Buhifa 6 AKŞAM 5 Temmuz 1989. GÜZELSANATLAR TARİHİNE GÖZGEZDİRDİM | Mütehassıs ameleyi Dansa dair efsaneler Yazan: Selâmi Sedes “ dünyaile yaratıldı; 2“ tap- ği aşk- a eliz — rayı deniz Yeruzesi Ki ie olarak yup ei ler de ayni sonuca varı- yorlar: Bütün in- san cemiyetlerin. de dans mukaddes bir varlığa göste- rilen sevgi ve say- gırın ifadesi ol muştur. Daha ilk çağların bâşlangi. &ında “Tanrıları takdis için dansetti- ler. Kadim Mısırda ilâhe İzise kurban- Jar kesilirken Apis öküzünün etrafın. da şarkı söyleyip dansederlerdi. Nuh peygamber Tufandan kurtulmak için yaptığı teknenin etrafında dansetti. Eski Yunanlılar Baküs'ün, eski Lâtin. Yer Marsın, eski Romalılar Saturnün şerefine dansederlerdi. Mişel. Anj: «El ile değil, kafa ile re- | #im yapılır» demiş. Bugün biz de «dans- eden ayak değil kalbdir> diyebiliriz. Kalbleri ile dansedenlere dikkat ediniz, yor, kıvranıyor, omuz titretiyor, yüzü- nün tek çizgisi oynamazken ayakları hiç durmüyordu. Kasırgaya yakalan muş bir çiçek gibi sallanıyordu. Küpe- leri sıçrıyor, sırtındaki kumaş dalga- Tanıyor, kollarından, ayaklarından, el- bisesinden kıvılcımlar fışkırıyordu. Bir rebab inledi... Kız dizini bükme- den öğle eğildi ki, çenesi de yere değ- di. Sonra doğruldu, kıvrılıp bükülerek Antipasın etrafında dönmeğe başladı. Antipas: «Gel!... Gel!...» diyordu. Kız durmadan dönüyor, musiki âlet- leri avaz avaz çalıyor, seyirciler hay- kırıyor bütün bu seslerden üstün An- tipasın sesi duyuluyordu: — Gel!... Gell.. Kafarnaüm, Tibe- ria ovası, saraylarım, krallığımın yarı- si senin olsun! Gel... Kız bâcakların havaya kaldırdı, el- lerile yürüdü, yürüdü. Dudakları bo- yah, kirpikleri abanoz kadar siyah, gözleri korkunçtu, alnının terleri be yaz mermer üstünde buharı andırı. Kız Kellesini istiyeceği adamın adını unutmuştu; birden hatırladı, gülüm. siyerek devam etti: — Sen Janın kellesini ver! Antipas emretti. Az sonra koridor- larda ayak sesleri duyuldu: Kelle gel- di, Cellâd kelleyi saçlarından tutmuş- tu. Alkışlar arasında salona girdi, bir tepsiye koyup Salomeye verdi. »## İkinci efsane bir Çin masalıdır. Çin imparatoru vezirine çok öfke lendi; öfkesi de yerindeydi, vezir af- fedilmez bir günah işlemişti, büyük mabudu gazebe getirmişti. İmparator: — Başını vurduracağım dedi; an- cak sen benim yalnız vezirim değil din, ayni zamanda mahrem dostum. Riğri konuşur, ayakları yazar ve göz- krinde ruhlarını okursunuz. Her dans gnusiki ve her dansın musikisi ru. hun ifadesidir. Dans ahenk kanu. nunun ?ekâya nüfuzudur; insanlar iradelerine sahip değillermiş gibi sıç- rarlar, halbuki her hareketleri şuur- Kadir. mRarsedenler ahengin azad kabul rurkeşi” Şerazad kullardır. mış, bıçaklğ'lar tarihine adını yazdı. tarafını kuü Salomedir. Salome He- kadar parçiydı. Anası: «Ne yaparsan tarafını dani kafasını kestirt!