© humbillık Eski günlerde Sinemalar; meşhur filimleri, yıldızları İstanbulda ilk seyredilen flimler, göçen yanda da naklettiğimiz gibi, Siker, Üçer dakikalık manzaralar, ye- di sekiz dakikalık komiklerdi. Dram muram arama; Hindili bir kâhinin, bü- yücü bir acuzenin afsunile yerden G©bek öbek buketler fışkıran, gökten melâlkeler yağan fantasitkleri de na- mevcud. Sinema en önceleri Konkordiya ti- yatrosunun varyete numaraları ara verince, Osmanbey gazinosunda ala- franga hokkabaz İskenderidisin ve Arap sâzının durakladığı esnada, tu- Ylat kumpanyalarında kanto bittik. ten sonra birkaç kurdelecik gösterir Mirdi. Kapı afi inin, el ilânlarının en başında koskocaman harflerle böy- danboya bir sinematograf. Çifte tra- pezde gözleri bağlı ölüm uçuşu yapan İtalyan cambazın, testere ile kıtır ıtır bacak kesen hokkabazın, raksla- rile âlemi yakıp kavuran Mısırlı rak- kasenin menfaatine lübiyat verilen Peruz hanımın İsimleri o sinematog- raf kelimesinin allında cin kadar; görünür görünmez hâlde. Canlı fotograf moda ve lâfı bütün dilerde ya, Duyar duymaz yaşlılar şehadet getirirler, salâvat çekerler: — Can vermek Tanrıya mahsus tur; böyle şeyleri seyretmek günah- tır, Allaha şirk koşmaktır!.. diye Ağızları kapatırlardı i Bahis münasebetle bir fıkra: O se- nelerde bir salı günü, kırk yıllık ah. baplardan kul cinsi bir hatumeyi Şevkinin Zamboğlu bahçesindeki ti- yatrosuna götürdük. Uyanıkça ka- falı, her şeye meraklıydı Kapılar, bacalar, pencereler kapa- nup, şanoya çekilen perde aydınlanıp insanlar belirmeğe, koşuşmağa baş- layınca, kadıncağız: — Estağfirullah, estağfirullah, Cel- Je şanuhul.. dısarı atmağa kalkışmasın mı? Üstelik safrası da kabarmış. (Aman bana bir yudum güâzoz!) diye, avucu ağzında dörtdönüyor. Ortalık zin- dan, yol nerede?.. Naçar gözlerini yumdu. Makinenin çatırdıları durun- cay& kadar okudu, üfledi, Ertesi gün- den itibaren üç gün oruç, Aradan birkaç yi geçti. Başlıbaşı- na sinemalar türedi, Tepebası Anfi. sinde, Halep çarşısındakinde, Odeon- da, ilerisindeki Lüksemburg gasino- Yuğundan bozma olanda. Daha sonraları İstanbul yakasında | açılanlar da Şehsadebaşında (Felek), Ayasofyada O(Alemder), Sirkecide (Aliefendi) ; En mükemmeli, rağbet göreni Te pebaşındaki. Programı iki devreliy- di: Başlangıçta bermutad bir manza- po meselâ buzlu denizlerde balina vw; İsviçrede Rigi dağı füniküleri; zara kanalları ve gondolları... İkinci numara, nefi mevzular: Kröro fabrikasında haddehane; Mar- siyada kiremithane; Holinâdada peynircilik Üçüncü olarak va fanlastik bir uydurmasyon veya Rigadenin komik bir sahnesi; ve beş dakika istirahat, Jâmbalar yanar. İkinci fasıl gene manzara İle baş Jar, arkasından Pate veya Gomon Jurnal, daha arkasında üç veya dört kısımlık dram takip eder, en sonda da Maks Linder'in kahkahalar ko partıeı tuhaflıkları akabinde halk da- ğilırdı. Filimlerin hemen hepsi de Fransız marka; horozlu (Pate), çarhlı (Ge- mon). Müzikler yabana atılır ve cavala- coz şeyler değildi. Hele Anfidekinde sekiz on kişilik orkestra, Çaldıkları, manzaralarda (Tuna dalgaları), Lük- semburg valsi), (Faustun valsi) (1); dramlarda (Andante) havalar, hattâ firaklı yerlerinde