Hayri beni dürttü: — Rica ederim, şu Selime bak... Gens en güzel, en şık, en genç kâdın- ar etrafını sarmışlar. Nasıl başbaşa Yermişler, fısl fısıl konuşuyorlar, Allakaşkına, etrafındaki kadınlar onu nasl can kulağile dinliyorlar. musun? Hakikaten öyle idi. Her zamanki Bibi en güzel, en şık, en genç kadın- üçü Selimin etrafını sarmıştı. — Anlamıyorum birader... Dedi, anlamıyorum. Bu adamın kadınlar Üzerindeki şu büyük tesirine bir türlü aklım ermiyor. Bu Selim deni- Jen adamın nesi var? Genç değil, gü- Zel değil.. Hattâ bilâkis kendisine çirkin bile denilebilir. Sonra haydi yapması için onun genç olması lâzım değildir. Gü- konuşan, sözlerile kadınların ru- bunu okşıyan bir erkek te hoşa gi- Fakat bu Selim denilen zet Hakikaten Selimin şu hali çok tu- haftı. Meselâ bir toplantı olsada Oraya Selim gelmiyecek olsa tanıdık- lardan en genç, en güzel, en şık ka- dınlar hemen sorarlardı: — Acaba Selim nerede? — Niçin gelmedi? — Ey pek te geç kaldı canım... Halbuki saat dörtte burada olacaktı, Saat dördü çeyrek geçiyor... — Hah İşte geldi... diye ayağa kal- kârlar, onun etrafına çember olur- lar, konuş babam konuş... Bazan Selim genç, güzel, şık ka- dınlardan birini dansa davet ediyor- du, Onlar dans ederken uzaktan ba- kıyorduk. Ne hararetli fısıldaşmalar, ne ateşli konuşmalar, Acaba kadınlar Selimle bu kadar ateşli ateşli ne konuşuyorlardı. Bu bize fena halde merak olmuştu. Bir gün Selimi bir köşeye çektim: — Yahu... dedim, şu sendeki es- Tarengiz cazibeyi bize söylesene... Kadınlar etrefında fırıl fırıl dönüyor- lar... Sendeki bu şeytan tüyü nedir?. Selim güldü: — Her hâlde benden hoşlanıyorlar KI böyle etrafımda dönüyorlar... — Camm bırak şimdi bunlar... Etrafta o kadar güzel, yakışıklı, a5- lan gibi gençler var ki sana bana sira gelinceye kadar sabah olur. Şim- di doğrusunu söylemek lâzımgelirse sen ne o kadar gençsin, ne öyle ahım şahım derecede güzelsin... Kız- ma amma Selimciğim... Kadınların hoşlarına gidecek tarzda dil dökme- sini de pek beceremezsin... O halde Sana karşı bu sonsuz iltifatlarn #6 bebi nedir? Selim; — Rica ederim... dedi, Adeta ba- kadınların hoşlarma gidecek tarzda konuşmasını beceremiyeyim. Bilâkis Sözlerimle kadınların pek ziyade ru- hunu okşamasını bilirim... Sen bö mim bu halime bakma... Öyle duru- Tum amma, kadmlarila pek güzel — Haydi canım... Ben seni 25 sc- Ne söyledimse Selim bana esrarını anlatmadı. Fakat ben de onun sırı- A rr Bir gün gene bir çok genç, şik ka- Selimin etrafını sarmışlardı. Her vakit olduğu gibi hararetli ha- Taretli konuşuyorlardı. Ben merak gnnnsen! ME EEBUDESASERENUAAUNAROEEEEEEERS RENEE EEMEEENEE EEE EEEEKEE ENEL, NEVROZIN Baş, Diş, Nezle, Grip Romatizma evralji, kırıklık ve bütünağrılarınızı derhal keser. MASS İcabında günde 3 kaşo alınabilir. MA Rg Ne İ dğindeydim. Bir aralık Selimle etra- fındaki kadınlar kalktılar. Benim oturduğum yerin tam arkasındaki kanapelere oturdular. Onlar beni görmüyorlardı. Halbu- ki ben Selimle yanındakilerin ne ko- nuştuklarını pek âlâ işltebiliyordum. Kadınlardan biri: — Aman, dedi, yeni, şık eldivenler çıkmış, Fakat yedi liraya çifti... Belim derhalcevap verdi: — Anladım... Sizin beğendiğiniz eldivenleri anladım. Fakat benim bir tanıdığım