e AKŞAM GE ER am — — - v — — —— — e © 8 Temmuz 1939 Aşk uğrunda sahtekârlık (Kızını paraile satıyor Kardeşinin nüfus tezkeresile evlenen bir genç 2 sene hapse mahküm oldu Fakat mahkeme hafifletici sebepleri göz önüne alarak delikanlının cezasını tecil etti Paris ağırceza mahkemesi, aşk yü- yünden, (hüviyet sahtekârlığı yapan bir genci muhakeme ederek iki sene hap- ge mahküm ve ceza- sını tecil etmiştir. Davanın asıl gara- beti, davacının ve Suçlunun iki öz kar. deş olmasıdır. Şim- di aml davaya ge çelim: Marsel na. mında çok sevimli bir genç, 1933 se- mesinde Jüstin na- mında bir daktilo e sevişmiş ve genç kız gebe kalmıştır. Marsel, hem do. gacak © çocuğuna meşruiyet vermek, hem de sevgilisinin arzusunu yerine getirmek için onunla evlenmek iste- miş, fakat beklenmedik kanuni bir i zorluk karşısında kalmıştır. Kendisi henüz reşid yaşına varmamıştı. An- i | Marsel mahkeme huzurunda kardeşinden af dilemiştir. Elie çok müşkül bir vaziyette kal- mıştır. Hükümete müracaatla mese leyi anlatsa, biricik kardeşini ağırce- za mahkemesine düşürecek, süküt et- se sevgilisile evlenmekten vazgeçmek lâzım gelecekti. Zira ayni namla | zevcesi hayatta iken ikinci bir kadır- la evlenemezdi. Kardeşi Marselin zevcesi, nüfus defterlerinde kendi zev. cesi olarak kaydedilmişti. Zavalh de- nesi, babası da ölmüş, dünyada yal- nız kendisinden 3-4 yaş büyük Elie namındaki kardeşi kalmıştı. Binaenaleyh, Marsel bu kanuni müşkülün ortadan kalkmasına bir iki zeDe daha beklememek için ağabeyi. | si Elienin nüfus tezkeresi ile evlen. " | meği düşünmüş ve evlenme memü- | Hikanlı, iki cami arasında beynamaz runa giderek Jüstin ile nikâhmı kı; kaldığı cihetle, bir avukata başvura- izel. v İ râk meseleyi anlatmış ve kendisini bu i müşkül vaziyetten kurtaracak kanu- Aradan dört beş sene geçtikten | ni bir yol mii istemiştir. kanin ereği Ele de sevdiği bir İÇİ. Avukat düşünmüş, taşınmış, Elle- RE GvmEk islamla, evlesime d8- | yin yüfus deftörlerindeki”' evi Kay. İresine giderek kanuni muameleye 'dını düzeltmek list leri. tevessül etmeğe kalkışmış, kendisinin | mek için ilmi ami Del ileri 3 sene evvel Jüstin namında bir kızla | yaş ettirmekte başka bit be çek ve kıyılmış olduğunu görmüş. | ve göremediğini söylemiş, fakat Fran. ği iz jüri heyetleri, aşk ve sevda yü- ! Elle, bu sahtekârlığı küçük karde- | zünden işlenen Suçlar için ekseriyetle şinin yapmış olduğunu sezerek, ev- | beraet kararı verdiği cihetle, bu sahi- lenme memuruna birşey söylemeksi- | tekârlığı yapan kardeşi Maröelin bera- zin, belediye dairesinden çıkıp git- | et etmese bile asgari hapis cezasına miş ve doğruca küçük kardeşi Mar- i mahküm edileceğini ve cezasının teci- | l | | seli bularak bu sahtekârliği niçin | Jini muhakkak sandığını ilâve etmiş- yaptığını sormuştur, Marsel, evlemek | tir. istediği zaman küçük olduğunu ve Bu izahat üzerine Elle, avukata, ka- müstakbel zevcesi hamile olduğunu, | nuni muameleye başlamak için vekâlet; doğacak çocuğa piç dedirtmemek için| vermiştir. Sorgu hâkimi, tahkikata kendisinin nüfus tezkeresile evlen- başlamış, hüviyet sahtekârlığı yapan reeğe mecbur kaldığını itiraf etmiş, | Marseli gayri mevkuf olarak ağırce- 2â mahkemesine vermiştir. Geçen hafta, davacı ve suçlu iki kardeş, Pa- ris ağırceza mahkemesine gelmiştir. Eli, davacı mevkine, kardeşi Mar- sel de suçlu sandalyesine oturmuştur. Celseyi