© — Hollivutta iken Con isminde çekişi kaibli bir adamla ahbap olmuştum. Onun iki geye son derece merakı vardı: te ok ini Yapi Memleketimizi pek beğenmişti, Con'un büyük bir hatıra kolleksiyonu var. dı. Her gezdiği yerden topladığı hatıraları oldukça büyük bir bavulda/taştyordu. Hollivuta da hem bu gariğ şehri görsek, hem de yıldızlara aid Moplamak için gelmişti. En çok sevdiği Sinema ar- tistleri Alice Fay, Dorothy dibi Lo- retta Young'du. Bazan: * Ah, diyordu, bunlara Halı birer ha. tıra kolleksiyonu ele geğirt#em dünyanın en güzel kolleksiyonu benimki olacak. Zavallı Con bütün uğraşıasma, didin. mesine rağmen büyük sinema stödyolarına giremiyor, istediği o hatırleri ele geçire. miyordu, Çıldıracaktı, Bir gün büyük Dir sevliçiz ötelime gel- di. Elinde bir paket vardı, Saadetinden gözleri parlıyordu. Odama girer girmez: — Buldum, buldum|... diye ap zıp #6- ramağa büşladı. Şaşırdım. Sordum: — Ne buldunuz?.. — Alier Pay'in pabuçlarını buldum... Onun pabüuçlarını ele geçirdim!... Acaba delirdi mi7. gibi * yüzüne bakı. yordum. O benim şaşkın bakışlarım kar- Sısında büyük bir ilina İle elindeki pa. keti açtı. Bunun içinden bir çift eski za. man usulü kadın botu çıkmıştı. Azdaha kahkahayı Koparacaktım, Lâkin Con ho. men izahat verdi; — Bu dedi meşhur artistin eski hayata ald çevirdiği bir filimde giydiği botlar. 'Hani «Şikago yangını» filimi var ya... Bun- ları orada giymişti. Hatıra kolleksiyonu. mun ne kadar zenginleştipini görüyor mu- #ww?.. Öple bir memba buldumiği sorma... Pevkalâdo bir yer.. Sinema larına dair hatıralar satan bir adamla tanıştım Bu adam stüdyolarda kundura boyacılığı ediyor. Lâkin milyoner bir boyacı... Ein. deki parayı nazil yapmış biliyor musun?., Yıldızlardan topladığı öteberiyi, benim gi bi hatıra merakhlarına satafak.. Onde neler yok, neler yok.. Janet Macdunad'in ipekit mendilleri, An Şeridan'ın eee Kalerin Hebrumun eldivenleri, “Taylor'ün kravatlar. Hattâ bu beni; Mus West iki tane de ipekli gece gömleği. ni hediye etmiş.. Görüyorsun ya talih kundura boyacısını.. Bütün bu gibi eşya- yı kundura boyacısı bir yere doldurmuş, yüksek flatle satıyor. «Hatıra tiöareti, ya. pıyor.. Yudızlara dair hatırilar benim gibi meraklıları tarafından avuç dolusu paraya satın alınıyor.. Ne ise ben bu iş- ten, fevkalâde memnunum... Adama söy. ledim' bana Dorothy Lamour'un çorapla. rını, Loretta Young'un ( eldiyönlerini de bulacak. Artık Amerikalı dostum sevimtinden ye. rinde duramıyordu. O gün kolleksiyonu. na koyduğu bu mühim batıranın şerefi, ne bana büyük bir lokantada güsel bir ziyafet çekti. Bir hafta sonra Çon gene büyük bir sevinçle geldi. gene: — Buldum, buldum!.. diye bir çocuk gibi odanın içinde dönüp dolaşmağa baş- Jadı. Ne bulduğunu sordum. Muzaffer bir ku- mandan gibi elini havaya rdı, sevin- sinden bulduğu şeyi şarkı ile söylüyordu; — Loretta Young'un eldivenjerini bul- dum... Evet... Evccceet... Loretta Young'un eldivenlerini ele geçirdim|.. Bunu söyliyerek cebinden — bir çift kü- çük, kokulu kadın eldiveni çıkardı. Bun- ları kokluyor, öpüyor, bir yandan da şarkı yine gibi makamla: İştere.. İşte. Loretta oYoung'un minimini eldivenleri avuçlarımın içinde... Onları Koklamalıyım... Birer bahar çiçeği gibi onları koklamalıyım.. oÖpmeliyim.. diyordu. Bu