi bir kalem gıkardı. bu- nunla yazısma devam etmek İibedi. Pakat mürekkep yoktu. Hizmetçiye seslendi Emine kadın, Emine Kad Odaya altmışını geçir ir kadın girdi. Yümni: — Emin kadın, ddi. Şu yazığı acele bi- tirmekliğim lâzım. Evde mürekkep kalm miş, En yakın attardan hâna bir şişe rekkep al, Amma en küçük ve en ucuzun- dan olsun. İşte sana beş kuruş Emine kadın parayı aldı Mantosunu, Ayakkabılarını giyerek dıştfıya çıktı. Yüm- ni yazdıklarını bir kere daha gözden 5*- girmeğe büşladı. Ahmed Yümni elli beş Yaşlağında, kır saçlı, iri yarı bir adamdı. Büyük bir bur- Bu, kocaman bir ağzı vardı; İlk görenlere üdeta korku verirdi. Halbüki çokiyi bir in- Sandı. Otuz sene Anadoluda memur olarak gezmediği yer kalmamıştı. Nihayet bir s6- De evvel tekaüd olmuş, İstanbula gelmişti. Şimdiye kadar evlenmemişti, Çok muktesit- ti. Kazandığının yarısını dalma bir kena- ra koymuştu. Bunun için tekatid olduğu ra” man Şişli tarafinda küçük bir apartıman satın almış, bunun bir katında yerleşmişti. Diğer katlardan aldığı kira ve tekaüd maaşı de gül gibi geçiniyordu. Emine kadın görüyordu. Bir yahud daha genç bir hiz- tmağı düşünmüştü. Fâkat sonra; kan sonra bir masraf kâpısı açma- ga ve lüzum var?» diyerek bundan vaz geç- sevki tarih ve Tekaüd olduktan at masası başında Bunun için parasına ki mürekkepli kalem satın al- | eri bu kalemle büyün romanı tam bitere abire kalem bozulmuştu. —E , beş kuruşluk rekkep yuk. Yüksük kadar küçük şişe için bie on ku- Tuş İstediler. Ben de almadım geldim... de- hiddetle yörinden fırladı sük kadar şişe için on kuruş haf. ndırıcılık, haydudluk, dedi... . hadlerini bildirmek çün ihtlkârdan şikâyet eder du- dan mesul olan biziz. Evet, on köüik kadar mürekkep şişesini , müstehitirler' bunu almasak indirmeğe mecbur Ben küçük bir şişe mürekkep için niyecğim. Anladın mı Emi- olurlar on kuruş ne kadın?.. Ihtiyar kadın başını önüne eğdi: — Eve ladım, dedi. Yalniz yazınızı nasi bi kslniz? Nasıl mı bitereeğim? .. Kurşun kalemi or?,.. Bir kurgun kalemi » senin satıcıya gidip bir ders vereyim. Sen» den on kuruş isteyen hangi satıcı imiş? — Caddeye çıkınca köşe başındaki düle- kii ahibi, — Pekâlâ, pekâlâ... Ben ona bir ders v$- reyim de görsün. ın Hususi mürekkep 4 ba alacağız bl yanağı. pr, Sipahi ocağında Paltosunu, şapkasını giydi, hiddetle ka- | pıyı çekti, sokağa fırladı ni köşe başındaki dükkündan içeri- ye girdiği zaman kendisini tezgâhın arka- sında duran genç bir kız karşıladı: — Buyrun efendim! Yümni şim kadar bu derece yakın bir kız görmemişti. O kadar se kadar çiti pita idi ki bütün hiddeti geçti. tıcıya çıkışmak niyetile içeriye girmişken tatlı bir sesle: — Küçük bir şişe mürekkep istiyorum, dedi. En küçüğünden olsun. Yüksük kadar olsa bile yeter, Kız hakikaten yüksük kadar küçük bip şişe çıkardı. Yümni sordu: Kaç paradır? — Yirmi kuruş — Pekâlâ, bir kâğıda sarınız. kuruşu verdi, yarı sersem bir hal- de dükkândan çıktı Emine kadın kendisini endiş içinde bok- liyordu. Evden o kadar hiddetle fırladığına göre bir hâdise çıkarmasından korkuyor- du, Yümni on dakika sonru sakin bir ban vırla içeriye girince korkusu geçti, Fakat ağrını aşıp birşey sormağa