mg Men AMAN MR Yemek yenmişti. © — Salâhaddin beyin misafirleri, evvel- civarda şöyle bir gezintiye çıkmağı tasarlamışlardı. Fakat aşcı hınzır bir âşçi imiş, Patlıcan dolmalarını, ma- © hallebiyi öyle nefis yapmış ki, herkes © bir yerine iki yedi ve kimsede kımılda- 4 mak mecali kalmadı. Hem sonra hava da öyle güzeldi ki, İ daha doğrusu öyle sıcaktı Kİ; burada “ağaçların arasmda serin duran hava, muhakkak biraz ötede cehennem gi- biydi; kâbustu. © . Bağın üzerinde mangal gibi buğu çıkıyordu. Böcekler ötüyordu. Saman- i ların kavrulmasından hasılı olma bir | koku genze çarpıyordu. . “Osman beyin zevcesi diye tanınan | Aliye hanım oyun bozanların birin- “cisi oldu. © OEsnedi, gerindi. Gözlerini, kaydıra- © — Çocuklar! - dedi. - Birşey söyli- » yeyim mi size? “<— En iyisi poker oynarız. © Şulluğile tanınan Ragıbe: © — Yook, bak... - diye kızmış görün- ig dü - Ben bütün gün burada pinikliye. w mem... Yürümek, yediklerimi hazmet- * mek istiyorum... Gideceğim... İsteyen amdan gelsin... » Derhal Salâhaddin kalktı, Genç ka- nı takip etmek arzusunu gösterdi. “sahibi eli yaşını aşkın bir zati şe Saçları kırlaşmış, tıknâzlık yerin de, kadınlara karşı düşkün... Bütün © Sösyetedeki buyanlarla dalma en faz- la alâkadar olan oydu. ğ , Hele güzel bir sarışın kadın olan Ra- © gıbeye bayılıyordu. Yeni ayrılmış, olan — dul yaşıyan bu kadın onu çileden çı- © Ragıbe: — Bravo!... - diye haykırdı. - Aferin ” size Salâhaddin bey.. Haydi, çabuk m GR 3 RR A GR geliniz... Sizinle footing yapalım... © Onlar bahçenin parmaklık kapısı- na doğru yürürlerken bütün misafir. “ler dudaklarının kenarlarile gülümse- “diler. Yalnız mevcudlardan bir tek in. n suratını astı, O da Salâhaddinin “zevcesi Zehra idi. ç Takriben zevci kadar yaşlıydı. Fakat Seneler onu daha ziyade şişmarlat- mıştı, Kıskançlık sahneleri yaratma- — #i için ekseriya mühim sebepler zuhut — ederdi. Birçok kadınlar bu gibi mev- &. kilerde bir kulaklarını sağır bir gözle- rin kör ederler. Halbuki bayan Zehra bilâkis dört kulak kesilir, gözlerini > dört açar, aldatılmamanın yoluna ba- “kardı. Gözetler, casuslar koyar, izleri © takip eder, cep karıştırır, gömlek kok. * olar, mendillerde ruj izleri arardı. Bu sefer, davetlilerini bırakıp gi- , Genlerin peşine takılması kabil değil. — di. Hasır koltuğunu bir yandan öte yana döndürmekle iktifa etti: « — Salâhcığım... Güneşin altında pi . Şeceksin! - demekle iktifa etti. © Fakat ayni zamanda yıldırım gibi “bir nazarla bakarak, ona lisanı halle u emri verdi: («— Geri dön! bir yere gitmel» Lâkin muhterem zevc, oralı olmadı; — Hiç merak etme, cicim... Uzak ye. re gidecek değiliz... Bir saatten ziyade dolaşmayız... İşle bak, sigarımı yakı- yorum... Bitinceye kadar dönerim... w be: , — Evet hanımefendiciğim... Belki .bir saatten de evvel döneriz... Siz me- “Tak etmeyin... Bana emanet edin... - diye yalvardı, iy Uzaklaştılar, Bütün başlar döndü. Bu il K Ma gidenle, — det durdu. Sigarini yaktı, * : zy mi kayboldular, Davet- lile; rar gülümsiyerek (yalnız Zehra homüurdadı) âlemlerine daldı. Kİ havere nahoş bir şekilde devam etti. Grkek misafirler, kendilerine ikrarı ceresinde hizmetçilerin uşakların nuştuklarını işitiyorlardı. sex Bir saat sonra Ragibe İle Salâhad. din kayboldukları noktada göründü- ler. — Ah, ne güzel gezindik, ns güzel gezindik! dediler, Ragibe: — Salâhaddin bey beni şu tepenin üstüne kadar çıkardı. Ne güzel