mm mn e Bağıran çağıran adam — Gidi yumurcaklar gidi... Gene yaramazlıklara başladınız değil mi?... Başım şişti sizin gürültünüzden... İMâllah artık... Susun biraz... Öf bu yumurcaklar yahu... Hamdi ikide birde evdeki çocukla- rın gürültüsünden, yaramazlıkların- dan şikâyet eder dururdu. Tekaüd olduktan sonra arlık bü- tün günleri evinde geçiyordu. Evde her şeye karışan, her şeyden şikâyet eden fena tabiatlı bir kaynana halı- ne girmişti, Çocuklara bağırıyor, hiz- metçiye çatıyor, kapıcıyı azarlıyor- du. Artık işi gücü bu olmuştu. Bağır- — Yahu, derdi, bütün gün evde kalıyorsun, ona buna bağırıp çağırıp sinirleniyorsun. Şöyle her gün biraz çık, dolaş, gez, eğlen... Nasıl olsa işin gücün yok, bari evde sinirlenme... Fakat Hamdi bunların hiç birini dinlemiyordu. TTekaüd olmadan ev- vel çalıştığı şirkette büyük bir me- murdu, Daktilolara, maiyetindekilere emirler vermeğe, bağırıp çağırmağa, hademeleri haşlamağa alışmıştı. Şir- kette ondan tirtir titrerlerdi, Şimdi şirketten çıkınca bir aralık şaşkına dönmüştü. İş, güç yoktu. Bütün gün evde ne yapacaktı. Tekaüdlük hayatmın ilk haftasın- da bahçeye bakan pencerenin önün- de oturuyordu. Gözüne bahçede çi- çeklerle uğraşan bahçıvan ilişti. Hamdi şirkette çalışırken balıçıvanın işine gücüne hiç karışmazdı. Fakat bugün vaziyet öyle mi?.. Hamdi he- men pencereden bağırmağa baladı: — Yahu... Gülleri ne biçim budu- yorsun be adam!,. Hayatında hiç de mi gül budamadın?.. Biraz dikkat Bahçıvan başını kaldırmış, hayret- ler içinde Hamdiye bakıyordu. Şimdi- ye kadar efendisinin kendi işine hiç karıştığını, hele böyle olür olmaz $€y- lerden kendisini payladığımı hiç bil- miyordu. Bahçıvanın böyle alık alık ona bak- ması Hamdiyi büsbütün çileden çi- kardı. Pencereden bağırmağa devam etti: — Şimdi de aptal aplal yüzüme bakıyorsun ha... Yahu ne budalala- rın içinde yaşıyormuşum da şimdiye kadar haberim yokmuş!,.. O günü Hamdi hizmetçiden bir kahve istemişti. Hizmetçi kahveyi ge- * tirirken küçük bir dikkatsizlik yaptı. Kahveyi biraz fincanın tabağına dök- tü. Eskiden, Hamdi şirkette çalışır- ken de hizmetçi böyle dikkatsizlik yapardı. Fakat o dakika şirketteki işini, gücünü düşünen Hamdi kah- wenin biraz döküldüğünü fark bile etmezdi. Lâkin o günü kahvenin döküldü- ğünü hemen gördü. Avaz avaz bağır- mağa başladı, — Böyle kahve getirilir mi? Yarı- sı tabağın içine dökülmüş. Bu ne rezalet canım?.. İnsan evinde doğru dürüst bir kahve bile içemiyor. Bomboş tekaüdlüük © günlerinde Hamdi evin içinde ber şeye bir kusur buluyor, ona buna çatmak için fırsat koltuyordu. Hamdi şimdiye kadar evde, hiz metçilerin, uşakların, bahçıvanın yap- tığı işlerdeki bu kadar kusuru göre- mediğine şaşıyordu. Çalışırken ömrü günü işindeki kusurları görmekle ge- çerdi. Halbuki şimdi gözleri evdeki kusurlara çevrilmişti, Şimdi evin için- de herkes onun tekaüde çıkarılması- na âdeta müteessirdi. Hizmelçiler aralarında gizli gizli konuşuyorlardı: — Nereden başımıza geldi... Tekaü- de çıkmadan evvel ne kadar Tahat- tık, Ne karışanımız, ne görüşenimiz vardı, Halbuki şimdi... Onu yaptın kabahat, bunu yaptın kabahat!... Bilhassa karısı onun böyle bağırıp çağırmasından çok şikâyetçi