küçük oğlu ile beraber yaşıyordu. Hâlâ genç ve yakışıklı bir adamdı. Hakkında birçok & dedikodular dönüp dolaşıyordu. Lâkin Rah- minin bunlardan hiçbirine kulak astığı yok» z tu, Son senelere kadar başından ciddi bir X aşk macerası geçmiş değildi. Fakat bundan birkaç ay evvel Neclâya raslamıştı. Bu genç kadın daha ilk karşılaştıkları zattan Rah- minin başıni döndürmüştü. Neclânın mu- kavcmet edilmez bir cazibesi vardı. - Çox genç, şik ve zarifsi, Gayet iyi konuşuyordu. Bakışları Rahmiyi büyük çılgınlıklara sü- rükliyecek derecede tesirii idi. Biribirlerile tanıştıktan sonra aralarındaki ahbaplık çok çabuk Werledi. Tik iUkbahar günlerinde kırlarda dolaştılar. Mehtaplı, sicak yaz ge- erierinde sandalla gezdiler, Lâkin araların» daki sâmimiyet yalnız bunlardan ibaretti, Şöyle tenha bir odada tamamile başbaşa kaldıkları hiç olmamıştı. Rahmi bunun için çok israr ediyordu. Fakal Neclâ dna her Zâş man: nlamiyorum, diyordu, arkadaşlığı- muzdan memnun değil misin? İşte birlikte gwip dolaşıyoruz. Kırlara gidiyoruz. sandal gezintileri yapıyoruz, Daha na bekliyorsun? Rahmi buzen Neçliyn evlenmekten de bahsediyordu. Fakat genç kadın hiç de er- denmek niyetinde değildi: — Biribirimizi lüzumu kadar tanimuyo- ruz. diyordu, hele biraz zaman geçsin.. Ta- N biatlerimizi, hislerimizi, düşünüşlerimizi, j huylarımızı daha iyi anlıyalım. Ondan sun ra #vlenmek bahsini açabiliriz. Henüz bü- nun zamanı gelmedi. Birez bekliyelim.. Artık Rahmi bundan sonra beklemeğe başlamıştı. Nihayet bir gün Neclâ onun kal- bini sevinçle hoplatan bir haber verdi; Yarın sabahleyin bizim eve gel... deği, ben evde tamamile yalnızım. Orada 48 ninle uzun uzun herşeyden hahsederiz. Hat- tâ evlenmek hakkında da kunuşuruz. Olur mu?... Rahmi Neclânın eline sarıldı: — Şaka yapmıyorsun değil mi Neclâ... de- di, sevineimden çıldıracağım... Saadetime inanmıyorum... Genç kadın birşey sözlemedi. Yalniz Rah- minin elini sıktı, Onun bu hareketi da gü. zel bir cevaptı. Biribirlerindean ayrılırlerken genç kadın Geç kalma... Sonra terrime gideceğim. Ben! iki saatten fazla beklemem... diyor; Rahmi: Çildırdın mı Neolâ?.. Hiç geç kâlır mi. yım?... diye gülümsüyordu. Artık ertesi gü- Dü iple çekmeğe başlamıştı. Yeryüzündeki bütün saatler ona İşlemiyor gibi geliyordu. Datikalsr âdeta geçmek bilmiyordu. Haya- tında hiçbir zaman vaktin geçmesini bu ka- Gar sabırsızlıkla beklediğini bilmiyordu. Gçce ona yıl kadar uzun geldi, Sabahleyin erkenden yatağından fırladı. Baüyoya koş- tu. Traş oldu. En yeni elbiselerini giydi. Evde kendisinin ve oğlunun işlerini gören kadın henüz uyanmıştı. Birdenbire bitişik odadan ince bir 368 e ilde İdin ii riyle” peg. a ğe ger i ; z £ 5 3 > Oğluna sezlendi: Uyandım ya... Sen bugün niçin o kadaı erken kalktın bakalım? Otlu koşa koşa yanına geldi. Bu, mavi pijaması içinde, saçları dağılmış, zeki, gü- 2el bir çocuktu. Ralıminin yanına gelince; Babacığım, dedi, bütün gece sevinçten amadım, uyuy: La Rahmi merakla sordu: — Neden?.. e ince kaşlarını