man- zara... Şimdi herkes yemekleri hazmettiği için bu cesur sporculara uymadıkla» rından dolayı teessüf ediyorlardı. Biri kalktı. Sahile kadar inmek tek- lifinde bulundu. Bu kargaşalıktan istifade ederek Zehra hanım kocasına yaklaştı, Gözlerini deviretek: — Utanmıyor musun? - diye sordu. — Neden utanacakmışım? — Nereye gittiniz? — Ragibe hanım söyledi ya... — Ben o marlavalları dinlemem... Söyel... — Amma de geniş hayalhanen var karıcığım... Vallahi bir gezinti yaptık. İşte o kadar... O gevezelik etti. Ben de sigarımı içerek dinledim... İşte o ka- dar... Bak, hâlâ kül yerinde sarsilma- mış. Kalıbı ile duruyor. Zehra bir müddet tereddüd etti, Bu kül hakikaten hiç bir hareket olmadı. ğına delil değil miydi?... Sigar bu vaziyette iken ne yapılır? Sahile doğru yürüdüler. Ofiste hizmetçiler konuşuyordu. Man'a: — Burada çok iş!.. «diye yığılan bulaşıkları gösterdi. - Eğer böyle de vam eder. Ben durmaz, gider... Şoför, omuz silkti; — Ben bir yere kımıldamam... Koş sütile besleniyorum. Demin patron, yanındaki hanımla beraber koruluğa doğru giderken, bana: «Emin! « dedi. - Otur şurayn... Kımıldamadan, külünü | dökmeden şu sigari duvar dibinde iç Ben dönüşle alırım. » İçtim iki Itralık sigari... Tam bitiriyordum, geldiler. Patron, «Aferin, şeytanı çatlatmışsın!» dedi. Bir lira bahşiş verdi. Aldı sigari gitti.. Nerede bulurum ben böyle kapt- yı? Nakleden: Hatice Süreyya Bu gece Nöbetçi eczaneler Beyoğlu Larafı: Oalatasarayda Kan- zuk, Dairede Güneş, Tarlabaşında Ni- had, Osmanbeyde Perter, Necatibey caddesinde Vişopulo, Sarıyer: Nuri, İstanbul tarafı; Fatih: Şehzadeba- gında Asaf, Karagümrük: Ali Kemal, Eminönü: Bahçekapıda Mehmed” Kâ- Kadıköy: Muüvakithane caddesinde Halid, Üsküdar: Selimiye, Heybellada: Halk, Büyükada: Şinasi Rıza. Solanu saza: 1 — Amerika kıtasında Yemek. 2 — Yangın çıkarma, 3 — An - Yanmış kömür. 4 — Şayanı ibret. 5 — Tayin olunan zaman - Eksiksiz. $ — Bir kavim - Kör. 7 — Bir nevi ince kumdan. 8 <- Nalplik. 9 — Genişlik - Bir vüâyet merkezimiz. 10 — Yama » Tersi dişi insan yavrusu- dür - Nida, Yukardan aşağı: 1 — Meteenin binde biri. 2 — Büyükler - Sorgu edati, 3 — Cesur fedakâr, 4 — Zatınıza hitap ederim. 5 — Sonuna «A» gelirse kuşatma olur - tezarru 6 — Kadının başı - Yunan paytahtı &halisinden. 7 — Taharri - Tersi nazik deği, 8 — İnan, 9 — Tersi dehanın küçük kardeşidir - Tersi: yetimler demektir. 10 — Şüphe - Kamer, Gecen bulmacamızın halli Soldan sağa: i — Belgrad, 2 — Küre,sİlâve, $ — Üze- rineçik, 4 — Çüven, Ze, & — Ül, Za, Soğ, 6 — Kemançeken, 7 — Anan, Avala,8 — Ekili, 9 — Ali, Mayork, 10 — Ma, Halen. Yukardan aşağı: 1 — Küçükadam, 2 — Büzülen,, La, 3 — Erer, Mazi, 4 — Lerezan, 5 — İnan, Kma, 6 — Rin, Çakal, 7 — Alesseviye, 8 — Daç, Okalon, 9 — Vızgelir, 19 — Yeke, Na, KL Haftalık piyasa (Baş tarafı 6 ncı dahifede) yasadaki kaşar ve beyaz peynir flat- lerine tesir yapmaktaydı. Meyva fiatlerine gelince; ucuzluk devam ediyor, ihracat bakımından meyva ticaretinde kayda değer bir İ hadise yoktur. Yalnız Mısırdan, Te- kirdağ karpuzu, Kırkağaçtan tatlı kavun istenilmektedir. Suriyeden de karpuz kavun, armud üzerine talep devam etmektedir. Çorludaki kavun müstahsilleri koo- peratifi de, Almanyaya kavun ih- raç etmektedir. Fakat kavun İhraca- tına mahsus kâfi derecede vagon yoktur. Bundan başka kavun ihra- catına engel olan sebeplerden biri de, Bulgaristandaki şimendiler ida- residir. Beklemeğe