POLİTİKA Ingiliz - Fransız birliği İngiliz - Fransız askeri ittifakı gittikçe kuvvetlenmektedir. İngiltere Harbiye Nazırı Hoare Belisha'nın Parisi ziyaret etmesi, iki memleket arasın- da birlik lehinde yeni tezahürlere vesile olmuştur. Bu nazır, Söylediği ni tukta, şimdi ayn bir İngiliz siyaseti ve ayrı bir Kransız siyaseti olmayıp, yal- nız müttehid ve müşterek bir İngiliz - Fransız siyaseti olduğunu kaydederek iki arada siyasi cihetten artik hiçbir ayrılık, gayrılık kalmadığını anlatmış- tar. Buna karşı Fransız Hariciye Nazırı B, Bonnet de - dominyonn ve müs temlekelerile birlikte - İngiltere ile Fransanın gerek erazi, gerek nüfus cihe- tinden, dünyanm en büyük imparatorlukları olduklarını ve Avrupada bir bü- yük devletin, yahut grupun hâkim olmasına asla riza gösteremiyeceklerini söylemiştir. Ayni zamanda Fransa Maarif Nazırı Londrayı ziyaret etmektedir. Söyle- minat verilmesi meselesinde Fransa müdahale ederek, İngiltereyi rarı etmiş- tir. Şu kadar var ki, İngiltere, Hollanda ve İsviçreye de teminat verilmesini şart koşmuştur. Lehistan, Danzig'deki tahkimat meselesine karşı alacağı vaziyeti tayin için İngiltere ile Fransa arasında cereyan etmekte olan müzakerelerin neti- cesini bekliyor. İngiltere ile Fransa, her işte beraber yürüyorlar demektir. AKŞAM EDUssuud efendi «Ebussuud efendinin kabri Kaba- taştadır, kaldırılıyor» diye yazıldı, Fa» kat bu yanlıştır. : Ebüssuud efendi Osmanlı saltana- tının en ihtişamlı devrinde otuz yıla © yakın şeyhislâmlıkta bulunmuş, za- manının en büyük âlimlerinden biri- dir. 1490 da İstanbul civarında Mü- derris ökyünde doğdu. Babası Şeyh Muhiddin Mustafa, İmadiyeli olduğu ? için ona da İmadi diyenler vardır Ebussuud efendi babasından, zama- Dinin âlimlerinden ve bilhassa büyük islâm âlimi şehislâm İbni Kemal'den okuduktan sonra müderris olmuş, Bursa ve İstanbul kadılığına, Rum- eli kazaskerliğine ve 1545 de şeyhis- lAmlığa getirilmiştir. , Kanuni Süleyman zamanında yir- ami iki, ve ikinci Selim zamanında da altı sene bu vazifeyi yaptı. 1574 de 84 yaşında vefat etti. Eyüp civarında yaptırdığı mektebin yanına gömül- Ebüssuud efendi dü. Osmanlı şeyhislâmları içinde en - mühimmi, en muvaffakiyetlisi ve en | sainamesi ve İslim ansiklopedisi şöhretlisi odur. «Mehmed; olarak yazmışlardır. * Kur'anın meziyetlerini anlatan Fetvalarına yalnız «Ebüssuud» im- İrşadül'aklüsselim isimli bir tefsiri ile fetvaları meşhurdur, Ahlâk ve fazi- leti darbımesel olacak derceode idi. Öldüğü zaman Mekke ve Medinede de ayrıca cenaze namazını kı Kbüssuud efendinin Üsküpte bir camii, İstanbulda bir hamamı var- dır. Babiâlide Meserret kıruathanesi- nin bulunduğu köşeden dönen cadde de onun ismini taşır. Küçük adının «Ahmede mi, <Meh- med» mi olduğunda ihtilâf vardır. Kamusül'Âlâm ile Dairetül'maarif bu zatın küçük adını «Ahmed» diye kay- zasını atmıştır. Arabça şiirlerine pek kıymet verilir. Türkçe şiirleri de düz. gün ve kuvvetlidir, Ebussuud efendi Aâlimliğe misal olarak