nü açtı. Burası bir takım pembe, mâ- Vİ, beyaz zarflı mektuplaria dolu idi. Şakaklarında bir kaç ak saça rağmen hâlâ çok genç görünen Şemsi mek- tuplardan gelişi güzel bir kaçını aldı. İçlerinden beğendiklerini okumağa başladı. Bunların hepsi aşk mektup- ları idi. Her biri türlü türlü yaşlarda. ki kadınlardan gelmişti. İşte Pariste talebe iken seviştiği genç bir kadının İransızca mektupları, işte dört €vvel, bütün bir yaz kendisi için gün Suadiyeye gidip geldiği gözlü genç dulun el yazısı... İşte İede tanıştığı zengin ve ihtiyar fabrikatörün kansının gönderdiği kartpostal. İşte Mehlikanın, Sabaha tin, Zeynebin, Muazzezin, Melâhatin mektupları... Şemsi Şakirin hayatı baştan başa kadın ve aşk maceraları ile dolu idi. Bu çekmecedeki sayısız mektuplar Yakışıklı bekârm gönül meselelerinde- ki zaferlerinin en büyük, en açık fer- mManları idi. Şemsi Şakir bu mektup- ları çok severdi. Onları zaman zaman açıp okumağa bayılırdı. Bu mektup- ları okudukça da eski günleri tekrar Yaşıyor gibi olur, arkasında bıraktığı €ski tattı hatıraların içine gömülürdü. Mektuplara şöyle bir göz gezdirir. ken ne hararetli cümlelere raslamı- Yordu. İşte bir mektupta: «Seni çıl Em gibi bekliyorum, Sensiz geçen z0- Manlarımda yaşadığımı hissetmiyo- Tum, Bir dakika bile kaybetme. He- Men gel...» deniliyordu. Başka bir mektupta ise: «Gözlerinin derinliğine baktıkça sanki müthiş bir Uçurumun kenarında İmişim gibi ba- Şam dönüyor. İçim titremeden gözleri- ne bakamıyorum..» diye edebiyat ya- Pahıyordu. ETKİ Şemsi Şakir kendi kendine: «Bu mektupları niçin evime götürmüyo- Tum? Evde canım sıkıldıkça okurum...» dedi, Yazıhanesindeki mektupları bü- Yük bir paket yaptı, Yazıhanesinden çıktı. Evi ta Kartalda idi. Evvelâ Köp- Tüden Haydarpaşa vapuruna bindi. Haydarpaşadan trene atladı. Kartal İstasyonundan çıkıp evinin yolunu tuttuğu zaman birdenbire telâşla dur- Gu. Mektup paketi nerede 141? Etleri U. Deli olacaktı. Mektupları nerede unutmuştu? Vapurda mı? mi? Yoksa yazıhaneden çık- sonra uğradığı gazinoda mı ? Canı fena halde sıkılmış- tu. Bu mektuplar onun için son derece idi. Gönlünün bütün sırları, hayatının bütün aşk hikâyeleri bun- larda yazılı idi, Birdenbire aklına geldi. Bu mek- tuplar muhakkak birisinin eline geç Miş olacaktı. Bu suretle en büyük &ır- larını yabancı insanlar öğrenecekti, Şemsi Şakir bunları düşündükçe çile- den çıkıyordu. syona döndü. Memurlara tren- di bir paket bulunup bulunmadığını lu. Şimendifer memurları bütün istas- Yonlardan böyle bir paket bulunup bulunmadığını tahkik ettiler. Hayır... Trende böyle bir paket bulunmamıştı. Şemsi Şakir o geceyi uykusuz geçir- di. Ertesi günü aklına bir çare geldi. Gazetelerin birine şöyle bir ilân verdi. «İstanbuldan Kartala gitmek üzere dün Köprüden vapura ve Haydarpaşa- dan da trene bindim. Bu esnada ya- umdaki bir paketi kaybettim. Paket