hayretle yukarı kal rdı; — Unuttun mu babacığım?.. Bugün be- hİ çocuk tiyatrosuna götürecektin ya... Öyle söz vermemiş miydin?.. Rahmi birdenbire durakaldı, Küçüğün hakkı vardı. Ne zamandanberi çocuk tiyat- rasuna gitmek istiyordu. Rahmi de ona bus gün için tyatroya götüreceğini vadetmişti, Lâkin dün Neclâ: — Yarın bana gel... deyince her şeyi unut- muştu. Şimdi oğlu etrafında dolaşıyor, bü- yük bir sevinç içinde: Yeni folinlerimi giyeceğim, Saçlarımı ıslatıp dan ayıracağım; Öyle tiyatroya gideceğim. ai e e Şe eğ Sekiz senedenberi bekârdı, On yaşındaki Rahmi dalgın big tavırla oğlunu dinli- yordu. Bir aralık ona: — Peki, dedi, ya buğün tiyatroya gide- mezsek?... Çocuğun yüzü bir saniyede değişti. Tiyat- gidememek ihtimaline Adeta imahamı- royu yordu. Gözlerini yuvsılak yuvarlak açarak babasına sordu? yatro nedir bilmiyordu. Bir ramazari gecesi babası anu tiyatroya götüreceğini vadet- mişti, Artık küçük Rahminin içi içine ağ- biran evvel gitmek, tiyatroyu gör“ mek istiyordu. Halbuki babası ona: — Saat sekiz olunca evden çıkarız. 48- mişti, Saatler bir türlü geçmek bilmiyordu ki... O zaman Rahminin andan evde duracak, oturacak halde değil. di. Biran evvel Uyatroya kavuşmak istiyop- du. Şimdi Rahmi saati nasi ierlettiğini bü- tün teferrüntile gözünün önüne getiriyar- du, Küçük masanın Üzerinde duran saate yaklaşmış, odada hiç kimsenin bulunmama» giren yen- gesi onun saatle oynadığını görmüştü. Bun- dan sonra odaya giren babası saate göst hişince: — Tuhaf şey, ben daha erken zannedi- yordum. Vaktimiz yokmuş. Hemen hazırla- malım... demişti. Rahmi büyük bir heyecan içinde hazıp- larurken babası bir kere de cebindeki saate bakmış, sonra hiddetle: — Bu masanın üzerindeki saatle birisi oynamış... Onu ilerletmiş... diye köpürmüş« tü Yengesi: -— Demin Rahmi saatle oynuyordu anlayınca feng balde sinirlenmiş, Rahmiye bir tokat ata- rak: — Daha küçük yaştan böyle ehemmiyet- $iz şeyler için hliş yapmanın cezasını çek... Hem tokatı yedin, hem de tiyatroya gitmi- yoruz... Soyun bakalım... demişti. O zaman Rahmi çok ağlamıştı. O kadar sevinçle giydiği elbiseleri çıkarırken a0 kadar mahzun olmuştu... O gros tiyatroya gidememenin acısını Hikmet Feridan Eş Kupa maçları 7 klüp arasında hususi müsa- bakalar tertip edildi Beden terbiyesi İstanbul bölgesi başkan- lığı tarafından teşkilâta alındıkları halde ağustos ayı zarfında aralarının tescil işleri- ni ikmal edemedikleri için lig maçlarına iştirak ottirilmiyen yedi klüp arasında hu- sükl bir kupa maçı tertip edilmiştir. Dün akşam bölge merkezinde bay Ke- mal Halimin riyasesi altındabu iş için klüp murahhaslarının iştirakile bii top- kında görüşülerek Hilmi, Liz maçları dolayısile resmi stad- lar meşgul olduğundan bu maçlar Bakırköy sahasında yapılacak, sahanın inzibati ve sahhi tedbirleri Bukırköy İstiklâl klübü ta- rafından temin edilecektir. Maçların teknik işlerini üç kişiden mü- rekkep bir komite tedvir edecek ve müsa- bakalar federasyonun hakemleri tarafından idare