Garib bir şaka Onun herşeyi tuhaflı. Meselâ bir seva- Battan döner, beraberinde bir sürü acaip getirirdi. Faraza öyle bir tabla ki yalancı bir cigara bulunurdu. Fakat derece sanatzârmne yapılan bu tablâ kimseleri aldatırdı. Misafirleri haki- yalancı sigaraya ellerini wçaf- xamân 0 içten gelen kahkahalarla arkadaşları kendisine «Muzip adam» derlerdi. Halbuki hakiki ismi Bur- Bandı. Lâkin «Muzip adam» sözü o kadar b etamişti ki onun asıl İsmi Unutul- Meselâ onun evine gittiğiniz zaman size | geker çıkartır. Fakat yanlışlıkla bu şekeri Ağunın atarsınız vah halinize. Çünkü bâr şekerin içinde bir münasebetsizlik var- &ır. Bunlarının içinden bir diş sarmısak, bamlarının içinde bir kuru fasülye çıkar. Biz ağmnızda bunlari gevelerken o gö!- lerinden yaşlar gelinceye kadar güler, gü- ler. Bir saat, hattâ beş dakika geçmez ki, Burhan arkadaşlarına bir şaka, bir azizlik yapmağı düşünmesin... Çoktanberi anu memiştim. Üç ay evvel bir arkadaşımı gör- mek için Sarıyere giderken on Yapurd Tas geldim, Keyf! pek üstünde idi. Sordum — Gene bir azizlik düşünüyorsun gali- ba... Keyfin pek üztünde. — Sorma. dedi, hayatımın en muzip yapıyorum — Ne gibi? — Ferihayı tanırsın değil mi?. Aşağ: yukarı kırk üç, kırk dört yaşında bir ka &ındır. Kendisini de son derece beğenir. MAJA son derece olduğuna, erkek kalb- lerinde fırtmalar koparacağına kı v Geçen gün onunla bir mecliste otururken birdenbire aklıma geldi. Kendi kendime: «Haydi şu Ferihaya dan üşik Düşün bir gibi hakikaten deretede — güver kadına Aşık rolü oynamak Mmükemme! bir muziplik değil Şimdiye kadar böyle bir medi bilmiyorum. böyük — Peki bu işin sonu ne olacak?. Burhan omuzlarını silkti . , yalandan âşık o arak gön- Tümü eğlendireceğim! Burhana sin'rlenmiştim , ya kadıncağız &€ der de gönlünü yaşında iken Aşık olduğunu anlarsa... Zavaiimn hali ne olur? Burhan hain bir savujdi i Vallahi aziyim, dedi, eğer böyle dile olsa bu Periha için iy! bir ders olacaktır. Kendisini dünyanın en gözel kadını, bütün erkek kalblerinde fırtınalar koparabilecek bir mahlük addetmesin haddini bilsin. son- ra Perihada öyle âşık olacak bir göz de yok... Canım sen de işi facla şekline sokma... Benim maksadım basit bir eğlenceden iba- reti... O günü pek az konuştuktan sonra Bur- handan ayrıldık. Aradan bir ay kadar geçmişti. Ona tek- Tar rasladım. Yüzü oldukça süzütmüştü Zayıflamış. sararmıştı. Sordum — Ne o basla mısın Burhan?. Gülümsedi. -- Xooo.. Hasta filân değilim. Bilâkis keyfim gayet yerinde... — Ne oldu senin şakacıktan âşık olman? — Devam ediyorum... Sözüm ona gene Aşığım — Feriha senin bu haline ne diyor... On- Gn da sana karşı bir temayül var mi? — Sorına birader sorma... Bana karşı son dörece haln davranıyor. Ona ne diller dök- tüğüm halde bir türlü bana Yüz vermiyor. Ben ne kadar Üzerine düşsem © da bara Karşı o derece hain davranıyor. — Tuhaf şey.. Demek Feriha sana bu kadar lâkayıd — Tuhaf ama eğlenceli. Tefrika No. 85 Düşün bir ke- SEVİLEN KADIN İlk satırlar dikkatine çarptı. Gayet sert, iradeli bir hatla bir vasiyetname başlıyordu. Tarih atılmıştı. Cemil dü gündü; Kendi vakalarının cereyan et- tiği