Sabahleyin erkenden telefon çaldı. — Açtım. Arkadaşım Nacinin sesini he- men tanımıştım. Naci bana: — Kuzum kardeşim... Bugün boş © bir zâmanında”mutlaka bana. uğra... Amma ihmal elme,. sana anlatatak birçok şeylerim yâr... diyordu. Nacinin mühim bir ydi böyle sabalun gayet örken bir saatin- © de telefon edip de beni çağırmazdı. Kalktım, giyindim. Biraz sonra arkadaşımın -€vinin kapısını çalıyor- dum. Karşıma çıkan hizmetçiye sor- dum: — Naci evde değil mi? Hizmetçi: — Evet, dedi, içeride yatıyor... Odasına girdiğim zaman Naciyi karyolasında yatarken buldum, Adam akılı basta idi, — — Geçmiş olsun Naci, dedim, ne oldun böyle? a Gülümsemeğe çalışarak; < — Birader birak Allah m... de di, hastalandım, Hem de aşk yüzün- den hastalandim... > — Aşk yüzünden mi hastalandın? Nasıl şey O.. ö — Basbayağı... Dinle de hak.,: Bun- dan iki ay evvel bir İş için Kadıköyü- ne geçmek lâzım geldi. Köprüden vapura bindim. Hava güzeldi. Güver- teye çıktım. Şöyle oturacak müngsip bir yer ararken gözüme birbirinden güzel iki genç kadın ilişti. Hele ma- viler giyinmiş, yeşil gözlü olanı pek cana yakındı. Hemen geçtim, Karşı- larına oturdum, Cebimde yeni çık- mış küçük bir kitap vardı. Onu aç- tım, Güya okuyormuş gibi yapiyor, fakat kitabın üzerinden karşımdaki kadınlardan gözümü ayırmıyordum. Bir aralık maviler giyinmiş, yeşil gözlü kadın benim tarafıma doğru baktı, Kitabın üzerinden kaçamak bakışlarla onu seyrettiğimi görünce halime gülümsedi. Onlar karşımda cwl cıwl konü- şurken ben de sözlerine kulak misa- firi oluyordum. Yeşil gözlünün adi Lemandı, Kadıköyüne bir arkadaşını görmeğe gidiyordu. Artık kitabı ka- pamış, açıktan açığa onları seyredi- yordum. Ara sırada bakışlarımız birbirile birleşiyordu. O zaman adr nm Leman olduğunu öğrendiğim ye- şil gözlü genç kadın fevkalâde mun- tazam, beyaz dişlerini hafifce göste- rerek tatlı tatlı gülümsüyordu. Ken- di kendime: «Naci işin iş... Gözünü aç oğlum!ş diyordum. Vapur Kadıköyüne gelince anlar iskeleye herkesten evvel oçıkmak maâksadile hemen kalktılar, Ben de arkalarından fırladım. Fakat vapur- dan Çıkarken kalabalık arasında on- ları kaybettim. Bu aksiliğe dehşetli canım sıkılmıştı, ” O günü Kadıköyündeki işimi gü- cümü bitirdikten sonra tekrar İstan- bula dönmek için vapur iskelesine doğru İlerliyordum. * Fakat tam bu iskeleye gelir gelmez vapur kalkmaz 1m? Ben de bir tren istasyonunda, bir vapur iskelesinde beklemeği hiç sev. meri, Kalkan vapurun Haydarpaşa- ya da uğrayacağını düşündüm. He men fırladım, Rıhtımda duran kayık- çılardan biri ; — Haydarpaşaya... Vapura yetiş- trelim!.. diye bağırıyordu. Kayığa atladım. Bu sırada rıhtım- da iki kadın telâş içinde etraflarına bakınıyorlardı. Bir de ne göreyim? Vapurda beraber geldiğimiz iki genç kadın değil mi? Onlar da muhakkak vapuru kaçırmışlardı, Kayıkçıya: — Bak, dedim, bunlar da vapuru kaçırmışlar galiba... Seslen şunlara bakalım... Kayıkçı onlara