edilecektir. Kânunuevvelin il haftasında başlana- cak olan bu kupa maçları bir devreli lg usulünde yapılacak 70 bir buşuk ay devam edecektir. ii Maçlara Arnavutköy, Feriköy Şişli, Ru- melihisar, Akınspor, Halscıoğlu, v. Doğuspor olmak üzere yedi klüp iştirak et- mektedir. Müsabakaların nihayetinde bi- rinciliği kazanan klübe bölge başkanlığı tarafından bir kupa verilecektir. Taksim stadında maçlar yapılacak Sıhhi tedbirler alınmadığı için bölge baş- kanlığı tarafından boykot edilen Taksim stadı, eksik olan sıbhi Deri temin. ettiğini bölge başkanlığına bildirmiş ve ya- pılan teftişe bu nevakısları tamamlandığı görülerek bu stadda maçların devamına karar verilmiştir. Fenerli Galibin cenaze merasımı Sü Memleket sporunda mümtaz mey- kle ve pek şerefli bir spor mazisine malik Gal lerin kapadı dünkü Galibin hayata gözlerini lk ni teessürle haber vermiştik. racaahmeddeki alle makberesine defnedil- miştir. Allesine ve Fenerbahçe klübüne baş sağlıkları dileriz. Güreş teşvik müsabakaları ide Terbiyesi İstanbul Bölgesi güreş 1 — #/Birinci kânan/909 tarihinde başla- mak üzere Greko-Romen güreş teşvik mü- sabakaları yapılacaktır. ? — Bu müsabakalara amatör her güreş- gi iştirak edebilir. 3 — Lisansları bulunan güreşçiler klüp- olmayan gü leri ve lisansları güreşçiler de şa- hısları namına müsabakalara kabul edile- cektir. 4 — Ağırlıktarda bir kilo tolerans kabul edilir, 5 — Tartı sâat 18 den 19 a «dardır. Mü- sabakalara saat 20) de başlanacaklar. 5 — Müsabaka baş hakemi Ahmed Gür- kandır. Müsabaka hakemleri Saim Arıkan, Reşad Tunçkul, Yaşar Erkan, Yusuf Aslan Yener, Vefik Gürkanlar, Refik'dir, 7 — Müsabakzlar Şehzadebaşında Süley- maniye kulübü salonunda yapılacaktır, 8 — Mehmed Çoban, Samsunlu Ahmed Yener, Müstafa Çakmak, Adnan, Püik Bü- ken, Yusuf Aslan Yener, İzzet Kılıç, Yaşar Erkan, Halli Yüzer, Konan Oleay, Hüseyin bu müsabakalara giremezler. 9 — Yukarıda bu müsabakalara girem)- yecekleri yazılı olan güreşçiler, bu mmüsa- bakalarda derece alan güreşçiler arasında 23 birinci kânun 1939 tarihinde ayrıca ter- tip edilecek olan müsabakalara kabul edi- Teceklerdir. Tefrika No. 136 © — İzi kayboldu. — Babası tabii onu da aramıştır. Bulamadı mı? — Tahmin edersin ki esrarını ba- na faşettiği yok. Sanırım, aradı, ara- dı, bulamadı; Süzi de intihar edince memleketine döndü. — Hakikaten gitti, gelmiyecek mi? — Gazetede gösterdim. Bir dop tum da onu vapura binerken gör o müş. Fazla teminat veremem, Hem | i | | | | | canım, ne alâkadar oluyorsunuz? İ Vehbi, kaşlarını çattı: l — Ben alâkadar olmıyayım da kim £ osun? İ — Adam sen de... Bizim peşimizde | değil ya... Zaman her şeyi siler... Sis £ — şimdi Bursanın letafetlerini düşünün! £ Âlâ tabiat... Cebimizde - bilhassa za» İ titlinizin cebinizde - para dolu... He- | le şu deniz manzarasının letafetine diyecek yok... Keyiflen, âzizim, ke- yiflen... Belki Allah kadını da önü- müze çıkarır... Bu son cümleyi mânalı mânalı söy- SEVİLEN KADIN istemiştim. Bir ay müddetle mezuni- yet aldığını