Vapurda biri boynuma sarıldı. Bak- tım. Bizim Necdet... — Yahu seni görmiyeli ne kadar zaman oldu?... diyerek koluma gir. d, yukarıya, güverteye çıktık. Boş bir yer bulup oturduk, Necdete sor- dum: — Nereye böyle?.. Güldü: — Azizim, dedi, bedavadan keyif çatmağa gidiyorum. Bizim destlar- dan biri sayfiyeye taşındı. Güzel bir köşk tutmuş. Kim biliyor musun? Bizim Hamdi... Ona gidiyorum. Hani karikatürlerde seyrettiğimiz yaz mi- safirleri yok mu? Gözünün önüne getir bir kere... Misafir ev sahibinin sayfiyedeki köşküne yan gelmiş. Gölgeli iki ağacın arasındaki salın. cağa kurulup kitap okuyor. Ev sa- hipleri kan ter içinde çalışıyorlar, İşte ben de Hamâdinin evine böyle cabadan safalı bir hayat sürmeğe gidiyorum, Ehh, ne yapalım birader?.. Kâr dünyası bu. Bundan sonra Necdet bana birçok şeyler anlattı: Nihayet vapur bir is- kelede durdu. Necdet: Aman, dedi, ben burada inece- ğim. Hamdi burada oturuyor. Sonra da gülerek ilâve etti; — Bu bedava safa hayatından dö. nüşte herhalde iki üç kilo şişmanla- mış olacağım!.. Bunu söyledikten sonra telâşla ya- nımdan uzaklaştı. Oturduğum üst güverteden bakarken onu iskeleye çi- kan yolcular arasında gördüm. Aradan yirmi beş gün kadar geç- mişti, Yine vapurla İstanbula dönü- yordum. Baktım bir aralık Necdet va- pura bindi. Yirmi beş gün içinde adeta zayıflamış, sararmışlı, Sor- dum: — Bedava zevk hayatı sana pek yaramadı galiba... Misafirlikten rl dönüyorsun Necdet? e Sinirli bir tavırla: — Sus Allah aşkına... dedi, ne zevk hayatı, ne zevk hayatı... Birkaç gün dah devam etseydi iğne ipliğe döne- cektim yahu... Baktım ki olmayacak Hamdinin köşkünden kaçtım... Şim- di kendi evceğizime gidiyorum... Hem yemin ettim. Bir daha kimseye mi- safirliğe gitmiyeceğim.. — Ne oldu Allah aşkına?.. Anlat. sana.. — Ne olacak? «Biraz sırtımı daya- yım, şu sıcak yaz günlerini bedava- dan rahat rahat geçireyim> diye kalktım. Hamdinin. köşküne gittim, Arkadaşımın evinin kapısını çalar. ken neler düşünüyordum, Yemeğim önüme gelecekti. Bahçede bir salın- cak kurcak, ağaçların gölgesinde sal- lans sallana kitap okuyacaktım. Pek #ıkılırsam şöyle bir deniz kenarına kadar uzanacak hava alacaktım, Bü- tün bunları düşünüyor, ne hayaller kuruyordum. Bana kapıyı Hamdi açtı. -— Aman, dedi, hızır gibi imdadı. 'Tefrika No, 53 si” İçeriye girdim. Hamdi anlatmağa başladı: *i ge çen gece biraz kendimi sağ kolum tamaml tutulmuş. 2 Bundan sonra Hamdi: — Haydi kardeşim, dedi, buram senin evin... İşe başlaylım. Evvelâ Şu ceketini çıkanp at... Ceketimi çıkardım. Hamdi; — Bu köşk çok iyi amma... İçinde akar suyu yok... Bütün su ihtiyacını kuyudan temin ediyoruz. Sana söyledim ya. Sağ kolum fent halde tutulmuş. Bunun için bahçe ye İn. Sana zhmet amma beş altı kova su çek... rk hayatımın, o düşündü erecede zevkli geçmiyeceğini Me Bahçeye indim, Tamam