İhtiyara adam, munis sesile bana di- yordu ki: — Hayatımın bütün hadiselerini hiç bir zaman keşif ve Izah edeme- dim. Yaşama usullerini iyi bileme- Kendisi, mütekaid biriydi. Solmuş ve yorgun gözlerinde hâlâ taze kalan safiyetle bana bakı- — Ben de az kalsın mesud olacak- tım; olabilirdim de... Ramak kaldı... Düşünün... Bir hareket yüzünden fırsatı fevtettim... Bir adama raslâ- dığım için... Öyle abdalca bir şey ki... Anlatayım... «<Fıkara bir ailenin çocuğuydum, efendim. Babamın zengin bir arka- daşmın kizi vardı. Aramızda bir ço- cukluk muaşakası hayal gibi yaşı- yordu. Bir gün arabalarla gezintiye gitmiştik, Ben, küçük arkadaşımla yanyana oturuyordum. Şiddetli rüz- gâr estiği için avdette üstümüze bir örtü atmışlardı. Bu vaziyette kendi. mizi biribirimize daha yakın hisse- diyorduk. Elele tutuştuk. «Birlikte yıldızları seyrediyorduk. Atlar koşuyor, kamçılar şaklıyor, ara- ba bizi beşik gibi sallıyordu. Ru gi- diş bize öyle tatlı, öyle güzel geliyor- du ki, hep böyle devam etmesini, ge- cenin bitmemesini istiyorduk. Ve ilâve etti; — Evet efendim... Ben onunla ey- lenmeliydim. Fakat yirmi beşine gel- diğim vakit maatteessüf, muallim tayin edildim; başka bir şehre gittim. «Şimdi bana ne diyeceğinizi bili. Yorum: «— Niçin babasından kızı isleme- din? - diyeceksiniz. «Niçin?,.. Doğru... İşte abdalca hareketim budur! ... <Korkuyordum. «Fakirdim. Maddi menfaati dü- Şündüğümden bu zengin kızına ta- çıktığımı sanacaklar diye çekini. . Pakat uzaklarda yalnız ka- inca haleti ruhiyem değişti. Güç iş- » İnsana, uzaktan daha kolay gö- Tünür, *Çocukluğumdanberi beraber bü- Yüdüğüm, sevdiğim bu kızı, şimdi , yanımda görmek, ne tatlı bir İ7 olacaktı. Bu hayalle kendimi oya: kp duruyordum. Her gün daha t bir şeyler kuruyordum. Ve ne- *— Babasma mektub yazarak İs- tesem ne kaybederim? - diye düşün- düm, «Annem babam ölmüştü. Bir tatil günü, evimde yapyalnız oturuyor. dum. Hava güzeldi. Penceremi açtım. Dışarıda yeni hayat bulmuş çiçekle- rin kokusu, odamdan içeri Elime kalemi aldım. Uzun uzun dü- şünerek cümleleri evirdim, çevirdim; güzel bir mektub yazdım. <Tam zarfa koyacağım sırada bir arkadaşım içeri girdi. <İnsiyaki bir hereketle, bu kıy- metli mektubu sakladım. Arkadaşım beni almağa gelmişti, «— Kahvede bir tavla alalım mı? «— Hay hay!... Evvelâ postaya uğ- rarım. Verecek mektubum var. Sonra kahveye gideriz. «Adresi yazlmış olan zarfı kapa- dım. Posta kutusuna attım. «O hareketimle bülün bir istikbali mahvettiğimi kim tahmin edebilir? «On beş gün geçtiği halde cevab alamayınca endişem ertlı. Bin türlü düşünceler içinde bocaladım. <İki satırlık bir mukabelede bu- Tunmaları o kadar güç müydu san- ki... Niçin bunu benden esirgemiş- Jerdi?... «Ses çıkartmadan kâtlandım. Zira derdlerini kalbine gömen bir ada- mim... «Halbuki onunla ne kadar mesud olabilecektim... «Hayalimde hep onu yaşatıyordum: «İşimden dönüşümde evde bula. cağım... Bu duvarların arasında yürüyecek... Bana can verecek... «Sınıfta ders verirken de hep onu düşünüyordum. Küçük evimde beni beklediğini sanıyordum. Avdetimde eh A BULMACAMIZ DE PEEİ EPİ 1 — Bebek yemeği - Üzümün hamı. 2 — Mukaddema - Pantalonun en alt kısmı. 