zikredilir. amaa amaaa aa Kızıltoprakta bir eve yıldı- rım düştü Dün sabah Kızıltoprak ve civarma oldukça şiddetli yağmur yağmış, bu sırada İnekçi Mustafanın evine bir yıldırım düşerek ahırın duvar ve ça- tılarını tahrib etmiş, aynı zamanda Iki ineğe çarpmıştır. İneklerin ölece- ğini anlıyan Mustafa derhal kesmek dediyorsa da (Sicilli Osmani), İlmiye İ suretile zararı kismen önlemiştir. İzmir (Akşam) — İzmir Kültür lisesinden bu yıl 70 talebe mezun olmuş. tur. Bunlardan 54 t edebiyat, 16 sı fen şubesindendir. Kültür lisesi İzmirde iki sene evvel kurulmuş, ilk sene 222 talebeye sahip olmuştu. Müracaat çoklu. ğu karşısmda geçen sene Buca nahiyesinde muazzam bir binaya nakletmiş, talebe kadrosu 300 e çıkmıştır. Şimdi bu bina da kâfi gelmediğinden Bucada 90 odalı, İtalyan mektebi binası kiralanmıştır. Bugün 250 leyli, 200 nihar! te- lebesile mühim bir kültür müessesemiz halini almıştır. Lisenin müessisi tarih Öğretmeni B, Haydar Candanlardır. Yukarıdaki resimde bu yıl Kültür üsesi edebiyat şubesinden mezun olan 54 talebe a Ingiltere ve ingilizler: 7 OXFORD Ozxford'a B. Russell'in evine misafir öldüm. Riyaziyeci, âlim ve en eski bir aristokrat sileden... Bütün bu sıfatlar Oxford'a çok yaraşır, fakat ben onu Oxford'a pek yakıştıramadım. O Ox- #ord'dan çabuk ayrıldı Cambridge'e hoca oldu. Neden Oxford'a yaraştır. madığımı anlatabilmek için Oxford'un yani o eski İngiliz üniversite muhi- tinin ve şehrinin bende yaptığı tesiri izah etmek lâzım. Ancak ondan sonra Russeli'i -gene kendi anlayışıma göre. tarif edebileceğim. Oxford'u yirmi beş sene fasıla ile siyaret ettim. Dıştan görünüşü hiç de- ğişmemişti ve İngiltere yerinde kal. dıkça harici manzarası değişmiyeceği- ne kanaatim var. İçindekilere gelince o bambaşka bir meseledir. Şehre ayak basar basmaz muhay- yelem bana oyun olsun diye bir hok- kabaz gibi orta devrin en mamur bir fikir merkezini el çabukluğu ile can- landırdı zannettim. Garip olarak bu eskilik hissini son ziyaretimde daha şiddetle sezdim. Çay içtiğim otel, ka- pıdan girer girmez, oyma tahtalı dö- şemeleri, çifte merdivenleri, çarpık döşeme tahtaları, içinde kocaman kütükler yanan eski zaman ocaklari- le eski bir rüya gibi geldi. İçindekile- rin, hattâ başbaşa çay içen âhir za. man kılıklı gençlerin bile yavaş sesle konuşmalarında, yürüyenlerin âdeta ayaklarının uclarına basar gibi sessiz hareketlerinde, geniş koltuklarında cigara dumanlarını dâlgin dalgın sey» redenlerde hep eski zaman tavrı ve havası hâkimdi, Sokakta siyah cübbeli, dört köşe si- yah şapkasının püskülü yanında sallana sallana, acele acele gelip giden yayalar, bisiklet üstünde dolaşan her çeşld adam görünüyor. Otomobil bu- gün çoğalmış olmasına rağmen bisik- let ananesi eskisi kadar kuvvetlidir. Şehrin etrafı yeşillik, ağaçlık, göze hoş görünen sırtlar, küçüklü büyüklü ırmaklar ve dereler ile dolu. Her adım başında irili ufaklı orta devirden kal. ma abideler ve kuleler görünüyor, fa- kat bir tane fabrika bacası