Şopenin cenaze marşı; komiklerde Galolar. Rigaden, Parisin meşhur komikle- rinden Prens. Ablak çehreli, ak göz, pat burun adamdı. Nerede onda- ki hareketsizlik, soğuknevalık, âdeta nerede 'meslekdüş: Maks Lasderih ÇEV çakıp, MELEK KAB: diyerek kendini locadan Pina Menikelit hlığı ve zarifliği? O zamatın en yaman drsmları, şim. arındakiler. (Yu- (Peder), (OMalikâne kaplan), (Antu- idi Yudas'ın ölümünde, İsayı Komedi Fransez üstadlarından meşhur Alber amber Fis, Yudas'ı da Müne SüM gibi kodamanlar oynamış, haftalık ümmizniken) mecmuası. bu resimler» Je sahifeler doldurmuştu. das'ın ölümü) yemin), an ve Kleopatra). Gitgide İtalyan öramları üstün- Jesti, O vakitler drha Amerikalılar İş Françeska Bertini, ba odur. Pina'ya gelince $ı | Jünün, afacanın tâ kendisi süzük gözleri, uçları yukarı Kalkık bahçe gibi ağn, balmumudan yap- maya andıran gerdanı ve omuz baş- ları ve beğayet de câzibeliliği ile em- salsizdi. Hüsnüânının ve füsununun şöh. yeti senelerdir dal budak sarmış, çe şit çeşit kartpostalları okapışılmış yten tüy- Süzük rakmıştı gi eçheli men filkara- ne kaplan) a çevirdiği gresse Royale) fillmi şaheseridir. de o demlerdeki geneliğin tesi- yoksa h ten haspanin mü- şimdi o Xırattakileri gö- öyle bir tesiri ei kadınlar, İŞük BE? Biz" m GRAM m; “üpi”İ (Yalan yere | İ sikli İsmadi Hi hele Pina Menikelli nam yıldızlar ci- | handa biricik Lida endamlı amlı amma mank cevi Frençeska kaşile gözle daha halâvetliydi. (Ladam O Kamelya) yı ana İlk koyan gâli- olan Lina Kavaiyeri'yi solda sıfır bi- | Pine'vari, hemen dekolte yakayı bir omuzun ali yamacına çekişler; bir denbire başı arkaya verişler; gözleri mahmurlata mahmurlata dudakları aralayışlar. Fransız artistleri içinde en dilberi Ye gözbebeği Gabriyel Robin'di. Mari Bel gibi bugün barid olmuşlar bile o zamânlar saçları arkaya örgülü, el- lerinde çanta, mektebe gitseler gerek. Robinin daimi partöneri, zamane- nin en yüksek jönprömyesi, Aleksandr di, Süzan Depre, Mart Brandez, Re- jan gibi. hele çoktan müuşmulalaşma- si lâzımgeldiği hâlde hâlâ (Alglen) piyesinde 17 yaşında civanlığa çıkan Sara Bernar makulesi yektaların be- yaz perdede arzı endam ettiklerini hiç hatırlamıyorum. Baş saftaki meziyetleri dillerinde- ri gi rler. Dilsizliğe tahammül ederler mi? Perde üstünde, çocuk oyuncaklığına ikbal buyururla: mı? Malüm a, sesli sinemanın daha &di sanı yok. Sinemada başka milletlerden de meşhurlaşanları çıktı. Ya Alman; ya da Avusturyalı olan Hesperya hep- sinden ter ve taze, sima ve vücudce yerinde ve lâkin taş bebek mi taş be- bek... Galiba gene oralılardan Miyamay şişkin göğüs, iri bedeni, koca ayakla- rile maşukadan ziyade birkaç çocuk anası sütnineleri andırırdı. Dedik ya, sesli sinemanın ismi cis- mi meçhul, Binaenaleyh Karüzo ve emsali cihan tenorları da tiyatro sah- nelerinin kuru kolisleri, horoz işi de- korları arasında gırtlak paralamağa mahküm. Oğulları, torunları gibi hâ- kiki ağaçlar altında, çimenzarlar üs- tünde, mehtaba, deniz deryaya kar- $ı. ötüşlere, dünyanın beş kıtasına 8€s duyuruşlara muvaffak değiller. Baheetiğimiz tarihle, filmdeki ya yılar boyuna Fıansızcaydı. Pandomi- madan çcakanlara have hoş; çakmı- yanlara