BİR HİKÂYE SAADET Mohmud Mahirin ta gençliğinden beri devam eden mide ve barsak hastalığı arkadaşları arasında pek meşhurdu. Ona nezaman raslasak hemen hastalığından bahis açar, uzun uzun anlatırdı, Falanca doktora gitmiş. şunu tavsiye etmiş. Filânca doktora muayene olmuş, bunu söylemiş. Fa- lan Hâcin hiç bir faydasını görme miş, Pilân ilâç barsakların iyi gelmiş de, midesine hiç bir teşiri olmamış. Mahmud Mahir bütün hayatını bu “ yıllardanberi devam .cden hastalı- ğına göre kurmuştu, Sanki dünya onun için midesi “ye barsaklarından ibaretti. Yer yüzündeki bütün vaka» ları, siyasi hâdiseleri bile bambaşka türlü görüyordu. i Meselâ dünya hâdiselerinden bah- sederken; yi — Bugün Avrupa, fazifesini gör- miyen bir mide ile barsaklara benzi- yor. Avrupa yediğini hazmedemiyor!.. Diye söze başlardı. Faraza oturduğu odanın bir köşe sindeki soba iyi yanmasa hemen: -- Sobalar insanlara benzer... İn- sanlar için nasıl arasıra bir mide ve barsak temizliği “lâzımsa, sobaların da İçini, küllerini temizlemek elzem- dir. Aksi takdirde. onlar da, söbâ- ların hariçten aldıkları maddeleri iyi- ce yakamazlar... Mahmud Mahir mide ve barsak hastalığının âdeta ; felsefesini yap- mış, bunun haklında ortaya bir çok vecizeler koymuştu... , Arkadaşımın eyepce “parası vardı. Çalışmadan yaşıyabiliyördu. İşi gücü sadece midesi ve börsakları idi, Har yatta bundan başka hiç bir meşguli- yeti yoktu. , Çok mazbut adamdı. Ne kadın ve aşk macerası peşinde koşardı. Ne İçkisi, he de kuniari vardı. Hayatta var mı yok mu? Midesi ve barsaklar rı... Bunun için Mahmud Mahirin Hastalığı onu daki bütün öteki tiraslar derece- sinde meşgul ediyordu. Kendisile karşı Karşıya geçtiğimiz zaman 3 - $ saat hastalığından bahs- etse gene doymazdı, sözlerini de çok tatlı anlatırdı, Karşısındakini hiç biktırmazdı. Çünkü yullardanberi çek- tiği bu hastalığı öyle güzel teşbihler- le, öyle yeni buluşlarla Süslerdi ki onu hiç sıkılmadan uzun uzun dinli- yebilirdik. Sözlerinin nihayetinde: — Ah, derdi, ah şu hastalıktan bir kurtulabilsem!.. Bütün yerli doktor- lara birerbirer gidiyordu, Üstelik yolu, tesadüfen İstanbuldan geçen dünya- meşhur su ve tedavi şehirlerine gi- derdi. Seyahate çıkarken ona rasla- dığınız zaman: — Ne yapayım?.. Malüm işte... Hastalığım dolayısile #eyahate çıkı- amma... Ne yaparsın işte... Bu aralık mucize kabilinden birşey oldu. Bir doktor bir'takım yeni ilâç- larin Mahmud Mahirin hastalığın kökünden iyi etti. Bu suretle arkada- şımizın senelerdenberi çektiği hastar lıktan eser kalmamıştı. Artık biz bile seviniyorduk: — Oh diyorduk; çocuk senelerden- beri çektiği hastalıktan kurtuldu. Ar- tık rahat edecek, Mahmud Mahir iyi olduktan son- ra uzun müddet ortalıkta görünmedi. Nihayet bir gün ona rasgeldim. Tuhaf şey âdeta neşesi kaçmıştı. Es- kiden midesinden,. barsaklarından bahsetmek için saatlerce konuştuğu balde şimdi ağzını ağmiyordu. 