eldivenleri de yıldızlara atd hatıralar satan zengin kundura boyacısın- dan almıştı. Aradan on beş gün geşides Amerikalı ahbabım büsbütün sevinçil bir halde geldi. artık saadetime "hiç hudud yok. Meğer ben ne talihli adammışım... Dorothy Lamour'un çoraplarını ele geçir. dim. Evet, düşün bir kore Dorothy La- mour'un güzel bacaklarına siydiği ço- raplar... Elindeki küçük iki paketten birini açtı. Bunun İçinden kısacık, ipekli bir kadın gömleği çıktı. Con: pena pe Seker) Yeke. ne der. 8/7. May West'in giydiği gecelik gömle. ği. Şu kokuya bak bir ifere.. Onun koku. su,, Bu gömleğe sinen onun kokusu... Ahbabım bu kokulu kâdın göileği fis, cı gi ipekli çoraba müthiş bir para ver. "Ark bundan sonra her gün bütün xa. manın elde ettiği bu hatıralarla başbaşa geçiriyordu. Loretta Young'un eldivenle. rini koklayıp öpüyor, Dorothy Lamour'un ipekli çoraplarına hafif hafli yanağını sü- rüyor. Alle» Fay'in botlarını okşuyor, May West'in gömleğini eline aldığı zaman ken. disinden geçiyordu. Artık © tamamile mexud bir adamdı. Benim Hollivuttan İstanbula dönmem lâ zımgeliyordu. Amerikalı Yorktaki dastlarım benim bu kıymeti ha. tıralarımı görünez ne kadar şaşıracaklar, kimbilir bana ne kadar gıpta edecekler... Ahbabımla karar verdik. Nevyorka ka- dar beraber dönecektik. Tam Hollivuttan ayrılacağımız sıralar. da atüdyoların husus polis Bariyularindan birinden garip bir havadis işitiim. Bn adam bana şunları anlattı: — Mollivutta sinema artistlerinin bir bakım eşyasını toplamağa çalışan birçok hatıra meraklıları vardır. Açık gözün hirt ns yapmiş biliyor musunuz?.. “Tasavvur edemeasiniz... Bu adam stüdyolarda kun. dura boyacılığı edermiş... ginema artistle. rins dair iki üç şey eline geçmiş.. Hemen bir apartıman tutmuş.. Bu ki üç şeyin yanına bir sürü uydurma eşya doldurmuğ... Bunların hepsini: «Yıldızlara dair hatıra. lar, diye yüksek flatle meraklılara satma. &a başlamış. Bu suretle öleden beridea, akrabalarından topladığı bir takım Jüzüm. suz eski, eşyayı ateş pahasına satarak hal. kı dolandırmış,. Meselâ ihtiyar bir Arap karımnın botlarını Alice Fap'in eiğeki devre ald bir #llimde giydiği botlar.» diye bir enaiye müthiş bir para mukabilinde yutturmuş. Gene ihtiyar bir kadının el. divenlerini «Loretta Young'un eldivenle. ri.» diye ayni adama satmış,. Kimbilir kimin sırtından çıktığı bilinmiyen bir ipak)i kadın gecelik gömleğini, bir takım eski ço- rapları «Bunlar Mae West'indir.e, «Bunlar Dorothy Lamour'undur » diya sürmüş, Adam bu suretle zengin olup çıkmış, Bu sözler karşısında ne kadar şaşırdığı. mı tasavvur edemessiniz, O gün Conu buldum. İşittiklerimi an. Jattım. Con: Sorma... dedi. ben de bugün ayni şeyleri Düşün bir kere... Haf. talardanberi: «Bunun içine o güzel eller girdi.» diye kolayıp öptüğüm eldivenler, hele o ihtiyar Arap karısının botları, O çoraplar, o gecelik gömleği!.. Bunlar için verdiğim o kadar parnl.. Ne ise arizlım.. Lâkin unutma ki ben hatıra kolleksiyonu yapmağa meraklı bie adamım... Bütün bu ra Dm da kalsın., Kimse duymasın. o kadar para verdim, mademki haftalarda onları koklayıp sevdim, bu eşyaya ben gene Nevyorkiaki dostlarıma (Loretta Young'un eldivenleri Doroth Lamour'un çorapları, May West'in gecelik gömleği, Alice Fay'in