cesaret edems- di. Bu defa Yümini izahat vermek lüzu- münü bilssetti: — Emine kadın dükkân sahibinin hakkı varmış. Bu mürekkep hususi bir mürekkep» miş, on kuruştan aşağı idare etmiyormuş, Ben de on kuruşu verip bir şişe aldım. İn- 3an mubtekirlerin elinde oyuncak olmu- malı, fakat onları zorla zarara sokmağa ça” lışmak da insafsızlık olur! Macarlar son maçı yarın yapıyorlar Beden Terbiyesi İstanbul Bölgesi Başkanlığından; Ankaradan dönen Macar F.T.C., takımı Erzincan felâketzedeleri için şehririzde Fenerbahçe - Galatasaray muhteliti ile bir maç daha yapacak- tır, 1 — Maça 10/1/940 çarşamba gü- nü saat 15 de başlanacaktır. 2 — Maçın hakemi Halid Galip Ezgüdür. Yan hakemleri Eşref Mut lu ve Necdet Gezendir. 3 — Bu maç için serbes duhuliye kartları muteber değildir. 4 — Balkon 100, tribün 50, duhu- liye 25 kuruştur. Se mİ İLİ üni ala kimden İstanbul Defterdarlığından: Bulunduğu mahal ve nev” Üsküdarda Selâmi Ali efendi mahallesinin Miroğlu sokağında kâin 771 No, 78 met re murabbaı hane arsası. Üsküdar İcadiye mahallesinin Hamam sokağında mükerrer 64 sayılı münhedim dükkânın kâgir ve ahşap ankazile demir kepenk çerçeve ve saire aksamı, Muhammen kıymeti Lim Kr. 55 Muvakkal terminak mikdari Lira Kı “4 120 Yukarıda yazılı arsa ile anksz hizalarında gösterilen muhammen bedeller üzerinden açık arttırma / satılacaktır. üdürlüğünde müteşek ibaje 15/1/9409 pazartesi günü saat #omasyonda yapılacaktır. Müzayedeye iştirik etmek isteyen- Mde Mili Emlâk lerin hizalarında yazılı muvakkat leminatla muayyen gün ve sanfte komisyona fazla izahat olmak arzusunda bulünanlar MI) #mlâk müdürlüğü müzayede bürosuna müra- Gaatları, (10832) Tuzak içinde Tuzak Tefrika No. 32 Bahaeddin olduğunu anladığımız bu ufak tefek adamın dudaklarında kindar bir tebessüm belirdi... Ve bu tebessüm, ansızın, asabi bir gülüşe inkılâp etti, Delikanlı: — Kaç gündür ne kadar sinirlisi- niz, babacığım, sakinleşin!... - dedi. - Hem öyle esrarengiz bir haliniz var ki, fikirlerinizin derinliğine nüluz edemiyorum... Zaman zamân, tavır ve hareketinizle beni korkutuyorsu- nuz... Fazla da konuşuyorsunuz... Za- ten bu meseleleri kaç Kere bana an- Jattınız... Tekrarlamağa' hacet olma- sa gerek. — Hakkın var, Sühi... İnsan söz- lerini tasarruflu kullanmalı... Bik- bassa şu günlerde hayatımız için pek €hemmiyelli olan bir müçadeleye baş- lıyacağız. Konuşmaktan ziyade dü. şünmeliyiz — Mademki bu yolu seçiyorsunuz; sizden ayrılmak niyetinde olmadığım için, işte söz veriyorum: Arzularınızı harfi harfine tatbik edeceğim. — Elhamdulillah! Hele şükür... — Babacığım ...İstanbula iki işin takibi için geldik, değil mi?... Birin- Nakleden ; (Vâ - Nü) l cisi, mahüd kız meselesi... Kim oldu- ğunu tayin edeceksiniz; ona kendimi sevdirmeğe uğraşacağım... Bunu an ladık; fakat öbür iş nedir?,... Ne 20 man sordumsa etraflı anlatmadınız... Dalma «ileride söylerimiş diye işi savsakladınız. Talebesinin son cümlelerile Baha- nın neşe içinde parıldayan yüzü ba son sual üzerine gene somurttu, — O işi zamanında öğreneceksin... Söylemek vakti henüz gelmedi... «İkinciz dediğin işi Burlett şirketi biz- den istiyor... Mahud 'Templeton mükemmel ve kârlı