söylediler... Ne kadar is. terse alabilirmiş. Zira kendisi de yarı! patron vaziyetinde... Ortak gibi bir | şey... — Demek sizce şimdi Seza, Rüştü ile birlikte? — Resmen değil... Seza hanım bir kızla birlikte imiş... Himaye ettiği bir tersi kız vardır... İsmini halırlamıyo. Vehbi, şüpheli şüpheli: — Onun bir maksad takib etmek- sizin mezuniyet alarak Bursalara gelmesine ihtimal veremiyorum! - dedi. — Allah Allah... Niçin canım?... Şimdi Bursa çok moda yer... Vapur- lar iyi... Otobüsler kolay... Yalova üzerinden sefer var... Yeni otel ya. teyen buradan daha muvafık yer bu- lamaz! O da gayet tabii olarak heves- lenmiştir. Bu kızdan şüphelenmekte hata ediyorsun ...Hem kırkına yakla- — Otuz altısındadır. — Ha otuz altı, ha kırk... Çok pa- ra kazandı. Bir küçük apartıman sa- tın aldı, Tamamile müstakil bir in- san olup çıktı. Kimseye ihtiyacı yok... Vaktile kendisini bırakman! katiyen imemiştir. Haberin olsun... Taht. Tefrika No, 126 LEYLÂ ie MECNUN Yazan: İskender Fahreddin Kabileye reis seçmek için toplanıl- mıştı. ihtiraslar çarpışıyordu İkisi de biribirlerini tanımışlardı. (Karabulut) Seyid Ahmede soruyordu: — Urman'ın yerine birini seçmek için, yarın saray önündeki moydanda cağız. Halk orada senin de reyini sorarsa, ne cevap verirsin? Seyid Ahmed müşkül vaziyette kalmıştı. Bu ateşli delikanlıya menfi cevap vermek İşine gelmedi: — Henüz düşünmedim, dedi, yurdumuz- da relsin yerini tutabilecek birçok kahra- manlar vardır. Halk cibette bunlardan bi- rini seçecektir, (Karabuluti Seyid Ahmedin bu sözlerin- den birşey anlıyamadı. — (Can) beyi neden dağdan şehre getir- miyorus? O hayatda iken niçin başka bir relş arıyoruz? Diye sordu. Seyid Ahmed hiddetlendi: — O, aklını kaybetmiş sersemin biridir, Babasını bile tanımadı. Bözle büyük bi? kabileriin başına geçebilmesi için, herşeyin önce aklını başına toplaması gerektir. Halk öyle bir mecnuna nasl boyun eğebilir Seyid Ahmed bu konuşmadan İstifade ederek (Karabulut) u elde etmeyi de düşün- dü. — Ya sen kime rey vermek niyetinde- sin? Diye sorde. (Karabulutlun kabile arasında bir tek rakibi vardı: 'Taşbilek. Gerçi (Mahkümlar kuyusunda onunla derdleşerek anlaşmışlarsa da, hayata dön- dükleri gündenberi araları gene eskisi gibi açılmış. * cammbulut) bir müddet tereddüd içinde bocaladı. — Henüz kime rey vereceğimi bilmiyo. rum. Ekseriyet kimi isterse bende ona vereceğim. Dedi, Seyid Ahmed delikanlının omuza- nu okşadı: — Sen eski servetini kaybettin. bugün altındaki atı bile sana komşuların hediye etti, değil mi? -— Evet. Fakat, ben yarın gene zengin olm bilirim. — Kolay kolay zengin olamazsın, yiğitim! Urman ölmüştür artık. arp edecek hall- miz, kuyvetimiz yok. Uzun müddet sulh içinde kalmalıyız. — Biz dövüşmeden yaşıyamayız. — Uzun müddet, kılışlarımız kınlarında kalmağa mahkümdur. Senin zengin olman için bir çare var: Eğer yarın meydanda - Demek ki (Can) beyi getirmeğe taraf- tar değilsin... Onun yerine kendin geçmek istiyorsun, öyle m1? — Bu, benim hakkim değil