Genç kadın hiddetle haykırdı. — Ben annemin evine gidiyorum... Arlık çekemem senil. , Kapıyı çekti. İlerlemeğe başladı. Daha sokağın köşesini dönerken hid- detinin perde perde azaldığını hisse diyordu. Daha şimdiden içinde piş Mmanlık hisleri uyanmıştı, Maamafih Artık, derhal eve dönemezdi, Sokak- tan geçen bir otomobili çevirdi. Bir müddet sonra annesinin evinin önün- de indi. Maksadı akşama kadar annesinin evinde kalmak, sonra tekrar evine dönmekti. Hiç olmazsa aradan birkaç saat geçmesini bekliyordu. Annesinin evinde otururken kapı çalındı. Uzun zamandanberi ahbaplık ettikleri Fazıla ile kocası Nail gelmiş. lerdi. İkisi birden içeriye telâş içinde girdiler. Fazıla, Samihaya sordu: — Kardeşim... Nesoldü? Yolda ko- Canı, Şevketi gördük. Kavga ettiğini- zi söyledi. Samiha: — Evet... dedi, aramızda bir şey geçti... j Fazıla ile kocası. İkisi bir ağızdan başladılar: A — Biz kocanın ağzını aradık. Bize neler neler söylemedi, «Artık seninle yaşıyamıyacağından bahsettin doğru- su Samihacığım, biz düşündük, bütün kabahat kocanda... O adamda bir af- le hayatı yaşıyacak göz yok...» — Maamafih biz sizin aranızda Chambörlayn vazifesini göreceğiz... Bozuk olan iki tarafın arasını bula» cağız. Fakat doğrusunu İsterseniz vazifemiz. de pek müşkil... Çünkü Şevket barışmak tarafdarı değil... Karı koca bundan sonra açtılar ağızlarını, yumdular gözlerini... Sar mihaya öyle şeyler söylediler ki artık genç kadın için evine dönmek haki- katen bir izzetinefs meselesi haline girmişti. Eğer tek başına kalmış ol saydı, hiddeli geçtikten; sonra elini kolunu sallıya sallıya kocasının eyino dönebilirdi. Fakat şimdi kendi yüzü- ne karşı izzetinetis yâfalayıcı birçok şeyler söyleyen Nall ile karısı Fazıla- nın karşısında: — Attık ben de eve dönmemeğe ka» rar verdim... Nail hemen: — Sahi mi?. dedi, demek eve dön- mek niyetinde değilsiniz ha... Fakat ne yapacaksınız? Zaten İzzetinefsi yaralanmış olan Samiha bu söz karşısında isyan etti; — Tubaf şey... Hayat benim için yalnız Şevketten ibaret değil ya... Daha gencim, pek âlâ yeniden haya» tamı kurabilirim. Bundan sonra Nail ile Fazıla Sami- hayı bir hayli coşturdular, Ağzımdan epeyce lâf kaptılar, Evin kapısından çıkarlarken kanı koca Samihaya: miyeceğiz.... İki tarafı barıştırmak bi- gim için mukaddes bir borçtur. Ara bulucular Samihanın annesi» nin evinden çıkar çıkmaz doğru Şev- kete koştular. Nail; — Azizim, dedi, seni karınla barış» tırmağa geldik, Biz bu meselede ta- mamile Chambörlayn rolünü oyna mağa geldik. İki tarafı barıştırmak bizim için mukaddes bir borçtur. An tak eğer sen evvelâ karının barışma. ğa teşebbüs edeceğini sanıyorsan şim- — Katiyen... Hattâ Samiha diyor ki: «Hayat benim için sâdece Şevket. ten ibaret değildir ya... Daha gen- çim, hayatımı yeniden kurabilirim...» Şevket şaşırımş bir halde: — Yaan,.. Demek böyle söylüyor ha,. kendisine bu haleti ruhiye gel- miş öyle mi? — Tabi! , tabit... Hayatını yeni baştan kurmağa karar vermiş... z Ara bulmağa gelen karı Koca bir müddet sustylar, Ondan sonra Şev- —Ecee... Şimdi ne yapmak fikrin. desiniz bakalım?.. Bu iş ne olacak? Şevket mağrur bir erkekti. Zaten ahbaplarının söylediklerinden izzeti- nefsi kırılmıştı, Nafi ile Faztlanın bu Sözleri üzerine; — Hiç bir fikrim yok... Madem ki