da; — Vapura yetiştirelim... Haydi ça- buk... diye bağırdı. İki genç kadın kayığa doğru yaklaştılar Yeşil göz- Müsü, yani ismi Leman olanı kayık- ıya: ; — İyl amma sizin müşteriniz var. Kendisini rahatsız etmiyelim. Deyince ben: — Rica ederim... dedim, estağfu- rullah efendim. Yalnız biran evvel kayığa bininiz ki vapura yetişelim, Birer ceylân gibi kayığa atladılar, Şimdi ben vapuru kaçırdığım için son derecede memnundum, Hafif har al if rüzgâr estikçe nefis bir Jâvanta kokusu burnuma kadar geliyordu. Temanla omuz omuza oturuyorduk. Iâkin bizim kayık tam Haydarpaşa- ya gelince vapur yine kalktı. Fakat bu sefer vapuru kaçırmamı- za ürüleceğimiz yerde hep birden .gülmeğe başladık. Zaten daha ka- yıkta iken aramızda hafiften hafife konuşmalar başlamıştı. Haydarpa- şaya geçince.de bu konuşmalar de- vam etti. .» Zaten ikinci vapurun gelmesine daha epeyce zaman vardı. Bir aşağı bir yukarı dolaşmağa başladık. Şimendifer istasyonunun içine gir- dik. Bir tren barekete hazırlanıyor- Leman arkadaşma: — Canım trene binip Suadiyeye kadar gitmek istiyor, dedi, Bunun üzerine ben hemen: — Emredersiniz Suadiyeye kadar uzanalım! dedim, Karar vermemiz uzun sürmedi Trene atladık, İşte bizim macera böyle başladı. Nihayet Leman dün ilk defa olarak beni evine davet etti, Dün sâbah büyük bir heyecanla kalktım, Güzel bir banyo yaptım. 'Traş oldum, Giyindim. Tam sokağa ,çıkacağım sırada kapı çalındı. Am- cam geldi, Amcamı aylardanberi gör- memiştim. Bir taraftan da Lemanı düşünüyordum. Onu en sinirlendi- ren şey beni beklemekti, Eğer rande- vu saatinden geç gidersem yüzüne bakmayacağı muhakkaktı. Amcam bir aralık bana sordu: — Sen galiba sokağa çıkıyordun, değil mi? Ben aklıma ilk gölen yalanı söyle- dim: — Doktora gidiyordum!., dedim. Amcam: — Neyin var?.. diye sordu. Bir yalan daha kıvırdım:; — Midem bozuk... Sonra ateşim var, Biraz da kendimi üşütlüm geli- ba... Amcam gençliğinde bir aralık bir iki sene tibbiye mektebinde okumuş fakat dokor olamamıştı. En büyük zevki tanıdıklarından hasta olanlara tavsiyelerde bulunmak, anları kendi usullerile tedavi etmekti., Benim uydurma hastalığımı du- yunca: “ — Mükemmel... dedi, ben seni he- men tedavi edeceğim. Başıma gele- cek felâketi anladığım için: — Aman amcacığım.. Vazgeç! filân dedim. Dinliyen kim? Amcam bana hâlâ çocuk muamelesi yapar- dı, Cebinden bir kutu çıkardı Bir fincanın içine bir toz döktü, Bunu * su ile karıştırdı: — Şimdi derhal şunu içeceksin... dedi, Hemen hemen: — Yapma amcacığım... Bu hiç bil- mediğim ilâç belki benim bünyeme iyi gelmez... Amcam: — Çocuk musun âcn? dedi, bu iNâç bana dünyanın öbür ucundan geldi... İç şunu... Bak sana bire bir gelecektir, Amcam zorla bana bu ilâcı içirdi. Ondan sonra da: — Bu ilâç dahâ henüz tecrübe ediliyor. Bir ecnebi doktor arkadaşım bana vermişti. Şimdi bunu içtikten sonra bir saat şu divanın üzerinde yalacaksın.. Boylu boyuna divana uzan bakalım, — Amcacığım