Ahmede küçük bir pusula uzattı: Al şu pusulayı. Bunda bir numara ya- Mayor. Bunu hani her zaman filim bıraktı- fotoğrafçı var ya... Ona götür.. Po- sana bir takım resimler verecek, birbirlerinin pek samimi vaziyette resim- lerini çekmiğlerdi. Maeld bir aralık gülümsedi: — Bakalım, dedi, resimler nasıl çıkmışt... Bunlar müthiş birer sefahat hatırası ola- cak... Üzeri içki dolu bir masa. Kadehle- rin karşısında son derece boyalı, yorgun ve süzük gözlü bar kadınları... Ağızlarında tü- ten sigaralar!.. Doğrusu ben kendi hesa- bıma böyle bir filmi banyo yapması için fotoğrafçıya vermeğe utanırdım... Sen bü- ün bunları bırak amma, bizim halimiz böy- Je ne olacak? Her gece bar, her gece eğlen- ce, her gece sefahat... Seninle ikimiz bir türlü adam olamıyacağız Selim... Selim içini çekti: — Doğrusunu İstersen ben bu hayattan bıktım Maeld., Kendimi çok yorgun hisse- diyorum?... İki arkadaş böylece yarım saat konuş- #ular, Bir aralık kapı açıldı, Hademe Ah- med resimleri getirmişti. Selim onun wat- tığı zarfı aldı, Açtı, Hayretle duraladı Bu işte bir yanlışlık olmuştu. Birçok fotoğraf heveslilerinin filimlerini banyo eden fotoğ- rafçı onlara yanlışlıkla başkasına aid fo- toğrafları göndermişti. Arkadaşının omu- bi esin... Bunlar bizim fotoğraflar değil... Bize yanlış fotoğ- raflar göndermişler. diyordu. Lâkin Selim arkadaş: Macidden de daha ziyade hayrette idi. Çünkü yanlışlıkla ge- len bu fotoğraflar onu son derece alâkadar etmişti. Elinde tuttuğu Zehranın poz poz resimleri idi, Selim, Zehrayı beş altı sene ev- vel tanımıştı, Tertemiz yüzlü, genç, güzel bir kızdı. O vakitler aralarında çok saf bir aşk başlamıştı. Selim, Zehranın kendis'le evlenmek arzusunda olduğunu anlamıştı. Fakat o zaman Selim hiç de evlenmek ni- yetinde değildi. Şimdi birdenbire hiç ümid etmediği bir zamanda Zehranın fotoğrafla- rı ile karşılaşınca bütün bu esk! günler gö- zünün önüne gelmişti. Arkusındâ duran ar- kadaşi Macld: — Tuhaf şey, diyordu, biz bârda çektiği- miz birer sefahat tablosu halindeki resim- leri beklerken şu saf yüzlü genç Kizin fo- toğratları karşımıza çıktı. Fakat bu kızın ne kadar temiz bir yüzü var.. Resimler de gok güzel. Zehranın birkaç poz fotoğrafı arasında şunlar vardı. Resimlerden biri genç kızı büyük bir havuzun kenarında oturıruş, kucağındaki tekir kediyi severken gösteri. yordu. Başka bir fotoğrafta Zehra güzel bir kuzu İle oynuyordu. Öteki resimlerde aşa» &: yukarı bunların ayni 1d. Maeld Selimi dürttü Yahu, dedi. niçin öyle uzun uzun dal .. Yoksa resimlerdeki genç kızı tanı- dın mı?... Selim gülümsedi: — Evet, dedi, tuhaf bir tesadüf!.. dım!.. Selim Zehranın kenarında oturup resim ii büyük havuru da tanımıştı. Bu Tani —Şu yanllıkla gelen resimleri geri gön- dertelim de bizim fotoğrafları aldıralım!... Lâkin birdenbire Selime bir fikir gelmiş- H. Bu fotoğrafları alıp Zehranın Sunlde- evine gitmek... Ona hiç ümid etme- bir samanda bir sürpriz yapmak. Arkadaşı Macide: — Yok, dedi, ben bu fotoğrafları geri gön- dermiyeceğim, bunları kendi etimle