da ne yapsalar böş. İstanbul tarafı sinemaları çareyi bulmuşlardı: Yazıları pertavsızla ter- cüme ettikten, çini mürekkebi ve ta- ram& kalemi ile camın üstüne yaz- dıktan sonra siraslle objektifin ar- kasına sürme, Bunlar birbirine karışır, sed der ken sepet şeklini alır, yahut da mü- rekkep yayıldığı İçin okunmaz hale girer, etraftan islıklar, bağırtılar ko- pardı: — Yanlış, değistir camını! . — Çekme, okuyamadık be! — Oha, meyus ö lâ öğren ulan! mi yazılır? im- Bu be harem, sölkinik ha- sebile gündüz hanımlara, gece beylere idi, İki tarafın bir çatı altına geldiği İlk yer (Askeri müze) sinemasıdır. Kadınlar arkada, arada bir parmak- lık, erkekler de öndeydi. Sermed Muhtar Alus 0 iMusiikii Osman! cemiyeti) reisi, mu- kı merhumun alaturka vaslarını da uni ıyalım. Bunjâr bilhassa, Şehandaden Çukvreeşmeye sapan caddede, Baffeddin beyin konağının Yanındaki yaz- hık sinemada çalı bazen ince sazla çe» çillişi ömür olurdu. Abone ücretleri olmıyan memleketler: #vneliği 3600, «4 ayhğı 1900, öç aylığı 1000 kuruştur. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pal | göndermek lâzımdır. Şevval 27 — Karım 32 8. İmsak Güneş Öğle İk'ndi Akşam Yatan 1246 231 725 SAT 1200 134 Va, 527 712 1206 M6 1641 18 Marehane: BabAW civan Acımusluk sülkak No. 19 Bu haftanın en mühim iktisadi ha- Teketlerinden biri, Ege mıntakasında tütün piyasasının açılmasıdır. Piya- sa açılmadan evvel Ticaret Vekilimiz Nazmi Topçuoğlunun tütün müstah- sillerine yaptığı hitabenin piyasa üze- rindeki tesirlerinden o bahsetmiştik. Bu hitabeden sonra tütün müstahsi leri başlamışlardır, Mâamafih tülüncüler arasında bir birlik olmuş'olsaydı, daha iyi neti- | Haftalık piyasa Tütün piyasasında hararet Ihracat maddelerimizin vaziyeti daha ihtiyatlı hareket etmeğe | ! celer elde edilecekti. Buna rağmen bu | sene müstahsiller, tütün piyasasında pek de perişan bir vaziyette kulma- mışlardı. a, sistematik bir sür rette tek alıcı vaziyetinde kalan tü- tün kumpany stahsillerin arasında rekabetlere meydan vererek | daha aşağı fiatle tütün almağa *mu- vaffak olmaktaydı. Tütün piyasâsı hakkında alinan haberlere göre, satışlar hararetli bir suretle devam etmektedir. Evvelki gü- ne kadar, yalnız Amerikan kumpan- yalarının aldığı tütünün mikdarı 5 buçuk müyon kiloydu. Bu haftanın : bellibaşlı hadiseleri arasında, Türkiye - Amerika ticaret münasebetlerindeki yeni inkişaf Üüze- rinde dutmak lâzımdır. Malümdur ki, iki sene kadar devam eden müzake- relerden sonra, Amı ularla . bir anlaşma yapılmıştı. Fakat anlaşma- nin dâha pratik bir hale girmesi için, bazı hükümlerinde tadilât yapmak lâzımdı. Nitekim bundan evvelki ya- nlarımızda bu tadilâttan bahsetmiş- tik. Anlaşmanın esası, serbes dövize İs- tinad etmekteydi. Fakat bü Kâyıd, azeri mahiyetten İleri gidememişti. Amerikadan mel ilal edecek olan tacirler, serbes döviz bulamamışlar- dır. Türkiye - Amerika anlaşmasını daha pratik bir hale getirmek için, ; i tatbik etmekten bas- ka çare yoktu. Ticaret Vekili Nazmi "Topçuoğlu, Amerikan staşe kommer- siyali ile son yaptığı görüşmelerde, takâs usulü üzerinde mutabık Kal mıştır. Bu yeni anlaşmadan sonra, piyasa” nin geniş bir nefes alacağına