dehşetli işlerim var. Divana nasıl uzanır da bir saat y&- tarım!., dedim, ©: — Eğer uzanmazsan ilâç çok fena tesir eder. Hemen yat... cevabını ver- di. Yattım, Aradan bir saat geçer geç- mez karnımda müthiş sancılar... Bu- ram buram ter dökmeğe başladım. Amcamın içirdiği ilâç şiddetli bir müshlilmiş.. Bir müddet sonra tesi- rini, dehşetli bir surette gösterdi. Bancılar içinde saatlerce kıvran- dım. Lemana da gidemedim. Müshi- Tin tesirile hâlâ yataktan kalkamıyo- rum, Aşk yüzünden başıma gelenleri görüyor musun? Hikmet Feridun Es Mayıs bilmecemizi doğru halledenlerden hediye kazananların isimleri . 10 lira kazanan emre Davutpaşa O. O. No. Büyük zarif 1 kotra kazanan Hale Tayhan: Alman lisesi. Küçük zarif 1 kotra kazanan Kemal Önen: Taksim Ortaokul No. 772. İ er lira kazananlar Bahaettin Bayraktaf: Yatih Ortaokul No. 315, Sevim Tokatlıoğlu; Çengelköy 28 #nel ilkokul, Defter kazananlar Lütfi Demir: G. M. memuru Hamdi oğlu. Ereğli, Karadeniz, İhsan Tür: Gala- tasaray Msesi No. 718, Şadiye Alten; Bin- birdirek Klod Farer cad. No, 33, Nuran Kerel: Ortaköy Fıstıklı köşk No, 6, Neclâ Seven: İst. 23 üncü okul No. 64, Züheylâ Kırınlıöğlu: 1. mek, M. 8, M. Avni kımı, Zi- yaettin Nadir; Meydan Cad. No. 177 Tokat, Ankara, Bilge Koyunlu: Bedbaşı İpekeri Cad. No. 29 Bursa, Tuğrul Kolonkaya: An- kara Saltık Apt, Şükran Tunay: Ereköy kız lisesi No, 1091. Çorap kazananlar Semva Nişancıoğlu: Heybeliada Ortâ- okul, Reyman Tülbentçi: Pangaltı lisesi TL inci sınıf No. 899, Halit Ayman: Kaba- taş erkek lisesi $/A 554, Mehmet Yalçın: Ayvarissray Tokladcde No, 26, Naci Zeren- oğlu: Gazi Osmanpaşa Ortaokul No. 204, Haydar Özakman: Haydarpaşa lisesi No. 1620, Mihri Ertan: Çatalcn Ortaokul S/A No, 220, Morduhay Marsel: Beyoğlu 29 un- cu ilkokul 5/A 670, Mulla Okay; Kadıköy Moda Cad. Muratbey sokak No. 31, Zübey- de Emre; Üsküdar Paşakapısı No. 23. Kravat kazananlar... Faik Akkaynak: Rakı fabrikası: Edime, Cüneyt Karal: Bolu noteri Vedat Karal- oğlu: Bolu, Mübeccel: Cebeci Cad. Asfnlt Üzerinde No. 45: Ankara, Kemal Arındar: Eskişehir, Mebrure: İcrdiye Müneccimbaşı No. 52: Üsküder, Nihal Güven: Gazi Uk- okul sirf 3 No. 623: Kadıköy, Muazzez İnal: Rasimpaşa Reca'sade Sok, No. 5 Kadıköy, Feriha İnsel: Moda end. No, 26: Kadıköy, N. Betil: Yeriyol No, 69: Çorum. Kolonya kazananlar Sabahat Erginer: Beşiktaş Spor cad. No. 00, M. Evkal: Ayasofya Soğukçeşme yoku- şu No, 15, İhsan Güvenç: Gasi Osmanpa- şa O. O. No. 38, Neriman Can: Ortaköy Maşatlık Xo. 22, Eftal Öney: Arnavut- köy 25 inci ilkokul No. 290, M. İlhan DU- maç: H. P, Lisesi Na, 25/2, Kemal Örde- mir; Beyoğlu Ağacami'Nane Sok. No. 22, Ulvi Okar: Kabataş E. Lisesi No. 895, Pe- rihan Akkaya: Cerrahpaşa Canbasiye Bok. No. 65, Sumtm Tunalı; İst Erkek lisesi No. 1358. : Bir düzüne kalem kazananlar Hikmet Kanrık: Edebiyat fakültesi No. 1047, Sedat Örnek: Beyoğlu 44 üncü ik- okul No. 364, Üzel Kızılkılıçi Beyoğlu Bel