3 — Kırmızı balık yumurtasi - Basra taraflarında bir Ilman. 4 — Taharri eden - Tersi beyaz olur, 5 — Soy - 'Tembih edatı. 6 — Acıklı - Tersi aşağı tabaka de- mektir, X 7 — Patbol takımı - İri beygir. 8 — Dini yol, 9 — Musanın şerlat getirdiği dağ. 10 — Asker - Kanatlanmış tırtıl. Yukarıdan aşağı : 1 — Sağlamlık - Merkez. 2 — Başıboşluk. 3 — Tören. 4 — Alâmetler - Tersi baht olur. 5 — Yapmak - Dört köşe, 6 — LAhza - Yedikulede çıkanı meş- burdur. 7 -- Başına «T» konursa ağır bir slâh ölur - Vaka. 8 — Mutfuk duvarında tahta tertibat - Neticeler. 9 — Tayyare - Reki âdetler. 10 — Ayakkabı tüccarı - Atılgan, Geçen bulmacamızın halli Soldan sağa: 1 — Astar, Kova, 2 — Muahede, Ed, 3 — Erken, Şule, 4 — Le, Afsun, 5 —İta, Efe, & — Mazeret, Da, 7 — İler, Söz, 3 — Nim, Nihale, 9 — Ev, Niyet, 10 — Aktar, Bene. Yukarıdan aşağı : 1 — Amelimanda, 2 — Sureta, 3 —'Tak, Azimet, 4 — Aben, El, Va, 5 — Ren, Eren, 6 — Aferin, 7 — Keşfet, His, 8 — Üz, Saye, 9 — Welurdülen, 10 — Aden, Azete. İZMİR ve mülhakatı için AKŞAM gaze- tesinin tevzi yeri münhasıran İz- mirde İkinci Beyler sokak 52 nu- marada Hamdi Bekir Gürsoylar mağazasıdır. a kimseyi obulmayınca öyle nevmid oluyordum ki... «Bahçeye çıkıp ta çimleri suladı- ğım zaman, onu da çiçeklerimiş oy- nüyor sanıyordum. «Tekrar mektub yâzmak?... «Tekrar bir tahkire uğramak?... «Hayır, bunu yapamazdım... Çün- kü mağrurdum... Kaderi olduğu gi- bi kabu! etmeği tercih ediyordum... «Yaşadım... Ve seneler geçtikçe acım sakinleşti... «Sonraları, sevgili bir karım var- mış ta ölmüş ve dul kalmışım hissi- ne kapıldım... «Böylece ihtiyarladım... Tekaüdlü- güm geldi, çattı... Ömrümün sonü- nu geçirmek üzere şu evciğezi aldım. «Yeni evime kilablarımı yerleşti. rirken ve bir tozlarını &lrken, bir tanesinin arasından bir kâğıd düştü. «İşte efendim, maceramın hem gülünecek, hem ağlanacak tarafı bu- radadır, «Bu sararmış kâğıdı açınca, bütün vücudüm titredi. Vaktile sevgilimin babasına yazdığım mektub... Meğer telâşımdan, mektubu koymadan zar- fı kapatıp yollamışım... Ve nekarat gibi tekrarladı: — Ben de az kalsın mesud ola- caktım; olabilirdim de... Ramak kal dı... Bir hareket yüzünden fırsatı fevtettim... Nakleden; Hatice Süreyya ile SABAH, ÖĞLE ve AKŞAM her yemekten sonra muntazaman dişlerinizi fırçalayınız Tarihr Yazan: İskender F. Sertelli DİŞİ KORSAN Deniz Romanı Tefriku No. 153 kapısı birdenbire kapandı ve ok yağmuru başladı Gemelin şüpheye düşmekte hakkı vardı. O, harbin hud'adan ibaret ol duğunu herkesten iyi biliyordu. Bi- zanshıların yeni bir tuzağına düş mek ihtimali Arab korsanının zih- nini kurcalıyordu. Maamafih yapı- Jacak bir şey yoktu... Hadiselere bo- yun