Açık sarı bir kâğıda sarılmış, üzerine de kırmızı sicim bağlanmıştır. İçinde bir takım mektuplar vardır. Bulanla- Tın insaniyet namına adresime getir. Melerini rica ederim..» Ertesi gün akşam üzeri Şemsi Şaki. Tin yazıhanesine, iri iri yeşil gözlü, utangaç, güzel, gençbirkız girdi. Şemsi Şakir için bu kız hiç yabancı bir çehre değildi. Bu beklemediği ziya. Tetçiyi hayretle süzerek: — Bir emriniz mi var efendim Genç kız büsbütün utangaç bir ta- vırla: — Estağfirullah... dedi, size kaybet- tiğiniz paketi getirdim... Şemsi Şakir âdeta heyecanla verin. den fırladı: — Mektuplar mı? Mektu i mi? dedi, ” si Genç kız: — Fakat, dedi, size karşı çok mah- cubum... Beni affetmenizi rica ede- ceğim, Kabahatim çok büyük... k Şemsi Şakir yazıhanesinin sol gözü. | Şemsi Şakir şaşırmıştı: — Estağfirullah efendim... bir kabahat? — Paketi vapurda buldum. Yere düşmüştü. Bir kenarı da adamakıllı yırtılmıştı. İçinden bir kaç mektup ta dökülmüştü. Vapurda yanımda bir ar. kadaşım vardı. Bu çok meraklı bir genç kızdır. Bana: — Bunlar aşk mektubu... Şık zarf- larından belli... İlle okuyalım... diye tutturdu. Ben ısrar ettim: — Öyle şey olurmu? Başkasının mektuplarını okumak doğru mu? de. dim. Fakat arkadaşım bana aldırmadı bile... Üstelik; — Bu mektupları sahibine götür- mek lâzım... Herhalde sahibinin adre- si zarflarında yazar. Herhalde mek- tubları okumalıyız... dedi. Ve beni din- lemiyerek mektupları aldı. Zaten bu esnada Kadıköyüne de çıkmıştık. Mo- da tramvayma bindik. Arkadaşım mektupları okudu: — Bak, bak ne diyor?.. Ne şairane yazılmış bir mektup?.. diyerek çoğunu da bana dinletti. Vallahi kabahatimiz çok büyük ama affedersiniz... Şemsi Şakirin hayreti büsbütün artmıştı. Demek şimdi şu karşısındaki güzel, çıtı pıtı kız hayatının bütün sırlarını biliyordu. Fakat genç kızın öyle mazlum bir hali vardı ki Şemsi Şakir gülümsedi: — Mektuplarımı bana getirmek için zahmet ettiniz. Size çok çok te- şekkür ederim. Bu meselede affedile cek hiç bir şey görmüyorum. dedi. Genç kız: — Ertesi günü gazetede ilânınızı görünce sizin için mektupların çok kıymetli olduklarını anladım. Hemen getirdim... Şemsi Şakir şimdi genç kırı son de- rece sıcak, son derece içe yakm bulu- yordu. Sordu: — Fakat neden oturmuyorsunuz? — Sizi rahatsız etmiyeyim, — Bilâkis... Yazıhanenin önündeki büyük kol- tuğa oturdu. Konuşmağa başladılar. Bir aralık genç kız ağzından bir söz kaçırdı: — Sizi dalma vapurda görürdüm. Hattâ arkadaşlarıma da göşterirdim... dedi. Sonra bu sözü istemiyerek ağın- dan kaçırdığı için kıpkırmızı kesildi, Şemsi Şakir: — Beni arkadaşlarınıza mı göste- rirdiniz? Affedersiniz ama... Ne mak- sadla? Genç kızın utangaçlığı büsbütün arttı. Kulaklarının ucu bile kızarmış, minimini, biçimli, küçük burnunun üstü maheubiyetten terlemişti. — Hiç... Hiç bir maksadla... diye kekeledi. Şimdi Şemsi Şakir anlıyordu. Genç kızı da halırlamıştı. Vapurda sık sık “karşılaşırlar ve bakışırlardı, Genç kız belki de kendisile alâkadar olduğu 1 — Nesih değil - Aheste, 2 — Budala - İşsiz. 