idi. Mü- temadiyen kocasına gündüzleri biraz çıkıp dolaşmasını, gezmesini, tozma- sını tavsiye ediyordu. Hamdi bilhassa çocukların yara- maslıklarındân pek müteessirdi, On- lara bağırmadığı saat yok gibi idi, Aksi gibi mektepler tatil, bütün ço- cuklar da evde idi, Beş çocuk... Ko- Çocukların başına kendi kendine fahri mubassır olan Hamdi ara sıra; — Ah mektepler açılsa da şunlar bir kere e gitseler... Biz de kafamızı dinlesek!.. diyordu. Nihayet KLON açıldı. Çocuk- | lar mektebe başladı. Fakat küçükle- rin mektebi İstanbulda idi. Eeeeh ar- tık yaz da bitmişti. Şehre göç etmek lâzımdı. Bunun için hep birden İs- tanbula indiler. İstanbulda küçük, dar bir apartımanda oturuyorlardı, Bahçeleri yoktu. Bahçıvan köydeki ! köşkte kaldı. Hizmetçileren birini | saydılar, Öteki bu dar apartımânın bütün işini görmeğe kâfi idi. Şimdi apartımanda bütün gün ço- | cuklar yoktu. Topu topu bir hizmetçi kalmıştı, Bahçıvanın yüzünü görmü- yorlardı. Hamdi etrafında büyük bir boşluk hissediyordu. Şimdi kime bağırıp çağıracak, ki- me çatacak, kimi azarlıyacak, kimi paylıyacaktı? Hamdi ne yapacağını bilmiyordu. Karısına, kaynanasına bağırmağa Fakat bağırıp çağırmadan geçen bu günlerde dehşetli canı sıkılıyordu. Nihayet bir gün karısı: — Biraz gez dolaş... deyince hemen evden çıktı. Akşama kadar gezdi. Şimdi Hamdi bütün günlerini can sıkıntısı içinde gezip dolaşmakla ge- çiriyor. Ve yazın, mekteb tatillerinin biran evvel gelmesini, sayfiyeye biran evvel taşmmalarını bekliyor... Çocuk- lara, bahçıvana vesaireye bağırıp ça- gırmak için... Hikmet Feridun Es Yer değiştirecek kiracılara tavsiye | Akşam'ın KÜÇÜK İLÂNLA- 'RI'nı dikkatle okursanız kendi- nize en elverişli yurdu yorulma- dan bulabilirsiniz, * RADYOLİN ile SABAH, ÖĞLE ve AKŞAM her yemekten sonra muntazaman dişlerinizi fırçalayınız 21'T. evvel 938 — Cuma İstanbul: Akşam neşriyatı; Soat 1830 Dans musikisi (plâk), İŞ Konlerans: Se- Um Sırrı Tarcan. 1930 Kurışık musiki (Plâk), 19,55 Borsa haberleri, 20 Vedia Rıza ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkiları 2040 Ajans haberleri, 2047 Ömer Rıza Doğrul tara- fından arabca söyler. 21 Saat ayarı Orkesira: 1 — Morena: Potpuri Viyenuvaz. 2 — Bizet; Karmen Antrakt, 1230 Ahıskan ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve hal kşarkıları, 22,10 Hava raporu. 22,135 Darüttalim musiki heyeti: Fahri Kopuz ve arakndaşları tarafından. 2230 Son ha- berler ve ertesi günün programı. 23 Saat ayarı, İstiklâl marşı, Son. Ankara — Öğle neşriyatı: 1230 - 13: Türkçe plâk neşriystı, 13 - 13,15: Ha- berler, 13,18 - 14: Karışık plük neşriyatı. (Öğle neşriyatı tecrübe mahiyetinde olarak yeni stüdyoda yapılacaktır.) Akşam neşriyatı: Saat 1830 - 19,15 Plâk neşriyatı. 19,15 - 20 'Türk musikisi ve halk şarkıları (Hikmet Riza), 20 - 20,10 Saat ayarı ve arabca meşriyat, 2010 - 2015 Haberler. 20,15 - 21 Halk türküleri (Sadi Hoşses ve Safiye Tukay). 21 - 21,18 Dr. Muzaffer Sezer, Doğum ve kudın hastlık- ları mütehassısı (Mevzu: Meme ve hasta- Mikları), 21,15 - 72 Stüdyo salon orkestrası: 1 - Payi prel: Sing. Sing: Sing. Vöğelcin. 3 - Rubinsteis! Bozanze. 3 - Mendelsshon: 1. Venetinnissbes Gondellied. 