“7 Isalbül Kazan, ben kepçe Ayasofya ve Sultanahmed civarları Salkımsöğüd'deki şimdiki Tıbbı adli binası meşhur Soğukçeşme rüşdiyei askeriyesiydi. O vakitler Gülhane parkı markı yok ki kapıları olsun. Surun önün- den yukarı kıvnlınca köşe, Babı seraske Muhasebat dairesi reisi Edirneli müşür Hasan paşanın ko- Dağı. Konak yukarı doğru yürüdükçe yürüdü, genişledikçe genişledi; yan- yana aynı boyda, aynı renkte, dört mü beş mi bölük. Veresesinin elin- den Çıkmış olarak hepsi de elân dur- madadırlar Merhumun zebanzed ismi Masraf Bazırı Hasan paşadır. Yukarıya hu- susi çatkınlardan, etliye sütlüye ka- rışanlardan değildi. Yirmi beş sene ye yakın o vazifeyi bal gibi idare etmiş. Muvaffakiyetinin sırrı da şu: Diş- İilere şıpınişi aylığını vermek; diş- sizlere de kesesini açıp, içindeki bo- suk parsları gösterip: — Benim bile bundan başka pe- dişah sikkem varsa gözlerimin ikisi de kör olsun!.. diye barbar bağıra- Tak, daha coşkunca yazıhanesinin üs- tüne çıkıp nikâhına şartlar şurtlar &de ede, terter tepinmek... O zamanlar caddenin Alemdar, malemdarlığı yok; bugünkünün yâr rısindan dar, kaç asırlık çınat da * kenarda... Yokuşun sağındaki Ahmed Abud efendi konağı (Berliç mektebi) yep- yeni, pini pırıldı... Yerebatan sârni- cını bilen kim? Kapısına seyyah ka- filelerinin birikişi vaki değil Yere- batan yalmz ramazanlarda, oda camisinden ötürü, dillerde dolaşırdı. İkindi mi yaklaşıyor, sokak ağzı- lar dolu. Hafız Saminin muka- dinlemeğe seğirten Süslü hanımların hepsi orada... Hafız efendi meyilli sarık, burulu bıyık, taralı sükal, lâvantalar içinde, Şam kutnusundan pufla mindere diz çö- küp, gözlerini süze süze, o pürüzsüz, nefis sesile (Euzü) yü tutturdu mu mest olan olana; can ve yürekten ah çeken çekene... Mezkür seneler bu mazhariyete ernişilerden biri de mevlüdhan Hafiz Receb'dir. Cami, öğle ile ikindi aras da yüklüydü. O vakit te büyük anneler, kadinneler vaiz dinlemeğe üşüşür- lerdi. -Meşhur “Kara vâlz kürsüde, alı al moru mor, elini dizine vura vu- Ta, haykıra haykıra boyuna hançere paralardı: — Ey cemaat, ey mahlüklar, mah- Mikalar kendimizi bilelim!. Bizler necaset hamalıyız. necaset hamal... Gene tramvay yoluna döndük. İş- kembeci oldum olası oradadır. Eski- lerden kalanın biri de sağa dolandık- tan sonraki şekercidir. Sübyanlığım- da büyük babamla beraber Bahçeka- pısındaki (Binbir Çeşid) mağazasına oyuncak almağa gider, dönüşte © dükkândan kırmızı bardak şekerleri alırdık. Tarih bilgiçliği taslamak gibi ol masın amma önüne kadar gelmiş- ken 2 da Ayasofyadan bahsede- Um: İstanbula kendi adım takan Bü- yük Kostantin, ilk olarak 325 sene- #inde kurdurmuş. Sonraları bir iki kere yanmış, genişlelilerek tekrar yapılmış. Birinci Jüstiniyen 527 de Şark im- paratorluğuna geçtikten sonra meş- hur Nika ihtilâlinde bir daha kül olmuş. Bu sefer paçaları sıvayan o. Mera. m .