midir, Karabu- lut? Ben telinize yirmi yıldır vezirlik yapı- yorum. Eğer ben relsin veziri olmasaydım, ülkeniz çoktan parçalanmış ve düşmanla» rın istilâşına uğramış olurdu. Karabulut: — Taşbilek reis olmaktansa, Ahmedi baş yapmak daha faydalıdır, dedi, hiç olmazsa zengin olurum, Böylece karar verdiler. Karabulut ertesi gün Seyid Ahmedin reis almasına çalişa- caktı, ... Ertesi günü reis seçilirken.. Seyld Ahmed (Karobulutlu kandırdığı gibi, kabile arasında onun kadar meşhur olan Taneri de kendi tarafına çekmeğe mu- vaftak olmuştu, Taner hâlâ (Can) beyin esirellere attığı (Fıratlı seviyordu. Onun Şamda halifenin sarayına girdiğini duymuştu. Tanerin bir dileği vardı: Herhangi bir sebep ve vesile ile Şama gitmek. Taner Şama giderse, ne yapıp yapaca rimi affet, azizim amma, le alay ediyor... Kendisine musallat olmanı istihsa mevzuu yapıyor. Vehbi somurttu: — Ben Sezanın peşinde koşmuyo- rum, — Haydi haydi... Benim gibi tec- rübeli tilkiye bunları anlatma... — Fakat doğrusunu söyliyeyim: Şayet bu seyahatimiz esnasmda $0- raslarsam memniin olurum, doktor. — Niçin? — Söylediğin gibi beni istihza mev. zuu yapıyorsa ufak bir intkamım var, Onu alacağım. — Ne intikamı canım?... Sizin mak- sadınız ne yapıp yapıp onu elde et mek... Bilmiyor muyum? ... Doktorun teminatına rağmen, Veh- binin içi bir türlü rahatlıyamıyordu. Yirmi seneye yakın bir zamandır keyfince, gayri muntazam, eefih bir hayat yaşamıştı. Metresleri sayılmı. yacak derecede çoktu. Ne rezalet ge- celeri geçirmişti. Kumarlara &vuç do- lusu paralar harcamıştı. Sarfettiği paranın hesabı sorulmamışlı, Amma şimdi, Necilenin çehresi gözlerinin önünden bir an silinmiyordu, Karısı, ona itham odici bir nazarla bakıyor. du. Bu tehditkâr bakışların arka- sından bir felâket çıkmasın diye üzü- 10vordu. (Pıratdı görmeğe hatlâ saraydan kaçırma» ga muvaffak olacaktı. Seyid Ahmed ona (Fıratlı vadelmiş ken- disini avlamıştı. Bunların taraftarları çok- tu, (Karabulut) ile Taner Seyid Ahmedin rels olmasını isteyinee, onların taraftarları da bu dileğe iştirak edecekler ve bu sürob- 19 (Taşbilek)i yalnız bırakacaklardı. Saray önündek! meydanda toplanmağa aşlardı. Meydanda birçok atlılar da vardı, Bun- lar etraftan gelmişlerdi. (Karabulut)dun ve Tanerin yanında büyük bir kalabalık vardı, ağar de etrafına birçok kimseler top- Bu sirmda meydana kalabalık bir küme daha gelmişd, Bunların buşında da (Mah- kümlar kuyusundan xurtulan çoban öğlu (Yaman) bulunuyordu, Seyid Ahmed, Yamanın geleceğini hiç de ummamıştı, Çünkü onlar dağda çobanlık yaparak geçinirler, şehre İnmez ve şehire lerin işlerile alâkadar olmazlardı. Seyid Ahmed: — Yaman acaba kime rey verecek?! Diye düşünüyordu. Tağbilek kabileye baş olmak oemelinde İdi, Oldukça kuvvetli taraftarları da var- dı. Fakat, biraz sonra, meydanın bafi ta- rafmı saran büyük bir kalabalık herkesi şaşırtmıştı. Bunlar çölden gelen Ielvan ka bilesinin ileri gelenleriydi. Helvanilerden biri meydana çıktı; — Arkadaşlar! Biz çölden geliyoruz. Ur» man'ın