1) Haziran 1939 AKŞAM Türkiye Rağyodifüzyon Pestaları Dalga uzunluğu 1648 m. Türkiye Radyosu “TAG 1974. 15195 Ke/s. 20 Kw. Ankara Radyosu T.AP.3110m. 9405 Ke/5. 20Kw. ANKARA RADYOSU TÜRKİYE BSAATİLE 182 Kç/3. 10 Ew. | | Düğün pek kalabalıktı. Otelin bü- salonunda cazband çalıyor, dans *diliyordu, Gelin çok güzel bir ka- dı, Büyük bir neşe içindeydi. Da- | içinde di. Her halde pek tiknefes bir e da sıcak kanlı bir delikanlı idi, * Pazartesi 19/6/839 en Saadetinden adeta | tülü soluyordu. e 1239: Türk müziği -PL, rinin içi parlıyordu. Tramvay Karaköye geldi. Bu 86 : saat ayarı, ajans ve meteo- Damadın yanında iki arkadaşı | ferde b e peer amme mii Vardı, Ona: hafifce bıyıklı, orta yaşı bir kadın 19: Program, 1905: Müzik (Bir solist - — Kuzum Orhancığım... Nasil ev- tramvaya bindi Benim yanımdakin- PU), 1915: Türk müziği (Fasl heyeti), Kendin? Şunu anlatsana... diye israr | den başka baş yer yoktu. Şişman ka. | 20: Meminkei mat e le Yalar , Orhan: dın telâş içinde hemen ilerledi. Ya- | R., 2020: Türk müziği: 1 - Bayatlaraban — Canım şimdi sırası mi? Misafir- lerle meşgul olacağım. Eğer boş bir | hemen hemen dörtte üçünü kaplar | çarkı - Mineli varın lama ahi yet bulursam belki anlatırım... di- | muştı. ve Mem Pİ rk — pencerenin kenarında avüç || yolcu - Bayatlaraban şarkı - Nerleyerim Ordan bir türlü arkadaşlarıma va: iü kas ii yare ekip alym. | seen, yene. © | heran €vlendiğini anlatmak için vakit Aksi gibi gayet de sıcak bir gündü. Dean name 2k bulamıyordu. Lâkin arkadaşları OF- | yanımdaki şişman kadn müşterek barın evlenme merak madım, 9 - Selâhaddin Pınar - Hüzzam ale Ml erimez oturduğumuz iskemleye yerleştikçe | sarkı timlaini kirpiklerine, 10 - Hayri ; > yerleşiyor, beni kenara attıkça ati- || Yeniğin - Hüzzam şarkı - Ölürsem yazık- anın etrafını sardılar. Ona: yordu. Bir yandan da sıcaktan poh- || tır kanmadan, 31: Konuşma (Dok- — Artık anlat da şu hikâyeyi din- | yayor bir mendille yüzünün terini si- | torun saati). Sili Müzik Gperhende Er Byelim,.. diye ısrara başladılar. Orhan gülümsedi: — Benim evlenmem garip bir hi- Müyedir. Samiye ile hemen hemen Ayni semtte oturuyorduk. Onun gü- Alliği, zevkli giyinişi, hali, tavrı pek doşuma gidiyordu. , Haftalardanberi peşinde dolaşıyor- dum, Bir fırsatını bulup bir türlü Kendisile de t Güzel duğu derecede de ciddi idi, Israrla #fkasından koştuğum, bir türlü pe- SİRİ bırakmadığım halde bana kati- Yen yüz vermiyordu. Samiye ile kar- #laştığımız zaman benim yüzümde- hatları bakışlarımı, mümkün ok Zu kadar tatlılaştırmağa çalışa- Tak ona hafifce gülümsüyordum. Lâ- İn Samiye benim bu halimi görür Bürmez hemen başını başka tarafa Seririyordu. Bazan saatlerce arkasından koşlu- halde sanki benim peşinde ol- © Ouğumu fark etmemiş gibi hareket diyordu, Bana karşı bu derece M- yitti, Onun bu halleri beni büsbü- | “in ziyanadan çıkarıyordu. Artık bu güzel, cana yakın genç kizla ahbap olmaktan ümidimi ta- ile kesmiştim. Bir gün Galata- ydan tramvaya bindim, İki kişi- Mik boş bir iskemle gözüme lişmişti. Geçtim. Oturdum. Tramvay biraz ile- Wdeki istasyonda tekrar durdu. Bir ne göreyim? Benim haftalardan- peşinde koştuğum