var... Ayni eldivenlerin çiftini bana beş liradan veriyor... — Yooo... dedi, benden başkasına dünyada o eldivenleri beş liraya ver- mez... Ben size alırım. Sonra sizde bana beş lira verirsiniz. — Aman pek teşekkür ederim; pek teşekkür ederim... Doğrusu beni son derece memnun ettiniz. Vallahi size nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum. Bize karşı lütuflarınız o kadar bü- yük ki... -— Aman rica ederim efendim... Başka genç ve şıklığı ile meşhur bir kadın sordu: — Ben sizden ince çoraplar rica etmiştim. Ucuz glâcağınızı vadetmiş- | tlniz. Acaba unuttunuz mu? Selim atıldı: İ — Hiç unutur muyum efendim? Fakat sizin Genç kadın beğendiği eşarpı tarif etti. Selim: — Ben size ayni eşarpı sekiz lira- ya alabilirim... dedi, — Aman fevkalâde... Pek teşek- kür ederim... Yarın alır mısınız? — 'Tabil... 'Tabil... Fakat size ne- reye bırakayım. — İsterseniz bize teşrif ediniz. Kar- şilıklı birer çay içeriz... — Hayhay efendim... Şaşırmış Okalmıştım. Etrafındaki şıklık meraklısı bazı kadınlar hangi eşyadan bahsetseler, Selim bunu da- ha ucuza alacağını söylüyordu. Ertesi günü Selimi mağaza mağa- za dolaşırken buldum. Yanına yak- ım. — Galiba, dedim, esrarını öğreni- yorum. Nihayet Selim inkâr edemedi; — Ne yapayım birader... dedi, ba- a kadınların bütün merakı süs ve lükstür. Bende onlara güya her şeyi gayet ucuza alan bir adam gibi görünüyorum. Meselâ onlar 7 Jiraya bir eldiven gördüler değil mi? Een bu eldiveni $ liraya alacağımı söylü. yorum. Halbuki ben den eldiveni 7 raya alıyorum. İki lira cebimden ekliyorum. Bu suretle bir çok tanı- dığım şik kadınlar etrafımda dönü. yorlar. Sonra bu benim için de da- ha kazançlı oluyor. Bir kadının ilti- fatını kazanmak için ona hediye ver- meğe kalksam daha tuzluya mal ola- cak... Halbuki 7 bralık eldiven için cebimden ancak iki lira ekliyorum. Bazı kadmlar doğrudan doğruya TADAN 8 Teştinlevvel 1958 cumartesi programı; (Öğle ve akşam neşriyatı tecrübe mahi- yetinde olarak yeni stüdyoda olacaktır.) Ankara — Öğle meşriyatı: 1230 « 1: Müzik (Türk plâkları), )3 - 13,15: Haber- ler, 13,15 - 14: Müzik (Eğlenceli plâklar), 14: Bon. Akşam neşriyatı: 1830 - 10: İstasyon hakkında muhtelif Jlsanlarila izahat ve müzik (Küçük orkestra), 19 - 1930: Skeç, 1940 - 1046: Müzik (operet parçaları - ). 1945 - 20: Müsahabe (Bişet hak- da Cevat Memduh tarafından), 20 - 21: Müzik (Radyo orkestrası: Şef İhsan Yerit Olnar), 21 - 21,10: Arapça söylev, 21,10 - 21,15: Haberler, 21,15 - 22: Müzik (Halk türküleri — şarlular ve saz eserleri), 22 - 22,15: Müsahabe, 22.15 - 2245: Mü- ik (dans plâkisr), 2245 - 28: Haberler İstasyon hakkında muhtelif lisanlarla neş- riyat ve İstiliği marsı, 23, Son, Avrupa istasyonları programı Saat 20 de Berlin ve Kolonya (20 - 20,50) salon or- kestrası tarafından müntehap parçalar — Breslav 20 bando muzikası — Danzig ve I#lpaig 20 valsler ve Timi havaları — Münih 20 pl&kla dans havaları — Viyana (20 - 20,45) plâk neşriyatı — Mariya ve Paris 20,30 tiyatro — Budapeşte 20 Macar musikisi, Üniversite korosu ve çingene or- kesiram — Bükreş 20.30 şarkı, Mozart ve Chopin'in eserleri — Droltwich (2045 - 21430) valsler ve marşlar — Florans 20,0 halk musikisi — North - İreland - Reg. 