on OYA Su çektim, Bunları köşkün Icap eden Bütün yerlerine kadar çıkardım. çekme muslukları doldurdum. Bu sü faslı bittikten sonra rahat #Mİ umuyordum, Meğer bü ne kKeE Burası senin evin... boş bir hayalmiş. Boş kovalar elimde aşağıya İner. ken baktım bizim Hamdi ağaçların gölgesine uzanmış kitap okuyor, O- nun bu haline adeta kızdım. Bu olur saygısızlık değildi. Hamdi uzandığı yerden bana 86$- lendi: — Vallahi Necdetciğim., Sana kar- şı pek ayıp oluyor amma biliyorsun sağ kolum hiç tutmuyor, Fena halde tutulmuş... Katiyen oynatamıyorum. Sanki bu kol hiç benim değil. Yal nız kolum değil sağ ayğım da öyle, Bu mühim bir hastalık amma ben kendimi ihmal ediyorum. Bir doktora Eldip de muayene olmam Jâzimi.. Boş kovaları mutbağa bıraktım. Benim de niyetim gidip bahçede bir ağacın altına uzanmaktı, Bahçeye çıkmeca Hamdi: # — Ah Necdetciğim... dedi, burası senin evin.. Onun için sana sıkılma- dan söyliyebilirim. Bir zahmet daha edip çarşıya kadar gideceksin. Ak- şam yemeği için ağıza atılacak hiç bir şeyimiz yok. Çarşıdan biraz pir- zola al, İki francala, iki salatalık, bir kilo domates, biraz da buz al.. Evde içki var. Sen bunları salıp ge- Yince bahçeye sofrayı kurarız. Tatlı tatlı konuşarak güzel bir yemek ye- riz ölmaz mı? Eğer sağ kolumla sağ bacağım bu derece ağrımasaydı ken- dim gidip bunları alırdım amma. Ne yapayım? Hem sen misafir sayıl- mazsın ki, benim gibi sen de ev sâ&- hibisin, İnsan kendi evinde hizmet görmez mi?.. Hamdinin bu sözleri üzerine paza- ra yollandım. Pirzolayı salatalıkları, #rancalaları, domatesleri, buzu aldım. Geldim. Hamdi hâlâ.bahçede kitap okuyordu. Yine kımıldanmadan ba- Da; — Kuzum Necdetciğim.. Bir ha- yır yaptın, bari tamam olsun... Şu ateşi yak da pirzolaları kızart... de- di. Ter içinde mutbağa girdim. Ate. şi yaktım. Pirzolaları pişirdim. Bun- dan sonra salatalıkları soydum, doğ- | radım. Salatayı yaptım. Buzu kır. dım. Suları başladım. Rakıyı soğut- tum, Hamdinin meşhur tembellerden olduğunu bilirsin. Ben bütün bunla- rı yaparken o yerinden bile kımılda. mıyor. Yalnız boylu boyuna uzandı- ğı ağacın gölgesinden bana emirler veriyordu. Yemekten sonra bulaşık yıkayamak işi yine bana düştü. Kendi kendime: «Hey gidi ummadığım rahat mi. safirlik hayatı hey...» diyerek kirli tabakları, çanakları yıkıyordum. Er- tesi sabah Hamdi bana: — Necdetciğim, dedi, sen bahçe işlerinden çok iyi anlarsın. Hazır burada iken şu bizim bahçeyi bir hale yola yok, Böyle söyliyerek beni bir sürü kaz- mâ ve çapanın bulunduğu bir yere götürdü: — Haydi bakalım işe bşla... Bura- si senin evin. dedi, Artık o günden sonra Hamdinin bedava uşağı ol muştum, Sabahleyin öğleye kadar bahçe ile uğraşıyordum. Ha bu ara- da kuyudan su çekiyor, köşkün her tarafındaki muslukları dolduruyor- du. Böyle misafirden, böyle boğazı tokluğuna hizmetçiden kim