senelerden bir müddet evvel... Hatta bu binanın yandığı sene... O ay... Bu yazının Mihrinur hanımefendi. Bin kaleminden çıktığını anlamakta güçlük çekmedi. Kendini tutamıya- Tak okudu. Bütün mazi, böylelikle, | gözlerinin önünde canlandı. Meçhulü «lan birçok hakikatler nazarında sl Aşikâr bir hal almıştı. Cemil öyle heyecanlanmıştı ki, © | dakikadan itibaren bambaşka bir in- | #an oluverdi. Ne yapacağını, ne suretle Eeçireceğini bilemediği, mânasız bul- duğu hayatı, artık nazarında bir | shemmiyet kesbedivermişti Demek kendisini aldatmışlar; demek ona yalan söylemişler... Öldü bildiği #rlâdları sağmış! İşte Mihrinur ba- Mimefendi, kendi el yazısile bunları iti- Pa! €diyor: Yavrularını ortadan kalk 1$: miras hukukundan mahrum etmiş; böylelikle torununun ve kendi ailesinin şerefini muhafaza edeceğine | | sordum: Ben reddedilmiş bi benim yakışıir'ı bir a4 güzel konuştuğ İyi bir tesir bıra mi?.. Son derece har olduğumu ir âşık rolü © la lenmek ni yetinde olan bir kadının Ksjbini pek az ol- Sun yumuşatamadım. Aradan bir ay daha geçti. Bu sefer Burhan büsbütün sayıfla- rmış, solmuştu. Bir gün bana: dedi, bu iş benim için âdeta meselesi oldu. Muhakkak bu derece hainliğine bayağı ne karşı buz gibi muamelej ediyor. Onun bu haline hayret ediyorum., hem de kınt- yorum birader. Üç hafta oldu. Karaköyde karşılaştığım yaman Burhanı âdeta tanımadım, Ne dere ce zayıflamış, ne kadar harap olmuştu! Yahu bu senin halin sedir dedim — Âşıkım.. diye cevap verdi. Mera — Kime? diyorum Nikâi Böyle söyliyerek acele mccle yanımdan | ikmet Feridun Türkiye Radyoditizyon Postaları Dalga uzunluğu IHüm. 182Kc./s.120Kw. Türkiye Radyosu TAG. 1974m. 15106 Ke/s. 20Xw, Arkara Radyosu T.A P,31T0m. M5 Kc/. KG ve metsoroloji haberleri, i-P),15- 9 brahim Özgü: saat &yarı, ai 14,10 Müzik (dans Müzik (Şen oda m' Ateş böcekleri). j 1840 Program ve memleket saat ayan, 1835 Müzik (Küçük orkestra) Şef: Necip Aşkın 1- Wilhelm Wazek: Marş, 2- Dohnan-| 7 valsi, 3- Erieh Trapp: Püjise'nm in müzik sesleri - Fantezi, 4- Carlo “Thomsen: Dua, 19,10 Türk müziği (İnce saz fa. 7 lı, Safiye Tokayın işti ses, 20 Memleket saat berleri, 21 Tü: İlkar, Çalan Ruşen Kam Vecihe Daryal, Reşat E: Küçük Osman bey - Mü Balkan oyunları Atletlerimiz hareket ettiler Onuncu Bulkan oyunlarına iştirak! karrür eden atletlerimiz dün saat 12 manya vapurile Yunanlatanı hareket et- mişlerdir. Kafile beş idareci olmak üzere 32 kişiden mürekeptir. Sporculara atletirn Tederasyonu relsi doktor Adnan Hün riya- set etmekte ve Burhan Felek 'Türk delege- si safatile Bakan komitesinin davetlisi ola- rak gitmektedir. Türk atlet takımının kaptanlığını Semih, antrenörlüğünü Nalli Muran, idarselliği Vamık Gezen yapacaktır. Aym birinde baş- Nıyscak olan müsabakalar sekiz gün devam edecektir. Balkan oyunlarının onuncu yıldö- nümü bu sene çok zengin bir program hazırlar- #letlerimirin gire- cekleri müsabakalar şunlardır 100: Melih - Muzaffer, 200: Melih - Gö- ren, 400: Galib - Gören, 800: Adnan - Ök- 1500: Maksud - A 3000 manlalı: Maksud, 5000: hlaksud - Mustafa, 10000: Mustafa, 110 mi : Vasfı Polad, 400 mr: Neriman, 4x 100: Nazmi - Ta- Muzaffer. 