Aylardamberi oturduğum #öyden he- men hemen ayni İrenle İstanbula ini: rordum, Akşamları da her zamanki venle gens köye dönüyordüm. Gerek akşam ve gerek sabah treni- edikli yoleuları vardı. Hergün e karşılıklı oturup yolculuk et- bu insanların hayatımı âdeta me- rdum. mân,“saçsız bir adam pek le merakımı uyandırıyordu. Tren- rseryâ ayni vagonda karşılıklı 0- duk. Bu zât dalgın dalgın, cebin- r küçük defter çıkarır, düşünür, fir, birşeyler not eder. ie böyle Uzun uzun, mühim bir “neler pot ediyordu? an adatın elindeki mavi kap- 1. & not dfterinin esrarı ne idi? cay m derecede merk “ae 'am geri bu zata trende ras- idim şam Gayri yapanda, tam Bir ar; defteriniturduğu koltu- Fun kenna bıraktiğir müddet va- gonun Pieresindenişarıyı seyret- ti. Bu sila tren dun, ışman Zat hergün Ustasyonda er Tren düncâ yerind kaldi Va- gondan Çı, Biraz sonryen'den tren kalkınca züm karşıdak kanapeye ilişti. Bakp mavi kaplı içük not defteri ora duruyordu. inek şiş- mân zat CGı unutmuştu. İmen ye- rinden fıtdım. Defteri alan. Pen- cereye koşin. Çünkü tren fur ağır Eldiyordu. #ki defterin Sahili benüz istasyonda i, Ona penctrde gele. Tini atabilirm. Lâkin baktıni, şişman; zat görünürle yoktu. Deter elimd kaldı. Şimdiye yapmak Vizırllı? Key. di kendime: onu hefEÜn ende göri. yorum. İlk re geldiğim Zânan defte zini kendisindyeririr#?» Öğün, İşte ne zanandaneri $na hali merak ettiğim küçük İeft$ elimde id, Maamafih onu açıp ini okumağı do;. « Fu bulmuyordum. Meaktd, da çildx racağım, Bu esNâğa İlmde defter yere düştü. Yapralı,ı açıla, Defteri tekrar yerden alırkn açılan gahileler- den birinin üzeri kurşun O Yalemle yazilmiş şu kelimeeri #kudüm' Cins- yet gecesi... 11 mât... Tüylerim ürperiş, gözlerini Çibi açılmıştı. Defterin sahifeleriyi kdeta yırtar- casına açıyordum. Büyüm: «Cinayet gecesi» -İeimeleinin al- tında müthiş bir cüny Beri bir katilim! Aman yarabbi... Megir beş hergün bir katille karşılıklı, ahgi tteğde seya- hat ediyormuşum bâ., Teyekkeli şiş LR IN AŞ YAŞ ERA Bir tek tüp sizin de bu neticeyi almatıza kâfi gelecektir ! RADYOLİN'iN belli başlı iki hususiyeti vardır. Evvelâ dişlerdeki kir tabaka. San: söker, yemek içki ve sigara dumanmın husule getirdiği lekeleri çıkarır, sonra dişleri yıkar, parlâtır ve mikropları “« 100 öldürür. Sabahı, öğle ve akşam, ber yemekten sonra günde 3 defa | | an adam o kâdar'dalgın dalgın dür“ muyorüu. Bak hele... Meğer oi işler yapmış? Defteri okumağa başladım: Karımı nasıl öldürdüm? Neeece? Demek adam karısını öldür- müştü ha!.. Dehşetli heyecana düş- müştüm. Gözlerim bu cümlenin altı na ilişti. Bu sefer şu kelimeleri oku- dum: İkinci karımı öldürmemin sebe- bi nedir?.. Vay, vay, vay!... Bu adam meğer Landru imiş de benim haberim yok- «Yahu... Dünyada ne adamlar varmış! Şu aylardanbezi karşı karşıya oturdu. ğum derece gayret ediyordum. Lâkin şişman adam küçük defterini kaybettikten sonra büsbütün dalgın. laşnuşta. Hem de fena halde cam sı- kıktı. Kendi kendime: «Tabii diyorum. Nasıl canı sıkılmaz? Nasıl dalgınlığı fazlalaşmaz? Bütün cinayet dalavere- erine aid en mühim vesikayı kaybetti. Amma adam da pek budala imiş ha | ni... İnsan cinayetlerini böyle munta- zaman bir deftere kaydeder mi?» Bazen trende ahbaplarima ras geli. yordum. Onları da bu katilin şerrin- den kurtarmak için yâvaşça kendile- rine fısıldıyordum: — Aman şu adamı görüyor musu- birden öldürmüş... Landru bu herif!... Kendisine böyle söylediğim ahpab- Yarım da: — Vay, vay, vay... Aman iyi ki söy- Hakikaten korunulaeak bir rim Landru, yanında bir ahpabile be- raber oturuyor. Bir aralık şişman adam yanındakine; — Birader, dedi, bir roman yazacak- tım. Bir cinayet romanı mevzu Şu: İki karısını birden öldüren bir adam... i Buna dair çok düşündüm. Düşüncele- rimi küçük defterime not ettim. Lâkin gölgelelim defterimi kaybettim. Şim- di romanı yazacağım. Bütün notlarım kayboldu... Şimdi ne yapacağım bil mem?... Ben bunu işitince derin bir nefes aldim, Hemen yerimden kalktım, ce- bimden küçük not defterini çıkararak: — Buyrunuz... dedim, defterinizi ben bulmuştum!... o Hikmet Feridun Es Bugün ilk iş olarak bir RADYOLiN alınız ve bitinciye kadar her yemekten sonra kul- lanınız. Bu müddet so- nunda dişlerinizin evvel- kinden çok daha parlak, çok daha beyaz ve çok daha temiz olduğunu gö- receksiniz. RADYOLIN DİŞ MACUNİLE DİŞLERİNİZİ MUNTAZAMAN FIRÇALAYINIZ. BULMACAMIZ ng al ROK) Radyodifüzyon Postaları DATGA UZUNLUĞU 1609 m. (o 183 Kes. 120 Kw. T.A.G. IRT4m. 15195 Kos 20 Kw. T.A P 3i70m. 9465 Kos 20 Kw. ANKARA RADYOSU Cumartesi 25/3/839 TÜRKİYE SAATİLE 1330: Program, 1335; Müzik (Operet- ler - PL), 14: Memleket saat ayarı, ajans ve metearoloji haberleri, 1410: Türk mü- riği (Halk musikisi) Sıvaslı saz şairleri Aşık Veysel ve İbrahim. Takdim eden: Sa- di Yaver Ataman, 14,40 - 1530: Müzik (Uvertürler ve opera aryaları). 1130: Program, 1135: Müzik (Dans saati - Pİ), 18,15: Türk müziği (Faml heyeti) Safiye Tokay ve Tahsin Kara- kuşun iştirakile, 49; Konuşma (Dış politi- ka hadiseleri), 1915: 'Türk müziği: Beş murablı sazla peşrev ve semailer, İki tanbur, kanun, santur, vd. Mesud Cemil, Refik Fersan, Veçihe, Zühtü Bardakoğlu, Cevdet Kozan, 1935: Türk müriği: Ça- lanlar; WVecihe, Ruşen Kam, Cevdet Ko- zan. Okuyan: Mustafa Çağlar. 1 - Kö- mürcü Hafıs Poet - Hüzzam beste - Al- dım hayali perçemin, ? - Sadeddin Kay- nak - Hüzzam şarkı — Bin büzün oöktğ, 3 - Hacı Arif bey - Hüzzam şarkı - Bahar geldi beyim evde durulmaz, $ - Tanburi Pale - Uşşak şarkı - Niçin nalendesin böyle, 5 - Asım beyin - Uşak şarkı - Cana rakibi handan ederin, 6 - Bedriye —- Karcığar şarkı - Güneş doğdu damlara, 20: Ajans, meteoroloji haberleri, ziraat borsam #fiati, 2015: Temsil (Meraki) Yazan: Mollsre. Adapte eden: Merhum Vefik paşa. İstanbu! Şehir tiyatrosu sa- natkârlarından Behzad Bulak'ın iştira- kile, 7115: Memleket saat ayarı, 2118: Esham, tahvilât, kambiyo - nukud ber- sası (İlat), 72125: Neşeli pliikler - R. 21: Folklor (Köroğlu bakkında) (Do- çent Pertev Boratav, 7145: Müzik (Halil Bedi Yönetken), 22: Haftalık posta ku- tusu, 2230: Müzik (Küçük erkestra - Şef: Necip Aşkın) (1 - Johan Siraass - Bin bir gece (Vals endizo), 2 - Goluyn - Camıbazlar (Fokstrot), 3 - Komzak - Vi- yana aşkı (Potpuriler), 4 - Lineke - Dans melodisi, 23: Müzik “Cazband - Pi), 2345 - 24: Son ajans haberleri ve yarinki program. | — Hariciye Vekilimiz. 2 — Otomobilin büyüğü - Birdenbire, 3 — Tamamlamak. 4 — Habeşistanda bir şehir emir. 5 — Yok etme - Arka mukabili, 6 — Yakacak ağaç - Üye, 7 — Kümes hayvanlarından - 3 Türk usulünce, 9 Çinin eski merkezi - Orta Asyada - Esmekten Yardım. bir göl. 10 Köpek - Yarah, Yukarıdan aşağı: 1 — Evi ısıtmak için içinde odun kö- mür yakılır - Nesi tükenen bir hayvan. 2 — Gelecek zaman - Hakkaniyet. 3 — Geminin takib ettiği yol - Yakın değil, 4 — Bir erkek ismi - Ok. 3 Çürüntü - Avrupanın en büyük nehirerinden. 6 — Bir erkek ismi - '7 — Cereyan eden. 8 — Bir nevi mobialşw boyası - Serseri, | 9 — Hububat toyi - Lâkırdısı » Kırmızı. Erkek. 10 — Eser - Mentah, Geçen bulmacamızın balli Soldan sağa: 1 -- İade - İrak, 2 — Asmakabağı,3 — Kâln, İrkâp, 4 — lik, Otnkçı, 5— De, An, Ba, 6 B. S, Simid, 7 — Şamram, Da, 83 — Devair, Şam, 9 — Ahu, Kitara, 10 — Lâle, Kepek, Yukardan aşağ 1» Akide, Dal, 2 — İsale, Şeha, $ — Amik, Bavul, 4 — Dan, Asma, $ — Ek, On, Rik, 6 — Alt, Sarik, 7 — İbrahim, 'Te, 8 — Rakkam, Sap, 9 — Ağaç, İdare, 19 — Kıpırdamak. Abone ücretleri Türkiye Ecnebi M00 kuruş o 7700 kuruş SENELİK 6 AYLIK 70 » 490 » 3 AYLIK “0 , m » 1 AYLIK 1 » — > Posta #tihadına dahil olmıyan ecnebi memleketler; Seneliği 3000, altı aylığı 1900, Üç aylığı 1000 kuruştur. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pal göndermek Seter 4 — Kasım 138 8. İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı E. 940 1130 554 923 1200 132 Va. 4,15 5581220 1549 1877 1958 İİ İdarehane: Babıâli civarı Acımusluk TURA Mogollar harb zamanında gök gürl&mesinden çok korkarlardı, Samo, Ni - Sung şahrine girmek istiyoi — Henâeklerin şehir cihelinö ros- layan cepheleri yüksektir Buradan şehre hücum edemezler. Fakat, sizin varacağınız kısımlar alçaktır. Hay- yanlar, buradan size saldırmak üzere Sira ile bütün hendeklere yerleştiril. miştir, Her gün hepsinin yiyecekleri ve suları prensin adamları tarafından gönderiliyor. Vahşi hayvanlarla çar- pışmaktan korkmuyorsanız, yolunuz açık olsun, gidiniz Fakat, bana 50- rarsanız, dönmekten başka kurtuluş — Sen de prensin adamısın demek? Bizi böyle masallarla yıldırıp geri çe- virmek istiyorsun, değil mi? Şehir vahşi hayvanlarla sarılmışsa, senin gibi yolcular hangi yoldan işliyorlar? Haydi, çabuk bize o yolu tarifeti! Yoksa canımı alırım şimdi... Köylü sersemliyerek yere yuvarlan- mıştı. Yavaşça başını kaldırdı: — Beni prensin cellâdlarından ko- rursanız, size şehre giren gizli yolu gösteririm! dedi. i Atsu köylünün kalından tutup kaldırdı, — Bizi aldatırsan, etini lokma lok- ma parçalarım, anlıyor musun? — Sizi aldatırsam, elime ne geçe- cek?! Size ufak bir hizmetim doku- nursa, umarım ki beni sevindirisiniz! Samo cebinden bir kese Sung par&- si çıkardı: — Bize gizli yolu gösterirsen, sana bu keseyi vereceğim, zengin olacak- sın! Köylü sevindi, Fakat, Atsu, köylü- nün bu sevincini samimi bulmamıştı. Köylü muhafaza altında gidiyordu. O gün şehre beş mil mesafede birdağ eteğinde konaklamağa mecbur ol muşlardı. Güneş batıyordu. Vahşi hay- van hikâyesini duyduktan sonra, ge- ce baskınından vezgeçmişlerdi. Şehre gündüz göziyle gireceklerdi. Samonun içine bir şüphe girmişti. Köylünün dedikleri gerçekse, vahşi hayvanlarla karşılaşmamak için esaslı tedbirler almak gerekti. Cesaret ve atılganlıkları bütün dünyaya yayılan Moğol akıncıları fil, aslan, yılan gi- bi vahşi hayvanardan çok korkarlar- dı, Cengiz harın ilk (Kin) seferinde büyük ordusunu dağıtan, (Kin) im- paratorluğunun yirmi filden ibaret olan kuvveti değil miydi? Fillerin cepheden yürüyüşünü gören Meğol- Jar çilyarrusu gibi dağılarak ters yü- züne kaçışmağa başlamışlardı. Ken- disinin de şahit olduğu yakın mazide geçen bu vakayı hatırladıkça Samo- nun tüvleri ürperiyordu. ” Sung köylüsü, Moğolları aldattı mı?! O geceyi (Ni - Sung) şehrine yakın bir dağın eteğinde geçirdiler, Samo, yolda yakaladığı köylüyü yanından ayırmıyordu. Köylü, Moğollara, şehre giren gizli ve emin yolu güsterecekti. Samo buna inanmıştı, Atsuya gelin- ce o, Sung köylüsünün, Moğol ordu- sunu bir tuzağa düşürmesinden kor- kuyordu. Atsu, Sungların sözüne inanmazdı. O; — Bütün Sunglar, Moğolları aldet- mağa and içmişlerdir. Derdi. Atsu, köylünün anlattığı «vahşi hayvanlar ordusuna da inan- mıyordu. — Bunlar, bizi korkutmak için dü- şünülmüş, uydurulmuş birer tuzak- tır, diyordu, Sung prensi, bizim şeh- re bir baskın yapacağımızı ve onlan kovalıyacağımızı da düşünmiyecek kadar budala bir adam değildir, O geceyi uykusuz geçirdiler, Ertesi sabah ortalık aydınlanırken kaiktilar. Köylünün göstereceği yola doğru ilerlemeğe başladılar. İlk önden yürüyen kolun başında Samo, arkadan gelen fırkanın başın- da da Atsu bulunuyordu Moğollar, orduyu burada ikiye ayır- muşlardı, TARİHİ ROMAN ri Yazan: İSKENDER P. SERTELLİ KINA | 'Tefrika No. 91 ” O sabah Moğollar müdhiş bir görlemesile uyandılar, Harpte gök rültüsünü uğur saymıyan Mo (Ni - Sung) önünde bir felâk Şılaşacaklarına inanrmışlardı, Samo bu inanışm mfnasız olduğus nu ileri sürerek; a — Ulu Tanri bizimle beraberdiğ. : Demiş ve akıncıları teselliye çi mışsa da Moğolların kafasından bü muhasara ektiği zaman da, Demekten bile çekinmemiş, muhasara hatlından geri mecbur kalmıştı, O zaman bu Savaş- ia baş komutan Sobotay bulunu du, Sobotay, Cengize * — Mubasaradan vaz geçi düşman korkup kaçtığımza hükme- der, Çok fena vaziyete düşeriz.» diş rek, ordunun hücuma devam etm sinde ısrar göstermiş, Cengiz ise, srar karşısında tekrar hücum vermeğe mecbur olmuştu. ergekçi gök gürlemeleri devam ederken, ik ci (Kan - Tonj; hücumu b da, Cengizin burada birdenbire ha: talanması, bütün bu hücumları ni cesiz bırakmıştı. Zabitlerden biri, Cengiz hana: — Hemen dönelim, Yoksa b telef olacaksınız! Ulu Tanrı, gök rültüsile bize bir felâket haberi yor. Kulaklarımızı bu sese karşı n tıkayabiliriz? Deyince, Cengiz, Sobotayı kulesi önünde bırakıp çekilmişti. Cengiz han, Kan - Ton muhasi sından on beş gün sonra (Sarı - $ kıyısına indi.. orada iyileşti, F Sobotay bahadir, Kan - Ton ö den çekilmedi ve allı ay süren saradan sonra, şehri zaptetti çekilin Şimdi de ayni vaziyetle ve inanışın yarattığı bir tehlike İle Şılaşıyorlardı, Moğollar (Ni - şehrine hücum etmekte yorlardı. Burada acaba kim hastala veyahut kim ölecekti? ti Ordunun bu temayülü karşısında, Sinvur gibi bir kahramanın kıl gundan duyduğu acıyı unutmuyc dalma onu düşünüyordu. Şimdi o ne olacaktı? Gök & diye orduyu geriye mi çevirecektiy Buna imkân yoktu. Kendisi veyahut hastalanmağa razıydı. Fa geriye dönemezdi. Artık iş işten miş, ok yaydan fırlamıştı. prensi hiç şüphe yok ki, Moğü İsen ve ez etralında uzağı görür bir ii yollara gü; cu koymamasına imkân mı d Samo yanındaki zabitlere: .— İşte, şehir görünüyor. Ş yok ki, onlar da bizi uzaktan yorlar. Diyor ve ileri emrini vermekte ti reddüd etmiyordü. Moğollar istemiyerek, Sung ki sünün gösterdiği yoldan gidiyot Şehrin balı kapısına ya dı. Bu yolun iki tarafında bir hendekler ve uçurumlar görü Samo: — Biz yalnız gelseydik, bu lara yuvarlamp telef olacaktık, G yordu. İyi ki bu kılavuzu dık. Sung köylüsü gerçek, düz yollardan götürüyordu. iyice aydınlanmıştı. Sung tepelerinde penbe bulutlar do du. Güneş dağın arakasından selirken, gök gürültüsü birden a mişti,