Samiha hayatım yeniden kurmak İstemiş, carı ve gönülden onun mesud olmasını isterim. Doğrusu iyi kadın. dır, dürüst kadındır. Yeniden haya tını kurarken saadete kavuşmasını isterim, Nasil merakla sordu: — Peki siz ne yapacaksınız... — Vallahi ben de biraz bekâr ya» şamak niyetindeyim. Evini bırakıp gitmiş bir kadının arkasındarı koşa- mam ya... Hem artık Samiha madem ki böyle söylüyor, tabil eve dönmesi ne de lüzum yok... Karı koca: — Aman böyle söylemeyiniz... de di, biz buraya ara bulmağa geldik. Siz Chambörlaynin vazifesini güçleş- tiriyorsunuz. Ertesi günü Nail ile'Fanla (doğru Samihâya koştular) Fazıl genç kadına sarıldı. Bundan sonra bir facla artisti gibi: Hakikaten sen bedbaht bir kadın sın Samihacığım... Kocan diyor ki: — Artık Samihanın eve dönmesi- ne lüzum yoktur... Doğrusu karde şim bu derece kaba bir adamla yaşa- man için senin melek olman lizım- dır. Fazıla sözlerini bitirince Nail baş- Tadı: — Maamafih biz yine vazifemizi bırakmıyacağız sizin aranızı mutlaka bulacağız. Görüyorsun ya bu işte biz ne kadar uğraşıyoruz. Eeee... Bunca senelik dostuz... Tabil bu işte bize de düşen vazifeler var. Sizi mutlaka ba- rıştıracağız.. Fakat kocanız sizin İçin «Artık eve dönmesine lüzum yok- tur.» diyor, Ne yapalım bilmem ki... Samiha hiddetle: Artık yapılacak bir şey yok. barışmağa da lüzum kalmadı Karı koca ertesi günü Samihanm bu «Ba- rışmağa lüzum yok» sözünü Şevkete yetiştirdiler, Bu suretle Şevketle Samihanın arâ- sı artık büsbütün açıldı, Fakat Nall ile Fazılanın da bundan sonra ken- dilerini ginirlendirmemelerini Istiyor- Tardi, İkisi de ahbaplarile konuşmaz oldular, Şimdi Chambörlayn rolünü oynr yan karı koca birbirlerine: — Yahu diyorlar, dünyada ne ka- dar iyilikten anlamaz insanlar var- mmş!... Şunları barıştırmak için ns kadar yorulduk, ne kadar uğraştık değil mi? Bak iyilik bilditer mi? İkisi de şimdi bizimle konuşmıyorlar... Evet hakikaten Nall de Fazıla da mü- teessirdi. Çünkü kendileri için tiyat- To gibi, sinema gibi, balo gibi bir eğ- Tence kapısı kapanmıştı. Artık Sami- hadan Şevkete, Şevketten Samihaya lakırdı taşıyamıyarlardı. Hikmet Feridun E3 DALGA UZUNLUĞU 1539 m. TAG 1974m. 15195 Kes TAP sim 9485 Kos ANKARA RADYOSU 30/12/938 Cuma TÜRKİYE SAATİLE Öğle neşriyatı: 1230 Türk müzigi Oduh telif şarkılar - PL). 13 Saat, ajans haber- leri ve Meteor Ankara, 13,10 - 14 Müzik (Küçük orkestra), 1 — Grafin Marizo (8, Kalman), 2 — Ninna, Nanna OMişebi), $ — Spanische Tanz 63 İspanyol dans Ooskovski). 4 — Moman Müzikal (Şubert). 5 — Traume auf dem Ozean (7, Gung). Akşam nişriyatı: Saat 18,30 Türk müziği (Halk türküleri ve oyun havaları) Kemal Niyazi Seyhun, Sadi Atman ve Müzeyyen Senar). 19 Konuşma (Spor faaliyetleri), 1915 Saat, ajana, Meteoroloji ve ziraai borsası haberleri. 1989 Türk müziği (Muh- telif şarkı ve türküler) Okuyan (Mahmud Karındaş) Çalanlar (Vecihe, Refik Per- enn, Fahire Fersan, K. N. Seyhun), 20 Konuşma. 20,15 Müzik (Cümhur Paşk. Flarmo orkes. Şef: Hasan Ferit Alnar). 1 — Konserto Grosso No. 6 Sol minör | (Hansel), | 3 — Birinci senfoni (Brahms) 31,15 Sant, Reham, tahvilât ve kampiyo Nukut borsası fintları, 7125 Türk müziği (Pasıl heyeti - Acem aşiran ve Acem Kür- di fasılları), 22,18 Temsil o (Tuluat kum- ları - Fantezi): Oyniyanlar CAvpl İbrahim Detidemiz). 