yahud bi- nası mevcud değil. Kütüphane, müze, matbaa, kilise, kollej binası... Hepsi- nin mimaci ve fikir bakımından me- deni dünyada meşhur olmuş isimle- ri var, hepsinin altında kendi devri. nin en büyük mimar yahud sanatkârı- nın imzası, Dışardan bakarsanız asır. lar ve devirler biribirinin omuzuna dayanmış, elele vermiş gibi, biribirine kaynaşmış gibi; zaman o yerde devir devir biribirinden ayrılan adacıkla- ra değil, fasılasız akan bir suya ben- ziyor. Fakat dikkat ederseniz dini hat- tâ siyasi inkılâpların yıkan ve yapan ayak izlerini görürsünüz. Eski, yeni ve daha birçok isimler altında şehri büyük büyük kollej bi- naları kaplıyor. Hepsinin ayrı kilisesi, hattâ katedrali, birden üçe kadar ta- rihi taş avluları, geniş parkları, asır. ların yetiştirdiği gölgeli çınarları, binbir çiçek açan lâtif renkli ağaçları var. Bazı duvarlar İngilterede çok gö- rülen sarmaşıkla hattâ bize pek aşina gelen mor salkımla kaplı, İngilizle temas belki en çok sofrada olduğu için yemekhaneleri unutamı- yorum. Hepsinin nihayetinde (master) - ler (1) ve (fellow) lar (2) için yemekha- neye nazır bir var. Duvar- ları Oxford'un yetiştirdiği meşhur si- yasi, şair ve âlim portrelerile dolu. Her yerde İngiliz anane, zevk ve harsı- nın çok İnce bir süzgeçten geçmiş ta- rafı ile karşı karşıyasınız. Her kolleji gösterirken size oranın yetiştirdiği bü- yük simaların geçmiş günlerdeki hu- Susi taraflarından bahsediyorlar «spor, klâsik, flim, tarih ve sair şubelerde medeni dünyaya mal olmuş örnekleri- ni hiç unutmuyorlar, Fakat yetiştir. dikleri insan metamın başka başka marifetleri olduğu kanaatini veren bu kollejlerin hepsi mezunlarına müş- terek bir damga bastıklarını iddia ederler: Gentleman, Bu kelime ka. dar İngülz Hisanında çok mina ifade eden, tefsir edileni azdır. Asil; iyi ter. biye görmüş; tavır ve hareketi muay- yen düsturlara bağlı ve saire, Bunun tarifini birçok İngiliz dosta sordum. Bir tanesi -Oxfordlu idi. «Çölde tek başına yemek yerken bile akşamları Yazan: HALİDE EDİB frak giyen, elini yıkayıp saçını tari- yan» dedi, Bu tabii en zahiri ve ehem- miyetsiz olan tarafı idi, Çünkü Ox forduyu akşamları frak giymese bile İngiltereyi ve ingilizceyi biliyor. saniz kolaylıkla tanırsınız. Çünkü şi- veleri bile başkadır, samitleri çok açık telâffuz ederler, theatre ağızlarında theâtaa olur, Ve bana geliyor ki eski Yunan klâsiklerini kendine mal et- miş, Lâtinceden sık misal getiren, hars ve flkriyata falde tarafından ziyade ferdin tekâmülü bakımından ehemmi- yet veren en kuvvetli merkezlerden bi- ri Oxford'dur, Hülâsa her zaman do- ğumdan dolayı olmasa, bile fikir, ilim, tavru hareket bâkımından Oxford kendinin ayrı ve imtiyazlı bir sınıf olduğuna inanırdı. Mubafazakârdır, fakat içinde türlü türlü cereyanlar çıkmasına mâni olamamıştır. Bugün en çok tanınan dini hareketin ismi- Oxford'dur. Ciddi olduğu kadar gü- lünç tarafları da olan bu harekete mensup olanlar kendi başına bir âlem teşkil eder. Fakat garabetleri yanında çok esaslı tarafları da vardır. Müze, kütüphane neşriyatı ve bilhassa kalü- belâdenberi çalışarak ortaya attığı mu- azzam İngiliz lügeta İngiliz lisanının en muhkem kalelerinden biridir. Ox- ford üniversite matbaasında kitap bastırabilmek yalnız bir ecnebi için değil bir İngiliz muharrir ve müte- fekkiri için de hayli mühim bir mu- vaffakıyet ve şöhret addedilebilir. 