POLİTİKA . Ja Amerikada silâh ambargosu Dünyada yedi büyük devlet vardır. Bunlardan beşi yani İngiltere, Fran- sa, Almanya, İtalya ve Japonya iki zümreye ayrılıp biribirlerine karşı cephe almışlardır, Açıkta yalnız Sovyet Cümhuriyetleri Birliği ile Amerika Mütte- hid hükümetleri cümhuriyeti kalmıştır. İngiltere ve Fransa; Sovyetleri kendi cephelerine almak için dört ay- danberi müzakerede bulunuyorlar. İngiltere hükümeti parlâmento yaz tati- ine başlamazdan evvel Moskova müzakerelerinden bir netice almağa büyük e«hemmiyet veriyor. Amerikuya gelince umumi harbe iştirak ettiği halde sonunda dünyanın yeni nizam ve inlizamını teşkil etmekte sözü dinlenmediği gibi harbin he- kalmağı tasmim etmiştir. Bu kararı malüm bitaraflık kanunu ile tahakkuk ettirilmiştir. Bu kanuna göre bir harp vukuunda Amerika hükümeti ve müessesatı or- €r ve cenubi Amerika müstaki! devletleri hariç olarak dünyada hiç bir dev- lete silâh ve mühimmat vermekten menedilmiş bulunuyor. Lâkin Amerika Cümhhurreisi ile hükümeti; parasını peşin vermeğe ve kendi gemileri ile alıp götürmeğe hali ve vaziyeti müsaid olan debletlere ya- ni İngiltere ile Fransaya silâh ve mühimmat vermekte Amerikanın serbes olmasını harici siyaset noktasından lüzumlu görmektedir. Bunların kanas. fine göre İngiltere ile Fransa Amerikadan harp malzemesi alamayıp bir harpte mağlüp oldukları takdirde bütün Avrupaya hâkim olacak Almanya ve İtalyan karşısında Amerikan devletinin de emniyeti sarsılacaktır, Amerika Cümhurreisi bitaraflık kanununun tadilini mebusan meclisine teklif etmişti. Bu meclis teklifi reddettikten sonra bunu âyana arzetmişti, Ayanın harici işler encümeni de bunun müzakeresini 1940 senesine bırak- mıştı, B, Roosevelt âyandaki parti Iiderleri ile bir konferans akdetmiş ve ta- dil teklifinin heyeti umumiyede müzakeresini istemiştir, Lâkin liderler en- cümenin kararını musip görmüşlerdir. Şimdi Cümhurreisi efkârı umumi. yeyi tenvir ederek kendi davası tarafına celb için bir devir seyahati yapacak- tar. Müsaid intiba ahrsa parlâmentoyu bu sene içinde fevkalâde içtima AKŞAM Napoleon'un işkencesi İdam cezaları asılmağa veya kurşu- na dizilmeğe inhisar etmeden evvel mahkümlara işkence yapılırdı. Engi- zisyon işkenceleri bunların en mülki gidir: Gözleri millemek, bağrı deşip kalbi sökmek, tırnak çıkararak ve sal- re ve saire... Fakat bundan daha müthiş işken. celer vardı: Mahkümun başmı sıkı &- kı bağlayıp tam tepesine sıcak su dam- atmak, Ayni noktaya, ayni yükseklik. ten damlıyan su tanesinin verdiği izti- rap kadar feci hiç bir ıztırap yoktur diyorlar, Bu işkence Çin işkencesidir, 19 uncu asırda Napolide mahküm- Jar kızgın demir koltuğa oturtulurdu, İstibdad devirlerinde mahkümlar bir çuvala sokulup suya daldırılır, çıkarı. hır, daldırıp çıkarılarak boğulurdu di- yenler de var. Napolöon da mahkümlara işkence yapmıştır. Şöyle ki: 1804 de Bolunyada İngilizlere ca- susluh etmek cürmile bir balıkçı ya- kaladılar, Napolöon, casusu sorguya çekecek olana bir mektup göndererek dedi ki: «Eğer doğruyu itiraf ederse hayatı. nı bağışlıyacağımı söyleyiniz, eğer te- reddüd