4400: Melih - Gö- ruzan, Balkan bayrak: Mak- Muzaffer - Halük, Disk - gül- 4 Ateş İbrahim, Cirid: Melih - Ka- mal, Yüksek: Polad - Süreyya - Jerfi, Uzun: Muzuffer - Süreyya, Üç adım; Yavru - Ab- ahman, Sırık: Muhiddin - Halid, De- katlon: Melih. Atletierimize muvaffakiyet. | ler dileriz. Lig maçları Yarın dört stadda birden başlıyor Şehrimiz lig maçları yanın Taksim, Fe. nerbahçe, Şeref ve Süleymaniye stadların- da başlıyacaklır. Haftanı en mühim Karşı- Jaşması Fenerbahçe stadind ile Fenerbahçe arasında yapılacaktır. Bir baf- ia evvel Galatasarayın galibiyeti ile niha- yet bulan hususi müsabakaya istinad ede- rek bü maçı da Galatasarayın lehine gör- mek doğru olamaz. Çünkü husüsi müsa- baka ile resmi bir müsabakayı ayni seviye- de telâkki etmemek lüzumdır. Biri yalnız © yi tar peşrevi, 2 (Günül ey mahı. rk inin aram enmede geldi), 7 | Müslear şarkı; (Görsem seni ben ey derdi rana), 4- Dede - Müstear şarkı: (Gönlü. mü bendetti o #rer - Keman ar şarkı: (Gel Beğenirsen ), $- Şakir ağa: müstear şarki; (Ey ti), 9- Müstear yürük semai! (Sana dil Tatabanım), 10- Küçük Osman bey: Mi tçar saz semalsi, 21,40 Konuşma, 21,55 Mü- zik (Neşeli müzik - PU), 22 Konuşma (Bene- bi dillerde, 22,30 Müzik (Dans müziği - PL. 23 Son ajans haberleri, ziraat, esb—1 - tah rilât, kambiyo «- nükut borsası (fiat), 23.0 Müzik (Cazband - PL), 2355 - 4 Yarın oram, Tenis müsabakaları Her sene klüpler arasında yapılan teni takım müsabakalarının bu sene Fenerbah- çe Dağcnık ve Beyoğlu spor kKlüplerinin Iştirakile başlanmıştır. Dağcılık klübü kort- larında yapılan Dağlık - Beyoğlu spor karşılaşmasını Dağcılık Mübü 4-7 kazan- mıştır, İkinci karşılaşma Moda deniz k bü kordlarmda Fenerbahçe ile Dağcılık klübü arasında yapılmış ve Dağcılık klübü bu karşılaşmadan da 7-4 gelib çıkmışur. Her iki müsabukayı da kazanan Dağcılık klübüne İstanbul tenis ajanlığı tarafından bir kupa verilmiştir. Pazar günü Modada PFenerbaliçe ile Bey- oğlu spor klüpleri ikincilik için karşılaşa- caklardır. Nakleden (Vâ-N kani olmuş. Büyükannesi de, Necile gibi, bu dün- | yada herşeyden ziyade aile meselesine | ehemmiyet veriyordu. Mihrinur ha- | mımefendi, bu uğurda ona evlâdlarını, Necile de bizzat aşkını kurban ettir- | işti. Fakat şu anda Cemil, evlâdlarının yaşadığını öğreniyördu. İki kızı, pa- Ta İle tutulmuş insanlara tevdi edil Miş... On sekiz yaşındalar. En tehli- keli yaştır! i Acaba neredeler? Kimin elindeler? Yavrulara ne Yapıyorlar? Elindeki va- siyetname nihayetlenmeden kalmıştı. Bu suallerin hiçbirine cevap veremi- yordu. Yangınla neticöienen ölüm, her sırrı karanlıkta bırakmıştı. Mektubun tarihine baktı, Bunun yangın günü Yazılmış olduğunu bay- retle gördü. Vasiyetnamede, doktor Kadri Ahmetten bahsediliyordu. De. mek o derece şüphelendiği, hoşlanma. dığı bu adam, evlâtlarının başına bir nevi vasi olarak birakılmış! Bütün bu dnlavereler onun vastasile dönmüş! Belki bizzat doktor da ihanetlerde bu- i l günün neticesini tayin eder, Diğer! bir senelik meşler Üzerinde mühim yol oynıyacak pu- vanlara tesir eder. Bu bakımasiı bu hafta- ki Fener - Galatasaray karşıl büyük ehemmiyeti vardır, Her iki karşılaşmaya en yeni kadrolarile e. Yarından musabakanın alâka göreceği tdir- in edilmektedir. Haftanın ikinci mühim karşılaşması 'Tak- m stadında Vefa ile Beykoz arasında ola» caktır. Birizel kümenin İki kuvvetli klübü- nün yapacağı bu maçın sıkı ve çetin geçe ceği tabildir. Diğer stadlarda yapılasak maçlar arasında mühim bir karşılaşma yok- tur. Ankarada güreş birincilikleri Ankara 9 (AA) — Ankarada yarın başlıyacak olan güreş birineiliklerine iş- trak edetek güreşçiler şehrimizde toplar muşlardır. Aralarında milli takım güreşçi leri de bulunan güreşçilerin yapacakisrı müsabakalar netisesinde yeni serbes gü- rToş milli takım kadrosu teğbit olunacak- tir. Haber aldığımıza güre, güreş federasyo- nu bu müsabakalar Için eski tanınmış gü- reş idarecileri Vehbi Emre, Seyfi Cenap, İsmal| Hakkı Vefayı hakem olarak Anka- raya davet etmiştir. Hava yağmurlu olduğu takdirde müsa- bakalar sergierinde yapılacaktır. Tunmuştu, Bu ihtimali aklına getirin. ce, saçları diken diken oldu. Şimdi araştırmalar yapacak, hakika- ti meydana çıkaracaktı, Fakat nere- den, nasıl başlamah? «— Herhalde Netileyi ikaz etmek- le...» diye düşündü. Belki Cemil bu keşfini haber ver- mekle ona da bilmediği birşeyi öğret- miş olacaktı, Acaba genç kadın evlât- larının ne vaziyette bulunduklarım biliyor mıydı? Annelik muhabbetile onların akibetini gizliden gizliye takip ediyor, kızcağızlara yardımda bulunu- yor mıydı? Dimağından bunları geçirirken, Ce- milin yüzünde #ti bir tebesslim hasıl oldu. Kendi kendine: «— Evet! - dedi. Evvelâ ne yapıp ya- pıp onu bulmalı!» Berberi uşak, efendisinin yanında hareketsiz duruyor; Cemilin bu kâği- dı okuyarak büyük bir heyecana ka- pıldığını görüyor; fakat heyecanın se- bebini anlıyamıyordu. Nihayet erkek kâğıdı ne koydu. Sonra: — Samiye haber ver! - dedi, - Yanın ilk araba vapurile karşıya geçeceğiz. Erkenden kalkmalı, Beni de uyandır. Fakat uyumadı Ki, uyandınlmasına hacet görülsün. Gece, kendisine bit- mea tükenmez uzunlukta gibi geldi. Mm adı. Cebi- LEYLÂ ie MECNUN Tefrika: No. 76 Yazan: İskender Fahreddin Taşbilek omuzundan yaralandı ve elleri tutunduğu yerder kurtulunca tepesi aşağı kuyunun içine düştü Karabulut bazlı hizli soluyarak anlatıyor- du: — Seyid Ahmedin bir yeğeni vardır. Onu ben küçükken tanırdım. Büyüdükçe güzel- beyle evlendirmek için ne mümkünse yap- mış. Gülsümü (Canjın peşine takmış, Fa- kat, (Can) Leylâyı seviyormuş. Bir gün (Ya- kulmuş: «Can bey seni sevmiyor. Bir da- ha onu taciz edersen seni dövecek!» de- miş. Gülsüm koşarak amcası Seyid Ahmede Aârlatmış. Ahmed çok gaddar bir adamdır. Urmanın bu herife neden bu kadar itimad ettiğine hâlâ şaşıyorum. İrak seferine gi- derken bile yurdu ona emanet etmiş. — Zavallı genç.. demek ki bu yüzden in- liyor burada? — Üş ay oldu aramıza stılalı, Ona ken- dimden fazla acıyorum, Asu! (Yaman) çok saf, çok sevimli bir çocuktur. Babası da herkesin sevgisini kazanmış bir çobandı. — Desen e bu ilde (Laylâ) yüzünden başi yanmadik kimse yok. — Eğer dışarda olsaydım, aşiftenin ka- nini dökmekte tereddüd etmezdim. Ben de