Macide, direktörün verdiği bir sü- rü işi bitirdikten sonra saatine baktı. Öğle tatiline on beş dakika kalmıştı. Çantasından aynasını çıkardı. Küçük, yuvarlak aynanın içinde yüzüne ve dudaklarına şöyle bir göz attı. Son derecede güzel bir kadındı. İyi kalpli idi. Daha genç kızken onu oldukça paralı erkekler istemişti, Eğer istemiş olsaydı, her halde zengin bir kocaya varabilirdi. Fakat Macide evlenmek hususunda kalbinin sesini dinlerdi. Kendisi gibi bir şirkette çalışan Hak- kı ile sevişiyordu. Onunla velendi. Mesuddular. (OBiri (O Beyoğlu ta- rafında, öteki İstanbul cihetinde ayrı ayrı yerlerde çalışıyordu, Kazan- dıkları para ile ancak geçiniyorlardı. Öğle paydoslarında buluşuyorlar, ucuz temiz bir lokantada karşılıklı yemek yiyorlar, birer sigara tüttürüyorlardı. Bundan sonra lokantadan çıkıyor- lar, biribirlerinden ayrılıyorlar, tekrar işlerinin başına gidiyorlardı. Akşam üstü tekrar buluşup aynı tramvayda, biribirlerine bütün gün gördüklerini, işittiklerini anlatarak evlerine dönü- yorlardı. Macide şirkette Nuri adında genç bir memurla aynı odada çalışıyordu. Genç kadın Nuriyi çok takdir ederdi. Nuri de evliydi. Macide Nuriyi evine bağlı, mazbut, gayet temiz bir çacuk olarak tanırdı. Macide bilhassa Nurinin karısma çök merbut olduğu kanaatindeydi. Genç kadın Nurinin işte bu tarafını pek beğeniyordu. Macide çapkın, evli erkeklerden mefret ederdi. Nuri de tapkı Macide gibi öğle yemeği zili ça- lar çalmaz şapkasını, paltosunu gi, yer, dışarıya çıkardı. Genç adam daf- ma öğle yemeğini karısile beraber O günü öğle tatiline doğru Nurinin iki arkadaşı kendisini ziyarele geldi. Macide şimdi üç gencin karşımdaki köşede (konuştuklarını — işitiyordu. ha,.. Amma benimki pek şe- ker gibi bir kadın... Neçitir pıtır şey... Gözlerine bayılıyorum.., Bugün onunla karşılıklı yemek yiyeceğim ne kadar memnunum... Macide kulaklarına inanamıyordu. Demek 60 kadar mazbut, evine o de- rece bağlı bildiği Nuri ne marifetler yapıyordu. Saman altından su yürü- Nuri arkadaşlarile konuşurken? — Fakat karıma telefon edeyim... Malüm ya her gün yemeği onunla be- raber yeriz. Şimdi bir yalan kıvırmam lâzım... Ne desem acaba?... Nuri böyle söyliyerek telefonu açtı. Kansile konuşmağa başladı. Genç adam diyordu ki: — Karıcığım... Bugün maalesef yemeğe çıkamıyacağım... Malüm ya senenin son günleri olduğu İçin şir- kette işler fazla. Bilânço çikarmak lâzım... Daha bir sürü işler... Bunun için yemeğe çıkamıyacağım. Beni bekleme... Ne dedin? Ne mi yiyece- ğim? Kahveciye çay, simit, kaşar pey- niri ısmarlıyacağım, bunlarla kamr- mi racağım... Ne yapayım? İş çok... Öğle yemeğinde seni yalnız bi- rakacağım için çok müteessirim anı- ma başka çare yok... Allahaısmarla- Nuri telefonu kapattıktan sonra ar- kadaşlarına döndü: — Oh, dedi, bu iş te oldu... Şirket- te kalacağıma, kaşar peyniri, çay, Si- mitle öğle yemeğini savuşturacağıma Anandırdım, Haydi şimdi bizim badem gözlü güzele gidelim... Maride bunları dinlerken eskiden çok takdir ettiği Nuriye karşı içinde nefret hisleri uyandığını duyuyordu. Kendi kocası Hakkı gözünde bir kat daha büyümüştü. O böyle şeyler yap- mazdı. Macide öğle yemeğine çıkmak için ufak tefek hazırlıklarını yapar- ken önündeki telefon çaldı, Genç