açan mahkeme reisi, Marsele altap ederek: — Oğlüm, maksadına varmak için bu sahtekârlığı yapmana lüzum yok- tu. Eğer Seiue mahkemesi dördüncü müddelumumi muavinine başvursay- dın derdine bir çare bulurdu. Çünkü o, senin işlediğin cürümlere karşı çok hisli davranır, müracaat edenlere âzami kolaylık gösterir. — Bay reis! İşlediğim cürümden dolayı, son derece müteessirim. Be- | mİ bugün huzurunuza çıkâran cür- mü İşlediğim zaman cahil idim, An- nem ölmüş, babam kaybolmustu. Büyük babam ile büyük annem çök- tan ölmüşlerdi. Rüşüt yaşıma basarak evlenebik mek için birçok aylar daha bekle- mekliğim lâzımdı. iFakat sevgilim Jüstin, her gün siriir buhranlarına tutulur, gözleri yaşla dolardı. Çok müşkül bir vaziyette idi, Karnı, ge- beliğini annesinderi ve babasından saklayamayacak derecede Çok feci bir vaziyete düşmüştüm. Bay reisi Yüksek vicdanınıza hitap ediyorum, Siz, benim vaziyetimde ok saydınız, başka türlü hareket edebi- lir miydiniz? Reis — Öyle amma! Güörüyorsu- nuz, incir çekirdeğini bile oldurma- yan bir mesele için başınıza ne belâ- lar getirdiniz? Maznun — Evet, doğrudur, Fakat, ne yapacağımı şaşırmıştım. Çılgına dönmüştüm. Beklesem bile, ayni müşkülâttan kurtulamayacaktım. Reis — İfrata varıyorsun oğlum! O sırada davacı Elle'nin avukatı müdafaa etti ve dedi ki: — Biz suçlunun Pezalandırılması- nı değil, nüfustaki * kaydın düzeltil mesini İstiyoruz. Müvekkilim karde- şini affetmiştir. Esasen bu suç, fena bir maksatla işlenmemiştir. Ona yüksek mah- kemenin şefaatını istirham ediyoruz. Müddelumumi, «aşk uğrunda iş lenmiş olan bu suçu da cezalandırır- ken heyeti hâkimenin :muhaffef se- bepleri nazarı dikkate almasını tw lep etti. Mahkeme, kısa bir müşave- reden sonra Marseli iki sene hapse mahküm etli ve cezasını da tecil etti, şişmişti, Sonra yalnız yola çıkmasına izin Permsyeceğeni bildiriyor Fransada bir çingene ailesi ara» sında çıkan ihti Jâf birçok dediko- dulara sebep ol muştur. - İhtilâf bir aralık feci bir şekil almak üzere İken sonunda bir hal şekli buluna- bilmiştir. Mesele şudur: Alfred Sehmit adında bir çinge- ne, küçük yaşta iken Avrupadan cenubi Afrikaya gitmiştir. Sehmit göçebe hayatı veya bir şehirde yerle şerek malüm bir kaç sünattan biri ğ ile meşgul olmağı muvafık bulma- muş, cenubi Afri- kada zengin ol mağı aklına koymuştur. Filhakika küçük çingene yılmadan o çalışmış, elmas ârayicıları arasına katılmış, senelerce uğraşmış, nihayet işini yo- luna koymağa muvaffak olmuştur. Sehmit bundan sonra cenubi Afri- kanın belli başlı elmas tacirleri sıra- sına girmiştir. Yaşı otuzu bulunca evlenmeğe ka- rar vermiş, fakat kendisine en iyi zevce yine bir çingene Kızı olacağını düşünmüştür. Bunun üzerine tahsil görmüş, göçebelikle alâkası olmayan bir çingene kızı bulmak üzere kalk- miş, Avrupaya gelmiştir. Sehmit birkaç memleket gezdik- ten sonra Fransaya gelmiş ve bura- da Marsilya civarında aradığını bul- muştur. Elmas tacirinin görüp be- gendiği, Valentina Francisca adın. da 16 yaşında bir kızdır. Kız annesi. le birlikte kenar mahâllelerden bi. rinde küçük bir evde oturmaktadır. İlk ve orta tahsilini bitirdikten son- Ta el işlerinde çok istidat gösterdi- ğinden işlediği işleri satarak bunun- Ja geçinmekte idiler, Sehmit derhal kızın annesine baş vurmuş, vaziyetini anlattıktan sonra kıza talip olduğunu söylemiştir. Ku zın annesi müracaatı iyi