4 — Rixner: Kindertaum, 5 - Martin Ühi: An Alle. 7 - 7215 Haberler ve hava raporu, 2215 Son. Avrupa istasyonları programı Saat 29 de Berlin 20 hafif musiki — Danzig 20 plâk neşriyatı — Hambarg (20 - 2020) güzel vallar ve 2040 senfonik konser (Mozart, ve Brams) — Kolonya piyano ile dans havaları ve 2030 plâkin şarkı — Königsberg 20 dans — S&* pk musiki ile Chopin'in sonatı — Budapeşte 2045) hafif musiki — Bükreş 20 piyano konseri ve 20,29 (Verdi) nin (Un Balo in Maschera) operası — Milano 2030 kon- ser — Roma 20.30 karışık «iki — Sofya 2030 (Wagmer) in (Hollandalz Volant) operası — Stockholm 20,50 bando muzika si — Varşova 20 plâk neşriyatı ve 200 - 21,40 gen nrusiki, Saat 21 de Berlin 21/10 şen musiki — Breslav 2110 karışık Alman musikisi — Danzig 21/10 neşeli musiki — Kolonya 21.10 orkestra tarafmdan muntahab parçalar Kö- nigsberg 21,10 orkestra tarafından hafif musiki — Münih 21,10 Tsehaikowsky'nin beşinei senfonisi vesaire Viyana 21,10 (Wagner) in eserlerinden parçalar Bari 21,10 Yunanca neşriyat — Budapeşte (2110 - 2150) piyano konseri — Buda- peşte Ji 21,25 plâk neşriyatı — Bükreş; (Verdi)nin aperasına devam — Droitwieh | 2120 oda musikisi — Florans 2130 dans musikisi — Londra (Reg) 2130 Amerikan dans musikisi — Sofya: (Wagner) in ope- rasına devam — Soltens 21 orkestra kon- seri — Stocholm 2130 a kadar bando mu- | zikasına devam — Varşova 2140 a kadar İİ devam. neğeli Saat 22 de Berlin 2210 Beethoven'in eserleri — Danzig: Neşeli musikiye devam — Kolon- ya 2220 Brahms'in dansları ve saire — Königsberg: Hafif musikiye devam — Münih: Senfonik konsere devam — Stutigart 22 orkestra ve keman ile mun- tahab paraçalar — Viyana: (Wagner) in eserlerine devam — Buadpeşte 2225 çin- gene orkestrası — Budapeşte TI: Plâk neş- riyatına devam — Bükreş: (Verdi) nin operasına devam — Florans 23 viyolonsel konseri ve 22,15 (Mitz Dolla) ismindeki operet — Londra (Reg.) orkestra tara- fından zafer marşları — Sofya; (Wagner) in operasına devam Sottans (22 - 2245) (Le cocur en 865 ralsons) isimli komedi — Lyon ve Paris (Eiffel) (2240 - 2430) ka- rışık program — Marsilya (2230 - 2430) örkestra konseri Niş ve Biratzburg 2230 - 430) Bizet'nin 100 üncü senef- devriyesi münascbetile senfonik konser ve (Don Procoplo) operas — Toulouse P. (2230 - 2430) tiyatro — Varşova 22.15 or- kestra tarafından muntahab parçalar — Milâno 22 operet. Saat 23 de Deutsehlands. (23,30 - 2346) küçük ge- ce konseri (piyano ile) — Diğer Alman is- tasyonları Lalpzigden nakelen (2330 - 1 dans musikisi ve karışık musiki — Belgrad (23,15 - 2345) dans — PFlorans: Operete devam ye sonra dans — Kopenhag 2320 oda musikisi — Milâno; Operete devam — Roma (2345 » 1) dans — Lyon ve Paris (Eiffel) karışık programa devam — Marsilya: Orkestra konserine devam — Nis ve Sizaizburg: Operaya devam — 'Tonlouse P.: Tiyafroya devam — Varşova 23,55 e kadar orkestra konserine devam. Sant 24 den itibaren Alman istasyonları Laipsigden naklen programa devam — Budapoşte 24,10 dans musikisi — Londra (Reg) (2425 - 130) dans — Frankfurt ve Stuttgart (1-3) gece konseri (şarkı, koro ve salon orkest- rası — Hamburg ve Münih (1 - 4 orkest- ra ve bando tarafından Mi gmusiklal. İsmail Müştak | Mayakonun cenazesi cumartesi günü getiriliyor Pariste tedavi edilirken hayata gözlerini kapadığını kemali teessürle yazdığımız Siird saylavı B. İsmail Müştak Mayakonun cenazesi cumar- tesi günü sabahleyin saat 7 20de ekspresle (Sirkeciye (getirilecektir. 