Mehlika pence reye yaklaştı, Dalgın Bözlerle dışarıya baktı. Lapa Ispa kar Yağıyordu. Karşıdaki dar ve bozuk yo- lu kar kapatmıştı. Beş gündenberi bu nası devâm edip duruyordu. kurd seslerine benziyen bir önünde daki- rettikten sonra rşısındaki geniş kol- tuğa görüldü, Düşünmeğe başladı. Yirmi senedenberi bu dağ başındaki köşkte yaşıyordu, Yirmi senedenberi İnsanlardan, şehirlerden uzaktı, 20 yılın ilk dört senesi bu dağ başındaki köşkte guyet sakin, gürültüsüz ve he yecansız geçmişti , Fakat bundari sonraki seneler Meh- like için hakiki bir ıztırab olmuştu. Şimdi, beyaz saçlarına rağmen hâlâ Güzel bir kadın olan Mehlika sobanın karşısında eski günleri hatırlıyordu. deta şimdi o eski günler bir sinema şeridi gibi gözlerinin önünden gesi yor. Bundan tam on altı sene evveldi. Mehlikanın bu köşke yerleştiğinin be şinci senesi... Gene böyle soğuk bir kış günü. Kar dize kadar varmış. Kar” $ıki daracık, buzuk yolu Kar tamamile kapatmış... : Mehlika köşkte ihtiyar hizmetçisi ve emektar sütbabasile oturuyordu. O günü Mehlikanın içinde sebebi bilmediği bir heyecan vardı. Sa bir k t sonra hayatında mühim, du. yünü de gene böyle sobanın başi- na oturmuş, eline aldığı bir aşk roma” nını okumağa çalışıyordu. Birdenbire kapı acı acı çalındı. Mehlika yerinden sıçradı. Çünki bu dağ başında, karlar arasına gömül- müş köşkün kapısının acı acı çalınma- sı fevkalâde bir hâdise idi. z Acaba kimdi? Bu kar fırtınasının yolları kapattığı günde bu münzevi köşkün kapısını kim çalabilirdi?.. Mehlika heyecan içinde, aşağıya kapıya koştu. K nn önündeki taş- lıkta ihtiyar sütbaba birisile konuşu- yordu. O zamana kadar Mehlikanın hiç işitmediği bir ses: — Otomobilim kâra saplandı, Don- mak üzereyim.. Bana yardım ediniz. Yoksa biraz daha dışarıda, karda ka- Yacak olursam muhakkak ceğim... Sütbaba içeriye koştu, Merdiven başında Mehlika ile karşılaştı, İhtiyar adam: — Bir delikanlı, dedi, otomobili kara saplanmış... Kendisi de donmak Üzere imiş... Biraz burada dinlenmek ısınmak istiyor... Mehlika bu vaziyet karşısında: — Peki... dedi, N Sütbaba o günlerde nezle olmuş! Yatıyordu. Kapı çalınınca yatağın- dan kalkmıştı, Bunun için meçhul misafir sütbaba ile oturamazdı. Onü Yukarıya aldılar. Mehlika gayet ser- bes bir terbiye almıştı, erkekten Kaç- mazdı. Bunun için misafiri o karşıla- dı, Bu ve. yakışıklı bir adamdı. vüğlei hakikaten çok üşüdüğü belli idi. Hattâ âdeta donmak üzere idi. Hafif bir baygınlık geçiriyordu. Mehlika hemen onu rahat bir koltu- ğa oturttu. Babasından kalma eski bir konyaktan küçük bir kadeh dol- durdu. Delikanlı oturduğu koltukta kendisinden geçtiği için Mehlika ona konyağı kendi elile içirmeğe mecbur oldu, Mehlikanın dudakları arasına akat- tığı konyağı içtikten sonra delikanlı- nın gözleri yavaş yavaş tekrar aralık- landı. Yüzünde tatlı bir gülümseme belirdi. Sobada çıtır çıtır yanan odun- lara bir göz attı, Sonra mırıldandı; — Teşekkür ederim... Çok teşekkür «derim... i Mehlika onun arkasına bir yastık Yerleştirirken: $ 7 Şimdi biraz istirahat ediniz... de- donup öle- Mehlika tatlı bir rüyaya dalmış &*- İ gözlerini kapıyan genç adamı “e. İr defa baktıktan sonra Kendisi de İK köşeye çekildi. Tekrar kitebim *ine aldı. Okumağa çalıştı. Fakat “kuyamıyordu. İçinde sebebini bilme- Bi bir heyecan vardı. Saatler geçi- Yor, kar dinmiyor, hattâ fazlalaşıyor- “du. Yavaş yavaş hava kararıyordu. Mehlika kalktı, Gaz I4mbasını yaktı. Kadri ismini taşıyan delikanlı da oturduğu koltuktan doğrulmuş: Bizi çok fazla rahatsız etür tak gi çi ordu. tık gitmeliyim. diyord e. yi ikisi birden pencereye yak- Yaştıkları zaman bunun imkânı olma- iğ anladılar. Kar her tarafı öyle- sine kaplamıştı ki dışarıda göz gözü görmüyordu. Adeta M n e beyazlıklar içinde kaybolmuş gibiydi. hlika: Me sözmiyeceksiniz, deği, havaya baksanıza... Kar şiddetlendi. Fırtına azıttıkça azıtıyor. Zaten yollar da ka- İN lâmbasının sönük ışığı kar- şısında beraber yemek yediler, Hava- dan, kardan, öteden beriden bahsetti- ler. : K O saman Mehlika beş senedenberi duldu. Beş senedenberi tek bir erkekle böyle yalnız kalmamış, başbaşa yemek emişti. Sonra Kadri, bir genç ka- dın için tehlikeli olacak kadar güzel bir adamdı. ' Ertesi günü kar dineceği yerde büs- bütün azıttı. Sanki tabiat Kadriyi bu köşkten çıkarmamağnı karar vermiş gibiydi. Delikanlı üç gün kar altındaki evde kaldı. Bu üç kış günü Mehlikanın ha- yatında en tatlı, en şiirle dölu günler oldu. Kadri insani fından unutulmuş, bu dağ ba; ki köşkte ve karların ortasında ne güzel gün- ler, petrol lâmbasının karşısında ne heyecanlı geceler geçirmediler Mehlika bu saadetin uzayıp gidi gini zannediyordu. Fakat bir sabah kalktığı zaman Kadriyi bulamadı. İki i açmıştı. Karlar $i- ğı mitinda erimişti. Yollar açılmıştı. Mehlika köşkte Kadriyi masanın üstünde şurmektubu muştu: «Çok düşündüm. Fakat burada da- ha uzun müddet kalmağı buldum. Gidiyorum. Beni affet ve unut, ararken bul- Kadri.» Mehlika hayatında üç gün, sadece üç güzel gün üştü, Hayatında ilk defa sevmiş ve yalnız üç gün sevii- mişü, İşte bu zamandanberi aradan on altı sene geçmişti. Şimdi Mehlikanın saçları bembeyaz... Her kış, kar fazla yağdığı zaman, yollar kapandığı za man on altı sene evvelki gibi kapısı- nın acı acı çâlinmasıni, ve danmak üzere bulunan genç bir adamın içeri | girmesini bekliyor... Mehlika bu 16 sene evvelki hatıra- | yı düşünürken gene kapı acı acı ça- landı. Mehlika bir rüyadan uyanmış gibi yerinden sıçradı. Acaba kulakla- rına mı öyle gelmişti. Hayır kapı ça- aniyordu. Koştu, Merdivenleri ikişer ikişer allıyarak kapıyı açtı. Biri erkek biri kadın, iki kişi içeri girdiler. Beyazlaşmış saçlarına rağmen Meh- tika Kadriyi derhal tanımıştı. Yanın- dâ bir genç kadın vardı. Kadri: — Affedersiniz. diyordu, buradan geçerken otomobilimiz kara saplandı, kaldık. Biraz dinlenmeğe ve ısınma- ğa muhlacız. Zannedersem hatırlıya- caksımız. 16 sene evvel de gene bura- da aynen böyle bir vaka başımıza gelmişti. Tuhaf tesadüf değil mi? Sonra Kadri dönüp yanındaki genç kadını Mehlikaya takdim etti: - En büyük kızım... Hikmet Feridun Es Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Maçka, Taksim: İstiklâl cad- desinde Kemal Rebul, Kurtuluş cad- desinde A Galapulo, Beyoğlu: Gala- tasaray, Posta sokağında Garih, Ga- lata; Topçular caddesinde Hidayet, Ki : Müeyyed. Hasköy: Aseo, Eminönü: Hüsnü Onar, Patih: Ga- raçhanede İbrahim Halil, Karagüm- rük: Ali Kemal, Bakırköy: Merkez, Bariyer: Osman, Aksaray: Cerrahpa- şada Şeref, Beşiktaş: Vidin, Fener Vitali, Kumkapı: Asadoryan, Küçük- pazar: Bensason, Samatya: Koca” mustafapaşada Rıdvan, Alemdar guloğlunda (Abdülkadir. Şehrem T ıda Nâzım, Kadıköy: Söğülü- çeşmede Hulüsi Osman, Üsküdar: yanda ittihad, Heybelada: Güney Yunanistanda | (” gördüklerim (Baş tarajı yedinci sahijede) r ani şekil almış, tekemmül et- " hakkında nasıl fikir 80 e ? O hepsini kavrasaydı, sorduk- larınızı bilirmiş, önünüze koymuş olurdu. Yolun başındakine yolun ve görmediği şehri soruyı tiyorsunuz Ki size, bilme: Affımzı dilerim, evvelâ kendi- ih ediniz, sonra varın! p ra varılmışı veya varılması isteneni sormak sapalığında bulunmayınız.. Ne yapılması lâzım geldiğini bile- cek kudrette olsaydım sizi bana sor- ımetinden kurtarıp ne yaptı- ğımı aramak hizmetine kordüm... Sustu, bir müddet düşündü, sonra beni süzdü ve büyük bir tevazula ilti- fat ett — Sualinizden memnun musunuz aziz ve sevgili dostum değerli merak- 1? Ne bulur: de bulursa, gü- zeli ve iy k klayıp kendi yurdu- na getirmeğe çalışmış ve çalışan sanat âşığı Selâmi İzzet Sedes On gün k sanate ve run f Ünaydınla geçen günlerin tadı Selimi Sedes BULMACAMIZ Nar... Bbw hâlâ dimağımdadır. i Soldan sağa: 1 — Bir kuş ismi. 2 — Bulgar parası - Bir hastalık. 3 — Muhafaza için verilen şeyi - Nota, 4 — Bian okunan mahal - En sicak mevsim, 5 — Ateş yanan yer - İse muhaffefi - Nola, 6 — Sıfat edatı - Usta İle çırak arası. 7 — Almaktan emir - İptidai nehir nakli- ye vasıtası - Vermek. 8 — Alaturka musikide bir makam - Yıkıntı taş Coprak yığını, 9 — Atın bir yürüyüşü - Tersi güzel sanat olur. 10 — Taaccub nidası - Menfi Eski zaman kibriti, Yukarıdan aşağı: 1 — Bir şeye sonradan isim olan » | Taaccüb nidası. Denizde çalışanlar. Budala - Şarkta bir vilâyet, Âdi tabak - Meydan. Asker - Beyazın tersi, Namazdan evvel) yapılan yıkanma, edatı - Sonuna «Ls konuma ram olur - Bir Azamız - Bana da değil sana | da değil, İ 8 — Asmaktan emir - Çok büyük bir hayvan. » Rakam basan bir âlet, 10 — Karadeniz sahilinde bir iskele - | 'Tekdir. Geçen bulmacamızm halli: Boldan safa: 1 — Manyas, Ham, 2 — Ez, Arasıra, | 3 — Rey, Akaret, 4 — Emlâk, Ça, 5 — | Enli, İs, 6 — Reklâm, İsa, 7 — Teliâl, Er, | 8 — Ni, Kisbi, 9 — Yel, İt, Az, 10 — Atilla, | leş Yukarıdan aşağı: 1 — Mermer, Aya, 2 — Aze, Net, Bİ, 3 — Yelkenli, 4 — Ya, Mili $ — Aral, Al, İ), 6 — Saka, Makta, 7 — Saki, 14,8 — Hır, Sal, 9 — Araaç, Sebze, 10 — Matahari, bone ücretle: Türkiye 1400 kuruş 2700 kuruş 6 AYLIK 150 3 AYLIK o 400 1 AYLIK 190 Ecnebi Posta ittihadma dahil olmiyan ecnebi memleketler: Senellği 3600, altı aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. Adres tebdili içini yirmi beş kuruşluk pul göndermek lâzımdır. Cemaziyelihir & — Ruzuhırır 99 S. İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı E. 789 931 455 855 1200 148)1 Va. 258 4561220 1615 1924 2131) İdarehane: Babli civarı Acımuzluk sokak No. 13 Tarihi DİŞİ KORSAN Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli 'Tefrika No. 75 Selim Nahaş o gece küçük bir kayıkla, imparatoru Haliçteki donanmasını ateşlemişti. Unutmayın ki, yola çıkarken'ölmeğe, fakat dönmemeğe ahdetmiştik. . Said ayni zamanda çok iyi konu- şan bir kahramandı, Korsanlara irad ettiği kısa bir nutuktan sonra, de- nizciler harekete geçtiler; Arkadaşlarımız arasında reisin hutbesini duymıyanlar varsa, duyan- lardan dinleyip öğrensin. Gerçek Saide söz verdik. geri dönemeyiz. Bizansı alacağız. Diye bağrıştılar. Halicin ağır na - şimdiki Köprü - ye kadar yak- laştılar. Bizanslılar hâlâ susuyorlardı, Bir tek ok atmıyorlardı. Acaba İmparator şehri Arablara teslime karar mı vermişti? Si yanında bulunan prens Va- sile: — Sen ne dersin bu işe? Diye sordu. Prens: — Ben amcamın adam olduğunu zansı kolay kolay mez. Bizans, Rum mal olmuştur. Mihail Bizansı Lâtin- lerin elinden kurt , bütün ordusunu Mi »elerini boşalttı. — İyi amma, bu sessizliğe ne der- sin? — Bir hiledir derim. Biraz sonra, bu kadar içeri sokulmanızın cezasını çekeceksiniz! — Biz ölümle mücadele etmesini de biliriz. Bizanslılar bize birdenbi- re mi saldıracaklar demek İstiyor- sun? ğ — Evet.. ve ateş hattından çarça- buk kurtulup çıkamıyacaksınız! Çok telefat vereceksiniz, Seyid! Said bu sözlere Kı vermeği, O böyle girintili, çıkıntılı yerlerde ilk defa çarpışacak değildi. Adalarda bundan daha çetin ve ârızalı yerler- de de düşmanla çarpışmış, gene Üs- tün gelmişti. Şimdi, düşünemiyordu ki, burada- ki düşman surlara kapanmış, sağ- lam siperlere sinerek pusuya yat- mişta. Hepsi birden ateşe başlıyacak olur- sa, Arablar müthiş bir ok yağmuru- na tutulacaklar ve sığınacak bir yer bulamıyacaklardı. Böyle olunca şüp- he yok ki çok telefat vererek Haliç- ten dönmeğe ve yahut Halicin karşı yakasına ilticaya mecbur olacak- Yardı. Saidin Halice hücumu çok tehli- keli bir teşebbüstü. Fakat, o bu hü- cumdan geri dönemezdi — İleri... Emrini verdi. Gemiler iki koldan ilerlediler. Şimdi tam mânasile düşmanın ateş hattı içinde bulunuyorlardı. Said her tehlikeyi göze almıştı. O, pusuya düşeceklerini ve âni bir hücumla karşılaşacaklarını hesaba katmamış değildi. — Harbde çok derin düşünülmez. Verilen karar derhal tatbik edil meli... Diyerek, iki hattın arasından iler- liyordu. Saidin maksadı Haliç sahilinde- ki Vilâhema - imparatorun sarayı - ya kadar ilerlemek ve şimdiki Ci- bali kapısını tutmaktı. O, buradaki ne inadçı bilirim, dedi, o Bi- seye teslim et İ surların çok alçak ve zayıf olduğunu | biliyordu. Mihallin donanması da buradaki tersanede saklanmıştı. Said bu do- nanmayı da yakmağa azmetmişti. * Said sapancılara ateş erorini verdi. Muharibler surlara büyük taş gül- leler savurmağa başladılar, İşte bu srada bütün surlardan yağmur gibi ok yağmağa başladı. Rumların attığı okların hemen hep- side hedefe isabet ediyordu. Çok kı- sa bir zaman içinde Arablardan yüz- lercesi yaralanarak denize ve gemile- rin güvertelerine yuvarlandılar. Said biraz daha yaklaştı. Surların en zayıf noktasını bulmuştu O. Korsan reisi: bir | çok pahalıya | Antonyo, gayret et! Şu burçli ri yıkalım,. Bizansa buradan gire leceğiz. Diyordu. Antonyonun sesi duyulmadı. Yiekencilerden biri: — Antonyo meydanda yok.. Diye bağırdı. Said şaşırdı: — Antonyoyu vurdular m yol sa,,? Biraz sonra Antonyonun birdenbi re hastalandığı ve baş ambarda gül le hazırlarken düşüp bayıldığı ha beri geldi. Muharebe bütün şiddetile devan ediyordu. Said ambara indi: — Antonyo.. Antonyo.. Diyerek yanına sokuldu. Antonyi baygın bir halde yerde yatıyordu Said, Antonyoyu bu halde görün ce, fazla uğraşmadı. Zaten dahâ faz nağa te yoktu. Deni üstünde döğüş bütün Halle boydan boya kana boyaynıştı, Ant nun birdenbire rahatsız lanması Saidin plânlarını altüst e$ mişti. Antonyonun attığı güllele hedefe isabet ediyor ve büyük yara inde bir kap tamn bü sırada yözü önünde yaralanıp denize yuvarlanması mü cahidierin maneviyatını bozmuştu Hüseyin Say hidler ara sında cesar ğı ve muvaf fakıyetlerile tanınmış Hüseyinin birdenbire ölümü ve telefatın gittik- çe artması Saidi surlardan biraz ge ri çekilmeğe mecbur etti. Halicin karşı kıyısma - Hasköye - doğru dümen kırdılar., düşman ate sinden uzaklaştılar. Uzaklaştılar amma, bu uzaklaş- manın da Arablar için bir faydası yoktu. Rumlarm attığı oklar nasıl suya düşüyorsa, Arabların attığı taş güleler de sür diplerine bile güçlük- le varabiliyordu. Sapan atmakta kendilerini çok ma hir sayan Arablar müşkül vazirette kalmışlardı, Yavaş yavaş sokularak ateş hattına girmek istiyorlar, fakat ok yağmuruna tutulp tekrar gerili yorlardı. Sald bir ileri, bir geri yürüdü. yaptığı hamlelerden hiçbir netice alamadı. Bir hayli zayiat vererek Ha- liç içinde sıkışıp Kaldı. Ve ortalık kararıncaya kadar bek- ledi, Bizans donanmasının yanışı.. Bizanslılar, Halice giren Arab kor- sanları tarafından Rum donanmasi- nın yâkılacağını kolayca tahmin et- mişlerdi. Fakat, imparator Mihail: — Biz de onları Haliçte boğacağız.. Diyordu. Ve bunun içindir ki, Arab korsan- larımn Halice girmelerine müsaâma- ha etmişler, otuz kadar yelkenli Ha- lice girdikten sonra ateşe başlamış- lardı. Ortalık iyice kararmadan Haliçten çıkmağa imkân olmadığını anlıyan Said, fedailerden iki gemi kaptanına: «— Donanmayı yak!» Emrini vermişti. Said, kaplan Saydâvinin ölümün- den sonra, ateş püskürmeğe başla- mişta, Rum donanması - şimdiki Hsköy » koyunda yatıyordu. Burada - kala- fata çekilmiş tekneler hariç olmak üzere - on dört gemi vardı. Rum do- nanmasının bir kısmı iki ay önce Selânik ve Aylonya cihetlerine git- mişti, Said ilk önce denizde bulunan gö- milerin sayısım öğrendi. Koya giden hafiye, orada boş olarak on dört ge- minin yattığını haber vermişti, Rum donanmasını yakmağa me mur olan Arab korsanlarından Se- lim Nahaş çok cesur bir gençti. Yaşi benüz otuzu bulmamışlı. Fakat, ölü- mü bile yıldıracak kadar kuvvetli ve iri boylu bir muharibdi. (Arkası var)