> tır. Bu yayl€ düşündü, taşındı sen bit hir iz ettirecek bir tek çâre bul. ywselmek, Herod Antipas'ın , dansedecek buna mukabil sen i kellesini istiyecekti. . (od Antipasın sarayı çok kalaba- sabit Birdenbire kapı tarafından mu. «İk. duyuldu, herkes şaşırmış, aya» ga kalkmış kapıya bakıyordu: Bir genç kız girdi. Yüzünde mavi bir tül vardı, tülün altından kaşlarının yayı, kulaklarının memesi, teninin pembe beyazlığı gö- rünüyordu. Güvercin göğsü bir ku. maş omuzlarını örtüp beline sarkıyor, kemerleniyordu. İlerledi, tülünü çekip çıkardı, dans- e çe başladı Flütün ahengine uyan nında y kâh öne, kâh arkaya gidip ikisi bim, 'Tombul kolları mütemadi. gel, gel!» di Uçmağa hazır ser kaçanı kovalıyordu. hazin, bu sıra- vakav dun, bunun için başını Çin sınırları içinde yaşamakta olan en büyük sa- natkâra kestireceğim. Vezir efendisinin önünde yerlere kadar eğildi sonra bu büyük cümleye karşılık olmak üzere evine gidip bir kaside yazdı. İmparator en usta, en sanatkâr ce- Jâdı aratıyordu. Kendisine bir dansör tavsiye ettiler. Bu dansör Çinin en us. taca kılıç kullanan erkeği idi. İmparator çok sevindi. Bu mukad- des vazifenin bir büyük sanatkâr tara- fından yapılması çok yerinde bir hare- ket saktı, Dansöre yolladılar, adam geldi. İmparator bütün maiyetini top- Tadı. “Veziri getirdiler, İki kolu arka- sında bağlanmıştı. Diz çöktü,am ©& | eke enşit haber Mi de GE yaralanmıştır. Şahidlerin çağınlması için Tilbe keme bâşka güne bırakıldı. erdi; yordu. Antipas ile Salome bakıştılar. bir çocuk edasile: — Bana dedi, tepsi üstünde... İ sanistandan ; ını verdiler. — Bu büyük Jütfunuzun min nettarıyım, o be nim için musiki ve dans seyreder- ken can vermek ne saadet! Gong vurdu, or- kesira başladı | Çin orkestrası | nedir bilir misiniz? | Altı yedi âletten mürekkeptir. Bir tanesi at nalı şek- linde bir âlettir. Bu nalın ortasın- da irili ufaklı gonj lar vardır. -İkin- cisi gene at nalı şeklinde. bir âle- tin ortasına bağ- lanan inceli ka- anlı kamışlardır. Üçüncüsü davul, dördüncüsü tiz ses-| U flüt, beşincisi yuvarlak bir keman, altıncısı darbukadır. Bir kere çalma. | ğa başlıyan bu orkestra bir daha dur. | mak nedir bilmez. Orkestra ölüm havası çalıyordu: Dansör lâke bir paravanın arkasından | çıktı. Genç, güzel, dinç, gürbüz bir er- | kekti, Üstünde altın ve gümüş lâmeli bir esvap vardı. Elindeki kıldan ince benüz bilenmiş kılıcı sallıyarak mah- kümun etrafında dönmeğe başladı. Bir idm hükmünün böyle infazı görülmemiş bir hâdiseydi, mahküm vezir bile hayretle, hayran hayran cellâdını seyrediyordu. Cellâd dansör, orkestranın ahengine ayak uydurarak sıçrıyor, hopluyor, at- hyor, bükülüp kıvranıyor. ayaklarının ucunda pervaneler gibi dönüyordu. Zaman geçiyordu. İmparatorun maiyeti kendilerinden geçmişler alkışlıyorlardı. Bravo, yaşa, varol diye haykırıyorlardı. Nihayet mahküm töreni uzun bul- mağa başladı. Bir aralık cellâd dan- söre dedi ki — Musikişinas, cellâd, artist her ne isen, vazifeni yap, ben artık Budânın cennetine kavuşmak istiyorum! Dansör cellâd gülümsedi: — Seni öbür dünyaya yollıyalı çok oldu vezir!.. Sen çoktanberi artık bu dünyada değilsin. İmparatora sana- tımın harikasını isbat etmek için ba- şını biraz öne ey... Vezir başını biraz eğince, başı yere düştü... Büyük sanatkâr, dansettiği sırada, bir kılıç dârbesile kelleyi kes. miş fakat kimse farkına varmamış- tı, “ Evvel zamanda insanların göllesini uçuran dans son zamanlarda gönlünü çalıyor. — Bu