bir dalâvere buna karar vermiş... Bir kuyumcu meselesi... a — Vay!... Kimbilir ne tehlikeli! — Tafsilâtını sonra öğrenirsin... Emin ol ki tehlikeli değil... Basit bi? iş... Bu kadar bize bakmaları, prenş hayatı yaşamamızı temin etmeleri bu kuyumcu işini başarmamıza bağlı Bunda da muvaffak olmalıyız... Pek yağlı kuyruk bir iş... Zamanı gelin. ce anlatacağım. — Peki, peki... | keşfederek tedkikatta bulunmuş ve İ | h | l gece müsabakaları! Gece yapılan ikinci binicilik müsabakası da mükemmel oldu İstanbulda bintellik müsabakaları şimdi- ye kadar dalma açık manejde yapılırdı tün sporlar gibi binlelliğin de terakki edebilmesi için stk sık müsabak, iz önünde tutan manejde müsabakalar 1 düşünmüştür. Ayda bir yapılması kararlaştırılan bu müsabakaların ikincisi evviki akşam ocağın kapalı manejinde ya- pılmıştır. Geçen ayın İlk cumartesi akşamı yapılan müsabakalar bir nevi tecrübe ma- hiyetinde idi, gece elektirik ziyaları al da pek hoş geçen bu müsabakaların ini vaffakıyetli neticeleri her ay tekrari için cesaret ve ümitler vermiştir. Evvelki ak- şam yapılan ikinci müsabaka Sipahiocağı- nın bunda ne kadar haklı olduğunu gös- berdi... Bu müsabakaların bir hususiyeti de Ocak binleilerine mahsus olması ve ade atlayışlar değil dresaj gibi binleiliğin en esaslı bir kısmında yapılmasıdır. Ayrıca kü- çük çocuklara mahsur binişlerin ayrılması hem zerk ve neşe vermekte, hem de istik- bal için bir çok şeyler vadetmektedir. İlk biniş şimdiye kadar lara mahsus ati lar için bir hayli mühim v parkur izinde çok güç kıyımlar vardı Henüz ilk müsabakalarını yapan iki genç hayvan bi- nieilerinin bütün gayretelrine rağmen de- rece alamadılar. Fakı ne binlelleri ne de genç hayvanları yıldırmadı, nitekim ikinci atlayış müsabakasına da giren ayni atlarla ayni biniciler güzel bir parkur çi- karmaya muvaffak oldular. Bu ikinci a8 layış müsubakasına şir kadar sivilie- re mahsus müsabakalarda görmeye alışma dığımız kalabalık bir binici kafilesi iştirak etmişli: 9 binici müsabakalara girmekte idi Bunlardan 7 #i ocağın atları İle iştirak edi- yordu. Sipahi ocağının böyle 7 biniciye at- layabilen hayvan verebilmesi bir muvaffa- kıyettir. Bu müsabakayı iki binici hatasız Filiz ismindeki afa an Doğe a . Alanı bü smi müsabaka ki biniş çocuklara mah sustu. Ufak dresaj hareketlerini büyük oi dikkatle yapan biniciler henüz 9 yaşında idiler, Kendi atı Murat ile Atıf Aksel rinci, Bipahlocağının Sarden ismindeki a ile Gorg Kulnke ikinet oldular, atlar üstü- de kaybolan bu küçükler binicilik bilgileri sayesinde koca hayvanlara İstedikleri ha- reketleri ne güzel yaptırıyorları cü ve son müsabaka ocak t #w8 dresaj binişi idi. Bur am ci iştirak etti, dresaj gibi hayvan terbiyo- sine ait zahmetli bir müsabakaya 12 taleba- si sokmağa (muvaffak ol ocak takdire lâyıktır. Bu müsabakada kendi ah Taylan ile çok güzel bir biniş gösteren 2a- yan.Kulinke birinci, bay Rasim Birsel ken- di atı Kreatura İle ikinci ve bay Hayri B3- ner Sipahiocağının Zafer ismindeki atı 19 üçüncü oldular. Ocağın fahri binicilik hocasi tanınmış bi- niçimiz bayan Melâhat Akselin enerjik ap. zareti altında çalişan ve müsabakalarda “vi eri tebrike *â- gün bir az da- Kız mektepleri voleybal lig heyetinden; 10/1/940 çarşamba günü yapılacak voley- bol maçları, saha komiseri: Yaşar Esfen tı“ Yaroğlu: Boğaziçi Lisesi - Kız muallim M, #aat 15, hakem N, Moran, İst. Kaz lisesi - f3. tiklâl lisesi saat 1530 hakem N. Moran, | Çamlıca lisesi - Şişli Terakki lisesi saat 14 hakem N. Mor beri artık Burlett, 'Templeton and Co: müessesesinin alelâde bir mensubundan bâşka bir şey değilim. Resmen muhterem b âlimim... İsmim de Elhac Bedreddin. Sen ki Sühi Elstanbuli'sin seni kü çük yaştanberi tanıyorum... Unut. | ma.. — Merak etmeyin... Defalarla tek- rar ettiğiniz 'bu talimat aklımdan çıkmıyacaktır. -— Şimdi artık serbessin... Odana çık, soyun, yat, yahut gez... Ne arza edersen yap... Benim de uykum var... Yarın sabaha kadar kendime de izin veriyorum... Ne yapacağımızı sonra düşünürüz. — Allaha ısmarladık, babacığım. Bahaeddin nami diğer Elhac Bed- reddin odasına çekildi. Bir müddet husus! salonunda dolaştı, Damarla- rında müthiş bir intikam ateşi yanı- yordu. Gece vakti ilerleyip te yatağı na girince, gene gözlerini uyku tut- madı. Bu ne garip,'ne asabi insandı ki, aradan bunca sene geçtiği halde, hâtırasından eski kininin bir zerresi ni bile silip atamamıştı. Hayalının geri kalan bütün kıs munı fedaya hazırdı Tek ailesini mahveden şu zengin, şu itibarlı he- rifi mahvetsin... Ve ona şöyle diyebilsin; — İstanbula ayak bastığımız bur |» — Kolonbeyzade Kudret bey- İSLÂM TARİHİNDE Türk kahramanları em Tefrika No. 24 z Yazan: İskender Fahreddin Tarık, kralın ordusile çarpıştı, orduyu baştan başa kılıçtan geçirdiler, muharipler kral Rodrikin de başını vurdular emeğe, tartmağa mecbur 0 kü ben, bir yerde uzun m sevmiyen bir adamım, Bana varacak ka- dının da, benim gibi, âkından akıha, harp- ten “harbe, ülkeden ülke terdim. Buraya, Endülüse birlikte geldik. Tarık, donanmasını yaktığı zaman, artık hiç birimizde dönmek ümidi kalmamıştı. Fakat, ordularımız muzaffer olunca, müs- ar İspanyaya kısa zamanda hâkim Bir müddet sonra tekrar yollar açıldı. Anavatana dönmek imkânları elde edildi. Ve sen hâlâ dönmedin. Beni bekle- din! İşte, şimdi seni daha çok seviyorum, Fatmacığım, İnandım ki, sen bana İyl bir eş olabilirsin! Patma önüne bakarak cevap veriyordu: — Senden ayrılıp anavatana dönmeyi hiç bir zaman aklımdan geçirmedim, Se- lim! Afrikadan yola birlikte çıkmıştık. Birçok tehlikeli döğüşlere, takiplere gene beruber başladık, hiç birinde yönlimedik. Her savaşta üstün geldik. Bende sana bütün varlığımla bağlanmıştım. Artık sen- den ayrılamazdım, Selimi Biribirini kucaklayıp evlenmeğe söz ver- dikin sonra, kalktılar, ve atlarına binerek yola düzüldülr. Fatma ile Selimin erlenmeğe karar ver- meleri çok tabii ve zaruri idi. Zira Pat- ma, erkek kudar cesur, atılgan ve kuvvete 1l bir kadındı, Ancak Selim gibi bir kahra- manla evlenebilirdi. O, orduda, birçok er- kekleri tartmiış, kalblerine girip çıkmış, kat hepsini kendisi için hafif bulmuştu, Belim, onun için biçilmiş kuftandı. Selime gelince, o da her kadınla evlene- mezdi, Gerçi Şamda biraktığı nişanlıs: arasıra hatırlamıyor değildi. Fakat o, bil- hassa bu yıllar içinde Endülüsten