öyle bir kilise yaptırmak ki eşi yeryüzünde görülmemiş olsun. İm- paratorluğun her tarafındaki en meşhur mabedlerden sütunlar, mer- merler, nakışlı taşlar getirtmiş İşi üstüne alan iki mimarın ikisi de bizim yurdlu. Biri «Tralles» li (Ay. dının pek yakınına düşüyor) Ante- miyüs; öbürü de «Milets Ji (Milâsın garbinde ve sahilde) İzidor, Fatih, İstanbulu alınca Ayasofya- yı camiye çevirip bir minare dikmiş. Sultanahmed camisi (1894 zelzelesinden sonra cü Murad da diğer ikisini eklemiş. Şimdi de Bizans eserleri müzesi, Bir kaç sene evvel yanıp yok olan Adliye binası buranın “ enseköküne darüllünun olarak çıkılmadır. Ab- dülâziz devrinde Evkaf, Ticarethane, Maarif daireliği etmiş. Abdülhami- din cülüsundan sonra sağı Adliye, ortasının üstü Âyan ve altı Mebusan meclisi, solu gene Evkaf olmuş. 1908 meşrutiyetinin ilk Millet meclisleri ge- ne orada açıldı. Nihayet yalnız Ad- liye iken yaridı gitti. Ayasofyanın dış avlusundaki câd- denin karşısındaki -sıra sıra kahve- lerde iskemle çürütenlerin hemen hepsi de yobaz güruhu ve ipsiz sap- Sızlardı. Sultanahmed -meydanında o park, tarh, yeşillik, parmaklık, kaldırım ne gezer?... Önünde salaş bir çalı, adı Millet bahçesi, Karşısındaki 'Taş mek- teb de inas rüşdiyesi. Bacak kadar yavrucuklar başlarında başörtüler, sırtlarında yeldirmeler, ellerinde ger- gefler, taşınıp dururlardı. Alman çeşmesi, son Almanya im- paratoru ikinci Vilhelm'in. 1898 de muhibbi hassı sultan Hamidi ikinci ziyaretinin hatırası olarak oracığa kurduruldu. Resmi küşadını pek iyi bilirim. Kafaları sorguçlu elçiler; yerli vezir- ler, müşürler biribirlerine girift oldu- ler. İki dilden nutuklar okurdu, dua- lar edildi, marşlar çalındı. galiba kurbanlar da kesildi; seyircilerin ço- ğu da pestile döndü idi. Senesi geç- medi, muslukları Kerbelâ. Ne şehri- yar ağabeyin umurunda, ne de birü- deri haşmetlünun güvende sefiri Baron Marşal fon Biberstaynın... Arkadaki hiyerogüfü Dikilitaşı bi- rinci 'Teodoz 390 da Mısırın Helyo- polis "şehrinden getirtmiş, tam 32 günde diktirmiş. Kocakanlar altın- daki heykelleri göstererek çocukları korkuturlardı: Bunlar analarına, babalarına pay vermişler de böyle taş kesilmiş ler!. Si ! Birbirine sarılmış yılanları tasvir eden burmalı direk, tarihlere göre, milâddan 497 yıl evvel Temistokliş ile Pozanyasın (Salamin) ve (Plate) zaferlerinde elde edilen tunçlardan dökülmüş; Yunanistanın (Deli) şeh- rindeki ( Apollon ) mabedine kon- muş. Buraya taşıtan da güya Büyük Kostantin. Yılan kafâlarının ne 30- man koptuğu kestirilemiyor. Daha arkadaki örme taş sütünü yedinci Kostantin Porfiroğenete at- fediyorlar. Resimli tunç Jâvhalarla kaplıymış. İstanbulu karman çorman eden dördüncü Haçlılar tunçların hepsini söküp para yapmişlar... Meydanın görüp geçirdiği bâdire- ler hesaba sığmaz. Vaktile (Hipod- rom). yani at ve arabaların yarış ye- ri iken ne ayaklanmalara, arbeds- lere sahne olmuş. Hattâ bu koşuların birinde gırtlak gırtlağa gelen ya- rışçılar derhal barışıverip imparato- 532 de patlak veren ve sekiz gün süren meşhur ( Nika ) ihtileli... Şehir Alevler içinde, kan gövdeyi götürü- yor, imparator mahud Jüstiniyende fare deliği bir paraya... (Dayan!) diyen, aktrislikten ye- tişme karısı Teodora; ortalığı may- na eden de general Belizer, Herif- ciğazın âma halde dilene dinle can verdiğine dair rivâyetler vardır. İstanbul bizlere