20,50 futbol haberleri — Stokholm 2030 eski dans musikisi — Varşova 20,15 şen musiki, Saat 21 de Berlin 21,10 salon orkestrası ve şarkı — Breslav ve Hamburg 21,10 karışık musi- xi — Dânzig 21,10 şen akşam — Kolonya 2110 şen şarkılar — Ştultgari 21 salon orkestrası tarafından karışık musiki — Bari 71,15 Yunancu reşriyat — Belgrat 21 şen akşam — Berumünster 21,45 İsviç- re halk şarkıları — Budapeşte 21,30 a ka- dar Macar musikisine devam — Bükreş 21,15 dans musikisi — Florans senfonik konser — Stokholm 21,3) karışık musi- Xi — Nis (21 - 2130) 'şarkılar — Fennes 3130 konser — Varşova 2140 « kadar şen musikiye devam. Saat 22 de /Berlin: Programa devam — Breslav ve Hamburg; Karşık musikiye devam Kolonya: Şarkılara dovam Şlutteart: Karışık musikiye devam — Viyana 22 (2,20 - orkestra konseri — Belgrat: Şen akşama devam — Beromünster: İsviçre halk şarkılarma de- vam (2245 e kadar) — Budapeşle (2225 - 2250) çingene orkestrası — Budapeşte II 23 dans musikisi — Bükreş 7220 dans wwusikisi ve 22,45 konser — Lille ve Li- moges 2230 - 2430 (Hint marşı) İsimli komedi — Lyon ve Paris (Eiffel) (7230 - 2430) bir opera — Rennes ve Paris P.T.T. (2250 - 23,10) salon musikisi — Toulouse P. (2230 - 2430) (Le Vici)) İsimli köme- di — Londra (Reg) 22 Beethoven'in ke- man ve piyano için üç soda — Milâuo (223 - 2430) O(Maseagni) nin (Maske) gülünçlü operas — Nis 22,30 - 24,20 sen- fonik konser Poste Parilen (2240 - 24) plâk neşriyatı — Sottens (2230 - 2328) (Massenet) nin (Manon) operası- nın İkinci perdesi — Varşova 22 J. Btrauss'un (Fledermaus) opereti, Bant 21 de Deutschland: (2330 - 23,45) küçük ge- ee konseri (fişt İle) — Hamburg (2330 - 2) dans musikisi ve karışık musiki — Ko- lonpa (23,15 - 1) orkesira tarafından münlehap parlar — Viyana (2330 - 1) şen musiki — Diğer Alman İstasyonları Münihten naklen (73,20 - 1) dans musi- kisi — Belgrat (2320 - 24) karışık musi- ki ve halk şarkıları — Budapeşte 2345 e kadar çingene orkestrasına devam ve 23,45 orkestra tarafından müntehap par- çalar — Bükreş 23,45 e kadar konsere devam — Lükwtmburg 23,05 senfonik kon- ser — Milâno: Operaya devam — Settens: Operaya devam ve 23,25 plik neşriyatı — Lyon ve Paris (Eiffel); Operaya devam — Rennes ve Paris P, 'T, T. 23,10 tiyatro ve (2340 - 2430) şarkı — Lile ve Limoges; Komediye devam — Twulouse P.: Kame- diye devam Varşova: (Pledermaus) operetine devam. Sant 24 den itibaren Peutsehlands (24-2445) Tachalkowsky'- nin eserleri — Diğer Alman İstasyonları Münihten naklen programa devam — Budapeşte: Orkestra konserine devam — Kopenhag (23,20 - 1) dans musikisi — Milüno: Operaya devam — Poste Parislen 2407 senfonik konser üHaydın ve Beet- hoven) — Stokholm (24 - 1) modem dans musikisi — Varşova (2415 - 130) dans — Nis (1 - 9) dans —Paris P.T.T. ( - 220) (Pygmallor) isimli komedi — Ştuttgart ve Frankfurt Ül - $) göte kon- &eri (opera parçaları) — Berlin ve Graz (1 - 4) göce musikisi, meşredilecektir. NACİ ÇAĞLAR KİMYA LABORATUVARI İdrar, kan ve sair hayati tahliller yapılır. Beyoğlu: Foto Kanzler üstünde. İstiklâl caddesi Emgen No. 66. Telefon: 35 nı - 212 Tarihi — Selim Karvan kaybetti.. Hacer, davayı kazandı fakat, ona - kadın olduğu için - Emirülbahir ünvanını