botları diye göstereceğim.. kimse işitmesin!.. Aman bu sırrı Hikmet Feriden Es Yer değiştirecek kiracılara tavsiye! Akşam'ın KÜÇÜK İLANLA: |, RT'nı dikkatle okursanız kendi- nize en elverişli yurdu yorulma. dan bulabilirsiniz, iktisadi meseleler Pazarlıksız satış kanununda tadilât Son günlerde pazarlık kanunu hakkında bazı mütalâalara tesadüf edilmektedir. Bu mütalâalardan pa- zarlıksiz satış usulüne nihayet veri- leceği yolunda bir netice çıkarılmak- tadır, Bu hüsüsta elde ettiğimiz ma lümatla beraber, pazarlıksız satış kanunu hakkındaki düşüncelerimizi aşağıya yazıyoruz: Pazarlıksız satış kanununda, pa- zarlığa avdet mahiyetnide tadilât yapmak hatıra gelmemiştir. Yalnız kanunun bazı hükümlerinde ©sasa taallük etmemek şartile, tadilât yap- mak lüzumu hissedilmektedir. Mev. cut kanuna göre, toptan eşya alan, bir kimseye tenzilât yapmak müm- kün değildir Halbuki ticari muamelelerde, top- tan eşya alan kimseye tenzilât yap- mak, dünyanın her tarafında tatbik edilen bir usuldür. Toptan satışla sa- tıcı, malı, daha seri bir surette elin- den çıkarmağa imkân bulur. Ticaret. hanenin cirosu artar, Bu yüzden da- ha çok kâr eder, Diğer taraftan, alı. & da toptan eşya almak suretile bir istifade temin eder, Hasılı toptan eşyanın satışında ya. plan tenzilât, alıcı ile satıcıyada bir menfaat temin eden bir usuldür, Bu usul ticari hayatın bir hususiye. tini teşkil eder, Bu illbarla mevcut kanunda toptan eşyahın tenzilâta tabi tutulmaması ticari teamüllere uygun olmayan bir hareketti, Acaba toptan eşyadan ne kasdedi- yoruz? Toptan eşyanın hududu nasıl tayin edilir? Kanunda bu usule ria- yet etmek şartile tadilât yapılacak olursa, toptan eşya tabirini sarih su- rette tarif etmek lâzımdır. Çünkü pazarlık yapmak arzusunda olan bir adam, toptan eşya alacağım diye flat üzerinde tenzilât ister. Mağaza sahi- bi de kanundaki bu hükümden isti- fade ederek toplan eşya salıyorum diye tenzilât yapar. ' Ne kadar eşya toptan addolunabi- lir? Meselâ: Bir düzine çorap top- tan satış tarifine dahil olabilir mi? Bizce, küçük alış verilşerde, bir dü- zine, hatta yarım düzine çorap satı- şı, toptan satış diye telâkki edilebi- lir, fakat çorap için bulunan bu mi sal kâfi değildir, Giyecek ve yiyecek eşyalar için, «toptan eşya» tarifinde bir had tayin etimek lâzımdır. Pazarlıksız satış kanununda tadi- lât yapmak icap ederse, hatıra daha birçok meseleler gelebilir. Alâkadar- lar, şimdiye kadar nasıl tatbik edil. Giğini tesbit ederek, ona göre kanu. na yeni hükümler ilâve etmelidir. Bu suretle pazarlıksız satış usulü da. ha pratik bir hale gelebilir. Hüseyin Avni LEYLÂ ie MECNUN 'Tefrika, No. 122 Yazan: İskender Fahreddin Cuan, Ömere yalvarıyor ve: «Bırak yakamı, bu yaşta bir adama, bu kadar hakaret yapılır mı?» diyordu — İşte, şimdi başka bir kâinata geçtim, Bülutdari yaran yıldırımlar gibi, seyyareler &rasında dolaşıyorum. Şimşekler yolumu aydınlatıyor. işte, istikbalini okuyorum. Leylâ vücudünde hafif bir ürperme duy- du: Başını duyarsa dayadı. büyük bir te- yi ve safiyetle gözlerini sihirbaza dik- — Seni dinliyorum, Cuani Cuan anlatmağı başladı: — İşte şimdi sans talihini okuyorum, Ley- lâ! Sen, güneşi gördüğün halde ona elini uzutamıyan Behlül (1je benziyorsun, (Can) beyi riyasız bir