23/10/9388 pazar günü Teşvikiye ca- misinde öğle namazını müteakip ce- naze namazı kılınarak merasimi mah» susa fle Zincirlikuyudaki Asri mezar- ğa nakledilip defnedilecektir, DİŞİ KORSAN Tarihi Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli Tefrika No. 151 Bir zabit yavaşca Mihalofun yanına sokuldu: “Ben bu gece dişi Korsanı öldüreceğim,, dedi — Trakya prensini Bizans tahtı- na lâyık görmüyorsun, a mi? — Sen bunt nereden biliyorsun? Gemel mâna bir tavırla güldü; © — İçinize kadar soktuğumuz ca suslardan öğrendik. Yavaş yavaş harb ei doğ- — Demek bizim içimizde casusu- nuz vardı, öyle mi? — Evet. Bu gece gölden yüzerek, ! sizin konakladığınız sahile casusları- mızı gönderdik ve senin neler düşün- düğünü, neler konuştuğunu öğren- dik. Gemel bundan sonra, kumandanın © yanına sokuldu: — Bizden korkma sakın! Sana iyi- liğimiz dokunacaktır. Kumandan geniş bir nefes aldı. Gemel sordu: — Adın ne senin? — Mihalof... — İyi bir tesadüf. Bizans tahtın- dan Mihail inecek.. tahta yeni bir Mi- hail gelecek. — Beni Bizans tahlına neden oturt- mak istiyorsunuz, Orada benden da- ha değerli ve meşhur generaller var. Anivas, Teofilos gibi, — Biz onları tanımıyoruz. Onlarla karşı karşıya gelip anlaşmamıza da imkân yoktur. Arabistana döndüğü- müz zaman: «Bizansı zaptetlik ve kralını esir alıp getirdik» diye bilme- miz için, sekizinci Mihaili çöle götür- memiz lâzımdır. Kumandan Mihailof sevindi, göz- lerinin içi ışıldamağa başladı. — Sekizinci Mihail zaten Bizans tahtını zorla gasbetmiştir. Diye mırıldandı. Sonra birdenbire Gemele döndü: — Şu halde cengi durduralım, boş yere askerlerimiz birbirini vurup öl dürmesinler, Cenk meydanına yetiştiler, İlk ön- ce Gemel, sonra da Trakyalı kuman- dan, ayrı ayrı bağırdılar: — Uzlaşıyoruz, kılıçlarınızı kınıla- rna sokunuz! Korsanlar birdenbire şaşalamışladı. Hacer bile vehleten bunun mâna- sını anlıyamadı. — Acaba Trkayalılar Gemeli kan- dırdilar mı? Diye düşünürken, Gemel, Hacerin yanına koştu, meseleyi anlattı: — General Mihailofu tatlılıkla esir aldım, dedi, onun askerlerinden de istifade etmeliyiz. Böyle bir plân kurarak, Bizansa kolayca girebiliriz. Trakyalı Mihalof, korsanla- rın tuzağına nasıl düştü? Ormanın önünde başlıyan kanlı dövüş, iki saat kadar sürdükten - kumandan Mihalofun kor- sanlara teslim olması üzerine - dur- muştu. Zaten bu müddet içinde iki bin Trakyalıdan meydanda ancak do- kuz yüz kişi kalmıştı. 'Bin kişiden fazlası Arab kılıcından geçmiş ve pek azı etraftaki köylere kaçıp kurtulmuştu. Hacer, Gemelin kurduğu tuzağa, Trakyalı kumandanın bu kadar ko- lay düşebileceğini ummamıştı. General Mihalof şimdi Bizans tah- tına oturmak hülyasile yaşıyordu. Hacer, Mihalofa: — Siz önden gidersiniz, diyordu, biz de Romanos kapısı karşısındaki ağaçlıkta bekleriz. Kapı açılınca pe- geliriz. Bu suretle Bizans şehrine beraberce girmiş oluruz. Bİ- zans tahtına başka türlü