tahammülü olmu. yan bu mallar, Bulgar şimendifer is- tasyonlarında, lüzumsuz yere bekle- mektedir. Meyva ihracatı için en emin ve kolay yol, gene Köstence transit yoludur. HA Eminönü Halkevinden: gönçliğine tarıtmak ve talebesini bu yolda teşvik etmek gayesile Samsun Msesi resim öğretmeni Şahin Özgür Sergiyi ziyaret saatleri her gün saat (9 dan 19) a kadardır, Herkes göre- bilir. SİNİR AĞRILARI — BAYGINLIK ÇARPINTI — BAŞ DÖNMESİ ASABİ ÖKSÜRÜKLER — UYKUSUZLUK VE SİNİRDEN İLERİ GELEN Bütün rahatsızlıkları NERVN Dindirir Yazan: İskender Fakreddi Şeyh Mehdi, Saide şu haberi yolladı: «Aklını toplası Sultanlık isterken çöl bekçiliği de elinden gider. Leylâ konuşmuyordu. Baygındı. Fakat Hatice şakaklarını uğdukça, yavaş yavaş kendine geliyor ve elile; —Gözüm görmesin o canavarı... Diyerek, annesine İşâtet ediyor, Ömerin odadan uzaklaşmasını isti- yordu. Şeyh Mehdi o gün kızının haline bir «hükümet; | çok acımıştı, — Bu işin kanla biteceğini bilsey- İ dim, seni (Can) a verirdim, Diyerek kenara çeklidi, . Ve karısının kulağına eğilerek: — Onu bu kadar sevdiğini bilmi- yordum, dedi, şu kanlı gömleği yü- züne gözüne sürerek ağlamasına can dayanır mı? Leylâcığımı bu halde görmek. istemezdim. - Allah bu felğ- keti de gösterdi bana, » OÖmer'dışarıdan seslendi: — Kadınlara yüzvermeğe gelmez. Bir suç işlemiş gibi, neden onlara he- sap veriyorsunuz? Haydi geliniz... Si- zinle acele konuşacak işlerim var. Şeyhe Mehdi başını sallıyarak Ley- lânın odasından çıktı. Ömer dışarıda bekliyordu. Kayın- babasına: — Onları başbaşa bırakalım, dedi, kadınlar birbirlerini teskin etmesi- ni daha iyi bilirler, Saatler ve gün- ler geçtikçe her şey unutulur. Zaten bu işin bundan başkâ çıkar yolu yoktu. Yürüdüler. Ömer yavaş yavaş konuşuyordu: — Bu akşam yolda gelirken fena haberler aldım. Biraderiniz şeyh Said çölde göçebeleri başına toplıya- rak, sizden ayrılmak ve başlıbaşına bir zaviye kurmak istiyormüuş. Bü ha- ber gerçekse, bütün saltanat ve deb- debeniz yıkılıyor ve her sene aldığı- nız. vergiler suya düşüyor demektir. Geliniz de bü meseleyi konuşalım. Kadın zırıltıları arâsında, kabilemi- zin karşılaştığı tehlikeleri şimdiden önlemeğe vakit bulamazsak, bizi ar- kamızdan vururlar... O zaman beli- mizi doğrultamayız; Şeyh Mehri bu sözleri dinlerken, rüya görüyormuş gibi sersemlemiş ve kendinden geçmişti. . ” Can beyin kanlı gömleği Leâly, Can beyin kanlı gömleğini gözünün önünden âyırmiyör ve Can beyi düşündükçe, gömleğini yüzüne gözüne sürerek ağlıyordu. Ömer, gömleği getirdiği günden- beri karısının yarına girmemişti. Leylâ odasından dışarı çıkmıyor ve arkadaşı Haticeden başka bir kimse ile görüşmüyordu. Leylânın annesi günde bir kaç kere kizinın odasına girer, ona Iztırablarını, kederlerini unutturmağa ve avutmağa çalışırdı. Şeyhin karısı, Ömeri çok severken, bu hadiseden sonra gözünden düş- müştü. O da, kızile beraber (Can) beyin ölümüne âğlıyordu. Leylâ (Can.) ın gömleğini yatağı- nın bâşıucuna koymuştu, (Can) ın ölümünü şeyhin ailesinden başka hiç kimse bilmiyordu. Ömer, (Can) 1 gerçekten vurmuş gibi, bu haberin halk arasına yayılmasına mâni ol muştu. Yarın öbürgün (Can) ölür veya öldürülürse, bunun mesuliyeti Ömere yüklenecekti. Ömer kendi kendine: — Ben onu dağda bulur veya yol- da raslarsam, ilk işim öldürmek ola- cak. Zira, onun yaşadığını günün bi- rinde Leylâ duyarsa, gene eski hulk yaları canlanacaktır, diyordu. Bir kaç gün