geçip orası (At meydanı) adını aldıktan sonrada ana baba günleri tümen tümen: Av- cı dördüncü Mehmedin zamanında» ki (Vakai Vakvakiye); ikinci Mah- mudun yeniçerileri kaldırdığı #ra lardaki hercü merç; biraz berisin- | de, meşrutiyetin 31 mart vakası... Sultanahmed camisinin minarele- rinde 14 şerefesi var, bundan da an- Maşılacağı üzere İM üncü padişah birinci Ahmedin inşagerdesi; mimarı da nuk içinde Sadefkâr Mehmed ağa... muzun en yüksek bir âbidesi oldu- Bü aşikârdır; Türkün büyük sanat kârlığı her noktasında ayandır. İk- mal ediliş tarihi (Nime darülmütta- kin dir ki 1026, şani 1617 senesine raslıyor. Hünkâr efendi ırgad başılık bile yapmış. yevmiyeleri elile dağı- tırmış. Bizim çocukluğumuzda dış avlu- süns Çarşamba pazarları kurulur, satici sesleri etrafı uğuldatırdı Mühendishanef berrii hümayunun resim ve ornöman muallimi bey (Emekli kaymakam ve baba dos- tumuzdur. Kurun muharrirlerinden bay Selimin pederi), merhum dayı- muza hediye etitği yağlı boya bir tablo- sünda Sultanahmed camisini o ka- dar inceden inceye, âdeta minyatür- cesine resmelmişli ki bak bak, hay- ran ol 'Tablo elyevm dayızadelerimizdedir. | 5 Sultanahmed camisi eski ramazan- ların da en kaynaşma yerlerinden bi- | riydi Birincisi İkincisi de bu. ikisi de mesirelerin âynı, dernek olan konakların eşi... Şehzadebaşındaki, düğün Gidi- lirken hanımlarda ne hazırik, ne çe- | Bilhassa en modaya uy- | ki düzen... gun çarşaflar diktirenler; pelerinle- rinin altına pelüş. karakül, astrakan bolerolar yaptıranlar; iç çamaşırla- rını bile yeniliyenler... Beyler de kapı önlerinde, içerinin kafesleri bitişiğinde dört dönmede. ler. Işmerlar, işaretler, kalıp cigara- ları atmalar, kokulu kâğıdlar verme- ler... Bir taraftan da patırtı, gürültü, yaygara. Çocuklar koşmaca, köşe kapmaca, saklambaç oyununda; kay. yumlar süpürgelerle kovalamada; hanım nineler tazelere. beylere: — İşallah boyunüz devrilir şırfın- tılar!.. Başımıza taş yağdıracaksınız çapkınlar!.. diye çemkirmede... Orman, Maadin ve Ziraat Nezare. Sermed Muhtar Alus | memektedir, Süleymaniyeden öönra İstanbulu- Reşid | | rinde TRAMVAYLAR Avrupada Tramvay rayları neden sökülüyor ? - Tramvayların başlıca kusurları Tramvay, on dokuzuncu asrın orta» larına doğru icad edilmiş Fi ilk defa olarak hangi tarihte işletil- meğe başlandığı kati olanrak biline- Şimendiferden sonra icad edilen tramvayların işletilmesine bazı sinai mıntakalardaki şehirlerde, umumi yollar üstüne ray döşemek suretile başlanmıştır. İlk tramvaylar yapılır- ken, bunların ağır eşyaları dah ratle nakledebilecekleri müştü. Her ne kadar Fransız mühendisle- rinden Loubaf'nın 1842 de Nevyork- ta ilk tramvayı yaptığı söylenirse de tramvayların esaslı bir surette yapıl- masına 1650 de başlandığı zannolun- maktadır. 