adamın neresini sevdin? Sualine maruz külan kaç genç kız bilirim ki, boyunlarını büktüler: — Bilmem, dansediyorduk!... ceva- >... — “ . metmamalni ——— | ileri kim yetiştirecek ? Fabrikatörler bu işle hükümetin meş - gul olması lâzımgeldiğini söylüyorlar Avrupanın bir kömür havzasında, bir amele vasati olarak 1500 kilo kö- mür çıkarıyor, bizdeyse 500-600 ki. | lo... Maden ocakları sahipleri, ara- daki farktan şikâyet ederken: «Mü- tehassıs amele bulamadığımız için, ziyan ediyoruz, Amele randımanı a7- Uğından dolayı maliyet fiyatı yükse- rlardı, nı ocaklarından başka di- rikatörler de ayni şikâyeti ileri di, bunun. böyle “olması Çünkü memleketimizde sa- nayi yeni ku uştu, bu müddet zar- naylin ih- ütehassıs amele bulunamazdı. Bunu da zaman yetiştirecektir. Fakat fabrika sahip- leri şikâyetlerinde o kadar İleri var- âılar ki, bilgisiz ameleyle daha iyi bir netice alhnamayacağını, bu işi kökünden halletmek lâmm geldiğini sürmüşlerdi, Bizdeki amelenin ekserisi de mu- vakkat mevsim amelesi olduğu İçin: Fabrikatörler, henüz işe alışmamış acemi işçilerden İstediği kadar istifa de edemiyordu. Fabrikatörleri, bu rinde haklı görmemek kabil lerin vazifesi olmalıdır, nizamname- de teferruata alt bazı hükümler ta- dil edilebilir, ve daha pratik bir hale getirilebilir, fakat esasa İtiraz etmek doğru değildir. Fabrikatörler, pratik adam olduk- , daha iyi bilirler ki, mürte- amele, sanayi mektebinden ziyade tezgâh başında ve tezgâhın yanındaki dersanede yetişir, bu basit hakikati izah etmeğe lüzum görme- en nizamnamenin tatbik kabiliyeti de duralım: Nizamnamenin tatbik sindeki edilmeme. sebeplerden biri de, fabrika- ların ekseriyetle gayri müsait bina- larda olmasıdır. Esasen bu gibi bina- larda, dersane açmak şöyle dursun, ameleye öğle yemeği yedirecek bir yemek salonu yoktur. Amele öğ- le ve kşam yemeklerini, ekseriyetle ğı yerde, tezgâh başında yiye- bilmektedir. Bu şerait altındaki bi- nalarda, amelenin seviyesini artır mak gibi gayeleri tatbik etmeğe in- kân yoktur, Halbuki fabrikanın sosyal manası çok artmıştır. Bir fabrikadan neler beklemiyoruz. Meselâ: Beden tei yesi kanunu mucibince, fabrikalar- daki amele de eporla meşgul olacak, bu itibarla fab spor “klübü için odalara, spor hasına, banyo ve yunma dairelerine ihti değ Mütehassıs amele nasıl yetişir tron ve amele arasındaki müna; dairesi, mü hassıs amele yetiştirilmesini temin için de yeni bir nizamname yapmış- ye ge yüzden faz- ildir duş ve yaç vardır. Fabrikada bu şersiti haiz yer yok- sa, fabrika amelesi umumi Beden terbiyesi gayelerinin - haricinde mi kalacak? Bir fabrikada, dersane olacak ka- dar boş odalar veya büyük bir salon yoksa, awele cahil mi kalacak? Görülüyor ki, fabrika, patrondan siyade cemiyetin birçok kayıtlarına tabidir, bugünkü cemiyet, fabrika. daki ameleyi spordan, kültürden mahrum bırakmağa razi olamıyor, fabrikatöre birçok vazifeler yüklü: yor, binasında yer olmayan fabrika- tör, « bu hükümlerin tatbik edilme. sine imkân yoktur. Çünkü binamız bu işlere müsait değildir; diye itiraz ederse, mesele halledilmiş olmaz, Evvelce mü ehassıs amele ihtiya- cından bahseden