sonra Ur şehrine adamlarından birini gönderecek ve (Can) ın nerede bulunduğunu s0 Ömer (Can) 1 öldürmekten çekin- mİYOrndu. — Zaten cenk meydanından gelen haberlere bakılırsa, Urman her gün mağlüp oluyormuş. Bu gidişle belki de yurduna bile dönemiyecek. Diye seviniyordu. Acaba Ömerin kulağına gelen bu haberler doğru muydu? Bunlârı Leylânın babasının - ken- Mk saver akikten ie ii bine diğini kim temin edebilirdi, Ömer, kabile içinde çıkan ve yay lan bu haberlere inanarak (Can) yi öldürmekten korkmuyordu. Şeyhin cariyelerinden biri Ömer vurgundu. Ömer bunu çoktan sel mişti. Elaltından ona her istediğli yaptırıyordu, Bir gün Ömer, bu ca: yeyi bir köşede yakaladı: — Sana itimdöım vardır, Emine dedi, söyliyeceğim sözlere dikkat et istedğimi yap.. sana çok değerli b mücevher vereceğim. Ve cariyenin kulağına eğilerek ii tediğini söyledi; Leylânın başıucunda du kanlı gömleği çalıp bana getirece! sin! Senden yalniz bunu istiyorum. Emine söz verdi: — Yarin değilse öbür gün getirm yi vadediyorum, seyldi dedi. Aradan üç gün geçtiği halde Em ne, Ömere görünmemişti. Kanlı gömleğin (Can) a ald ol madığını bildiği halde Leylânın züne gözüne sürerek gece gündü ağladığını gören Ömer, bu gömleği de ortadan kaldırmak ve (Can) bey aid. meydanda hiç bir hatıra bıra mamak istiyordu. Ömer bir gün, Leylânın odasında ki Ur çamurundan yapılmış güzel bi testiyi çarpıp yere devirmek surel kırmıştı. Bu testi, Leylâya (Can) hediyesiydi. Leylâ o gün testinin ki rılışıma çok yanmış: — Biricik hatırası vardı, Onu d sen kırdın, hain! Diye bağırmıştı. Ömer © gün lâya: — Onun bütün hatıralarını kırı yok edeceğim. Deyince, Leylâ gülerek şu cevali vermişti: — Her şeyi yapabilirsin! oHepsir kırıp yok edersin! Fakat, kalbimdel| sevgisini içimden çıkaramazsın! B sevgi ebediyete kadar benimle bers) ber gidecek... İşte Ömer, o gündenberi, Leylân odasında (Can) a ald en ufak bi hatırayı bile mahvetmeğe ve orti dan kaldırmağa azmetmişti. — O kanlı gömlek odasında dul dukça Leylânın gözyaşları ve hiçk rıkları dinmiyecek. Diyordu. Emine bu işi yapabili) se, Ömer, şeyhin cariyesine başka il ler de gördürecekti, * Şeyh Said, çöle sultan olmal mi istiyor? Ömerin dedikleri doğru çıkiyordı Çölden gelen haberler şeyh Mehd nin: canını sıkmağa başlamıştı. Şeyh Saldin çöle sultan olmak i tediği söyleniyordu. Şeyh Mehdi bile - kabilesi çok kı labalık olduğu halde - böyle bir iddi da bulunmamıştı. Zira Emeviler b ünvanı hiç kimseye veremezlerdi. B tün çöldeki şehyler halifeye tâbid Sultanlık ilânı halifeyi tanımama demekti. Halifenin veziri Haceac b ünvanı Türkistan emirine bile ve) memişti, Şeytı Mehdi, bir gün damadını çi gırdı: — Kardeşim aklını oynatmışa ber ziyor. Hemen âtına bin, yanına b kaç muhafız alarak ona git ve beni tarafımdan “geldiğini söyle... Haki) maksadını öğren! İcap ederse bire da nasihat et. Aklını başına toplası Sultanlık ararken, çöl bekçiliğini € elinden alırım... Ortada kalır, Dedi. Ömer çöle gitmek istemed Fakat kayınpederine < itiraz etmed Zira, şeyh Mehdinin kendisine ne k dar itimad ettiğini biliyordu. — Leylâdan aytılmak biraz gü olâcak amma, bu kisa ayrılık bell onuda yola getirmeğe vesile olu dedi. Atına bindi, yanına muhafızla alarak yola çıktı. Ömerin çöle gittiğini gören ve öğ renenler, şeyh Saidin Mehdiye kar; başkaldırdığına hükmetmişlerdi, Zı ten çölden gelen kervanlar da şey Saldin harbe hazırlandığını habe veriyordu. id