bu yüzden düştüm ya buraya. — Fakat, (Can) bey onu hÂlA dellee se- viyor, — Acaba o da (Can) beyi seviyor mu dersin? — Onun da (Can)ı delice sevdiğini duy- dum. Onları biribirinden hiç bir kuvvet ayıramıyacak, yavrum! Ne , Asu? (Can) bey do kur- banlık bir Koyun gibi, Leylânın uğrunda mabvolacak demek! — Belki günün birinde biribirlerine ka- vuşurlar. Kimbilir? Allah alımlarına böyle yazmışsa. bü yazıyı bozmak mümkün mü- dür? — Ben (Can)ın yerinde olsaydım, Leylâ- nın beşkasile evlendiğini görünce, bir da- ha onun adını bile anmazdım. (Karabulut) Asu ile konuşurken, avucu- nun içinde süzdüğü bir yığın çamurun sü- yunu topliyarak (Yamanla götürdü. Deli- kanlı suyu içince gözlerini açtı: — Sen misin, Karabulut? Susuzluktan öleceğiz burada. — Asu bize ümld veriyor. Biraz daha sab- redelim. Kurtulacağız. Cor. 3 oğlu arı bir gülüşle başımı yer- i Kd. GİRİ iyi yapımı ister misin, verabwut? Ne var. me istiyorsun? — Beni öldür burada. Tahammülüm kal- madı artık. Dizlerim tutmuyor. Değirmen taşı beni çok ezdi, Bu taş hepimizi mahve- decek. Bu sırada kuyunun üstünden bir ses yük- seldi. Cellâd başını yukarı kaldırdı. ve gö- len adamı tanıdı: — Ne istiyorsun, Taşbilek? Diye haykırdı Mahkümlar hayretle bakıştılar. — Yeni bir makktım geldi galiba?.. Cellâd, Tağbileği görünce tanıdı: - Ne istiyorsun, aslanım? Kuyuya yemlik mi getirdin? Taşbilek buşını kuyuya uzattı: — Karabulut yaşıyor mu? Yaşıyor... Neye sordun? — Onu kurtarmağa geldim. (Karabulut) benim kardeşimdir. Seyid Ahmed onu bu- raya reislen habersiz olarak attırmış. Cellfd İri uzun dişlerini göstererek sırt. tı Şimdiye kadar buraya stulanlardan hiç birisi dışarıya çıkmadı. Relsin, emri ol- madan ben adama kuş bile vermem büra- dan. Taşbilek hiddetlendi; Ben emrediyorum. Haydi çabuk (Ka- Ertesi sabah, otomobiline bindi, Su- zan Bedriyi kurtardıklan sonra içine aldığı otomobildi bu. Bütün gün sevgilisinin izini aramak» la meşgul oldu. Nihayet onun çiflikte olması ihtimalini öğrendi. Bu sefer de O tarafa geçti, Akşam geç vakit, bir arabayla çifliğe vardığı vakit, karşı- sms uşaklardan biri çıktı. Ne istediği- ni sordu. — Vehbi beyin zevcesi Necile ha- nımelendi buradalar mı? — Evet efendim, — Kendisini görmek istiyorum. Mı- sırlı Cemil Acibe dersiniz... Necile yalnızdı, Masanın üzerine konulan lâmbe, odaya hafif bir ziya neşretmekteydi. Hizmetçi girerek: — Bir Mısırlı bey sizi görmek İsti- yormuş efendim! - dedi. — Adı neymiş? — Cemli bey... Fakat sonunda baş- ka birşey daha var. — Aciba m? — Evet, öyle... Genç kadının okumakta olduğu ki- tap elinden kaydı; halının üstüne düş- tü, Biran tereddütten sonra! — Buyursun... Buraya al... « emri- ni verdi. Ayağa kalktı, Mütereddid adımlarla kapıya doğru rabulut)u yukarıya çıkar. — Yapamam, aslanım! Ben bu işi yapa- mam. (Karabulut) ölüme mahkömdur. O buradan çıkınca kuyudakiler biribirlerini yerler. — Yesinler.. fena mı? Sen de kurtulursun, Memleket de kurtulur. — Değirmen taşını kim çevirecek 3on- ra? Hergün bana eksiklerin yerini doldu» Tacak adam gönderebilir misin? 