1926 dan sonra İngilterede geçirdi- ğim senelerde Oxford ve Oxlord'lulara karşı itiraz vardı, onları tenkid âdeta moda olmuştu. Kısmen iktisadi idi, çünkü Oxford'dan çıkan, küçük iş beğenmiyor ve işsiz kalıyordu. Kıs- men de bir kısım edebiyatta gentleman mefhumuna karşı İsyan azıcık âdet ol. masından ileri geliyordu. Bu, belki amele partisinin ve sola doğru cereyan» ların kuvvetindendi. Belki de Lawren- ©e'in romanlarının biraz tesiri olmuş- tu. Fakat ne bu moda devam edebildi, ne de ekseriyet itibarile İngiliz halkı. nin gentleman'ın ifade ettiği örneğe karşı zaafı zall oldu. Bu senelerde, kâyık yarışlarında mütemadiyen Cambridge'in kâzan- ması da Oxford'un azıcık eski (dina- mik) kudretini kaybettiği kanaatini veriyordu. Şimdi kayık yarışlarını hangi üniversite kazanıyor bilmiyo. rum, fakat her halde Oxford aleyhine Oxford'un en kısa şekilde tarihi şu- dur: Şehir olarak bir zamanlar Londra kadar imtiyazı vardı, bir hayli meş- hur parlâmentolar orada toplandı, dahili mücadelelerde, dini teceddüd hareketlerinde mühim vakalara şahid oldu. Üniversite olarak dünyanın en e kilerinden biridir. Herhalde Paris üni- versitesinin tesirile tecessüs eden ilk merkezdir, Gene bir İngiliz bana Ox- ford'un Paris üniversitesinden eski za- manlarda bile çok mühim olduğunu söyledi. Sebebini sordum. «Çünkü Pa- ris üniversitesine kral ve şehir karı- şırdı, bizimki kendi başına tekemmül etmiş, hürriyetini muhafaza etmiş bir fikir merkeziydi» dedi. Herhalde Ox- ford istiklâli İle çok iftihar eder, Orada en çok meşhur olan kolejler (kollej üniversite ve fakülte yerine kullanılıyor) arasında Ballol (3) son senelerde, başında bulunan adamın şahsiyet ve kabiliyetinden dolayı ken- dinden çok bahsettirmiştir, Oxford'dan bana en çok şikâyet eden İngiliz kadınları oldu, hattâ ora- daki kadın kollejlerinden çıkanlar da dahil olmak şartile, Fikir hürriyetinin bir kalesi olduğu iddia edilen bu yör müsavatı ve bilhassa fikir sahasında kadın ile :k arasındakini hiç kabul etmek tir, Fakat talihin bir cilvesi olarak oluz sene evvel Oxford'da misafir olduğum ev, sahipleri ve xaisâ- firleri süfrajet hareketinin en Azil mürevviçlerindendi. Orada bir öğle yemeğinde verdiğim konferansta tanı- dığım kadınların sorduğu sunlleri, mütalâalarını hiç unutmadım. Oxfon Ga girdiğim güne aid çok garip bir hâs tıra muhafaza ediyorum. Madam Russell (4) beni tek atlı iki tekerlekli arabasile gelmiş istasyondan almıştı. Eve gitmeden profesör Margolyot'un evine gittik. Orada kadın cemiyetinin idare heyeti içtima edecekti ve ma- dam Russell orada azaydı. Beni