aşkla seviyorsun. Onu uzak- tan görüyorsun, fakat ona kavuşamıyacak»- sın! İki kere onunla buluşmamız ezelden mukadderdi. Bğer onu iki kere gördünse, üçüncüsü nasip olmuyacaktır. Artık biribi- rinizi görmiyeceksiniz. Biribirinizin hasre- tini çekerek ardı sıra öbür dünyaya ©İç edeceksiniz! Laylânın anlamak istediği de bundan başka bir şey değildi O: — (Can) beyi bir daha görebilecek mi- , Diyor ve bu meraklı yaşı döküyordu. Leylâ, (C re buluşmuş, görüşmüştü. Allah bundan fazlasına müsaade etmiyor!» diyerek Cuan'i daha fazla dınlemeğe lü- zum görmemişti, Cuân susmuştu. Konuşmuyordu. Fakat, bir şey daha söylemek ister gibi, Leylânm yüzüne bakarak fırsat beklediği anlaşdı- gece gündüz gös- yordu. Leylâ, sihirbazın bahşişi ve hediyesini verdi: — Bu, son görüşmemiz olacak, Cuanı Bundan sonra, çok yaşıyacağımı ummu- yorum. İşte şimdiden omuzlarımda bir ta- kum hayaletler uçuşuyor, beni bilmediğim. bir kâinata götürmek istiyorlar. Onlara karşı içimde yenilmez bir temayül var. Bugün değilse yarın, beni çağıran bu ha- yaletlerin kollarına atılasağım... Artık İn- sanlardan nefret ediyorum, Cuan! En ya» kın dostlarım bile beni aldattılar. Hatics- nin banu düşmanlık yapacağı kimin aklına gelirdi? Son dakikaya kadar cnun sözlerin- den ve arkadaşlığından teselü arar ve du- lürken, onun da bana düşman olduğunu öğrendim. Cuüan yerinden Kalktı: — Hatice, düşmanlarının en insaflısı tdi, Leylâ! Nihayet o da cezasını buldu. Bun- dan sonra sana, kendinden başka dost yoktur. — Ya Can bey. Onü unutuyor musun? — O senin dostun değil, Aşıkındır. Allah siri öbür dünyada birdirinize kuvuştura- , cak. Vücudleriniz, ruhlarınıan imeskeniy- di. Bu meskenleri terk edip ebediyete göz- tüğünüz zaman mesud olacaksınız. Omuz- larında dolüşan hayaletler, meleklerden başka bir şey değildir, Leylâ! Si? öleceksi- niz. Herkes gibi £aniler arasindan öbür dünyaya göçeceksiniz. Fakat, geride kalan İnsanlara riyasız sevginin ne demek ol- duğunu göstererek, böşeriyete aşkın kdu- siyetini anlatarak göşeceksiniz. Fer Meo- nunla dünyada birleşip evlenseydin, ya- nın sizi kim anacaktı? Siz de, biz fantler gibi gülerek, eğlenerek, şarap içerek, dün- Yanın bütün zevklerini tadarak ölseydiniz, insanların (aşk) 1 mukaddes tanımalarına imkân kalır mıydı? Babanın kulağına eri- şeceğinden korkmasaydım, &ize: «Aşk şe- hidleri. demekte tereddüd etmezdim, Ley- Jâ! Ne mutlu sizlere, Sihirbazın ölümü Cuan saraydan çıktı, doğruca evine zi- decekti. Leylâdan ülduğı hediyeler onu çok sevindirmişti. Yolda giderken Ömere ras- 1adı. — Nereden geliyorsun Cuan? — Leylâdan geliyorum. — Neler aulattı? Söyle bakalım. Cüan, Ömere söz vermişti. Leylânın söy- ledikierini Ömere anlatacaktı. Fakat, ih- Tefrika No. 132 SEVİLEN KADIN Genç kız, son bir bakışla erkeğe şükran hissini bildirdi. Ansızın gözlerinde bir cam parıl tası hasıl oldu, Başı arkaya düştü Düdaklarından bir kuvvetli soluk duyuldu. Ölmüştü. .. Ertesi gün, çifliğin civarındaki köyün camisinden, musalla taşı üz&- rinden iki tabut kaldırıldı; orada bu- lunan küçük kabristandaki parmak» lıklı Iâhda götürüldü. Burası bir ne. vi, aile mezarlığı idi. Şayet vaktile Mihrinur hanımefendinin cesedi bu. lunsaydı, o da buraya gömülecekti. Lâhid ihtiyar kadının hayatında ha