memnun olmaz. Bana: — Vay hasta srkadaşını böyle ya- Payalnız bırakmağa nasıl vicdanın Tazı oluyor. diye bana çıkıştı. İstan- bula diye krvatlarımı şapkamı saklamıştı. Nihayet baktım ki dayanamaya- cağım. Bir gün gizlice şapkamı kra- vatımı buldum. Ne hayallerle misa- fir gittiğim köşkten kaçtım. Misafir. den şikâyet eden ev sahipleri Ham- dinin bana yaptığım tatbik ederler- se mesele kalmaz. İki gün sonra mi- gafirlerini kaçınrlar.. Hikmet Peridun Eş ON dk Radyosu TA. 10,14 m. 19106 Ko/a, 20 Kw. Radyosu TAP.3I0m. 9486 Ko/, 2OEw. ANKARA RADYOSU TÜRKİYE BAATİLE ÇARŞAMBA 5/1/8339 1440 Program, l1â30 Türk müziği « Pİ, 4 Memleket saat ayan, ajans ve metsoro- 1oji haberleri, 13,15 - 14 Müzik (Karışık program - Pİ) 19 Program, 19,05 Müzik (Şirsuss'un iki yalm - Pi), 1918 Türk müziği (Fasi he- yeti), 20 Memleket saat ayarı, ajans ve metsoroloji haberleri, 20,15 konuşma, 2030 Türk müziği: | - Osman beyin - Baba peş- teri, 1- Dede - Baba şarkı -Göş eyle gel bülbülleri, 3- Aşık mustafa - Saba şarki » Bir esmere gönül verdim, 4- Keman tak- simi, $- Küzm Uz - Hüssam şarkı - Ben- semeasin kimseye, © - Halk türküsü - İn- dim dağdan oraya, 7- Halk türküsü - Da- mından görünür bağlar, 8- Raif bey - Kür- dili bicazkür şarkı - Rengi ruhsarına, $- Osman Nihat - Kürdili hicaskâr şarkı - Gözümden gitmiyor, 10- Muhayyer tür- kü - Bugün ayın on dördü, 2140 Haftalık posta kutusu, 2125 Neşeli piâklar - R. 2130 Müzik (Bayan Ferhunde Erkin ta- rafından piyano soloları), 22 Müzik (Kü- çük orkestra: Şef: Necip Aşkın): 1- Sehu- man - Dördüncü senfoninin rumbası, 2 - Rio Gebhardt - Maskarada konser valsı, 1- Billy Golwyn - Cambazlar (Fokstrot), 4- Hans Zander » Polka, $- Kari Kamzak - Viyanıda geçe, 6- Giuseppe Becce - Amalfi serenadı, 23 Son ajans haberleri, ziraat, esham, tahvilât, kambiyo - nukuf borsası (fiyat), 2370 Müzik (Cazband -Pl), 23,35 - 24 Yarınki program, Avrupa istasyonları Saat 20 de Münih 20 solistler — Brüon 20,20 fan- far — Bükreş 2015 orkestra — Fiorans 20,20 örkesirna — Sofya 10 konser, 2030 Bizet'nin «Carmen: operası — Töüleuse 20,45 karışık muzika, Saat 21de Berlin 2130 senfon. konser — Breslav, Frankfurt, Münih 21,15 - 1 eğlenceli dsns gecesi — Dansig 2İ,15 orkestra — Lelip#g 21,15 karişik muzika — Viyana 21,15 karı- gk muzika — Brünn 21,10 orkestra — Ba- ri 21,15 Yunanca neşriyat — Belgrad 21 - 23,45 opera (plâkla) — Peşte 2140 or- kestra — Londra 21 - 2225 gala orkestra konseri — Marsilya 2140 konser — Pa- ris P. T. T. 2130 orkestra — Sotlens 21 orkestra — Toulouse 21,4$ dans — Lille 21 - 2330 operet. Saat 72de Hamburg 22,15 askeri muzika — Şiuli- gart 22 karışık muzika — Viyana 22 as- keri muzika — Bükreş 22.15 Rumen mu- sikası — Florans 22 Puccini'nin «Toska» operası — Roma 22 konser — Sottenş 2250 cazband. Baat 23 te Berlin, Münih ve Viyana 