oturamaz- sın! — Bu, benim ârayıp bulamadığım bir fırsattı, Ben ancak bir yabancı kuvvetin yardımile imparatoru yıka- bilirdim. Karşıma siz çıktınız, Mihaili elbirliğile devirmek ve Bizansı zap- tetmek kolaylaşır. Akşma olmuştu. O gece - her iki taraf da yorgun olduğundan - ormanda konaklamağa karar verdiler, Trakyalı esirler, Hacerden ve onun muhariplerinden çok yılmışlardı. * Gece yarısına doğru, bir Trakyalı zabit yavaşça Mihalofun yanına $0- kuldu; — Ben bu gece Dişi korsanı geber- teceğim, dedi, o benim iki kardeşimi de kılıçtan geçirdi. Mihalof birdenbire şaşırdı. Zabitin kolundan çekerek: — Ne yapıyorsun, dedi, o zaman hepimiz mahvoluruz. İki kişi yüzün. den bütün Trâkyahların boyunlarını mı vurduracaksın? Zabit ıstarla eyni Sözleri tekrar- Jadı; — Yemin ettim, generalım! Bu ge- ce onu mutlaka öldürmeliyim.. on- dan öç almadan gözüme uyku girmi- Mihalof müşkül vaziyete düşmüş. $ü. Hacer ölürse, bütün plânlar suya düşecek ve korsanlar bu cinayeti onun tertip ettiğine hükmederek ken- disini de parçalıyacaklardı. Haceri öldürmek istiyen zabit; — Bu işte sizin de yardımının İsti- yorum! - dedi, - Eğer beni meneder- seniz, İlk önce sizi yere devirmekie tereddüd etmiyeceğim! Zabitin gözleri dönmüştü. söz an- lamıyordu., kafasının içinde yerleşen bu karan ne bahasına olursa olsun tatbik edecekti. Mihalof çok haris ve saltanat düş. künü bir adamdı. Kendi emellerinin tahakkukıf için; «Karşıma kardeşim çıksa yere deviririm!; derdi. Birden- bire ayağa kalktı, Yanında duran kalın bir odunu kapınca zabitin bâ- şına indirdi, Etraftaki askerler uyku- ya dalmışlârdı. Zabit birdenbire sen- deledi. Kafasından kanlar akarak yere yuvarlandı. İnledi. Mihalo!, ye- re düşen zabitin başına bir odun da- ha indirdi. Ve biraz ileride koşarak gelen Arap nöbetçisine: — Beni öldürmeğe gelmişti.. kafa- sına bir odun vurdum, Yere düştü. Diye mırıldandı. Nöbetçi korsan arabca imdad diye bağırmağa baş- ladı. Nöbetçinin sesini duyan Hacer der- hal yerinden fırladı. Gürültünün kop* tuğu yere koştu. — Ne oluyorsunuz? Gece yarısı mücahitlerin rahatını bozan kimdir? Mihalof: — Sizinle anlaştım diye, beni öl- dürmeğe gelen Trakyalı bir zabiti yere serdim. Başka birşey yok. Dedi. Generalin bu harekti Hace- rin hoşuna gitmişti. Mihalof, Ha. cerin itimadını kazanmak için, badi- seyi bu şekilde anlatmağa mecbur ol- muştu. O gece bunda nbaşka ehemmiyetli bir vaka olmadı. Bütün geceyi saba- ha kadar sükünetle geçirdiler. Trakyalı * Gemel, Hacerin yanında yavaş yâ- vaş anlatıyor: — Mihalof, çok tehlikeli bir adam- dır. Onun başını boş birakmağa gel- mez. Mademki ilk önce - Bizanslılara yardım maksadile - şehre onlar gi- recek. Ben bir tedbir düşündüm. Bu- nu mutlaka yapmalıyız. Sittil — Nedir o düşündüğün tedbir? — Cenk meydanında bine yakın Trakyalı ölü var. Bunların elbisele- rini çıkarıp mücahitlere giydirmek ve bu suretle Trakyalılarla birlikte şeh- re girmek çok isabetli bir tedbir ola- caktır sanıyorum. Hacer birdenbire hayretle gülmeğe — Vallahi şeytanın aklma gelmez- di bu tedbir, Çok muvafık olur, Fa- kat, acaba bunu yapmağa muvaffak olabilecek miyiz? — Neden, Silti? Bundan dahâ ko lay bir iş var mı? (Arkası var) |