genç kız amvaya binmez mi? İçeri girince Vöyle bir göz göze geldik. Benim önümdeki iki kişilik iskem- İde boştu. Genç kız ilerledi. Oraya, Pencerenin kenarına . oturdu. Onu Mikadan seyrediyordum. Saçlarının Yengi, ensesine doğru gelişi ne kadar idi. Omuzları yuvarlaktı. Ensesi kalâde biçimli idi, İnsanlarda bar kestra - Şef: Necip Aşşkın): 1 - Pal Dietrich - Fifreler (Marş), 2 - Kari Kom- «| sak - Viyana aşkı (Potpun), 3 - Paolo için, 4 - Aston Ru- Mascagni - Kavalleria rustikana opern- borsası (fiat), ; Saat 7 de Leipzig 20 akşam muzikası — Münih 20 hafif muzika — Viyana 20 salon muzika- sm — Athlone 20,50 hafif muzika — Bero- münster 20,40 salon muzikası — Bükreş 2015 dans — Londra 20,45 viyola kon- seri — Riga 20 hafif muzika — Sofya 200 senfon. konser — Stokholm 2050 hafif muzik — Toulouse 20,15 marşlar — Wina 2040 konser. Saat 21 de Berlin, Königsberg 2115 operet havala- rı Breslav 21,15 karışık muzika — Frank- furt ve Stuttgart 21,15 karışık mukiza — Hamburg 31,15 senfon. konser — Münih 21,15 dans — Melnik 21,15 orkestra — Atblone 2150 orkestra — Bari 21,15 Yu- nanca neşriyat — Peşte 21,25 orkestra — 5 p) M. Ceneri 21 bas - 30 Tramvay yoluna devam ediyordu. dde bir sevgilim dönüp dönüp ba- na, vaziyetime bakıyor, gülümsüyor- du. Ben de onun haline gülüyordum. Yanımızdaki - bu iki şişman yolcu adeta bana saadet getirmişti. Önde oturan genç kızla aramızda uzaktan uzağa, bir göz ahbaplığı başiaması- na sebep olmuşlardı. 'Tramvaydan genç kızla beraber in- dik. Bu sefer bana karşı çok daha il- ilfatkârdı, Hemen yanma yaklaştım. fırsattan İstifade ederek konuşmağa başladım. İşte Samiye ile böyle tanış- tık, Böyle evlendik. Hikmet Feridun Es dier 2130 Kolonya 22 eğlenceli muzika — Ştult- gari 22 senlon. konser — Melnik 2230 salon muzikası — Bükreş 72,15 gala kon- seri — Florans 22 salon muzikası — Mi- Jâno 22 senlon. konser Midiand Reg. 2220 orkestra — Roma 2245 karışık mu- sika — Sofya 22 hafif muzlka, konferans ve dans, Saat 23de Berlin, Frankfurt, Königsberg, Leipzig, Biutigart 2370 - Il muzika — Breslav 335 viyolonsel, keman ve piyano kon- seri — Kolonya 2340 oskesirn ve ke- man — Viyana 2330 viyolonsel — Peşte 23 piyano — Bükreş 23.15 hafif muzika — Yiorans 23,15 dans — Milâno 23,45 dans. Saat 24 den sonra Prag MW Çek muzikası — Peşte 24 dans — Fiorans 24 dans — Londra 24,10 dan . de — b k e a dans e Dea ve i hafif hafif şamarlamak ârzu- . Bulgaristandan intibalar (Baş tarafı 7 nci sahifede) bağıran arkadaşlarından birinin nut- kunu dinliyor, sık sık alkışlıyorlardı. Alayın orta yerinde içi polis dolu bir otobüs vardı. Genç, nutkunu bitir. dikten, halk tarafından uzun uzun bi I yüzünü,bu mavi camda, adeta aynada seyreder gibi, arkadan gö- 'ordum, Bazan kendi kendime: Dz A mübarek, a insafsız kadın... Mir Sıra başını çevir de şu yüzüme Ya rek olsun bak... diyorum. Lâ- ne gezer? Onun başını çevirdiği Yoktu, marşını söyliyerek Kurtarıcı Çar cad- a vay Tepebaşına gelince bürâ- yü e va Xx Bayetle şişman bir adam bindi. a a Ea m ii Tulan ve bu kadar yıldır sükün ve çalışma siyaseti yaşayan Balkanlar, Arnavutluğun işgalinden sonra, bir endişe kaynağı olmuşa