ka» dın telefonu açtı. Kocası Hakkının sesi: — Allo, Macide... diyordu. Hakkının böyle yemek zamanı ken- disine telefon etmesi âdet değildi. Bu- nun için Macide merakla sordu: — Ne var Hakkı? — Yavrucuğum.. bugün maalesef yemeğe çıkamıyacağım. Malüm ya senenin son günleri olduğu için bizim şirkette işler pek fazla. .. Bilânço çi- Bunun için yemeğe çıkamıyacağım... Macidenin aklına birdenbire, bir iki dakika evvel oda arkadaşı Nurinin karısına telefonda uydurduğu yalan- lar geldi. Kalbi güm güm atmağa baş- ladı. Genç kadın telefonda kocasına sordu: — Yaaa... Yemeğe çıkamıyacaksın demek ki... Peki ne yiyeceksin? — Ne mi yiyeceğim... Bizim kahve- ci ile çay, simit, biraz da kaşar pey- niri getirtirim olur biter... Bugün de öğle yemeğini öyle atlatıveriririm... Artık Macide kendisini zaptedeme- di, Sanki kocasının müthiş bir ihane- tini elile yakalamış gibi: — Ne? Ne? dedi, Çay, simit, peynir mi?.. Çay, simit, kaşar peyniri ha? — Canım bunda şaşacak, hayret edecek ne var yavrum... Çay, simit, kaşar peyniri yiyeceğim... Ne oluyor- sun? Bugün sinirli gibisin... — Yok.. hiç bir şeyim yok... Allahıs- marladık... - — Güle güle... Macide telefonu kapattı, Ortada kati hiç bir delil olmadığı halde ko- casının kendisini aldattığına kanidi. Dünya gözüne zindan görülüyordu. Çay, simit, kaşar peyniri ha?... Olur rezalet değil... Aynen Nurinin karısı- na söylediği sözler... Çay, simit, knşar peyniri... Bu esnada öğle yemeği zili çalmıştı. Macide şapkasını giydi. Şirketten di- şarıya çıktı. Kocası Hakkı ile her gün gittikleri lokantanın yolunu tuttu. Aklında hep çay, simit, kaşar peyniri vardı, Genç kadın kendi kendine: — İmkânı yok... Tahammül edemi- yeceğim... dedi, gidip Hakkıyı çalış- tığı yerde 9) Macide hemen yolunu değiştirdi. Hakkının çalıştığı şirkete gitti. İçeri- ye girdi. Memurların bir çoğu yeme- ge çıkmışlardı. Kocasının çalıştığı odayı biliyordu. Fakat Hakkının bu- gün bir dalavere çevireceğine o kadar emindi ki onu yerinde bulamıyacağı- na kati kanaati vardı. Genç kadın kocasının çalıştığı oda- nın kapısını açtı. Hakkı masasının başında bir sürü defterler arasına bir kâğıd yaymış, çay, simit ve kaşar peynirinden ibaret olan öğle yeme- gini yiyordu. Delikanlı Maeideyi görünce: ! — Vay Macide... Niçin lokantaya gitmedin? diye hayret etti. Genç kadının sevinçten sesi titri- yordu. — Hakikaten çay, simit, peynir yi- yorsun ha... Sahiden çay, simit, pey- nir yiyorsun öyle mi? diyordu. Nuri şaşkın: — Tuhafsın Macide. dedi, bunda bu derece hüyret edecek ne var ki?... Peki sen niçin lokantaya gitmedin, Macide saadet içinde kocasının ya- nındaki iskemleye oturdu: — Benimde bugün canım çay, sk mit, kaşar peyniri istedi, Sen böyle basit bir öğle yemeği yerken lokan- taya gitmeğe içim razı olmadı, Anca beraber kanca beraber... Ben de s€- nin yediklerinden yiyeceğim. Kahve- elyi çağırt da bana da çay, simit, pey- nir getirt..» dedi. Macidenin hayatında yediği en lez- zetli yemek bu oldu. Hikmet Feridun Es KÜÇÜK İLÂN iz arasında EN SERİ, EN EMİN EN UCUZ vasıtadır. Alım satım, kira işlerin. de iş ve İşçi bulmak için istifade ediniz! * DALGA UZUNLUĞU 1889 m. — 183 Kos. 120 Kw. A.O. 19/14 m. isis Kes 20 Kw. AP. 3170m. 9485 Kes 20 Kw. ANKARA RADYOSU 13/1/939 Cuma TÜRKİYE SAATİLE 1230 Türk müziği - Pl. 13 Saat, ajans haberleri ve meteor - Ankara. 