2330 - 1 Viya- na muzikası — Breslav ve Ştuttgart 2330 dans — Hamburg 29,40 salon muzikası — Kolonya 23.40 keman ve orkestra — Kö- nigsberg 23,30 dans — Lelpzig ve Danzig 2350 dans — Peşte 20 dans — Bükreş 23,15 Rumen orkestrası — Milâno 2325 ke- man — Roma 33 salon muzikası — Sofya 23 dans. Saat 24 ten sonra Peşte 24 çingene çalgısı — Londra 24,10 dans — Milâno 24 dans — Paris P.T.T. 24 hafif musika — Roma M dans — Prankfurt, Königsberg, Leipzig ve Ştuti- gari 1 - 4 gece muzikası. Bu gece Nöbetçi eczaneler Beyoğlu ciheti: Galatasarayda Ga- kârgazi caddesinde Asım, Necatibey caddesinde Kemal, Sariyer: Nuri, İstanbul tarafı: Fatih: İsmali Hak- kı, Karagümrük: Ali Kemal, Eminö- nü: Birkecide Beşir Kemal - Mahmud Cevad, Bakırköy: Merkez, Aksaray: Cerrahpaşada Şeref, Berk, Kumkapı: Asadoryan, Küçük- püzar: Hasan Hulüsi, Samatya: Yedi- kulede Teofiles, Alemdar: Çemberti- taşta Sırrı Rasim, Şehremini: pıda Nâzım, Kadıköy: Eski İskele caddesinde Bü- yük Eczane, Yeldeğirmeninde Çula, Üsküdar: Selimiye, Heybeliada: Halk, Büyükada: Şinasi Rıza. Ortaköy, Amavutköy, Bebek, Bey- kor, Paşabahçe, Anadoluhisarı, Ta- Tabya, Yeniköy, Emirgân ve Rumeli- hisarındaki eczaneler her gece açıktır. Taşra gazete bayilerinin nazarı dikkatine Bazı taşra bayilerinden aldığı. muz mektuplardan «AKŞAMsı mutlaka şu veya bu mutavassıt. lardan tedarik etmek hususunda kendilerini mecbur addettikleri anlaşılmaktadır. Bu zehab hâkikate uygun de. ğildir. Binaenaleyh taşra bayile- rinden arzu edenler her zaman “AKŞAM, idarehanesine müra- caatla doğrudan doğruya mua- meleye girişebilirler, Bu hususta «AKŞAM> idaresine mektup yö- zarak bayi şartlarını öğrenebi- Tirler. — Sen çeki taşı gibi ağır bir ada- min Karısısın.. Alışmışsın .artık.. Böyle mizmız insanlarda bize acele- ci demeğe kalkışırlarsa vah halimi- ze... dedi. Bütün ömürlerince o kadar iyi ge- çinmiş, birbirlerine o kadar bağlı kalmış olan bu İki kadının, çatişs- caklarını sananlar oldu, amma Em. ml oğlu öyle iyi yürekli, yumuşak adamdı ki, karısının taşı gediğine koymak için bütün zekâsını toplaya- rak yerinde bir karşılık arama gay- retile tabla suratırın kızardığını gö- rür görmez, — Sen sus kadınım, cevap verme, rahat bırak. Baksana gamından has- ta o... Bu akşam kendinde değil hiç, hoş görmeli... dedi. Sonra da bir dakika daha, ağzında. ki samanını geveledi ve boynunu bü- kerek: — Hem söz götürür bir tarafı'yok ki, sahiden çok ağırım ben; doğdum doğalı az mı söylediler bunu bana; evlâdlarımın anası, en baş söyliyen de sensin zaten... Doğru, çeki taşı gi- bi ağırım ben! dedi. Başını çevirdi, komşularının yüzü- ne baktı, içlerinden biri, pek mühim bir büküm verir gibi: — Evet, gerçekten elin de ağırdır, sözün de. İnsana çabucak bir cevap bi. le vermizsin! dedi, Emmioğlu, içini çekti: — Ya, öyle! dedi, sonra çiğneyip