eder, birşey söylemek istemez» se, başparmağını tüfek horozuma 8 kıştarınız». Karınları doymıyan sanatkârlar Ressam memnun değil, şair mem. mun değil, muharrir memnun değil; Yakat bu arada bilhassa ressamlar çok şikâyetçi: Boya ile karın doymaz! di- yorlar, “© Bu bizim zamanımıza hasbir Şşi- kâyet değildir, boya hiç bir zaman res- samın karını doyuramadı. Birkaç mis ,#al kaydediyoruz; © 1890 dr ölen Van Gogh arkasında borç bıraktı. Gangin'in birkaç şişe biraya sattığı eserlere birkaç sene son- ra dört yüz bin frank kıymet biçildi. Whistler, ölümünden birkaç sene son- ra binlerce altına satılan resimlerini emniyet sandığına birkaç kuruşa mü» kabil terhin etti, Millet «Angels» tablosunu iki bin İranga sattı. Bu tabloyu bir Fransız AAmerikaltlardan 750 bin franga satın aldı. Güzel sanatlar direktörlü. ğü ressama yüz frank tahsisat bağla- dığı zaman Millet iki gün iki gece ağ- zına bir lokma ekmek koymamışta. Isa peygamberin haçı Devir devir, İsa peygamberin geril- liği haçın hangi nevi tahtadan, yapıl- ,ağını araştıranlar olur. 1487 de bir meraklı, İsanın çarmıha "gerildiği yerde incelemeler yaptı ve şu neticeye vardı: «Kimine göre hurma, kimine göre zeytin ağacıdır.» Pise, Roma ve Pariste Nofre - "Dame kiliselerinde İsa peygamberin gerildiği çarmıha ait olduğu iddia edi- Ten tahta parçaları var. Bu parçalar Bazssannas saAAaBANEESEEASASESALAEAN AAA 1006010100000 01180180008008080808888E88, pa Sömikok gelmiyor Sömikok kömürünün Zonguldak van 1725 kuruştan 15 liraya in. dirilmesine karar verildiğini yazmış- tık. Bu mevsimde Anadoludan yapı lan talepler üzerine sömikok, İstan- bula sevkedilmiyor. İstanbul şehri kömür ihtiyacını geçen seneki stok- tan ve biraz da ecnebi kömürile t6- min etmektedir. o Sömikok ancak eylülden itibaren İstanbula gönderi- | ktir, O zamana kâdar kömürün İstanbula kadar nakliye masrafı he- | sab edilerek İstanbul satış flati tes- bit edilecektir. — Eğer yeryüzünde İsanın çarmı- hana ait olduğu iddia edilen tahtaları yanyana koyarsak, büyük bir gemi yaparız! Birçok tarihçilere göre çarmık: çi- nar ağacındandır; halk ise çarmılun cevizden yapıldığını söylerler. Ölümünden 20 asır sonra çarmıkın hangi nevi tahtadan olduğu anlaşıla- madığına göre, bundan sonar da an- laşılacağı yoktur, aaaanaana Ecnebi dil öğreten plâklar Bir müessese gümrüklere müracaat ederek 720 parça ilmi plâk getirtti ğini ve bunlar hakkında ucuz güm- rük tarifesi tatbikini istemiştir. Güm- rük idaresinin müracaatı üzerine Üniversite doçentlerinden B. Cevad ve B. Fuad bu plâkları tedkik etmiş- tir. Bunların ecnebi dil tedrisine aid olduğunu, ancak usul bakımından tavsiyeye şayan plâklar olmadıkları» ni bir raporla bildirdiklerinden bu plâklar hakkında tensilâtı tarife #atbik edilmiyecektir. Askerliğin Amerikanca tarifi Eski Türk dostu general Mekkoy diyorki: “Tecavüz harbi bir nevi cinayettir. Vazifemiz bu gibi cinayetlerin önünü almaktır ,, | Yazan: AHMED EMİN YALMAN| Kürsüye çıkan adam harp aleyhin- de şiddetli sözler söylüyordu, diyor. du ki: — Harbin asil ve necip duyguları ayaklandırdığını,, kahramanlık da marlarını kabarttığını