3 — Vadinin başı - Kürkü meşhur bir bayvan. 4 — Hassas - Ziyayı aksettiren âlet, 5 — Bir renk - Çimen. 8 — Bir harfin okunuşu - Erkek keçi, 7 — Ses - Süküneti ifham eden, 8 — Gurur - Tersi amel olur. 9 — Gösterişin - Süral, 10 — Saha - Efali, Yukarıdan aşağı: 1 — Sağlam - Keder. 3 — Samsun havalisinde bir kasaba - Zillet. 3 — Bıyığın yarısı - Sifet edatı - Ye- menin merkezi. 4 — Ters » Şişmanlık. $ — Terbiye. 4 — Dik sathı mall - Bunaklık, Dava vekili 5 - İki harf. izel sanat - Sikişmüş. ilsilenamesiz. Geçen bulmacamızın halli: Boldan sağa: 1 — Karnabahar, 2 — Oda, Lâtin, 3 — Rum, Isman, 4 — Ork, Lor, 5 — La, Bağ, 8 — Nam, Günlük, 7 — Eyalet, Uza, 8 — Roka, Hem, 9 — Al, Kendi, 10 — Ren, İnat, Yukarıdan aşağı” 1 — Korgeneral, 2 — Adu, Ayol, $ — Ramolmak, 4 — Ra, Lâke, 5 — Alık, Ge, 6 — Bas, Bütün, 7 — Atılan, Di, Hinoğluhin, 9 — Anar, Üre, 10 — İkamet. amasananasanzsasnssnesassa sss ssaEaEeE Eeee! için, merakla onun mektuplarını oku» muştu. Yarım saat kadar konuştular. Genç kız: — Ben artık gitmeliyim... diye aya ğa kalktı. Şamsi Şakir: — Ben de ayni vapurla düneceğim... Müsaade ederseniz beraber çıkalım!.. cevabını verdi. Yazıhaneden beraber çıktılar Şemsi Şakir o gün genç kızı evine kadar bi- Taktı, Bundan sonra sık sık vapurda biribirlerine raslıyorlardı. Şemsi Şakir artık bütün eski rabi- talarını unutmuştu. Bu utangaç, bir Sözle kıpkırmızı kesilen iri gözlü genç kiza kısa bir zamanda bü kadar bağ- lanmasına şaşıyordu. Nihayet genç kıza evlenmek teklif etti. Neclâ - genç kızın ismi - gözlerini açarak: — Nasıl olur? dedi... Sizin hayatınız gönül maceraları ile dolu... O kadar kıymetli hatıralarınız, mektuplarımz var ki.. Şemsi Şakir; — Neclâ.. dedi, muhakkak seninle €vlenmek istiyorum. — Peki ama... Bir şartla... Mektup- ları beraber yakacağız... Bir ay sonra yeni evlerinde süslü zarfların içindeki dört deste mektubu yakıyorlardı. Hikmet Feridun Es Nevralji ve bütün ağrılara karşı Baş, Diş, Nezle, Grip Romatizma Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser, gaya Nİ İcabında günde 3 kaşe alınabilir. BAŞAN #naanana sanan A8 AGAR BENA PEPE EEEANE EAA EARA BONA YANAANA KASMA 4ANoNoAAAADAAA FARAAANAN i laşyormuş. MAAŞA | mış, sarsıp duruyor, haşmetmeabi Tarini DİŞİ KORSAN Deniz Roman Yazan: İskender F. Sertelli 'Tefrika No, 95 4 Harikliya: “General Teofilos sizi devirmek istiyor , haşmetmeap! Ondan ve Periklisten çekininiz!,, dedi — Ne diyorsun, Harikliya? Seni hapis mi ettiler? — Evet, haşmetmeab! Ben bir kaç gündenberi ışıksız ve havasız bir odada yaşıyorum. Fakat, söyli- yeceğim şeyler bundan çok daha mü- himdir. Beni dinliyecek vaktiniz var mı? İmparator birdenbire heyecana kü Pılmış: mim haberim olmadan dönen bu entrikaların başında kim var? Diye sormuştu. Mihail sarayda kendisinden habersiz kuş uçmadığı- nı sanıyordu. Harikliya Imparstorun dizlerine kapanarak: — Aryüs masumdur, haşmetmeab! dedi. Bazı kimseler, size karşı ha- zıriadıkları tuzakların (iç yüzünü meydana çıkarmasın diye, Aryüsün idamı için sizi teşvik ve tahrik edi- yorlar. Aryüs idam edilirse, Arablar muzaffer olacak. tahlımız tehlikeye düşecek, Bizans düşman istilâsına uğrıyacak. — Bu entrikaları hazırlıyanların başında kim var, Harikliya? Bana müphem sözler söyleme. Bana isim ver. Arabların muzaffer olacağını söyliyen, tahtımı tehlikeye düşüren kimdir? Harikliya gözlerini açtı. Hiçkıra- rak ağlamağa başladı: — Periklis... . İmparator şaşırdı: — Ne dedin.. Periklis mi? Bu arada prens Andronikin de ağ- #1 bir karış açık kalmıştı. İmparato- run eski sükütundan, soğukkanlılı- ğından eser yoktu. Rum dilberini kolundan tutup kaldırdı: — Bana tafsilât ver, Haârikliya! Sen kulağı delik bir kızsın! Perikli- sin kafasının içindekileri senden baş- ka kimse bilemez. Demek ki kendi rezaletlerini örtmek için Aryüsü or- tadan kaldırmak istiyorlar, öyle mi? — Evet haşmetmesb! Fakat, yal nız rezaletlerini değil... En çok, iha- netlerini örtmek için hazırladılar bu cinayeli. Aryüsü idamdan kurta- rırsanız, Bizans düşman istilâsna uğramaktan kurtulacak. — Sen nereden biliyorsun bunları? — Beni Aryüsün hizmetine veren siz değilmisiniz? Aryüsle benden başka - yakından - kimse temas et- medi, Onun bütün samimi fikir ve emellerini öğrendim. O, Bizansta kalmak ve size Arabların iç yüzünü bildirmek için gelmiştir. Fakat bu. hakikati bir türlü size analtmak fırsatını bulamadı. Hakikati size de- giştirerek anlattılar, Ve Periklis beni ondan kıskandığı için, Aryüsü ök dürtmek istedi, Harikliya bunları söylerken, itimad verici bir tavırla hüngür hüngür ağlıyordu. — Sözümü bitirmedim, haşmet- meabi - diye Mâve etti - Hazırlanan tuzaklar bundan ibaret değildir. Da- Neler dönüyor! — Baba, dedi, Harikliya aklı ba- ler beni çok düşündürdü. Periklis meğer aramızda kara yılan gibi do- Sekizinci Mihail, oğluna; — Harikliyayı dinliyelim, Andro- nik! dedi. Dilinin altında daha bir çok şeyler var. Harikliya ciddi bir tavırla sözüne devam etti: — Her şeyi söyliyeceğim, haş- metmeab! Fakat. beni Periklisin elinden kurtarmak şartile. İmparator söz verdi: — Bu dakikadan itibaren seni onun yanından “alıyorum. Gene es- kisi gibi benim yanımda kalacaksın! Harikliya sevindi: — Teşekkür ederim, haşmetmeab! Ben Periklisten çok korkarım. On- darı siz de korkunuz. Çünkü, prens Andronikin dediği gibi, o aranızda dolaşan bir kara yılandan farksız. dır. Perikliş ellerini tahtinıza dola- Sizi yeryüzünde .ondan başka yene- cek bir kuvvet yoktur! — Peki amma, ben onun hiç bir fenalığını gezmedim şimdiye kadar. 'Tahtımın temelini sarsıyor da ben neden ve nasil duymuyorum bu sar- sıntıyı..? — Periklis o kadar kurmaz ve sin- si bir adamdır ki. onun yaplıkları- nı üncak her şey olup bittikten son- ra anlarsınız, hüşmetmeabi Prens Andronik tekrar rıştı; — Ben bu tehlikeyi biraz sezer gi- bi olmuştum; baba! Periklisin size gösterdiği bağlılığın samimi olmadı- ğına kaniim ben de. İmparator oğluna sordu: — Böyle bir sezinlin vardı da bu- nu şimdiye kadar neden söylemedin bana? — Ehemmiyet vermediğim için, boşyere sizi telâş ve heyecana düşür- mek istememiştim. Harikliya sözünü tamamlamak is- tedi: — Perikliş, general Teofllosla giz- liden gizliye konuştular, askeri kan- dırıp sizin aleyhinize İsyana teşvik edecek ve tahtınıza oturacak. İmparator güzlerini açarak hay- kırdı: — Periklis te ona yardım mı ede. cek? — Evet. Böyle sözleştiler. Teofilos, Bizans tahtına sizden ziyade kendi. sini lâyık görüyor, haşmetmeab! Mihail o birdenbire müvazenesini kaybetmiş gibi, odanın içinde sinirli adımlarla aşağı yukarı dolaşıyordu. — Vay alçaklar vay, dedi, bana karış zahiren bir köpek sadakatile bağlılık gösteriyorlar. El altından da tahtımı yıkmağa çalışıyorlar, öyle mi? Andronikin ağzı bir karış açık kal- mıştı. Harikliyayı dinlerken hayretten hayrete düşüyordu. Öyleya... İmparator tahtından dev- rilirse, yerine Andronik varken kim gelebilirdi? Harikliya: — İşte bu yüzden Aryüsü idam ettiriyorlar, haşmelmeab; dedi. Çün- kü bütün bunları bir tesadüfle dinlemiş ve öğretmiştir. Bu sırrın meydana çıkmaması için elbette onu ortadan kaldırmak gerekti. İşte Pe- riklis bunu yaptı... Zavallı -Aryüsü «İdam Kütüğüs ne kadar göndertti. Sekizinei Mihali işin içine askerin de karıştığını öğrenince esaslı, fakat gizli tedbirler almağa mecbur olmuş- tu. Harikliyayı başka bir odaya gön- derdi; — Haydi sen otur orada. Ne der- sem onu yapacaksın ve başka bir şeye karışmıyacaksın! Ağzını açma- mağa da dikkat et! Sen de gidersin “İdam kütüğü ne sonra... Sekizinci Mihailin tahtını yıkmak istiyen kimdir? İmparatorun mabeyincisi telâşla içeri girdi; — Bu kadın ortalığı altüst etti, haşmetmeab! Böyle bir cariyenin sözüne inanıp ta idam hükmünün tatbikini geri biraktırırsanız, halkın endişesi ve itimadsızlığı artar. Düş- mana karşı gülünç olruz. Çünkü, Ar- yüsün bir casus olduğunu «Hitabet taşı» ndan bütün dünyaya ilân et- tik. Harikliya, Periklisin sözlerini yan- daki odadan dinliyordu. — Melün herif! İmparatoru nasıl kandırmağa çalışıyor..! Diye söyleniyordu. Periklis hiddetinden ateş püskü- Tüyordu. İmparatorun kendisini dinlediğini görünce sözüne devam etti; : — Ben zaten Harikliyadan şüphe- Jeniyordum. Böyle bir günde onu sarayda serbes bırakmanın tehlikeli olduğunu düşünerek, kendisini bir odaya kapatmıştım. Onu pencere den mi kaçırmışlar, yoksa kapıya başka bir anahtar mı uydurmuşlar? (Arkası var) Yâfa ka- YE e m al