zırlanmış, boş kalmıştı. Fakat ona mukabil, iki mini mini tümsek du- rüyordu. Bunlar sözde çifte Süzanla- ra aitti. Bayram ağa, Necile hanımı kandırmak üzere yaptırmıştı. Şimdi, Süzi, ikinci defa olarak me- zar sahibi oluyordu, Cemil Renzanın son arzusunu da yerine getirmiş, müs- Jüman şerakti ile gömülmesini temin etmişti, Canbazhane mensupları da, Nakleden : (Wâ Nü) onun böyle vasiyet ettiğini söylemiş- Bir müddet dua ettiler, Sonra, Cemil, kızile kızının annesi- | şün... Onun için yaşamak fkimivin | ni ikaz etti; — Haydi artık gidelim... Vakit gel. di... Otomobiilerine binerek ayrıldılar, Bayram ağa, efendilerini teşyiden sonra, evine döndü. Karısı kapının önünde bekliyordu: — Ne oldu? - diye sordu. — Bitti. Kadin ağlamağa başladı. — Ah, bilmem ki bütün bu işlerde bizim de günahımız var mı? Çok iyi kalbli, namuslu bir kadın. dı. Kocasının vaktile yaptıklarını bi- liyor, senelerdenberi vicdan azabı çekiyordu. — Rahmetli hanımefendi sağ ol saydı yaptıklarına o da pişman olur. du... - diye ağlamağa başladı, Bayram, sinirleniyordu: — Bizim ne kabahatimiz var?.. Emir kulu idik... Söyledi; yaptık... Yoksa yerimizi, yurdumuzu, ekmek paramızı, her şeyimizi kaybederdik... — Allah günah yazdıysa bozsun, — Amin... Üç kişinin bindiği otomobil bozuk yollara rağmen, sarsılmaksızın ileril- yordu. Cemil, ağlayan Necileye, kızlarını göstererek: — Metin ol! - dedi. - Suzanı dü. de vazifemizdir. Sonra, evlâdının sevgili saçlarımı okşayarak: — Bunun üzerine Onu her tehlikeye karşı esirgeyece- Biz. Fakat biran kaşlarını çattı: — İhtimal birkaç ay onu sana tes- lim edeceğim, Necile;,, Ayrılmamız lâzım... Ben bir yerlere gideceğim, Zavallı anne, heyecanla: — Yine mi?... Nereye?... — Vaktile âlemin ne diyeceği ile yani haysiyet ve şerefle siz çok alâ. kadar oldunuz... Şimdi de bunları düşünmek nöbeti benimdir... Hem sonra yapılması icap eden bir vazi- fem var. — Vazife mi? — Evet... İfası için de azıcık 2a- man lâzım, Necile, sevgilisine endişeyle baka- rak: — Seni tekrar ne vakit göreceğim? | Erkek, ancak Necileye işittirecek derecede sesini alçalttı: — Benim karım olatağın gün. Kadın, erkeğin elini muhabbetle sıktı ve cevap vermedi. Fakat gözle. rinin içine öyle bir baktı ki, taşkın bir muhabbet, bir aşk vazıh surette okunuyordu. Yollarına devam ettiler. Karaköy- tiyar sihirbaz, Leylâya o kadar acımışia ki. Eğer Leylâ İle konuştuklarını Ömere anlatacak olursa, Ömer fena halde hlddet- lenecek ve belki de Leylâdan intikam al- mağa kalkışacaktı, Cuan bunu düşünerek, Ömeri başından savmak istedi: Fazla konuşamadık, dedi, benden ne kadar yaşıyacağını sordu. İşle o kadar... — Sen ne dedin? — Yakında öleceğini söyledim. Ömer hiddetlendi. Atından indi? Leylâ benim kurımdır. Neden ona çabuk öleceğini söyledin. O zaten meyus bir kızdır. Bu sözü duyunca büsbütün ümldsizliğe düşmüştür. - Hayır, . bayır. Bugünlerde ölüm onun için mukadderdir. O ancak öldükten, sonra mesud olacaktır. Ömerin gözleri birdebire döndü, sihirbar para aldın, değil mi? Neden benim söyle- diklerimi ona söylemedin? Neden çöle kaçmasını temin etmedin? Haniya, bana söz vermiştin... Neden sözünde durmadın? Uzun boylu konuşmamıza meydan kalmadı, seyld! Etrafımızda güzcüler var- dı. Ona senden bahsedemezdim. — Sen