karşılamış, fakat şu kaydı koymağı unutma muştur: — Kızımı size teslime hazınm. Fakat bana 60 bin frank vereceksi- niz. Elmas taciri hiç itiraz etmeden parayı vermiş ve bu suretle nişan reşmi yapılmıştır. Fakat İş nikâha gelince ihtilâf baş göstermiştir. Ge- dinin annesi: — Kızım çok uzaklara gidecek, ben ondan nasıl ayrılabilirim.. diye- Gelin ve annesi Tek nikâha muvafakat etmek İste. memiştir, Sehmit her sene kendile- rinin Avrupaya geleceklerini, bu su- retle birkaç ay birlikte vakit geçire. ceklerini söylemişse de kadını türlü kandıramamıştır. Elmas taciri kıza âşık olmuştu. Kiz da kendisine karşı lâkayıt gö- rünmüyordu. Bunun için tacir kız kaçırmağı düşünmüştür. Böyle bir hareket çingene ananesine de mu vafık olacaklı. Fakat kızın annesi bu ihtimali düşünerek damâdına ültimatomu vermiştir: — Sakın Kizı kaçırtmağa kalkış mayın.. Derhal hükümete baş vuru- rum. 16 yaşında bir kızı kaçırtmanın ne kadar ağır bir cürüm olduğunu elbette bilirsiniz. Damat bunun üzerine birçok çare- ler düşünmüş, fakat hiçbirisini ma- kul bulmamıştır. Bir aralik © kâğdar meyüs olmuştur ki intiharı bile'dü- şünmüştür, Fakat son tedbirlere baş vurmadan bir kere gidip kaynana- sından kendisine bir yol gösterme. sini istemeği muvafık bulmuştur. Elmas taciri filhakika bir gün git. miş kaynanasına vaziyeti, aşkını an- latmış, işleri Afrikada olduğu için Fransada uzun müddet kalmasına imkân olmadığını da !zah etmiş, ni- hayet: — Siz bu işe bir çare bulun... de- miştir, Kaynana bu suale, ksa bir tereddütten sonra şu cevabı vermiş- tir: — Bunun çaresi pek kolay. Beni de kızımla birlikte götürürseniz, bu suretle kızımdan ayrılmamış olurum. Damat bu hal şekline muvafakat etmiş, bunun üzerine düğünleri ya pılarak üçü birlikte yola çıkmıştır. bir Tefrika a No. 45 45 GE EE Yazan: REFİK HALİD — Bunlar rivayet derecesini geçmi- şen muharrir için ne K iri yen sözler... Ben tedkikatımı geniş | bir mevzu teşkil ediyordu... eee Bir müddet daha geçince kadının çücük kitap hazırlıyorum. yaptığı tesir şu oldu: Varlığı tük O sırada kendilerine bir hanımın | Mez bir zevk kaynağıdır; onun yâ- çoyaklaştığım farkeden misafir ayağa | nında inziva yoktur; iklimler, mev- Kalktı. Birden tamamını kavrıyamadı.| Simler, cemiyetler, bütün bir dünya ğh, yalniz, bakmadan şöyle, bir lâhza. | ve bir hayat kendindedir. da görebildiği kadın ufak tefek, fakat Oldukça tuhaf ve tatlı bir şive ile endamlı ve taze idi. Fırsat bulunca da. | Kızına seslendi: ha ziyade dikkat etti: — Gül, semaveri getirebilirsin, kay- namıştar. Kumral saçlarının ortasındaki bir tutam bembeyaz saç büklümünü, evvelâ çardağın yaprakları arasından düşmüş küçük bir güneş şulesi sanmıştı; neden sonra kırlaşmış ol- duğunu anladı. Şakağinda bir ufak Halep çıbanı yeri farzettiği şey de, gördü ki bir eski yaradan nişane kal- mıştır; seçip geçmiş bir kurşun yara- | Ve misafire açıkta demirlemiş olan | ufak vapuru başile işaret ederek 80- rTüyor: — Anafarta ile mi geldiniz? — Evet. — Mersinden mi? — Hayır, İskenderundan... Daha doğrusu Hataydan... Kadın kocasına baktı. O kadar mâ- nalı bir bakış ki muharrirssorma- sını andırıyor. Bu iki köderli'vaka alâmeti ona ne kadar yaraşıyordu. ve tablatile bir heyecanlı mazi sahi- | bi. karşısında kaldığı zehabına dü- ğa mecbur oldu: v, — Oralarını tanır mısınız? İkisi birden, AE are — Hayır, diyorlar, hayır; hiç bilme- yiz. Fakat