ölümünü teessürle duyduk. Kendi- sine her yıl haraç verirdik.. bu sebeple Du- gün burada yapılacak reis seçiminde bizim de bulunmak ve rey verturk hakkımızdır. Hepimiz din kardeşiyiz. Türkleri severiz. Pirat boylarına kâkim olan Türklerin 9a- gına cesur, ehliyetli birinin reis olmasını 's- teriz. Dedi. Artık söz söylemek sırası gelmişti Herkes birini ileri sürmek istiyordu. Heivanilerden sonra, Seyid Ahmed mey- dana geldi, Urmanm vaktile yaptırdığı vük- sek taşın üstüne çıktı: — Büyük ve kahraman reisimiz öldü, Ka- bileye bir baş seçmek için buğün burağa toplandık. Seçim serbesitir, herkes istedi- gine rey verebilir. Yalnız şurasını Katıriat- mak isterim ki, kabilemizin hâkim olduğu ülkenin sınırları çok geniştir. Bu geniş s- nırlar içinde yaşıyan insanlara hükme- decek reisin Urmanı dratmaması ve halka kendisini onun kadar sevdirmiş olması yes rek$ir, Budan sonra Taşbileğin adamlarındın bisi «de aldi: > Kabilemiz içinde Urman'a benzer hiğ kimse yoktur. Fakat onun kadar sevilmiş, onün kadar tanınmış. onun gibi akınları Biderek muzaffer olmuş, esirler ve detineler almış, ülkemizin genişlemesine çalışmış bie kahraman vardır: Taşbilek, Bize ancak o, baş olabilir, Onun önünde her zaman eğii- meğe hazırız, Diye bağrıştılar. Fakat diğer kümelerden bir ses çıkmadı. Simdi söz söylemek sirasi (Karabulutla gelmişti. (Karabulut) dik sesli, heybetli bir kahramandı. Fakat Taşbilek kadar zeki Ye anlayışlı değildi. Zaten, bu sebeple değii mis, dir ki, Seyid Ahmedin tuzağına çabucak dü- şüvermişti. (Karabulut) taşın üzerine çekti; — Taşbileği bepimiz sever ve sayarız, ap- kadaşlar! Fakat bu, sadece sevgi ve saygı meselesi değildir. Bu ülkeyi idare edebilmek için bilgili, tecrübeli olmak da lâzımdır. Ben, ölen rsisimize yirmi yıldanberi vezirlik Yapan ve yüksek zekâsile bu uzun yıllar için. de. büyük muvaffakıyetler gösteren Seyld Ahmede rey veriyorum. (Karabulutdun. etrafındaki adamlar da hep bir ağızdan bağrıştılar; Cürkası var) Avrupada hükümdar &reliçenin yanında tahta oturan zevç prensler İ vardır. Konsor prensler... Vehbi de, Necilenin servetine nazaran bu mev- kideydi. Bunu âlem de, kendi de bi- liyordu. Şimdi, ayağının altından bir şeyin çekilmekle olduğunu Kissedi- yordu, Ne yazık ki, en yakınlarının bile muhabbeline nail olamamıştı, Herkes ona düşman düşman bakıyor. du. O kadar uğraşmıştı, şu Sesayı bile kendine celbedememişti, Hakikt mamıştı, Muhabbet kazanmak şöyle dursun, Seza her râsladığı yerde, dob- ra dobra tablatile, onun Adi tarafla rın: yüzüne vuruyordu. Bu son hadi. seler, efkârı büsbütün Vehbi sleyhi- ne çevirmişti, Böyle düşünedursun. vapur, mulluya yanaştı. Doktor, yaklaşan sandallara baka» Yak, birdenbire: — A... Bizim Rüştü... - dedi, . df an, çomağı hazırla!» derler, İşte, is- mini andık, kendisini karşımızda bul. luk, Güverteden işaretler yaptılar, Rüş- tü, sandaldan mukabele etti, Hemen geleceğini anlattı. Bir kuç dakika sonra, üç erkek aynı masanın etra fında yanyanaydılar, Doktor: Ar- (Arkası var)