durduğu pirinç samanının ağzında bi- rTiken posasını tükürdü; yanındaki tı- nazdan taze bir sap daha çekti aldı. Kavganın önüne geçilmişti ammâ, ananın içi boşalmamıştı, çatacak bir yer arıyordu... Bağrında bir yangın vardı sanki... Kalabalığın arasında, yanakları sarkmış porsuk yüzünde bir öğrenme merakı ile, ağzı açıla kalmış, gözleri sabitleşmiş bir halde, köyün menhus dedikoducusunu gördü. O da. kikada, ananın öfkesi, ıztırabı büsbü- tün coştu taştı; ihtiyar kadının üze- rine atıldı, koca suratını tırmaladı saç larına yapıştı ve bir avaza bağırma- ğa başladı: - «— Sen bu adamları biliyordun, oğullarının salak aptal biri olduğunu biliyordun... Benden sakladın, lar uydurdun... Bizim gibi, kendi hal. lerinde, zararsız köylülerdir dedin, be- ni kandırdın. Hiç kızımın, O soysuzla- rın suyunu taşımak için daracık ka- yalı yollardan düşe kalka inip çıka- cağını aklıma getirir mi idim, Hep s6- nin başının altından çıktı bunlar... Bak yanında koyacak mıyım bunu $&- nin... Burnundan fitil fitil getirmeden rahat yüzü haram olsun bana.» Ana ile, değil böyle kendini kaybet- tiği, çileden çıktığı bir dakikasında, hattâ herhangi sakin bir anında bile başa çıkamıyacak olan ihtiyar kadın epey bırpalandı, herkes «bu iş nereye varacak?» diye bakar dururken, bü- yük oğlan atıldı, iki kadını ayırmak için araya girdi. Kardeşi de yerinden kalktı, yardıma geldi. İkisi bir olup, analarını tuttular öteki de bu sayede kurtulup kaçabildi, sade biraz uzakla- şınca, haysiyetini büsbütün ayaklar altına aldırmış olmamak için, döndü — Öyle amma, senin de kızın kör- dü, kusursuz, sapasağlam bir erkek alacak değildi ya kör kızımı! Ben sa- pa bir iyilik etlim, sen şimdi bânâ böyle teşekkür ediyorsun ha! dedi. Göğsünü yumrukladı, yüzündeki tır. mıkları gösterdi, kavgayı büsbütün kızıştırmak için kendi öfkesini kendi. 8i körükledi durdu. Konu komşu kolundan tutup çekip götürdüler, Oğulları da, hâlâ ağlayıp duran anayı tatlılkla evden içeri sok- tular. Kadın, Zaten bitkin bir haldey- di, kendini koyuverdi. Oğulları onu taşır gibi götürdüler bir tahta sıraya oturttular, gelini de kavga sırasında ateşe koyduğu, yatıştırıcı bir ilâç ye- rine geçen bir çanak sıcak suyu getir- di. İçine bir bez batırdı, bununla kay- manasının yüzünü ellerini sildi, sonra da sıcak Tefrika No. 54 sıcak çay yaptı, yemek çı. kardı. Yâvâğ yavaş âna yatışıyordu. Daha sessiz sessiz ağlıyordu artık, bir an içini çekti, azıcık çay içti. Birkaç Jokma birşey yedi, etrafına bakındı ve: — Küçük oğlum nerde? diye sordu. Delikanlı yaklaştı, yüzü ölü gibi, sapsarı idi, halsiz ve bitkindi, Her va- kıt gözlerinin içi gülerken şimdi, do- nuk donuk bakıyordu. Ana bunlan gördü. İçi, dudakları titredi. Evlâdı- ni çekti, yanına, sıranın üzerine oturt- tu, elinden tuttu, zorla yemek yedirdi, sonra da: — Yanımda kal oğul, gitme, kız