söylüyorlar. İnanmayınız. Her insana düşen vazi- fe, insanlığı böyle yıkıcı belâ ve felâ- ketlerden kurtarmak yolunda olmalı- dır» Amerika - Kanada konferansında Şimal? Amerikanın müdafaasına ait raeseleler müzakereye konulduğu si- rada sivil giyinmiş bir adam kürsüye çıkmış ve harp aleyhinde şiddetli bir Hsanla atıp tulmağa başlamıştı. Ya- nımdakilere sordum; — Bu ateşli harp düşmanı kim? Cevap verdiler: — General Mekkoy, Amerika ordu- sunun seçme bir erkânıharp zabiti... Ağzım açık akidı. Toplantının 50- nunda generalin yanma yaklaştım. Kendimi tanıttım ve dedim ki; — Bilir misiniz ki dünyanın birçok memleketlerinde böyle sözler söyledi. ğinizden dolayı sizi antimilitarist diye kurşuna dizerler. — Komşularına saldırmak maksa- dile tecavüz ordusu besliyen memle- ketlerde ever, fakat ordularını ancak müdafaa vazifeleri için bazırlıyan memleketlerde hayır... Böyle bir mem- leketin bir askeri sıfatile benim vazi- fem memleketin emniyetini ve varlı. ğını korumaklaır. Yani harice karşı vazife gören bir emniyet ve zabıta memurüyum., Zabita memuru, cani- lerle ve cinayetle uğraşır, fakat cina- yeti hoş görmez. Bunu hoş göstermek ve asil ve necip bir tarafi olduğunu söylemek, tecavüzü ve haydudluğu gaye bilen memleketlere düşer. Ame- rikanın harici emniyeti ve varlığı teh- did edilince bizim için mukaddes bir vazife başlar. Ebedi olan milletin men- aati için kendi muvakkat ve fani varlığımızı seve seve feda eder, hay- dutluk maksadile bizi tehdid eden bu cani grupuna karşı çarpışırız. Tıpkı bır zabıta memurunun kanuna isyan eden ve halkın emniyetini bozan ca- nilere karşı vazife gördüğü gibi... Yanımızda duran ve bizi dinliyen diğer bir zat, kendi kendini tanıttı: — General Orayen... Sonra söze karıştı: — Evet, arkadaşım çok doğru söy- lüyor ve Amerika zabitleri arasındaki umumi kanaati pek iyi ifade ediyor. Tecavüz harbi bir cinayettir; fakat tecavüz harbi yapan tarafın cinaye- tldir. Kendi memleketinin varlığını ve emniyetini tecavüze karşı koruyan taraf, cinayete İştirak etmiş olmaz, cani tarafa karşı ancak zabıta merau- runun vazifesini yapar, Şunu da ha- tırda tutmak lâzımdır ki zabıta me- murunün vazifesi, yapıları bir cina- yet karşısında harekete göçmek de- ğildir, cinayetin iptida önünü almak. tır. İşte tecavüz fikirleri beslemiyen barışçı memdeketlerin ordularına dü. şen asıl vazife de budur. Milletlerara- sı münasebetlerde kanunun ve niza- mun otoritesini o şekilde korumalıyız ki tecavüz emelleri besliyenler, harp denilen cinayeti kârlı saymnasınlar ve göze alamasınlar. Tıpkı bir milletin, dahili nizam ve emniyeti için fiilen kuvvetini değil, ancak icabında kuv- vete dayanan otorite ve itibarını kul- landığı gibi... — İyi amma tecavüz fikri besliyen memleketler de diyorlar ki: «Sizde rar, bizde yok. Ya gönül hoşluğile ve- rin veya cebren alırız...» Yarımızda duran bir Kanadalı ta- rih profesörü bu söze cevap verdi; — Harpten evvel Almanya ve İtal ya, sanat ve ticaret yolile didinen memleketler arasında idi, Bu sıralar- da Almanya ve İtalya servet ve refah seviyesi bakımından, bugün varlıklı denilen