sahibi- De götüreceğim.. Zarar yok, bizim o sefa- hat tabloları bir müddet fotoğrafçıda kaj- sini, Selim o günü öğleye doğru işinden çıktı. . öyünden bindiği tram- vayda, her yerde Zehranın fotoğraflarmı çıkarıp çıkarıp bakıyordu. Belki de şimdi Zehra evlenmişti. Bu düşünce Selimi Âdeta Üzüyordu. Nihayet Suadiyedeki köşkün önü- ne gelmişti. Ona kapıyı köçük bir erlâdiık. açtı. Belim kapının önünde evlâdlıkla ko- nuşurken Zehra, küçük kızın arkasında be Mirmişti. Genç kız Selimi görünce heyecanla, karışık büyük bir hayrete kapıldı: — Biz misiniz?.. diye gülerek elini wzat- ta. Selim bu küçük el! sıkarken; — Hiç beklemiyordunur değil mi? diyor- du Zehra onu misafir odasına sid. Bundan sonra, — Halamın evde olmasını pek isterdim, dedi, Bilirsiniz ki o da sizi çok sever. Selim sordu: — Halanız evde yok mu? — Dışarı çıktı.. İstanbula indi... Birlbirlerile gayet resmi «sia diye konu- şuyorlardı. Selim bir aralık cebinden f0- toğrafları çıkardı. Zehraya verdi. Genç kiz büyük bir hayretle: — A.. Besim resimlerim, ded. İstanbu- la Indiğim zaman filmimi fotoğrafçıya bı- rakmıştım Yarın inince almağı düşünüyor- dum. Bunları nereden buldunuz? Selim bir çocukla konuşur gibi güldü: —— Onları bana kuşlar getirdi... dedi. Yavaş yavaş eski günlerden bahsetme- » Zehra kızarıyor, önüne bakı- Yordu. O senelerdenberi hemen bemer hiç değişmemiş gibi 1d1. Bir aralık bahçeye çıktılar. Havuzun ke- narına oturdular. Selim saatlerin nasl geçliğini anlamamıştı. Zehranm köşktünden hdeta hiç istemiyerek ayrıldı. İki &y sonra Selim karısı Zehraya: , — Zehracığım... diyordu. şu yeni fotoğ- raf makinemle genin gesr, koltuğunda dan- telâ örerken birkaç resmini çekeyim oluz mu?... Hikmet Feridun Es Terzi AZİZE AŞAR Paristen kışlık modelleri gelmiştir. 184 Galatasaray lisesi karşısı kat TI. Yer değiştirecek kiracılara tavsiye! Akşam'ın KÜÇÜK İLÂNLA. Rr'nı dikkatle okursanız kendi. nize en elverişli yurdu yorulma. dan bulabilirsiniz. KA 0) Türkiye Kadyodifüzyen Postaları Dear uzunluğu ürkiye Radyosu 1848m. 188 Kc/s 120». T.A.O. 1974 m. 16195 Ko./a. 90 Kw. Radyosu T.A.P.3LTOm. 005 Ke/a KG CUMARTESİ 21/10/919 'TÜRKİYE BSAATİLE 1330 Program ve memleket saki aya, 1835 Ajans ve meteoroloji haberleri, 13.50 'Türk müziği: Çalanlar: Veoihe, Ruşen Kam, Cevdet Kozan, I — Okuyan: Mustafa Çağ- ar, 1- Uşşak pöşrevi, 2- Rakım - Uşgak gate Kı: (Silemem bit gün), $- Fuiz Kapanci - Uşşak şarkı; (Hayali çıkmıyor), 2 — Oku- yan: Mofharet Sağnak, 1- LAtif ağa - Ma- bur şarkı: (yüştüm yine bir şuhu sitem- kâra), 3- Tanburi Cemil - Mahur şarki! (Var iken zatında böyle hüsnü an), 3- Mu- m Süreyya - Mahur şarkı; (Tacı hüsnün guc: de Valses, 3- 7. 8. Bach: Ca) Canon Double; (B) Fugua, #- 7. Offenbach: Ta Grande Duchesse de Görolstein (Fantegi), 5- Odsar Franck: Marche des Früncs Victo- rieux, 1518 - 18,30 Müzik (Dans müriği - PL). 