kar. deşinin döşeğinde yatar uyursun. Bu akşam orasını boş görmeğe dayana- muyacağım, dedi, Delikanlı serildi kaldı, hemen derin bir uykuya daldı. Amma evin içinde ses sada kesildi. ği, bir çıt bile olmadığı halde, daha epey bir zaman ana uyuyamadı. Yor- gunluk, bezginlik iliklerine kadar iş- lemişti; vücudü, uzun yol yorgunlu- gundan hele daha çok gönül yorgün- Tuğundan kırım kırım kınlıyordu.. İçini ferahlatan; yarasına azıcık mer- hem vuran bir tek şey, küçük oğlunun şu derin derin soluk sesleri idi, Onu yeni bir şefkatle düşündü ve Kendi kendine: — Yavruma duha fazla birşeyler yapmalıyım. Elinde bir o kaldı. Evlen. direyim onu... Eve yeni bir oda daha yaparız. Kansile başbaşa kalsınlar; sonra da, çocuklar olunca... Öyle öy- le, evlâdcığıma, şöyle güçlü kuvvetli bir kız bulayım, bizim evimizde de kü- çük çocuklar tıvıldasın, koşup oynâ- sın.» diye düşündü. Ve işte doğacak miniminilerin ümid ve hülyasını kurmak, onun hayatı ve gelecek günleri için, dört elle sarılına- 4 cak tek bir teselli çaresi oldu. Herhalde bu ümidin verdiği dayan. ma gayreti de çök sürmiyecekti amma, eski dizanteri yeniden başladı ve ka- dıncağızı ölesiye bir halsizlik içinde bıraktı. Üzülmeğe, ağlamağa bile ta- katı kalmamıştı. Yatağının içinde gün ler günü, vücudü ve ruhu bir yıkan- ma, boşalma ve temizlenme ilâcından geçmiş gibi yata kaldı; bütün acs kederi, hattâ yarasını uyuşturan dü- şünce ve hülyaları bile âdeta tatile uğramış gibi idiler, çünkü artık na- sıl ıztırap duymağa mecali yoksa, ümide lenmeğe bile öylece takatı yoktu. Ona gayret vermek için birçok gelip giden. ler oluyordu; kamşuları ve emmioğlur nun karısı; — A kardeş, unutma ki, yavrucağız da kördü! diyorlar, ya da: — Alnımızın yazısını değiştirmek elimizde mi iki gözüm? Ne kadar ağ- lasak, dövünsek gene de boş! diye öğüdler veriyorlar, bazen de; — Oğullarını düşün! diyorlardı. Bir gün gene komşu yenge bunu im ana, halsiz halsiz, hafif bir le; — Öyle amma, büyük oğlumun ka- Tısı çocuk yapamıyor, küçük de evlen. - mek İstemiyor, dedi. O vakıt emmioğlunun karısı da can ve yürekten: — Gelininden yana bir iki sene da- ha sabret, dişini sık kardeşim, Çoğu zâ4 man bir kadın yedi yıl kısırlıktan son- ra olgunlaşıyor da tosun gibi çocuklar yapıyor. Ben gördüm böylelerini, Kü- çük oğluna gelince, evlenmem öliye tutturmuşsa demek ki, gizliden giz liye birini seviyor. Zamane çocukları kolaycana gönül veriyorlar. Yoksa bu dünyada evlenmek istemiyen erkek olur mu hiç. İşin içinde bir iş vardır. dedi. ve J Ana usulce: — Kulağını yaklaştır, eğil, diye mi- nldandı ve şişman kadın iyice sokü- | Tunca: i — Derd, #cAğeşimi bırakmıyor, her işim ters gidiyor benim... Eski güna- hımm cezasını çekiyorum diye bir ko Gi. ku girdi içime. İlâhlar suçumu biliyor, torun yüzüne hasret kalacağım ben!., dedi. ! i i i i | .