GEBE pal denilince derhal ği yi f Türk Islâm filozofları Ürmersite felsefe rümresi Türk tefek- kür. tarihi doçenti B, Hilmi Ziyanın bu hafta «Ziya Gökalp» isimli bir eseri çıktı. Kanaai Kitapevi (arafından basılan bu kitapta müellif büyük mütefekkir Ziya Gökalp'in hayatımı, fikirlerini izah etmiş ve eserlerinden parçalar almıştır. B. Hilmi Ziya, kitaba yazdığı önsözde Türk - İslâm filezoflarına aid bir seri menoğrafi hazırlandığını şu satırlarla ha- ber veriyor: Kanaat Kitapevi, çıkarmakta olduğu sAnkara Kütüphanesi» serisine ithal edil- mek; üzere, benden Türk - İslâm filizoflar rna aid bir kaç monografi istedi. Bu çok yerinde teşebbüsün daha etraflı ve faydalı Glabilmesi için, ayni seri içerisinde ben bunun yeni bif kısım teşkil etmesini dü- şündüm. İslim medeniyetinde mühim rolü olan Türk mütefekkirlerile, bu mede- niyetin fikri hayatına hizmet etmiş olup Türk olmıyan bazı mütefekkirlerin de bu | #eri içerisine alınmasını; lise ve üniversi- te felsefe te kitap- her ve eseri hak- | kında “umumi malümat Yerdikten Sonra, nün “eserlerinden ikütaf çexirajtr vey hulâşalar yapılmasını kararlaştırdık. Bu teşebbüsün devamli ve etraflı ol- ması için de İslâm - Türk filozoflarını ald neşriyatı ile tanınmış veya bu sahada zatların birlikte çalışmala- , Bu suretle ayni seri içe- uzak devirlere sid lâm mütefekkirlerinin eserlerinden seçme ve en çök dikkate şar yan parçalarla birlikte bu monoğrafileri heşre başlıyoruz. Bunlardan birincisini en yakın devre aid olan Ziya Göksip teşkli ediyor. Onu İon! Haldun. İbni Bina, Gazali, Cahiz, Kınalızade, Fürâbi ilâh... hakkındaki diğer kitaplar takip ede- eektir Bu kitaplarla yalnız lise ve üniversite talebesinin değil, bütün münevver süm- Tenim alâkadar olmasını da temin için mevzuları mümkün olduğu kadar vulga» Tiser etmeğe çalıştık. Mevlânanın rubaileri Mevlâna'nın rübaileri B. Asaf Hâlet Çe- lebi tarafından Türkçeye çevrilmiş, eser Kanaat Kitapevi neşriyatından olarak kitap halinde basılmıştır. B. Asaf Hâlet Çelehinin kitaba yazdığı muekaddemeyi aşağıya aliyoruz: Rubai kelimesi hemen yarım asırdan- beri bütün garp lisanlarına geçmi muyor. Sathi görüşü olan bir gi için Hayyam hatıra Hayyam rubailerinin bem de müteaddid tercüme edi “gelir. Hakikaten tercüme edilmediği, kimseler tarafından bir garp lisanı yok gibidir. Bun) yalnız Fransızca yazılmış olan altısını gö- Tüp okudum. İngilizlerde ise pek çok tercimelerden elub'ler bile uçacak derecede bir Hay» yamelık mevcuddur. Büyük İngiliz şairi E. Fitzgerald şarkın bu dâhi şairinden mülhem olarak kendiliğinden İngilizce lâ- yemut şilrler yâzmış ve neşretmişti. Aslen İran! olan Hüseyin Azad Fran- sizca yazdığı La Reoserale du Savoir is- mindeki - eserinin mukaddimesinde bu Hayyamcılığı tenkid ediyor ve İran kül- türünün yalnız Hayyam değil, bilhassa rubai tarzında yekta bir çok büyük şairler yetiştirdiğini ve bunların garplilerce bi- inmemiş olduğunu : söyliyerek pek haklı şikâyetlerde bulunuyordu Burada Hayyam ile Mevlânarın bangi- sinin yüksek rubai söylediğini iddia veya ikisini mukayese edeceğim gibi gülünç bir fikir güttüğüm sanilmasın. İkisinin ara- sındaki görüşlerin (bazan Hayyamda da