'Taşbilek dayanamadı: — Bre köpek. bre maymun. ##n de ba- Da karşı duracak bir adam mı oldun? De- Birmen taşı işlemezse, bundan sana ne? — Mahkümlar aç kalır. buğday öğüle- cek adam bulamayız. Relsin işlerine sen ne den karışıyorsun? Şimdiye kadar bu taş bir gün bile boş durmadı, hergün döndü. Ve siz şehirde bol'bol ekmek yediniz! “Taşbilek o gün kardeşini ne yapıp yapa» cak kurtarrcaktı. Fakat, bütün mahk lara hüğmeden bu bir tek adamı nasil #u5- turmalıydı? Cellidiın verdiği cevap Taşbi- eği fena halde kızdırmıştı, Kuyuya birz daha sarktı ve şça belinden hançerini çekip cellâda fırlattı. Uzun yıllardanberi ömrü kuy de geçen cellâdın da -güneş görmediği benzi sapsarıydı. Fakat o çok kurnaz ve çek kuvvetli bir adamdı. Mabkümları idare et- mekte, onları muntazam çalıştırmakta bü» yük bir gayret Ye meharret göstermişti. Re- İş Urman'ın olla Itimadı ve güveni vardı. Taşbileğin tepeden bıçak attığını görünce, kalayca sakındı. Derhal kulüke- ni gerdi ve kulübenin pences -Taşbileğe görünmeden- nişan Mahkümlâr bu seslerden birşey anlıya- mamışlardı. Herkes bii — Kuyun Bunu kim attı birine bakışarak soruyordu: ın ağzından bir hançer düştü, ba? (Karabulut) Nereden anladı. Bapı çok şüslü.. üstünde renkli taşlar da var, — Onu bana vermez misin? — Veremem.. bunu Tanri gönderdi bana Demin sana (beni öldür!) diye yalvarmışs tam; Şimdi bu işi kendim yapabilirim. — Cellâd görürse, çabuk alır onu senin elinden. - — Ben o zamana kadar İşimi bitiririm. Asu başını Kaldırdı: — Oğul. biraz sabırlı ol Bir hayatı sön- dürme Pütün bir kabileyi yok et” mekten 4 güçtür. Sen yarın bize lâzım olacakmı. Başımızda dolaşan korkunç bus Yatlar yavaş yavaş sayrılıyor. Çok yakında güneşi ve dünyayı göreceksin! Taşbilek (Mahkümlar kuyu- su) na mı düşüyor? Mahkümlar çellâdı yaman bir nişancı avurur savurmaz Taşbilek omü- andı ve elleri tutunduğu yer- den kurtulunca, tepesi aşağı olarak, ku- yunun içine düştü. Kulübesi mahkfmlardan biraz yüksekçe bir yerde duran cellâd eline tel örgülü kani» gısırı almiş. Taşbileğin haline kahkaha. larla gülüyordu. Taşbilek bir çamür yığınının içine düş- mügtü Onu çamurların içinde debreşirken, lk önce ihtiyar sihirbaz tanığı ve Karabuluta başını çevirdi: — Kardeşin nişancı değilmiş. hunçeri bog yere attı. Fakat, cellâd iyi nişancı imiş. Bir okta onu buraya düşürdü. (Karabulut) çamur yığınının kenürma yaklaşınc: yürüdü. Eski dostu, o sırada odadan içeriye « dedi, - Buraya mı geldi. — Evet... Ben... Geldim. — Yoksa beni mahvetmek için kü- rar mi verdiniz? Erkek azımla konuşuyordu: — Sizi mahvetmek midir, bilmiyo. rum... Fakat bebemehal sormak, öğ- rTenmek istediğim şeyler var. — Nedir? “ Cemil, âmirane bir tavırla bir kok tuk gösterdi: “ -— Evvelâ oturunuz. — Cemili Niçin benimle bu tarzda konuşuyorsunuz? — Zira artık fhtiyat, nezaket devir- leri geçti. Kalbimi azap içinde bıra" kan yükten siyrılmam lâzımdır. Vehbi beyin zevcesi cevap verecek bir söz bulamadı. İnildiyerek; 3 — O bile bana böyle yapıyor... O b. le bana düşman muamelesi ediyor. « diye kekeledi. Cemil bu serzenişin farkına varma. miş gibi: 4 — Hatırlıyor musunuz, bundan ork sekiz sene evvel de buraya gelmiştira, — Hatırlamaz mıyım?