veremiyeceğiz. Hacer, hepi- Sitti ve onun etrafnıdan ayrılmıyacağız. Dişi korsan kendini or Korsan Gemelin teklifini herkes kabul etmişti, Belim Karvan fazla söz söylemek- ten çekindi. Erkek namzedlereden hiç biri başkasının hesabına fedakir- ık yapamıyordu. Hacer gibi namus- Tu, cesur, denizlerde büyümüş bir kadının baş olması, diğerlerinin baş Emirülbahir olmasından daha ehven görülmüştü. Ancak, Hacere relsülbahirlik ün vanmı verememişlerdi. Hacer baş ol- duktan sonra derhal vaziyeti kavra- sizin kız kardeşinizim., bana itimad edeceğinizden eminim. Bu işin bu kadar sessiz halledilece- ğini hiç kime ummazdı. Fakat, ne yazık ki aradan boş yere bir gün geçmişti. Hücumun üçüncü günü tekrar bütün donanmanın «Yedikule, surlarma hücum etmesi kararlaştırıldı. Gemiler üçüncü günü sabahleyin günşeten önce surları çevirdiler, Hacerle Gemel, buradan içeri gir- mek imkânını, bulacaklarını umu- yorlardı. Zaten surlardan bir kısmı burada hayli tahribata uğramıştı. Açılan deliklerden şehre girmek ümidi bütün korsanları yeniden ga- leyane getirmişti. Hacer: — Şimdi Necibin gemileri de bura- da olsaydı, çok daha kuvvetli olacak- tık, diyordu. Bu sirada - henüz iki taraftan da ok yağmuruna başlanmamıştı - bir- denbire Yedikule surlarından denize bohça gibi birşey atıldığı görüldü. Bizanslılar bunu sapanla atmışlardı. Bu, bir kesik insan kafasıydi. Korsanlar birdenbire şaşırdılar. Bu, acaba kimin başıydi?! | — Hacer, denize düşen başı gemiye getirtti. Onu ilk önce Gemel tanıdı: -- İbrahim... Diye bağırdı. Dikkatle bakınca, Hacer de enü tanımakta gecikmemişti. İbrahim otuz beş yaşlarında çok cesur bir denizciydi. o «Sarı direkliş geminin kaptanıydi. İbrahim Haliç hücumunda surlara en çok yaklaşan ve Bizanslılara bir haylı telefat ver- diren, ölümden yılmaz bir yiğit Donanmada onu herkes severdi. İbrahim Bizanslıların eline nasl düşmüştü? Necibin yanından kurtulup dönen- lerden biri, bu muamımayı çözdü: — Yelkenlilerimiz yanarken, İbra- him en ön safta bulunuyordu. Hava poyrazdı, İbrahim imdad istemişti. Ona yardıma koşan .olmadı. Herkes kendi başının derdine düşmüştü. İb- rahimin gemisi ateşler içinde ve di- ğer yelkenlilerden önce yanmıştı. Anlaşılıyor ki İbrahim kendini deni- ze atmış, fakat ön cephede ateş fazla olduğundan surlara doğru açılmağa mecbur kalmış. Belki de suda alev- ler arasında boğulmuş. dalgalar onu sahile atmışlar, Gemel başını sâllıyarak homur- dandı: — Ötesi malüm, Bizanslılar sahil- do bir cesed görünce, mal bulmuş mağrabi gibi yakalayıp şehre götür- düler, Şimdi de bu zavallının kesik başıyle bizi kahbece tehdid ediyor; lar. Hacer: — Bu, merdlik değil; kahbelikli. - diye bağırdı. - Asil ve merd millet- ler ancak silâhlarının temin ettiği şerefle öğünürler. Bir felâketin kur- | banı olan ve dalgalarla sahile vuran dü DİŞİ KORSAN Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli ,.......... röltika No. 198 Korsanlar, o gün Romanos Portasa karddan hücum edeceklerdi. Muhasaranın devamına karar vermişlerdi bir cesedin kafasını kopanp bize atanlara karşi kuvvelimizi ve cesu- rTetimizi göstermeliyiz. İbrahimin kesik başını gören kor- sanlar, heyecân ve teessür içinde dişlerini gıcırdatarak; — Bu kahbelere hadlerini bildire- Diye