İ 1913 senesinde, Bahri, İzmirin en Büzel delikanlısıydı. Babasının gün- den güne büyüttüğü, genişlettiği in- cir bahçeleri vardı. Komşu bağda ise, İki kardeş yaşıyordu. Bunlar öksüz insanlardı. Biri oğlan, öbürü kız olan gençler birihirlerini pek severlerdi. Bahri de onların en iyi arkadaşıydı. Bu samimiyetin tehlikeli bir oyun olduğunu günün birinde delikanlı far- ketti, Zira komşu kızı melâhatin ona derin derin, mânalı mânalı baktığını” gördü. Hem hayret etti, hem ds mermnun oldu, Filhakika o, komşusuna karşı temiz bir arkadaşlıktan başka bir his duymamıştı. Lâkin kızın meylini gün- den güne artar gördükçe Bahri, bu sevgiyi körletecek hareketlerde bulun- mak şöyle dursun, bilâkis gevşek dav- rTanarak, teşvik bile etti. Aralarında garip bir flört başladı. Melâhatinki coşkun, alı bir aşk... Oğlanınki lâkayıt bir his. Bu, aylarca sürdü. Belki günün bi- rinde Bahri sevilmek zevkine kapıla- rak komşusite evlenmeğe bile katla. Daraktı. Fakat o sıralarda bir düğün- de Yüsladığı uzak akrabasından Bedia isimli bir genç kıza karşı kâlbinde müthiş bir aşk uyandığını hissetti Bu duygu karşılıklıydı; çarçabuk arttı, Sonbaharda evlenmeğe karar verdiler, Verdiler amma, vardı Bahri, merdtkle, dosdoğru #ski sev- gilisinin ağabeyine vaziyeti anlattı, Erkek, kaşlarını çatlı. Zira karde. $inin beslediği muhabbetin derinli- ğini biliyordu.. Kız, onunin derdleş- miş, Bahri ile kendini nişanlı saydığı- mi, bu erkeği ömrünün sonuna kadar seveceğini söylemişti, Ahmed: — Zannetmem ki hemşirem bu işe kolay kolay razı olsun... Seni fena halde benimsedi, Âdeta şimdiden hayat ar- kadaşı telâkki ediyor. - ded. — Peki amma ben ona kati surette €vienmek vadinde bulunmadım ki.. —- Olabilir amma, o senin sözlerini öyle telâkki etmiş. — Sen kendisine bir anlat bakalım. — Ya meram anlamazsa — O zaman, çok müteessir olmama rağmen, gene bildiğimi yapacağım. Bunu açıkça söylüyorum. Ahmed, kaşlarını oçatarak, ağır: — Aramız fena halde açılacak! » dedi. - Sana düşman olacağız. — Pek yazık amma elden ne ge- 1ir?... Seviyorum. Kardeşinin tahmini gibi, Melâhat, bir türlü güzellikle kanmağı, Bahri de önce söylediği gibi hareket edip sonba- harda sevgilisile evlendi. Komşu kı- zımin gözünden bir damla yaş akmadı amma, ağabeyişile başbaşa verip uzun bir müşaverede bulundu. Bundan se- kiz gün sonra, Ahmed, terkedilen hem. giresinin intikamını almak üzere, Bah- Tiye alt bir fundalıkta saklanarak, arkadaşının üzerine bir ej sllâh attı. Fakat garip bir hissi kablelvukuun te- sirile, delikanlı tam o sırada yolunu değiştirmişti. Kurşün büyük bir ağa- çın gövdesine saplandı. O günden iti- baren, Bahri, daimi bir tehlikede bu- Tunacağını anlıyarak, ihtiyar babasile kurar verdi; karısını alıp İstanbula yerleşti. arada Melâhat ağır ... Şimdi 1926 dayız. Ahmed, harpte, Mili mücadelede kahramanca çarpıştı ve sehid oldu. Melâhat uzun müddet aşkına ve kar- deşine ağladıktan sonra nihayet zen- gin bir tüccarla evlendi. Bunu haber Olan Bahri, karısını, kızını, oğlunu toplıyarak yurduna tekrar döndü, İh- tiyar babasının son günlerine yetişti. Artık mazi tamamile silinmişti, Onu İzaç edecek hiçbir mesele kalmamıştı. şa» Şimdi 1939 dayız, Bahrinin yirmi üç yaşındaki oğlu fevkalâde yetişti. İncir saneyiinde ba- basına son derece yardım ediyor, Fa- kât © gençtir, moderndir. Yeni usul Üzere inkılâplar yapmak istiyor. Bağ. lafın, bahçelerin vaziyetini değiştire. cek. Uzun uzadıya tedkikatta bulun- Guktan sonra, yirmi altı sene evvel ba- basının yerine kurşunu yiyen ağacı Yerinden çaaleiimiek Yâzımgeldi. ca gövdeyi devirmek için eski usul Üzere baltalamak yerine, modern Ş$€- kilde dinamitlemeğe karar verdi. Yüz senelik kütüğü uçuracaktı, Gençlik arkadaşı olan bu ağacın ölümünü seyretmeğe Bahri de gel- mişti, İnfilâk oldu. Ağacın gövdesin- deki kurşun, dinamitin şiddetile sıç- rıyarak, Bahrinin kalbine saplandı. Adam, bir anda, ölü olarak yere düştü. İşte, 26 sene sonra, kader, Melâha- tin intikamını almıştı. Bahri meğer gene o kurşunla öle cekmiş, Fakat saati, vakti gelince... Nakleden: Hatice Süreyya Bir baba oğlunu öldürdü Cinayetin sebebi bür koyanun haczedilmesidir Havza (Akşam) — Ağdırhasan kö- yünde acıklı bir cinayet olmuş, mub- tar Rahim babası İbrahim tarafın- dan, mavzerle vurularak öldürülmüş- | tür. ağu 1648 m, 182 Ke/& 120 Kw, Ankara Radyosu TAR. 1974m. 16195 Ke/s. Kw. Ankara Radyosu 'TAP. T0m. 9445Kc/s. WKw. TÜRKİYE SAATİLE Pazar 23/7/9399 1249: Program, 1246: Türk müsiği (Klâsik program) Ankara radyosu küme see ve saz heyeti, 13: Memleket saat ajans ve meteoroloji haberleri, 13416: Müzik (küçük orkestra - Şef: Necik Aş- kın); 1 — Brusselmans - Pelemenk raks, 3 — 3. Sirauss - Güzel Mavi Tuna (Vals), 3 — Eduard Künneke - Teewür valsi, 4 — Hanns Löbr - Bavyera valsleri, 5 — Brahms - Macar dansı No. 9, 8 — Frans Lâhar - Çocuk prens operetinden potpuri, 1415-1430: Müzik (Piyano sololer - Pİ), 1830: Program, 1835: Müzik (en oda ve a böcekle- yârin , 3 — Halk türküsü - Sürmelimin gözlerine, Baik türküsü - İrafa fincan koydum, Yapılan tahkikata nazaran hadise | Şöyle olmuştur: Kazanın Ağdırhasan köyüne iskân | edilen, mübadil muhacirlerden İbra- him, oğlu köyün muhtarı Rahimden birkaç senedir Oü&yrı oyaşıyordu. Bununla (oOberâber ileriden beri Arazi meselesinden dolayı araları açıl- miş, yekâiğerlerine düşmanca bir kin beslemekte idiler. İki gün evvel ba- bası İbrahimin hükümete olan bir borcundan ötürü, oğlu Rahim baba- snmn bir koyununu obaczettiriyor. Buna kızan İbrahim gece pusu ku- rarak, köy odasından toplantıdan çi- kan oğlu muhtar Rahimi elindeki mâvzerle aleş ederek beyninden vur- mak suretile öldürüyor. Hadise mahalline giden müddeiu- mumi, doktor ve zabıta mavzeri o ci- varda buğday yığınları içinden çıka» ryorlar. Katil baba Havzaya getirilmiştir. Hakkında tahkikat yapılmaktadır, Yeşilköy Çocuk Esirgeme kurumu fakir çocukları giydiriyor Yeşilköy Halk Partisi Çocuk Esirgeme kurumu evvelki gece Yeşilköy Park gazi- hosunda fakir çocuklar menfaatine gar- denparti vermiştir. Çok eğlenceli geçen bu gardenpartinin hasılatı tamamen fa- kir çocukları giydirmeğe sarfedilecektir, aaa aaa a ar aş ar iye 1 — Japon entari - Kasık, 2 — Karpit 3 — Allahın peygamberi, 4 — Hicap - Ecnebi bir kadın ismi, 5 — Fiyaka - Başına «Te gelirse ıstılah demektir. 6 — Bursada küçük bir nehir, 17 — Nida - Uğursuz - Çekme, 8 — Kuru çayır - Birlik. 9 — Menfkatler. 10 — Bir erkek ismi - Meneden, Yukardan aşağı: 3 — Meseleler, 4 — Oturmaktan emir - Soğuktan mü- teessir olma. 5 — Masırdaki nehir - Yaranın kokması. © — Çinkodan su yolu - Emniyetli, — Eyadi - Noksansız. 8 — Fehmeder - Eva, 9 — Bayramdan bir gür evvel - Küçük mağara. 10 — Vehimler » Nota, Aşlama, Men, 4 — Tatb, Red, & — Kabine, 8 Vie İka 1 — Brukla, 8 — Reh, — Halk türküsü-- Menekşeler tutam tutam, 11 — Oyuna havası, 71: Müzik (Riyaseticümhur bandosu - Şef: İhan Künçeri: 1 — Kutschera - Dağ ve vadi- Jer (marş), 2 — Allan Macbeth - Enter- merzo, 3 — Saint - Saens - «Phaeton» | (Senfonik parça), 4 — Gavdiner - Dans, 5 — Berllor - Macar marşı, 2150: Ana- dolu ajansı (Spor servisi), 22: Müzik (Cazband - Pİ), 2245 - 23; Son ajanı ha- berieri ve yarınki program. Avrupa islasyonları Saat 20 de Berlin 20 spor ve muzika — Leipzig 20 plâk neşriyatı — Prag 20,15 hafif muzi- ka Budapeşte 20 çingene çalgı — Hüversüm II 2055 hafif muzika — Sof- İ ya 20 hafif murika ve dans, 2040 kon- ser — Toulouse 20,15 karışık müzika Ve filim havaları. Saat 21 de Berlin 21,15 karışık muzika — Breslav 2135 orkestra — Danzig. Münih 2120 Haydn'nin «Beklenilmiyen teskdüfs ope- rası Frankfurt 271,15 «Gloria bügün dans ediyor» opereti — Kolonya 21,10 ka- rşık melodiler — Leipzig 21.15 opera ha- valan — Viyana 2115 Dittersdorfun «Doktor ve Eczacı operası — Prag 21 fanfar Bari 21,15 Yunanca nöşriyat Budapaşte 21 operet, — Lafbach 2145 kesira — Sofya 2150 operet muzikası Sotlens 21,45 orkestra — Stokholm 21 kon- Prag 22 operet muüzikası — Athlone 22 hafıf muzika — Florans 22 hafif muzi- ka — Hülversum IE 2240 salon muzika- sı — Milâno 22 karışık muzika — Roma 22 Verdi'nin o«Riğoletto opera — Scottish Reg. 2240 orkestra — Sofya 2225 - 1 hafif muzika ve dans — Sottens 22.80 orkestra. Sanat 23 de Berlin, Kolonya, Könligsberg 7330 - 1 temmuz geceleri glencesi — Breslar, Prank- furt, Leiprig, Münih, Ştuttgart ve Viyana 2330 - | hafif muzlka ve dans — Pressburg 23 çingene çalgısı — Belgrad 24,15 hafif muzlka — Mölâno 23.10 salon muzikası, Saat MW den sonra Prag 24 dans orkestrası — Budapeşte 2440 çingene çalgısı — Plorans 24 dans — Berlir, Kolonya Münih ve Ştutigart 1-4 gtee muzikası, PCJ İSTASYONUNDA SEYFETTİN ASAL'KONSERİ Türkiyenin tanınmış musiki üstad. | larından ve İstanbul Konservatuarı profesörlerinden Seyfettin. Asal bu kerre memleketimizin en büyük rTad- yo müessesesi olan Türk Philips şir. keti tarafından Philips fabrikalarının Hilversum'daki hususi istasyonu ölan PCJ (Metre 31-28) de 25 temmuz 939 salı akşamı bizim saatimizle 21,30 da armonize edilmiş Türk halk şarkı ve dans havalarından mürekkep konseri. ni verecektir. Akşamın neşriyatı Meşhur Arsen Lüpen Serisi resimli & büyük cild her cildin fiatı 80 kuruş Tevzi yeri: Akşam gazetesi Ankara caddesi Acımusluk sokak 13 numara Yüzde yirmi iskonto kuponu! Bu kuponu kesip «Akşam matba- âsı kitap servisine» getirir. veya gönderirseniz fiatleri üzerinden size yüzde 20 iskonto yapılacaktır. Yazan: İskender Fahreddin Ahmed, Duranın kulağına eğildi: “Bir günde zengin e canını cehenneme gönderebilirmisin,, yşe, taşı götüren atlıya: ii 2 Dönünce sana bir yıllık erzâk Demişti. Ayşe, (Uğur taşı) koca sının belinde bulundukça, cenkte taşı) reisin eline varıncaya kadar Ay- şeyi uyku tutmıyacak, viedan az bından kurtulmıyacaktı. Çünkü, rei- #in bü taşı unutmasına Ayşe sebep olmuştu. Urman, taşı alacağı sırada, Ayşe, kocasını lâfa tutmuştu. Reis bu sırada her şeyi unutarak odasın- dan çıkmıştı. Ayşe, kocasından (Uğur taşı) hak- kında zaman zaman Şu hikâyeleri dinlemişti: «— Şama gittiğim zaman, halife- nin tabibinden çocuk ilâcı almağa muvaffak oluşumun sebebi bu idi. (Uğur taşı) © gün belimde duruyor- du. Şamdan yurduma döndükten sonra, sen gebe kaldın. Can dünyaya geldi Bir cenk hikâyesi de gene (Uğur taşı) nın galebesine ait destanlarla doluydu: — Çölden akan Araplarla döğü- şüyordum. Atlılarımın bir kısmı ge- ride kalmşıtı. Yanımdaki muharip- ler, Arapların beşte birinden daha az- dı. Fakat, o dakikada belimdeki (Uğur taşı) nı hatırladım. Tanrım- dan zafer diledim... Bir kanlı döğüş- ten sonra, muzaffer oldum, Ve yur- duma ölmeden döndüm.» Ayşe buna benzer bir çok hikâye- ler hatırlıyordu. Bunların hepsi de (Uğur taşı) nın mucizelerini anlatan zafer destanlarıydı. Ayşe, (Uğur taşı) nın kocasına vardığını duyduğu gün geniş bir ne- fes alacaktı. Bereket versin ki, Ay- $e, bohçanın içindeki şeyin ne oldu- gunu atlıya söylememişti. » ” «Reisi öldürürsen, hazinesini sana veririm!» O akşam Seyid Ahmed çöle doğru bir gezinti yapmıştı. Yurda döner- ken, yolda, tozu dumana katarak, yıl- dırım gibi koşan bir atlıya rasladı. Seyid Ahmedin yanındaki adamlar- dan biri: — Bu, Duran olsa gerek. İçimizde bu kadar güzel at koşturan ondân başka yoktur. Diyordu. Seyid Ahmed yolun orta- sında durdu. Ve atlıyı önlemek İs- tedi, Duran, Seyid Ahmedle karşılaşmak istemediği halde, yolu üstünde dur. mağa mecbur olmuştu. Seyid Ah- med, Duranı görünce şaşırdı: - Nereye gidiyorsun böyle? deği, gökten yıldınm düşmüş sandık. Hey- bende ne var? Duran yalan söyledi: — Reis çamaşırların unutmuş. Karısı verdi, Onları götürüyorum. — Demek şimdi reisin yanına gidi. yorsun, öyle mi? — Evet. Bu gece yansına doğru onlara ulaşacağımı umuyorum. — Onlar sabahleyin yola çıktılar. Şimdiye kadar bir hayli yürümüş ve uzaklaşmışlardır. — Ordu gece konaklamağa meç burdur, Seyid! Ben nasıl olsa onları ilk konak yerinde bulurum. Seyid Ahmed birdenbire düşündü. Kafasının içinde şimşek süratile ge- lp geçen bir fikir üzerinde fazla dur- mak istemedi. Fakat, Duran'a bir türlü yel veremiyordu. Seyid Ahme- din kafasını kurcalıyan korkunç bir düşünce vardı. Ahmed, efendisinin cenkten dönmesini istemiyordu. Veli- ahdi de müvazenesini kaybetmişti. Ahmed, günün birinde reisin yerine geçmeyi, Fırat boylarında Urman be- yi gibi hâkim bir kabile reisi olmayı düşünüyordu. Bunu daha önce de düşünmüş, fa- kat, bir şey yapabilmek imkânını bu- na yalnız gidiyordu. Ve bu adam, Beyid Ahmedden bir kaç kere yar dım görmüştü. Seyid Ahmed yavaş- ça atın Duran'ın atının yanına sürdü: — Seninle biraz konuşmak istiyo- rum, Duran! — Yolumu kesme, Seyid! Sular ka- rarıyor... Geç kalmadan gideyim. ğ — Yolunu Kesmiyorum.. gene gi- deceksin, Hemen gideceksin. Fakat, beni dinle biraz... Sana bir iş yaptı- racağım. Dediğimi yaparsan, reisin hazinesini sana vereceğim! Duran parayı çok sever bir adam- âı. Seyid Ahmed onun zayıf dama rını herkesten iyi bilirdi. Hazine lâfı- nı duyunes şaşırdı: — Reisin hazinesini bana bağişlm yacak kadar büyük bir iş mi bu? Ahmed, Duran'ın kulağına eğildi; — Aptallığı birak... Bir anda, bir günde zengin olacaksın! Orduya va- rir varmaz; telsin canını cehenneme gönderebilir misin? Duran birdenbire titredi. — Ben, canımdan çok sevdiğim bir adamın kanile elimi boyayamam, Beyid! Neler söylüyorsun sen? — Bu fırsatı kaçırma, Duran! Her zamayı, Urman hazineşinin kapısı s0- na açılmaz. Budalalığı bırak ta bu işi gör. Ayağına gelen serveti, omu- zuna konan talih kuşunu kaçırma! Sonra pişmân olursun. — Reisi öldürmek büyük bir işde gil, Fakat, kabilemiz yarn başsız kalırsa, bu serveti benim elimde bıra- kırları? — Kabilemizin başsız kalmasına imkân yoktur. Can bey ne güne du- Tüyor? Babasının yerine o geçer. — Can beyden ben umudumu çok- tan kestim. Ondan hayır yok bize, Kendini, babasının ardından dağlara attı, Leyiâyı kaçırmak istiyor. Yurd işile uğraşacak halde değil o şimdi. Dünyayı gözü görmüyor. Beyld Ahmed biraz daha ısrar edin- ce, Duran at üstünde düşünmeğe başladı. Urman Türklerinin hazine. Sine kavuşmak, zengin olmak elbette göz kamaştıran tatl bir hsyaldı. Duran'ın mukavemeti kırılıvermişti. — Peki, dedi, reisi ben öldürürsem, bu hazineyi sen nasıl açacaksın? — Budala! Sen bili benim Kim olduğumu öğrenemedin mi? Reis cenge giderken her şeyi bana bıraktı. Cebinden bir.anahtar çıkararak: — Bak, dedi, hazinenin anahtarı da benim elimde. Sana istediğini ve- ririm. Hiç kimse karışmaz bana, Seri yalnız, harpten çabuk dönerek: «Reis bir döğüşte şehid oldu diye- ceksin ve bu haberi Ur şehrinde ye çabuk yayacaksın. Seyid Ahmed koynundan yeşil tayı bir yüzük çıkardı: — Bunu sana hediye #âiyorum. Dönüşte parmağında sem, her | şeyin yolunda gitliğini anlıyacağım. Duran yüzüğü eline aldı, koynuna koydu. i Seyid Ahmed, Duranın gözünün İçine bakarak ilâve etti: — Bu yüzükle bir koyun sürüsüne sahip olabilirsin! Alacağın mücey- herlerin hepsi böyle değerlidir. Hay- di, göreyim seni, bu işi çabuk bitir... Çöldeki koyun, deve sürülerinin hep- sini seninle birlikte satın alacağız Arabistarnın en zengin adamı ola- cağız. Şimdiye kadar uşak gibi yaşı yorduk. Bundan sonra Urman gibi hür ve hâkim yaşayacağız. Bizim de uşaklarımız, saraylarımız, zengin er- zak ambarlarımız, büyük bahçeleri. miz olacak, , Duran bu sözleri duyunca sersem- lemişti. Daha fazla duramadı: — Allaha ısmarladık, Seyid... Diyerek, ayağının topuklarını afi- nm karnına dokundurdu. Yola çıktı ve yıldırım güratile koşarak im kayboldu. Seyid Ahmed de atının dizginlerini çekerek şehre dönmüştü. Ahmed © geceyi çe ei