18 Program, 18,06 Memleket saat ayarı, ajans haberleri, meteoroloji haberleri, 18,25 Müzik (Radyo caz orkestrası), 19 Türk mü- ziği: Geçit konseri » 12 okuyucu sıra ile, 20 Konuşma, 20,15 Türk müziği, 1- Halk türkü. leri: Mahmut Karındaş ve Sadi Yaver Ala- man, 3- Baz eserleri: Çalanlar - Hakkı Derman, Eşref Kadri, Hasan Gür, Hamdi “Tokay, Basri Üfler, 21 Müzik (Küçük or- kesira - Şef: Necip aşkın), 1- Micheli: Çar« daş, No, 2, 2- Chopin: Noktürno, mi minör, 3- Kari Biume: Göl kıyılarında, 4- Saint - Baens: Akşam Hülyası (Suit), 5- Yvain: Dudakların operetinden Potpuri, 6- Walde- mar Gibish: Çakır keyfim (Viyana şarkısı), 77 - Peter Pres: Lejyoner Asker (Vals), 29 Memleket saat ayarı, sjans haberleri, ziraat haberleri, 22,15 Konuşma (Ecnebi dillerde), 22,45 Müzik (Cazband - Pi), (Amerika- daki radyo Klüplerinin talebi üzerine bu Klüpler Azalarına ithaf edilmiştir), 23,25 - 273,30 Yannki program ve kapanış, Çocuk anaları — — —— Babaları! «Yarama ne bediye vereceğim.» diye artık düşünmeyiniz. İşte emniyetle seçebileceğiniz güzel hediyeler COĞRAFYADA İLK ADIM Yazan: Faik Sabri Duran 50 kuruş Çocuklara Coğrafya kıraatleri Yazan: Faik Sabri Duran 50 kuruş Tarih Öğreniyorum Yazan: Ahmet Refik 30 kuruş “Tevsi yeri: AKŞAM matbaası "Tel. 20081 Yüzde 20 tenzilât kuponu Bu kuponu kesip #ipariş mektubunuz- la gönderirseniz kitap fatlerinden tensilki Zayi — 1989 senesinde Hayriye lisesinin #ik kısmından aldığımı şehadetnameyi kay- bettim, yenisini alacağımdan hükmü yok- tur. İM numaralı Orhan Büyük Aksoy Tetrika No, 95 Yazan: İskender Fahreddin Şeyh Said, yalnız kardeşi şeyh Mehdiyi değil, Emevi halifesini bile tehdide başlamıştı Leylâ, Mecnundan gelen mektubu Hatice | sinden rae Leylâ Mk firsatta kardeşi Mehdiyi yeri- Be geçmek istiyordu. Mehdi, kardeşinin bu halnane maksa- Acaba Emine gerçekten Baldin başını €2- bahçeye gönderdi. Ha- | meğe muvaffak olabilecek miydi? tece, Barı tatlılıkla yakalayıp Leylânın oda-| © Mehdi, bu akıllı ve anlayışlı cariyesinin layışlı bir hayvandı. dunu şişirerek gözünü kapıya dikti. Hatice: Mehdinin Emineyi Şeyh Salde ne mak- sadia gönderdiğini Ömerden başka kimse — Kaçmak istiyor, dedi. maymunlar za- | bilmiyordu. ten kusur ve hatalarını çabuk anlarlar. — Pa; Ömer de gün geçtikçe sabırsızlanmağa bana boş yere Sar'dan | başlamıştı. paganım bahsetmedi ya. O, bu işi yaparken, papaga» Şeyh Sadin her gün bir başka taraftan Bim onu herhalde görmüş olmalı. Oda kapısını iyloo kapadılar. Leylâ hiddetle bağırdı; — Doğru söyle, Bar Bahçede taşm altı- | Mehdiye haraç vermekten, onun emir na gömdüğüm mektubu sen mi çaldın? Bar yere yatarak -af diler gibi- sürün- meğe başlamışta. Sar'ın fettan ve iki yüzlü Insanlara ben- #iyen bir hali vardı. Leylâ, babasının may- ve bir başka şekilde devam eden tehdidie- rine bundan fazla tahammül edilemezdi Şeyh Said çölde istiklâl istiyordu. Kardeşi tahakkümü altında yaşamaktan usanmış Şeyh Said -aradan yıllar geçtikçe. kar- deşi kadar zenginleşmiş ve onun kadar kuy- vetli kabilelere hükmetmeğe başla, Şeyh Sald çöldeki kuvvet ve kudretini mununu yainız sözle değil, biraz da dayak- | arttırdıkça, Mehdinin çöldeki nüfuzu zayds Ja tazyik etmiş. Sar birdenbire yerden | Jyordu. Hatice: — Kaçıyor... &- pencereye ye bağırdı. Sar Pen- Şeyh Said Emevi halifesini bile tehdide taraftan Şeyh Mehdiye, di- başlamıştı. Bir cereden bahçeye atlamak fırsatını bulmuş- | ğer taraftan halifeye vergi vermekten tu. usanmıştı. — Kardeşimin eceli yaklaşmış, diyor- du, , halifeye kafa tutmanın ne demek oldu- YÜ onn)ın mektubun çalar Bera işle gunu yakında şimdi meydana şıklı, Ben ondan boş yere şüphelenmemiştim. Hatlcenin parmağı ağında kalmıştı. Sar (Can) beyin mektubunu bulup Ley- Halifenin o sıralarda Küfeye gilmiş ol- ması da - mesafenin uzaklığı dolayısile - Şeyh Soldi şımartıyor ve kendisine kolap- ca baş kaldırmak imkânını veriyordu. Şeyh Mehdi: — Sald nasıl alsa ölüme mahkümdut. açta, aaa değmemiş kıl | çok yakında ölecektir. Bu işi Emine yapa- Gini gi kilimi yünü sür- | mazsa, halifenin adamları yapmakta gecik- miyecektir. Diye teselli buluyor ve çölden gelen ker- yanlara: «— Şeyh Bld tişam ve debdebö içinde Leylâ, babasının maymununa hurmalar, | ve istikbalinden emin olarak yaşamak'a- kızarmış av eileri ikram etti; Sarı kuca- | dır» Bına aldı. Sevdi. okşadı. Cevabını alınca biddelinden ateş püskü- — Senin bu gem. ölünceye kadar | rüyor, uykusu kaçıyor, sabahlara kadar bay gm pe ŞE nın neşelendiğini görünce sevinmişti. düşünüyordu. * Bir sabah gene çölden kervan gelmişti, — Yıkılan mübedimi tekrar kurdum, Ha- | Yolcular zaviyenin amırları içinde konak- 'i tehdid etme- lamışlardı. Şeyh Mehdi yolculara ayni 209- Tefrika No. 106 No. 106 SEVİLEN KADIN Meyhaneci de vaktile İzmirde bu- Yunmuş, mübadil Rumlardandı. 'Türk- çe bildiği için, Cemil onunla doğru- dan doğruya muhavereye girişti. -— Yani Madonoğlu bundan yirmi sene evvel bu meyhaneyi işletirdi, de ğil mi? — Evet — Nasıl adamdı bü? — Eskiden cambazlık edermiş, Bonra cambazlara adam temin etme- ğe başladı. Anadolu harekâtından döndüğü vakit bir kadınla ve iki ço- Cukla beraber avdet etmişti. — Anlatın anlatın... — Çavuş birdenbire ölüp de Türki- Yeden getirdiği kadın iki çocuğile ka- hnca acınacak hale düştüler. Zira bina çavuşun değildi. Metelik bırak- Mamıştı, El elde, el başta kalmışlardı. — Ne oldular? — Cambaslaria ület ettikleri için, Şocukları kumpanyalar angaje etti. — Sonra? “ hiç işitmedim. Nakleden : ( Vâ - Nü) Masanın Üzerine yemeklerden biri konuyor, öteki kalkıyordu. Cemilin davetlilerinin iştihadan hiç şikâyet leri yoktu, Bol bol yiyorlar, içiyorlar. dı. Cemilin ise, boğazından lokma geçmiyordu. Aklı fikri hep evlâdın- > Bir ipücu yakalamış, buraya kadar gelmiş, burada da epey milü- mat edinmişti, Allah vere de izi kay- betmeseydi. Meyhanecinin bahsettiği kızlardan biri, belki de kendi evlâdıydı, Bunun böyle olduğuna kalbi bir emniyeti vardı, Fakat izini buraya kadar ta- kip ettiği bu kiz, buradan sonra ne olmuştu? Nasıl bir ikbale, istikbale doğru yürümüştü? İçi ttriyerek, meyhaneciye sordu: — Acaba bu !ki yavru bizzat Yani e kızları muydı? - , Kansı ile birlikte gel le Tam bu sırada, meyhanenin kapı 8 açıldı. Uzun boylu, sıska, pejmürde kılıklı, saçsız