13,10 - 14 Müzik (karışık program - PL). 1830 Müzik (eğlenceli plâklar), 19,15 Saat, ajans haberleri, meteoroloji, ziraat borsası (fiat). 1925 Türk müziği: Ses esterleri ve şarkılar ve türküler, 1 — Peş- rev, 2 — Saz semaisi, şarkılar. Okuyan: Mahmud Karındaş. 3 — Saz semaisi 4 — Udi Ahmed(Yeter çeşmanmin sayd ey- lerin), 5 — (Şahane Büzler) türkü, 6 — (Karanfil oylum oylum) türkü. Okuyan- lar: Mahmud Karındaş, Safiye Tokyay. Türk müziği, Çalanlar: Refik Fersan, Fa- bire Fersan, Kemal Niyazi Seyfun, E, Kadri, 20 konuşma: (Haftalık spor saatı). 20,15 Türk müzigi: İncesaz faslı: Karcığar. Okuyan: Tahsin Karakuş. Çalanlar: Hak- kı Derman, Eşref Kadri, Hasan Gür, Hamdi Tokyay, Basri Üfler, 21 Sant, es- ham, tahvilât, kambiyo - nukut borsası (ist). 2115 konuşma. 2130 Müzik (Riya- setiecümhur flarmonik orkestrası, Şef: Praetorius, 1 — #üncü senfoni (Orijinal metni) « (A. Brvekner). - Hareketli, - Andante, - Seherso, - Pinal - hareketli, 2230 Müzik (Küçük orkestra). 1 — Tatil günleri süit - | - işte dağlar. 2 - Bekie- nilmiyen bir tesadüf. 2 - Suların sükü- neti 4 - Avdet (E. Pişer). 2 — Firerler - marş (P, Diririeh - Op. 24) 1. Weninger tertibi. 3 — La Paloma Şarkısı zerine fan- tezi (Pepi Müller). 4 — Köy evinde ik- lar, Vals (EB. Sorge) E. Ar. Naundorf ter- tibi, $ — İlkbahar - melodi - (R. Btcker - Op.3; No. 9). 6 — Güzel sanatlar töreni - wwertür - CW. Czernik), 2330 Müzik (hafif plâklar). 2345 - 24 Son ajans haberleri ve yarınki program. r. 2. Avrupa istasyonları: Sant 20 de Berlin 19 danberi dans havaları ve şarkılar — Breslau 20 Macar milli muzi- kası — Kolonya 20 plâk — Könligsberg 20 Macar milli muzikası — Lelpeig 20 Macar mili muzikası — Münih 20,15 karışık mu- zika — Borda, Grenoble, Montpellier, Nis, Paris, P. T, T, Rennes, Strasburg- dan naklen 2030 karışık muzika — Budap. 2020 orkestra — Bükreş 2035 opera — Londra 20,25 örkestra — Oslo 2030 hafif muzika — Rad. Paris 20,15 tembal kon- seri — Bratislava 2045 hafif muzika — Beottish Reg. 2070 hâfif muzika — Var- şova 20 karışık muzika, Saat 21 de Breslan 21,10 hafif muzika — Devtseh), 8. 2110 Pransız viyolonselisti (o Pievte Foümler'nin konseri — Frankfurt 2115 & Albert'in «Tieffonda — Hanm- Tape 21,10 büyük konser — Münih 21,10 kon- ser — Athlone 2130 opera muzlkası — Bari 21,15 Yunanca neşriyat — Belgrad 2130 piyano konseri — Budap, TI 210 dans — Bükreş 21,5 operaya devam — Droltviç 21 Delibes'in «Lakmee operası — Helsinglors 21 operet muzikası — sembürg 2130 hafif muzika — Oslo 2) konser — Rad. Paris 21 karışık mutika — Rad. Toulouse 2130 hafif muzika, » Saat 22de Berlin 22,10 plik — Frankfurt 22 ope- raya devam — Kolonya 22 halk muzi- kası — Athlone 2250 salon muzikası — Belgrad 2230 salon muzikası — Budap. 22 piyano — Bükreş 22 operaya devam — Droitviç 22 operaya devam — Granoble, Paris P.T.T. 2230 - 2430 orkestra — Helsingfors 22,40 dans — Nis 2230 opera — Prag 22,440 orkestra — Rennes 2230 - 2430 öpera — Roma 22 - 24 Konfati'nin eLliz romansıs opereti — Stokholm 22 or- kestrü — Rad. Toulouse 2230 konser — Varşova 22,15 konser. Saat 23 de Denlerhi, 8. 