ayrılıp Şama dünemezdi, Bütün emeli, Tarıkın maf- yetinde kalmak, yeni yapacağı akınlarda onunla beraber çalışmaktı. Selim, bu vaziyet karşısında tam müna- sile bekâr ve serbes kalmış bir erkek sayı- labilirdi. Talihin karşısına dığı Putma gibi hem güzel, bem cesür, hem atılgan bir ka- dını geri çevirmekte de mina yoktu Madem ki, Selim nereye giderse, Fatma da onu takip edecekti. Elbette böyle bir kadınla e k, Belim için çok faydalı olurdu. Selim kendince buna karar verdik- ten sonra: — Bu kararımı Tarıka da söyiiyeceğim, Diyordu. Fatmarın, cesaret ve alılgan- lığıni Tarık da duymuştu. Hattâ İşbiliyaye geldiği zaman, Elhârise Kale muhafızlığındaki dişi görebilir miyim? Diye sormuş, Elbâris de derhal Fatmayı çağırtarak, kumandana tanıtmıştı, Tarık bu genç kadının görlerine bakar bakmaz: «-— Gerçek, mücahidlerin ona (Dişi kap- lan) demekte hakları varmış. Bu kadın icabında bir erkek aslanı yere devirbil Demiş, Fatmanın omuzunu okşamıştı Belim, Tarıkın ordu merkezine varınca İş- biliyeden nasl ve ne maksadla ayrıldıkları- nı anlatacak, ve kumandandan af diledik- ten sonra: Biz Iki arkadaş, bundan böyle senin maiyetinde çalışmak İstiyoruz. «Öl!» dedi- gin yerde ölmeğe hazriz.. diyecekti Fatma yolda giderken: — Korkma ve çok düşünme, Selim! Yü- rüdüğümüz yol çok sarp ve çe! sarslmaz azmimizle, sön. bütün zorlukları yeneceğ: Diyerek, Selimi teşci ve Öyle ye... İ gılaşacakları bütün g duha kolay olubi Endülüsün parlak kaplanı efendi hazretleri!... Ben size: «Gü- nün birinde görüşürüzis dememiş miydim?... İşte o gün geldi, çattı! Ben hiçe saydığınız 06 bedbaht aile- nin ehemmiyetsiz oğluyum Beni koğmuştunuz... Fakat görüyorsunuz ya; Karakterli bir insanmışım... Azmettim; müthiş ve galip bir düş- man olarak karşınıza çıktım... Sizi ne vaziyete getirdim... Haydi şimdi kozunuzu benimle paylaşın bakalım. Bunu düşünürken öyle heyecana kapılıyordu ki. Yandaki odanın kapısından baktı: Arkadaşı yatağına girmiş, uyuyor- du. Güzel başı, göğsüne doğru eğil mişti, Gülümsüyordu. Acaba niçin?... Belki de sevgilisini rüyada görüyordur, Sühi, gülümsüyordu. Kim bilir han- gi cihanlardaydı. Bahaeddinin ise dudaklarında garip kırışmalar.hasıl oluyordu. Bütün gençliği mahvol- muştu. Mevcudiyetini şu intikam fik- rine hasretmişti. İşte âleti, vasıtası olan genç de şuradaydı. Bu, onun malı gibiydi. Adeta evlâdıydı, Sırf emellerini tahakkuk ettirmek için, onu beslemiş, büyülmüştü! Uzun zaman seyretti ve zihninde. ki düşünceleri büsbütün olgunlaştır- dı. Sonra, yavaş yavaş uykusu geldi. Yatağına döndü. Orada da gençliğin- de, aç, muhtaç, perişan bir halde Ko- koşmasını !4- | İl | İ - Kimbilir?- belki 46 bir kumundan elim, Endülüste büyü olarak kalâcaktı. 