'Tramvaylar Avrupaya Amerikadan geçmiştir. İngilterede Georges Fran- cis, birinei tramvayı Birkenhead'de ! tesis etmiştir. Bunu müteakip te Lon- dârada, Darlingtonda tramvaylar ya- pılmıştır. Fakat bunlardan büyük muvaffakıyetler elde edilememiştir. İngiliz parlâmentosu İlk tramvay müsgadesini 1868 de Liverpol şehri için verdi. Bundan sonra tramvaylar her tarafa yayılmağa başladı. Fransada 1853 te Pariste bir tecrü- be yapılmış ve 1854 te alınan bir mü- saaâde ile de Sövres'den Vincennes'a beş beygir ileiyekilen bir tramvay ya- pilmıştır. istanbulda ilk tramvay 1869 da iş- lemiştir. Uzun müddet beygirle çekilen bu trmavaylar ancak 1913 te elektrik- le işletilmeğe başlanmıştır, 'Tramvaylar, bilhassa Amerikada çok terakki ve inkişaf etmişlerdir. Bu inkişafta en büyük âmil, o vakitki Amerika yollarının çok fena olması, kanuni kontrollerin eksikliği, kolay- lıkla uzun imtiyazlar elde edilebilme- ; sİ, çürük çarık yollara göz yumul- ması ve şahsi teşebbüslere büyük mü- samahalar gösterilmesi . gibi husus- lardir. 1890 da Amerikada 10,000 den faz- la nüfuslu şehirlerin hemen hepsin- | de tramvay varmış, Tramvay yolları- * nın uzunluğu 1906 da 60,000 kilomet- | reyi bulmuştur. Avrupada böyle bir inkişaf, ancak tramvayları elektrikle işletmenin mümkün olabildiği - 1890 dan sonra başlıyebilmiştir. Tramvayların inkişafı yalnız Ame- rikaya ve Avrupaya münhasır kalma- mıştır. Avustralya, Yeni Zelând, Hin- ! distan, Çin, Japonya ve Cenubi Afri- | kada velhasıl bir demiryolu döşemeğe | elverişli geniş sokakları bulunan her şehir ve civarında tramvay yolları ya- pılmıştır. Başlangıçta yalnız beygir ile çeki- len tramvaylar gitgide muhtelif sis- temde buhâr ve finiculaire olarak iş- İ iemişler ve en sonfa da elektrikle iş- | letilebilmişlerdir. Fakat estetik bakr- mundan uygun görülemiyen hava telli tramvayların şehir içlerinde yapılma- kolay kolay müsaade edilmediği, | », bundan istifade eden buharlı lar bir müddet daha, olduk- ça muvaffakıyetle çalışmışlardır. | Hara telli tramvayların şehir içle- asına 1896 da müsaade edilmiştir. ikada ve Fransa vilâ- | yetlerinde pek çabuk kabul ve tatbik olunan bu sisteme, Pariste ancak 1903 te izin veri! r. Maamafih bu izin de şehrin çevresine hasredilmiş İ ve orta kısımlarda ancak yer altı mec- ralı hatlara muvafakat edilmiştir. Tramvayların tekâmül ve inkişafının âzamisine çıktığı 1920 - 19256 se- nelerinde bile Londra, Paris ve Berlin şehirlerinin orta kısımlarında hava telli tramvay yapınak yasaktı Başlangıçta ağır eşya nakli için ya- pılmış olan tramvaylar, sonraları sırf yolcu nakliyatı ile uğraşmışlardır, Fakat on sene evveline gelinciye ka- dar hiçbir itiraza ve münakaşaya ma» ruz kalmadan her tarafa yapılar tram- vaylar, -- olomobillerin .İlerlemesine karşı, yerlerinde tutunabilmek için geçirdikleri kasa ve ümidsiz bir çaba- lama devresinden sonra bir düşüş ve yavaş yavaş ortadan kalkış devresine girmişlerdir. Filhakika, atlı arabalar bozuk kak şırken, tramvaylar ray üstünde giden ve nisbeten daha rahat ettirici bir va- sıta idiler. Atlılıklan kurlulup elek- trikli oldukları günlerde arabaları sü- rTâtçe de geçmişlerdi; hemde daha ucuzdular. Tıklım tıklım dolmadıkla- rı zaman, konforları da yerinde idi. Arabaya karşı her cihetten modern bir vasıta idiler. Otomobilin terakkisi,. otobüslerin ortaya çıkması vs otokarlar kadar mü- kellef ve rahal otobüsler yapılabilme- sinin imkân dahiline gitmesi, şehirci- lik