2330 klarinet ve fagot — Frankfurt 23 operaya devam — Kolonya 93,25 keman ve orkesira — Königsberg 35 -Idans Münih 2325 dans — Diğer Alman istasyonları 2130 - 1 Leip- zigden naklen hafif muzika — Budap, 3 çingene çalgısı — Bükreş 23 operaya de- vam — Helsingfors 23,15 konser — Hil- vers, 1 23,10 operet — Nis 23 operaya de- vam — Oslo 2315 filim havaları Stokholm 23,15 orkestra — Rad. "Toulouse 23 konsere devam — Vales Reg. 2330 man- dolin ve gitara — Varşova 23,45 plâk. Saat 24 den sonra Alman istasyonları 1 e kadar evvelki programlarına devam Budap. 2410 plik — Droltviç 24 hafif muzika ve dans — Florans 24 dans — Hilvers, 1 24,40 piyano — Kopenhag 24.15 - 130 dans — Londra 2425 - 130 dans — Lüksemburg 9420 salon muzikası — Milano 24 dans — Nis 24 operaya devam — Rad. Paris 115 « 230 konser — Rad. Toulowse 425 hafif muzika — Prankfurt ve Stutig. 1-3 gece konseri — Hamburg, Münih ve Saarbr. 1 « 4 gece muzikası. İDA dOlNİ, .ile SABAH, ÖĞLE ve AKŞAM her yemekten sonra muntazaman dişlerinizi fırçalayınız TARİHİ ROMAN Yazan: İSKENDER P. SERTELLİ 'Tetrika No. 26 —-4 Keyük müşkül mevkide kalmıştı: Petronun sözlerine mi, General Şi-Ting'in mektubuna mı inyanacaktı ? Nöbetçilerden birine yavaşça sor- du: — Ne bekliyorsunuz? — Cellâdı... — Neden gecikti? — Baltasını biliyor. Neredeyse gelir. , Vasilof o bunlam duyunca olduğu yerde biraz daha ezildi. biraz daha çöktü ve titredi. Prens Vasilof, Karakurum yolunda... Atlar hazırlanmıştı. Hava sakindi. Prens Keyük'ün buyuruğu okun- du: «Vasilof, Karakuruma gidecek ve Petro İmilde kalacak.» Vasilof asılmaktan kurtulduğuna seviniyordu. Fakat dizlerinde kuv- vet yoktu. O aşılmaz yolları yürüye- Tek nasıl gidecekti? Atlılardan biri: — Vasilof yolda ölürse ne yapalım? Diye sordu. Keyük düşündü. Rus Prensinin Karâkuruma sağ olarak gitmesi gerekti. Bir kızak hazırlandı. Vasilof kı zağa bağlandı ve kızağı çeken hay- vanların üstüne birer Moğol askeri bindi. Vasilof bu suretle yol yürümek iş- kencesinden kurtulmuştu. Prens Ke- yük, annesine şöyle bir mektup yazdı: tiyen prens Vasilofu gönderi- yorum. Kurultay toplanımcaya kadar bu âdam Karakurumda kalırsa, Rusyanın İstikbalin- den emin olabilirsin! Şurasını “ “da hatırlatayım ki, bu adam müerimdir. Gentral Şi-Ting'i öldürmeğe teşebbüs etmişti, Kendisini burada idam ceza- siyle tehdid ederek herşeyi öğ- rendim. Vasilofu oraya götü- recek olan muhafızları Size onun hakkında icab eden ma- lümatı vereceklerdir.» Bu Keyük'ün en isabetli hareketle- rinden biri idi. 'Turakina, oğlunun bu yararlığından şüphe yok ki çok memnun olacaktı, Keyük'ün Vasilofu asmasında hiç bir mâni yoktu. Vasilof Moğolların elinde kaldıkça Rusyada hiç kimse baş kaldırmak firsatını bulamıya- caktı. Keyük bu suretle rahat ede- cekti. Vasilof, Karakurum yolunu muştu. Petroya gelince: Keyük bu adamın varlığından da istifade etmeyi dü- gündü. — Ey beyaz canavar, gel bakalım! dedi. Şimdi seninle başbaşa kaldık. Haydi, karına bir mektup yaz... Va- silofun Karakuruma gittiğini bildir, Ve karına; Keyükü elde ettik; Şi - Tingi bırak, hemen yola çık.. Keyük avucumuzun içindedir. Onu burada gebertip beyaz orduların zaferini ilân et. Yakında 'ben kral olacağım. Sen de Kaliçe...