bü'işin hal yoluna girdi. gine öyle sevindik, öyle sabırsızlıkla bekliyorduk ki..: — Çok haklısınız, Ya içinde yaşa- mış, bağlılığını yakından görmüş, | bilhassa kavuşma mücadelesine kö rışmak fırsatını bulmuş olsa idiniz sevinciniz büsbütün artardı. Eelbet- te işitmişsinizdir, Hatayın kendine hâs bir kahramanlık tarihi vardır. Mili mücadele sıralarında bu havali- deki ufak tefek çetelerin İstilâdcı muntazam taburlara karşı yaptığı savaş hepsinden meraklı ve ibretle tedkike lâyıktır. Kısmet olursa, bir gün, bunlardan bahseden bir hikâ- ye yazacağım. Fakat güç ciheti bu sergüzeşte bir kadın karıştırmak... Issız dağlarda ücra ovalarda barr- nan bir çete ile bir kadın nasi bir araya getirilebilecek? Bana imkânsız görünüyor. Güzel ev sahibi kocasına bakıyor; 0, yere bakıyor; sonra gene hanım: — Evet, diyor, güç... Fazla hayali, Adeta masal tesiri yapmasından kor- kulur. Haniya, bazı çok kızıl, çok taşkın renkli gurup kartpostalları gi- bi tabiatin boyadan Ibaret akşam manzaraları olur da resmine bakar- ken insan doğruluğuna inanmaz, ar- tistin hayalini haddinden fazla bu- lur. Hayatta da böyledir; insanların başından ne inanılmaz, ne olmaz ha- diseler geçer, fakat yazılınca bize ha- yal mahsulü ve mübalâğalı görünür; uydurulmuşa benzetiriz. Muharrir bu anlatış ve benzetişten kadının yüksekliğini anlayarak ay- ri bir zevke kapıldı, anlaşılacağına artık emin olarak kanuşabilirdi. O, zaten, tanımadığı hanım meclislerine bu sebeple uzak dururdu; hep haval sohbet yapılacağı hakkındaki bed- bin kanaati sarsılıncaya kadar... Şimdi konuşma iştihası açılmıştı, Hatayı anlattı, anlattı; karşısındaki- ler keyifle dinliyorlardı. Nihayet de- di ki: — Size pek te uzak bir yer değil, Bir yaz içinde, önünüzden geçen vâ- purlardan birine atlayarak bu seya- hati pek kolaylıkla yapabilirsiniz. Muhakkak gidiniz, görünüz. Ben gurbete düştüğüm zaman yurdumda henüz görüp gezemeğiğim bir kaç vatan bucağı bırakmış olduğuma çok kederlenmiştim. — Gideriz; zaten gitmek istiyoruz. Kadının bu sözüne erkek daha sa- rih cevap verdi: — Gelecek nisanda... gin on sekizinci yılını hür Hatayda kutlayacağız. Gülüşüyorlar. — Bu mevsim biraz erkendir; ya- ni dağ gezinlileriliçin erköndir de- Evlendiğimi- | mek istiyorum. Zira Hatayın sadece şehirlerini gezmek insana kâfi bir fikir vermez. Size at sırlında Ama- nos'ları, Kızıl dağları dolaşmak tav- siyesinde bulunacağım. Mademki es- ki sanat ve tarih eserlerine merak- lısınız, oralarda bir çok harabelere, hisarlara, âbidelere rasgeleceksiniz. 'Halırınızda kalsın: Şalan kaleye mu- hakkak çıkınız. Karı kocanın heyecanına dikkat eden muharrir şaşmakla beraber bu- nu tahlile vakit bulamıyor, israr edi- yar: — Şalan kale! mayınız. Ve semaveri zorluksuz kaldırıp ge- tiren kızlarını işaret ederek ekliyor. — Gülcihan hanım, görüyorum ki, bir sporcu, bir atlet... Kalenin çetin, sarp duvarlarına tırmanmaktan zevk alacaktır. Mânalı, küçük bir süküt oluyor. Şalan kale ismile Gülcihan arasında bir münasebet, bir hatıra varmış gibi ana ile babanın gözleri şefkatle, mu- habbetle genç kıza, sonra da birbir. lerine çevrilmşitir. Sevişen evlilerin meclisi kadar bir yabancıya huzur veren ne vardır? İnsan kendisini mehtaplı bir mayıs gecesinin deniz kenarındaki rahat ışıklı ve yumuşak gölgeli muhitinde bulur; bu muhitin (Devamı ve sonu 9 uncu sakifede) Şalan kale! unut