Bok. No. 19/3, Sevgi Öztekin: Ortaköy Necmi Öztekin kızı, Yıldıs Dumlu: 84 üncü ilkokul No. 641, Sabahat Ercan:. Pendik Ankara Cad. No. 34, Mehmet Yalçın: Ay- vansaray 'Tokludede No, 28, Fabri Başhe- kimoğlu: Çamizca Alemdağ Cad. No. 26, Pe- rihan Sabri: Kocamustafapaşa No. 16, Nehli Birol: İst. Erkek lisesi No. 87. Muhtelif hediye kazananlar Leman Doğanay: İsmet İnönü okul No. 88: Ankara, Kemal Yeşilova: Adliye ya- nında Doğruluk İşeri; Gaziantep, Nazan Ardoğan: Kırıkkale ilkokulunda No. 673, Gönül Demirel: Defterdarlık evrak memu- Tu Tevfik kızı: Tokat, Fatma Usberk: rantina 143 üncü sokak No, 15: İzmir, mevver Baydır: Anafartalar. mahallesi No. 128: Balıkesir, Krnel Özoğul: Ulugazi oku- İu arkası No, 34: İzmit, Fatma Sen: Çalâl Akması: No. 36: Bursa, Egin Karman: Harmankırı İnbisarlar muhasibi A, Har- man kızı; Kastamonu, Muallâ Gençtürk; Öztürk mâhallesi çarşı sok. No, 67: Anka- Ya, Nihal Laçinalp: Tuna cad. Cümhuriyet ypâhallesi Buyurak Sok, No. 3: Ankara, Şehime Göknil: Selüloz sanayii müessese - si: İzmit, Emel Özgül: Karataş M. H. Ulu- gazi okulu arkası No. 34: İzmir, Bülent Öz- bayrak: Askeri fabrikalar Ticaret şubesi mutemedi oğlu: Ankara, Bekir Seret: 26 met alay tüfekçisi bay Hakkı Seret oğlu: Esine, Erol Günçer: Gerici başöğretmen Eover Güneşoğlu: Hendek. Tahsin Ersu: Yeni otel karşısı No 20-24: Adana, Mu- zaffer Özyalçın: Bakirköy örtamektebi No. 498, Ferüser İnal: Küçükçekmece An- karalı köyünde, Necdet Ölçü: Selimiye Be- zant Sök. No. 4: Üsküdar. İlehmel Sekban Gureha hastanesi cild ve zührevi hastalıklar sabık hekimi, Cağaloğlun- ân, Kapalıfırın karşısında No, 30 Telefon: 21614, Mer çün saat 10-13 ve 16-18 e kadar! k Ço” ÇOCUK DÜNYASI | FT Pearl BUCK 'Tefrika No. 49 Amma kadın eskisi gibi bir parla. dı; — Sandığın kadar kocamadım da- ha; bırak beni, çalışıp didinirsem, belki daha iyi olurum.. Anlıyor musun oğul, Bu lâzım bana, lâzım! diye bağırdı. Delikanlı da inadcının biri idi, ge ne kafasındakinden “dönmedi: * — Boştan yere kendini yiyip bitiri- yorsun... Birşey olmadan belki de ola- cağı bile yok iken'böyle ağlayıp sızla- nir mi? diye karşılık verdi. , Ana,ne vakıttır üstünden gitmiyen bir ağırlık ve bezginlikle: — Sen anlamazsın. Gençsin, böyle şeyleri dünyada anlıyamazsın sen! de di. Oğlu şaşkın şaşkın baka kaldı, ka- dın fazla birşey demeden, çapasını omuzuna vurdu ve sessiz sadasız tar- lalara doğru yürüdü, gitti. Pek de ağır işler yapacak, kıyasıya çalışacak bir halde değildi; hemen kan ter içinde kalıyor, rüzgâr ılık ılık €s$e bile soğuk alıveriyordu. Çok geçmeden tekrar dizanteriye tutuldu ve bu s€- fer artık iyileşince, tembel tembel ka- pi eşiğinde oturup durmağa razı ol- du, Evde de ona göre bir iş yoktu hiç. Gelini herşeyi üstüne almıştı. Zaten kaynanası da ister istemez / görüyordu. Doğrusu ya, şu tazenin kı- sırlığından başka bir kusuru yoktu, Her işin altından kalkıyor, evi güzel güzel çekip çeviriyordu. Ana işsiz güç“ “süz, saatlerce kapının eşiğinde otu- ruyor ve bir zamanlar yavrularının oynaşıp koşuştukları şu yerlere, göz- leri dala dala bakıyordu. Geçmiş günleri canlandırıyor, gerilere dönü- yor, sanki tekrar o demleri yaşar gibi fenliğini bile hazırlamıştı. Canı birşey çekti mi, hemen onu da veriyorlardı: Derdini dağıtsın diye, içi tel tel mis gi- bi tütün doldurulmuş birçubuk, yada « o ısıtılmış âlâ sarı şaraptan bir kaç yu- dum... Bunların hepsi de Iyi idi hoş- tu amma, şöyle: #Al anam, harçlık yâr parsın!» diyerek birkaç para vermeği akıllarına bile getirmezlerdi hiç. Yü. zünü kızdırıp İstiyecek de plsa, oğlu ile gelini muhakkak şaşırıp biribirle. rinin yüzlerine baka kalırlar: «Harçi- ğı ne edeceksin & ana? Canın ne çeki- yorsa biz yapıyoruz ya iştev diye cevap verirlerdi. Onun için de küçük oğlu- mun şu ufacık hediyesi, «hatır gönül alması, kat kat fazlasını yapan ve veren ötekilerden çok makbule geçi- yor ve kadın ona karşi nasıl sevgi, şef- kat göstereceğini bilemiyordu. Parayı koynuna sokuyor, gece olunca da ya- "tağından kalkıp, yerdeki çukura gös müyordu. Nr Yalnız küçük oğlu pek seyrek geli. yordu; onun için de günler günü, iki kağıfı, gelin kaynana, âvluda karşı karşiya oturuyorlardı ve anaya evleri ne boş geliyordu, ne bomboş! İçini çe. “ kiyor, çubuğunu tüttürüyor ve başka ne yapsın? Geçmiş günlerini bütün hayatını, yok bütün deği! amma, bahte sız ömründen birçok parçaları hatır. Mıyor, düşünüyordu. Onun aklına ge tirmemeğe çalıştığı bir tek şey vârdı. Öyle birşeydi ki, bu, hemen kızının kör oluverişini hatırlatıyordu. Çün- kü bu iki şey, işlenen günahla veri- len cezası, bunların ikisi e, ilâhların elile biribirine bağlanmış şeyler değil. ler miydi? Bir'mabede gidip yalvar- makla belki azıcık teselli bulabilirdi oluyordu; kendini gene şu oturduğu Jamma, artık tövbe ve isliğfarın zamanı yerde... Amma genç, can dolu... Ateş gibi eski halile görüyordu... Yanında kocası... Ötede yavruları, ne güzel şeydi bu... Evin Lâzesi o, koca karısı da bir başkasıydı. Sonra ne oldu idi birden? Kocası kaçıp gitmişti... Bir d ha da ne sesi, ne de soluğu duyul. muştu... Aklına bu gelir gelmez ür. perdi, titredi... Başka şeyleri, şu şim. diki yalnızlığını düşünmeğe, koyuldu. Büyük oğlu bütün gün dışarıda, ya toprakla uğraşıp didiniyor, ya da mal sahibinin kardeş çocuğu imiş dedikle. Tİ - başını kaldırıp adama hiç bakma- dığı için neye benzediğini bile pek bil. mediği - söylediklerine göre iki karış beberuhi gibi kısacık boylu yeni bir kâhya ile mahsul üstünde boyuna çe- kişip dürüyordu, Kör kızı gitmişti, küçük oğlu da şehirde yaşıyor anasi- nı görmeğe pek seyrek gelip gidiyordu. Ana bu işsiz güçsüz geçen saatlerde en çok onu düşünürdü; gözünün be- beği gene de hep o idi. Ömrünün ya- yanlığı ve boşluğu içinde, onun ara- ira çıkıp görünüvermeleri öna âdeta bir bayram sevinci ve neşesi getirirdi, Oğlunu uzaktan görür görmez ayığa kalkar, bezginlik ve uyuşukluğundan kurtulur, yavrusunun gül yüzüne içi açıla açıla bakârak gülümser, güler. di, O evlâdlarıni en güzeli idi, nasl genç bir horoz, tohumunu âşılıyanın tıpkı tıpkısina benzeri çıkarsa, oda öylece babasının ayni idi. Artık ağa- beysine aldırış ettiği de yoktu, eskisi gibi ezilip büzülmüyor, üslelik kaba- rıyordu bile,, Ummamışlardı amma, pekâlâ da bir baltaya sap olmuştu, para da kazanıyordu işte! Yalnız işinin, gücünün ne olduğu- nu hiç bir zaman söylemez, anlatmaz» mi olurdu nedir, kabına sığamaz bir öde gelir, gizlice anasının avucuna bi 2 Ükaç para — Al anam, harçlık yapai-. der. di. Kadın da alır, oğlunu gökler. a. 'karırdı. Bayılırdı, tapardı ona. Büyüj oğlu hiç onun bir kere bile şöyle ha, rını almağı düşünüyor muydu! Ein, efendisi olalı, parayı sade keniye. rine saklıyorlardı. Ne yalan Sylesin, yemekten yana bir diyeceği Yo:tu, Kar- nını oyuruyorlardı, hem de İka k istediği gibi yiyordu. Kılığı Kyadeti de eskisinden temizdi, düzgüsdü, Ne gi- yip çıkarıyorsa, gelini dikiyordu, ke- de doğuracağım, benim de oğullânn. olacak, dedi. Vaktı geldi de, geçiyor bile! Şimdiye kadar bizim köyümüzde, koynunda kos cası olup da doğurmıyan görmedik, mızın da hiç kısır yoktur, Tohumda geçmişti, af dilemek için çok geç kal. mıştı. Böylece de işi oluruna biraki- yor, içini çekiyor ve ara sıra da yüre- gi sızlıya sızıya, kör yavrusunun lâ- kırdısını açıyordu. O vakitler gelini hemen şöyle karşı- lık verirdi: — Ne olacak, iyidir elbette, Doğru. sunu ararsan talihimiz varmış, İyi ki, onu da oğluna alacak birini bulabil. dik. Kolay mı? Kür kızı kim ister? Ana atıldı: — Kördür amıma yavrucağım bece- rikli bir kızdı, Sen pek farkına vara- madın biliyorum, çünkü sen bü eve girdikten sonra karınca kararınca, onun da birşeyler yapmasına meydan bırakmadın. Gelin diktiği kumaşı kaldırıp, daha yakından bir baktı sonra da: — Olabilir... Benim huyum bu... Bi? işl tuttum mu, kendim bitirmek iste- rim. Hem ne kadar olsa, kör bu... EM yakışmıyor işe. Hele benim gibi tez canlı oldu mü insan, sıkıntı basıyor... dedi. Ana gene içini çekti ve bomboş'du. ran kapılarının eşiğine baktı; — Doğurmalısın kızım, doğurma- * »sın, Bir evde iki üç çocuk olmalı, Ben böyle şeye alışmadım... Bir kapının önünde, eşiğinde -civıl civil ötüşmeli onlar... Sen doğuramıyorsun... « Bari küçük oğlum evlense, o da istemem de istemem diyor... Zoru ne, bilmem ki... Ana bu sözlerle, gelininin can evi- ne dokunuyordu. Evleneli beş söneyi bulduğu halde, bir türlü gebe ” * — Vakti zamani gelince .. Ana dudağını büktü, yüzünü bu- — Daha ne vakti bekliyorsun Ayol? Erkeklerimiz evlendiler mi, çok sür- mez, hemen baba olurlar, kadınları- da, tarlada da bereket vardır, bereket, Ne dersen de a akızım, sende gizli bir derd var, yoksa kadın olur da doğur- maz olur mu hiç! Aklıma şaşayım, bir de sana şu entarileri bol bol biçip ülktimdi... Neye yaradı sanki? epin Zi BİLE «ği