eğmeğe mecburdular. Dakikalar geçtikçe korsanların he- yecanı artıyor, fısıltılar, taşkınlıklar çoğalıyordu Yarım saat daha geçti. Kapmın önünde böylece tamam bir buçuk saat şüphe ve tereddüd içinde bek- lemişlerdi, Romanos kapısı nasıl açıldı? İşte bir boru sesi... Trakyalı askerler: — İmparator geldi. Diye söyleniyor.. ve bu haber bir dalga halinde ağızdan ağıza dolaşa- rak, biraz sonra Arablara kadar uza- nıyor. Gemel hâlâ ümidsiz... Hacere: — Yeni bir tedbir alalım. Arkada- ki Trakyalı zabitleri iyice kuşatalım. Bunlar bizim elimizde bulundukça, Mihalof Bizansa girse de bize ihanet edemez. r Diyor. Hacer gizlice emirler veri- yor. Trakyalı zabitleri dört çevreden kuşatıyorlar. Mihalof askere harekete hazırlan- ma emrini vermiştir. Bizans askerleri Romanos kapısı- mı açıyorlar. 'Trakyah kumandan askerin önün- de ve at üstünde olarak şehre giri- yor. Asker onu takib ediyor. Bu yürüyüş çok mahirane ve sü- künetle devam ediyordu. Tam bu sırada, Mihalofu gözetle- meğe gelen ve Rumca bilen korsan koşarak Hacerin yanına sokuldu: — Sitti, siz en arkadan geliniz! — Ne var? — Bir tuzağa düşürüleceğinizi sa- nıyorum, — Nasıl anladın bunu? — Mihalofla, surlarda dolâşan ku- mandan Toofilosun konuşmasından. Hacer birdenbire titredi. Gemel yavaşça ilâve etti: — &izi şehre soktuktan sonra ka- pıları yüzümüze kaparlarsa, âni ola. rek karşılaşacağımız bu tehlikeli va- ziyetten güç kurtuluruz, Sitti! İhti- yatı bulunmalıyız. Hacer cesaretsizlik (o göstermemek ve mücahidlerin maneviyatını kır. mamak istiyordu. Bir kaç adım daha ileriledi. Hacerin gözüne surlardaki Bizans askerleri ilişince atının diz- * ginlerini birden çekerek, bir kenarda durdu. Hacer, surlârm üstündeki askerle- rin yaylarını germiş bir halde, hü- cum vaziyetinde durduklarını görü- yordu. Mihalof askeri İle kapıdan içeri girmiş bulunuyordu. Hacer, arkadan gelen Trakyalı zabillerden birine sordu: — Bizans askerleri neden oklarını — Onlar, Trakya ordusunu selâm- ıyorlar. Bizanslıların eski bir âdeti- dir bu. Hacer bu söze inanmadı. Trakyalı askerin sonunu bekliyordu. Bir iki dakika sonrü ne olacağını kimse kestiremezdi. Askerin sonu gelmişti. Şimdi on beş, yirmi adım fasıla ile Arab kor- sanları kapıdan gireceklerdi. Surların üstünden birdenbire acı bir boru sesi yükseldi. Buses yeni bir felâketin ilk habercisiydi. Roma- nos kapısının kanatları birdenbire çevrilmiş ve demir kapının arka sür- güleri yıldırım süratile sürülüyer. Arablar birdenbire şaşırdılar... Ka- pıya hücum etimek, zorla içeri girmek istediler. Fakat, düşman önceden hazırlanmış ve tedbir almıştı. Surla- rn üstündeki Bizans askerleri, ge- rilmiş yâylarını Arsbların Üzerine boşaltmağa başladılar. Romanos kapısı önönde kanlı bir cenk, akılları durduran bir dehşet ve kargaşalık içinde devam ediyor, ön safta bulunan Arablar, hazan yap- rakları gibi, birer birer yaralanıp yer- lere seriliyorlardı. Mihalof korsanları