şüple yoktür. Bu vesileyle itbalât piyasası- na temas edelim. Bazı gâzetelerin yazdığı gibi, piyasada bir itbalât darlığı mevcud değildir, Vakia geçen- lerde manifatura fiatlerinin pahalılı- gından şikâyet edilmişti. Fakat bu pahalılıktan bahsedenler. biraz da mübalâğa yapmıslardır, Stoklar hak- kında malümat vermek doğru olma- dığı icin, bu mevzu üzerinde durmak istemiyoruz. Yalniz şunu söylemek icap etmektedir ki, piyasada manifa- | tura darlığı ve buhranı mevcud de- | güldir. Diş memleketlerden herçeşit üzerine ithlât vak! olduğu için, ud stokların tükendiğini kabul Kk de yanlıştır. Bütün bunlara reğmen ithalât piyasasının, pek par- lak ve hâraretli bir devre geçirdiğini day sebetle K dikmiş iyük merö lerdir. Y etii-rels) görnüy de yazmak doğru değildir. Ç nelmilel vaziyetin piyasayı tâ tiğini kimse inkâr edemez. bu tazyike mukavemet etmektedir, İhracat maddelerimizin vaziyeti İhracat maddeleri aras Tetli devre geçiren maddelerin Piyasa, ida haza- başın da, tiftik, yapağı, keçi Kılı doku ma ham mâddeleri bulun Gİ Tiftik satışlarındaki harareti yü- zünden fiatler biraz daha yükse'miş- tir; Alıcıların başında Mere “ve 5 Bün- dan başka, Romanya, İt fak pertiler halinde- siparişler o vekı el Bu birleri ve İtalya meki Piyasada Almanların ser- bes'dövizle tiftik alacağından bahse dilmişti. Hattâ bir iki Alman firr hesabına piyasada tiftik £ tahkik edenler olduğunu iddia eden- ler bile vardır. Fakat Almanyadan gelen ve yahut burada mev Alman komisyoncularının pi temasları, muhakkak di mağı icap ettirmez, Almanların ser- bes dövizle mal olacağı aylardanberi duyduğumuz bir hikâyedir. Kuru meyva satişlarından bahset. mek lâzımgelirse, üzüm ve İ n ümidin fevkinde İyi bir devre geçirdi. ğini yazmak lâzım. Nitekim bu 7 delerin flatlerindeki tereffü de bu sö- zümüzü teyid edecek mahivettedir. Fındık için de ayni sözleri sarfet- 1s mek mümkündür. acal uf; tiler halinde her Larala devaim etmek- tedir. Geçen hafta da yazdığımız çibi, adarların ifadesine göre bu scne imizde stok kalmıyacaktır. Findik hususunda bize rakib olan İspanyada mahsul miktarı azdır, Esasen İ yanın fındık İstihsal mir sahası olduğu için buralar dık tarlaları kısmen harap olmuştu. Bu vaziyetten bahseden bir maka- le, zeytin ağaçlarının da tahrip edil diğini kaydetmektedir. Bu vaziyet Karşısında İspanya'belki de uzun se- neler Türkiyeye rakib olamıyacaktır. Türkiye, findik istihsalinde nazim bir rol ifa edebilecektir; Bunu başarmak için, Ondık müstahsillerinin bir ara- ya gelerek satışını teşkilât alına ei maları lâzımdır, Nitekim senelerden- beri hususi toplantılardan kongrele- Te kadar ortaya atılan bu fikir, ancek geçen sene tahakkuk ettirilmistir. Alâkadarlardan birinin ifadesini bu- raya naklediyorum: — Şayed fındık kooperatifi mevcut olmasaydı, beynelmilel vaziyetteki ta- havvül üzerine, büyük ve küçük hn. dik müstahsilleri pek perişan vaziyet. te kalacaklardı, halbuki koope fındık piyasasını bu perişan vazi ten kurtarmıştır, Küçük ve fakir köy- lünün elindeki fındığı toplamış, bu suretle fiat düşkünlüğüne mâni ol- muştur. Hüseyin Avni pan- arp fin. ları daki manav amm 1 AA era Adanalla simle kutlanmıştır.