fabrikalörler, şim- di bu nizamnameden de şikâyet edi- yorlar, $ tin bulâsası şudur: — Fabrikalarımızın (masrafları arasına bir de dersane masrafı giri- yör demektir. Esasen fabrikamızda desaneye müsait bir yer yoktur, ol- duğunu farzedelim, ameleyi okut- mak için vakit bulamayacağız. Vakit bulsak, muallim tutacağız. Bu para- yı ameleden alamyacağız. Bizde bu masrafa nasıl katlanacağız? Ameleyi gece okutsak bir türlü... Bilhassa kadın amele evdeki vazife. lerini nesil ihmal edebilir, gece der- si okursa, evdeki çocuğuna kim bâ- kacak? Dün bu meseleler hakkında görüş- mek üzere Sanayi birliğinde bir top- lantı olmuştu. Toplantıya yüzden fazla amele çalıştıran müessese sü- hip ve müdürleri iştirak etmişti. U- zun boylu müzakerelerden sonra, İabrikatörler, bu nizamnamenin tat- bik kabiliyeti olmadığı neticesine varmışlardır. Bu karar pek de yan. lış değildir. Çünkü öyle fabrikatörler var ki, ameleyi okutacak dersane açacak yerleri yoktur. Halbuki mütehassıs ameleyi fabri- katörler istiyordu, Hükümet, amele. nin seviyesini artırmak için bir çare aradiğ yine İabrikatörler «biz bunu yapamayız, masraflı olur» diye şikâyet ediyorlar, bu bahisler et- rafında bir fabrikatörle gürüşüyor- duk, «ne yapmalı?» Suglime karşı şu cevabı verdi: — Sanayiin mütehassıs ameleye ihtiyacı vardır. Bu, inkâr edilmez bir hakikattir. Buna itiraz etmeğe hakkımız yoktur. Fakat mütehassıs ameleyi yetiştirmek külfeti bize tah- mil edilmemelidir. — Bu işi kim üzerine almalı? — Devlet, Bu hesaba göre, devlet sanayi mektepleri açmalı, burada yetişen talebeyi fabrikalara tevzi etmelidir. Fabrikatörler mütehassıs âmele me. selesinin bu süretle halledileceğine kanidirler. Acaba bu fikrin de tat- bik kabiliyeti var midir? Bu cihet, fabrikatörü alâkadar etmediği için, ü düşünülmemiştir. Fabrikada nelere ihtiyaç r var? Bize kalırsa, bu iş yine fabrikatör- O zaman yapılacak iş, fabrika aç: mak için fabrikatörlerden yeni şart- Jar aramaktır. Nitekim bir fabrika açılacağı zaman, sânayi kanunilari mucibince, gerek hükümetten ve ge rekse belediyeden, fabrikatöre bir ta- kım müsaadeler verilmektedir. Spor, okuma yazma işleri için, fabrk kada müsait yer olmadığı zaman, fabrika açmağa müsaade etmemeli. yiz. Çünkü fabrika, yalnız istihsal yapılan yer değil, ayni zamanda tik yapanların spor, | yaçlarını, bir salond y istirahat etmek suretile, ihtiyaçları- ni temin eden bir müessesedir, Fab- Tika denilen bir müessesede nelere ihtiyaç olduğunu kanunen tarif et- mek zamanı gelmiştir. Herhalde bir fabrika demek, bir han odasının üst katında, yüze yakın ameleyi sâbah- tan akşama kadar birkâç odaya dol. durup çalıştırmak demek değildir, Hüseyin Avni zaman, Abone ücretleri lale Ecnebi 1400 kuruş 27700 kuruş 750 » » —ş > m » 160 », — » Posta ittihadına dahil olmıyan ecnebi memleketler: Beneliği 3000, altı aylığı 1900, öç aylığı 1000 kuruştur 5 tebdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lâzımdır. Cemaaiyelevvel 17 — Hanr G1 8. İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı BE. 681 ©8850 434 B34 1200 201 Va, 2 434 1218 1618 1944 2146 İdarehane: Babıâli civarı Acımusluk sokak No. 13