> diye yaz. Petro çekinmeden, Keyükün söyle- diklerini yazdı. Keyük: tut> ın buraya geleceğinden emin misin? Diye sordu. Petro; — Hayır, dedi, şu parmağımdaki yüzük bu mektupla beraber onun eli- ne varmazsa, Olga bu mektuba inan- maz, Keyük, Petronun parmağındaki yüzüğü aldı, mektubun içine koyup sardı. Bir atlı İmilden mektubu koynuna koyarak yola çıktı. Bakalım, prenses Olga bu mektu- ba inanarak kocasını aramağa gele- cek miydi? General Şi-Ting'in bir mektubu Bu sırada Rusyadan gelen bir yol Cu kafilesi arasında Moğol komuta- nından gelen bir asker vard. Bu adam prens Keyük'e, ihtiyar komu- tan Şi - Ting'den bir mektup getir- mişti Şi-Ting bu mektubunda bir ihti lâlden bahsederken şöyle diyordu: «Volga kıyılarındaki Ruslar, Moğol nöbetçilerini kesmeğe başladılar. Gittikçe büyüyen bir kargaşalık, bilhassa siz git- tikten sonra arttı ve bir ka- dın parmağı işi azıştırdı. Rus- ları Moğollar aleyhinde ihtilâ- le sevkedenlerin başında bir kadın vardır. Prenses Olga. Bu kadın, çok yakında pres Keyük'ün öleceğini bildirmek- te ve halkı heyecana düşür- mektedir. (Prensesin kocası Petro isminde bir Rus generali idi. Bu adam da son günlerde ortadan kaybolmuştu, Prenses Olganın yakalanma“ $ı için beş bin baliş vadettim. Müsaade ederseniz bu ihtilâci kadını , ele geçirir geçirmez asacağım, Volga kıyılarındaki Rusları ancak onu asmakla yatıştırabileceğim.» Keyük bu mektubu alınca şaşır- dı. Acaba Petro da yalan mı söyle- mişti? z Hani ya, pernses Olga, Moğol ko- mutanının sarayında idi? Petro ilk ye son sorguya çekilişinde böyle söy- lememiş miydi? Keyük'ün canı sıkılmıştı. Şi - Ting elbette herkesten daha çok itimada lâyik bir adamdı. ve o, hakikati bildiriyor: «Prenses Olga ih- tüâl çıkardı. onu asacağım!» diyor- du. Keyük, ihtiyar ve tecrübeli Moğol komutanını haklı buluyordu. — O, yalan söylemez. Demek ki beni Petro aldatlı, Diyerek çadırından fırladı. Keyük hiddetinder ateş püskürü- yordu. Petroyu çağırdı: — Karından haber aldım. Volga kazakların: kışkırtarak ortalığı Ka- rıştırımış. Onu yâkalayıp astıracağım. Dedi ve Petroyu yere yatırarak sopa ile dövdürmeğe başladı. Bu hâdise karşısında Petronun ya» lan söylediği ve Keyük'ü aldattığı anlaşılıyordu. Petro dayak yerken sesini madı Sutına elli sopa vurdular. Değnekçiler Handan elli sopa vur- mak için emir almışlardı. Petro: — Cevap. vermeme müsaade eder misiniz? Diye sordu. Keyük: — Beni tekrar aldatmak mı isti yorsun? Artık dinlemeğe vaktım yok. Karının kanlı gömleğini istedim. O gelince seni de geberteceğim. Diye bağırdı. Keyük hastalıklı bir adamdı. So- gukkanlılığını her zaman muhafaza edemezdi. O gün de hiddetinden ken- dini kaybetmişti. Moğollar çok zeki ve mağrur insanlardı. Aldatmayı bi- Mirler, fakat aldanmağa hiç taham- mül edemezlerdi. Keyük, generallerinden birine; — Bu herif beni aldattı, Şi - Ting- den mektup aldım. Petronun kanısı Olga kazaklarını kışkırlmış. Şimdi Petroya ne ceza vereyim? Sen söyle bana. Dedi. Moğol generali: — Ben biraz önce Petro ile görüş- tüm. O, karısının Volguya gittiğine inanmıyor; «Bu işle bir hile var. Vol- gayı sarayda alıkodular ve sarayda bulunduğunu halka anlatmamak için Volgaya gittiğini ilân ediyorlar. Ben yalan söylemem. Yalan söyleyen Mo- gollardır!; diyor, çıkar. (Arkası var)