hissedilen tasavvuf meylinin) birleştiği veya birleşir zannedildiği rubailerde bile bu Tefrika No: 16 SEVİLEN KADIN Büyük macera romanı — Eeee... Sonra — Sonrası bu... Mihrinur hanım- | rüyor; aklında birşeyler hesapladığı efendiye damad olabilmen için çok meharetle hareket etmeli! Bunu inkâr edemezsin! — Tabii! — Öyle ise vadettiğin - beş bin lira konacağın servete mukabil nedir ki?... Hiç!... Sen debdebe ile yaşarken ben gene sıkıntı içinde ömür süreceğim. Halbuki bütün işi de ben yapmış ola- cağım.., Bu hak mı, reva mi? Vehbi ses çıkarmadan dinliyordu. Kadri bey devam etti: — Azizim! Bu iş olursa bana yirmi bin lira vermeği vadediyor niusun? — Amma yaptın?.. Ben bu parayı nereden bulurum! — Evlendikten sonra senin için ko- Jay... Denizden bir katre demektir Sonra muhatabının tereddüd etti. Bini görerek — Sen bilirsin, canım!... Faaliyeti. amin ölçüsü vereceğin paraya bağlı! salında bu Kitaplarım Teh- | maada Hayyama izafeten | | | tor ona kanuna u tasmif yapacak olursa bachigue ve he- doniste şiirlerile tanılan Hayyama muza» ran Mevlârn tamami'le drotigue ve mys- | tige ruballer söylemiştir. düşünülemez. Yalnız nevi iibarile | Garpte mahdud bir kaç dehâdan beş- kâ kimse 'Mevlândnin inesnevi dışındaki | Şiirlerini anlamıya çalışmadı. Bilhassa ru- -| baileri Hayyamınkiler gibi müteaddid de- falar değil, bir kere bile tercüme tabedilmek kadirşinas Yaluz M. Nicholson, «Selected Podms | form , the Divani Sehemsi Tabriz: isimli küçük bir kitapia Mevlânanın öiirlerinden Beçiimiş bir kaç gazel ve mahdud bir kaş | rubülsini İngilizceye tercüme etti. Bun- dan başka macarcaya da bunlardan bir kaçının tercümesi yapıldı. Bütün bunlar bilhassa sori zamanlarda onun şahsiyeti etrafında uyanmakta olan yeni olduğu kadar da canlı bir alâkadan ileri geliyor- du. Daha evvel Redhouse tarafından mes- nevinin nazmen ve pek mükemmel, nefis | bir şeklide İngilizceye tercüme edildiği | görülmüştü. Mesnevi nesren Almancaya | ve 8. de nakledilmiştir. Bön öevrin büyük Fransız ediplerindei Maurice: Barris, Mevlânanın. hayranlar rındadır. Onun için: «O öyle bir şalrdir Ki sevimli, ahenkdar, ateşin ve müfritdir; & öyle “bir dehâdir ki. ondan iti; nur, misk-ve biriz da garabet intişar eder» di- yor. . Merhum . Abdulah Cevdet, de Fitxgerald'in Hayyamı taklığ etmesi ka- dar inee bir zevk ve selâsetle, içinde Mev- lânanın ruhuna çok yakın nefis parçalar ibda elliği «Dilmestii Mevlâna» ismindeki kitabında: «Konyada grup eden bu &â güneşinin omaverayı mezardan . gelen eğşü'asma tahammül edecek gözler halen bile azdır. demişti Mevlâna hakkında yedi asirdanberi söy- | lenmekte olan sözleri toplamak, İslâmi edebiyatta ve islâm tefekkür âleminde ona karşı duyulan hayranlıklardan bah- #etmek, sadedimizin dışındadır. Ben an- Gak rubsilerinin şurnulü dairesine girebi- len bahislerle ve onların tablillerile meş- gul bulunacağım. Mevlâna ciddi ve wan tedkiklere değen çok büyük bir müte- fekkir ve bir şairdir. Onun İçin, ömrü- gün yirmi yılını (Halası Mansur) a vak- fedip mükemmel bir eser vücude getiren bir kaç Louls Massignon lâzımdır. Ben, yalnız rubailerinin rukumda duyduğum | derin ökislerini konuştuğum dille - tekrar ediyorum. Aşina yüreklerde de onların vecdli akislerini uyandırabilirsem ne müt- du bana! Mevlânanın Tubailerini ilk defi Pran- #zcaya tercüme etmemi bir sene evvel Pariste vefatını tesssörin haber aldığım dostum Fransiz arkeoloji enstitüsü Aza- wndan müşterik Edmond Saussey tav- siye ve ik etm. Merhum hocam Rauf Yekta vefatını pek az evvel, Baron Carra de Vaux'ya bu tercümeler» den bahsetmiş ve kendisinden Paristen yazılmış gıyabi bir iltifat mektubu almış- tım. Bu rubailerin Türkçe tercümelerini ilk defa, Necip Fazıl'ın Ağaç mecmuasın- da neşre başladım. Pakat burada ancak 58 kadar çıkabilli. Bundan evvel Ha- san Âli Yücel'in 107 rubaiyi tercüme ede- rek küçük bir kitap halinde neşretitğini görmüştüm. Sabık üniversite profesörle- rinden ve son Yenikapı Mevlevi şeyhi merhum Abdülbaki'nin de tab'edilmemiş bir kaç rubal tercümesi bulunduğunu oğ lu Rusuhiden İşiimişiim; fakat görme- dim. Bir zaman Hayyamı da nazmen ter- cüme etmiş bulunan Hüseyin Rıfat 1997de ayni şekilde Mevlânanın otuz, kırk ka- dar rubaisini tercüme ve meğretti Bu rubeilerin metnini Kastamonu me- busu olan Mevlâna ailesine mensup son Çelebilerden Fazıl üstad OVeled Çelebi İzbudak'ın CH. 1310) da İstanbulda Ahter matbaasında neşrettiği rubelyatı Mevlâ- nadan ve kismen de Tebriz basması Divanı Şemsülhakayik'den aldım. Nakleden : ( Vâ - Nü kalktı. Odada beş aşağı, beş yukarı yü- anlaşılıyordu. Birdenbire kararını ve- rerek şerikinin önüde durdu: — Pekâlâ!... Razı olmaktan başka çarem yok... İstediğin meblâğı verece- ! ğim! Doktorun yüzü güldü. Genişçe bir | nefes aldı, oturduğu koltuğa yaslana- rak: — Mükemmel!... Fakat Vehbiciğim böyle şeyler lâfla bitmez... İnsan, ha- yatia işini sağlam tutmalı... Çekme- lerinde kâğıd, pul vardır değil mi? — Var! — Ne kadar zahmetse bana ufacık bir kâğıd imzala! Delikanlı eline kalemi alınca dok- ın, şu mealde bir sened yazdırdı: Neclle hanımla evlendiğim takdir- de doktor Kadri Ahmed beyin zahmet- lerine mukabil yirmi bin lira vereceği- tarafından da Fransızcaya İBugünkü İngiltereyi iyice anlamak için i dü: Bu haftanın neşriyatı Türk mektupları Kanım! Sultan Süleyman zamanına &ld olan ve meşhur diplomat, seyyah, lisan âlimi ve eski eser meraklı Büsbecg'in €seri bulunan bu sefaretname B. Hüseyin Cahid Yalçın tarafından dilimize çevrilmiş ve Remzi kitapevinin tarih kitapları seri- #inin ikinci eseri olarak intişar etmiştir. Tarih ve edebiyat meraklılarına tavsiye ederiz. Tepe Remzi kitabevinin neşretmekte olduğu «Dünya müharrizlerinden tercümeler seri- sinin 35 inci kitabı olarak intişar eden «Tepe. Fransız edebiyatının genç mümes- sillerinden o Jean Glono'dan Sabri Esad Ander tarafından türkçeye çevrilmiştir. «Tepe» yeni bir dünya görüşile yepyeni bir hayat zevkinin yamanıdır. Karilerimize tavsiye ederiz. Bu eser, Kanaat kitabevi tarih serisinin dokuzuncu kitabı olarak intişar etmiştir. Galib * Kemali * Söylemesöğlu tarafından Ailaire Belloc'dan türkçeye çevrilmiştir. Eser bugünkü İngiltereyi bünyesi ve ruhi- Je izah etmektedir. Başında F. Y. Zeğles'ii bir mukaddimesi vardır. Sümer sanati - Roman sanatı Kunaat kitabevi bü isimde yeni bir Ki- tap çıkarmıştır. Dr. Jurgis Baltrussitis'ten Cevdet R. Yularkiran tarafından türkçeye çevrilen bü eser bir roman sanatini (şekil ve ustüb) bakımından incelemektedir. Canlandırılacak köy Maarif Vekâleti ilk tedrisat umum mü- dürü B. İsmail) Hakı Tünguç Türkiyenin en esası meselelerinden! biri olan köy ve köycülük mevzuunu ilmi, fakat halkın da anlıyacağı bir şekilde ortaya koyan kıy- metli bir kitap hazırlamıştır. «Canlandı- nlacak köys ismi şıyan bü eser Remzi kitabevi neşriyatındandır. Satışa çıkmış- tir. «Os nun ölümü karşısında Samsun Samsun Halkevi kitap saray ve yayın şu- besi Ebedi Şef Atatürkün ölümü karşısın- da Samsun halkının duydukları büyük acıyı ve bu vesile ile yapılan matem teza- hüratını küçük bir kitap halinde topla- mıştır. Atatürkün muhtelif resimleri süslü olan bu kitapta Ebedi Şefin ölümü üzerine söylenen nutuklar, halkın ve genç- liğin hissiyatını ifade eden şiirler vardır. Mecmualar Varlık Milliyetçi ve memlsketçi fikir mecmuası «Yarık» m 145 inci sayısı çıkmıştır. Bu nüshâda İsmali Hüsrev, Said Aydoslu, Yaşar Nabi, Tevfik Besimin yazıları, Os- man Cemalin çingeneleri hakkında Nurul- Jah Ağaç ve Sald Falk'in tenkidleri ve kıy- metli şwir Ziya Osman Babanın çok gü- zel bir şiiri vardır. Çığır mecmuası neşriyatı Çığır mecmuası meşriyaından olmak zere bu hafta üç küçük eser çıkmıştır. Bunları Peyami Safanın «Felsefi buhran», Ömer Barkan'ın «Osman imparatorluğun- da kuruluş . devrinin toprak meseleleri, profesör Mustafa Şekip Tunç'un «Yeni 'Türk kadın ve ruh! münasebetleri, isim- lerini taşıyan eserler teşkil etmektedir. Ankarada basılmışlardır. Tenzilâtia al- mak için «Ankara Çığır mecmuası» adre- #ine müracaat etmelidir. Çocuk Çocuk Esirgeme kurumu genel merkezi tarafından çıkarılmakta olan (ÇOCUK) adlı derginin 148 inci sayısı çıkmıştır. Yurt yavrularının sağlık, sosyal kültürel durum- Yarının inkişafına hizmet eden bu dergiyi çocuklara, çocuklu ana ve babalara tavsi- ye ederiz. lattıktan sonra derin bir. memnun. yetle ve büyük bir itina ile cebine yer- leştirdi. Sonra ayağa kalkarak: — Tamam!... İşte şimdi işe başlıyo. Tum, hastanin yanına çıkıyorum, bir müddet yalnız kalmamızı temin et! — Peki! — Ne söyliyeceğimi, nasıl hareket edeceğimi merak ediyorsan yandaki odadan dinle... — Dinlerim! Kadri bey merdivenlerden çıkarken kendi kendine: «— Şu Vehbide ruhi esaletten eser yok... Âdi insanlar gibi hareket edi- yor. Kapılardan dinliyor... Kendisine aid olmıyan mektupları okumağı ta- bii görüyor... Filhakika ben bunları yapıyorum Amma... İpten kazıktan kurtulma bir herifim... O öyle mi ya!... Güya paşazade olacak... Kibar olacak! Hiç bir manevi terbiye vermemişler ona! Ve sonra, bu düşüncelerine de gül- | «— Öteki dalaverelere tenezzül et. | tikten sonra bu, solda sıfır kalıyor. şeş Cemil kendisini tedavi eden doktor | Kadri beyden son derece memnundu. Hekim onun yalnız yaralarını değil, neşesile, samimiyelile maneviyatını da yükseltiyordu. Evde de bütün rahatı İmei Mine deri ekime ie be Alman halkı arasında harb korkusu var (Baştarafı 1 inci sahifede) sözünü söylemiştir. Leh siyasetinde blöf yoktur. Berlin 22 (Fransızca İstanbul) — Danzig meselesinin Almanyanın iste- diği şekilde sulhen halledilebileceği- ne dalr Alman zimamdaları tara- fından gösterilen emniyete Alman halkı iştirak etmemektedir. Bir kaç gündenberi Berlinde endişe verici şa- yialar çoğalmaktadır. Alman halkı, ağustosun başlarında vaziyette beli- rTecek vahametten münhasıran bah- sediyor. Berlinde temmuz sonlarında hava hücumlarına karşi müdafaa talimle ri yapılacağının ilân edilmesi halkta- ki ilk endişelerin tezahürüne sebebi- yet vermiştir. Zira halk, 193$ senesi eylülünde, Südet buhranından biraz evvcl böyle hava talimleri : yapıldiğı- nı hatırlatmakta ve şimdiki vöziyette de bunun tekerrüründen korkmakta» dır. Ortada dolaşan ve tevsiki kabil ol mıyan rivayetlere göre, 6 ağustosta binlerce kamyon ve otomobile vazıyed edilecek ve bütün zabitlerin mezüni- yetleri kesilecektir. Berlin meydanma ve şimendifer İstasyonuna Mussolininin adını ver- mek süretile İtalyan Basvekiline gös- terilen müfrit hürmet ve Yukarı Atiğe'den Alman ekalliyetinin geri alınması, B. Hitlerin faşist ricalinin hayrıhahlığını aramakta mücbl: bebleri bulunduğu kanaatini Alman halkında uyandırıyor. Zannedildiğine göre bu sebebler, nazi ricalinin ma hali bir harp pahasına bile Olsa, Danzig meselesini behemehal hallet- mek hususundaki niyet ve azimlerin- den ileri geliyor. Alman bhükü- meti, dahil ve hariçte propagandasına devam ederek Lehistanla bir harbin mevzii kalacağına halkı inandırmağa uğraşmakta, Fransa ile İngilterenin maddeten Lehistanın yardımına koş- maları İmkânı bulunmadığı, Mosko- va müzakerelerinin uzaması, İngilte- re ve Rusyanın Japonya İle ihtilâfları Amerika efkârı umumiyesinin haleti ruhiyesi ve Almanyanın Lehistana karşı askeri üstünlüğü noktalarında wrür etmektedir. Frankfurter Zeltung gazetesi, dün- kü makalesinde bu mevzuu üzün üza- dıya tedkik ediyor, Lehistanın Almaâr- yaya karşı askeri malzeme ve hudud- larının uzunluğu dolayısile sevkül. ceyş bakımındân madunluğundan ve Almanyanın Lehistanın müttefikle. rile muvasalalarını kesebileceği im- kânlarından bahsediyor. Tekrar edilen bu deliller, dalma bedbinliğe meyleden Ajman .hajkı se arzusunu yerine getirmeğe. çaliğiyor- du; Vehbi ise misafirini katiyen rahat- sız etmiyor: — Kendi evinizde olduğunuzu far. zediniz... Ne arzu ederseniz emredin... Hiç çekinmeyin! diyordu. Böylelikle Cemilin bütün rahatı te- min edilmişti. Gece gündüz oğasında soba yanıyor; yatağının çarşafı sık sık değiştiriyordu. Ne isterse © pişiyordu. O gün doktor hastasının yanına gel- diği zaman ihtiyar sütnine; pence- renin önüne oturmuş, dikiş dikiyordu. Cemil, dalgın, yatıyordu. Kadri bey, neşeli neşeli: — Eh, atlattınız artık maşallah... - dedi. - Görüyorum ki rahatsımz... Şim- di de manen kendinizi yükseltmeğe çalışınız. Sonra ihtiyar kadına yaklaşarak: — Haydi nineciğim, sen biraz çık da, ben bastamla başbaşa kalıp konu- | sayım... Kadın çekilince, hekim, babacan bir eda İle: — Derdinin ne olduğunu biliyorum, Cemli bey! - dedi, Delikanlı muhatabina ses çıkartma. dan baktı. — Biliyorum... Biliyorum... Küçük hanımdan havadis bekliyorsun... — Ah... İmkânı var rm, doktor?.. Ne suretle? — Ne suretle olacak? Meselâ bi | | lam karakter beklenmez a.., üzerinde bü: tar, bir tesir yapmamış- Bir İngiliz mebusunun sorulan suale cevabı Londra 22 — İngliz amele mebusu B. Morrissonur. Almanyaya yapmış seyahat esnasında tanımış olan bir Alman, kendisine bir mektup Rönderterek Almanya ile Lehistan a sınlda bif harp çıktığı takdirde İngil- terenin vaziyeti ne olacağını sormuş. tur, B. Morrisson bu sunle mektupla şu cevabı vermiştir. — İngilterede herkes şu kanaate. dir ki Almanya, hattı hareketinde Tar ederse harbe sebebiyet vereeckt Harbi düşünmek istemiyoruz, Fi harbin önüne geçmek ümidi, Alm yanın kuvvete müstenid olan six ni değiştirmesindedir. Alman; yasetinde bu değişikliği bütün cihanla çarpışmağa mecb ia tır. Böyle bir ihtimalin feci betleri olacaktır. Fransız maha Paris 22 — İyi olan mahafil, Alm: kındaki beyanatına büyük bir miyet atfetmektedirler, Bu mahafil diyor ki: «Almariya, eski usüllerinden geçmiş değildir. Fakst Danzig lesi, Alman mutalebatının şimdiye ka- dar ortaya atmış olduğu mes büsbütün başkadır. Binnetice A yanın muslihane niyet ve tasavvurla- rına işaret eden yarı resmi Alman be- yanatı zihinleri teşviş etmekten ba bir işe yaramaz. Çünkü, Al her türlü fedakirliktan imtina et mektedir, Ayni mahafil. B. Beck ile Chamber- lainin müteaddid defalar hattı h ketlerini açık ah etmiş olduk hatırlatmakta ve dünkü Alman beya- natanin bu hattı hareketleri değiştir. mesinin pek ziya de oldu ya; ur k &ki- ne diyor? imat almakta anın Danzig hak» vaz ihtimal hari nu ilâve etmektedirler, İngiltere sulh yolile anlaşma olacağını ümid ediyor Londra 22 (A.A.) — Press Assoria- tion'a göre, siyasi mahfiller Almanya ile Polonya arasında sulh yoluyla bir anlaşma hasıl olacağını ümld etmek- tedirler, Çok uzun sürmeden bir tavastut teklifi yapılabileceği hakkında şayla- Yar dönmekte isede bunun İngiltere tarafındari yapılacağı hakkında bir sarahat yoktur ve resmi mahfillerde böyle bir tasavvur mevcut olduğu te yid edilmemektedir, Avam Kamarası tatile girmeden | önce, Chamberlain tarafından bütün meseleler hakkında şumullü beyanat» ta bulunulacaktır. — Kabil mi? — Neye olmasın?... Phaklka güç... Fâkat meramin elinden ne kurtulur? Büyük annesi istediği kadar onu gö- zetlesin; sıkıda tutsun; gene ondan bir kâğıd kaçırmanın yolunu bulabi. die, / Sorira samimi bir eda İle ilâve etti: — Biliyorum; hareketim çok fena... Mibrinur hanımefendi bana itimad gösteriyor, Kırk yıllık bir sile döstu imişim gibi eve girip çıkıyorum... Yap. tığım iş Adeta ihanettir... Fakat da- yanamadım, Sizi de seviyorum... Kü- İ çük hanım de öyle tatlı yalvarmasını biliyor ki... Bu sözleri dinliyen delikanlmın vü. cudü titremeğe başlamıştı. Hekim Ce- milin bu heyecanını farkederek; — Sakin ol, canım... Öyle coşma... Belki de getirdiğim kâğıd umduğun gibi çıkmaz... Lâf aramızda, Necile has nımın etrafını almışlar, herkes onun hissiyatını okörlelmeğe uğraşıyor... Mütemadiyen kendisine telkinlerde bulunuyorlar. Sözde sen ona lâyık de. gilmişsin... Daha bir sürü efsaneler, köhne fikirler... Amma, on yedi yi daki, tecrübesiz toy bir kızdan dı Nihayi çocuktur; bakarsın, kanmış, gitmiş olabilir... Fakat aksi de variddir: Bir de bakarsın her şeye rağmen sebat da o (Arkası var)