bağırışmağu başladılar. Ibrahimin «Sar direkli; yelkenli- si yandıktan sonra, Hacer derahi do- nanma arasında, yine İbrahim kadar sevilen bir reisin altındaki teknenin direğini sarıyâ boyatmışlı, (17 Korsanlar ârâsında İbrahinı Kav- kabın yerini gutacak kimse yoktu. Az çok onun kadar sevilen «Hesan Elattaş sadlı bir reis vardı. Elettaş yaşlı bir adamdı. Herseyi Al- Jahadan bekler, insanlardan birşey ummazdı. Hacer onun gemisinin san- cak direğinin Sarıya boyunmasını emretti, Bunu da Selim Karvandan başka itiraz eden olmadı, Fakat, bü- yük bir çokluk, Elattaşdan başka bi- rine rey vermediklerinden, Hasan Elattaşın altındaki tekne «Uğur ge misiş olarak İlârı edilmişti. Selim Karvanıri bu işte gözü yok- tu. O, canını herşeyden ve herkesten çok severdi. Gemisinin direği sarya boyanacak diye, cenkte ön safa geç- mek niyetinde değildi. Fakat, onun da bu işe lâyık gördüğü bir adamı vardı. Neden onun adamı olmasın da Hacerin dediği olsun?.. İşte benlik davası buradan başlı. yordu. O gün akşama kadar surlara sal- dırdılar, mancinikia taş gülleler at- tılar, Oklar, göğden yağan yağmur- dan daha şiddetli ve devamlıydi. Bütün bunlara rağmen - aradan geçen kırk sekiz saatlik fasıla içinde - Bizanslılar surlarda açılan delikleri örmüşler, yıkıkları tamir etmişlerdi. Hacer bunu görünce: — Eyvah, dedi, post kavgası 'yü- zünden düşmana zaman kazandır. dık. Şimdi, Mihail, bize kesik başlar savurarak meydan okuyor. ve bizim- Je istihza ediyor. Gemel de bu fikirde idi. — Bizanslılar zaman kazandılar. Gireceğimiz yolları kapattılar. Şim- di şehre girmek için bir çaremiz kal- dı: Romanos Portasa hücum yapmak. ittifakla buna karar verdiler. Hü- cumun Üçüncü günü akşamı ortalık kararınca tekrar ateş hattından ge- ri çekildiler, Hacer başta bulundukça mukarip- ler kolay kolay ümidsizliğe düşmiye- ceklerdi Zaten o gün hemen hemen iki üç yaralıdan fazla can sıkıcı hiç bir hadise olmamıştı. o Mücahitlerin maneviyatı kuvvetli ve reisler Hace- re bağlı görünüyorlardı. Muhasara devam edecekti, ... «Bizanslıları ancak Ebabil kuşları mahvedebilir!» Dördüncü gün yine boşuna geçti. “ «Romanos Porılas» a hangi ge- milerden ne kada muharib gideceği etrafında konuşmalar, münakaşalar Reislerden biri: (Arkası var) 1) Arap korsanları arasında garip bir inanış vardı: Korsanlar ve gemileri yediyi aştığı zaman - Uğurlu ol- olması gerekti. Araplar Bizansı muhasara” ya geldikleri zaman, yolda ittifakla İbra- himin gemisini boyamağa karar vermiş- lerdi. Uğur gemisi dalma ön bâtta bülü- nur, arkadaki mücahitlere yol açar Ye ce- saret verirdi. Şarı kütüphanesinde bulu- nan bir Arap efsnesine göre, bu tarihten çok eski devitlerde yapılan Arap hücum- larında Bizans muhasaralarının netlecsiz kalması ve surları aşamamaları, donan» mada bir uğur gemisinin bulunmaması ki, korsanlar, Sekizinci Mihail Paleoloğos devrinde Bizansı muhssarays geldikleri zaman «sarı direkli yelkenlileri de varmış. Pakat, Necip Hayyatın bü- “cumunda ilkönce yanıp kül ulan, bu yel- kenlidir, Arap müverzihleri bu efsane- İsre kiymet vermemişlerse de, ben, roma- nunda bu efsaneden istifade etmeyi ikmal eâçmedim. Nitekim, Bizanslıların da bö7- Ie, bir tane değil, yüzlerce garip inaziışları vardır.