2245 Müzik nlar). 2315 Müzik (ennzandi. 151 Kes 129 Kw. Ew. 20 Ew. Posta Itihadına dahli omüiyan ecnebi memleketler: Seneliği 1800, altı aylığı 1900, #ç aylığı 1090 kuruştur. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk put |! göndermek lâzımdır. ü Zilkade $ — Kasım 53 8 İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatan 2 2531 28 78 96 128 1m Va. 539 741216 1497 1049 1827 İdarehane: Babsâli civarı Acımusluk sokak” No. 13 Beyoğlu Halkevinden: Evimizde verilmekte olan Koro ve Solfej derserinin ikinci devresine 1/1/939 tarihin- den ibaren başlanacaktır. Dersler haf- tanın pazartesi ve perşembe günleri saat 730 dadır. İstiyenlerin hemen Evimiz direktörlü- Hüne müracaat etmeleri rica olunur. Öksürük en hazir LE Pektorin Komprimeleri Kutusu 35 Kuruş EL Ci e TL ECZANESİ İK TAS LA İntihabı mebusan istanbul teftiş heyetinden: Halil Etem Eldemden münhal İstanbul saylavlığı için 3iXci Künun 1938 cumartesi günü intihap yapılacaktır. İstanbul şehri dahilinde bulunan Adalar, Bakırköy, Beşiktaş, Beyoğlu, Beykoz, Eminönü, Eyüp, Fatih, Sarıyer, Üsküdar, Kadı. köy kazaları müntehibt sanilerinin o gün saat dokuzdan on ikiye ve on üçten on altıya kadar İstanbul Üniversitesi konferans salo- nunu feşrifleri rica olunur, (B) (9520) RADYOLIN ile SABAH, ÖĞLE ve AKŞAM her yemekten sonra muntazaman dişlerinizi fırçalayınız 30 Kânumtevret 1938 TURAKINA TARİHİ Yazan: İSKENDER P. SERTELLİ ROMAN : Tefrika No, 13 ——İ “Ben Cengize verdiğim sözde durdum, ona baş Atlarını sürdüler.. Sabaha kadar durmadan gittiler. Akay sevincinden ufak bir yorgun- Tak bile duymuyordu. Ertesi sabah bir Moğol konaklıyacaklardı. Sarı beyin elçisi bu tesadüften çok memnundu. Uygur iline dönün- ce, kabile reisine; — İşte oğlunu getirdim..! Diye övünecekti. i Sekiz kişilik kafile şimdi on bir kişi olmuştu. O sabah konaklıyacakları Moğol köyünden sonra bütün tehlikeleri at- latmış olacaklardı. köyünde Sarı Uygurlar ve mavi Mogollar Akay, Uygur iline geldiği günden- beri, bir çadır içinde kapanmış ağlı- yordu. Subo, sarı Uygurlar arasında girince - babasının birdenbire hasta lanması üzerine - kendisi kabile reisi işini görmeğe başlamıştı. Bu yüzden Akayın yüzünü sık sık göremiyor, onunla. eskisi gibi meşgul olmuyordu. Sarı bey ölürse, Akay, reisin oğluy- la evlenmiyecekti. Zira sarı Uugur- İ lar son zamanlarda mavi Moğollara düşman olmuşlar, onlardan kız alan yiğitlerine selâm vermemeğe başla” muşlardı. Gerçi Akay, Moğol kızı değildi. Onu Gürgüz han, Oktaya Gürcüs- tandan getirmişti. Fakta, ne de olsa Akay, Moğol otağında, Moğol terbi- yesi görmüş, Moğollaşmıştı, Sarı Uygurlar ona Moğol göziyle bakıyor- lardı, Böyle olunca, Sarı beyin oğlu, Akâyla hiç bir zaman evlenemezdi. Zaten sarı Uygurların bir âdeti vardr; Kabileden her hangi biri, bir başka soydan kadınla evlense bile, reisler bu haktan mahrumdurlar, Reis- sülâlesine yabancı kanı karışamazdı. Suboya: — İkisi birden olamaz.. ya Akayla evlenir, beylikten vaz geçersin! Ya hut Akaydan vaz geçer, babanın ye- rine oturursun! Diyorlardı, Sarı Uygurlar merd, vurucu, cengi sever insanlardı. Son günlerde Mo- gollardan « bilhassa vergi hususun- da - çok tazyik gördükleri için bez- mişlerdi, — Biz de özgenliğimize kavuşalım. Tutsak