memleketlerden hiç geri kal mıyorlardı. Devamlı bir ümrana doğ- ru şahsi şan ve nüfuz, tahakküm ve mi- litarizm mesleğine girdikten #onra mabrumiyetten mahrumiyete sürük» leniyorlar ve sulh zamanında millet» lerine harp mahrumiyetleri geçirte rek bugünkü ve yarınki çalışma ve- rimlerini kırıyorlar. Bu iki memlekete ne verilse karınları doymaz, «daha, daha; diye sun! bir iştiha uyandırır, İki Amerika generaline dönerek de- dim ki; — Orduların vazifesini harbin önü- ne geçmek diye kabul ediyorsunuz da neden Amerikan milleti harbin önü- ne geçmek için doğrudan doğruya va- zife ve mesuliyet kabul etmeğe karar veremiyor. Biz büyük bir azim ve ce- $aretle sulh cephesinde vazife aldık. Kendimizi korumak için değil, emni- yetsiz bir dünyada tam verimle çalış- mak ve inkişaf etmek imkânı olma- dığını, harbin ve emniyetsizliğin önü- ne geçmek lâzımgeldiğini takdir etti- ğimiz için... İşte bu insanca görüşle dünyanın emniyeti adına bir takım mesuliyetler kabul etmiş bulunuyo- ruz. Amerikadabu yolu tutacak olursa, buradaki inziva taraftarları. nın dediği gibi, memleket harbe ve sergüzeşte sürüklenmez, aksine ola- rak her milletin başında asılı bir kı» Uç gibi duran harp tehlikesinin ve yarına ait emniyetsizliğin tamamile önüne geçilmiş olur. Parti endişelerini böyle bir insan- lık meselesine karıştırarak ortalığı si- se boğmak ve tecavüz emelleri besli- yenlerin ekmeğine yağ sürmek yanlış bir şey değil mi? - Her memleket gibi bizim umumi! hayatımızda da bir vazile taksimi var. Bu noktaları takdir ederek kararlar vermek ve gidilecek istikameti idare etmek politikacılara ve diplomatlara bırakılmıştır. Zabıta memuru sıfatile bizim vazifemiz, ancak harici tecavü- zü kuvvet yolile karşılamak veya bu kuvvetin varlığını ihsas ederek diplo- matlara yardımcı olmaktır. General Mekkoy, bu sözlerden son. ra bana dönerek dedi ki: — Şimdi ben sualime geçeyim: Tür- kiye ne haldedir? İnkişafı sarsıntısız bir surette devam ediyor mu? Mem. leketinize dair çıkan kitapları merak. la okuyorum; fakat kulaktan da ma. lümat almağa ihtiyacım var. Ben ye- ni Türkiyenin doğduğunu görmüş bir adamım. — Nasıl, nerede? — General Harbord'un reisliği al tanda Yakın Şarka gönderilen Ameri- kan heyetinin erkânıharp reisi idim. Türk istiklâl hareketinin ilk devre. sinde Mustafa Kemal Atatürkle Si vasta karşılaştık. Dünyalar dolusu müşkilâta karşı milletinin beka ve is- tiklâl azmini nefsinde temsil eden bu büyük Larihi şahsiyet, hepimize saygı ve itimad telkin etti. Bize verilen va- zife hakkında raporumuzu hemen oracıkta yazarak geri dönebilirdik. Ancak bitaraf görünmek endişesile seyahatimize Rus hududuna ve hu- dudun diğer tarafındaki sahaya ka- dar devam ettik. Başımıza türlü tür- lü vakalar geldi. Profesör Hüseyin bizimle beraberdi. Kendisini çok se- verim, ve hayatta peyda ettiğim en iyi dostlarımdan biri sayarım. Dostu- mun yeni soyadı neydi? — Bektaş, şimdi Robert Kollej'in ikinci direktörüdür, Eşi, bayan Mibri Bektaş, Malatya mebusudur. Amerikan generali İle İstiklâl mü- cadelemizin ilk günlerine ait hatıra- lardan başlıyarak memleketin geçir- diği inkılâp