1t de düşünmemiş değildi. a retler peşinde kafasında yerleşen bir tek arzusu vardr: Tarıkla ikte gar- be döğru sarkmak. Ve keskin kılıcını, müs- Jümanlığı istihfafla, sayısızlıkla karşıla» yan garp ülkelerinde sallamak, Selimin kafasında yer tutan bu düşün- ce, kalbindeki imanı kadar kökleşmişti. Tas rik, Selimin içini okumağa muvaffak olu- bilirse, yarın için kendisine şimdiden büyük ve büyük olduğu Kadar da kudretli bir des- tek bulduğuna sevinecek ve (Garp seferi) hazırlıklarını biran evvel bitirmiş olacak» t. ken, Arap- Jarın elinden kaçan Gotlardan birine ra3- ladılar. Bu adam, o sırada Turıkın zaptek- tiği Kartaba şehrinden kaçmıştı. Selim köylüyü yakaladı, sordu: — Nereye gidiyorsun? — Eski Endülüs Teodemiri aramağa, - Ne yapacaksın onu? — Kral Rodrikin ölümünü haber vereco- ğim. — Ne diyorsun. Rodrik öldü mü? Fatıma hayretle köylünün gözlerine ba» kıyordu Köylü sükünetle başını salladı: — Evet. Tarık adlı kumandan, kralın or- dusile çarpıştı, orduyu baştan başa kılıçtan geçirdi. Ve bu arada muhariplet Rodrikin de başını vurdular. Selim köylünün yakasını çekerek: — Bizi aldatmıyorsun, değil mi? - diye bağırdı - Rodrikin vurulduğundan emin misir Köylü güldü: — Siri ne diye aldatayım? Kralın kafa- sını Kartabaya, getirdiler. ve bir mizmğa geçirip sokaklarda dolaştırdılar. Bunu gö- zgümis gördüm. Ben kralı çok iyi tanırım. Bir gece ava çıkmıştı, bizim köyümüzden geçerken evimize uğradı. kendisine şarap ikram etmiştik. Selim geniş bir nefes aldı ve köylüyü yo- lundan çevirerek; — Haydi dön geri, dedi, Endülüs vali 'Teodemir çoktan öldü. Boş yere buralarda dolaşma,. köyüne git — Araplar köyümdeki yerlilerin hepsini kılıçtan geçireceklermiş. Ben ölümden şok korkuyorum, Siz de Ar: deği mi? — Evet, Fakat, umuza karşı göl- miyen, bizi İyi karşılayan yerlilerin kılına bile dokunmuyuruz. Sen köyünden şüphe ediyorsan.. ordumuza karşı koyacaldarın- dan eminsen, ozaman endişe etmekte haklısın! Köylü gözlerini uçarak bağırdı: — Allah göstermesin. biz silâhlarımız bile nehre attık. Sadece göklerden yardım bekliyoruz. Artık gökler de susmuş. Bize cevap vermiyor. Yoryadımızı duymuyor. Araplara boyun oğmekten başka ne yapa- biliriz? Selim köylünün yakusını bıraktı va döndü, — Haydi Falına! Atla önce Kartabaya gitmeğe mecburuz. Ve bu yolda dindaşlarımızdan birçoğuna raslıya- cağız. Artak herşey bitmiş demektir. Rodri- kin kafası kesilmiş. İspanyanın başı kop- tuktan sonra, İspanyolların tutunacak ve dayanacak hiç bir kuvvetleri kalmamışlır, Yollarına devam ettiler, arka. di (Arkası var) Jon zade Kudret beye müracaat et- tiğini düşündü ve kin hislerini taze- ledi, . Şimdi işte yine İstanbuldaydı. Fa- kat ne başka şerait içinde... Parası ne kadar bol; ve nasıl bir otelde... Daldı... Sabahleyin genç arkadaşından ev- vel uyandı. Gözlerini uğuşturdu. Sü- hi'yi de kaldırdı. Giyindiler. Kahval- tılarını ettiler. - Şimdi nereye gidiyoruz baba? — Görürsün, evlâdım. Baha bir müddet ortadan kaybol- du; telefonla konuştu. Sonra, iki er. kek, bir otomobile atladılar, Surların dışına çıktılar, Bakırköyünü geçti- ler. Yeşilköy civarında güzel bahçeli bir binanın önünde durdular, Köşkle konak arasi olan bu yapının hemen ” bitişiğinde onun kadar çiçekli, ağaç- lı bir bahçenin ortasında diğer bir bina görünüyordu. Baha, birincisini göstererek: — Haydi, gir bakalım şuraya... - dedi, - Azizim Sühi bey Elstanbulil İşte burası ikametinize mahsustur, İçerde, hiçbir eksiğiniz olmadığını göreceksiniz. Cebinizde de çek def- teriniz bulunduğuna göre, eksik olsa da telğfisi kolay ya... Delikanlı: — Bu kadar lütuf da fazla. dedi. (Arkası var)