isteseydin, şeytanın gözü önünde bile onu kandırmağa muvaffak olurdun! — Fırsat bulamadım, dedim ya. Birak yakamı... Bu yaşla bir adama bu kada hakaret yapılır mı? Ömer, sihirbaza para vermiş: — Onu çöle Kkaçırtmağa çalışacaksın! Demiş. Cuan da: — Peki. Bu işi yapıcağım. Sen şehir dı- unda bekle! Sözlerle Ömeri tatmin etmişti. Cuan, gerçekten sözünde durmamiş, Ömeri aldatmış ve Leylidan fazla hediye almak suretile susmağa karar vermişti, Böyle birdenbire Ömerin karşısına çıkım cağını ve yolunu keseceğini aklından bile geçirmemiğti, Ömer o kadar hiddetlenmişti &i.. Bütün | ümidleri, #eşebbüsleri mahvolmuştu. O, kale dışında Leylâyı bekliyordu, O gün hee şey bitecek, Cuan nasıl olsa Leylâyı kandı- rıp saraydan kaçıracak diyor ve seviniyop- du. Cüan, Ömere bu cavabı verince, hid- detinden üteş püskürerek: — Bizim saadetimizi çalan, bizi karan-. . lıklar içinde birakan sensin! Yıllarca ona. da, beni de oyaladın! Artık cezanı vermek sırası geldi, melün! Diyerek hançerini çekmiş ve Ouanın kar-, nmı deşip yere sermişti, Etraflan koğazılar hayretle bağrışlılar: «— Cuan vuruldu» «— Korkmayın.. » ölmemiştir!» 4— Evet. evet. Cuan ölmemiştir. Nero- döyse tekrar dirilip kalkarti e Ne diyorsunuz çocuklar? Yerde kan var. Cuanın barsıkları kumun üstüne dö- külmüş... O yaşamıyor artik» Her kafadan bir ses çıkıyor, Cuanın kan- lar içinde yerde yattığını görenler bile onun ödlüğüne inanmıyordu. Çünkü, çö- lün bu meshur sihirbazı halka kendini nir kaç kere ölmüş gibi güöslererek, tekrar di- rilmişti. CArkası var) (1) O devirde «Güneşse âşık olan bir meczuptu. Fırat boylarındaki genç kizlar aralarında sevgiden bahsettikleri zaman «Behlül kadar kuvveldi sevmeli, onun ka» dar riyasız sevmeli!» derlerdi, Behlül here gün Fırat kıyılarına İmer, yüksek bir kaya- nın üstüne çıkarak ellerini göğe kaldırır ve güneşe hitaben: «Hâlâ sesimi, iniltilerimi duymuyor musun? Wâlâ kalbimdeki ateşi görmüyor musun? diye bağırır, ağlar ve güneş batıncaya kadar kayanın üstünde kalırdı. Yıllar asırlara kalboldukça «Behlâle unutuldu ve halk onun yerine «Leylâ ile Mecnunsdan başladı. Bugün bile Urfa köylerinden hasırlarında «Behlül aid bazı darbı meseller dillerde dolaşmak- tadır. F. ! de biribirlerinden ayrıldılar, Süzan, İ babasile beraber kaldı, titriyeceğiz... | Erkek, ona; — Evlâdım! - dedi. - Şimdi artık Tepebaşından ayrılma zamanın gel- di, Seni tehlikelere maruz bıraka- mam, İnsanın hazinesi bir tanecik olursa. üzerine büsbütün titremek mecburiyetindedir. İster misin oda- | na uğrayalım? - dedi, « Ne oluyor?... | | İ | | | | Genç kız, canlı canlı; — Evet... - dedi. — En lüzumlu neeşyan varsa alırsın. Ben seni burada, otomobilde beklerim. Suzan, merdivenleri ikişer üçer atlaya sıçraya çıktı. Odacığına girdi. Kulak kabarttı; Komşusu dönmüştü, O da odasın- da, aşağı yukarı dolaşıyor, ıslıkla bis memleket türküsü söylüyordu. Der. hal gürültüyle penceresini açtı; bal- köna çıktı. Komşusu da “kendisini taklid etti.. Suzancık, siyah elbesi içinde öyle soluktu ki, halindeki fevkalâdelik gözden kaçamazdı. Hukukçu genç, mühim, bir hâdise cereyan öttiğini bir bukışta sezdi. Aşağıya sarktı, kapının önünde duran muhteşem otomobili gördü. - Dün gece evde yoktunuz Suzân hanım... Ne oluyor? Ne var? (Arkası var)