profe. sörün odasına bıraktı. Oxford'un arap» çada en meşhur mütehassısı olan bu yaşlıca müsteşrik benimle anlıyama- dığım bir lisan konuşmağa başladı. «Lütfen ingilizce söyleyin, anlamı. yorumu dedim. Gitti, Elinde bir paket türkçe (Sa- bah) gazetesile geldi. «Söylemek istediğim lisan bu idi» dedi. Meğer profesör türkçeyi yalnız oku- yarak öğrenmiş ve hiç işitmemişmiş. Oxford'un içindeki vahdet ve baş- kalıklarım; bazı İngiliz üniversite muhitlerinin Oxford'la müşterek ve ayrı taraflarını; İngiliz mektep Siste- minin hiç biribirine benzemiyen res- mi ve hususi cihetlerini gördükten, ve bu müşâhedeleri hemen her sınıf ve itikadda İngilizle uzun uzadıya mü- nakaşadan sonra vardığım netice şun- lardır; esseselerinin sınıf farkları bilhassa mazide aristokrasinin mevki, kudret ve İngiliz hayatında oynadığı rolden aşağıdan yukarıya doğru hepsi za- manla şu ve yahud bu ihtiyac ve te- mayülü gözeterek tekemmül etmiştir denilebilir, 2 — İmtiyazlı sınıfların vaktile kendine mal ettiği Oxford ve emsali meşhur mekteplerin, talebenin bil hassa gentleman (5) tarafında isra- rına karşı zaman zaman ve yer yer yapılan itiraz İngilterede içtimai tes. viyenin başlamış ve yürümekte oldu- ğunu gösterir. 3 — Tahslideki vahdetsizliğe rağmen İngiliz -millet olarak- en çok milli hu- susiyetlerinde birlik ve insicam gös- terir. Bu, İngilzin -bilerek yahud bil- miyerek. tavır ve hareket, içtimai mü- nasebet, ahlâk ölçüsü bakımından milleti birleştiren esaslı bağları ve bu bağların idamesini keşfettiğini isbat eder, 4 — Bu sistemin yahud sistemsizli. gin iyi ve kötü taraflarını mukayese et meği İngilize bırakmalı, çünkü tama- men onlara mahsus bir şeydir. Fakat dışardan tedkik edenin gördüğü man- zara İngilizin çok mürekkep bir mil let olmasıdır. İngilize göre medeniyet terkiptir. (o İngilize göre bir mi letin heyeti umumiyesinin içindeki vahdet, yalnız muhtelif kuvvet, isti. dat ve düşünceler arasında insicam teminile kabildir. Tenevvü içinde vah. det temin eden, müşterek çalışmak ve yaşamak yolunu gösteren sistem İn- Eilize göre en uygun ve en yüksek bir sistemdir. Çünkü o medeniyeti ter. kipte buluyor; birörneklik, ergeç bir milleti iptidailiğe götüreceğine, ve ip- tidai ve basitlerin mürekkeplere mağ- lâp olacağına inanıyor. İngiliz bu noktai nazarının İsabetini isbat için saatlerce konuşur ve misallerini ek- kilerini, yaşamak kabiliyetlerini uzun uzadıya anlatır. Bana geliyor ki İn. gilizin (totaliter) rejimlere karşı “bunlar ister sağh, ister sola doğru olsun- âdeta mistik haline gelen İsya- nının felsefesi sırf o rejimlerin insa- niyeti basite doğru götürmesinden, bire örneklik tevlid etmesinden ileri geli yor. (1) Hocalar, 4 (3) Buradaki mânası: Bir“İngiliz ü sitesinde bir tedkik yahud pre edis aksa ia vakfedilen bir bahsi- ani an, Tan ve tahsisatın mahsuş basi imtiyazları vardır. Çe (8) Lindsay, (4) B, Russeli'in birinci karım, (5) Bu kelimeyi biz «efendiden adamsın ifade etiği zihniyetle anlıyabiliriz.