müthiş bir tu- zağa düşürmüştü. Biraz sonra surlarda Trakyalı as kerler de göründü, Gemel derhal*korsanlara: — Kürşıdaki Ormana kaçınız! Emrini vermişti. Arkada kalan Trakyalı zahitler de işin farkında değillerdi. Belliydi ki, Mihalof Dişi korsanın ilimadını ka- zanmak için, bu zabilleri kurban ver- meğe mecbur olmuştu. Mihalof bunu önceden mi tasarla- mişlı? Yoksa Romanos kapısı önü- ne geldikten ve genera! Teofilos ile konuştuktan sonra mu fikrini değiş tirmişti? Bu kargaşalık arasında bu işin sırrını anlamak imkânı yoktu. Atı- lan oklardan'Trakyali zabitlerden bi- le yaralananlar vardı. Arablar burada bir kaç yüz ölü bıraktıktan sonra, güçlükle karşıki ormana canalrını atıp sığınabildiler, Bozgundan #onra.. Mihalofun bu işe başlangıçta çok samimi davrandığı Şüphesizdi Ge- neral Teofllosun onu iğfal ettiği mu- hakkaktı. Arab mücahidlerine Trak- yahların elbiselerini giydirmeyi mu- vafık bulan Mihalof acaba hakikatle İmpratorun düşmanı değil miydi? Arabların elinde kalan Trakyalı zabitlerden biri bu muammayı çöz. — Mihalof yaktile imparator Mi- halin bahçivanıydı. Bizansı Lâtin- lerden alırken gösterdiği gayret ve cesaret üzerine zabitliğe terfi etti. Ondan sonra bir çok yararlıklar gös- teren Mihalor, Trakya prensinin maiyetine gönderildi. Trakya prensi- nin imparatora ihanet etmesi ihti- mali düşünülerek, Mihalof impara- tor tarafmdan Trakyaya gönderik mişti, Mihalofun imparatora ihanet etmesi kabil midir? Bir uşak, hiç bir zaman efendisinin yerini tutmak is- temez. Mihalof sizi aldatmış... Fa- kat, bizi de aldattı, dedi. Hacer bunu öğrenince büsbütün çileden çıkmıştı. Gemel'e: — Doğru talimin etmişsin! Bu herif hepimizi aldattı. Şimdi Bizans- lardan nasıl öç alacağız? Diyordu. Arabların elinde yüze yakın Trakyalı zâbit vardı Gemel: — Bizanslılara bir haber göndere- him. Şehrin kapılarını açmazsa, bu zabitlerin hepsini keseceğimizi bil direlim, Dedi. Hacer bu teklifi kabul ede. rek, derhal imparatora hitaben bir mektub yazdılar. korsanlardan bi- rine verip Romanos kapısına gönder- diler. Güneş henüz batmamıştı. Surlar. dan bir korsanın tek başına geldiği- ni gören nöbetçiler onun bir haber getirdiğini tahmin etmişlerdi. Aşağı- ya bir mancinik ipi uzattılar... Ha- cerin elçisi mektubu ipe bağlıyarak geri döndü. Hacerin bu mektubunda şu satır- lar çok şiddetli yazılmıştı: «Yarın sabah şehrin kapısını açmıyacak olursanız, karadan ve denizden büyük bir hücum yapacağız. Anadolu kıyısındaki ve elimizdeki bütün Rumları kı- lıçtan geçireceğiz. Avni zaman- da bir ordumuz karadan İzniğe gidecek ve oradaki Rumları ve bilhassa imparatorun orada otu- ran anasını da esir alacağız» İmparatorun ihtiyar anasının o sıradâ İznikte oturduğunu da Trak- yalı zabitlerden öğrenmişlerdi. Arablar, Trakyaya giderken Roma nos kapısı karşısındaki ormanda bi- raktıkları korsanlarla beraber ancak bin Kişi kadar kalmışlardı. (Arkası var) PN A ŞAP ŞA YA YA