kafalı bir adam içeri girdi. Peykeye yaklaşarak, bir tek ra- kı istedi, Meyhaneci, Cemile: — Ben, bu memleketten deği- Um! - dedi, - Hem bunlar eski hikâ- yeler. Eğer daha İyi malümat almak İstiyorsanız size başka birini tavsiye edeyim. Peykedekini gösterdi: — İşte bu adamda malümatın &lâ- 81 vardır! İhtimalki arzu ettiklerinizi size o söyler. — Kimdir bu? Yaniyi ve İzmirden getirdiği Rum | betmiş. kadınını gâyet iyi tanırmış. Çünkü Fakat günün birinde, kulağına ha kendi de cambezhânelerde çalışmış | vadileri çalınmış: Renza ile Süzi» imiş. Bu meyhanenin kaç senedir | meşhur artist olmuşlar. müşterisi imşi... miş. i Bizzat Yani'nin ağzından işitmiş: a “4 Renza, karısının hakiki evlâdı imiş amma, öteki, yani Süz! bir piçmiş... Herif bunların İlksini de cambaz ola» rak yetiştirmek Küçük Dünyanın. birçok şehirlerinde alkışlanıyorlar- layı klarnetçi âdeta iftihar ediyordu. — Ah, yavrucaklar! « diyor da baş- ka bir şey demiyordu. istiyormuş. kız, yani Süzi ötekinden çok daha gü- Cemil: gelmiş. Zaten piçler güzel olmaz mı? — Şimdi tekrar kendilerini görse Aradan bir müddet geçtikten son- | niz tanır mıydınız acaba? Şapkasından ceketine, | ra Yani ölmüş. Anneleri cambazlar- Zavallı adam, gözlerini testekerlek pantalonundan Ayakkabısına kadar | da hizmetçiliğe başlamış. Çocuklar | açtı: bütün giydikleri üzerinden akıyordu. O derece derin bir sefalet içindeydi. Boynunda bir bez kılıf içinde sazı asılı duruyordu. . Bu, hem artistliği. nin nişanesi, hem de geçim vasıta- sıydı. Zavallı sell artist, ekser bu ka- bil serseriler gibi iyi yüzlüydü. Baba- can bir adamdı. .Masaya oturtuldu. Önüne kadeh pe el gr yi - dedi, - - Bu bahse dair pek çok şeyler biliyorum, beyim. Cemil, bir işaret çaktı. Tezgâhtaki şişman kadından (musikişinas için sicak mezeler ısmarladı. Zavallı kliametçi! Belli ki açtı... da artist yetişmişler. Memleket mem» leket dolaşmağa çıkmışlar. Kendi de, bir müddet, onların bu- lunduğu sirkte klarnet çalmış. Ah, mıyım? Elimde büyüdüler. Onlara o kâdar emeğim geçti! - dedi. — Bu kadar heyecanlandığınıza ne güzel, ns candan çocuklarmış YK Renza ile Süzi... Adamın eski hatıraları canlanıyor» du. Biraz da sarhoşluğun tesirile, gözlerini ceketinin yenine siliyor, ağ- — im gibi severdim, «Amcal amca!» diye he pbenim etrafımda do- laşırlardı. Büyüğü esmerdi. Gözleri Mıyordu! Geçmiş devrini düşünüyordu. | kıvılcım dolu idi. Canlı bir hali var. O zaman sefil değilmiş. Hakiki artist. | dı. Öbürünün saçları koyu kestaney- Fakat menhus yüzün. | di. özleri maviydi, iriydi. Amma ns li rin a işi | Yâtif mavi. Her halde öyle tahmin serseriliğe vurmuş. Kızlar, bir sirkten ediyorum ki şimdi büyümüş, pek dâ- başkasına girmiş olacaklar, | he güzel olmuştur. İki kız, araların Mamisketien memlekete gitmişler, | da pek sevişirlerdi. Ayni yatakta ko- Galiba Polonyaya... Oradan Mâcaris. | yun koyuna yattıklarını seyretmek tana... Hulâsa Orta Avrupayı dola. | insana ne büyük zevk verirdi... Za- şip durmuşlar... Onların izlerini kay. | valk yavrucaklar... (Arkası var)