20 - 25 senedenberi çektiği hastalıktan kur- tulduktan sonra âdeta sersemlemişti. Hayatında aşk, içki, kümar, politika, Para, şöhret, edebiyat, vesaire gibi hiç bir ihtiras olmadığı, bütün haya- tını bu hastalık fedavisine verdiği için, şimdi birdenbire: ondan kurtu- Tunca biricik konuşma mevzuunu kaybetmişti, Nerede o eski mide ve barsak üzeri- ne kurulmuş hoş teşbihler, nerede o « Nerede o o fında anlattığı güzel hikâyeler... Mahmud Mahir vaktile hastalığı etrafında bir çok kitaplar karıştır. mış, âdela mühim tedkikatta bulun- muştu, Tarihte mide ve barsak has- talığı çekmiş, birçok meşhur dün- yaca tanılmış generallerin, Siya- âilerin, nazırların, büyük şairlerin, Tomancıların, sanatkârların, zausiki- şinasların hangisinin mide ve bar- sak hastalığı bilirdi. Faraza Napolyondan bahsedildiği zaman Oobu meşhur kumandanın yapılan muharebelerini anlatmazdı, Bıhhatinden behsederdi. İskenderden bahsedilse yine onun mide vya bar- sak hastalığı çkip çekmediğini anla- tırdı, Barsaklarından, midesinden hasta sadrâzamlara dair o kadar gülünç hi- 'kâyeleri vardı ki bunları dinlemekten bikmazdık, Bunun için Mahmud Ma- hir hasta iken anlatacak pek çok şey bulurdu. Halbuki iyi olduktan sonra âdeta manasını kaybetmişti. Kendisine de- rin bir melânkoli gelmişti. Arkadaş- ları arasında hiç sesini çıkarmadan, boynu bükük, mahzun mahzun du- rTuyordu. Onun bu hali âdeta içime dokundu. Birgün onu evinde ziyaret ettim. Yahu... Bu senin halin ne? Hasta- lıklan kurtulduktan sonra âdeta üze rine bir hüzün geldi. Sesin bile çık- miyor,.. Dedim, Acı acı gülümse- di. Kalktı, Masasınm üzerinden bir kitap aldı. Bana; — Bak, dedi, sana meşhur Maksim Gorki'nin bir yazısını okuyayım... Aynen Gorkiden okuyorum. Kitabı aç- tı, okumağa başladı: «Dünyada öyle insanlar vardır ki onlar için hayatlarının en kiymetli ve en İyi şeyi, maddi veya manevi her hangi bir hastalıktır. Bu hastalığı bütün hayatlarınca taşırlar; onun için yaşarlar, onun yüzünden izti- Mahmud Mahir durdu: dir ohdan başka birşey düşünmemiş- Türkiye Radyodifüzyon Postaları DALGA UZUNLUĞU 1639 m. o 183 Kes, 120 Kw. T.A.G. 1974m. 15195 Kes, 20 Kw. TAP 3i70m. #465 Kos 20 Kw. ANKARA BADYOSU Çarşamba 22/2/1939 TÜRKİYE SAATİLE 1240: Program, 1235: Türk müziği - Pİ, 13: Memleket saat ayarı, ajans me- teoroloji haberleri, 13,10 - 14: Riyaseti- cümkur bandosu (Şef: İhsan Künçer), 1 - Rogues (Afrika marşı), 2 - Buyka (Şimşek) (Konser vals), 3 « Suppe ha- FM süvari alayı (Uvertür), 4 - Fares Kır şarkisi (Pastoral), 5 - Leonoavallo (Pal- yaçolar) operasından seleksyon. 18,30: Program, 1835: Müzik (Cazband - Çigan) -Lantoş orkesirası, 1915: Türk müziği (Fasıl heyeti: Hüzzam faslı) Tah- sin Karakuş ve Safiye Tokayın işlirakile, 20: Ajans, meteoroloji baberleri, ziraat borsası (flat), 20,15: Türk müziği: Ça- lanlar: o Vecihe, Fahire Fersan, Cevdet Çuğla, Refik Fersan, Okuyunlar;: Muzaf- fer İlkar, Semahat, 1 - Bayati araban peşreri (Nimeti vaslın), 3 - Rahmi beyin bayati araban şarkısı (Gönlümü hicrana), 4 - Su yolcunun bayati araban şarkısı (Neyleyeyim), 5 - Bayati araban türkü (Düşme dağda), 6 - Karciğar saz semaisi, 7 - Raifin kürdili hicaskâr şarkısı (Ren- gi ruhsarına), $ - Leminin kürdili hicaz- kâr şarkısı (Nazlandı bülbül), 9 — Arif beyin süzinik şarkım (Çekme elemi aj- ka' 10 - Saz semaisi, 21: Memleket saat ayarı, 21: Konuşma (Saz şairleri), 2120: Esham, tahyuât, kambiyo - nukud borsa- sı “(fiat), 2130: Temeli (Molla Beyin ha- nımları) Komedi. Yazan; E. Reşid, 22: Müzik (Küçük orkestra - Şef; Necip Aş- kın), | - Gangiberger (Kücük flüt için konser parçası), 2 - Kari Biume (Göl kı- yılarında, 3 - Tschalkowsky (Güftesiz şarkı), 4 » Waldemar Gibish (Çakır key- fim) Viyana şarkısı, 5 - Schubert Senfoni (Si minör, bitmemiş), 6 - Delibes (Bebek) optretinin valsi, 7 - Vilired Kjaer (Sere- nad), 23: Müzik (Cazbandi, 28,45 - 24: Son ajans haberleri ve yarınki proğram. Avrupa istasyonları: Saat 20de Hâmbg. 