benziyor. Bal- kanlar, Balkanlıların kalabilse, hu- zur ve sükünunu koruyabilir; fakat bu endişeler içinde selim duygu ve mantık ortadan kalkar da siyaset şaş- kın bir fbrgye dünerse, ne olacak? Her halde Balkanlarda, birbirle- rinden emin milletlerin birliği, dünya sulhünde pek önemli bir küvvet teş- kil edecektir. iü leyi andıran koca vücudile geş- du ümdeki genç kızın yanına otur- ve hemen kendisine lüzumu ka- Kâzım Nami Dutu Dr. Hafız Cemal Dahiliye mütehassısi kendimi güç zaptediyordum. yolcu oturduğu yere yerleş- yerleşiyordu. Genç kız nihayet «— Ya babası bir günah işlemiştir, yada belki anası, içyüzümüzü kim bilebilir?» deyişlerini hatırlıyordu. Kendi kendine: «Bâri bir mabede gidip yalvarsam!z diye düşündü. Amma o yal kenarındakine değil, yürlerine çamaşınmı fırlatıp attığı #âhlardan, hangi suratla bir şey is- tiyebilirdi! Yok, yok oraya gidemez- di; uzak uzak bir yerde, binler ve binlerce adım ötelerde bir mabedde can ve yürekten, içleri yana yana dua eden kadınlara istediklerini ve- ren iyi ve kudretli bir ilâhe varmış, diyorlardı. Bari kalkıp oraya mu git- seydi! Ana bu düşüncesini oğulları- na açlı, onların da kız kardeşlerinin başına gelen bu acıklı hale içleri yandı, gözleri daldı ve büyük oğlan, her zamanki gibi o vakitsiz ibtiyar bileli hep böyleydi... Zaar— (erhir) alışmışım, dedi, Ans kızına da işi açtı: dan sonra d. bu tosun oğlanı doğur- du işte. Kuz: — Hatırladım, anne hatırladım, dedi. Hani oğlu doğunca ipekten bir çift terlik işledi de Nâheye götürdü idi değil mi? Sahi anam git, git, mer- hamefli iyi bir ilâheymiş oradaki! Ana yola çıktı. O aylarda, kötü kötü eserek şimal ovalarından soğu- gu sürükleyip getiren, ağaçların Üüze- rindeki yaprakları kırış kırış buruş- turan, yol kenarındaki otları kuru- tan, hulâsa her yeşilliği soldurup ök düren kamçılayıcı rüzgârlara göğüs vere vere bütün bir gün yürüdü Fa- kat anaya rüzgürdan daha ağır, da- ha acı gelen şey kendi günahının, evlâdı üzerine çöktüğünü görmek korkusu idi. Mabede varıp gelebildiği zaman gözü ne onun büyüklüğünü, güzelli- rif ettikleri emabudeyi» bulmak için hemen içeri daldı; kapıdan azcık günlük aldı ve önüne çıkan saçı başı akçıllanmış ilk rahibe sordu: — Canlı ilâhe ne taraftadır? Adam kadının kılığına kıyafetine baktı, onu da her gün bir erkek ev- Mdları olsun diye yalvarmağa gelen sürü sürü kadınlardan biri sandı ve dudaklarını şöyle azıcık uzatarak, l0ş- bir köşeyi gösterdi. Orada sağlı sollu daha küçürek iki sanemin arâ- yaşlı pinti bir ilâhe oturu- diye bekledi. O da mabudeye oğlu için yalvarıyor, yavrusunun yıllardır yataklara yapışıp kaldığını, evlâd bile üretecek halde olmadığını söy- liyorum €y mabud, bildiri bana bu- nu, eğer bu yüzden kıpırdayamıyor- sa evlâdım, tövbe istiğfar edeyim, ce- zaşını ben çekeyim! Ben!... diyordu. Ondan sonra ihtiyar kadın kalktı, öksürerek, içini çekerek uzaklaştı, ar- kasından hemen ana diz çöklü, Bu sefer de yalvarma sırası onundu. sİhtiyarn biraz evvelki, sözlerini madan, yaldızlı dümdüz yüzünü asa- rak, bomboş gözlerile, dik dik bak- tığını sanır gibi oluyordu! Ana nihayet doğruldu ve yâna ya- Da bir içini çekti; duasının, yalvar- masının bir şeye yarayıp yâramıya- cağını bilmiyordu; günlüğü de yaktı ve döndü. Dağ bayır, dere tepe on millik yo- İu aşıp ta kapısına geldiği vakit yor- gunluktan ve ayazdan bitkin bir halide hemen oracığa, eşiğe çökü- verdi ve hep bir ağızdan ne yaptığı- Bi, ricalarını İlâhenin nasıl karşıla- dığını soran çocuklarına, gamli bir sesle acı acı; — Emir büyük yerden çıkacak, ne bileyim ben? Elimden ne gelir? Sa- de yalvardım, yakardım, dua ettim, ilihlar ne İsterlerse öyle olur; bize de beklemek düşüyor... Görürüz el İçin için de; «Ne ettim de bir gü- nah işledim!» diye düşündü. «Ne olurdu Şu suça bulaşmamış olsaydım dedikçe de, bir türlü bu işi nasıl edip yaptığını aklına sığdıramıyordu; © tüysüz suratlı herifi düşündükçe içi bulanıyor, hiç bir zaman silemiyece- ği kendi suçu yüzünden bu adama Jânet okuyor, ondan nefret ediyordu. Sonsuz tiksinmeler duyarak geçen bu düşünce ve azap saatinde hem bütün 0 ateş ve istek dolu yaradılışı- nı, bir hastalıktan kurtulurmuşçası- na üstünden silkti attı hemde... ğe uğurladı, ondanda ây- Artık, anun için, bu yeryüzünde, cinsi mânada hiç bir erkek kalma- muştı; sade buncağızları, şu üç ev- lâdı vardı... Onun da bir tanesi kür- dü işte! ” er Artık gençliği gitmişti elden. Kirk Üç yaşına girmişti ve bazan geceleri, evlâdlarının babaları gideli beri ge- çen zamanı saymağa kalkıştıkça el- leri yetişmiyor da, iki parmak daha katıyordu bu hesaba. Köyün içinde kendini dul diye tamıtalıberi geçen yılların sayısı da, bütüm bir elinin parmaklarını aşıyordu. Amma biçimi genede hiç bozul- mamıştı, her vakitki gibi, belki de daha dinç ve dimdikti. Vücudü ağır Jaşmamış, şişmanlamamıştı. Başka- ları soluyor, yada tombullaşmağı antıyorlardı; meselâ Emmioğlunun karısı, bir de köyün dedikodu merak- hısı meşhur dulu her yıl biraz daha gişiyor, göbekleniyordu. Halbuki ana, gençliğinde nasilsa gene öyle, ince, uzun, biçimli ve dinç bir kadın ola- rak kalmıştı. Yalnız, memeleri kü- çüldü, kuru kavruk bir hal aldı, bir de, aydınlıkta bakılınca göz &e- narlarında, güneş altında ağır İsler- le uğraşmak yüzünden yer etmis, bir sürü küçük küçük kırışık ve çiz- giler gözüküyordu. Tarlada, kırda, bayırda geçen bun- ca yıldan sonra artık yanmış, İyice kararmıştı; bir de o eski şaşılacak çevikliği, tüy gibiliği, elinin çabuk- luğu kalmamıştı. Çünkü kamında kök salmış olan o yabani canı söküp çıkarahdanberi bir türlü eski halini bulamamıştı Köyde, kadınlardan birinin doğum ağrısı tutup ta onu çağırttılar mi - ki, © buda sık sık oluyordu. Çünkü o hem duldu, hem de artık yaşlıların arasında sayılıyordu. - <Koş, koş fa- lancanın sancıları sıklaştı... Seni isletti, diye bağırdılar mı, nedense elini ayağmı çabuk tutmakia bir güçlük çekiyor, yetişemiyordu,. Hattâ bir kaç defalar o varıp koşuncaya kadar, lohusa kadıncağız kendi bâşı- na, eğilip çocuğunu alıvermişti. Bir gün de ana nasl olmuştu bilinmez, eline doğan küçücük yavruyu, yere düşürüvermişti. Bir oğlandı bu; be- reket versin ki, çocuk kazayı hafiften atlattı, sade kafacağızı berelendi, azk tık şişti, beynine bir zarar gelmedi, tosun gibi de büyüdü, gelişti, YA suçlu kuluna hiç te bir acıma duy-