kabileler gibi yaşayacak de giliz ya, Demeğe başlamışlardı. Sarı Uy- gurlar arasında gittikçe büyüyen ve yâyılan bü fikre Subo da faraftardı. Bubo da sarı Uygurları, Moğollar gibi istiklâle kavuşturmak ve onları Moğolların boyunduruğundan kur tarmak hevesine düşmüştü. Bunu yapmak kolay bir iş değildi. Bilhassa Subo bunu herkeslen iyi bilirdi. Cengiz ordularının önünde hangi kuvvet durabilirdi? Oktay han ölmekle Cengizin ordu- su zayıflamış değildi. Şimdi Moğol tahtında Turskina gibi bir hüküm. Sarı Uygurlarla mavi Moğallar (1) arasındaki geçimsizlik 'Timuçin dev- rinden başlamıştı. Timuçin, (Cengiz unvanını alma- dan önce) sarı Uygurlan iki defa çiğnemiş, daha sonra onlarla sıkı bir anlaşma yaparak, hepsini kendi ya- Bam olrafında topkmuştı “© kaldırmadım. Sen kabilemi istiklâle kavuşturabilirsin, Sarı beyin hastalığı, uzun yıllar danberi Uygurların yüreğinde kök“ leşen bir kinin uyanmasına vesile ol muştu. Sarı bey Turakinaya da söS vermişti: «Ben her zaman senin em rin altındayım.» demişti. Subo gelince, bir yıldırım gibi, bü- tün Uygürların * Külblerini &teşledi. Milli duygularmı uyandırdı. Artık sarı Uygurlar, mavi Moğol Iar aleyhinde ayaklanmışlardı. San beyin atlıları meşhurdu. Bun lar Orta Asyanın &n tanınmış binici leriydi, Bir ülkeden öbür ülkeye bir bulut gibi akarlar ve geçtikleri yer lerde hiç Bir kuvvet bunlara k koyamazdı, Bu heyecan! günlerde istiklâl sev“ dasına düşen Subölün bütün ihti Tasları uyanmıştı. O, kendine güve niyordu. Şubo cesur, atılgan, vurucu, nişancı -ve bilhassa askerlikten çok iyi anlıyan akıllı bir zabiti Oktay hanın yanında çok iyi yetişmişti. Ve zir Çütsay ondan bahsederken: «— İşte, Subo, günün birinde kal ramarı Sobotay'm yerini tutacaki» der ve onu her zamsn takdir ederdi. Subonun hapse atılışından vezir Çutsay çok mütecasir olmuştu. Hattâ, Uygur iline gelen haberlere göre, Subonun Çutsay tarafından kaçını dığı bile söylenmişti. İhtiyar vezir bu yüzden, Turakina yanında çok müşkül vaziyete düşmüştü. Subö, Karakurumda kalsaydı, hiç şüphe yok ki, Vezir Çutsay tarafından kur- tarılacaktı. Çutsay, genç zabiti Tw rakinaya affettirmesini bilmez miydi? Sarı bey bir gün fenalaştı... Oğlunu çağırdı; «— Ben, Cengiz hana söz vermiy tim. Sözümde durdum. ve onunlâ anlaştıktan sonra, kendisine ve oğul- larına, hiç bir zaman baş kaldırma” dım. Fakat sen, ne Cengiz hana, n9 de onun oğullarına söz vermiş değiik sin! Kabilemin en kuvvetli zamanın da ölüyorum. Benim yerime geçtik ğin zaman sarı Uygurları, mavi Mo- ğolların boyunduruğudan kurtarma ğa çalış! Kabilemi özgenliğe kavuş” tur» Dedi ve gözlerini kapadı. Uygurlar, Sarı beyin ölümüne ye di gün yedi gece ağladılar, Sarı bey çok âdil ve iyiliği sever bir relsti, Ke- bilesi içinde ou sevmiyen ve ölümünü ağlamayan yok gibiydi. Sarı beyin ölümünün yedinci gü- - nü öğleden sonra, Subo babasının ye- rine geçti. * Akay bir sabah çadırında oturur ken, büyük meydanda toplanan sar Uygurların sesini duydu: — Subo, babasının öğütlerini tu mağa and içti, O, başımızda bulun O günden sonra, bütün Moğollar, dny3- nın en kuvvetli bir milleti olarak «Ma Moğollar» diye az . Hatta birle şik Moğol kabileleri içinde kalan Tata” lar, Taciyotlar, Kirayitler ve Celâyirlef ii ğ kendilerine «Mavi bile, uzun zamanlar, ğ