20: Askeri muzika — Leipsig 20: — Bari 2040: Askeri muzika — Eyfi, Rennes 2040: Konser — 1930 danberi Vagnerin Meistersinger ope- rasi birinci perde — Kovno 2030: Kon- ser — Londrs 20 Askeri muzika — Sofya 20,15: Bellininin «Norma» operası — Var- gora 20: Hafif musika, Saat 21 de Berlin 2130; Senfon, konser — Breslau 21,10 Askeri muzika — Frankft, 21,15: Or- Kolonya 21,10: Hafif muzika — Ki . 21,10; Dahs — Bari 21,15: Yunanca neşri- yat — Budaps. 21,15: Evvelki operanın 2 nci ve 3 üncü perdeleri — Helsinki 21,05: Keman kohsari — Kovno 2140; Konser — Lüksenbg. 2140: Hafif muzika — Milano 21,15; Keman — Nis 2130: Orkesim — Rad. Paris 21,40: Viyolonsel. Dans — Roma 24: — 24,45: Orkestra — Frankit., Beri tim ki... Eskiden ne güzel zevklerim | ve Stutig. 1-4: Orkestra z B. VT 1253 637 938 1200 Va. 506 Gi 1529 1757 19,3 TARİHİ TURAKINA Yazan: İSKENDER F. SERTELLİ ROMAN Tefrika No, 63 Prenses Mari yalnız Timuç'u değil kendi çocuğunu da boğarak kaçmıştı. Mahkemede Barlan da âza olarak bulunuyordu. Petro bir kenara çekilmiş, hayret- le bu mühakemeyi dinliyordu. Barlan, ihtiyar komutanın kizini çağırttı; — Yaşuma! dedi. Bu elbiseyi kaç kere giydin sen? Yaşuma şaşırdı. Fakat, kendini çabuk topladı: — Çok giydim... Kumaşı sağlam- miş... Eskimedi. — Neden verdin eskimeden baş- kasına? — O, benden çok daha muhtaçtı. Bu elbiseyi ona vermeseydim, sokağa çıkamıyacaktı. Moğol zabitleri birbirlerine bakış- tılar. Reis tekrar sordu: — Senin bundan başka kaç elbi- sen var? — Sırtımda gördüğünüz entari. işte o kadar, Bir'de düğünde Samo- nun “yaptığı elbise; Fakat, onu yılda bir defa giyer, ertesi gün gene boh- çaya sarıp kaldırırım. Barlan: — Yaşunin çok merhametli bir kızdır, dedi. bu işte suçu yoktur. Bilâkis kendisi takdir ve taltife lâ- yiktır. Şi - Ting gibi tanınmış, eski bir komutanın kızının üç elbisesi olabilir. Biri bayramlık, diğeri gün- lük, üçüncüsü de misafirleri geldiği zaman giyebilir ve bunlar eskimeden yenisini yaptırmanın bir nevi suç Ol- duğunu da çok iyi bilir. Mahkeme. Yaşuma'nın suçsuz ol- duğuna ve Moğol nöbetçisinin karı- sına verilen bu elbiseyi o kadının serbesçe giyebileceğine karar verdi. Yaşıma çekildi... Babası mahkeme heyetine ve prense teşekkür etti. Ke- yük: 5 — Mâhkeme adaletini gösterdi, de- di, bana neden teşekkür ediyorsun? Ve o gün ihtiyar komutanın omu- zunu okşadı: — Çok merhametli bir kızın var, Şi -Ting' Ben görmiyelidenberi epey- ce büyümüş. Samo, böyle bir kızla elendiği için, çok talihli imiş, Şi - Ting, kızının evlendiği gün- denberi yüzü gülmediğini söylemek istedi.. gene çok sevdiği Samonun Akibetini düşünerek sustu. Keyük: — Samodan bir haber yok mu? - di- ye sordu - ne zaman dönecek Dimit- riyeften?... — Vlâdimir meselesini tahkik edip dönecekti. Bir ay oldu. hâlâ gel medi, — Timuç'a bir adam gönder. Bu işi o soruştursun. Samo hemen (Sa- ray) a dönsün. Sonra gülerek Şi - Ting'e