prensiplerinin tutunmağa. başla- ması, tramvayları eski falk vaziyetle- rinden düşük vaziyete geçirdi. Artık birisi yerinde sayıyor, öteki ise her gün rekordan rekora atlıyordul... Otomobillerin çoğalması büyük şe- hirlerde yol tıkanmalarına sebeb ola- rak seyrüsefer derdlerini çıkardı. Ti- kanmanın ortadan Kaldırılması ça- releri araştırılırken; yol tıkanmalar nun otomobllerin çoğalmasından 32i- yade, tramvayların, yolun ancak şe- ridvari ve sabit bir yerinden gitmeğe mecbur olmasından ve bu suretle de yolun dalma muayyen bir kısmıkını fü- zulen işgal etmesinden ileri geldiği görüldü. Bazı şehirlerde, tramvayların . bu kusurunu, yolun tamamile sabit bir noktasından gitmek mecburiyetinde bulunmayıp bir parça sağa, sola ka- çabilen Trolleybus - raysız tramvay » ile izale etmeğe başlamışlardır. Londrada 1931 den itibaren vaylı tramvayların raysız tramvaya tebdi line başlanmıştır. 1936 da 120 kilomet- reye çıkmış olan raysız tramvaylar bu sene nihayetinde 280 kilometreyi geçecektir. Fakat raysiz tramvayları da raylı tramvaylar gibi estetiğe uygun bulmi- yanlar çoktur. Bir elektrik cereyanı kesilmesinde raysız tramvaylar da hep birden ve yolların gelişigüzel yerlerin- de durup kaldıklarından, seyrüsefere gene engel olmaktadırlar. Tramvayların başlıca kusurları Büyük şehirlerde geniş yolların bi- : le her noktasında bütün nakl! vasıta- larının istifadesine hasredilmesi mec- buriyeti vardır. Bu mecburiyet yollar. da tramvaylara ayrıca hususi bir yer âyırmağı güçleştirir. Tramvaylara bu suretle ayrı bir yer ayrılamaması, üstlerinden diğer ara- baların da geçebilmesini temin için, rayları yolun üstünde hiçbir tümsek veya çıkıntı teşkil etmiyecek vaziyet- te döşemek mecburiyeti tahaddüs eder. Bütün nakil vasıtalarının yolün her tarafından istifadesini temin eden bu fayda, başka mahzurlara meydan ve rir: Rayların temeli çürük olursa tram- vay geçerken raylar esner. Bu esne- me, rayın yanındaki kaldırım taşları- ni oynatır. Asfalt varsa, asfaltı bo- zar. Hele asfalt yollar raylardan inti- kal eden titremeye dayanamaz. Ka- | rışık tertibata ihtiyaç gösterir. Fakat ne gibi tertibat alınırsa alin- sın, raylarla şöseyi ayni tesviyede tut- mak mümkün olmaz. Beton temel üs- tüne yapılmış parke kaldırımlar ger- çi tramvay yollarına en uygun gelir- | lerise de, raylarla kaldırımı ayni tes- viyede tutmak meselesi henüz tama- mile hallolunamamış ve bütün Bele- diyelerle bütün tramvay idarelerinin başında müzmin birderâ olarak kal- mıştır. Daha düzgün yol istekleri-ne kadar artarsa bu derd de o kadar ehemmiyet kesbeder, - Rayların, yol yüzünde yapılması za- rureti, bir de (drenaj) isi cıkartır.. Dre» naj, iki rayın arasına swan yağmur sularıtı yolun esas mecralarıma akat- mak işidir ki, sağlam ve müstekar yol yapılabilmesine bir engeldir. Hava hattı tesisatı, iki taraftaki di. reklerile cadde boyunca manasızca uzamp-.gider; enine ve boyuna telle- rile, bulunduğu cadde için bir güzel- Jik temin etmez, Birçok şehirlerde bu- nu, estetiğe uygun saymazlar, Bun- dan başka bu tellerin arasıra kopması Yüksek mühendis Azmi Diler