hakkmda Saatlerce ko- nuştuk. Yemekte ayni masaya otu- rarak söze devam ettim. Soframızda- kiler merakla dinlediler, Şunu gördüm ki her fikir adami, Türkiyenin hayret verici inkılâplar geçirdiğini ve barış ve insanlık hesa- bına büyük hizmetlerde bulunduğu» nu takdir ediyor; fakat bunun nasil yapıldığını ve tamamı tamamma ne gibi neticelere vardığımızı kestirem * yor. Rejimimiz de, en iyi dostların” tarafından bile, diktatörlük diye tas nife uğruyor, Bu yanlış fikri düzelt- mek için elden geleni yapmak, her va» kit esaslı vazifelerimizden biri olma- lıdır. Çünkü yaptıklarımızı anlatma- nın faydası yalnız kendimizi iyi ta- nıtınaktan ibaret değildir; dünyadaki tabii cereyanlara karşı giderek elde ettiğimiz neticelerde, insunlık hesabı. na da nikbinlik ve ümid uyandıracak bir tecrübe mahiyeti vardır. Aklın hâ- kimiyeti hesabına elde ettiğimiz bir takım neticeler pek çok milletlere ay- ni sahalarda örnek olmağa lâyıktır, Ahmed Emin Yalman GÜNÜN ANSİKLOPEDİSİ İsveç usulü jimnastiğin mucidi ŞAİR LING İsveç şairi Henrik Ling'in ölü- münün yüzüncü yıl- dönümü anıldı, Dün- yanım her tarafın- dan gelen 8,390 deli- den spor tezabürün- de bulunmuşlardır. * Şair doktor Ling, Smaland'da, Ljun- ga'da 1716 senesinde doğmuştur. 1004-1813 senesinde Lund üni- versitesinde meç mualimliği yapmış, sonra Kariberg askeri mektebinde de ayni vazi- feyi görmeğe başlamıştır. Bu mektepte 1613 denberi zaten fimnaştik hocalığı edi- yordu. 1814de Stokholmda bir iimnastik Beygir Ayşeyi tekmeledi Kıziltoprakta arabacılık yapan Mustafanın karısı Ayşe dün araba beygirlerini sulamak üzere çeşmeye götürürken yolda. beygirlerden biri ürkmüş ve arkasından giden Ayşeye tekme vurarak bacaklarından ve vü- cudunun muhtelif yerlerinden yara- lamıştır. Yaralı Ayşe ifade veremiye; müessesesi açtı ve bunu 1836 ya kadar idare | — m —ş—ş—ğ—ş— ob etki. İşte mekanik, fizyoloji ve hulzıssıhhaş esaslarına müstenid mantıki ve terbiyevi Şnnasiik usulünü bunun üzerine kurdu, Bu jimnastiğin nazariyelerini de 1840 da ölümünden sonra neşredilen eJimnastiğin Umumi Esasları. isimli eserinde anlattı. Eski tarz Jimnastiklerin bazi adalele- Ki - vöcudün diğer aksamı zararına - fazla şişirmesine mukabil, İsveç usulü, vü cude tenasüp vermekte, dahili ve hariçi mmüvazeneyi gösetmektedir. o Cambazlığa benziyen diğer usuller umumiyetle mek» tepelerden ve mekteplerimizden terk edii- miş, yerlerine doktor Ling'in tarsı konul- muştur. Ling ayni zamanda kıymetli bir mu- Alman romantizminden mülhem olarak, 1904 de Dantmarka llsanile oKikangı Astimli bir komedi yazdı. Sonm kalemini müli mevsulara hasrelli: Dramlar, man- zum eserler yarattı. Bu eserlerin münhü- Siran şairane olan kısımları daha Ziyade muvaffak olmuştur. 1635 de İsveç akade- misine âza seçilmiştir. 1839 da Stokholmda vefat etti. İngiltere ile ticaretimiz artıyor İngiliz takası dün gene yükselmiş tir. Evvelce yüzde 72, 75 kuruş olan İngiliz takası, dün, yüzde 80 i bul nuştur. Gerek bu primlerin yardımı ile ger son günlerde inkişaf eden İngiliz - Türk dostluğu sayesinde bü memleket ile olan ticaretimizin arta. tahmin orlih