sordu: — Kızınla Samo evleneli ne kadar oldu? — Bu yaz evlendiler, prensim! — Çok yeni... Düğün güzel oldu mu? — Siz yoksunuz diye üç günde bi- tirdik. — O halde ben o düğünü saymam. Bizim düğünlerimiz yedi gün sürer, Burası Pekin değil, Moğolistandır... Kızının düğünü yeniden yapılacak. Anladın m? - — Fakirleri doyurmağa bir gün- lük param bile yoktur, prensim! Ba- na merhamet ediniz... Eedadımdan kalma altın kemerimden başka satı- lacak bir şeyim yok. Düğün masra- fına katlanamam. — Düğün masrafını ben yapaca- gam, Şi - Ting! Benim atımın tımar- cısı bile evlendiği zaman yedi gün düğün yaptı. Sen benim vezirim, ve baş komutanımsın! Biricik kızına üç günlük öksüz düğünü yaraşır mı? Samo, Dimitriyef şehrinden dö- nünge, büyük ve yedi gün sürecek bir düğün yapılmasına karar verdiler. Vlâdimirin dağlarda dolaşan gölgesi! Bamo, Dimitriyeften çabuk döndü. Ve saraya gelir gelmiz, hana şu malümatı yerdi; j — Vlâdimirin dirildiğini ve gölge sinin dağlarda dolaştığını görenler vâr. Ruslardan onu sevmiyenler bi- le: «Gözümüzle gördük. Vlâdimir dağlardaki köylüleri topluyordul» dediler. Keyük hayretini gizliyemedi: — Timuç ta inandı mı bu habere? — Evet, prensim! Dimitriyefte bu- na inanmıyan kimse yok. — Ya Vlâdimirin karısı?... — O da inanmış ve korku içinde saraydan dışarı çıkmıyor... — Bu haber ortaya yayıldıktan sonra da, Mari, Timuça sadakat gös- teriyor mu? — Evet. Mari, yeni kocasına çok sadık bir kadındır. Vlâdimiri hiç dü- şünmüyor ve ondan nefret ediyor muş. Hattâ Timuça: «*Düğlara asker gönder. Onun gölgesini de takib et- sinler!» diye yalvarmış. — Timuç, onun dolaştığı dağlara &sker gönderdi mi? — Evet. Ben orada iken gönderdi. Fakat, askerler çabuk döndüler ve kimseye raslamadıklarını söylediler. — O halde Viâdimir uzaklara kaç- mışlır. Ben bu işin altında başka bir şeytanlık gizlendiğini sanıyorum. He- ie biraz daha bekliyelim. * Samo, (Saray) a dönünce, prenses Olganın nasıl kaçtığım, yakalandı- fını, Keyük tarafından affedilip ko- cası Petroya bağışlandığı halde na sıl tekrar zindana atıldığını öğren- mişti, O artık Olga ile alâkadar olamı- yordu. Kendisinin de hapis cezası görmesi tehlikesi vardı. Dmek ki, $I - Ting, prense onun aleyhinde he- nüz bir şey söylememişti. Samo, Dİ. mitriyeften döner dönmez, Yaşuma- ya karşi başka türlü davranmağa başldı. iltifat ve sevgisini Arttırdı. Yemekte yanyana olurdu; karısı sof- Samo, karısını Kandırmak için ne mümkünse yaptı. Fakat, Yaşuma inanmıyordu. İçinde derinleşen bir şüphe vard. Samonun gizli gizli Olga ile görüştü- Yaşuma da boş durmuyordu. Ken- di yaşına ve zekâsına göre bir takım tedbirlere başvurmuştu, Cariyelerin- den birini Samo ile Olganın peşine takmıştı. Kendi kendine: — Hele bir kaç gün geçsin aradan, Prensimiz Vlâdimir meselesine çok hiddetlendi. Hiddeti yatıştıktan son- Ta, ben Samoyu kapana kıstırmanın yolunu bilirim, diyordu. Samo daha ileri gider ve-Olga ile tekrar konuşmağa teşebbüs edersa, Yaşıma onu prense söylemekten çe- kinmiyecekti. Genç kız buna karar vermişti. Timuç'u kim öldürmüş? Bir akşam Dimitriyeften iki atlı geldi. Prense kara bir haber verdi: «— 'Timuç öldü. Dimitriyefi VlAdi. mirin ele geçirmesi muhtemeldir.» Keyük birdenbire şaşırdı. Atlının birine sordu: